efrayim58 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 subat 2007 Gönderilenler: 1098
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Efrayim
Sevgili dostlar,
Müzisyen,avukat,tasavvuf ehli bir şahsın gazeteye verdiği beyanlarından bazı alıntıları bilginize yorumsuz sunuyorum.
Sevgi ile,
Hep aynı şeyleri söylemek zorunda kalıyoruz. Çünkü hep aynı yanlışlıklar deklare ediliyor ve konuşuluyor. Kurban Bayramı sebebiyle ortalıkta olan yanlışlıklardan biri de şu; kurban paylaşmaktır! Bu lakırdı yanlıştır. Paylaşmak için sahip olmak lazım. Ben bir şeyin sahibi olmalıyım ki başkalarıyla paylaşayım. Kurban kesmek borç ödemektir. Paylaşmak nereden çıktı? Allah, “Kurban kesin, fukaraya verin” mi diyor? “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” diyor. Fıkhi hükümler olarak birtakım incelikleri var, oralara girmeye hacet yok. Kurban kesmek farz olarak kabul edilmemiş, çünkü farzlar umumidir; burada şartlar var. Kurban nisabı zekat nisabı ile aynı değildir. Bugünkü hesap karşılığı 81 gram gümüş veya karşılığı malı olan ve nema getiren ve üzerinden bir sene geçen varlıkta olan zekat nisabıdır. Kurban nisabı için Hazreti Peygamber böyle demiyor ama. Diyelim ki, arife günü ya da Kurban Bayramı’nın birinci, ikinci günü parası yok, üçüncü günü piyango gibi bir şey vurdu ya da evinde kıymetini bilmediği bir antika vardı, antikacı gidip geliyordu, nihayet bayramın üçüncü günü kandırdı, etti, bilmem kaç yüz liraya o antikayı aldı... Artık o kişinin elinde kurban kesecek kadar para var. “Efendim daha benim evim yok ama” diyemez, o zekatta geçerli. Kurbanda bu şart yok... Kurban kesme günlerinde, ki yeterince ışık, aydınlatma varsa gece bile kurban kesilir... Tabii hayvana eziyet etmeyecek şekilde, ustalıkla, kendi parmağını, elini de kesmeyecek şekilde aydınlatma olursa...
“Eyyam-ı Nahr’da, yani kurban kesilecek günlerde, kurban kesecek takati, parası olup da, kesmeyen bizim namazgâhımıza gelmesin” buyuruyor Resulullah Efendimiz... Bir gün Efendimiz’e putperestler geliyor. Mescid-i Nebi’de sohbet edip, İslam hakkında bilgi alırlarken, birden kıpırdanmaya, etrafa bakınmaya başlıyorlar. Normal seyrinden çıkıyor sohbet... Peygamber Efendimiz, “Ne oluyor? Beni dinlemiyorsunuz, başka bir şey mi var?” diye soruyor. Diyorlar ki, “Efendim bizim ibadet saatimiz geldi. Ne yapabiliriz diye düşünüyoruz.” Resulullah, “Yapın ibadetinizi!” diyor. Putperest ibadeti! Mescid-i Nebi’de! Ama dikkat buyurun, “Eyyam-ı Nahr’da, kurban kesmeye takati olup da kesmeyen Mescid’e gelmesin” diyor. Resulullah’ın yaptığı ve yapmamızı istediği her şey Farz-ı Ayn’dır. Bitti! Bizim hayrımıza, faydamıza olmayan şeyi Resulullah yapar mı? Yapmaz. “Efendim namazın farzını kıl, yeter. Sünneti kılma.” Resulullah senin kadar bilmiyordu çünkü! O, kılıyor! Ha, arasıra kılmazsan Resulullah onu affettirir Rabbimize. Sünneti sadece, farzı değil ama! Onun hesabını kendin verirsin Rabbimize! Öyleyse Kurban Bayramı’nın kurbanı paylaşmak olmadığını, hakikatte Allah’a olan borcun kullara arzı suretiyle ödenmesi gerektiğini öğrenmek lazım. Bu kullara arzetmeyi de, birtakım derneklerin organizasyonunu temin etmek için paylaşmak olarak sunmanın yanlış olduğunu da tabii...
Şimdi bazı utanmazlar diyorlar ki, “Araplar’a para kaptıracağına burada mektep aç, yol ya da çeşme yap!” Din kardeşliği şuuru kalmadı. Arap’ı beğenmemek gibi bir burnu büyüklük var. Niye beğenmiyorsun? Allah indinde Arap, Acem, Hintli, Çinli, Portekizli önemli mi? Ayette ne diyor? “Allah indinde en çok ikrama layık olanınız Allah’a en ziyade itikat edeninizdir.” Ve bu ayetin bizim gibi kafasızlar tarafından iyi anlaşılmayacağını bilen Resulullah Efendimiz Veda Hutbesi’nde ne dedi? “Arap’ın Acem’e, Acem’in Arap’a üstünlüğü yoktur.” Acem demek İranlı demek değildir, Arap olmayan demektir. Yani Arap olanın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a üstünlüğü yoktur. Sen Arap’ı neden ufaltıyorsun?
Allah’ın kabre konulduğumuz zaman melekler vasıtasıyla bize soracağı sualler var, biliyorsunuz. ‘Dinin ne?’, ‘Rabbin kim?’, ‘Peygamberin kim?’, ‘Kitabın ne?’, ‘Kardeşlerin kim?’, ‘Kıblen neresi?’ gibi... Bu suallerin içinde iki sual yok; ‘Dişi misin, erkek misin?’ ve ‘Hangi millettensin?’ Biz İbrahim Aleyhisselam’ın milletindeniz. Bütün müminler öyledir. Bu kadar! Başka bir şey sormayacaklar. ‘Çerkez misin?’, ‘Laz mısın?’, ‘Kürt müsün?’ sorulmayacak. Sorulmayacak demek, Allah değer vermiyor demektir. Allah senin dişiliğine, erkekliğine ve milliyetine değer vermiyor, insanlığına değer veriyor. Dişilik ve erkeklik dünyevi bir haldir. Üremek için Allah tarafından ihsan edilmiştir. Doğru kullanırsan cennete gidersin, eğri kullanırsan cehenemme... Bu kadar basit. Niye biz bu kadar ehemmiyet veriyoruz peki? Bunlar hep ayrımcılık. Biz, ben iyi; öteki, sen tukaka... Yok böyle bir şey. Birbirimizi sevmedikçe iman etmiş olmayız. Bu benim fikrim falan değil, hadis. “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız ve beni her şeyden ziyade sevmedikçe imanınız kemale gelmez.” Namaz kılmaktan oruç tutmaktan, baş örtmekten bahsetmiyor Resulullah, sevmekten bahsediyor. Biz hiç sevgi konuşmuyoruz. Dinimizi çul ve kıl dinine indirgedik, ne hakkımız var! Örttün örmedin, açtın açtırmadın, mektebe sokarım sokmam, girerim girmezsin! Bu mu İslam dini?
Sonra ağzımızda, “Ya Malikel Mülk!” Her şeyin sahibi Allah’tır! Sonra, “Ben paylaşacağım.” Hayır, paylaşmayacağım. Onun hakkını ödeyeceğim. Paylaşmak bu değildir. İslam ve Müslüman paylaşmaz. Muhatabın hakkını öder. Çünkü şeriatte o senindir, bu benim. Tarikatte hem senindir hem benim. Hakikatte ne senindir ne benim. Marifette ne sen varsın ne ben var. Hadi, oraya kadar gelmedik. Ama hiç olmazsa ‘Hem senindir hem benim’i öğrenebiliriz. Ben yok ki, benim olsun. İşin hakikati budur. Ha, İslam’da mülkiyet yok mu? Var. Emanetçi sıfatıyla var.
Hiçbir şeye yaramayan, hakikatte kendisi toprak olan altın, gümüş için neler yapıyoruz değil mi? Kollarımızda işe yaramayan bir sürü maden. Yani topraktan çıkan altın. “Bak benim daha çok var, benim daha çok var!” Hava yapmaktan başka ne işe yarıyor bu bilezikler? Ha, “Bir tasarruf aracı olarak kullanıyorum. Yarın öbür gün Allah esirgesin hastalık var sağlık var, o zaman satarım” diyorsan, ona diyecek bir lafımız yok. Tamam ama onu da gösteriş malzemesi yapma... Peki süs yapma mı? Yap ama makul yap. Şıngır şıngır olma, makul ol. Allah Kitab-ı Kerim’de ne diyor? O zamanki adet gereği hanımlar ayak bileklerine bilezik takıyorlar. Onun adı ne? Halhal. “Halhallarınızı yere vurarak şıngır şıngır yürümeyin” diyor. Şimdi halhal takılmıyor. Yerine ne var? Tahta ayakkabı topuğu... Takır tukur, takır tukur! Sanki Büyükada’da beygir geçiyor. Hiç kusura bakmayın, bir kere hanım zerafetine hiç yakışmıyor. Bir de dikkat çekiyor!
Yabancı birinin, besmelesiz kestiği et üzerinden “Helal kesti, haram kesti” diye fikirler beyan ediliyor. Helal kesim, haram kesim diye bir şey yoktur. Ancak kurban tırlanmasında (kesilmesinde) özel merasim vardır. Bunun dışında Yahudi’nin kestiği de, Hristiyan’ın kestiği de yenir.
Kurbanı nasıl paylaşacağımızı da Resulullah Efendimiz’den öğreneceğiz. Kurbanı kesince, ortaya bir hasıla çıkıyor. Eti, kemiği, boynuzu, işkembesi... Bu hasılayı üçe ayıracaksınız. Birisini, kendiniz dahil, bakmakla yükümlü olduğunuz kişilere ayıracaksınız. Diğer üçte biri zengin-fakir, hasta-sağlam ayırdetmeksizin akraba ve komşuya, diğer üçte biri de fakir fukaraya dağıtacaksınız... Bu meseleyi seneler önce anlatırken, rahmetli Vehbi Koç sağdı, Sakıp Sabancı sağdı, ikisine de Allah rahmet eylesin, Türkiye’nin bu iki zengin sembol ismini misal vermiştim... Vebhi Bey kurbanı kesecek, Sakıp Ağa’ya gönderecek. Ahbap çünkü. Sakıp Ağa kesecek, Vehbi Bey’e gönderecek. Çünkü Vehbi Bey’in besmelesi başka, Sakıp Ağa’nın besmelesi başka. “Komşum zaten kurban kesti, benim ona et göndermeme lüzum yok” gibi mütealaları bir yana bırakmalıyız. Komşun kesti, sen de keseceksin. O sana et gönderecek, sen de ona et göndereceksin. O arada etin ihtiva ettiği mana besmelesidir.
Kırda kuzu çevirmek için kestiğin hayvanı besmelesiz kesersen mundar olmaz, yenir. Ama kurbanın besmelesi kasten terk edilirse kurban olmaz. Oradaki incelik besmeledir. O besmelede de mutlaka Allah’ın ekber, azam gibi yüceliğini ifade eden kelimeler olacak. En çok kullandığımız kelime Bismillahi Allahü ekberdir. İşte o senin ekberin başka bir mana ifade ediyor, benim ekberim başka bir mana... Kurbanda onu paylaşıyoruz, eti değil.
|