Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Hüseyin Hatemi-Yeni Şafak Temsîl
Bir zamanlar, ki o kadar da eski
zamanlardan bahsetmiyoruz, sahne oyunlarına temsil denirdi. “Misl”de
“benzer”, “bir başka şeyin yerine geçme, geçebilme” anlamı vardır.
Mümessil de temsil ettiği kişi adına hareket eder. Yetkisi yoksa,
yetkisi olmaksızın temsilci gibi davranıyorsa “yetkisiz temsilci” olur.
Bir şeyi, bir kişiyi oynama, o imiş gibi
davranma ile bizzat o nesne, o kimse olma biribirinden farklıdır.
Mü'min müslümanı oynama ile, mü'min müslüman olma da biribirinden
farklıdır. Ehl-i İslâm ve özellikle ehl-i tarîk, meselâ Hazret-i
Hamza'yı oynadığı için Anthony Quinn'i Hazret-i Hamza ile bir tutarlar
mı? Bu feraseti niçin tutarlı olarak bütün hayatlarında göstermezler?
Belki de şu sebeple: Anthony Quinn, ancak filmin çekimi sırasında
Hazret-i Hamza'yı oynar, bunun dışında yanına yaklaşıp da kendisine
Hazret-i Hamza imiş gibi davrananları uyarır. Buna karşılık,
“yaşayanlar”ın arasına karışan “oynayanlar”, saf kimselere, doğrudan
doğruya “oynadıkları kişilik” olduklarını söyleyebilirler. Bunların
başında, “reenkarnasyon” masalları anlatanlar, sahte mesihler, sahte
mehdîler gelir. Daha mütevazi olan sahte şeyhler, “manevî mürşid”i
oynayanlar da vardır. “Reenkarnasyon” (öldükten sonra başka bir bedende
tekrar yeryüzünde belirme) masalına kapılmayanlar, bu tuzağa düşmekten
kurtulurlar. Ancak, başka tuzaklar da belirmekte gecikmez: -Ben,
doğrudan doğruya o zat olduğumu söylemiyorum. Bunu söyleyenlerin yeri
şifahaneler olmalıdır. Ne var ki ben o Zat'dan yetkili mümessilim!.
Bu tuzağa da düşmemek için aklını kullanmak ve
temsilci gibi davranana “yetki belgesi” sormak gerekir. Kur'an-ı Kerim,
Hâtem'den (S.A.) sonra artık nebi (Tanrı habercisi) gelmeyeceğini ilan
etmiştir. Buna rağmen, tuzaklarının üzerini mızrağa geçirilmiş Kur'an-ı
Kerim sahifeleri ile kapatıp saf insan avcılığını sürdürenler ve bu
tuzaklara gönüllü olarak kapılan saf-derunlar da vardır: -Nebi ile
Resûl farklıdır. Ben nebi olduğumu değil, Resûl olduğumu söylüyorum!
(Oysa Resûl, Nebiyy-i mürsel demektir. Bu iddia da mesela: “-ben meyve
değilim, kavunum, karpuzum, muzum” demek gibidir. Oysa meyve olmayan
hışır veya kelek bile olamaz.) “O” olmayıp da “o” olduğunu iddia
edenlerin bir kısmı, akıl hastaları, bir kısmı da sahtekârdırlar.
Bunlara inananlar da “şahısda hata”ya düşenlerdir. Bir de bir dünya
görüşüne, bir dine mensup olmayıp da bilinçli veya bilinçsiz,
“mensubiyeti oynayan” aktörler vardır. Demokratik ve Sosyal Hukuk
Devleti görüşünü oynayanlar, Hristiyanlığı oynayan “neocon”lar,
Musevîliği oynayan siyonistler, Müslümanlığı oynayan muhterem zevât
gibi. Rahmetli Uğur Mumcu; dünya görüşleri alanındaki bu “oynama,
temsil” olgusunu “sürekli bir maskeli balo içinde yaşıyoruz” şeklinde
ifade ederdi.
Ziyan olan zekâlardan Sakallı Celal'e –eski
öğrencisi– Merhum Mahir İz sormuş: -Bir zamanlar bütün istedikleriniz,
hürriyet, cumhuriyet, lâiklik vs. gerçekleşti; niçin siz hâlâ memnun
değilsiniz? Cevabı: -Çünkü istediklerimi gerçek hayatta elde edemedik;
olup-bitenler, söylenenler, gerçek hayatta vuku bulan şeyler değil,
oynanan bir oyundan ibarettir!
Paris'e “garîb-i şehr sohenhâ-i goftenî dâred”
(bu şehirde garîb olanın söylemesi gereken ve söylenmesi gereken
sözleri var) bilinci ile ve ümidi ile gittim. Maalesef yine temsile
katıldık ve temsil bitince herkes ülkesine döndü. Paris semalarında bir
hoş sadâ bırakıldı mı? En sonda bana da “beş dakika konuşma” imkânı
verildi ise de “söylenecek söz”ümü beş dakikaya sığdırma kerametini
gösteremeyeceğimi bildiğim için “söz gümüşse sükût altındır” tesellîsi
ile konuşmamayı “yeğledim”. Paris'de bir hayır sahibi bana bir “hamam”
yaptırmadı, ben de türkümü yine bu sütunda çağırmak istiyorum. Ne var
ki yine “mukaddime”den sözün özüne yer kalmadı. Hiç değilse çağıracağım
türkümün sonuç kıt'asını söyleyerek, açıklamasını erteleyeyim: Din
maskeli ırkçılık da, fundamentalist din anlayışı maskeli “oyunculuk”
da, İslâm toplumlarına özgü hastalıklar değildir. Üstelik İslâm'ı hedef
alan ve asıl yerlerinin sahne değil şifahane olması gereken bazı baş
aktörler ile oyun yazarları ve sahneye koyanların ittifakı, dünyamız
için en ciddî tehlikeyi oluşturmaktadır. “Dialog” bu oyunun bir parçası
değil, gerçek hayatın bir parçası olmalıdır.
__________________ ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
|