Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Muhammed Esed’in Mucize Anlayışına Eleştirel Bir Yaklaşım
Hikmetullah Ertaş
Gün geçtikçe baş döndürücü bir hızla gelişen ve değişen dünyayla birlikte bilim ve teknoloji de bu sürece ayak uydurmaktadır. Bilimin bu değişim ve gelişiminde belirleyici faktörler arasında hiç kuşkusuz ki bilginin kaynağı ve metodolojisi gelir. Duyu organlarının edimlerini kaynak olarak alan bilimsel bilgi, bu yönüyle dini ilimlerden farklılık arz eder. Çünkü dini ilimlerin özünü oluşturan va-hiydir. Ve bu çoğu zaman bilimsel bilginin kaynaklarının fevkinde bir konum oluşturur ki aklın çözümleyemeyip sadece tasdik edebilecek alanları vardır. Bu sebeple akıl-nakil çatışmasına girmeksizin teolojik gerçekliği kabul ederek, vahyin özüne halel getirmeyecek bir metodu zorunlu kılar. Başka bir ifadeyle alanları ve kaynakları farklı olan bilimin metot ve yöntemleriyle vahyi çözümlemek bir problem oluşturur. Vahyin anlaşılması gerektiğine göre, bu farklı alanı kendine has metot ve yöntemler geliştirerek çözümleme ihtiyacı vardır.
Akıl–nakil dengesini zorlamadan oluşturulacak olan bu yöntemle, zamanlar üstü olan ilahi mesajı, okunduğu vakit, yeni nazil oluyormuşçasına kişileri etkileyecek ve böylece vahyin temel hedefi yaka-lanmış olacaktır. Böyle bir endişeyle yazılmış olan Kur’an Mesajı (meal-tefsir) çalışması ne yazık ki bu dengeyi mucizeler konusunda koruya-mamıştır. Kelimenin nüzul ortamındaki manaları, semantik ve morfolojik tahlilleriyle beraber Kur’an bütünlüğü içerisindeki kullanımları çerçevesinde, zihinleri harekete geçiren bir yöntem gözetilmelidir. Müellif bir çok yerde zihinlere yaklaştırmak adına bu yöntemden tavizler vermiştir. Bunun sonucunda tevhit inancının özünü oluşturan, risalet müessesesinin temeli ve peygamberlik ispatı olan mucizeleri, yontarak, törpüleyerek, bilimsel bilginin kaynakları çerçevesindeki tevillerle bu teolojik konular, ilahi bir kılıftan sıyrılmış, kozmolojik bir vaka haline getirilmiştir.
Zihinleri pozitivist metotlarla düşünen bir toplum var diye ilahi mesajı anlamaya yönelik bu özgün metodu göz ardı etmek, tevhit açısından burada olduğu gibi dinin alanların bir çoğunda problem doğurur. Esed’in mucizeleri tevil etmesi bizce izlemiş olduğu bu pozitivist metoda dayanır ki tezimizde bunun diyalektiğini, örneklerle tahlil ettik.
Kur’an-ı en iyi anlayıp ve yine onu en iyi yaşan, Allah (cc)’ın son peygamberi Hz.Muhammed (sav)e sonsuz salat ve selam olsun.
Muhammed Esed’in Mucize Anlayışının Tespiti
a) Hz.Nuh (as)
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Nuh ve onun kavmi ile ilgili olarak bir çok ayet bulunmaktadır. Tümüne bakıldığı vakit (1); tufanın Hz. Nuh’un ilahi mesajını dinlemeyip inkar eden bir kavmin inkarı sonucunda olduğu aşikardır. Tufanın kısmi mi yoksa umumi mi olduğu hususu tartışmalıdır.
Tufanın şekli konusunda ise herhangi bir ihtilaf söz konusu değildir. Hud11/40 ile Mümin23/27 ayet-lerindeki (tennur) ifadelerinden de anlaşılacağı üzere tufan öncelikle tandır dediğimiz fırından ilk defa fışkırması tesadüf değildir. Muhammed Esed, Kur’an Mesajı isimli eserinde ‘Kitabı Mukaddes’te, Sümer ve Babil efsanelerinde ve nihayet Kur’an’da sözü edilen tufan çok muhtemeldir ki, Buzul çağında şimdiki Cebeli Tarık’ın bulunduğu yerde Atlas Okyanusu’nu engelleyen ve yine şimdiki Çanakkale Boğazı’nın bulunduğu yerde Karadeniz’i engelleyen o çağda mevcut kara engellerin çöküntüsüyle açıklanan ve bugün Akdeniz’in örtmekte olduğu büyük havzayı istila eden su baskınını simgelemektedir.’(2) diyerek, bütün bir mucizeyi bir basit doğa olay ile açıklamaya çalışmaktadır. Ancak mucizeleri deprem, su baskını gibi doğa olaylarıyla açıklamaya çalışmak mucize kelimesinin anlamıyla çelişmektir. İnsanı yapmaktan ve kavramaktan aciz bırakan mucize kavramı bu denli sübjektif ve de hiçbir nassın muhtemel hiçbir manası olmaksızın tevil etmek indi bir yorumdan öteye gidemez.
b) Hz.Hud-Salih-Şuayb-Lut (as)
Hz.Hud(3), Hz. Salih(4), Hz. Şuayb (5)ve Hz. Lut’(6)un kavimlerinin yok edilişleri anlatılmaktadır. Müellif gerek Ad kavmi gerekse de Semud ve Med-yen halkının helaklerini ‘önceden yazılan cezanın sert taş püskürtüleri ifadesinde yatan bu mecazi anlamdır.’(7) diyerek bu kavimlerin volkan patlaması sonucunda volkanik taş yağmuru ve şiddetli sarsıntı sonucundaki volkan patlaması sesinden helak olduklarını iddia etmektedir. Bunları ciddi bir delil olmadan sadece henüz ispatlanmamış jeoloji tez-leriyle desteklemek istemektedir.   ;
c) Hz. İbrahim (as)
Peygamberlerin atası olarak bilinen Hz.İbrahim’in tevhit mücadelesi bir çok ayette anlatılmaktadır. (8)Onun Nemrut’la olan mücadelesi sonucunda ateşe atıldığı ve Yüce Allah tarafından kurtarıldığı Kuran ayetlerinde çok açık bir şekilde ifade edilmektedir. Muhammed Esed ise ‘Kur’an bize Hz. İbrahim’in zülüm ateşine maruz kaldığını ama buna karşı gösterdiği direnç sayesinde sonraki hayatta üstün bir manevi güce, ruhsal kararlılığa ve iç huzuruna selam) eriştiğini temsili bir üslup içinde anlatmaktadır.’(9) diyerek ateşe atılmadığını iddia etmektedir.
d) Hz. Davut(as)
Hz. Davut’a zırh sanatının öğretilmesi, rüzgarın onun buyruğuna verilmesi ayetlerde yer almaktadır.(10) Esed bunun sorumluluk bilinci elbisesi (11) diye anlamaktadır.
e) Hz .Musa (as)
Hz. Musa’nın asasının ejderhaya dönüşmesini ‘Kanaatimizce gizemli/sembolik bir anlam taşı-maktadır’(12) demekte, denizin yarılması olayını ‘Kızıldeniz’i geçme mucizesi bu denizin bugün Süveyş kanalı olarak bilinen K.Batı ucunda vuku bulduğu anlaşılmaktadır. Kıssanın geçtiği çağlarda burası şimdiki kadar derin değildi ve Kızıldeniz’in ana kıtayla Frisian adaları arasında kalan sığ bölümü gibiydi; yüksek cezir (geri çekilme) hallerinde bu gibi yerlerde sığ bölgeler çıplak kalmakta ve geçici olarak geçilebilir hale gelmekte; ama bu durumdayken ani ve şiddetli bir med dalgasıyla bütünüyle suya gömülmektedir.’(13) demektedir.
f) Hz İsa (as)
Hz İsa’nın beşikteyken konuşmasını ‘Hz. İsa’ya çok küçük yaştan itibaren ilham kaynağı olan peygamberce bilgeliğe mecazi bir işaret’(14), çamurdan kuş yapıp ona üfledikten sonra hayat bulma mucizesini; ‘İsrailoğullarına hayatlarının sade balçığından kendileri için yükselen bir kader tasarımını gelişti-receği’(15) şeklinde anlamaktadır. Yine Hz. İsa’nın ölüleri diriltmesi mucizesini ‘ruhen ölmüş olan topluma yeniden hayat verişinin mecazi ifadesidir.’(16) abraşı iyileştirmesi, biriktirilen şeyleri bilmesi ‘ruhen hasta ve hakikate karşı kör olan insanların deruni olarak yeniden yaratılmaları’(17) olarak anlamaktadır.
Muhammed Esed’in Mucize Anlayışının Diyalektiği
a)Hz . Nuh (as)
Esed, Nuh Tufanını ‘...kara engellerin çöküntüsüyle açıklanan ve bugünkü Akdeniz’in örtmekte olduğu büyük havzayı istila eden su baskını simgelemektedir.’ diye açıklama getirerek, tufanın çöküntüyle oluşan tektonik bir harekete işaret etmektedir.
I-) Bu bir sel baskını değildir.
1) Kamer(54/11)suresinde ‘...biz de gök kapılarını
boşanan sularla açtık’
Ve Kamer54/12)... ‘yeryüzünde pınarlar fışkırttık’ ayetlerinde tufanın;
a) Göklerde seller gibi yağmurların yağdığını;
b) (faccera-fışkırdı) fiilinin kullanılması ve bu fiilin bir mefule mudeaddi olması gösteriyor ki ( u’yun -pınarlar) mefulü bih (el-ard-yeryüzü) kelimesi ise mefulü fihtir. Yani yerin dibinden pınarlar fışkırmıştır.
Dolayısıyla müellifin iddia ettiği gibi bir sel baskını değildir. Çünkü sel baskınında ne gökten yağmur yağması ne de yerden suların fışkırması vardır.
2) Kur’an-ı Kerim’de ‘…bunun üzerine biz de ona şöyle vahyettik; gözlerimizin önünde ve vahyimize uygun olarak gemi yap, emrimiz gelip tandır kaynadığında her cins hayvandan) bir çiftle birlikte -haklarında ceza hükmü verilmiş olanlar dışında aileni bu gemiye bindir...’(18) buyurulmaktadır. Bu ayetlerde (fare et-tennur) deni-lerek yerden sular fışkırdığında veya (et-tennur) kelimesinin yeryüzü (19) manasına geldiği düşünül-düğünde yeryüzü sularla) kaynadığında manaları ihtiva edilmiş olur. Böylece ayette bunun sel baskını olmadığı yerden suların fışkırması/yeryüzünün sularla kaynayarak gark olması ifade edilmektedir.
II-) Bu temsili bir olay olmayıp, Hz Nuh’un bizzat gerçekleşmiş olan bir mucizesidir.
a) Hz. Nuh kavmini uyarmış, kavmi ise onu tekzip ederek vadini tufan istemişlerdir. ‘...kavmi eğer sen doğru sözlü kimselerden isen artık getir şu bizi tehdit edip durduğun şeyi dediler.’ (20)Hz. Nuh da tekziplerine karşılık ‘ey kavmim dedi, yalnız Allaha kulluk edin. Çünkü ondan başka tanrınız yok. Doğrusu üstünüze büyük bir günün azabının inmesinden korkuyorum.’(21) Ve ‘onu yalanladılar. Bunu üzerine biz onu ve beraberindekilerini gemi içinde kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayanları ise suda boğduk.’(22) ‘Bu toplumun ardından yeni nesiller dünyaya getirdik.’(23)
Bunlardan anlaşılıyor ki tufan temsili bir anlatım değil, bizzat yaşanmış, suda boğdurularak mucize-vi bir şekilde kökleri kurutulmuş artlarından yeni nesiller getirilmiştir.
b)Hz. İbrahim (as)
Müellif Hz. İbrahim ile ilgili olarak; ‘Kur'an-ı Kerim'in hiç bir yerinde Hz. İbrahim’in fiilen ve maddi varlığıyla ateşe atıldığı ve mucizevi bir biçimde ateşin içinde yanmadan tutulduğu ifade edilmemektedir. Kur'an bize Hz. İbrahim’in zülüm ateşine maruz kaldığını ve buna karşı gösterdiği direnç sayesinde, sonraki hayatında üstün bir manevi güce, ruhsal kararlılığa ve iç huzuruna (selam) eriştiğini temsili bir üslup içinde anlatmaktadır.' (24) demektedir. Böylece M. Esed;
a) Hz.İbrahim ateşe atılmamış ve mucizevi bir biçimde ateşten kurtarılmamıştır.
b) Bu bir temsili anlatımdır ki Hz. İbrahim, ruhsal kararlılık ve iç huzura kavuştuğunu gösteriyor iddialarında bulunmaktadır.
Buna karşılık şunlar söylenebilir.
a) Hz. İbrahim kavminin putlarını kırmasından dolayı, onlar Hz. İbrahim’e 'Onu öldürün veya yakın'(25) diyerek öldürmek veya yakmak şeklinde cezalandırmayı düşünmüşlerdir. Ancak ‘ onun için bir yapı yapın da onu oradan ateşin içine atın’ (26) 'yakın bunu! Eğer bir şey yapacak kişilerseniz, ilahlarınıza yardım edin' (27) dediler. Bunun üzerine 'Allah onu ateşten korudu'(28) ve 'Ey ateş serin ol, İbrahim’e dokunma’(29) dedi.
Bu ayetlerden anlaşılıyor ki Allah Teala, ateşin sıcaklık vasfını gidererek sadece ışık vasfını bıraktığı ve böylece Hz. İbrahim’e 'serinlik' olmasının mucizevi bir şekilde sağlandığı ortaya çıkmaktadır.
b)Yine aynı ayetlerdeki 'Allah onu kurtardı' ve 'Ona dokunma' 'onu yakın' ifadeleri gösteriyor ki bu olay yaşanmıştır ve temsili bir anlatım değildir. Çünkü Allah teala ateşe bir emir vardır ki muhatapsız bir emir de Allah için caiz değildir.
c) Hz Davut (as)
M. Esed, Hz. Davut'a zırh sanatının öğretilmesini 'sizin için ona sizi her türlü korkuya karşı Allah’a karşı sorumluluk bilinci giysisiyle zırhlandıracak (üstün) bir korunma sanatı öğrettik’ (30) diyerek sorumluluk bilinci giysisi olarak açıklama getirmektedir.
Ancak (san’ata lebus) ifadesi zırh sanatı demektir. Müellif ayetin devamındaki (b’es) kelimesini tehlike, felaket gibi manalar taşıdığından yola çıkarak, teviline yol aramaktadır. Fakat (b’es) kelimesinin taşıdığı anlam zırh sanatının yapılış gayesini taşımaktadır. Böylece müellifin buradan kaynaklanan manayla hiç bir ilgisi bulunmayan 'sorumluluk bilinciyle' ilişki kurması gerçekten indi yorum ve batini bir anlayış tarzından başka hiçbir şey değildir. Çünkü (ve elana lehû el-hadid) 'Demiri onun için yumuşattık'(31) ve 'Geniş ve uzun zırhlar yap, dokumasında titiz davran'(32) ifadeleri ona zırh sanatının öğretildiği gerçeğini ortaya koymaktadır.
d) Hz Musa (as)
Müellif, Hz. Musa'nın asasının yılana dönüşmesini 'kanaatimizce gizemli' (33) ve 'sembolik bir anlam taşımaktadır' (34) diyerek bunu mucize olmaktan uzaklaştırarak lafızdan anlaşılmayan bir çok batini yorumlar getirmiştir. Yine Esed Kızıldeniz’i mucizevi bir biçimde yarılıp tekrar birleşmesi mucizesini de Tevrat’a dayanarak' (35) yüksek cezir hallerinde bu gibi yerlerde sığ bölgeler çıplak kalmakta ve geçici olarak geçilebilir hale gelmekte, bu durumdayken ani ve şiddetli bir med dalgasıyla bütünüyle sulara gömülmektedir.'(36) Demekte ve bu mucizeyi bir basit med-cezir olayı olarak anlamaktadır.   ;
Durum müellifin iddia ettiği gibi değildir. Asanın yılana dönüşmesi gizemli ve sembolik bir anlatım olmayıp gerçek anlamda cereyan eden bir mucizedir. Çünkü Allah Teala Hz. Musa'yla 'Asanı at, asanın çevik bir yılan gibi titreyip kıvrıldığını görünce gerisin geri döndü arkaya bile bakmadı. Geri dön ey Musa korkma! Güven içinde olanlardansın. Elini koynuna sok lekesiz bembeyaz ışıl ışıl çıkıversin vebütün korkulardan sıyrılmış olarak kolunu kanadını indir. İşte bunlar Firavun ve kodamanlarına karşı Rabbinden sana güçlü iki kanıttı (mucizedir) (37) buyurularak asanın ve yedi Beyza’nın sembolik değil Firavuna karşı mucize olduklarını göstermektedir. Aynı şekilde ‘üstün gelecek olan sensin sağ elindeki (asanı) at da onların yaptıklarını yutsun; çünkü onların bütün yaptığı sihirden ibaret. Sihirbaz(büyücü) ise nereye gitse iflah edemez.’(38) denilerek Hz Musa’nın yaptığının sihir gibi gizemli bir şey değil, bizzat bariz bir mucize olduğunu ve sihir misali gizemli olan şeylerin de hangi amacı güderse gütsün başarıya ulaşamayacağını belirtmektedir.
M. Esed başlı başına bir mucize olan denizin yarılması olayını ‘med-cezir’ olay olarak görmektedir. Tabi buradaki kaynağı da oldukça ilginçtir ki o da Tevrat, çıkış 15/1-16 ayetleridir.
Müellif atıfta bulunduğu Tevrat’tan tamamıyla ayetleri almamış genel olarak söz konusu ayetleri yorumlamıştır. Tevrat’taki ‘Akıntılar yığın gibi durdular. Derinlikler denizin ortasında dondular’(39) ifadeleri bu olayın denizin ortasında olduğunu göstermektedir ki müellif bu ayetleri göz ardı etmiştir. Çünkü gelgit olayı denizin ortasında değil de kıyılarda görülür.
Yüce Allah ‘yemin olsun ki Musa’ya şöyle vahyetmiştik. Kullarımı geceleyin yürüt ve onlara denizin ortasında kupkuru bir yol aç,size yetişecekler diye korkma endişelenme…’ (40) buyurmakta ve ‘Bunun üzerine Musa’ya; asanla denize vur diye vahyettik. Deniz hemen ortadan yarıldı. Öyle ki açılan yolun her iki yanında sular koca dağlar gibiydi’(41)
Taha süresindeki ayette (yebesa) kupkuru bir yol (42) denilmektedir ki böyle kısa bir zamanda oluşacak med-cezir olayında yolun kupkuru olması mümkün değildir. Şuara suresindeki (kullu firqin)(43) ‘her iki tarafta kocaman dağ gibi sular’ ifadesi yarılması kıyıda değil de denizin ortalarında olduğunu ve yarılma sonucunda iki tarafın oluştuğunu göstermektedir. Med-cezir olayında ise bir çekilme söz konusu olur ki bu çekilme kıyıdan denize doğru olur, bu durumda iki tarafta suyun dağlar gibi kalmış olması söz konusu olamaz.
Bunlardan da anlaşılıyor ki bu mucize gelgit olayıyla açıklanamaz.
e)Hz İsa (as)
Müellif Hz. İsa’nın beşikteyken konuşmasını ‘çok küçük yaştan itibaren ilham kaynağı olan peygamberce bilgeliğe mecazi bir işaret’,(44) çamurdan kuş yapmasını ‘İsrail oğullarına hayatlarının sade balçığından kendileri için yükselen bir kader tasarımı geliştireceğini ve Allah’tan kendisine gelen ilhamla... onların gerçek kaderi olacağını’,(45) ölüleri diriltmesini ‘ruhen ölmüş olan toplumu yeniden hayat veriş’(46) körleri ve cüzamlıları iyileştirmesini de ‘ruhen hasta ve hakikate karışı kör olan insanların deruni olarak yeniden yaratılmaları’ (47)şeklinde anlamaktadır.
Meryem suresine bakıldığı vakit, Hz. İsa’nın kü-çükken konuşmasını bizatihi geçekleştiğini ve bununda annesinin iffetine ve kendisinin nebiliğine delil olduğu ortaya çıkmaktadır. ‘Ve bir süre sonra çocuğuyla, kavmine döndü. Ey Meryem dediler, sen gerçekten tuhaf bir şey yaptın. Ey Harun’un kız kardeşi! Baban kötü bir adam değildi. Annen de iffetsiz değildi. Bunun üzerine, Meryem çocuğu işaret etti. Daha beşikteki bir çocukla biz nasıl konuşuruz diye çıkıştılar. Çocuk; Ben Allah’ın kuluyum, O bana kitap verdi; beni peygamber yaptı.’(48) ayetlerinde (mehd) ‘beşik’ ve (sabiyya) ‘çocuk’ ifadeleri geçmektedir. Bunlardan açıkça anlaşılıyor ki Hz. İsa, beşikte bir bebek iken konuşmuştur. Yine onun annesine müjdelenmesini anlatan ayetlerde ‘ve o (çocuk) insanlara hem beşikteyken hem de yetişkin bir adam olarak konuşacak ve iyilerden olacaktır.’ (49) denilmiş, Allah Teala kıyamette İsa’yla konuşurken, ‘İşte o zaman Allah şöyle diyecek: ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene bağışladığım nimetleri hatırla, seni Ruh’ul-kudüs’le desteklemiştim, beşikte iken ve yetişkin bir adam olarak insanlarla konuşuyordun...’ (50) ifadeleri Hz. İsa’nın bebek iken konuştuğunu sarih bir şekilde ortaya koymaktadır.
Hz. İsa’nın yaptığı kuş, (51) ölüleri diriltmesi (52) hadiseleri onun mucizelerindendirler. Müellifin (ihya) ve (tayr) kelimeleri Kuran’daki kullanımlarından yola çıkarak (tayr ) kelimesinin Kur’an’da genelde kader veya talih anlama geldiğini ve (ihya) kelimesinin de genel kullanımının ruhen(kalben) ölmüş toplumu diriltme olarak geçtiğini ifade etmektedir. Ancak yaptığımız tahlilde (ihya) kelimesi müştak-larıyla beraber Kur’an da (91) yerde geçmekte;
Selam anlamında (4)
Yerin bitmesi (11)
Kalben(ruhen)dirilme (1)
Ölünün diril(t)mesi (75) şeklinde kullanılmıştır.
Yine (tayr) kelimesi K.Kerim’de müştaklarıyla beraber (29) yerde kullanılmakta olup;
Yazmak anlamında (1)
Kader, talih (7)
Kuş (21)
yerde geçmektedir.
Yaptığımız bu tetkik sonucunda müellifin tespitinin doğru olmadığı gördük. Böylece bu kelimeler bu şekilde anlam vererek müellif gibi anlamak, K.Kerimin ruhuna aykırı olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Aynı zamanda Ali İmran suresinde ‘onu Beni İsrail’e şöyle konuşan bir resul yapacak’, (53)‘şu bir gerçek ki ben size Rabbinizden bir mucize getirdim... Eğer inanlarsanız bunda sizin için tam bir mucize(ayet) vardır.’(54) denilerek bu olayların bir mucize olduğu ifade edilmektedir (bkz.Yuhanna11/17-571, Matta 9/28).
------------------------------------------------------------ --------------------
ayrıca ben de bu makaleye bir katkı olarak ihsan eliaçık'ın son günlerde bahsettiği yunus peygamberin balığın karnına değil balık figürlü bir hapishaneye atıldığı yorumuna şu soruyu sormak istiyorum
kalem 48:ÖYLEYSE, Rabbinin hükmüne sabırla katlan ve öfkeye kapılıp da sonra haykıran büyük balık sahibi gibi olma. 49:o'na Rabbinin rahmeti ulaşmamış olsaydı mutlaka aşağılanmış bir şekilde ıssız bir sahile atılmış olurdu:
ayetinde balık 'sahibi' şeklinde anılması bir yana hapishanede ki bir kimse nasıl olup da ıssız bir sahile atılır acaba?
|