Allah sizden (yükü) hafifletmek istiyor. insan zayıf olarak yaratılmıştır. (Nisa/ 28)
Yukarıdaki ayet, insanın Allah tarafından nasıl tanımlandığının güzel bir ifadesidir. insan bedeni ve ruhi olarak iki unsurdan oluşmaktadır. Bu iki unsurda mükemmele göre zayıf ve noksandır. Bu zayıflık hali iki önemli sebepten (hikmetten) dolayı insana verilmiştir. Birincisi, insan aciz olduğunu gördükçe kul olduğunu, asla bir “ilah” olmadığını anlar. ikincisi her türlü acizliğine, zayıflığına, rağmen imtihanını başarmak ve kendini bulduğu durumdan daha iyi hale getirmek için çaba sarf edilmesi gerektiğini gösterir.
Zayıflık bir açıdan aslında nimettir. insanın haddini aşmaması için büyüklenmesi için iyi bir panzehirdir. Ancak tüm bunlara rağmen elindeki mevcut imkanları diğer insanlardan “bir imtihana binaen” fazla olan insanlar sanki hiç aciz ve zayıf değilmiş gibi davranmaya çalışırlar. Bu onların iç yapılarının bozuk olduğundandır. iç yapısı bozuk olan tüm insanlar dışarıya karşı sürekli abartılı bir biçimde davranışlar sergilerler. Bu durum, içteki bozukluğun diğer insanlar tarafından fark edilmemesi içindir.
Kur’an’da zayıflık:
Kur’an’a zayıflık, dayanıksızlık ve irade eksikliği olarak görülür. Çoğunlukla dört bölümde incelenir. insanın zayıf olduğu konular çoğunlukla kişinin ilgisizliği ve isteksizliği neticesinde vücut bulur.
1) iman da zayıflık, insanın yüzünü tam olarak yaratanına çevirmemesi ve içindeki başka şeylerin güçlülüğünden ileri gelir. içteki o güçlülük devam ettiği ettiği müddetçe “iman” hep zayıf kalacaktır. Buna bağlı olarak ta amelde doğal olarak zayıf olacaktır.
2) Ahlaki zayıflık, ise içteki doğruluk ve dürüstlüğün kişideki yetersizliğinden ileri gelir. insanların doğrulukları ve olgunlukları arttıkça ahlakça da güçlü ve ilkeli olacaktır. Ahlaki zayıflıktan kurtulmanın diğer yolu ise nefsin en önemli problemlerinden olan “bencilliğin” kişiden uzaklaşması ile son bulacaktır.
3) Nefisteki zayıflık, insan yaratılış itibariyle kendisine düşkündür. Bu düşkünlük kendini aşırı sevme ve korumadan ileri gelir. Allah kitabında insanın “bencil” olarak yaratıldığını söyler. insan nefsindeki zaafların merkezinde burası vardır. Zayıf olan nefis etkiye çok açıktır. iyi bir terbiye sürecine girerse ilk başlangıçta sızlanırsa da daha sonra yola girecektir. Yola gelmiş bir nefis, terbiye edilip ehlileştirilmiş vahşi bir ata benzer. Eğer dizginlenip ehlileştirilirse sahibini hedefine ulaştıracaktır.
iNSAN UMUTSUZLUğA DÜşER
Umut insanı hayata bağlayan güçtür. Umut insanı ayakta tutan, motive edendir. Umut insana yaşama sevinci, düşünme heyecanı, çalışma aşkı verendir. Umudun bittiği yerde insanın yitireceği başka bir şeyi de kalmamıştır.
insanın umutsuzluğa düşmesi çoğu kez hayal kırıklığı ve ulaşılamayacak hedefleri önüne koyması ile başlar. Bu süreç kişinin vazgeçmesi ve kendisini bırakması ile son bulur işte insan için en tehlikeli yer burasıdır. Eğer kişi bu noktaya ulaşmazsa içteki yara çok büyümüş demektir. Bu yaranın tedavi edilebilmesi için kişide yaşam sevincinin yeniden kazanılması gerekir. Bunu sağlayacak ise “yeniden ve düzgün bir iman” olacaktır.
Kur’an’a Göre Umutsuzluk
...Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden umut kesmez (Yusuf/ 82)
Biz insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, onunla sevinirler, kendi ellerinin takdim ettiklerinden dolayı onlara bir kötülük isabet ettiğinde hemen umutsuzluğa kapılırlar. (Rum/ 36)
Yukarıdaki ayetler gösteriyor ki Allah kullarının umutsuzluğa düşmesinden asla razı değildir. Çünkü umutsuzluğa düşmek “bitmiş” olmakla eş anlamlıdır. Umutsuzluğun bir kötü halide kişinin akıbeti ile ilgili bir “emin olma” hali içinde olmasıdır işte bunu kendiside asla kabul edilemeyecek bir durumdur. Hiç kimse sonunu ne olacağını bilemez, bundan emin olamaz
Umutsuzluğa düşmemek için;
1) Kişinin yapamayacağı, taşıyamayacağı işi istememesi.
2) Karşılaşılan tüm olumsuzlukların nihai ve bitimsiz olmadığının unutulmaması
3) ileriye dönük “tûli emel” (bitimsiz istek) peşinde olmaması
4) insanın kendisini değerlendirme eleştirme ve kınamada ölçüyü kaçırmaması
gerektiğini insan unutmazsa Allah’ın izniyle umutsuzluğa da düşmemiş olacaktır.
iNSAN HIRSINA DÜşKÜNDÜR
Hırs; Bir şeyi elde etmedeki aşırı istek ve çabadır. Hırslı bir insan gözüne kestirdiğini elde etmek için her şeyi göze alır. Onu engelleyecek, durduracak bir şey yok gibidir. İstedikleri mutlaka onun olmalıdır. işte bu insanın en nefsi en çirkin hastalıklarından biridir.
Hırslı bir insan için başkası yoktur. Onun için sadece kendisi ve istekleri vardır. Önüne çıkabilecek tüm engelleri ortadan kaldırır. Temelde hırslı insan gözü doymaz ve dengesizdir.
Kur’an’da Harislik
Malı bir yığma tutkusu ve hırsıyla seviyorsunuz (Fecr/ 20)
Kur’an’da dünya malının insana çekici gösterildiği söylenir. Bu çekicilik bir imtihan için verilmişken, bunu insanların büyük bir kısmı unuttuğu ve umursamadığı için, her şeyin kendisine ait olmasını istemektedir. Bunun diğer adı ise “nefsilik-bencillik” tir.
Hırsı Doğuran Sebepler;
1) Bir şeyin yokluğunu çok çekmek
2) Aç gözlülük ve doyumsuzluk
3) Aşağılık yada yükseklik kompleksleri
4) Başkalarını sürekli geçme isteği
5) Tekel olma arzusu
Hırstan Kurtulmanın Yolları
1) Gözünü dünyadan ahirete çevirmek
2) Kanaatkar ve tok gözlü olmak
3) Tevazu ve ihlas sahibi olmaya çalışmak
4) Elindeki her şeyi paylaşıp bolca infak etmek
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki Allah’tan mutlak manada razı olan kişide hiçbir zaman harislik ve bencillik olmayacaktır.