savasen Uzman Uye
Katılma Tarihi: 24 eylul 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 331
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Aşağıda yaklaşık 20 yıl önce yazılmış bir dergi yazısı mevcut:
Kur'ani Mesaj ve İnsanın Sorumluluğu
Kur'an insanlara, nasıl yaşanması gerektiğini bildiren, Allah
tarafından Resul aracılığıyla gönderilmiş olan bir mesajdır. Bu mesajın
muhatapları tüm insanlar olmakla birlikte, bu mesajı benimseyen
insanlar, düşünen (28/60 - 38/29), öğüt alan (6/152), akliselim
sahipleri (38/29), korunanlar (2/177), sağır ve kör olmayanlar
(25/73)dır.
Vahye kulağını tıkayarak, geleneksel olan dini yasamaya çalışan günümüz
insanlarından bu mesajı sahiplenmelerini ve o .mesajı başkalarına
götürmelerini beklemek elbette hayalcilik olur. Çünkü Allah'ın mesajını
yüklenip benimseyebilmemiz için öncelikle O'nun insanlara göndermiş
olduğu kitabını gerçek anlamıyla okumamız birincil şartlardandır. Evet
insanımız Kur'an okuyor ama anlamadığı bir dilden, Allah'ın bizden neyi
isteyip/istemediğini bilmeden, adeta ben bunu anlamak istemiyorum
dercesine okuyor. Hatta bu özürlerini de Allah'a atfederek, Allah bizi
"aciz yaratmış ne yapalım" deyip kendilerine çıkış yolu bularak. Ne
yazık ki bu özürlerini de yine Allah'ın mesajından habersiz yaptıkları
için, Allah'a büyük bir suç attıklarının farkında olmadan. Oysa Yüce
Allah kendi mesajında "bunu anlamanız için. kolaylaştırdık" diyerek
böyle bir özrü ortadan kaldırmıştır.
"Andolsun biz, Kur'an'ı öğüt almak için kolaylaştırdık, öğüt alan yok mudur?" (54/17).
Kur'an Allah tarafından korunduğu (15/9) dolayısıyla
değiştirilemeyeceği için vahye karşı olanlar, insanların dolayısıyla
toplumun Kur'an'la ilgili inançlarını değiştirmeye çalışmışlar ve
bundan da istisnalar dışında büyük başarı elde etmişlerdir. Ve bunun
sonucunda Kur'an'a "anlaşılmaz" damgası vurulmuştur.
Çoğumuzun aklına "peki ama Allah'ın göndermiş olduğu bu mesaj madem
anlaşılmaz. O halde yaratıcı olan Allah, vahyini neden göndermiş.
Anlamadığımız bir mesajdan bizi nasıl sorumlu tutar. Yoksa Kur'an
sadece özel kişilerin anlaması için mi gönderilmiştir diyesi geliyor.
Kur'an'ı anlayarak okumaya başladığımızda bunun böyle olmadığını
anlıyoruz ama Kur'an'ın mesajından uzak olan bizlerin, Allah'ın
insanlara verdiği düşünme, aklını kullanma, öğüt alma gibi yazımızın
başında sıraladığımız özelliklerinden yoksun kalarak, düşünmeyi-aklını
kullanmayı engelleyen, hurafelerle dolu bir dini ortamda bırakılmamız
bu tür soruları sormamıza neden oluyor. Evet yıllardır Kur'an aramızda,
ama nasıl? Sadece şekline saygı gösterilip, güzel işlemeli bezlerin
içinde duvarlarda asılı kalmış... Tabii ki kullanım alanları da
başkaları tarafından belirlenmiş; doğum, ölüm ve özel ibadet günleri
için okunabilir ancak.
"Bu. (Kur'an) insanlara (kurtuluş yollarını gösteren) delillerdir; kesin olarak inananlara kılavuz ve rahmettir." (45/20)
"(Bu Kur'an) ki diri olanları uyarsın ve inkar edenlere de (azap) söz (ü) hak olsun!" (36/70)
Allah'ın bu sözlerine karşı öne sürecek tüm mazeretlerimiz iflas
etmektedir. Çünkü bugüne kadar ki mazeretlerimiz, Allah'ın ayetlerinden
gafil olmamızdan ileri gelmektedir. Dolayısıyla inanan bir toplum
olarak -ki kendimizi böyle nitelendiriyoruz. Allah'a karşı en büyük
suçu işlemiş oluyoruz. Böylece Kur'an'ın rehberliğini ortadan kaldırmış
oluyoruz. Bütün bunlardan şu sonucu rahatlıkla çıkarabiliriz: Günümüz
insanının dolayısıyla toplumun bütün rahatsızlığı / ne yapacağını
bilmez hali, Kur'an mesajından uzakla kendi kendine veya başkalarının
belirlediği dini yaşamaya çalışmasından kaynaklanmaktadır. Kur'an'ı
kendimize ölçü ve rehber aldığımızda da rastgele bir kitap olarak değil
ebedi hayatımızın kurtarıcısı olacağını unutmamalıyız. Yani kendisine
kitap verilenlerin düştüğü hataya düşmeden, kitabı parçalamadan, arkaya
atmadan bütün olarak ele almalıyız. "Onlar ki Kur'an'ı bölük bölük
ettiler." (15/91)
O halde inanan bir insanın Kur'an okumasının yanında şu ayetlerin vermek istediği mesajı iyi kavraması gerekir.
(16/11) "...Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için işaret vardır."
(16/12) "...Şüphesiz, bunda aklını kullanan bir toplum için işaretler vardır."
(16/13) "...Şüphesiz bunda öğüt alan bir toplum için ibret vardır."
(16/69) "...Şüphesiz bunda düşünen bir millet için bir ayet vardır."
(16/65) "...Şüphesiz bunda işiten bir millet için bir ayet vardır."
(44/58) "Biz O'nu senin dilinle kolaylaştırdık ki düşünüp öğüt alsınlar."
(30/28) "...İşte biz, aklını kullanan bir toplum için ayetleri böyle açıklıyoruz."
Allah'ın ayetleri gayet net ve açık, insanı ve toplumu aklını
kullanmaya, öğüt almaya, düşünmeye, işitmeye çağırıyor. Bize düşen
görev ise, inanan kullar olarak, bu çağrıya kör ve sağır olmamak.
Şimdiye kadar çeşitli alanlara sarf ettiğimiz bütün maddi ve manevi
imkanlarımızı Allah'ın mesajını anlamaya yöneltmeliyiz. Ancak o zaman
Yüce Allah'ın bizlerden istediği özellikleri fert ve toplum olarak
kazanabiliriz. Ne zaman ki Allah'ın istediği bu özelliklere sahip
oluruz. İşte o zaman verdiğimiz / vereceğimiz mücadele de anlamına
kavuşur, gayesine ulaşır. Çünkü Allah (c.c) mesajında bize şöyle yol
gösteriliyor.... "Bir millet kendi durumlarını değiştirmedikçe Allah
onların durumlarını değiştirmez..." (13/11)
Madem mücadele ortamına giriyoruz o halde kendimizi Allah'ın vahyi
doğrultusunda değiştirmeliyiz. Dolayısıyla bu rastgele bir değişme
değil, köklü, temeli olan bir değişme olacaktır. Tabii kendimize
Kur'an'ı rehber alarak yapılacak bir değişmedir bu. Sözümüzü
toparlayacak olursak ne zaman ki yolumuzu Allah'ın birleyici dosdoğru
dinine (30/30) çevirirsek; aklını kullanan, öğüt alan, öğütü dinleyen,
düşünen, işiten, inanan kör ve sağır olmayan bir millet oluruz. İşte o
zaman inanıyoruz ki Allah bizden yardımını esirgemeyecektir.
Elife Özkan
Kalem Dergisi, Mart - Nisan 1989, sayı: 15-16, s. 24
__________________ En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
|