Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
FİRAVUNLAR veTARİKATÇILAR IN DEVAMI.....
-Nasıl
yapıyorlardı bunu?
Firavunların düşünürleri, kahinleri Mısırlılar'a gerçek hayatın bu
dünyada değil, öteki dünyada olduğunu, gerçek evin mezardan başka bir şey
olmadığını telkin ediyorlardı, sonra bu dünya için emek harcamanın tamamen
lüzumsuz olduğu inancını insanların kalbine yerleştirmek için her şeyi
yapıyorlardı. Bu inançlar, türlü yollarla ve törenlerle destekleniyordu. Zaman
zaman bir ölünün mumyası, insanlar arasında dolaştırılıyordu. Böylece ölümün
dimdik ayakta beklediklerine inanırlardı.
-Böylece ölüm korkusundan uzak olmak ve rahat yaşamak düşüncesine bile
yaklaşamıyorlar.
-Ne
anlatıyordu bu kitap?
Hayatı değil
tabii ki. Ölüleri, ölülere yapılacak dinsel törenleri, ölülerin
gömülmesiyle ilgili işlemleri falan. Ayrıca ölünün mezara gömüldükten
sonra karşılaşacağı hesap verme ve yargılanma gününü. Ölüler
Kitabı, bunları uzun uzun hikaye ediyordu.
. İnsanın sağlığında, yeryüzü
hayatının rahatlık ve ferahlık içinde yaşaması bu kitaba göre önemsiz ve
gereksiz bir şeydi. Firavunlar, halkın bütün dikkatini, ruh ve akıl güçlerini,
ölüm olayı ve ölünün cesedi üzerine çekmekte oldukça becerikliydiler. Böylece
her şey ölüler için anlayışı Eski Mısırlıların hayatını yönetti.
-Bu insanlar, yazgılarını değiştirmek için
hiç mi çaba göstermediler?
Buna izin verilmiyordu. Zaten
acıklı bir durum ve ruhsal çöküntü içindeydiler. Vücutça son derece yorgun ve
bitkin, bütün canlılıklarını, dayanıklılıklarını kaybetmiş durumdaydılar.
Firavunların adamları tarafından yapılan telkinlerle, ızdıraplannı unutmaya
zorlanıyorlardı. Tanrılara karşı işlemiş olduklarına inandırıldıkları
günahlarını, tanrıların ayakları dibine döküp sermek için tapınaklara
götürülürlerdi. İhtiyaç duydukları ruhsal ve kutsal huzura, buralarda
kavuşacaklarını inandırılmış/ardı.
Tapınağa ruhça rahatlamak için gelenler gerçek hayattan uzaklaşır, hayat
olaylarından büsbütün ayrı
kalırlardı. Neşelerini ve yeryüzünde heves ve şevkle çalışarak yaratıcı iş görmek isteğini
kaybederlerdi. Bu piramitler yalnızca
Firavunların değil, nice duyguların, tutkuların, yaşamların da mezarı oldu.
İnsanı hayvanlar gibi çalıştıran, fakat ona insanca yaşama hakkı vermeyen Firavunlar, yalnızca kendilerini düşünüyorlardı. İnsanları, zincirlere vurup inim inim inletirken, kendileri cennet gibi bahçeler içindeki saraylarında, kraliçeleri, çocukları, akrabaları ve soylu/arıyla birlikte zevk sefa içinde yaşıyorlardı.
Adlarını unutturmamak için milyonlarca insanın yaşamını bozuk para gibi
harcıyorlardı.
-Tıpkı bizdeki tanrılık taslayan şeyhler gibi. Şeyhler... Evet, onlardan kimileri de
yeryüzünü tanrı adına
yönettiklerini iddia ederler. Firavunların halkına yaptığı zulmü, onlar
da kendilerine bağlı aklı
ve ruhu uyuşmuş müritlerine yaparlar. Bu türden
şeyhlerin, Firavunlardan pek farkı yoktur. Amaç ve yöntemlerinde benzerlikler çoktur.
Küskün ve
öfkeliydim.
Ruhsal durumumu
en iyi anlatan sözcüklerdi bunlar.
Anlamsız inançlara saplanmak, beni hayatı
çok kötü bir noktadan,
çok ucuz, çok bayağı bir pencereden seyretmek mecburiyetinde bırakmıştı. Onu, her istediğini kendine bağlı gönüllü kölelere yaptıran, hiçbir şeyin bedelini
ödemeyen, eline geçirdiği her şeyden
yararlanmaya çalışan, insanları kullandıktan
sonra şekeri alınmış bir çikleti fırlatır gibi fırlatan bir din çapkınının gözleriyle görmeye zorlandım.
Kendi benliğimi
yadsıyarak...
Safiyane duygularla kendisine bağlı insanları, çıkar çarklarının salt bir dişlisi olarak algılayan bir
adamın bakış açısıyla, yaşamın bir
diliminde dahi olsa, yaşam görüşü oluşturmaya
çalışmak, insanı dayanılmaz bir eksiklik duygusuna itiyor.
İnsanı intihara
götüren duygulardan biri olmalı bu.
Yaşanmamışiığın, aldatılmışlığın kavranması
ve düş kırıklığının
yaşanmasıyia filizlenip, aşağılanmalarla, hiçe sayılmalarla devleşen eksiklik duygusu,
acıları çoğaltıyor.
Yedi yıllık tarikat yaşantım, bana hiçbir şeyin acılardan daha hızlı gelmediğini öğretmişti. Hele benim gibi
çıkar hesapları yapmadan, gerçek
kimliğini bilmediğiniz bir şeyhe mürit
olmuş, tarikatta dönen entrikaları, katakullileri ruhunuzun olgunlaşması için gerekli vesileler olduğuna
inanmışsanız, acıların miktarı daha
artacak, geliş hızları daha da süratlenecektir.
Riyasız mürit bu
acılardan haz duyar.
Çünkü; insanın acı çekerek olgunlaşacağına, acıların insanın efendisi olduğuna, büyük sadetlerin büyük
acıların yanı başında konumlandığına
inanmıştır, daha doğrusu inandırılmıştır.
Bu katianıimazligı şeyhine olan sevgisi ve
mağlılığıyia aşmaya
cabalar. Şeyhin göksel gücünün, yaralarını onaracağına inanır. Onun her şeyden haberdar olduğunu, kendisini ihvanlarıyla bir nefs sınavına tabii tuttuğunu
düşünür ve bu sınavı başarıyla atlatacağı
düşüncesiyle rahatlar.
Böylesi sanılar,
müridi ümitvar yapar.
DİYE DEVAM EDİYOR YAZAR ..DAHA Bİ ÇOK BENZERLİKLERİ
ANLATIYOR..
__________________ saygılarımla
Aaydın
|