Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun...
Aklıma takılan birkaç hususu sizlere sormak istiyorum, cevaplar için şimdiden teşekkür ederim.
1- Hicri takvim nasıl oluştu? Bu takvimin Kuranda yeri var mı?
2- Kuran'da Allah ayların sayısını 12 olarak belirlemiş. Ayrıca gün (yevm) sayısının da Kuranda 365 olarak geçtiği söyleniyor. Bugünkü kullandığımız miladi takvim'in Allahın sistemine uygun olduğunu söyleyebilir miyiz? Çünkü ağustos hep yaz, ocak hep kış. Acaba bizim oruç vb. ibadetlerde kullandığımız takvim miladi takvim mi olmalı?
3- Allah kimseye zulmetmez ve kimseden de gücünün üzerinde bir ibadet beklemez. Kurandan bunu görüyoruz. Bu durumda acaba hicri takvim olarak belirlenen takvime göre oruç'un değişik aylara yayılması ne derece Kurana uygun? Bu uygulama da diğerleri gibi emevi hanedanının sonradan icat ettiği birşey olabilir mi? Zira özellikle bu sıcaklarda oruç tutmak oldukça zor. Birşey ALLAH'ın emriyse amenna. Boynumuz kıldan ince. Ama eğer biz yanlış algılayıp, yanlış uyguluyorsak???
__________________ Rahman Rahim Olan ALLAH'ın Adıyla "Ben yüzümü tümüyle, gökleri ve yeri yaratana çevirdim ve ben ortak koşanlardan değilim." En'am 79
Katılma Tarihi: 07 haziran 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 450
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
melih Yazdı:
Değerli Hanifdostlar;
Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun...
Aklıma takılan birkaç hususu sizlere sormak istiyorum, cevaplar için şimdiden teşekkür ederim.
1- Hicri takvim nasıl oluştu? Bu takvimin Kuranda yeri var mı?
2- Kuran'da Allah ayların sayısını 12 olarak belirlemiş. Ayrıca gün (yevm) sayısının da Kuranda 365 olarak geçtiği söyleniyor. Bugünkü kullandığımız miladi takvim'in Allahın sistemine uygun olduğunu söyleyebilir miyiz? Çünkü ağustos hep yaz, ocak hep kış. Acaba bizim oruç vb. ibadetlerde kullandığımız takvim miladi takvim mi olmalı?
3- Allah kimseye zulmetmez ve kimseden de gücünün üzerinde bir ibadet beklemez. Kurandan bunu görüyoruz. Bu durumda acaba hicri takvim olarak belirlenen takvime göre oruç'un değişik aylara yayılması ne derece Kurana uygun? Bu uygulama da diğerleri gibi emevi hanedanının sonradan icat ettiği birşey olabilir mi? Zira özellikle bu sıcaklarda oruç tutmak oldukça zor. Birşey ALLAH'ın emriyse amenna. Boynumuz kıldan ince. Ama eğer biz yanlış algılayıp, yanlış uyguluyorsak???
evet dostum,
Bu yıllardır benimde kafamı kurcalıyor ve cevabını bulamadım. Ben sonbaharda evlendiysem bu her yıl değişecek zamanla kışamı gelecek veya ilkbahara böyle bişey olabilirmi?
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba Melih bey asagiya siradan bir alinti ilistirdim belki sorularinizin bir kismina yanit olur.
Sayin arkadasim her tur takvim insan icadidir mukaddes degildir. Bizler en faydalisini secersek isimizi kolaylastiririz o kadar. Her tur olcum birimleri de boyledir. Kuran da gectigi icin her sey ebedi zorunluluk gibi algilanirsa gelisimin onune sed cekilmis olur. Kuran'in muhataplari takvimlerini ayin hareketlerine gore belirledigi icin Kuran'da bu sekilde kullanmistir yoksa bu sistemin ilahi olusundan oturu degil. Goruldugu gibi bu sistem gunumuz dunyasinda uygulanabilirlik acisindan en iyisi degildir. Ayi da gunesi de Allah yaratmistir biz her halukarda onun yarattiklari uzerinden sistemler olusturuyoruz, zaten baska bir secenegimizde yok. Ramazan ayi kameri takvim geregi her sene mevsimin degisik bir zamanina denk gelmektedir, zamanini ekvatorun kuzeyine gore bir mevsime ayarlarsaniz ekvatorun guneyinde tam tersi bir mevsime denk gelecektir. Ilkbahara karsilik sonbahar ,kisa karsilik yaz gibi.
Ayriyeten su emevi fobisinden kurtulmamiz gerekir, her tasin altinda emevi aramak abes olur.
Sonuc olarak Kuran muhataplarinin dilinde yani anlam dunyalarinda onlara hitap etmistir, Takvim, para birimi, ulasim araclari, kiyafet tarzi, ibadet tarzi, vesaire. Kuran'in degismezleri ile zamaninin geregi konu edindikleri birbirinden ayristirlimazsa bu kitap insanliga isik tutamaz.
Allah'a emanet.
Kadir
Asagidaki ilintinin katilmadigim kisimlari mevcuttur,sadece genel bilgi acisindan ilistirdim.
TAKVİMLER VE BİRBİRLERİNE DÖNÜŞÜMLERİ
HİCRİ TAKVİM
Hicri Takvimi Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicretini başlangıç kabul eden ve ayın dünya çevresinde dolanımını esas alan bir takvim sistemidir. Hicri Takvim; Hicri Semsi ve Hicri Kameri Takvim olmak üzere ikiye ayrılır:
Hz. Muhammed, Safer ayinin 27.günü Hz. Ebubekir ile birlikte Medine'ye hicret etmek üzere Mekke'den ayrılmış, 4 gece Sevr Mağarası'nda kalmış. 1 Rebiülevvel Pazartesi günü Sevr Mağarasından Medine'ye doğru yola çıkmışlardır. 8 Rebiülevvel / 20 Eylül 622 Pazartesi günü Küba köyü'ne gelmiş. Burada Küba Mescidi'ni inşa etmiş ve 12 Rebiülevvel Cuma günü Medine'ye doğru hareket etmişlerdir.
1- Hz. Peygamberin Küba'ya geliş günü olan 20 Eylül 622 tarihini, Hicri sene başlangıcı olarak kabul eden ve dünyanın güneş etrafındaki dolanımını esas alan Takvim sistemine Hicr-i Semsi Takvim denilmektedir.
2 -İslamiyet'ten önce, her önemli olay tarih başlangıcı olarak kabul edilirmiş. En son Fil Vakası da takvim başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Bu uygulamada seneler, her önemli olaya göre sayılarak geldiğinden birçok karışıklıklara sebep oluyordu. Hz. Ömer zamanında Hicretin 17. yılında alınan bir kararla Hicretin olduğu sene Hicri Takvimin 1. yılı ve o yılın Muharrem ayı da Hicri Kameri takvimin yılbaşısı kabul edilmek suretiyle, o yıl 1 Muharrem'in rastladığı 16 Temmuz 622 tarihi de Hicri Kameri Takvimin başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Biz bunu Hicri Kameri Takvim değil Hicri Takvim olarak bilmekteyiz.
Hicri takvimlerde, miladi takvimlerde olduğu gibi artık yıllar mevcuttur. 30 yılda yaklaşık 11 günlük bir gerileme yapmaktadır. Bu gerilemeyi düzeltmek için 30 yıllık dönemlerin 2, 5, 7, 10, 13, 15, 18, 21, 24, 26 ve 29 yılları 355 gün, diğer yıllar ise 354 gündür.
Ay, dünya etrafında 12 defa döndüğü zaman bir Kameri sene olur ve 354.367 gün veya 354 gün 8 saat 48 dakika 34.68 saniyedir. Dünya, güneş etrafında 1 defa döndüğü zaman da bir Miladi sene olur ve 365.2422 gündür.
Hicri yıl miladi yıldan ( 365.2422 - 354.367 =) 10.8752 gün daha kısa olduğundan aylar bazen 29. bazen de 30 gün çekmektedir
HİCRİ YILIN MİLADİ YILA ÇEVRİLMESİ Hicri yılı 33'e bölünüz 1420 : 33 = 43.03 (=43) Çıkan sayıyı hicri yıldan çıkarınız 1420 - 43 = 1377 (1.sayı) 1.çıkan sayıyı 622 ile toplayınız. 1377 + 622 = 1999
MİLADİ YILIN HİCRİ YILA ÇEVRİLMESİ Miladi yıldan 621 rakamını çıkarınız 1999 - 621 = 1378 (2.sayı) (2.sayı) çıkan sayıyı 33'e bölünüz 1378 : 33 = 41.75 (=42) Bölümü 2.çıkan sayı ile toplayınız 1378 + 42 = 1420
Hicri sene, Miladi seneye göre her yıl 10-11 gün evvel, başlamaktadır. Hicri Kameri takvim her 33 senede tam bir devir yaparak senenin bütün günlerinde oruç tutulmaktadır.
MİLADİ TAKVİM
Günümüzde Beynelmilel Takvim olarak kullanılan Miladi Takvimin asli Roma Takvimine dayanmaktadır. Bu takvim sistemi de günümüze gelinceye kadar ıslah edilerek birkaç safhadan geçmiştir. * Başlangıçta bir yılda; 4'ü 31 gün ve 6'si da 30 gün olmak üzere 10 ay ve 304 günü olan bir takvim kullanılmaya başlanmıştır. * M.Ö.VII. Yüzyılda Roma imparatorluğunda Numa Pompilius zamanında ayın dünyanın etrafında dolanımını esas alan ve yeni ayin doğusu ile beraber başlayan 12 aylık ve 354 günlük ay takvimine geçilmiştir. Bu takvim sistemi ile mevsimler arasındaki uyumsuzluğu gidermek için iki yılda bir 22 Şubat ile 23 Şubatın arasına, 22 (artık yıllarda 23) günlük Mercedonius adıyla 13. yeni bir ay eklemişlerdir. Bir yıl ortalama 365, artık yıllarda ise 366 gün oluyordu. Mevsimler arasında uyum sağlamak için de 33 ve 34 günlük iki ay, Kasım ve Aralık aylarının arasına eklenmiştir. Daha önce Şubat'ın 22 sinden sonra eklenen 22 (23) günlük Mercedonius ayıyla beraber bir yıl 455 (artık yıllarda 456) güne çıkarılmış, Bu nedenle M.Ö. 46 yılına KARIŞIK YIL denilmiştir. Bu karışık yıldan sonra ilk baharın başlangıcı 25 Mart olarak tespit edildi ve yılın başlangıcı da 1 Mart'tan 1 Ocak gününe alınmıştır. * Roma Kralı Julius Sezar; İskenderiyeli astronom Sosigenes'in tavsiyelerine uyarak M.Ö.45 yılında; dünyanın güneş etrafında dolanımını esas alan 365.25 günlük takvim sistemini uygun görmüş ve 4'e bölünebilen artık yıllar 366, diğerleri ise 365 günden oluşan normal yıl, Ocak ayı da yılbaşı olarak kabul edilmiştir. Yıl 12 ay olacak, ay süreleri Ocaktan başlayarak 31, 28 (29),31,30,31,30,31,31,30,31,30 ve 31 gün alınacaktır. Julius Sezar adına ithafen de Jülyen Takvimi denilmiştir. Julius Sezar'ın öldürülmesinden sonra, takvimde yaptığı ıslahat sekteye uğramış, bu düzenlemeleri yapan Pontifeksler 4 yılda bir artık yıl yerine, 3 yılda bir artık yıl uygulamaya başlamışlar, böylelikle 36 yılda 9 yerine 12 artık yıl eklenmiş oluyordu. M.Ö. 8.yılda Augustus bu kaymayı düzeltmek için 12 yıl süreyle artık yılın uygulamasını durdurmuş, M.S. 5. yıldan itibaren Jülyen Takvim Reformu muntazaman uygulamaya konulmuştur. Bu tarihten önceki 50 yıla da YANLIŞ JÜLYEN YILLARI denilmiştir.
GREGUAR TAKVİMİ * Bir yıl; 365.2422 gün olduğu halde, Jülyen Takviminde bir yıl 365. 25 gün olarak alındığından Jülyen yılından 0.0078 gün daha kısa olduğundan ve 400 yılda 3 gün geri kaldığından dolayı mevsimler arasında meydana gelen uyumsuzluğu gidermek amacıyla M.S. 1582 yılında Papa XIII.Gregoris, Jülyen Takviminde Reform yapılmasını emretti. Yapılan Reform neticesinde:
1 - M.S. 325 yılında toplanan İznik Konilinden 1582 yılına kadar 1257 yıl içerisinde Jülyen takvimi yaklaşık 10 gün geri kaldığından, 4 Ekim gününü takip eden gün 5 Ekim değil de 15 Ekim olarak uygulanması,
2 - Son iki rakamı 00 ile yıllardan 400'e bölünebilen (l600, 2000 gibi) yılların artık yıl olarak, 1700, 1800 ve 1900 gibi sonu iki sıfırla biten yılların da normal yıl olarak kabul edilmesi,
3 - Hz. İsa'nın doğum günü tarih başlangıcı olarak alınacaktır.
Gregoryen Takvimine göre; bir yılın ortalama süresi; 365.2425 gündür. Bir dönencel yıl ise 365.2422 gündür. Aradaki 0.0003 gün 1582'den beri biriken hataların sonucu olarak 4317 yılda (1) gün fazla olacaktır.
Gregoryen takvimindeki; Mart, Mayıs ve Ağustos ay adları Roma, Şubat, Nisan, Haziran, Temmuz ve Eylül ay adları Süryani, Ekim, Kasım, Aralık ve Ocak ay adları ise Türkçe kökenlidir.
MİLADİ YILIN HİCRİ YILA ÇEVRİLMESİ Miladi yıldan 621 rakamını çıkarınız 1999 - 621 = 1378 (1.sayı) Çıkan sayıyı 33'e bölünüz 1378 : 33 = 41.75 (=42) Bölümü 1.çıkan sayı ile toplayınız 1378 + 42 = 1420
MİLADİ YILIN RUMİ YILA ÇEVRİLMESİ 1926 yılından önceki tarihlerin hesaplanmasında YILBAŞI'NA dikkat edilmesi gerekmektedir. Rumi Takvimde yılbaşı MART ayıdır. Kullanmakta olduğumuz Miladi Takvimde ise yılbaşı OCAK ayıdır.
Doğum tarihleri ay olarak değil de (1.2. ay gibi) numaralı olarak verilirse Mart ayı 1.ay, Ocak ayı 11. ve Şubat ayı da 12. aylardır. Ocak ve Şubat ayları için, Miladi tarihten 585, diğer aylar için Miladi tarihten 584 rakamı çıkarılır.
Miladi tarihten 585 (584), Ay tarihinden de 13 rakamı çıkarılırsa RUMİ tarih, Rumi tarihe 585 (584), Ay tarihine de 13 rakamı eklenirse MİLADİ tarih hesaplanmış olur.
MİLADİ TAKVİMİN UYGULAMA KRONOLOJİSİ 1577 Gregoryen Takvimi çalışmaları başlamıştır. 15 Ekim 1582 Papanın emriyle 5 Ekim tarihi 15 Ekim olarak değiştirilmiştir.
ÇEŞİTLİ ÜLKELERİN GREGORYEN TAKVİMİNİ KABUL TARİHLERİ 20 Aralık 1582 Fransa'da 10 Aralık tarihinin 20 Aralık olarak değiştirilmesi. 1582 Danimarka'da kullanılmaya başlanması. 1582 Hollanda'nın Katolik kesiminde kullanılmaya başlanması. 1584 Almanya'nın Katolik devletlerinde kullanılmaya başlanması. 1586 Polonya'da kullanılmaya başlanması. 1587 Macaristan'da kullanılmaya başlanması. 1682 Fransa idaresine giren Strozbourg ve Alsace'de kullanılmaya başlanması. 1700 Protestan Almanya ve Hollanda'da kullanılmaya başlanması. 1701 İsviçre'nin Protestan kantonlarında kullanılmaya başlanması. 1752 İngiltere'de 3 Eylül tarihini takip eden günün 14 Eylül olarak kullanılmaya başlanması. 1 Mart 1753 İsveç'te kullanılmaya başlanması. 1782 İrlanda'da kullanılmaya başlanması. 1873 Japonya takviminin Gregoryen esasına göre ıslah edilmesi 1912 Cin'de kullanılmaya başlanması. 1916 Bulgaristan'da kullanılmaya başlanması. 1917 Türkiye'de 15 Şubat tarihini takip eden günün 1 Mart olarak kullanılmaya başlanması. 14 Şubat 1918 Sovyetler Birliğinde kullanılmaya başlanması. 1 Mart 1914 Yunanistan ve Romanya'da kullanılmaya başlanması. 4 Ağustos 1924 Ürdün'de kullanılmaya başlanması. 26 Aralık 1926 Türkiye'de kullanılmaya başlanması.
RUMİ TAKVİM
Rumi Takvim; Miladi 1840 / Hicri 1256 yılına kadar; Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicretini başlangıç kabul eden ve ayin dünya çevresinde dolanımını esas alan 354.367 günlük Kameri Takvim sistemi üzerine, M1840 / H1256 yılından itibaren de dünyanın güneş etrafında dolanımını esas alan 365.2422 günlük Semsi Takvim sistemi üzerine kurulmuş karma bir takvim sistemidir.
Rumi Takvim, hukuken yürürlükten kalkmış olmasına rağmen; kamuoyu bakımından oldukça hassas bir konu olmuştur. Halk arasında Rumi takvimin yegane önemli tarafı; doğum günlerinin miladi takvime göre tekabülleri ve yaş hesaplamaları ile birlikte, eskiden beri onlar için ne zamanda ne olacak ve ne zaman ne yapılacak ölçüsüdür. Çiftçinin ölçekleri ayrı, meteorolojik olayları takip edenlerin ölçüsü ayrıdır. Hatta Katoliklerin bazı yortuları bile bu eski Rumi günlere göre uygulanmaktadır. Toplumu teşkil eden fertler, daima içinde yaşadığı sosyal çevrenin tesiri altında bulunmaktadır. İtikatlarında, adetlerinde düşüncelerinde ve hislerinde özgürlüğe sahip değillerdir. Cetlerinden intikal eden hattı hareket kaidelerine uymamayı aklından bile geçirmezler. Taklit ile hareket etmenin kolay ve hayattaki zorlukları bertaraf etme sebebi ve cetlerine hürmet duyguları da bu tabaka arasında teamuli kaideleri uygulamayı devamlı olarak takviye etmektedir.
Bu sebeplerle hukuken terkedilmiş bulunan Rumi takvimin teamuli olarak devam ettirilmesindeki ihtiyacı ile bütün takvimlerde Rumi tarihe de bir yer verilmiştir.
Osmanlı Devletinde: * 1677 yılında Bas Defterdar Hasan Pasa (vefa.1684)'nın teklifi üzerine 33 senede 1 sene atlanmak suretiyle Kameri Takvim ile Semsi Takvim arasındaki farkı dikkate alarak, mali kayıtların buna göre düzeltilmesini istemiştir.
* 1740 yılında Defterdar Atıf Efendi (vef.1742)'nin teklifi üzerine H. 1152 yılından itibaren maaşların ve vazifelerin Muharrem'den değil de Marttan itibaren esas alınmasını istemesiyle maaş ve vazifelerin buna göre düzeltilmesi istenmiştir. Bu tarihten itibaren mali yılbaşı Mart ayı olmuştur.
* 1794 yılında Defterdar Morali Osman Efendi (vef.1818)'nin tefavüt (hicri yıl ile mali yıl arasındaki farktan meydana gelen gelir farklılıklarının)'lerin hesabinin devlet hazinesine yük olmamasını sağlayan teklifinin kabulü ile mali seneye dayanan sarfiyat (harcama) ve tediyat(ödeme) seklinin tatbik sahasının genişletilmesi istenmiştir.
* 1677 yılından Miladi 13 Mart 1840/Rumi 1 Mart 1256 tarihine kadar yalnız mali muamelatta kullanılan Jülyen Takvim esaslı Semsi takvimin bu tarihten itibaren resmi muamelatta da kullanılmaya başlanmasıyla Rumi Mali Takvim adını almıştır.
* 8 Şubat 1332 tarih ve 125 sayılı kanunla Jülyen Takvim esaslı Rumi takvim yürürlükten kaldırılarak, Gregoryen takvimine geçilmiştir.
125 sayılı Kanunun uygulaması söyle olmuştur: a) 15 Şubat 1332 tarihini 1 Mart 1333(1917) günü takip etmiş, böylece tarihten 13 gün silinerek gün sayısındaki hata düzeltilmiştir.
b) 1333 Rumi yılı teknik sebeple 1 Mart'tan başlamakla beraber 10 ay devam ederek, 31 Kanuni evvel (Aralık) 1333(1917) günü sona ermiş ve, 1 Kanunusani(Ocak) 1334 =1 Kanunusani(Ocak) 1918 olarak başlatılmıştır.1840 yılından beri Jülyen usulüne göre yürüyen mali ve resmi muamelattaki tarihi kayıtlar, 1918 tarihinden itibaren Gregoryen usulüne göre devam ettirilmiş ve yılbaşı 1 Ocak tarihine alınmıştır. 1334 Rumi (1918 miladi) yılından itibaren, Rumi ve miladi takvimlerdeki ay ve gün farkı kalmamış aynı olmuştur.
* 26 Kanuni evvel (Aralık) 1341 tarih ve 698 sayılı Kanunla Rumi takvim mebdei olan 1300'lü seneler terkedilip beynelmilel(miladi) takvim mebdei olan 1900'lü seneler kabul edilerek Rumi takvim tamamen yürürlükten kaldırılmış, 1341 senesi Kanuni evvel'inin 31 gününü takip eden gün 1926 senesinin Kanunusani'sinin 1. Günü kabul edilmek suretiyle Beynelmilel Takvim sistemine geçilmiştir.
* 10 Ocak 1945 tarih ve 4696 sayılı Kanunla da Teşrinievvel, Teşrinisani, Kanunuevvel ve Kanunusani aylarının adları Ekim, Kasım, Aralık ve Ocak olarak değiştirilmiştir.
MİLADİ YILIN RUMİ YILA, RUMİ YILIN MİLADİ YILA ÇEVRİLMESİ 1926 yılından önceki tarihlerin hesaplanmasında YILBAŞI'na dikkat edilmesi gerekmektedir. Rumi Takvimde yılbaşı MART ayıdır. Kullanmakta olduğumuz Miladi Takvimde ise yılbaşı OCAK ayıdır.Dogum tarihleri ay olarak değil de (1.2. ay gibi) numaralı olarak verilirse Mart ayı 1.ay, Ocak ayı 11. ve Şubat ayı da 12. aylardır. Ocak ve Şubat ayları için, Miladi tarihten 585, diğer aylar için Miladi tarihten 584 rakamı çıkarılır.
a) 1334 Rumi = 1918 miladi yılından evvelki yıllara ait olanların tarih dönüşümleri için; Miladi tarihten 585 (584), Ay tarihinden de 13 rakamı çıkarılırsa RUMİ tarih, Rumi tarihe 585 (584), Ay tarihine de 13 rakamı eklenirse MİLADİ tarih hesaplanmış olur.
b) 1334 Rumi = 1918 miladi yılı ve daha sonraki yıllar için; Miladi tarihten 584 çıkarılırsa RUMİ tarih, Rumi tarihe 584 eklenirse MİLADİ tarih hesaplanmış olur. Ay ve günler aynıdır.
Eline sağlık hicri takvimle ilgili bir takım derleme bilgileri buraya taşımışsın. Fakat ben senin bu yazdıklarında sorularıma cevap bulamadım kardeşim. Mali Müşavir olarak hesap işleriyle aram oldukça iyidir. Takvimleri birbirine çevirmek benim için kolaydır. Zahmet edip bunları tekrar anlatmışsın.
Sorularım madde madde ve gayet açık.
"Emevi fobisi" olarak adlandırdığınız şey nedir bunu pek anlayamadım doğrusu. Ben apaçık ve tastamam olan Kuran'dan sorularıma cevaplar bulmak istiyorum. Arayışımın temel sebebi budur değerli kardeşim.
Allah' emanet ol, şüphesiz O tüm emanet edilenlerden daha hayırlıdır...
__________________ Rahman Rahim Olan ALLAH'ın Adıyla "Ben yüzümü tümüyle, gökleri ve yeri yaratana çevirdim ve ben ortak koşanlardan değilim." En'am 79
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba
Sayin Melih bey,kusura bakmayin ama Kuran'in tastamam olusunun takvimlerle ne iliskisi var. Takvimler vahyin urunu degilki. Semsi veya kameri takvim kullanmak icin kuran'a basvurmanin gerekliligini neden hissediyorsunuz. Bu hususlarda Kuran'a muracat sarti olduguna dair Kuran'i bir yonlendirme soz konusu degildir. Kuran'in muhataplari olan musriklerin icadi olan takvim ve diger kullanimlar Kuran'da zikredildi diye bunlar ilahi kaynak gibi gorulemez. Gunumuz sartlarinda kameri takvim pek uygun gorunmemektedir. Gelecekte de simdi bizim hic bilmedigimiz birimler olusabilir.
Kuran'dan uzaklasmanin emevilere maledilmesinin yanlis bir saptama olduguna inaniyorum. Bu klasik islamin yorumudur. Islamin yozlasmasina bircok katkilari bulunan Ehli sunnet anlayisi dahi emevilerle mucadele vermistir.
Kuran'dan uzaklasma Muhammedin yasaminda var olan bir harekettir. Muhammedin yasaminda vahyin mudaheleri ve onun titiz uygulamalari sayesinde buyuk fitneler onlenebilimistir. Resul'un bu hususta cektigi zorluklara Kuran taniklik etmektedir. Muhammed'in vefatini muteakip fitne hizla yayilmis , onune gecildigi sanilirken antibiyotige alisarak kendini gelistiren mikrop misali bir gelisim sergilemistir. Zaten var olan Vahiyden uzaklasma hareketleri Emevilerle birlikte siyasi gucunu gostermistir. Emevilerin Arapciliginin on planda olmasindan rahatsiz olan acem dunya onlara karsi anti propaganda baslatarak kaka emevi tanimini gunumuze degin ulastirmistir. Bu propagandanin basini Iranlilar ve onlarla isbirligine girisen atalarimiz Turkler cekmistir. Emevileri mum isiginda aratacak kadar sapmalarin altina imzasini atan Iran gudumundeki Abbasilerin ve Selcuk Turklerinin oyunlari neden on plana cikarilmaz ve Abbasi oyunu ,Turklerin oyunu denmez cok enteresandir. Emevilerin sapmadaki payi digerlerinden ne kadar az ne kadar fazla cok iyi arastirilmalidir. Sloganlasmis anti emevilikten vazgecilmelidir. Gunumuz klasik islami bir emevi dini gibi tanimlanirsa bu bilimsel olmaz. Islami yozlastirmada en ote gidenlerin cogu Emevi aleyhtari kimselerdir. Tarih taraf tutarak incelenmemeli, tamamen objektif bakilmalidir.
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
Haklısın melih...Arabistanda günler daha kısa sanırım yaz aylarında bile günler kısadır çünkü ekvatora yakın yanlış hatırlamıyorsam.Ayrıca Orucun gün içinde bitimi kesin olarak ayette belirtilmemiş,başlangıcı gündüzle gecenin ayrımı diye başlarken bitimi kesin ayrımla belirtilmemiş burası kafamı karıştırıyor...
Merhaba. Kuzey yarımkürede 21 Mart ile 22 Eylül arasında gündüzler geceden uzundur. Dolayısıyla buna Arabistan ve yaz ayları da dahildir. Saygılar.
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
Merhaba. Hicri Ay takvimi ile İslam arasındaki ilişkiye müslüman olmayan bir araştırmacının bakışını sizlerle paylaşmak istiyorum. İftara yaklaşırken çok zamanım olmasından istifade ederek aynen yazdım.
Aşağıdaki
kısım, Daniel J. Boorstin’in “The
Discoverers (Keşifler
ve Buluşlar)” adlı eserinin 10. ve 11. sayfalarından alınmıştır:
“Ancak
tüm Hristiyan dünyası din dışı günlük işleri için çiftçiye olduğu kadar tüccara
d akolaylık sağlayan güneş takvimine kavuşmuştu. İslam dünyası ise, Muhammed’in
ağzındna çıkan tek sözcüğü bile değiştirmeden ona bağlı kalma ve Kuran’ın
belirttiklerine tartışmasız boyun eğme gereği nedeniyle Ay döngülerine göre
yaşamayı sürdürmektedir.
Yeniay,
birçok islam ülkelerinin bayraklarında yer alır. Yeniayın bir simge olarak
benimsenmesinin temelinde yatan nedenler konusu bilginler arası tartışmaların
bugün de sürmesine karşın yaşamlarını Ay’ın tanrısal olarak denetlenen
evrelerine bağlatan insanlar için uygun bir seçim olduğu tartışma götürmez.
Ayrıca, İslam dininin doğal nesneleri çizmeye getirdiği yasağın belirgin bir
ayrıcalığını oluşturmaktadır. Daha 13.yy da Ay, Osmanlı Türklerinin savaş alanı
ve din simgesi olarak kullanılmaya başlanmıştı. Onun İslam dininin bir simgesi
olarak benimsenmesinin ve yaşamasının bri ay süren ramazanın başlangıcını ve
bitimini belirlemesi yanında takvimin tümü için de bir belirleme noktası
oluşturmasının bu seçimde önemli rol oynadığı söylenebilir.
Yeniayın
görünmesi Kuran’a göre “kişiler ve hac için değişmez başlama dönemleridir”
İslam dünyası, yaşamını Ay’a göre saptamayı temel ilke olarak benimsemiştir.
Tıpkı Sezar’ın kendi dünyasını güneş yılının uygunluğuna bağlı kılışı ve
mevsimleri belirlemede aylardan yararlanışı gibi Muhammed de günlük yaşamı
Ay’ın everelerine göre dzenleme yoluna gitmişti. Ay döngüleri inananları temel
dinsel görevlerini – hacca gitme ve ramazan ayında oruç tutma gibi- yerine
getirmelerinde denetlemektedir. İslam yılı, dönüşümlü olarak 29 ve 30’ar günden
oluşan oniki aydır. Kesri düzeltmesi de, sistemi Ay’ın evrelerine uyarlamak
için onikinci ayın uzunluğu ile oynanarak yapılmaktadır. Otuz yıllık bir hicri
takvim döneminde son ayı 29 ve ötekiler 29’ar günlük ondokuz yıl bulunur.
Hicri ay takviminde yılda 354 ya da 355 gün
bulunduğundan aylarla mevsimler arasında herhangi bir bağıntı yoktur. Orucun
tutulmasını gerektiren ve gerçek müslümanın ayırıcı özelliğini belirleyen bu
koşulun yerine getirildiği ramazan ile ilk iki haftası içinde hac görevinin
yerine getirildiği on ikinci ay olan zilhicce, hem yaz hem de kış aylarına
rastlayabilmektedir. Bu durumda Ramazan Bayramı ve hac her yıl on ya da onbir
gn geriye kaymaktadır. Bu tür takvim uygulamasının günlük yaşam üzerinde etkileri
müslümanın Tanrı’nın istencine tartışmasız boyun eğmesinin bir başka
simgesidir. Başkaları için yaşamın programlanmasında bir araç olan takvim,
İslam dünyasında inancın bir kez daha vurgulanmasını belirleyen bir olgudur.
Müslümanların
Ay döngüsüne tartışmasız uymasının başka sonuçları da vardır. Ay’ın Tanrı
tarafından belirlenen öngörülebilir evrelerine uyma gereği ( ve yeniayın ne
zaman belireceği konusunda insanların yapacağı saptamalara bakılmaması)
herhangi bir bayramın ya da kutlamanın kesinlikle yeniayı bir insanın görmesini
zorunlu kılmaktadır. Müslümaların büyük çoğunluğu bu görüşü benimserler ve
gerekçe olarak Muhammed’in şu sözlerini gösterirler: “Yeniayı görmeden oruç
tutma, onu yeniden görünceye değin de bırakma, ama o sana görünmüyorsa (bulutlar
ya da sisi nedeniyle) onun tam süresini göz önünde tut.” Bu durumda bulut ya da
sisin yeniayı görmeye olanak vermemesi kimi köylerde yeniayı gözlemleme olanağı
vermediği için ramazanın başlangıcıve
bitimi komşu köylerden farklı olabilmektedir.
İslam’da
en çok tartışılan konulardan biri de ayların başlangıç ve bitişlerinin salt
gözleme dayanılması ya da matematiksel belirlemeye olanak verilip verilmemesi
ollmuştur. Bu alanda tutucu İslam görüşünden ayrılan İsmaililer, gözlemi
savunan Müslümanları yanlarına çekememişlerdir.
Ay
takvimine körü körüne bağlılık bir anlamda İslam dinine bağlılığın simgesi
sayılmıştır.
Matematiksel
saptamaya yönelim, ya da Ay döngüsünün görünür diktası yerine güneş yılının
karmaşık matematiğinin kullanılması, geleneğe karşı modernizmin giriştiği
uğraşıyı da betimler. Musta Kemal Atatürk, 1926’da padişahlığa son verdiğinde
yeni yasalar getirerek, imam nikahını geçersiz kılmış, erkeklerde fesi ve
kadınlarda peçeyi kaldırarak ülkeyi modernleştirirken, İslami Ay takvimi yerine
de Batı’nın güneş yılını benimsemişti.”
Saygılar.
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
Burada Elmalılı meali güneşi ve ayı zaman aracı olarak gösteriyor,
YUNUS 5. O Allah'dır ki, senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye güneşi bir ışık, ayı da bir nur yaptı. Ve aya menziller tayin etti. Allah bunu hak olarak yarattı. O, bilecek olan bir kavim için âyetlerini ayrıntılı olarak açıklar.
YUNUS 5. Güneş'i ısı ve ışık kaynağı; Ay'ı, hesabı ve yılların sayısını bilesiniz diye bir nur yapıp ona evreler takdir eden O'dur. Allah bütün bunları rastgele değil, şaşmaz ölçülere bağlı olarak yaratmıştır. Bilgiyle donanmış bir topluluk için ayetleri ayrıntılı kılıyor.
-----------
Dolayısı ile Melih’in soruları için şahsi düşüncelerim,
1. Hicri takvimin temeli yukarıdaki ayet sanırım.
2. Takvimin kayması ile insanların daha kolay ve daha zor ile deneniyor olması makul geliyor bana.
3. Zorluklar karşısında yoksulun doyurulması gibi bir ruhsatın olması önemli bence. Başka bir başlıkta da sordum, asıl takıldığım yer zorluğun kime ve neye göre belirleneceği. Kendi durumunu analiz edip bireysel karar verişler geçerli olabilir.
(yani ayın hareketleri (mevsimlerin kayması) normal, güneşin hareketleri (gün içi uzunluk) daha karmaşık geliyor bana. dolayısı ile yaz aylarında oruç tutmayı normal, ama Arabistan’da iftarın 18:45’te, Türkiye’de 20:40’da, St. Petersburg’da 23:25’te yapılıyor olmasını zorluk kavramı açısından daha karmaşık buluyorum.)
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma