Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Apar topar doğduğumuz gibi apar topar ölüyoruz bu memlekette. Bir çapaçul içinde başlayan ömrümüz langır lungur nihayetleniyor. Bu memlekette ölüyorsanız bilin ki sanki bir ayıplarını örtermiş gibi insanlar, sizi manasız bir aceleyle gömecekler. Sanki üstünüzü toprakla örtmeden rahat etmeyeceklermiş bir hınçla, hırsla... Bilin ki sanki sizden kurtulmak istermiş gibi bir süratte kurtulacaklar gövdenizden. Herhangi bir duygu yaşamaya izin verilmeyen bir merasimle... Ve hatta beceriksiz bir merasimsizlikle. Çünkü bizim bu ülkede, doğumda ve ölümde bir merasimsizlik meselemiz var...
Merasime ihtiyaç var! "Merasimden hiç hoşlanmam" diyebilirsiniz, "Törenler çok anlamsız" diyebilirsiniz, kendinizi çok "aykırı" ilan ettiğiniz için bu tür "ortalama" işlere tenezzül etmiyor olabilirsiniz ama insanoğlunun merasime ihtiyaç duyduğunu reddedemeyiz hiçbirimiz. Çünkü insanlar, topluluk halindeyken ve önemli olaylarda duygularını ortak bir kanaldan akıtmak isterler. Ortadaki duyguların düzenli bir şekilde akması, akışın bozulmaması gerekir. Çünkü bu duygular, düzenlenmezlerse, herkeste anlam veremedikleri, adlandırılamayan, sıkıntılı bir yoğunluk ya da boşluk yaratırlar. Herkesin eli ayağı birbirine karıştığı gibi olay karşısında hissedilen bireysel duygular da insanın kursağında kalır. Giderek ya herkes birbirine şaşkın şaşkın bakar ve beceriksizleşir ya da çok bilmiş bir üslupsuzluk ortamı ele geçirir. Ölü evlerine ya da yeni doğmuş bebek evlerine gelen "komşu teyze" tiplemeleri de bu ortamı ele geçirmeyi en çok sevenlerdir.
'Öyle yapılmaz!' Siz acınızla sükûnet içinde oturmak isterken gelip feveran eden kadınlar ya da adamlar; siz bebeğinizi sakin ve özenli bir şekilde dünyayla tanıştırmak isterken "O öyle yapılmaz, böyle yapılır" diye her şeye burnunu sokan insanlar için bu merasimsizlik durumu mükemmel bir büyüme, serpilme, yaşamı ortamı oluşturur. Gelenek mevzuu ile ilgili zaten bin türlü problemi olan bir halk olduğumuz ve geleneksel merasimleri hayatımızdan çıkararak kendimizi daha da zora soktuğumuz için genç insanların durumu en zoru. Geleneksel bir düğün istemiyorsun ama "kokteyl prolonge" de bizim gibi halay çekmeden duygularını yaşamayan insanları zorluyor. Olmuyor. Ne oluyor? En elit düğünlerde bile Mozart'la başlayan fasıl mecburen kasap havasıyla son buluyor. Bunun için yeterli altyapı yoksa hiç olmazsa bir Tarkan çalınıp öyle gidiliyor. Doğum oluyor. Okumuş kızlar olarak bizler, komşu teyzelerin ve akrabaların bebeğimizi elimizden kapıp ağlata ağlata ve bir hengâme içinde ilk banyosunu yaptırmasını istemiyoruz ama bu kez yalnızlaştırılıyoruz. Ölüm oluyor. Ölen dindar biri değil, Tanrı'ya da inanmıyor. Ama ölüyü kaldıracak camiden başka bir yer bulamıyoruz. Mevlit okutmuyoruz ama bir araya gelip ne konuşacağımızı da tam bilemiyoruz. Ölenden mi bahsedeceğiz? Acıyı tazelemeyelim diye susuyoruz. Ölüme inat dostlarla birlikte gülecek miyiz? Ayıp olmasın diye susuyoruz. Gidenin eşyalarını ne yapacağız? Birilerine versek ihanet mi etmiş oluruz?
Bilgiye güvenmek lazım İnsanlığın bilgisine biraz da güvenmek lazım. Hayatın önemli olaylarında, bizden önce gelenler aptal ya da ortalama oldukları için uydurulmadı o merasimler. İnsanlık zaman içinde ortak duygularını hangi kanallardan akıtacağına karar verdi. Ölüm evlerinin hemencecik temizlenmesi kadınların iş yaparak normalleşmesi içindi. Hemen lokma dökülmesi hayatta kalmaya ilişkindi, karbonhidrata duyulan içgüdüsel ihtiyaçtan dolayı icat edildi. Eskiler gibi yapılsın da demiyorum ama yerine yenisini koyabilmek için de biraz çaba, hayat karşısında biraz efendilik, hatta biraz da inat ve mutlaka zaman gerekli. (ece temelkuran)
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma