Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
TEFSİR Mİ TEBYİN Mİ?
Günümüzde hem kendi dilimizde hem de başka dillerde yazılmış pek çok Kuran-ı Kerim Tefsiri bulunmaktadır. Oysa Kuran’da geçen bir ayette Rab’bimiz bize ‘‘Kuran’ın en güzel tefsir olduğunu’’ bildirmektedir.
25-Furkan Suresi-32,33: ‘’İnkar edenler dediler ki: ‘Kuran ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?’ Biz onunla kalbini sağlamlaştırıp pekiştirmek için böylece (ayet ayet indirdik) ve onu belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup okuduk. / Onların sana getirdikleri hiçbir örnek (mesel) yoktur ki, biz (ona karşı) sana hakkı (Bil hakk) ve en güzel açıklama tarzını (Ahsene tefsiran) getirmiş olmayalım.’’
Aşağıdaki bilgiler ‘’www.istekuran.com’’ sitesinden alınmıştır:
www.istekuran.com/index.php?page=176dc03baec48a336496710a029 fcef2&id=3
“التّفسير; Tefsir” sözcüğünün terim olarak anlamı; “Beşerî takat oranında, Yüce Allah`ın muradına delâlet etmesi yönünden Kur`an`ı açıklamak” demektir.
“ تفسير Tefsir” sözcüğünün kökü “ فسر fesr” sözcüğüdür. “Açıklamak, örtülü şeyi açmak” anlamına gelen “ فسر fesr” sözcüğü, ilk olarak tıp alanında, “doktorun suya bakması” anlamında kullanılmıştır. Nitekim bu kökün başka bir türevi olan “ تفسرة tefsireh” sözcüğü de; “hastalığın tespiti için üzerinde araştırma yapılan sidik” demektir. (Lisan ül Arab Fesr maddesi cilt 7, sayfa 101.)
Doktorlar bu “tefsireh”e bakarak hastalıkların sebeplerini bulup açıkladıkları için “فسر fesr” sözcüğü de zamanla, yukarıda verdiğimiz “açıklamak, örtülü şeyi açmak” anlamında kullanılmaya başlanmıştır. “ فسر Fesr” sözcüğünün tef`il babından mastarı olan “تفسير tefsir” sözcüğü de bu anlama paralel olarak “iyice araştırmak, çok açıklamak” anlamında kullanılmaktadır.
Demek oluyor ki “تفسير tefsir” sözcüğü; “anlaşılmamış, kapalı, müşkil, müphem bir sözü, bir konuyu, bir meseleyi anlaşılır hâle getirmek” demektir. Bu tarif, sözcüğün terim anlamı için verdiğimiz tanımla da uyumludur. (Ragıp, el Müfredat`ta “فسر fesr” maddesinde, “تفسير tefsir” sözcüğünü Lisan ül Arab`a uyumlu olarak açıklamıştır. El Müfredat, Fesr maddesi, sayfa 380)
Bu bilgilere göre “Kuran tefsiri” diye yazılan kitaplar, Kuran`ın kapalı, müphem, örtülü … olduğunu peşinen kabul etmiş olmaktadırlar.
Oysa Kuran`ın insanlar tarafından tefsirine ihtiyaç yoktur. Çünkü, zaten Kuran`ın kendisi tefsirdir hem de yüceler yücesi Rabbimiz tarafından yapılmış en güzel tefsirdir.
Nitekim Furkan suresinin 33. ayetinde “Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, sana hakkı doğrusunu ve en güzel açıklamayı getirmeyelim.” denilmek suretiyle Kuran`ın en iyi tefsir olduğu, konu ettiği meseleleri en güzel şekilde açıkladığı ve problemleri tamamen çözdüğü bildirilmiştir.
Ayrıca Kur`an`da, “ ايات بيّنات Ayatün Beyyinatün”, “ كتاب مبين Kitabün Mübin”, “ بيّنه beyennehü”, “مبيّنات mübeyyinat”, “ تبيان tibyan” ve “ بيان beyan” sözcüğünün başka türevlerinden oluşan sözcükler ile, Kuran ayetlerinin APAÇIK olduğu bildirilmiş, Kuran`ın kapalı, müşkil, anlaşılmaz olmadığı yüzlerce kez vurgulanmıştır. Hatta Rabbimiz, bizlerin anlaması için sivrisineği (en basit şeyleri) bile örnek vermekten çekinmemiş, mesajını üniversitedeki akademisyenden dağdaki çobana kadar herkesin anlayacağı şekilde açıklamıştır…
Kuran`ın, herhangi bir tefsire gerek duyulmayacak kadar açık ve anlaşılır olduğunu gösteren bu gerçekler ortadadır...
“ تبيين Tebyin” sözcüğü, ezdattan yani iki zıt anlam için de kullanılan sözcüklerden biri olan “ بين beyn” sözcüğünün türevlerinden olup, “ تفعيل tef`il” babından mastardır. “ كتم Ketm (saklamak)” sözcüğünün zıt anlamlısı olan “تبيين tebyin” sözcüğü; “açığa koyma” demektir. Ancak, bu “açığa koyma ” iyi anlaşılmamış bir şeyi açıklama anlamında değil, var olan bir şeyi ortaya koyma, gözler önüne serme anlamında “açığa koyma” demektir.
Meselâ Araplar “ بيّن الصّبح لذى العينين beyyene es subhu lizilayneyni (sabah, gözü olanlara her şeyi ortaya koydu)” derler. Bir benzetme ile anlatılmak istenirse tebyin, bir nevi sofra hazırlamaktır. Kilerde, buz dolabında … olan yiyeceklerin yemek masasında yemek için hazır duruma getirilmesi, yani zaten var olan yiyeceklerin bulundukları yerden alınıp ortaya getirilmesi “تبيين tebyin”dir. “Ketm” ise bunun tam tersi, ortada durması gereken bir şeyin ortadan kaldırılıp bir yerlere saklanmasıdır. “ تبيين Tebyin” sözcüğünün bu anlamı Kuran`da net olarak vurgulanmıştır:
2-Bakara-159, 160:’’ İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti biz, insanlara apaçık gösterdikten sonra gizleyenlere hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder. Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve (açık delilleri ve hidayeti) açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tövbelerini kabul ederim. Ben tövbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim.’’
3-Al-i Imran-187: ‘’Ve hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, ‘Onu mutlaka insanların önüne apaçık koyacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz’ diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulakardı ettiler,onu az bir bedel karşılığı sattılar. Yaptıkları alışveriş ne kadar kötü! ‘’
Ayrıca “تبيين tebyin” sözcüğünün ism-i mef`ul kalıpları da “ فاحشة مبيّنة fahişetin mübeyyinetün (4-Nisa-19, 33-Ahzab-30, 65-Talâk-1)” ve “ ايات مبيّنات Ayatün mübeyyinatün (24-Nur-34, 46, 65-Talâk-11)” gibi ifadeler ile Kuran`da yer almıştır. Bazıları “beyan” sözcüğünün türevlerinden olup “apaçık” anlamına gelen sözcüklerle, “açığa koyma” anlamındaki “تبيين tebyin” sözcüğü ve bu sözcüğün ism-i mef`ul kalıplarını anlamdaş olarak gösterseler de, her bir sözcüğün bulunduğu kalıp itibariyle anlamı birbirinden farklıdır.
Kuran açısından; “Her biri gayet açık, açık-seçik olan Kuran ayetlerini ortaya getirerek gözler önüne sermek” şeklinde tarif edilebilecek olan “تبيين tebyin”, Kuran`ı vahy yolu ile beyan eden ve onun açıklamasını üzerine bir borç olarak alan Rabbimizin yaptığı işlerdendir. Peygamberlerin de Allah`tan aldıkları vahyi toplumlarına ilk aktarmalarına “tebliğ” denmekle birlikte, çeşitli vesilelerle sonraki yinelemeleri artık “تبيين tebyin” mahiyetine dönüşmektedir (16-Nahl-39, 44, 64, 43-Zühruf-63, 5-Maide-19, 15, 14-İbrahim-4). Müminlerin görevi ise sadece TEBYİN`dir.
Kuran`ı kapalı, anlaşılmaz olmaktan tenzih eder, “onu tefsir ettik” deme cüretinden de Rabbimize sığınırız…
Zümer suresinin 23. ve Âl-i Imran suresinin 7. ayetlerinden anlıyoruz ki Kuran, “ محكم muhkem” ve “ متشابه müteşabih” ayetlerden oluşmuştur. Hatta iniş sırasına göre 59. sırada ve Mekke`de inmiş olan Zümer suresinin 23. ayetinin ipucu olmasından, o ana kadar inmiş ayetlerin hepsine müteşabih diyebiliriz de.
Bu sözcüklerin ne anlama geldiğini anlamak için bakılan sözlük, ansiklopedi ve terim kitaplarının neredeyse tamamında “محكم muhkem” sözcüğünün; “açık, anlaşılan, sağlam” ve “müteşabih” sözcüğünün de; “kapalı, anlaşılmaz” demek olduğu, yani bu iki sözcüğün birbirinin karşıt anlamlısı olduğu yazılıdır. Oysa “محكم Muhkem” sözcüğü; “hüküm içeren” demektir. Dolayısıyla “muhkem ayetler” de, içerisinde insanları kargaşadan ve zulümden engelleyen ilkelerin bulunduğu ayetler anlamına gelir. Bu ayetler açıktır, nettir ve tek bir anlam ifade ederler. Yani bu ayetlerden, ifade ettiği anlamdan başka anlam çıkarılmaz.
“Müteşabih” ayetler ise; “birden çok, birbirine benzer, birbirinden güzel anlamlar içeren ve her bir anlamı da açık olarak anlaşılan ayetler” demektir. Bu ayetler mecaz, kinaye ve diğer edebî sanatların da kullanıldığı ama yapılan benzetme ve örneklemelerle, kültür seviyesi en alt düzeyde olanların bile anlayabilecekleri ayetlerdir. Yani bu ayetler de, tıpkı muhkem ayetler gibi açık, seçik, anlaşılır ayetler olup, kesinlikle kapalı, müşkil, anlaşılmaz değildir.
Zaten böyle olmasa, yani müteşabih ayetler, kapalı, anlaşılmaz ayetler olsa, bu takdirde Zümer suresinin 23. ayetinde “sözün en güzeli” olarak nitelenen Kuran, aynı zamanda müteşabih (kapalı, anlaşılmaz) ayetler de içeriyor olacaktır. Bu durum ise; kapalı, anlaşılmaz ayetlerin “sözün en güzeli” olması anlamına gelir ki, tek kelime ile “tuhaf”tır ve Kuran ile böyle bir tuhaflığın bağdaşması mümkün değildir
İşin doğrusu müteşabih ayetler; anlaşılır, birden çok ve birbirinden güzel anlamlar içeren, kim hangisini anlarsa anlasın bu anlamların hepsinin de doğru olduğu ayetlerdir.
Kuran, Al-i Imran suresinin 7. ayetinde bu ayetlerin tevilinin mümkün olduğunu bildirmektedir. “ تأويل Tevil” sözcüğü de maalesef bazılarının “yorumlamak”, bazılarının da “tefsir” anlamında kullandığı, dolayısıyla anlamı çarpıtılmış sözcüklerden birisidir. Aslında “tevil” sözcüğü, “ الرّجوع geriye dönüş” anlamındaki ve “ اوّل evvele, يئوّل yüevvillü...” diye çekimi yapılan “ اول evl” sözcüğünün تفعيل tef`il babından mastarıdır. Türkçe`deki “evvel/ ilk” sözcükleri de bu sözcükten gelmedir.
“Tevil” sözcüğü, türediği kökün anlamından (geriye dönüş) değişimle “tedbir (arkalaştırma) yani birinci, ikinci, üçüncü …gibi ardı ardına dizmek, sıralamak ve takdir (ayarlama) yani öncelik sırasına koymak” anlamlarında kullanılır.
Bu anlamlara göre müteşabih ayetlerin tevili; bu ayetlerin birbirinden güzel, birbirine benzeyen açık seçik anlamlarının arka arkaya sıralanması, öncelikli bir sıraya tabi tutulmasıdır. Yoksa, kapalı, anlaşılmaz olan anlamlarını ancak Allah`ın bildiği bu ayetlerin ehil kimseler (rasihun) tarafından yorumlanması değildir.
Unutulmamalıdır ki, “müteşabih” ve “muhkem” kesinlikle terim değildir normal olarak sözlük anlamlarında kullanılmış sözcüklerdir.
|