Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Değerlerin Derece Düzeni (II) / Resmî İslamlık
Sadece kurban ibadeti mi mahiyeti zorlanan? Elbette hayır. Dinin ana esaslarından biri olan zekâtın mahiyetindeki sapma daha derin, daha vahim ve daha kadimdir. Zekâtta uzman (!) birisinin şu yaklaşımı bunun kanıtıdır:
“Geçenlerde fabrikaları olan bir zat geldi. Mali durumunun dokümanını önüme bıraktı ve ne kadar zekât vermesi gerektiğini sordu. Oturup hesapladım ve sonucu kendisine verdim. Teşekkür edip ayrılmıştı. Çok geçmeden beni aradı. Başka bir uzmana daha gitmiş. O, mezhebimizdeki başka bir görüşü esas aldığı için kendisine daha az zekât önermiş. Onun kim olduğunu sordum, meğer benim öğrencimmiş. Oysa ben fukara lehine tercihte bulunmuştum. Daima fakirlerden yana olan görüşü tercih etmemiz gerekiyor. Kaldı ki çok vermekle mal azalmaz. Çünkü zekat malı temizler ve artırır.”
İki içtihat arasından, fakirlerden yana olanı seçen uzmanın takdir bekleyen ruh hâli davranışlarına yansımıştı. Ona söylediklerimi, tamim etmek istiyorum. Dedim ki:
Öğrenciniz yanılmış. Çünkü az zekatı tercih ederek ihtiyaç sahiplerini mağduriyetine sebep olmuş. Fakat siz de yanılıyorsunuz. Çünkü siz de çok zekatı, zenginin malını bereketlendirecek diye tercih ediyorsunuz. Yani zenginden yana düşünmede aynısınız.
İkiniz de dünyevileşmişsiniz. Bu nedenle, ikiniz de, daha az zekat verebilmenin yolunu arayan kimseye tepkisiz kalıyor, daha çok biriktirmenin yolunu aramasına ses çıkarmıyorsunuz.
Siz ikiniz, özgürleştirmede Musa ve Harun gibi olamazsınız. Çünkü fakir, kapitalizmin zulmünde esirken, siz “Kendi bilgimle, kendi gücümle, kendim kazandım!” diyen lehine kılı kırk yaran bir zekat hesabına oturuyorsunuz. Mısır’da zulüm tekerrür ederken siz Musa’nın dinini Musa’nın şeriatıyla baltalıyorsunuz.
İkiniz de; mutlak anlamda vermeyi belli bir tarihte ölçülü vermeye indiren resmi uygulamayı esas alıyorsunuz. Hz. Peygamberin bir uygulamasını esas aldığınızda, diğerlerinin hikmetinden uzaklaşmış olabileceğinizi düşünmüyorsunuz. Bu nedenle Kur’ân’ın, zekâtı hangi anlamın karşılığı ve hangi anlamın karşıtı olarak kullandığı sizi ilgilendirmiyor. “Ne kadar infak edelim!” diye soranlara karşı, “Verebileceğiniz kadarını” demesi, size bir anlam ifade etmiyor.
İkiniz de; mükellef, üzerinden bir yıl geçmiş malının muayyen bir miktarını sarf yerlerine verirse zekat gerçekleşmiş olur diyorsunuz. Yani size göre verilen miktar, ihtiyacı gidermese de biriktiren mükellefin sorumluluğu düşmüş olmaktadır.
Peki, yoksulluk gittikçe artıyorken, zekatlarını resmi bir miktara indirdiğiniz biriktiricilerin “vizr”ini öteki hayatta yüklenir misiniz? Komşusu işsizken, resmi nisap miktarına ulaşmadı diye zekat vermekten muaf tuttuğunuz biriktiricinin davasını üstlenebilecek misiniz? Mahallede miskinler varken, kazançları üzerinden bir tam yıl geçmedi diye resmen zengin saymadığınız biriktiricilere, yargı gününde, dava vekilliği yapmayı taahhüt edebilir misiniz?
Öyleyse niçin putlaştırıyorsunuz dinin esaslarını!
Devam edecek
Ahmet BAYDAR
__________________ En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
|