Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
SON günlerde kendisini ilgiyle takip ettiğim bir "dindar yazar"dan söz edeceğim sizlere...
Adı: İhsan Eliaçık...
Yazılarını iddiasız bir mecrada, "Haber10.com" adlı bir internet sitesinde yayınlıyor.
Dindarlığın alışılmış ve yaygın tutumlarına diken batırıyor...
Yani...
"Rahat kaçıran yazarlar" familyasından kendisi...
Kendisiyle ilgili elde ettiğim bilgiler şunlar:
İslamcı politik çizgiden geliyor.
80 öncesi Akıncılar örgütünde görev almış.
12 Eylül’de yargılanmış ve Mamak’ta hapis yatmış.
Sonra... İlahiyat okumuş...
Önceleri "radikal İslamcı" tezleri savunurken, adı konulmamış bir değişim geçirerek, Müslümanlığın kalıplaşmış anlayışlarına itiraz eder bulmuş kendini...
* * *
İlgiyle okuduğum bu yazar, benim gözümde bir tabu yıkandır.
Evet, tabu yıkıyor...
Ancak bunu ne popülizm uğruna yapıyor, ne de bir "yaranma duygusu" içine girerek yapıyor.
Ayrıca...
Alabildiğine "içeride" kalmaya da özen gösteriyor...
Dolayısıyla...
Onu "tabu yıkma" iddiasıyla ortaya çıkan, ancak daha sonra bizzat kendisi bir tabu haline gelen Yaşar Nuri Öztürk ile mukayese edemeyiz.
Zekeriya Beyaz’ı ise geçiyorum...
Çünkü arada sadece mahiyet değil, büyük bir derinlik farkı var...
* * *
Her makalesini ilgiyle okuduğum İhsan Eliaçık, son makalesine "Hz. Peygamber din adamı mıydı?" başlığını atmış.
Makalede, "Din
adamlığı bir meslek midir? Peygamberler dünyadan ellerini eteklerini
çekmiş, yaşlı ve ulu zatlar mıydı? Nasıl giyinirlerdi? Toplum içinde
nasıl davranırlardı?" sorularına esaslı yanıtlar var...
Bu uzun makalenin her bölümü ilginç...
Ancak ben, Hz. Muhammed ile ilgili bölümlerine dikkat kesildim.
İhsan Eliaçık, "Hz. Muhammed bugün yaşasaydı hangi kıyafeti giyerdi?" sorusuna bakın nasıl yanıt veriyor:
"Her
şeyden önce Hz. Peygamber, hiçbir zaman kendine özel bir din adamı
kıyafetiyle dolaşmamıştır. Onu içinde yaşadığı toplumdan ayıran özel
bir kıyafeti asla olmamıştır. Bu konuda kendini toplumdan ayırmamıştır.
Ömrü boyunca Ebu Cehil nasıl giyiniyorsa öyle giyinmiştir. Demek ki
Peygamber bugün yaşasaydı, hangi toplumda yaşıyorsa o toplumun genel,
yaygın ve makul kıyafeti neyse öyle dolaşacaktı. Onu kıyafet bakımından
halkından ayıramayacaktık. Onun bu konudaki sünneti budur."
Ne güzel değil mi?
İslami kesimin yıllardır tartıştığı "kıyafet" meselesi, bir paragrafta nasıl da etkili, ikna edici ve çarpıcı bir biçimde çözülmüş...
* * *
Daha önce de yazdım...
Yaşar Nuri Öztürk, bu memlekette "dini anlayışta değişim" yaşanmasının önünde en büyük engel oldu.
Çünkü...
Öztürk, kıvrak zekasıyla ve muazzam bilgi birikimiyle mevcut yanlışlara parmak basarken, alabildiğine hesaplı davrandı.
"İçeriden" konuşmadı...
Yanlış
bulduğu dindarlık tezahürlerine şefkatsiz ve acımasız bir şekilde hücum
ederken, dinle ilgisi olmayanlara alabildiğine anlayışlı yaklaştı.
Popülerleştikçe ipin ucunu kaçırdı...
İpin ucunu kaçırdıkça da hem inandırıcılığını, hem etki gücünü zayıflattı...
İşin daha vahimi, İslami kesimden çıkacak her türlü eleştirel yaklaşımın ve değişim talebinin önüne "Yaşar Nuri olgusu" çıkarıldı.
Her aykırı çıkış, "Yoksa sen de mi Yaşar Nurileşiyorsun?" takılmasıyla karşılaştı.
Böylece cesaret kırıldı...
Ben de diyorum ki:
"Yaşar Nuri gibi olmamak" adına cesaretini kırmamış, kendine güvenen ve "içeriden" konuşan bir yazar var karşımızda...
O yazarın adı: İhsan Eliaçık’tır.
Kendisini saygıyla selamlıyorum.
__________________ ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
Şekle, sakala, göze, bıyığa başa saça çok takan bir millet oldğumuz aşikar!
Elbette peygamberimiz şu an yaşasa idi, bazı kendini dindar sananlar gibi bu devirde cübbe sarık şalvar giymezdi, gayet modern giyineceğinden hiç şüphem yok!
Çünkü, yanlş olmadığı ve inancına aykırı olmadığı sürece toplumun değer yargılarına, kültürüne geleneğine uyardı elbette
saygı ile...
__________________ Ne kadar uzak olsak da çok yakınız, daha yürekten olamazdım, daima kim olduğumuza güveniyorum ve başka hiçbirşey önemli değil... Metallica-Nothing Else Matters
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan'ın "Hz. Muhammed bugün yaşaydı nasıl giyinirdi" başlığı ile İhsan Eliaçık'tan alıntı yaparak yazdığı yazıya usta işi bir cevap geldi.
Sami HOCAOĞLU'nun yazısı:
Bir Hürriyet yazarının “Hz. Peygamber bugün yaşasaydı nasıl giyinirdi?” başlıklı yazısından bir okur sayesinde haberdar oldum. Yazar, sevgili İhsan Eliaçık'ın “haber10.com” adlı sitede yayınlanan yazısından şu alıntıyı yapıyor:
“Her şeyden önce Hz. Peygamber, hiçbir zaman kendine özel bir din adamı kıyafetiyle dolaşmamıştır. Onu içinde yaşadığı toplumdan ayıran özel bir kıyafeti asla olmamıştır. Bu konuda kendini toplumdan ayırmamıştır. Ömrü boyunca Ebu Cehil nasıl giyiniyorsa öyle giyinmiştir. Demek ki Peygamber bugün yaşasaydı, hangi toplumda yaşıyorsa o toplumun genel, yaygın ve makul kıyafeti neyse öyle dolaşacaktı. Onu kıyafet bakımından halkından ayıramayacaktık. Onun bu konudaki sünneti budur.”
Ve bu alıntıdan yola çıkarak şu sonuca varıyor: “Ne güzel değil mi? İslami kesimin yıllardır tartıştığı “kıyafet” meselesi, bir paragrafta nasıl da etkili, ikna edici ve çarpıcı bir biçimde çözülmüş...”
1. yanlış: Eliaçık'ın yazısının, “kıyafet meselesini” çözmekle alakası yok. Zaten bunun için de yazılmamış. Makalenin başlığı şu: “Hz. Peygamber 'din adamı' mıydı?” Makale yazarının başlığa çıkardığı soruyla, Hürriyet yazarının başlığa çıkardığı soru farklı tellerden çalıyor. Ne çıkış noktaları, ne varış noktaları aynı. Takdir edersiniz ki bu yakışıksız bir şey. Bu başlık altında yazılan bir paragrafı metnin içinde geçmeyen “Hz. Muhammed bugün yaşasaydı nasıl giyerdi?” gibi bir sorunun peşine takarsanız, buna “istismar” derler. Alıntı ahlakıyla da bağdaşmaz.
2. yanlış: Hürriyet yazarının kastı ile makale yazarının kastı alakasız. Hürriyet yazarı, bugün giydiğimiz batılı kılık-kıyafet tarzını Eliaçık'ın ilgisiz makalesi üzerinden, hatta Peygamber üzerinden meşrulaştırıyor. Bu kıyafetlerin bizim aba ecdadımızın kıyafetleriyle alakası yok. Daha dün kendilerine karşı savaşıp yenildiğimiz Batılıların aba ecdadının kıyafeti bunlar. Ve bu kıyafetleri benimsememiz de öyle güle oynaya olmadı. Şunun şurasında koca dünyada “kılık-kıyafet devrimi” yapılan kaç ülke var. Bu ülke belki de bu alanda tek. Unutmayalım bu memlekette “bazı kisvelerin (kıyafetler) giyilmesine dair kanun” adlı bir yasa hâlâ yürürlükte. Ecevit'in bile eleştirdiği “gardrob devrimleri”nin sonucunu, Hz. Peygamber'in meslek anlamında bir “din adamı” olmadığını anlatmak için kaleme alınmış güzel bir makalenin sırtından meşrulaştırmak, fazla eforik bir ruh halinin eseri olsa gerek.
3. yanlış: Kıyafet meselesinde İslami kesimin işi karışıktır. Eliaçık'ın ele aldığı boyuttan eleştirilmeyi bin defa hak eder. Fakat Hürriyet yazarının ele aldığı boyuttan yerden göğe haklıdır, yerlidir, asildir, onurludur. Bu konuda asıl eleştiri, İmamlar için tıpkı Hıristiyanlığın ruhban sınıfında olduğu gibi “İbadetle sınırlı özel bir din kisvesi” ihdas ve ibda eden laik devlete yöneltilmelidir. “Gardrob devrimi” ile “namaza özel kıyafet” bidatının aynı zihniyetten sadır olmasını ıskalayıp, “İslami kesimin kıyafet meselesinden” dem vurmak iyi niyetle bağdaşır mı?
İhsan Eliaçık'ın kendi bağlamı içinde haklı ve doğru tesbitleri, Hürriyet yazarının elinde bir yanlışa alet edilmiş. Bir doğru bir yanlışa alet edilince yanlış doğrulanmış olmaz, belki doğruya kast edilmiş, hatta 'suikast' edilmiş olur.
Eliaçık, Peygamberimizin ömründe özel bir “din adamı” kıyafeti giymediğini söylüyor. Doğru. Bu “din adamı” sınıfı olan diğer kitablı ve kitapsız dinlere ait bir olgu. Özellikle de “ruhban sınıfı” olan Pavlusyen Hıristiyanlığa.
Bu 'doğru'dan, galiplerin kıyafetini sırtına geçirmeye prim çıkar mı? Aksine Pers başkenti Hire ile sıcak ilişkilere sahip olan Ebu Cehil gibi azılı bir keferenin bile düşmanını taklit etmeyecek kadar 'soylu' olduğunu gösterir. Dahası Hz. Peygamber'in asli görevlerinden biri olan “İslami kimlik oluşturma” misyonu çerçevesinde, “gardrob devrimi” gibi bir yola hiç başvurmadığını gösterir.
Aynı Peygamber, Kur'an'ın “aşağılık maymunlar” diye takbih ettiği taklitçiliği, “kim bir kavme benzerse o ondandır” diyerek reddetmiştir. Dış görüntüde 'Müslüman farkı' oluşturacak uygulamalara gitmiştir. Mekke'de saçını Müşriklerin aksine ikiye ayırırken, Medine'ye göçünce Yahudilerin aksine saçını yanlara salarak 'fark'a dikkat çekmiştir. Müslümanlara bıyık ve sakal şeklinde Yahudilerden farklı bir stil telkin etmiştir. Müslüman çocuklarına alabros tıraşı, sırf diğerlerine benzememe adına yasaklamıştır. Bütün bu uygulamalarda 'sünnet' sakal, bıyık, saç vs.nin şu veya bu tarzda olması değil, “Müslüman kimliğinin muhafazası”dır.
Mağlupların galipleri taklidi gibi tarihi bir yanılgıyı, ilgisiz bir yazı ve hatta Peygamber üzerinden meşrulaştırmanın hiç de masum bir yanı yok.
Şu kesin: Hz. Peygamber yaşasaydı taklitçilikten nefret ederdi. O yaşasaydı, asla ve asla Batılılar gibi giyinmezdi. Aşağılık duygusunun eseri olan mağlubiyet psikolojisini reddederdi.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma