Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam
Artan terör olayları akabinde ortaya atılan bu iddialar çok düşündürücü.
alıntıdır
Aslında beyin kontrol çalışmalarının kökleri Hitler Almanyasına kadar uzanıyor. Öyle anlaşılıyor ki 2. Dünya savaşını müteakip Almanya'dan kaçan bilim adamlarına kucak açan ABD ve Rusya cereyan eden soğuk savaş esnasında boş durmamış ve birer fantaziden öteye gitmemesi gereken düşüncelerini hayata geçirmişler. Zihin kontrolü alanındaki gelişmelerin ilk ipuçlarını, 1969 yılında Dr. Delgado'nun kaleme aldığı "Beynin fiziksel kontrolü-Psiko-medeni bir topluma doğru" adlı kitapta buluyoruz. Delgado beynin içine soktuğu tellerle (elektrot) beynin muayyen bölgelerini uyarıyordu. Örneğin beyninin bir noktasını uyararak parmaklarının büzülmesini sağladığı hastasına parmaklarını aç dediğinde hastasından "Doktor, sanırım sizin elektriğiniz benim irademden daha güçlü" cevabını alıyordu.
Çalışmalar dört bir koldan devam ediyordu. Tarihler 16 Temmuz 1977'yi gösterdiğinde ise New York Times gazetesinde akıllara durgunluk veren bir haber yayınlanıyordu: "ABD insanlığın esir edilebileceği görünmez silahlar geliştiriyor."
Bu haberden sadece bir yıl sonra yayınlanan Walter Boward imzalı Beyin Kontrol Harekatı kitabı ise gelinen noktayı bir nebze olsun aydınlatıyordu. Boward aynen şunları yazıyordu: "Bu araştırmalar; hipnoz tekniği, narkotik-hipnoz, elektronik olarak beyinin uyarılması, ultrasonik, mikrodalgalar, alçak ses frekanslarıyla davranışların etkilenmesi ve davranış değişiklikleri terapisidir. CIA psikolojik silah stoklarını, psişik silahların değişik tiplerini geliştirmeyi başararak artırmıştır. Şimdi bu kabiliyetleriyle yeni tip bir harbe girişmesi mümkündür. Bu harp görünmez, muharebe sahası ise insan zihinleridir." Diğer bir deyişle kan dökmeden zafer kazandıracak görünmez silahlar. İz yok, delil yok, dolayısıyla suç yok... Kirli emelleri için ne kadar da uygun bir yöntem.
Elektromanyetik dalgalar
Artık teknolojinin, çip veya beyne sokulmuş elektrotlara ihtiyaç duymadan beyne müdahale edebilecek noktaya geldiği iddia ediliyor. Belli merkezlerden gönderilen elektromanyetik dalgaların beyne yöneltilmesi sayesinde kurbanın beyin fonksiyonlarına müdahale edilebiliyor. 'Sinyal istihbaratı' denilen teknik içinde elektrik akımı bulunan her şey çevresine elektromanyetik dalga yayar prensibine dayanıyor. Tekniğin ilk ayağı da insanın EEG'sinin (elektroencephologram) yani beynin işleyişi sırasında yaydığı e.m. dalgalarının manyetometreler vasıtası ile ölçülmesi. 3-50 herz arasında değişen beyin dalgaları aynı parmak izleri gibi her insanda farklılık gösteriyor. Beyin dalgaları ölçülüp bilgisayara kaydedilen herkes uydular ve yerleşik aygıtlar sayesinde dünyanın her yerinde 24 saat takip edilebiliyor. İddialar bununla da bitmiyor.
Çok gelişmiş bilgisayarlar yardımıyla kişinin öfke, acı, endişe, küçümseme, ümitsizlik, dehşet, sıkıntı, kıskançlık, korku, uyku, terör... hallerinde beynin yaydığı radyasyon frekansları kaydediliyor ve daha sonra istenilen psikolojiye uygun frekanstaki elektromanyetik dalga dışarıdan beyne gönderilerek oluşturulabiliyor. Yani bu elektromanyetik dalgalar sayesinde kişinin düşünceleri ve davranışları kontrol altına alınabiliyor. Teknolojinin aynı yöntemle kişinin sözlerini ve gördüklerini de saptayabilecek duruma geldiği öne sürülüyor. Bu elektromanyetik silahların beyin kontrolünden başka depremlere neden olabileceği, uçakları düşürebileceği... de ifade ediliyor.
"Beyaz ses"
İnsan beynini kontrol altına almayı kafalarına koyan mihraklar elektromanyetik dalgaların yanı sıra birçok masum(!) yöntemi de kullanıyor. Bunlardan en çok bilineni göz ve kulağın algı alt ve üst sınırlarına göre yapılan yayınlar. Bilindiği gibi duyabildiğimiz tüm ses, en düşük bastan en yüksek tize kadar 16 ilâ 20000 hz arasında. Yani bütün ses dalgaları arasında iğne ucu kadar bir aralık. Bu değerlerin altındaki ve üstündeki sesler insan kulağı tarafından pas geçiliyor fakat beyin tarafından algılanıyor. Taa 1974 yılında Amerikalı bilim adamı Joseph Sharp bir askerî hastanede bir kişinin beynine başkaları duymadan ses göndermeyi başardı. Bu yöntemde hasta mesajı gönderene karşı koyamıyor çünkü beyninin algıladığı sesleri kulakları duymuyor. Bu yöntem gizli telkinlerde çok kullanılıyor. Şuuraltı telkin için en iyi yöntem ise müziğin gerisine psiko- akustik denilen özel metodlarla telkin mesajları kaydedilmesi.
Velhasıl sesler gaibden değil özel cihazlardan geliyor. Aynı şekilde gizli görüntülerle telkiner de yapılabiliyor. Bunun sırrı ise 25. karede yatıyor. Televizyon veya sinema seyrettiğimiz bir görüntü 24 kareden oluşuyor. Gözlerimiz 25. kareyi göremiyor ama beynimiz algılıyor. İşte bu 25. kareye çeşitli telkin mesajları, ideolojik fikirler yerleştirilebiliyor.
MKULTRA
Bu gün ortaya çıkan belgeler de gösteriyor ki zihin kontrol operasyonları tanımaz, etikten yoksun ve işkence boyutlarına ulaşan bir denme sürecinden geçmiş halende deneylerin sürdüğü ifade ediliyor. Bu öyle bir deney ki kobayları bütün insanlık.
Tanıkların ifadeleri ve belgeler ışığında CIA'nın yüzlerce insan üzerinde 1950'lerden bu yana denemeler yaptığı bugün artık bir sır değil. Zihin kontrol deneylerinde insanların kobay olarak kullanıldığı söz konusu programların kod isimleri "MKULTRA, MKSEARCHE, ARTICHOKE VE BLUEBIRD" idi. Deneyler esnasında birçok deneğin dengesini kaybettiği, birçoğunun öldüğü ve büyük bir kısmının da intihara teşebbüs ettiği iddia ediliyor. Dr. Armen Victorian Beyin kontrolü-İnsan davranışlarının manipülasyonu adlı kitabında MKULTRA'yı şöyle tarif ediyor: "MKULTRA programı kimyasal, biyolojik ve radyolojik maddelerin insan davranışlarını kontrol etme hedefli gizli operasyonlarda kullanılmasına yönelik bir seri araştırma ve geliştirme projesinin adıydı. Vurguyla ifade edilirse, CIA belgelerinden biri, bariz bir şekilde insan davranışlarını kontrol etme deneylerinde, radyasyon, elektrik şoku, psikolojinin çok sayıda dalı, toplumbilimi, antropoloji gibi ek yöntemlerin yanısıra askeri araç gereçlerin kullanıldığını göstermektedir." ABD'de zihin kontrol deneyleri sadece CIA tarafından değil ABD Ordu Haber Alma Dairesi ve Ordu Kimyasal silahlar ofisi tarafından da yürütüldü. Askerlere bir kağıt imzalatarak gönüllü olarak kobay olmaları sağlandı. Ordu daha çok halüsinasyon etkisi yapan uyuşturucu maddelerin kullanıldığı özellikle de LSD'nin kullanıldığı deneyler yaptı. LSD aldıklarından haberi olmayan askerler zihin kontrol operasyonları ile ilgili bilgiler açıklandıkça nasıl bir deneye kurban verildiklerini anladılar. Aynı deneyde görevli arkadaşlarının ani ölümleri olayları aydınlatıyordu.
İş rayından çıkınca NSA aleyhine davalar ardı sıra açılmaya başlandı. Bunlardan biri istihbarat ajanları tarafından uzaktan beyin kontrolü deneylerinde kullanıldığını iddia eden George Farguhar. 1984 yılından bu yana uzaktan monitörlerle takip edildiğini 1997 yılından beri de mikrodalga radyasyon saldırılarına ve beyin kontrol deneylerine maruz kaldığını öne süren Farguar beyin kontrol polisleri adını verdiği ajanlarla Project Freedom/ özgürlük projesi adını verdiği web sitesinde mücadele etmeye çalışıyor.
E ŞİMDİ YA HRİSTİYANLAŞTIRILIRSAK?
selametle...
|