HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Hükümleri ve Kavramları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Hükümleri ve Kavramları
Konu Konu: KADİR SURESİ-Tebyin çalışması Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
ebuzer
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 18 mart 2006
Yer: Fiji
Gönderilenler: 244
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ebuzer

KADR SURESİ
 Hakkı YILMAZ (www.istekuran.com)

Rahman ve Rahîm Allah adına.
 
             Ayetlerin meali:
 
             1-  Muhakkak ki biz onu Kadir gecesinde indirdik.
             2-  Kadir gecesi nedir sana ne idrak ettirdi (bildirdi/ öğretti)?
             3-  Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
             4- Melekler (haberciler), içlerindeki ruh ile Rabblerinin  izniyle  iner dururlar/ hulûl eder dururlar; her bir işten.
             5-  Bir esenliktir o şafak sökene kadar/ aydınlığa kavuşuncaya kadar.
 
 
Ayetlerin tahlili:
 
             1.   Ayet:
 
             Muhakkak ki biz onu  Kadir gecesinde indirdik/ hulûl ettirdik.
 
             Ayette indirilen (hulûl ettirilen) şey için “o” zamiri kullanılmıştır. Acaba Allah`ın indirdiği/ hulûl ettirdiği nedir? Arapça ve tüm diğer dillerdeki genel kural şudur ki; “Gaip zamirinin mercii, zamirden evvel lâfzen, manen veya hükmen mezkûr olmalıdır.” Yani cümlede herhangi bir gaip zamiri (üçüncü şahıs zamiri) kullanıldığı zaman, kullanılan zamirle kastedilen şey (nesne, anlam), daha önce söylenmiş olmalıdır. Aksi halde kurulan cümleden hiç kimse bir şey anlamaz. Buradaki “o” zamiri surenin ilk ayetinde kullanıldığına göre bu zamirin mercii nedir? Yani Allah`ın indirdiği/ hulûl ettirdiği şey nedir?

             Bize göre, “ انزلناه enzelnâhü” ifadesindeki “hü (o)” zamirinin mercii, bu sureden önce 24. sırada inmiş olan Abese suresinin 11. ayetindeki “ تذكرة öğüt (Kur`an)” ve 23. sırada inmiş olan Necm suresinin 59. ayetindeki “ الحديث hadis (Kur`an)” sözcükleri ile kastedilen Kur`an`dır. Yani sureyi anlayabilmek için önce Abese suresi okunmalıdır. Aksi halde “enzelnahü” ifadesindeki “hû (o)” zamiri herhangi bir yere bağlanamaz ve “o” zamiri ile kastedilenin ne olduğu bilinemez.

             Kur`an`ı anlamak ve yaşamak isteğinde olanlar, kesinlikle, Kur`an`ı iniş sırasına göre okuyup anlamalıdırlar. Aksi halde ayetler ve sureler arasındaki bağı tespit edemezler, dolayısıyla da Kur`an`ı anlayamazlar. Ama sevap olur diye sürekli anlamadan okuyan kesim ve cifir hesaplarıyla uğraşanlar için  zaten böyle bir şeyin gereği ve anlamı yoktur.

             Ayetteki “ انّا inna (biz)” ifadesi ile “ta`zîm (saygı)” kastedilmiştir. Bu ifadeden çoğul anlamı çıkarmak imkânsızdır. Zira Rabbimizin “bir tek”liği, şerik (ortak) ve nazirinin (benzerinin) olmadığı aklen ve naklen sabittir. Bazılarının, “Allah işlerini, yardımcıları olan evliyaları; Üçler, Yediler, Kırklar, … ile beraber yürütür” zuumları (yanlış inançları), sapıklıktan başka bir şey değildir.
 
             2.   Ayet:
 
             Kadir gecesi nedir sana ne idrak ettirdi/ bildirdi/ öğretti.
 
             “ليلة القدر   Kadir gecesi” ifadesi, bir tamlama hâlinde Arap diline ilk kez bu sure ile girmiştir. Bu sure inene kadar kimse böyle özel bir geceden haberdar değildi. Bu ayetten anlaşıldığına göre peygamberimiz de Kadir gecesinin ne olduğunu daha önceden bilmiyordu. Zaten cebinde ya da kolunda saati, masasında ajandası, olana-bitene tuttuğu bir günlüğü ve peygamberlik gelene kadar çevresinde kayıt tutan vak`anüvisleri olmayan birisinin böyle özel bir geceyi bilmemesi de son derece doğaldı.

             İşte bu sure ile, peygamberimiz de dahil olmak üzere herkes öğrenmiştir ki Kadir gecesi; peygamberimizin bir Ramazan ayı gecesi, Mescid-i Haram`dan Mescid-i Aksa`ya yürütüldüğü, Cennet-ül me`vâ denilen yerde son sidre ağacının yanında Allah`tan ilk vahyleri aldığı gece, o önemli anlardır. Bir başka ifade ile Kadir gecesi; peygamberimizin Kur`an ile ilk kez tanıştığı gecedir.

             Yüce Allah bu konuda başka bilgi vermemiş, bu bilginin bizler için yeterli olacağını takdir etmiştir. Demek ki, Kur`an`ın inmeye başladığı bu gecenin, M.S. 611 yılının Ramazan ayının hangi gecesi olduğu önemli değildir ve bunu bilmenin kimseye bir faydası da yoktur. Burada önemli olan, surenin mesajını doğru anlamak, dolayısıyla kerametin gecede değil, indirilende olduğunun bilincine varmaktır. Bu bakış açısı ile denilebilir ki, Kur`an`la meselâ 5 Ocak günü öğle saatinde tanışan bir insan için o gün, Kadir günü olur. Çünkü önemli olan Kur`an`la tanışmaktır ve hemen sonraki ayetten öğreneceğimiz gibi Kur`an`la kurulan ilişki bir ömürden daha değerlidir.

             İşin gerçeği, yani Kur`an`ın bize söylediği bu şekilde olmasına rağmen, karanlığa taş atma itiyadında olan büyüklerimiz (!), Kadir gecesinin hangi gece olduğu konusunda epeyce mesai harcamışlar ve pek çok görüş üretmişlerdir. Bazılarını burada ibret-i âlem için, “Tefsir Esnafı”nın temel kaynağı olan Mefatih-ül Ğayb`den naklediyoruz:

             “Kadir gecesinin hangi gece olduğu hususunda da ihtilâf edilmiştir. Sekiz farklı görüş ileri sürülmüştür. Bunlar: İbn-i Rezin, Kadir gecesinin, Ramazan ayının ilk gecesi olduğunu söylerken, Hasan el Basri yirmi yedinci gecesi olduğunu söylemiştir. Enes`ten de “merfu” olarak, bu gecenin yirmi dokuzuncu gece olduğu rivayet edilmiştir. Muhammed ibn İshak, yirmi birinci gece; İbn-i Abbas, yirmi üçüncü; İbn-i Mes`ud yirmi dördüncü; Ebu Zer el Gıfari, yirmi beşinci; Ubeyy ibn Ka`b ile bir grup sahabe, yirmi yedinci ve bazıları da yirmi dokuzuncu gece olduğunu söylemişlerdir.

             Kadir gecesinin, Ramazan ayının ilk gecesi olduğunu ileri sürenler şöyle bir gerekçe getirmektedirler: Vehb, İbrahim peygamberin Suhuf`unun, Ramazan`ın ilk gecesinde, Tevrat`ın da İbrahim peygamberin Suhuf`undan yedi yüz yıl sonra Ramazan`ın altıncı gecesinde, Davud`a inen Zebur`un Tevrat`tan beş yüz yıl sonra Ramazan`ın on ikinci gecesinde, İsa`ya indirilen İncil`in de Zebur`dan altı yüz yirmi yıl sonra Ramazan`ın on sekizinde nazil olduğunu, Kur`an`ın ise, Peygamber`e, bir seneden diğer seneye kadar olan her Kadir gecesinde indiğini, Cebrail`in Kur`an`ı Beyt-ül Izze`den, yedinci kat gökten, en yakın semaya indirdiğini, böylece de Yüce Allah`ın, Kur`an`ı yirmi yıl, yirmi ayda indirdiğini rivayet etmiştir. Şimdi Ramazan ayı, bu kadar yüce şeylerin kendisinde meydana geldiği bir ay olunca, hiç şüphesiz ki bu ay, son derece kıymetli, şerefli ve muazzam olmuş olur. Dolayısıyla da, bunun ilk gecesi Kadir gecesi olmuş olur.

             Hasan el Basrî`ye gelince, o, bu gecenin sabahında, Bedir Savaşı olup bittiği (meydana geldiği) için, bu gecenin Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi olduğunu söylemiştir.

             Bu gecenin, Ramazan`ın on dokuzuncu gecesi olmasına gelince, bu, Enes`in bu konu hakkında bir hadis rivayet etmesinden dolayıdır.

             Bu gecenin yirmi yedinci gece oluşuna gelince Şafii, `su ve çamur` (Adem, su ile çamur arası bir şey iken, Peygamberin Nebi olması....) hadisinden dolayı bu görüşe meyletmiştir.

             Büyük bir kısım ise, bu gecenin, Ramazan`ın yirmi yedinci gecesi olduğu kanaatindedirler. Bunlar bu hususta zayıf bir takım şu ipuçlarını ileri sürmüşlerdir:

             Bir hadiste İbn-i Abbas, `Bu sure, otuz kelimedir. “ هى hiye” kelimesi ise yirmi yedinci kelimeyi teşkil etmektedir` demiştir.

             Rivayet olunduğuna göre, Ömer, bu meseleyi sahabeye sormuş, sonra da İbn-i Abbas`a dönerek, `Ey ilimler dalgıcı, bu konuya bir gir, bir dalıver` demiş, bunun üzerine de Zeyd ibn Sabit `Muhacirlerin çocukları burada bulunduruldu da, bizim çocuklarımız burada bulundurulmadı` deyince de Ömer, `Sen bu sözünle, İbn-i Abbas`ın bir çocuk olduğunu söylemek istiyorsun, ama ne var ki, onda bulunan ilim sizde yoktur` demiş. Bunun üzerine İbn-i Abbas söze şöyle girmiş: `Allah`a en sevimli sayı, tek olan sayıdır. Tek olan sayıların en sevimlisi ise yedidir. İşte bundan dolayı O, yedi kat göğü, yedi kat yeri,  yedi günden oluşan haftaları, yedi tabakalı cehennemi, sayısı yedi olan tavafı, yedi uzvu zikretmiştir. Böylece bu, bu  gecenin Ramazan ayının yirmiyedinci gecesi olduğuna delalet eder.` (!)

             İbn-i Abbas`ın şöyle dediği de nakledilmiştir: ` ليلة القدر leyletülkadr (Kadir gecesi) Arapça olarak dokuz harftir. Bu tamlama bu surede üç defa geçmektedir. Binaenaleyh, (çarpma işlemi yapıldığında =3 x 9) yirmi yedi olmuş olur.`

             Osman İbn Ebi-l As`ın bir kölesi vardı. Bunun üzerine o köle, `Ey efendimiz, denizin suyu, bu ayın bir gecesinde tatlılaşıyor` deyince, Osman, `O gece olduğunda beni haberdar et...` dedi. Bir de ne görsünler, bu gece Ramazan`ın yirmi yedinci gecesiydi. (Denemesi bedava! Halep ordaysa arşın burada!)

             Bu gecenin Ramazan`ın en son gecesi olduğunu söyleyenler ise şöyle demektedirler: Çünkü bu gece, bu aya ait taatların kendisinde tamamlandığı bir gecedir. Daha doğrusu, Ramazan`ın bu işi, tıpkı Adem, sonu da tıpkı Muhammed gibidir. (!) İşte bundan ötürü, bir hadiste, `Ramazanın sonunda, başından itibaren bu güne kadar, cehennemden azat edilen nefisler sayısınca, sadece, bu gecede azat edilir…` buyrulmuştur. Daha doğrusu Ramazanın ilk gecesi, bir oğlu olan kimse gibidir. Binaenaleyh bu gece, şükür gecesidir. En son gecesi de bir çocuğu ölen gibi, ayrılık gecesidir. Binaenaleyh bu son gece de, sabır gecesidir. Şimdi sen, herhalde sabırla şükür arasındaki farkı anlamış bulunuyorsun.”
 
             Saydığımız görüşler muhteremlerin kendi görüşleridir. Peygamberimiz ile  uzaktan yakından alâkası yoktur. Modern araçlar ile geçmiş tespit edilebilecek olsa (ki inşallah olacak), en doğrusu o zaman ortaya çıkacaktır.

             Kesin olarak biliyoruz ki Kadir gecesi, Kur`an`ın inmeye başladığı ilk gecedir. Bu, tarihte sadece bir kez yaşanmıştır. Her yıl tekrardan yeni bir Kadir gecesi yaşanmaz. Yani Kur`an her sene yeniden inmez. Sadece onun yıl dönümleri olur. Tıpkı doğum günü ve evlilik günü gibi. İnsan her sene doğmaz ve her sene evlenmez. Sadece yıldönümlerini kutlar.
 
             3.   Ayet:
 
             Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
 
             “ الف شهر Bin ay” ifadesi bir mübalâğa üslûbudur. Bu tip mübalâğa ifadeleri dünyanın her köşesinde, her dilde kullanıldığı gibi, Kur`an`ın da bir çok yerinde  övme ve saygı belirtmek için kullanılmış ve “Bu asker bin askere bedeldir” örneğinde olduğu gibi, bu ayette de “Bu gece bin aydan daha hayırlıdır/ yararlıdır” denilmiştir. “Bin ay”ın ifade ettiği süre ise, bir insanın ortalama ömrüdür. Dolayısıyla burada bilmemiz gereken; Kadir gecesinin bin aydan daha yararlı yani bir insan ömrüne bedel olduğudur.
 
             4.   Ayet:
 
             Melekler (haberciler), içlerinde ruh olduğu halde, Rabblerinin  izniyle   iner dururlar/ hulûl eder dururlar; her bir işten.
 
             Ayette geçen “ تنزّل tenezzelü” kelimesinin aslı “ تتنزّل tetenezzelü”dür. Kullanıldığı kalıp, gramer yapısı itibariyle tefe`ul babından tekellüf manası içerir. Yani bir olgudan sonra başka bir olgunun tekrar olduğunu anlatır. O zaman, bu ifade “melekler iner (hulûl eder), sonra yine iner (hulûl eder), sonra yine iner (hulûl eder)… inmeyi (hulûl etmeyi) sürdürür” şeklinde anlaşılmalıdır. Bunu da dilimizde ancak “iner dururlar/ hulûl eder dururlar” veya “iner de iner, hulûl eder de hulûl eder” tarzında  ifade etmek en uygunu olur.

             “Nüzul” sözcüğünün esas anlamı; “hulûl (girmek, içe işlemek, nüfuz etmek)” demektir. Ama bu giriş “duhul” sözcüğüyle ifade edilenden farklı bir giriştir. Bu giriş; gizlice, haber etmeden, fiziksel bir etki yapmadan girip, homojen olarak girdiği nesnenin her bir zerresine yerleşmek şeklinde bir giriştir (İbn-ü Menzur; Lisan ül Arab Cilt.8, S.523, Darülhadis Kahire-2003). Nitekim aşağıda vereceğimiz Mümin suresinin 15. ayetinte ruhun hululü (içe yerleştirilmesi) “تنزّل tenezzül” sözcüğüyle değil “ القائ ilka (koymak, bırakmak)” sözcüğüyle ifade edilmiştir.

             Biz de bu ayetteki “inme” ifadelerini “hulûl etme” anlamıyla açıklayacağız. Sapık inançlardaki, “Allah`ın bazı kişi veya eşyaya girişi” de “hulûl” sözcüğüyle ifade edilir.

             Zaman içerisinde “yukarıdan aşağı giriş” e de “iniş” anlamı verilmiş ve daha sonraları “nüzul” sözcüğü de “iniş” anlamında kullanılır olmuştur. Özellikle halk kültünde melekler gök varlığı kabul edildiğinden, melekler hep gökten indirilmiştir.

             Surenin buradan itibaren doğru anlaşılabilmesi, “melek-melâike”, “meleklerin inişi (girişi)” ve “ruh” kavramlarının doğru bilinmesine bağlıdır. Bu kavramlar Kur`an`dan öğrenilmeyip örf bilgileri ile değerlendirilirse, sure anlaşılamaz ya da yanlış anlaşılır.

          Melek

             Necm suresinde, “melek” sözcüğünün iki farklı kökten de gelebileceğini, “ ئلوك üluk” kökünden geliyorsa “elçiler (haberciler)”, “ ملك milk” kökünden geliyorsa “yönetim güçleri” anlamlarına geldiğini, hangi kökten ne anlama geldiğinin ise sözcüğün yer aldığı pasajın konu akışından anlaşılacağını söylemiş idik.

             Meselâ, meleklerin nüzulünü (hulûlünü) konu alan aşağıdaki ayetlerden bazılarında “melek” sözcüğü “elçiler (haberciler)” anlamında, diğer bazılarında da “yönetim güçleri” anlamında kullanılmıştır.
 
             “ ملك Melek” sözcüğünün “elçiler (haberciler)” anlamında kullanıldığı ayetler:
 
Nahl; 2: Kullarından dilediğine melekleri, emrinden (kendine özgü iş)
olan ruh ile: “Gerçek şu ki: Benden başka ilâh yok, o hâlde
benden sakının.” diye uyarmaları için indirir/ hulûl ettirir.
 
Fussılet;  30  32 : Şu bir gerçek ki, “Rabbimiz Allah`tır” deyip sonra hiç şaşmadan yol alanlar üzerine, melekler iner durur (hulûl eder durur); “Korkmayın, üzülmeyin. Size vaat edilen cennetle sevinin. Biz size, dünya hayatında da ahirette de (yol gösteren, yardım eden) Yakınlarız. Orada sizin için nefislerinizin arzuladığı şey var. Orada sizin için istediğiniz şey  var. Gafur ve Rahîm Allah`tan bir ikram olarak.”
 
Âl-i Imran; 124: Hani sen inananlara, “Rabbinizin, indirilen/ hulûl ettirilen üç bin melekle yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun.
 
             “Melek” sözcüğünün “yönetim güçleri” anlamında kullanıldığı ayetler:
 
Hicr; 8:Biz melekleri ancak gerçekle indiririz; ve o zaman, asla göz bile
açamazlar.
 
Fussılet; 14:Hani elçiler onlara önlerinden, arkalarından gelerek şöyle
demişlerdi: “Allah`tan başkasına ibadet/ kulluk etmeyin!” Şöyle
cevap vermişlerdi: “Eğer Rabbimiz isteseydi, kesinlikle melekler indirirdi. Bu yüzden biz kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyleri inkar ediyoruz.”
 
En`âm; 8: Ve : “Ona bir melek indirilseydi ya!” Dediler. Eğer böyle bir
melek indirmiş olsaydık iş mutlaka bitirilmiş olurdu.  Sonra da kendilerine göz bile açtırılmazdı.
 
             Görüldüğü gibi, örnek olarak verdiğimiz ayetlerin hepsi, meleklerin nüzulü (hulûlü) ile ilgili olan ayetlerdir. Bu ayetlerde “melek” sözcüğü ile hep aynı şey kastedilmemiş olmasına rağmen, hangi ayette ne kastedildiği kolayca anlaşılmaktadır.

             İşte bu noktada çok önemli bir hususa daha dikkat edilmelidir. Bu husus, “elçiler (haberciler)” anlamındaki meleklerin ne iş yaptıklarıdır. Yukarıdaki örnek ayetlere baktığımızda bu meleklerin inzar (uyarı) ve tebşir (müjdeleme) görevi yaptıklarını görmekteyiz. Halbuki meleklerin inzar ve tebşir görevi yapmaları mümkün değildir. Çünkü Kur`an`a baktığımızda bu görevlerin ya peygamberler ya da vahyedilmiş kitaplar tarafından yapıldığını görüyoruz. Uyarı ve müjdeleme ile ilgili olan ayetlerin tümünde de uyarı ve müjdeleme görevi, peygamberler ve vahyedilen kitaplar dışında herhangi bir kimse veya herhangi bir şey tarafından yapılmamıştır: Mümin; 15, İbrahim; 52,  Ahkâf; 12, Furkan; 1, Fussılet; 3, 4, 14,   Bakara; 97, 119, 213, Nahl; 89, 102, Neml; 2, En`âm; 48, 92, A`râf; 2, Sebe; 28,   Fatır; 24,  İsra; 105,   Ahzab; 45,   Feth; 8,  Nisa; 165,  Kehf; 56.

             Dolayısıyla “melek” sözcüğünün, “elçiler (haberciler)” anlamında kullanıldığı ayetlerde kastedilen; “KUR`AN AYETLERİ” dir. Zaten Kur`an`ın bir adı da “rasül (elçi)” olup (Talâk; 10, 11), bu elçi (haberci), toplumun canı demek olan güvenilir ve kutsal bilgi içermektedir.

             Buraya kadar 4. ayet kapsamında “nüzul” sözcüğü ile ifade edilen “inme” kavramına ve “melek” sözcüğünün Kur`an`daki kullanılışı ile, ne anlama geldiğine değindik. Şimdi de 4. ayete ait açıklamaların başında söylediklerimize uygun olarak “meleklerin inişi”, “ruh” ve “ruhun inişi” konularını incelememiz gerekmektedir.
 
             Meleklerin inişi:
 
             Bugüne kadar “melek” kavramı Kur`an`daki kullanımı ile yani Kur`an`î anlayış ile ele alınmadığından, meleklerin hep gökte yaşadıkları ve gökten yeryüzüne indikleri kabul edilmiştir. Rivayetçiler, melekleri hep uçsuz bucaksız yedi kat gökten, Arş`tan, Kürsi`den yeryüzüne indirmişler ama ufacık dünyaya da sığdıramamışlardır. Yeryüzüne indirilen ama sığdırılamayan meleklerin, geri dönüp dönmedikleri ise henüz açıklanmamıştır (!). Melekleri, sığdıramadıkları dünyadan geri göndermeyi düşünemeyen akıl kutuları, meleklerin yeryüzüne niçin indikleri konusunda ise bir çok safsata üretmişlerdir:

             - Bazılarına göre melekler, insanların taatlerini, kulluktaki ciddiyet ve samimiyetlerini görmek için (meraktan) inerlermiş.

             - Bazılarına göre melekler, cennetlik insanları ziyaret edip onlara selâm vermek için inerlermiş. Zira kimi ziyaret edip selâm verirlerse, onların günahları affedilirmiş.

             - Allah, Kadir gecesinin faziletini yeryüzündeki taata, ibadete bağlamış. Melekler yeryüzüne inip göktekinden daha çok sevap kazanmak isterlermiş. İşte onun için inerlermiş. Bu tıpkı, daha çok sevap kazanmak için Mekke`ye gitmeye benzermiş.

             - Kişilerin, büyüklerinin yanında yaptığı ibadet ve taat, yalnızken yaptığından daha değerli imiş. Allah melekleri yeryüzüne indirince, meleklerin yanında yapılan ibadet ve taat, meleklersiz yapılandan daha çok fazla sevap getirirmiş. Kulları daha çok sevap kazansınlar diye Allah, melekleri yeryüzüne indirirmiş.

             - Yahudi kültürünü İslâm dinine sokmasıyla meşhur Ka`b el Ahbar`dan inciler: Sidre-i Münteha, cennetin komşusu olan yedinci kat göğün sınırındadır. Binaenaleyh Sidre, dünya havası ile ahiret havası çizgisi üzerindedir ve kökü cennette, dalları Kürsi`nin altındadır. Sidre`de, sayılarını ancak Allah`ın bilebileceği kadar çok melek vardır. Bunlar hep Allah`a ibadetle meşguldürler. Cebrail`in makamı da Sidre`nin tam ortasındadır. Buradaki her meleğe, müminler için merhamet etme ve anma duygusu verilmiştir. Dolayısıyla bu Sidre melekleri, Kadir gecesinde Cebrail ile birlikte dünyaya inerler. Binaenaleyh bu gecede, yeryüzünün her tarafında ya secdeye kapanmış, yahut mümin ve müminelere dua ile meşgul melekler vardır. Cebrail ise, istisnasız herkesle musafaha eder (tokalaşır). Bu musafahanın alâmeti ise, onun musafaha ettiği kimsenin tüylerinin ürpermesi, kalbinin rikkate gelmesi ve gözlerinin yaşla dolmasıdır. İşte bu haller, Cebral`in o kimseyle musafahasından kaynaklanmadadır.

             - Bildiğiniz gibi Yüce Allah, yeryüzünde bir halife kılacağını murat edip bunu meleklere bildirdiği zaman melekler: “Sen yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek birilerini mi halife yapacaksın? Halbuki biz seni tesbih ve takdis edip duruyoruz.” demişlerdi. Allah da “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” diye cevap vermişti (Bakara; 30).

             İşte efendim, Allah meleklerin, bilgisizce itirazlarını, yaptıkları terbiyesizliği yüzlerine vurmak için melekleri yeryüzüne indirirmiş. Ve onlara “Bakın bakalım, benim kullarım sizin dediğiniz gibi yeryüzünde bozgunculuk mu yapıyor, kan mı döküyor, yoksa her biri oruç tutarak, namaz kılarak, secde yaparak rükû yaparak bana kulluk mu yapıyor?” diyormuş. Melekler, Kadir gecesinde namaz kılanı, mevlüt okuyanı, tespih çekeni, zikir yapanı görerek “Ya Rabbi, biz halt etmişiz senin halife yaptığın kulların bizden daha da melek imiş, özür dileriz.” derlermiş.(!)
 
             Özellikle bu son safsatayı uyduranlara ve inananlara; “Acaba bu melekler, yeryüzündeki insanlığın genel vahşet ve zilletini, nankörlüğünü, özellikle de Müslümanlığı elden bırakmayanların vahşetini; Ahmetlerin Mehmetleri, Mehmetlerin de Ahmetleri vahşîce katlettiğini, dünyanın diğer yerlerindeki tüm vahşeti, insanların birbirlerinin kanlarını nasıl emdiklerini, Rabblerini bırakıp nasıl kula kul olduklarını, fesatlarını; doğadaki kargaşalarını kısacası insanlığın özellikle de Müslümanların genel durumunu görmüyorlar mı, görmüyorlarsa bir gün görüverecek olsalar o zaman ne olacak?” diye bir soru sormak mümkün olsa, bu safsatacılardan; “Yüce Allah genel manzarayı meleklerden saklar” şeklinde bir cevap almak sürpriz olmamalıdır.

             İşin gerçeğini öğrenmek için bu tarz safsataları bırakıp, Kur`an`dan çıkardığımız soruların cevaplarını yine Kur`an`da aramamız gerekmektedir. Çünkü dinimiz ile ilgili olarak aklımıza gelebilecek her türlü “neden, niçin, nasıl” sorularının cevapları, yine Kur`an`da yer almaktadır.

             Yukarıda, “melek” sözcüğünün “elçi (haberci)” anlamında kullanılışına örnek verdiğimiz ayetler, “nüzul (hulûl), melek ve melek çeşitleri” hakkında sunduğumuz bilgiler ışığında tekrar okunduğunda, Nahl suresinin 2. ve Fussılet suresinin 30-32. ayetlerindeki;

             “Gerçek şu ki: Benden başka ilâh yok, o halde Benden sakının!” diye uyaran ve “Korkmayın, üzülmeyin. Size vaat edilen cennete sevinin” diye   müjdeleyen meleklerin, aslında Kur`an ayetlerinden başka bir şey olmadığı anlaşılmaktadır. Keza, Âl-i Imran suresinin 124. ayetindeki, Allah`ın inananlara üç bin melekle yardım ettiği yolundaki ifade, o gün savaş alanına gök yüzünden üç bin meleğin indiği anlamına gelmez. Bize göre bu ayette sözü edilen üç bin melek, o güne kadar inmiş olan Kur`an ayeti yada herkesin bildiği o savaştaki yağmur, rüzgar gibi olaylardır (yönetim güçleri). Çünkü bu ayetlerin her biri yaptıkları uyarlarla, verdikleri müjdelerle manevî yönden, rüzgâr ve yağmurun sebep olduğu çamurla fizikî yönden, inananlara destek sağlamaktaydı ve bu destek Müslümanlara yetip artmaktaydı.
 
             Kur`an, meleklerin inişinden söz ettiği gibi, şeytanların da inişinden (hulûl edişinden) söz etmektedir. Ancak geleneksel din anlayışı içinde pek konuşulmayan bu konu, bazı Müslümanlar tarafından neredeyse unutulmuş gibidir:
 
Şuara; 221-223:Şeytanların kime indiğini/ hulûl ettiğini (kimin içine yerleştiğini) size haber vereyim mi? Onlar, her iftiracı günahkâra iner/ hulûl eder. Kulak kabartırlar. Onların  çoğu da yalancıdır.
 
             Bu ayetlerin, yukarıda sunduğumuz Fussılet suresinin 30-32. ayetleri ile karşılaştırılması durumunda, birbirlerinin tam karşıtı olduğu görülmektedir.
 
             Ruh:
 
             Ruh kavramı bugüne kadar dinli-dinsiz, müslim-gayrimüslim bir çok kesimden, bilgin ya da cahil bir çok kimsenin ilgi alanına girmiş ve bu konuda küçük büyük yüzlerce eser meydana getirilmiştir. Bu eserlerde genellikle şu konular işlenmiştir: Ruh nedir? Ruh kaç tanedir? Ruhlar nerede bulunurlar? Ruh ve nefis aynı şey midir? Ruh cisim midir, mahlûk mudur, enerji midir, kozmik bilinç midir, melek midir, varlıkların aslı mıdır? Ruh şeffaf, billûr, cins-i lâtif midir? Ruh mu yoksa ceset mi önce yaratılmıştır? Ruh ölür mü? Ruh kabirde cesede geri döner mi? Dirilerin ruhları ölülerin ruhlarıyla buluşur mu? Her şey  ruhtan mı meydana gelmiştir? Hayatı, hareketi, idraki sağlayan güç ruh mudur? Ruhun insanî, hayvanî, nebatî olmak üzere çeşitleri var mıdır? Olgun ruh ile geleceği görebilmek, gelecekten haber verebilmek, zaman ve mekân dışına çıkmak mümkün müdür?

             Bütün bunlardan başka, ruh ile ilgili eserlerde ayrıca, ruh çağırma, telepati, medyumluk, yoga, doğru rüya, büyü, sihir, reenkarnasyon gibi konuların açıklanmasına da çalışılmıştır.

             İnsanlar, tümü psikoloji bilimi kapsamında olan ve İslâmî olmayan bu konuların arkasına, eski çağlardan başlamak üzere, yani psikoloji biliminin gelişmediği, kuramlaşmadığı dönemlerden itibaren düşmüşlerdir. “Bilgin” etiketli bazı Müslümanlar da, Eski Yunan-Lâtin kabullerini kitaplarında İslâmî bilgi gibi lânse etmişler ve ruhun mahiyeti, çeşitleri vs. ile ilgili, olur olmaz düşüncelerle dolu ciltlerle kitap, risale yazmışlardır. Bu konuyla ilgili en ciddî eseri İbn Kayyim el-Cevziyye (1299-1351, hicrî 691-751) “Kitab-ür-Ruh” adıyla yazmıştır. İmam-ı Gazâlî de Eski Yunan felsefesinden derlediği bilgileri muhtelif eserlerinde dile getirmiştir. Ancak bunların hepsi de, Kur`an`ın ifade ettiği “ruh” kavramından çok uzaktır. Sonuç olarak bugüne kadar bu konuda Kur`an kaynaklı ciddî bir çalışma yapılmamış, tabir yerinde ise asırlardan beri havanda su dövülmüştür. Ama bu eserleri yazanların isimlerinin önünde “imam” veya “hazret” gibi unvanlar bulunduğu için, bu kitaplarda yazılanlar da maalesef hem İslâmî bilgi sayılmış hem de doğru kabul edilmiştir. Fakat bu gibi kitaplardan önce esef duyulması gereken asıl konu; bin dört yüz seneden beri yazılmış olan “tefsir” adlı kitapların hiç birinin Kur`an`a dayandırılmamış olması ve bu kitaplarda hep “Rivayet Tefsiri”nin ön plâna çıkarılmış olmasıdır. Bunun sonucu olarak ise, açık ve mufassal olan Kur`an, onun bunun rivayetine (söylentisine) özellikle İsrailiyat kaynaklılarına kurban edilmiş, dolayısıyla temel kavramlarımız, inanç ve amellerimiz rivayetler doğrultusunda şekil almıştır. Rivayetlerin çokluğu ve farklılığı ise yanlış yönlendirilmiş kafaları iyice karıştırmıştır.

             Yukarıda saydığımız konulardaki “ruh” kavramının tetkiki, dinin değil psikolojinin konusudur. Psikoloji ilmi geliştikçe, Kur’an`daki müteşabih sözcüklerin de aynı doğrultuda muhkemleşeceği kesindir. Ama İslâmî ve bilimsel olmaktan uzak olmasına rağmen ravilerinin adlarının başında “imam” veya “hazret” gibi unvanlar olduğu için bilgi kisvesi giydirilmiş ilkel görüşlerin, İslâm`daki müteşabih konuların teviline (öncelik sırasına konmasına) katkı getirmesi bir yana, meselelerin kördüğüm olmasına yol açacağı da kesindir. Bu sebeple biz burada, o görüş ve kabullerin nakli ve tahlili yerine, Kur`an`daki “ruh” kavramını Kur`an ile açıklamaya gayret edeceğiz.

             Ruh sözcüğünün esas anlamı “can” demektir. Bu sözcük “vücuh” ifade eden yani eş anlamlı bir sözcük olup, hakikat ve mecaz olarak bir çok anlamda kullanılır.

             Sözcük, ansiklopedik anlamda ise; “Genel olarak varlığın maddî olmayan boyutu ya da özü” olarak tarif edilmiştir (Ana Britannica, cilt:26, s:383). Bu anlam ile, uyku anında geçici olarak, ölüm anında ise sürekli olarak bedenden ayrılan “nefis”, yani beyindeki ana fonksiyon olan bilinç kastedilmiştir.

             “Ruh” sözcüğü, yukarıda verdiğimiz hem sözlük hem de ansiklopedik anlamlara uygun olarak, “manevî benlik” ve “can” kavramları ile eş anlamlı kabul edilmiştir. Geniş anlamda; “canlılık, duygu” demek olan ve ayrıca “karakter” anlamına da gelen “ruh” sözcüğü, mecazen bir şeyin en önemli, en can alıcı noktası, özü için kullanılır. Meselâ pasif kimseler hakkında kullanılan “ruhsuz” sıfatı sözcüğün geniş anlamına, “meselenin, bütün ruhu buradadır” şeklindeki deyimleşmiş cümle de mecaz anlamına birer örnek teşkil eder. Sonuç olarak, “ruh” sözcüğü ile yukarıdaki anlamlar merkezli yüzlerce deyim meydana getirilmiştir.

             “Ruh” sözcüğü dinî terim anlamında çok genel şekilde; “İnsan bedeni yaratıldıktan sonra, tanrı tarafından üflenmek suretiyle varlığa kazandırılan canlılık” (!) olarak tanımlanmaktadır.
 
    Ruh sözcüğünün Kur`an`daki kullanımı:
 
             “Ruh” sözcüğü Kur`an`da; “İlâhî esinti, vahy/ bilgi” anlamında kullanılmıştır. Vahyin, bilgisizlikten ölü sayılan kalbe hayat verdiği, canın bedendeki işlevi ne ise vahyin de kişiler ve toplum için işlevinin aynı olduğu, yani kişileri ve toplumu kokuşmaktan koruduğu düşünülürse, “ruh” sözcüğünün sözlük, ansiklopedik ve dinî terim anlamlarıyla Kur`an`daki anlamı arasında bir paralellik var gibi gözükebilir. Ama sözcüğün kullanıldığı ayetler incelendiğinde, bu paralelliğin “ruh”un ne olduğunda değil de, sadece insan üzerindeki etkileri konusunda olduğu anlaşılmaktadır.

             Kur`an`da bahsedilen “ruh”, yani “ilâhî esinti, vahy (bilgi)”, sadece isteyerek bu “ruh”a sahip olan ve bu “ruh”u hayatına geçiren kişilere ve toplumlara anlamlı bir canlılık veren, onları kokuşmaktan koruyan bir şeydir. Fakat asla, ölümün dışındaki canlılığı temsil eden ve her türlü rezilliği de kapsayan sihirli bir nefes değildir:
 
İsra; 85:Ve sana ruhtan sorarlar. Deki: “Ruh Rabbimin emrindendi (işindendir). Size ise az bilgiden başka, bir şey verilmemiştir.”
 
Mümin; 15:O Refi`dir, dereceleri yükseltendir, Arş`ın sahibidir. Buluşma
günü hakkında uyarmak için kendi emrinden/ kendi işinden olan ruhu kullarından dilediğine ilka eder (bırakır).
 
             Not: Bu ayette ruhun hululü (inişi) “القائ İlka (bırakmak, koymak)” sözcüğüyle ifade edilmiştir. Nitekim Âdem`e yapılan vahyler (Bakara; 37) ve Kur`an`ın inişi için “ وحى vahy” veya “ انزال inzal” yerine “ilka” fiili kullanılmıştır (Neml;6).
 
             İsra suresinin yukarıda verdiğimiz 85. ayetinden 93. ayetine kadar olan pasaj bozulmadan, bir bütünlük içerisinde değerlendirilirse burada konu edilen ruhun, rivayet tefsirlerinde anlatıldığı gibi insan ya da herhangi bir canlının ruhu olmayıp “vahy” olduğu açıkça görülür. Ancak, İsra suresinin 85. ayetinde belirtildiği gibi, ruh konusu ile ilgili bize verilen bilgiler; vahyin mahiyeti, şekli, miktarı gerçekten azdır. Dolayısıyla bu konuda verilen bilgi ile yetinmek, kendi kafamızdan bilgi üretmeye kalkmamak gerekmektedir.

             Bu ayetlerde ve ruhun indirildiği/ hulûl ettirildiği bildirilen bir çok ayette, ruhun Rabbimizin emrinden olduğu da belirtilmektedir. Bizim genellikle “buyruk” anlamında kullandığımız “امر emr” sözcüğü, “iş (oluş)” anlamında da kullanılmaktadır. Nitekim Kur`an`da 153 kez yer alan “ امر emr” sözcüğünün “iş (oluş)” anlamındaki çoğulu olan “ümûr” sözcüğü, Hud suresinin 97. ve Âl-i Imran suresinin 128. ayetlerinin de aralarında bulunduğu 13 ayette geçmektedir. Bu bilgiler ışığında “emrimizden bir ruh vahyettik” ifadesi; “Allah`ın işlerinden olan ruh vahyetme işi, Allah tarafından yapılmıştır” anlamına gelmektedir. Yani Necm suresinde de değindiğimiz gibi, “ruh”, sadece Allah`ın işlerinden biridir ve ruh indirilmesi/ hulûl ettirilmesi de sadece Allah`a aittir.
 
  Ruh/ vahy niçin indirilir ve kime indirilir?
 
Şûra; 52:İşte böylece sana da kendi emrimizden (kendi işimizden) olan
ruhu vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz
onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur (ışık) yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin.
 
Mücadele; 22:Allah`a ve ahiret gününe inanan bir topluluğu, Allah`a ve
elçisine karşı çıkanlarla sevgiye dayalı bir dostluk kurmuş olarak bulamazsın. Bunlar onların ister babaları olsun, ister çocukları olsun, ister kardeşleri olsun, ister akrabaları olsun. Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendisinden olan ruh (güvenli bilgi) ile desteklemiştir. Onları, sürekli kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah onlardan hoşnut  olmuştur, onlar da Allah`tan hoşnut olmuşlardır. İşte bunlar Allah`ın hizbidir (yandaşlarıdır). Dikkat edin, Allah`ın hizbi (yandaşları) başarıya ulaşanların ta kendileridir.
 
Şuara; 192-194:Kesin olan şu ki o, âlemlerin Rabbinin indirmesidir (hulûl 
ettirmesidir). Onunla “güvenilir ruh” indi (hulûl etti). Senin kalbine ki uyarıcılardan olasın.
 
             Bu ayetler üzerinde yeterince tefekkür edildiği takdirde, buradaki “ روح ruh” kavramının “orijinal (güvenilir) bilgi” demek olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır. Çünkü Mücadele suresinin 22. ayetinde bu ruh ile, yani Allah`tan gelen güvenilir, sağlam bilgi ile tüm inananların güçlendirildiği, desteklendiği açıkça ifade edilmekte ve Şuara suresinin 193. ayetinde de bu ruhun, “er-ruh-ul-emin” tamlaması ile ifade edilmek suretiyle “en güvenli, en yararlı bilgi” olduğu vurgulanmaktadır. Şuara suresinin 193. ayetinde geçen “er-ruh-el-emin” ifadesini kişileştirerek Cebrail olarak yorumlamak ve bir çok tefsir ve mealde olduğu gibi bu ayeti; “onu ruhul emin (Cebrail) indirdi” diye çevirmek yanlıştır. Zira ayetteki “ نزل nezele” geçişsiz fiilini, geçişli imiş gibi anlamlandırmak, işin erbabının bileceği gibi, ilk başta ayetin lâfzî manasına aykırılık demektir. Ayrıca böyle bir çeviri, onu (Kur`an`ı) âlemlerin Rabbi Allah`ın indirdiğini bildiren 192. ayet ile de çelişmektedir.
 
 
             Ruhun üfürülmesi:
 
Sad; 72:Onu amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp ruhumdan içine üflediğim zaman,  hemen ona secdeye kapanın.
 
Hicr; 29:Onu amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp ruhumdan içine üflediğim zaman,  hemen ona secdeye kapanın.
 
Secde; 9:Sonra da ona bir biçim verdi ve ona ruhundan üfledi. Sizin için
işitme gücü, gözler ve gönüller (bilgiye ulaşma yolları) var etti. Ne kadar  az şükrediyorsunuz!
 
             Allah`ın gerçek anlamda üfürmeyeceği bilindiğine göre, “üfürmek” ifadesinin mecaz olduğu hemen anlaşılmaktadır. Mecazen “üfürmek” ise, bir başkasına verilen şeyin en az miktarını ifade eder. Türkçe`de bu eylem “koklatmak” olarak yer almıştır. Bu durumda “ruhun üfürülmesi”; “çok az miktarda bilgi verilmesi, bilginin koklatılması” anlamına gelmektedir. Nitekim İsra suresinin 85. ayetinde de; “De ki: Ruh Rabbimin işindendir. Ve size bilgiden ancak çok az verilmiştir.” denilerek, bu husus açıkça belirtilmiştir.
 
             Ruhun Âdem`e üfürülmesinden ne kastedildiği de yine Kur`an`da açıklanmıştır:
 
Bakara; 30-34:Ve bir zamanlar Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde Bir 
halife kılacağım” demişti de onlar; “Orada bozgunculuk yapan ve kan döken birini mi kılacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tesbih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz.” demişlerdi. O; “Şu bir gerçek ki ben sizin bilmediklerinizi bilmekteyim.” dedi. Ve Âdem`e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları melekler sundu ve “Hadi, haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz.” dedi. Dediler ki: “Yücedir şanın senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yok bizim. Sen, yalnız sen Alim`sin, her şeyi en  iyi şekilde bilirsin; Hakim`sin, her şeyin bütün hikmetlerine sahipsin.” Dedi: “Ey Âdem, haber ver onlara onların adlarını.” O onlara onların adlarını haber verince, “Dememiş miydim Ben size! Ki Ben, göklerin ve yerin gaybını en iyi bilenim. Ve Ben, sizin açığa vurduklarınızı da sakladıklarınızı da en iyi biçimde bilmekteyim.”  dedi.
Ve o vakit Biz meleklere, “Âdem`e secde edin” demiştik de İblis
dışında melekler hemen secde etmişti. İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve nankörlerden olmuştu.
 
             Dikkat edilecek olursa Sad suresinin 72. ve Hicr suresinin 29. ayetlerine göre meleklerin secde etmesi, Âdem`in belirli aşamalardan geçirilerek (amaçlanan düzgünlüğe ulaştırılarak) nihaî şekle getirilip, kendisine ruh üfürülmesinden sonradır. Bakara suresinin 30-34. ayetlerinde ise meleklerin secde etmesinden önce Âdem`in geçirdiği değişim ya da aşama; “Âdem`in bilgilendirilmesi ve bilgisinin meleklerle karşılaştırılması” olarak açıklanmıştır. Yani, Sad ve Hicr surelerinde kullanılan “ruh üfürme” tabiri, Bakara suresinde yerini “bilgi ile bilgilendirmek” tarifine bırakmış, böylece “ruh üfürme” tabirinin, “bilgi ile bilgilendirmek” anlamına geldiği açıklanmıştır.

             “Ruh üfürülmesi” tabiri ile, Âdem`e verilen bilginin “koklatma” mertebesinde (ölçüsünde) olduğunun kanıtı ise İsra suresinin 85. ayetidir. Burada hemen belirtmek gerekir ki, Âdem`e verilen bilginin azlığı, sadece Rabbimizin sonsuz bilgisine nispetledir.

             Şöyle ki:
 
Kehf;109:De ki: Rabbimin sözleri için deniz mürekkep olsa Rabbimin
sözleri bitmeden önce deniz tükenirdi hatta  bir o kadarını daha
getirsek bile.
 
Lokman; 27:Şayet yeryüzünde  ağaçtan ne varsa kalem olsa, deniz de
arkasından yedi deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allah`ın sözleri tükenmezdi. Şüphe yok ki Allah Aziz`dir, Hakim`dir.
 
             Durum böyle olunca Rabbimizin ilk peygamberden son peygambere kadar hepsine yapmış olduğu vahy (kitaplar ile bildirdiklerinin toplamı) koklatmadan (üfürmeden) başka bir şey değildir.
 
             Sonuç olarak, melekler/ yönetim güçleri, sıradan insana değil, kendisine ruh üfürülmüş (Rabbimizin sonsuz bilgisine nispetle az bir bilgi ile bilgilendirilmiş), yani ADAM/ ÂDEM olmuş insana secde etmişlerdir (boyun eğmişlerdir).
 
             Kur`an`da Meryem’e de ruh üflendiği bildirilmiştir:
 
Enbiya; 91: Ve o, ırzını titizlikle koruyan kadın. Ona ruhumuzdan üfledik
de onu ve oğlunu âlemler için bir mucize yaptık.
 
Tahrim; 12: Ve Allah, ırzını bir kale gibi koruyan Imran kızı Meryem`i de
örnek verdi. Biz onun içine ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdikledi ve içten bağlananlardan oldu.

Nisa; 171:Ey ehlikitap! Dininizde aşırılığa gitmeyin. Ve Allah hakkında
gerçek dışı bir şey söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah`ın elçisi ve kelimesidir. Ki Meryem`e ilka ettiği (ulaştırdığı) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Artık Allah`a ve elçilerine inanın. “Üçtür” demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vahid`dir, tek ve biricik ilâhtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O`nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter.
 
             Bu ayetlerden, Meryem valideye bazı özel bilgilerin lütfedildiği anlaşılmaktadır. Ancak bu konunun teferruatı, Âl-i Imran, Meryem ve Enbiya surelerindeki ilgili pasajlardan alınmalı ve bu olay Kur`an`daki pasaj bütünlüğü içinde, Zekeriyya`nın durumunu açıklayan ayetler ile birlikte ele alınmalıdır. Çünkü yaşlı bir adam olan Zekeriyya ve kısır eşinin çocuk sahibi olması ile Meryem`in erkeksiz çocuk doğurması, birbirini takip eden dönemlerde meydana gelmiştir. Daha evvelki ayetlerdeki “ruh üfürme”   tabiri, Nisa 171`de “ القائ ilka (bırakma, ulaştırma)” tabiri ile açıklanmaktadır.

             “Ruh üfürme” tabirinin, “az bir bilgi ile bilgilendirmek” anlamına geldiği artık bilindiğine göre, yukarıdaki ayetlerde Meryem`e üflendiği bildirilen ruhun da; onun hamile kalması için rahmine (dölyatağına) yapılan fizikî bir üfürük olmadığı, Zekeriyya`nın himayesinde bulunduğu mabette kendisine lütfedilen bilgi olduğu bellidir. Kur`an`a göre bu bilgi önce Zekeriyya`ya verilmiş ve Zekeriyya`nın hem yaşlı hem de kısır olan karısı bu bilgi ile Yahya`yı doğurmuştur. Daha sonra bu kutsal bilgiyi/ mesajı Meryem`e iletmekle Allah tarafından görevlendirilen Zekeriyya, Allah`ın elçisi olarak görevini yapmış ve kutsal bilginin/ mesajın doğruluğuna kanıt olarak da, bu bilgi sayesinde “sapasağlam” bir insan olarak doğan Yahya`yı göstermiştir. Bu konuda daha detaylı açıklama inşallah Meryem suresinde yapılacaktır.
 
             Kadr suresinin başından buraya kadar olan ve melekler ile ruhun indirilmesini/ hulûl ettirilmesini de içine alan mesaj şöyle özetlenebilir:
 
             Kim ki Allah`a teslim olur, O`nu kendisine Rabb edinir (terbiyesini ve hayat akışını Allah`ın kurallarına göre ayarlar), kendisine bir Kadir gecesi tayin edip o andan itibaren hayatını Kur`an`a göre tanzim etmeye başlarsa, Allah`tan gelen ve içlerinde kutsal bilgiler (ruh) olan ayetler o insana iner, yani insanın içine (aklına, benliğine) hulûl eder, girer, iyice yerleşir. Böylece o insan, kendisine  rehber, destek, müjdeci … olan ayetler sayesinde Allah`tan başka ilâh edinilmemesinin, sadece O`na kulluk edilip O`ndan sakınılmasının bilincine varır, mutlu olur ve gerçek başarıya ulaşır.

             İşte, meleklerin ruh ile inişi (hulûlü), girişi budur.
 
             Rablerinin izniyle her bir işten.
 
             4. ayetin sonunda yer alan bu ifade; “Rablerinin izniyle her bir işten, her bir konuda bilgi vermek ve destek olmak için” demektir. Melekler ile ilgili Kur`an ayetlerinden biliyoruz ki; Allah`ın iradesiz, robot gibi kulları olan melekler, kendi kendilerine hiçbir şey yapamazlar, sadece kendilerine yükleneni, yani Allah`ın kendilerine, çeşitlerine göre verdiği görevleri yapabilirler. Yine Kur`an ayetlerinden biliyoruz ki Yüce Allah, bu varlıklarına çeşitleri itibariyle pek çok görevler yüklemiştir. Bu durumda, meleklerin yaptıkları işleri cahilî anlayışa göre tesbih (durmadan “sübhanellah” der…), tahmid (durmadan “elhamdülillah der…), tekbir (durmadan “Allahü ekber” der…), rükû (hep rükû yapar…) ve sücûd (hiç secdeden kalkmaz…) ile Süleyman Çelebi gibi açıklamak doğru değildir. Melekler, Allah`ın varlığına, birliğine, büyüklüğüne, her türlü noksanlıktan arınıklığına  kanıt teşkil eden, onun koyduğu kurallardan dışarı çıkmayan maddî ve enerjik varlıklardır.
 
             İşte, Kur`an tarafından “melek” olarak nitelendirilmiş olan Kur`an ayetleri, Allah`ın verdiği göreve uygun olarak her bir konuda yol göstermek, bilgi vermek, destek olmak, müjdelemek için, Kur`an`ı kendisine rehber edinmiş kişilerin içlerine inerler/ hulûl ederler. Yani her ayet; o insana can olur, rehber olur, öğretmen olur, maddî ve manevî destek olur; o insanın her bir derdine, problemine reçete olur, merhem olur. Böylece o insan, Kur`an`ı rehber edinerek hayatında yapacağı devrim sayesinde, bin ayını (Kur`an`sız geçebilecek ömrünü) daha değerli bir hâle getirmiş olur.
 
             Bu noktada, Kadir gecesini farklı bir üslûpla niteleyen, Duhan suresinin 1-6. ayetlerini de göz önüne almakta yarar görüyoruz:
 
Duhan; 1-6: Ha. Mim.
O ayan-beyan gösteren Kitap`a yemin olsun ki,
Biz onu mübarek (bereketli) bir gecede indirdik/ hulûl ettirdik.
Hiç kuşkusuz biz uyarcıyız.
Hikmetlerle dolu her iş ve oluş o gecede ayırt edilir,
-katımızdan bir emir (iş) olarak.- Hiç kuşkusuz biz, elçiler göndeririz, senin Rabb`inden bir rahmet olarak. Hiç kuşkusuz O, gereğince  duyan gereğince bilendir.
 
             Bu ayetlerde, toplumun peygamberlere ihtiyaç duyduğunu yani uyarılması gerektiğini bilen Allah`ın, bu uyarıyı yapmak üzere peygamberler yolladığı ve Kitab-ı Mübin`i (özünde açık ve hakikati bütün açıklığıyla ortaya koyan kitabı yani Kur`an`ı) mübarek bir gecede indirdiği/ hulûl ettirdiği ve böylece katından bir emir/ iş olarak her hikmetli işin ayırt edildiği anlatılmaktadır.
 
 
             5.   Ayet:
 
             Bir esenliktir o şafak sökene kadar/ aydınlığa kavuşuncaya kadar.
 
             Ayette “şafağın sökmesi” ifadesi ile kastedilen; meleklerin ve ruhun inişi/ hulûlü sonucu oluşacak olan aydınlanmadır. Yani melekler (Kur`an ayetleri) ve ihtiva ettikleri ruh (bilgiler), inişlerini/ hulûl edişlerini (içe işleyerek yardım ve destek vermelerini), zihinsel karanlıkların aydınlığa dönüşmesine kadar sürdürürler. Bu bilgileri öğrenmek isteyenler, kafalarında hiçbir problem, karanlık nokta kalmayıp mutmain olurlar ve sonunda cennete girerler. Bir başka ifade ile meleklerin yardımı, bilgi akışı, Kur`an ayetlerindeki bilgiler; insanın düşüncelerinde hiçbir karanlık nokta bırakmayacak şekilde aydınlatıcıdır, tatmin edicidir ve cennete erdiricidir.

Bütün bunlar Kur`an ile olur. Kur`an`ı okuyarak ondaki bilgi ışığını bulanlar iyiyi- kötüyü, doğruyu-eğriyi, yararlıyı-zararlıyı en isabetli şekilde ayırt etmeyi de öğrenirler.
 
             Özetlersek:
 
             Kur`an ile tanışanlar, her türlü zihinsel karanlıklardan mutlaka kurtulur, aydınlığa çıkarlar. Ruh (can) taşıyan melekler, kişilerin içlerine işlerler ve her konuda onlara yol gösterir, yardımcı olurlar. Sonunda da onları selâmete ulaştırırlar (karanlıklardan kurtarıp şafaklarını söktürürler). Kadir gecesiyle tanışmak (Kur`an`ı kendine rehber edinmek), bin aydan/ bir ömürden daha da hayırlıdır.

             Bizim Kadir gecemiz, yani bin aydan daha hayırlı, yararlı, meleklerin yardıma koştuğu, mutlulukların hemen başladığı gecemiz ise; bizim Kur`an ile tanıştığımız, onu hayat reçetemiz, rehberimiz, ışığımız, ruhumuz, şifamız, ibret levhamız, hayat düsturumuz, hayat yönetmeliğimiz yaptığımız gecedir, gündüzdür, saattir, dakikadır, saniyedir.

             Biz ne zaman Kur`an`a sarılırsak, işte o an, bizim hayatımızın dönüm noktasıdır. O an, bize bin aydan, bir ömürden hatta milyonlarca aydan bile daha hayırlıdır. Çünkü kurtuluşumuz, Kur`an`ı tanımamıza, ona inanmamıza, içeriğini anlamamıza ve uygulamamıza (yaşamamıza) bağlıdır. Dinimizde faziletli zamanlar ve mekânlar asla yoktur. Faziletli ameller vardır. Onun dereceleri de amelin zahmeti ve emeğiyle orantılıdır.

             Keramet gecede değil, KUR`AN`dadır .

Doğrusunu en iyi bilen Allah`tır



__________________
HAKİKATİ NERDE BULURSAN AL..
Yukarı dön Göster ebuzer's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ebuzer
 
iman
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 16 haziran 2006
Gönderilenler: 751
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı iman

dilerim emeğini allah bereketlendirir ebuzer.
Yukarı dön Göster iman's Profil Diğer Mesajlarını Ara: iman
 
Mircan
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 25 agustos 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1277
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Mircan

ebuzer Yazdı:
KADR SURESİ
 
             Özetlersek:
 
             Kur`an ile tanışanlar, her türlü zihinsel karanlıklardan mutlaka kurtulur, aydınlığa çıkarlar. Ruh (can) taşıyan melekler, kişilerin içlerine işlerler ve her konuda onlara yol gösterir, yardımcı olurlar. Sonunda da onları selâmete ulaştırırlar (karanlıklardan kurtarıp şafaklarını söktürürler). Kadir gecesiyle tanışmak (Kur`an`ı kendine rehber edinmek), bin aydan/ bir ömürden daha da hayırlıdır.
             Bizim Kadir gecemiz, yani bin aydan daha hayırlı, yararlı, meleklerin yardıma koştuğu, mutlulukların hemen başladığı gecemiz ise; bizim Kur`an ile tanıştığımız, onu hayat reçetemiz, rehberimiz, ışığımız, ruhumuz, şifamız, ibret levhamız, hayat düsturumuz, hayat yönetmeliğimiz yaptığımız gecedir, gündüzdür, saattir, dakikadır, saniyedir.
             Biz ne zaman Kur`an`a sarılırsak, işte o an, bizim hayatımızın dönüm noktasıdır. O an, bize bin aydan, bir ömürden hatta milyonlarca aydan bile daha hayırlıdır. Çünkü kurtuluşumuz, Kur`an`ı tanımamıza, ona inanmamıza, içeriğini anlamamıza ve uygulamamıza (yaşamamıza) bağlıdır. Dinimizde faziletli zamanlar ve mekânlar asla yoktur. Faziletli ameller vardır. Onun dereceleri de amelin zahmeti ve emeğiyle orantılıdır.
             Keramet gecede değil, KUR`AN`dadır .
 
                                                                                  Doğrusunu en iyi bilen Allah`tır

 

Selam,

Yazı çok uzun olduğu için sadece özeti okudum tespitin çok doğru ve yerinde eline sağlık...

Yukarı dön Göster Mircan's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Mircan
 
Abdullah16
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 21 eylul 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 727
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Abdullah16

  Ebuzer yazdı:

      " Kur`an ile tanışanlar, her türlü zihinsel karanlıklardan mutlaka kurtulur, aydınlığa çıkarlar. Ruh (can) taşıyan melekler, kişilerin içlerine işlerler ve her konuda onlara yol gösterir, yardımcı olurlar. Sonunda da onları selâmete ulaştırırlar (karanlıklardan kurtarıp şafaklarını söktürürler). Kadir gecesiyle tanışmak (Kur`an`ı kendine rehber edinmek), bin aydan/ bir ömürden daha da hayırlıdır.

             Bizim Kadir gecemiz, yani bin aydan daha hayırlı, yararlı, meleklerin yardıma koştuğu, mutlulukların hemen başladığı gecemiz ise; bizim Kur`an ile tanıştığımız, onu hayat reçetemiz, rehberimiz, ışığımız, ruhumuz, şifamız, ibret levhamız, hayat düsturumuz, hayat yönetmeliğimiz yaptığımız gecedir, gündüzdür, saattir, dakikadır, saniyedir.
             Biz ne zaman Kur`an`a sarılırsak, işte o an, bizim hayatımızın dönüm noktasıdır. O an, bize bin aydan, bir ömürden hatta milyonlarca aydan bile daha hayırlıdır. Çünkü kurtuluşumuz, Kur`an`ı tanımamıza, ona inanmamıza, içeriğini anlamamıza ve uygulamamıza (yaşamamıza) bağlıdır. Dinimizde faziletli zamanlar ve mekânlar asla yoktur. Faziletli ameller vardır. Onun dereceleri de amelin zahmeti ve emeğiyle orantılıdır.
             Keramet gecede değil, KUR`AN`dadır ."
  
   Selam Ebu Zer,bu çalışma sana aitse gerçekten güzel bir çalışma olmuş.Eğer alıntı ise kaynağını belrtmeni beklerim.Bu tür Kuran eksenli araştırmaları hep özlüyoruz.İnşallah daha güzel ve doyurucu çalışmalar yapılır.


__________________
''Eğer biz bu Kur'anı bir dağın üzerine indirseydik,kesinlikle onun,Allah korkusuyla baş eğerek parça parça olduğunu görürdün..''Haşr:21
Yukarı dön Göster Abdullah16's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Abdullah16
 
savasen
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 24 eylul 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 331
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı savasen

Abdullah16 Yazdı:
  Selam Ebu Zer,bu çalışma sana aitse gerçekten güzel bir çalışma olmuş.Eğer alıntı ise kaynağını belrtmeni beklerim.Bu tür Kuran eksenli araştırmaları hep özlüyoruz.İnşallah daha güzel ve doyurucu çalışmalar yapılır.

Selam!

Ebuzer' in yerine ben söyleyeyim kaynağını:

http://www.istekuran.com/index.php?page=176dc03baec48a336496 710a029fcef2&id=29

Yazarın nüzul sırasına göre incelediği 37 sure ve başka yazıları için www.istekuran.com sitesine bakılabilir.

Selamlar!

 

Yukarı dön Göster savasen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: savasen
 
Abdullah16
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 21 eylul 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 727
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Abdullah16

     Teşekkür ederim Savasen.Verdiğin linkte gerçekten güzel çalışmalar var.İnşallah bu siteye gelen arkadaşlar o linki de zaman zaman ziyaret ederler de ayetlerin anlaşılmasıyla ilgili sorunların cevaplarını oradan da bulmaya çalışırlar.

__________________
''Eğer biz bu Kur'anı bir dağın üzerine indirseydik,kesinlikle onun,Allah korkusuyla baş eğerek parça parça olduğunu görürdün..''Haşr:21
Yukarı dön Göster Abdullah16's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Abdullah16
 
savasen
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 24 eylul 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 331
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı savasen

Ben de teşekkür ederim. İnşaallah faydalı olur.
Yukarı dön Göster savasen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: savasen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Hakkı YILMAZ'ın Kadr Suresi Meal-Tebyin Çalışması (e-kitap): hanifmusluman.info/kadrsuresi.rar

http://www.hanifdostlar.com/forum_posts.asp?TID=3511




__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats