Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Akıl ve taakkul Akıl sözcüğü malum. Taakkul ise akıl sözcüğünden türemiş bir kelime. Aklı işletmek, akletmek, akıl yoluyla bilip anlamak, aklın verilerini esas almak gibi anlamlar taşıyor.
Ne ilginçtir, Kur’an taakkul tábirini defalarca kullandığı halde akıl kelimesini hiç kullanmaz.
Şunu demek istiyor Kur’an:
Ben, cevher olarak aklın varlığını yeterli görmüyorum; o hepinizde var. Benim istediğim, aklın işlevsel olması veya işlevsel akıl...
Daha açıkçası:
Kur’an aklın çıplak mülkiyetini yeterli görmüyor, aklın intifa (kullanım) hakkını esas alıyor. Aklın çıplak mülkiyetine sahip olmanız ‘akıllı adam’ olmanız için yeterli değildir.
Önemli olan şu: Sahip olduğunuz akıl işletilen, işleyen akıl mı, bloke edilmiş, üstüne oturulmuş, şunun-bunun vesayetine terk edilmiş bir cevher mi?
Bunu soruyor ve nihayet şunu ilkeleştiriyor Kur’an:
‘Allah, aklını işletmeyenler üzerine pislik atar.’ (Yunus, 100)
Evet, Kur’an taakkul istiyor. Varlıkla varolmak, cevherle fiil arası fark neyse akıl ile taakkul arası fark da odur.
Taakkul yoksa insan surette insan, hakikatte hayvandır (Furkan, 44)
Nübüvvetin bitişinin bir anlamı da artık aklın sınırsız kullanım döneminin açıldığıdır.
Mistik düşünce sistemlerindeki ‘akıl, vahiy ve aşkla sınırlıdır.’ yolundaki ortak kabul Kur’an’la asla bağdaşmaz. Kur’an, aklın işletilmesine, kullanımına hiçbir sınır koymamıştır. Çünkü Kur’an’a göre, vahyin ilk görünümü, ilk ürünü akıldır. İlk ve esas peygamber de akıldır. Kur’an dilinin asılmamış ustası Isfahanlı Rágıb (ölm. 502/1108) diyor ki, ilk peygamber, içsel peygamber akıldır. Önce o devreye sokulmalıdır ki, dışsal peygamberler, bizim bildiğimiz peygamberler işe yarasın. Ve devam ediyor:
Akıl komutan olmalıdır ki vahyin diğer ürünleri sonuç versin.
Tutuculuğuyla, aklı prangalamasıyla ünlü Gazálî (ölm. 505/1111) bile bu Kur’ansal apaçıklık karşısında şunu itiraf etmek zorunda kalıyor.
‘Akıl ile nakil (dinsel metinler) çatıştığında, aklın söylediği öne alınıp dinsel söylem ona uydurulur.’
Tutucu Gazalisi bile böyle düşünen bir İslam fikir mirasından şu önümüzde duran İslam dünyasının yeterince nasipli bulunduğunu söylemek mümkün mü?
O halde, İslam dünyasının en büyük belası, ondaki akıl düşmanlığı değil de ne?
İslam dünyası denen álemin en büyük düşman bizzat kendisi...
Akıl düşmanı dinci söylem tarafından şeytanî bir morfin gibi tekrarlanan, ‘Aklın din ve sünnetle sınırlanması esastır’ sloganı veya bugünlerde bazı hurafe hamallarının icat ettikleri ‘İslamî akıl’ tábiri Kur’an dışı bir bühtandır.
Aklın gayri İslamîsi de mi var, behey sersem! Allah’ın elinden gayri İslamî şey çıkar mı?
Gazálî, felsefeyi dine mahkûm hale getirerek, İslam düşüncesinin kaderini karattı; İslam’a da insanlığa da büyük kötülük etti.
Fransız filozofu Descartes (ölm. 1650) ise felsefeyi dinin uydusu olmaktan çıkararak, başka bir deyişle aklı kilisenin ‘vahiy adına’ (!) vurduğu prangadan kurtarak insanlığın yükselişi yolunda müthiş bir adım attı. Ne yazık ki, İslam dünyası hálá Gazálî rotasında gidiyor. Bu yanlış rota, büyük Atatürk tarafından greçek yönüne çevrildi ama İslam dünyası Atatürk’e sırt dönerek rotadan yararlanma imkánını kendi eliyle boğdu.
Kur’an’a göre, taakkulun ayrılmaz ikizi bilimdir. (Ankebût, 43)
Bugün İslam dünyasında akıl prangalanmıştır. Bunun sonucu bilimin çöküşüdür. Akıl işletilmediği için bilemsel üretim yoktur. Ancak, üretilmeyen bilimin ‘İslamîleştirilmesi’nden söz edilmektedir.
Ne güzel! Birileri bilim üretecek, bunlar da onu ‘İslamîleştirecek’..
Şimdiler de ise ‘İslamî akıl’ dan dem vuruyorlar. Aklı işleten başkaları, İslamî akıl’ dan söz eden bunlar...
Evrensel aklın içi boşmuş; akıl İslamî akıl olmalıymış...
Peki, Kur’an’da akıl ve bilimin İslamî ve gayri İslamî türlerinden bahis var mı? Böyle bir ayrım var mı?
Hayır!
Ama akılla bir türlü barışamamış olan hurafe hamalları, bir yolunu bulup aklı kütürümleştiriyorlar.. İslamı akıl hezeyan bunun ürünü...
Hal bu iken, İslam dünyasında uyanış koca bir hayal olmaz da ne olur?
Kaynak: Prof . Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK
__________________ hz.muhammed (s.a.v)der ki;"sizler,insanları mallarınızla memnun edemezsiniz,onları güzel yüz ve güzel huyla hoşnut edersiniz"
|