Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
BUNDAN otuz sene kadar önceydi, namaza gittiğim bir camide genç bir vaiz konuşuyordu. Şöyle diyordu: -Ey
Müslümanlar! Bizim dinimizin iki ana kaynağı Kur’ân ile Sünnet değil
midir? Öyleyse her Müslüman bir Kur’ân tercümesi veya meâli, bir de
hadîs külliyatı edinmeli ve dinini doğrudan doğruya bu iki ana
kaynaktan öğrenmelidir. Her Müslüman evinde mutlaka bir Kur’ân meâli,
bir de hadîs külliyatı bulunmalıdır... Ne kadar parlak bir fikir değil mi? Parlak olduğu kadar, metod olarak o nisbette yanlış bir fikir ve teklif. Elbette
Müslümanın evindeki özel kütüphânesinde Kur’ân meâli, tefsiri, hadîs
külliyatı olacaktır ama o (ehil değilse) bunlardan kesinlikle dinî
hüküm çıkartmayacak, ictihada yeltenmeyecektir. Atalarımız İslâm’ı kabul ettikten kısa bir müddet sonra Kur’ân-ı Kerîm’i Oğuz Türkçesine çevirmişlerdir. “Kur’ân tercüme edilsin, yobaz hocalar aradan çıksın, herkes dinini doğrudan doğruya tercümelerden kendisi öğrensin...” fikri iyi niyetli Müslümanlardan çıkmamıştır. Bu cereyanı çıkartanlar Dönmeler, sinsi din düşmanlarıdır. Merhum
Mehmed Âkif’e Türkçe Kur’ân tercümesi ısmarlanmıştı ve bu iş için bir
miktar da avans almıştı. Sonra şüphelendi, vermiş olduğu müsveddeyi
geri aldı, avansı da iade etti. Hazırlamış olduğu Türkçe Kur’ân
tercümesini Mısır’daki dostu İhsan efendiye teslim etti, “Ben öldükten
sonra yakarsınız” dedi. Tercümenin asıl Kur’ân yerine konmasından çok
korkuyordu, böyle bir cinayete ortak olmak istemiyordu. Maalesef
ölümünden sonra tercüme, vasiyeti gereği yakıldı. Müslümanların, Allah kelâmı olan Kur’ân-ı Azimüşşana karşı birtakım vazifeleri vardır. Bunları sıralıyorum: (1) Onu Kelâm-ı Kadim olarak kabul etmek. (2) Onu din ve dünya işlerinde düstur olarak kabul etmek. (3) İlmî ehliyeti olmayanların o kutsal kitabı kendi heva ve re’yleri ile mânâlandırıp yorumlamamaları. (4) Onun tercümelerine “Türkçe... Fransızca... İngilizce Kur’ân” dememeleri, “Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe, Almanca, Farsça tercümesi” demeleri. “Türkçe Kur’ân” olmaz, Kur’ân Arapça’dır. (5)
Din düşmanlarının, münâfıkların, bid’atçilerinin, din bezirgânlarının
Kur’ân’ı ticarete âlet etmelerini, tahrife yeltenmelerini engellemeye
çalışmak. (6) Sırf para kazanmak için yalan yanlış çıkartılmış tercüme, meâl ve tefsirleri almamak, bu konuda Müslümanları uyarmak. Hâtemü’l-hulefa
(halifelerin sonuncusu) olan merhum ve mağfur Sultan Abdülhamid Hân-ı
Sanî hazretleri zamanında devlet Kur’ân’ı koruyordu. O devirde kimse
yalan yanlış Kur’ân meâli, tercümesi, tefsiri yapamazdı. İkinci
Meşrutiyet ilân edilince (1908) ne kadar Mason, Sabataist, Jön Türk,
mürted varsa yayıncılığa başladı ve bu arada Kur’ân ticaretine el attı. Aradan
geçen yüz sene içinde birkaç kıymetli tercüme, tefsir ve meâl
hazırlanıp yayınlandı, lakin bu arada bir yığın da bozuk tercüme ve
tefsir çıktı. Bundan
otuz sene önce cami kürsüsünde “Her Müslüman bir Kur’ân tercümesi, bir
de hadîs külliyatı alsın ve dinini ana kaynaklardan öğrensin” diyen
câhil ve gafil vâizin dedikleri oldu. Bir
ara meâlciler diye bir fırka veya taife türemişti. Bunlar Arapça
bilmedikleri ve Arapça Kur’ân okuyamadıkları için rastgele bir meâl
ediniyorlar ve onu asıl Kur’ân’ın yerine koyuyorlardı. İslâm
dünyasında herkesin kendi kafasına, kendi re’y ve hevasına, kaba
tâbirle kendi işkembe-i kübrasına göre ictihad yapması çığırını
Farmason ve taqiyyeci Cemalüddin Afganî başlatmıştır. Al eline bir
Kur’ân tercümesi, bir de hadîs kitabı ve bol bol ictihad yap... Ebû
Hanife de benim gibi bir insandır. O ictihad yapmış da ben niçin
yapamayacakmışım?.. Maalesef İlâhiyat Fakültelerinden de bu kafada adamlar çıkmıştır. Elifi görse mertek sanacak kadar câhil ve ictihad yapıyor. Bundan büyük bir felâket olur mu? Şu anda kitap piyasası bozuk tercüme, meâl ve tefsirlerle doludur. Adam cilt cilt tefsir çıkartmış, âyetlere yanlış mânâ vermiş, zorlamış ve Ehl-i Kitap da Cennete girecektir diyor... Zavallı Müslümanlar. Kur’ân tefsiri ve tercümesi alırken cildine, kağıdına, fiyatına bakıyor. Eczahâneden
(eczane değil!) ilaç alırken nasıl ehil ve hâzık bir doktorun reçetesi
gerekliyse; Kur’ân tercümesi, meâli, tefsiri alırken de mutlaka ehil
bir din hocasının tavsiyesi gerekir. Sevgili Müslümanlar! * Rastgele tercüme, meâl ve tefsir almayınız. Ehil kimselere sorarak alınız. * Kendi kafanıza, re’yinize, heva ve hevesinize göre kutsal kitaptan din, fıkıh, şeriat hükmü çıkartmaya yeltenmeyiniz. * Ehl-i Sünnet âlimlerinin hazırlamış oldukları meâlleri, tercümeleri, tefsirleri okuyunuz. Bunları okurken “Bana göre... Bu konuda benim fikrim şudur...” gibi şeytanî vesveselere (kuruntulara) kapılmayınız. *
Dinî hükümleri ve vazifeleri Kur’ân tercümesinden ve tefsirinden bizzat
çıkartmaya kalkışmayınız; ilmihal, fıkıh, ahlâk, irşad, mev’ize
kitaplarını okuyarak bunları öğreniniz. *
Reformcuların, bid’atçilerin, iki kimliklilerin İslâm’ı tahrif için ve
Müslümanları sapıttırmak için çıkarttıkları din kitaplarını sakın alıp
okumayınız. * İnsî ve cinnî şeytanların tuzaklarına düşmeyiniz.
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|