Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Orucun sırrı
olan bağışlanma, merhamet duygularını Kuran-ı Kerim’de farz edilen ayetleri
okurken çıkarabiliriz. Yüce Allah İslam’ın diğer farzları olan namaz kılmak ve zekât
vermek için Kuran-ı Kerimde pek çok ayetle emir buyurmuşlardır. Bunların sayısı
yüzden fazladır. Yani ilgili emirler pek çok surede defalarca kez tekrar
edilir. Ama oruç için böyle değildir. Bunun için Bakara suresinden sadece beş
ayet tahsis edilmiştir (183- 187 Ayetler ). Bir de Kuran-ı Kerim’de namaz
kılmak ve zekât vermek için bunların hiçbir surette affı olmadığını beyan
sadedinde genellikle sert ifade olan emir kipi kullanılmışken, oruç içinse
bambaşka bir ifade, merhamet hissi, bir hoşgörü ve bağışlama atmosferi
içerisinde beyan buyurmuşlardır. İsterseniz bütün bunları görmek için ilgili
ayetleri birlikte okuyalım.
183.’Ey
iman edenler, size oruç farz kılındı, sizden öncekilere de farz kılınmıştı.
Umulur ki korunursunuz.’ Allah (c.c.) bu ibadetin nefse ağır geleceğini
bildiği için ‘sizden öncekilere de farz kılınmıştı’ ibaresi ile havayı
yumuşatmakta, tıpkı okula yeni başlayıp da gitmek istemeyen çocuğunu ikna
sadedindeki bir babanın, ‘Bak ağabeyin
de, ablan da, komşumuzun çocukları da okula gitmişlerdi.’ demesi gibi yüce
Allah da bu farziyetin sadece bu ümmete mahsus olmadığını söylerken nefsimizi
önceki ümmetlerin durumuyla teselli etmektedir. Bizim bu ibadetin ağırlığı ile
üzüntüye düşmemizi önlemek istemektedir. Bu bir çeşit gönül alma, alttan
almadır… Evet, bu tesellinin birincisi.
184.’Size
farz kılınan oruç sayılı günlerdedir….’ Evet, bu ikinci teselli. Tıpkı askerdeki, hapisteki kişiye yapılan teselli
gibi: ‘Sayılı günler tez geçer…’ Ayet
devam ediyor. ‘İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan diğer günlerden
sayısınca tutar.’ Üçüncü teselli, ama burada teselliden ziyade
merhamet, hoşgörü duyguları daha ağır basıyor. Ayet devam ediyor. ‘Ona
dayanamayanların fidye vermesi gerekir, bu bir fakir doyumudur. Kim de hayrına
fidyeyi artırırsa hakkında daha hayırlıdır. Bununla birlikte oruç tutmanız
sizin için daha hayırlıdır, eğer bilmek isterseniz.’ Evet, fidye yolu
ile Allah bizleri dördüncü kez
teselli etmekte. Bu tesellide de bir hoşgörü ve bağışlama ifadesi kendisini
göstermektedir. Ama gizli, manevi, ima yollu bir rica da ayetin son cümlesinde
ifade ediliyor. ‘Bununla birlikte oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır, eğer bilmek
isterseniz.’ İşte bu yazımız bu ayet temelinde yazıldı. Yani yazımızın asıl
konusu bir insan hasta veya yolcu olduğunda oruç tutması ona ne
kazandıracaktır? Böyle kişilerin orucu Allah katında nasıl karşılanır? Böyle
kişiler ruhsatı bırakıp da oruç yoluna, yani azimete girerlerse Allah indinde bu
ne anlama gelir? Ama önce orucu farz kılan bu ayetlerdeki Allah’ın bizleri kaç
kere daha nasıl teselli ettiğini bir görelim.
185.’O
Ramazan ayı ki, insanları irşat için hak ile batılı ayıracak olan, hidayet
rehberi ve deliller halinde bulunan Kuran onda indirildi. Onun için sizden her
kim bu aya yetişirse onda oruç tutsun.’ Beşinci teselli de bu ayın
büyüklüğü ile yapılmıştır. Çünkü bu ay Kuranın bir bütün olarak dünya semasına
indirildiği, oradan da peyderpey ilk vahyin peygamberimize ulaştığı aydır.
Ramazan bu faziletiyle, yani Kuran’ı taşımasıyla diğer ayların sultanıdır. Kuran
ise mahlûk değildir, Allah’ın sözüdür. Ondan daha üstün bir şey olamaz. Çünkü
Allah’ın sözü şey değildir. Allah’ın sözü ezeli ve ebedidir. Allah’a aittir. Bir
hadisi şerifte Ramazan ayının ümmete tahsis edildiği, Recep ayının Allah’a,
Şaban ayının da Rasullulah’a beyan buyrulur. Ramazan ayının ümmete tahsis
edilmesi bu ayın biz günahkâr kullar için büyük faziletler ve nimetler
içermesindendir. Öyle ki bu ayda gündüzünü oruçla geçirenin, gecesini de
teravih namazı ile ihya edenin Allah’ın izni ile günahlarının ağırlıklarından
kurtulacağı pek çok hadisi şerifle belirtilmiştir. Bütün bunların temelinde
Ramazan ayının Kuran’ı Kerim’i taşımasındaki ağırlığı ve büyüklüğü vardır. Ayete
devam edelim: ‘Kim de hasta yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer
günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı
tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbir etmenizi
ister. Umulur ki şükredersiniz.’ Evet, bu konu, yani hasta ve
yolcuların oruç tutmama konusundaki ruhsatı 184. ayette de geçmişti. Peki, bir
ayet sonra bu konu niçin tekrar ele alındı? Çünkü 184. ayette yüce Allah hasta
ve yolculara oruç tutmama konusunda ruhsat verdikten sonra bir manevi ricayla,
‘Bununla
birlikte oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır, eğer bilmek isterseniz.’ demişti.
Yukarıdaki ayette ise bu konudaki
manevi ricayı hafifletiyor. Daha doğrusu manevi rica sözünü tekrar etmeyerek
ümmet-i Muhammedi altıncı
kez teselli etmektedir. Çünkü Allahın ricasında, bu manevi veya ima
yolu ile de olsa, Allah’ın rızası gizlidir. Müslümanlar da O’nun rızasını
aradıklarına göre bu ricayı emir telakki edip hasta olduklarında ve
yolculuklarında oruç tutacaklardı. Allah ezeli ve ebedi bilgisi ile bunları
bildiği için bu ağır yükü müminlerin sırtından almaktadır. Ama yine de yiğit
hasta ve yolcular için yukarıdaki 184. ayet kapı gibi durmaktadır. Dileyen
oradan da içeriye girip Allah’ın rızasına kavuşabilir. Allah’ın rızasından da
daha büyük bir şey yoktur. Allah’ın ruhsatı ise yiğitler için değil zayıf
kulları içindir.
186.’Eğer
kullarım sana beni sorarlarsa, muhakkak ki ben çok yakınım. Bana dua edince dua
edenin duasına icabet ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana
hakkıyla iman etsinler ki doğru yolu bulabilsinler.’ Evet, bu ayet de yedinci teselliyi içermektedir. Ama bu ayette oruç tutanlara hitap yok, diye
okuyucu itiraz edebilir. Doğru yok, görünüşte oruç tutan tutmayan bütün
Müslümanlara, hatta ‘kullarım’ hitabı geçtiğine göre bütün insanlara yüce Allah
hitap ediyor. Fakat siyak sibak açısından baktığımızda yani bundan önce ve
bundan sonra gelen ayetlere baktığımızda konu oruç olduğu gibi konuya muhatap
olan kişiler de oruç tutanlardır. Dolayısıyla bu merhamet, bağışlanma, şefkat,
icabet müjdelerini içeren ayeti kerimenin oruç tutanları teselli babında olduğu
anlaşılacaktır. Bu teselli insanın gözlerini yaşatacak oranda derindir, artık
oruç tutmak farz değil, yaşamın temel amacı gibi olmaktadır. Zira Allah’ın bize
yakın olması, dualarımızı kabul etmesi en büyük nimetlerdir. Allah bunun için
bizden kendisinin davetine koşmamızı ve kendisine hakkıyla inanmamızı istiyor.
Bunlar da hâlihazırda, daha doğrusu bu ayetlerde oruçla simgelenmiştir.
187.’Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız
(cinsel ilişki) size helal buyruldu. Onlar sizin için bir örtü, siz de onlar
için bir örtü durumundasınız. Allah nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için tövbenizi
kabul buyurdu ve sizi af etti. Şimdi onlarla ilişkiye girin. Allah’ın sizler
için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten seçilinceye kadar
yiyin için. Sonra da ertesi geceye kadar oruç tutun. (…)’ Bu ayetin oruç tutanlar için
tesellisini sahabeler en iyi bilirler. Çünkü bu ayet inmeden önce oruç önceki
ayetlerle farz kılındığında akşam yemekten sonra yatanlar için artık oruç
başlamış bulunuyordu. O kişi geceleyin uyandığında bir şeyler yemiyor içmiyor,
cinsel ilişkiye de giremiyordu. Çünkü oruçlu oluyordu. Yani sahur yapamıyordu.
Çünkü önceki ümmetler orucu böyle tutuyorlardı. Ama Muhammed ümmetine Allah
merhamet ederek onları bu ayetle sekizinci
kez teselli etmiştir.
Sonuç olarak sanki
oruç biz ümmetine emir buyrulmamış da rica edilmiş gibi… Burada benim bu sözüme bazıları hemen itiraz
edebilir: ‘Nasıl olur canım, oruç farz
değil mi?’ Biz orucun farziyetini inkâr etmiyoruz. Oruç farz bir ibadet,
hatta bir emir. Ama yüce Allah bu emri verirken namaz kılma ve zekât verme
ibadetlerini yapmamız için söylediği ifadeden farklı bir ‘üslup’ kullanmıştır, bu üslup adeta bir rica özelliği
taşımaktadır. Biz buna dikkati çekmek istedik. ‘Demek ki emri rica yerine koyup farzın ağırlığını manevi olarak
tahrip mi ediyorsunuz?’ Elbette öyle bir niyetim yok. Allah’ın ricası da
sonuçta bir emirdir. Yerine getirilmediği zaman sorumluğunu taşırız. Fakat
şöyle bir düşünürsek ricanın emirden daha güçlü bir motivasyona sahip olduğuna
da kanaat getirebiliriz. Namaz kılmada ve zekât vermede nefsin bahanesi olamaz.
İnsan yatalak derecede hasta olsa bile duruma göre oturarak, uzanarak bazı rükünleri
ima yoluyla da namazını ikame edebilir. Zaten zekât zenginlerin ellerinin kiridir, o
kadar ağır bir ibadet değildir. Ama oruçta öyle değil, çünkü oruç bedeni bir
ibadettir. Bedenin de sağlıklı olmasını şart koşar. Daha doğrusu bazı
hastalıklar açlığı, susuzluğu kolay kolay kaldıramaz. Hele bir de hasta ilaç
alıyorsa durum daha da kritik olabilir. Ama fedakârlık… Hastalığı veren Allah
orucu farz kılarken kulunun bunu kaldıramayacağını elbette biliyordu. Ama o
sağlığından fedakârlık yaparak orucu tercih ederse, onun ricasını emir telakki
edip öne atılırsa, ruhsatları kullanmazsa… İşte böyle birisi affedilmeyi hak
eder, büyük ikramlara da nail olur Allahın izniyle… Çünkü Allah’ın bu ricasının
içerisinde bir anne ve babanınki gibi merhamet hissi, bir hoşgörü vardı ve bunlar o kişi için artık rahmete,
kurtuluşa ve ebedi nimetlere, en önemlisi de O’nun rızasına dönüşecektir. Çünkü
hastalıkta karşılaşılan sıkıntılar görece bir durum arz ettiği gibi böyle bir durumda
olup da oruç tutanların katlandıkları fedakârlıkların derecesini de ancak yüce
Allah bilir. Hastanın yanında, bugün ulaşılan teknolojik seviyenin verdiği
konforla yolculuk yapan seferinin durumunu mevzubahis bile etmek istemiyorum.
Oruçta samimi
bir sevgi ve aşk dili vardır. Bunu hasta ve yolcu kullanırsa Allah indindeki
durumu nedir?
Oruç tutan
kişi hal diliyle şöyle demektedir: ‘Allah’ım
ben Sen’i soğuk sudan, lezzetli yemeklerden, eşimle cima etmekten daha çok
seviyorum.’ Oruç tutan hasta ise, ‘Ben
Sen’i bunların yanında hayatımdan daha çok seviyorum.’ demektedir. Oruç
tutan hasta hal diliyle şöyle devam eder: ‘Doktorlar,
eş dost, evlat ayal oruç tutma diyorlar, ama ben Sen’in oruç tutma konusundaki ricanı
affedilmeme ve daha da önemlisi rızan için bir vesile olarak görmüşüm, affet
beni Allah’ım, zaten bu hastalık da başıma geçmiş günahlarımın affı için gelmiş
bir sabır kapısı, daha doğrusu rahmet kapısıdır, oruçla bunu ben daha muhkem yapmak istiyorum….’ Size
soruyorum, bir insana anasından babasından daha merhametli olan Allah, hal
diliyle böyle diyen bir hasta kuluna nasıl muamele edecektir?
Oruç yüce
Allah’a aşkı ve sevgiyi ifade etmede öyle kuvvetli bir hal dilidir ki, buna
kendi hayatımdan bir örnekle değinmek istiyorum. Hem annemi hem babamı altı yedi yıl önce peşi
sıra kaybettim. Babamı pek düşünmüyorum, ama annem her zaman hep aklıma geliyor.
Gelen sahne de hep şu: Aslında bu sahne bütün çocukluğum boyunca annemle hemen
her gün oynadığımız bir oyundu. Oyunun en acıklı sahnesi şöyle geçerdi:
Rahmetli, canı çekmiş olacak, dolaptaki son elmayı, portakalı, havucu vs. alıp
yavaş yavaş soymaya başlardı. Çok yavaş ve itina ile soyardı. Her şeyi soyardı.
Şeftaliyi de soyardı. Ben önce uzaktan şöyle bir seyrederdim. Soyma işlemi
biter bitmez koşarak yanına gelip soyduğu şeyi hemen elinden alırdım. Ama o, ‘Dur,’ derdi. Dilimlerdi. Dilim dilim
bana verirdi. Oyunun en acımasız yeri bir dilim de olsa anneme bir şey yedirmememdi.
Gerçekten o hiç bu oyunu kaybetmedi. Ben her dilimi sonuna kadar yerdim. Doysam
bile inadına sonunu getirirdim. Kendisi için kestiği şeyden ona hiçbir şey
nasip olmazdı. İşte ben ömrümce bu aşkın ve sevginin ötesinde başka bir aşk ve
sevgi görmedim. Göreceğimi de sanmıyorum. Bu yüzden annemi hemen her gün
hatırlıyorum ve ona olan şükran duygularımı manevi hediyelerle ödemeye
çalışıyorum. Ama bu borç günden güne artıyor ve ben altından kalkamıyorum. İşte
ben bu sahnelerin etkisiyle orucu çok iyi anlıyorum. Nasıl annem canı çektiği
halde bir dilim meyveyi kendi nefsinden esirgeyip bana yedirerek fedakârlık
yaptıysa oruçlu kişi de annem gibi nefsini gün boyunca canı çektiği şeylerden
esirgemektedir. Ben aciz bir kul olarak annemin bu fedakârlığı karşısında
eridim ve ezildim. Ona karşı büyük bir aşk ve sevdaya düştüm. Yıllardır
sevabını onun ruhuna yolladığım manevi hediyelerle ödemeye çalışıyorum. Son iki
yıl da haftada bir gün oruç tutup onun ruhuna hediye etmeye başladım. Peki
kullarına karşı haya sahibi, vefakar, lütufkar, merhametli olan yüce Allah
kendisi için oruç tutan kullarına karşı nasıl bir duygu taşımaktadır? Benim
anneme taşıdığım duyguların fevkinde, hem de sonsuz fevkinde değil midir? Hele
bir de bu oruç tutan kullar arasında hasta ve yolcu olanlar varsa, bu
fedakârlıklarıyla bunların Allah indindeki durumlarını tasavvur etmek elbette çok
zordur.
Ahrette oruç
tutan hasta ve yolculara imreneceğimiz apaçık ortadır. Onun için fazla söze
hacet yok. Allah’ın hasta ve yolcular için büyük rızasının gizli olduğu ayeti tekrar
okuyup onun üzerinde biraz daha düşünelim ve mümkünse kararımızı oruç tutma
lehinde kullanalım:
184.’Size farz kılınan oruç sayılı
günlerdedir….İçinizden hasta olan veya
yolculukta bulunan diğer günlerden sayısınca tutar. Ona dayanamayanların
fidye vermesi gerekir, bu bir fakir doyumudur. Kim de hayrına fidyeyi artırırsa
hakkında daha hayırlıdır. Bununla
birlikte oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır, eğer bilmek isterseniz.’
|