ALLAH'IN KILICI Newbie
Katılma Tarihi: 10 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 5
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Tarih boyunca, Kur'ân-ı Kerîm'i ve sünneti keyiflerince yorumlayân ve birbirlerini tekfir eden fırkalara rastlanmıştır. Burada usûle riayet etmeden, şahsî kanaati ile tefsir eden mükellefin mesûliyetini ele almamız gerekir. Resûl-i Ekrem'in (sav): "Her kim Kur'ân-ı Kerîm'i (hiç bir ilmi olmadan) kendi şahsî reyi ile tefsir ederse cehennemdeki yerine hazırlansın"1 buyurduğu ve müminleri uyardığı malûmdur. Nasslan şahsî kanaatlerine göre te'vil eden kimseler, isabet etseler bile, usûl açısından hata etmiş olurlar? Zira mücerred akla ve şahsî kanaate dayanan keyfi yorumların sonu yoktur. Bu kısa girişten sonra muhkem ve müteşabih kavramlarını kısaca izah edelim. Muhkem lûgatta, metanet verilmiş, sağlam ve kuvvetli manasına gelir 3 Manası kolaylıkla anlaşılan, hârici bir tefsire ihtiyaç göstermeyen ve tek manası olan âyetler muhkemdir. Sarih ve müfesserden daha kuvvetli olan sözü ifade için kullanılan muhkemin zıddı, müteşabihtir. Tefsir usûlünde, açık ve tevile muhtaç olmayan âyetlere muhkemât, manâsı gizli ve te'vile muhtaç olan âyetlere de müteşabihat denilmiştir. Diğer bir tâbirle müteşabih, bir çok manâya ihtimali olup, bu manâlardan birini tayin edebilmek için hârici bir delile ihtiyacı olan âyetlerdir.
Kur'ân-ı Kerîm'in ihkâmından maksat, onun kelime ve manâlarına zarar vermeyecek şekilde sağlamlığı, nazmının güzelliği ise, tamamının muhkem olduğu sabittir. Bunun delili şu âyet-i kerimedir: "Bu âyetleri muhkem olan bir kitaptır." (Hûd sûresi:1). Belâğatını, icâzını ve bir kısmının diğerinden daha zor anlaşılmasını dikkate aldığımız zaman, Kur'ân-ı Kerîm de müteşabih âyetlerin (müteşabihât) de bulunduğunu söylememiz zaruri olur. Kur'ân-ı Kerîm'in tamamının muhkem olduğunu iddia edenler bulunduğu gibi,tamamının müteşabih olduğunu söyleyenler de olmuştur. Bu iki iddianın da doğru olmadığı şu âyet-i kerime ile sabittir: "Sana kitabı indiren O'dur. Ondan bir kısım âyetler muhkemdir ki, bunlar kitabın anası (temeli)dir. Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir. İşte kalplerinde eğrilik bulunanlar sırf fitne aramak (ötekini berikini saptırmak) ve (kendi arzularına göre) te'viline yeltenmek için onun müteşâbih olanına tâbi olurlar. Halbuki onun te'vilini Allah'tan başkası bilemez. İlimde yüksek pâyeye erenler ise: `Biz onan inandık, hepsi Rabbimiz katındandır' derler. Bunları ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlar." (Âl-i İmrân sûresi: 7). Kur'ân-ı Kerîm Resûl-i Ekrem'e (sav) indirilirken, âyetlerinin bir kısmı herkesin anlayabileceği şekilde (muhkem), diğer bir kısmı da anlayamıyacağı şekilde (müteşâbih) indirilmiştir. Kat'i farzlari ve ahkâmı (helâl, haram, namaz, oruç, zekat, hac gibi) beyan eden âyetler, muhkem vasfına haizdirler. Tariflerden de anlaşılacağına göre, muhkem, açık ve sarihdir. Müteşâbihat ve kısımları üzerinde değişik görüşler ortaya atılmıştır. İlimde rasih olanlar ile kalplerinde hastalık (maraz) bulunanların tesbiti, müteşâbih âyetler vasıtası ile yapılabilir. Bu hakikatleri esas alan ulemâ, muhkem ile müteşâbihin tarifini yapmaya gayret etmiştir4 Ulemânın cumhuru, "müteşâbih âyetlerin te'vilini Allahu Teâla dan (cc) başka kimse bilemez" görüşünü benimsemiştir. Onlar, âyetteki Allahu Teâlâ kelimesi üzerinde vakfederler. Ebu'1 Haseve elEş'arî ise âyetteki vakfın (duruş yeri) ve'r-râsihûne fî'l-ilmi de olması lâzım geldiğini ve râsihlerin de müteşâbih âyetlerin tevilini bilebileceklerini söylemektedirler.5 Kıraat ihtilâfı değişik meseleleri gündeme getirmektedir. Bu görüşü Ebû İshak eşŞirazî daha vazıh bir şekilde açıklamıştır. Selef-i sâlihin döneminde, bu müteşâbih âyetler olduğu gibi kabul edilmiş ve bunlar üzerinde durulmamıştır. Zira Allahu Teâlâ (cc) bu gibi âyetleri kurcalayanların kalplerinin hasta olduğunu haber vermektedir. Resûl-i Ekrem de (sav) müteşâbih âyetlere tâbi olanlardan sakınmayı tavsiye etmiştir. Fakih sahabeler ve halife Hz. Ömer (ra) müteşâbihatı keyiflerine göre yorumlayanların ta'ziren cezalandırılacağını beyan etmişlerdir Meselâ, tabiûn dan İbn Subeyg adında bir şahıs Medine'ye gelip Kur'ân-ı Kerîm'in müteşâbihatı hakkında sualler sormaya başlayınca, rahatsızlık ortaya çıkmıştır. Bunu haber alan Halife Hz. Ömer (ra) onu huzuruna çağırmış, sorguya çekmiş ve yaş hurma dalları ile başını kanatıncaya kadar dövülmesini emretmiştir. Daha sonra o şahsı Medine'den memleketine göndermiş ve onunla hiç kimsenin görüşmemesini Ebû Musa el-Eş'arî'ye emretmiştir 6
Râğıb el-Isfahânî, müteşabih âyetlerin, manasına vukûf yönünden üç kısımda incelenebileceğini ifade eder. Birincisi: Bilinmesine imkân olmayan müteşâbihlerdir ki, bunu ancak Allah bilir (kıyamet vakti gibi). İkincisi: İnsanoğlu sebeplere tevessül ederek onun manasını bilebilir. Meselâ garib kelimeler, muğlak hükümler gibi. Üçüncüsü: Yukarıda zikrettiğimiz iki madde arasında olanlardır ki, bu da ilimde rusûh sahibi olan bazı zevata tahsis edilmiş, diğerlerinden ise gizlenmiştir.
Genel olarak usûl ulemâsı müteşâbihatı iki kısma ayırmıştır: (a) Muhkem ile mukayese edildiğinde manâsı bilinebilen; (b) Hakikatını bilmeye imkân olmayan âyetlerdir. Mücahid, bunları şöyle tarif etmektedir: Muhkem âyetler helâl ve harama dair olanlardır. Müteşâbihler ise, bazısı bazısını tasdik ve tefsir eden âyetlerdir. İbn Ebi Hatim de, Ali b. Ebi Talha tarikıyle İbn Abbas'dan şöyle rivayet etmektedir: Muhkemler nasih helâl, haram, hudud, feraiz, iman edilip amel edilen hususlardır. Müteşabihler ise, mensuh, mukaddem, muahhar, emsâl, yeminler, iman edilip amel edilmeyen hususlardır 9
Müteşabihin kaynağında Allahu Teâla nın muradının gizliliği bahis konusu olduğuna göre, bu gizlilik bazen lafızda, bazen manada, bazen de her ikisinde birden olur. Müteşabih olan sıfatlar hakkında ulemâ iki mezhebe ayrılmıştır. Birincisi, Allahu Teâla nın müteşabih olan sıfatları malûm gibi görünürse de bu sıfatların zâtına isnadı muhal olduğundan, bunların medlûllerinin tayinini Allahu Teâlâ'nın mutlak ilmine tefviz ve havale etmektir. Onlara sadece inanmak gerekir. Meselâ, meşhur imam Mâlik b. Enes'e istiva hakkında sorulduğunda: "İstiva malûmdur ki, meyfiyeti meçhûldür, ondan sual etmek bid'attır. Senin kötü bir insan olduğunu zannederim, onu benden uzaklaştırın" demiştir. İkincisi; zahiri muhal olan lafzı, Allahu Teâla nın (cc) zâtına lâyık olan bir manaya hamledenlerin mezhebidir. Bu mezheb İmamu'I-Harameyn, Abdu'l-Melik b. Ebi Abdillah b. Yusuf b. Muhammed el-Cuveynî, Ebu'l-Maalî'ye ve onları takip edenlere nisbet edilmiştir. Hapsedilemeyecek bir fıtratta yaratılan insan zekâsı, müteşâbihat üzerinde de işlemeye devam etmiştir. Hele İslâmiyeti ifsad etmek isteyenlerin, bu gibi âyetlere gelişi güzel manâ verişlerini frenlemek ve aynı zamanda kötü neticelerinden müslümanları korumak için müteşâbih âyetleri İslâm'ın ruhuna uygun bir şekilde tevil etmek mecburiyeti hâsıl olmuştur.
Kur'ân-ı Kerîm'de müteşâbih âyetlerin bulunması, insanlık için bazı faydalar temin etmektedir. Genellikle bu âyetler sayesinde İslâmiyette insan fikri dondurulmamış, geniş bir fikir hürriyetine müsaade verilmiş ve dinin temellerini kuvvetlendirmekte esaslı rol oynamıştır. Çünkü bu âyetler birkaç manâya tahammül edebilen bir mahiyete haizdir. Müslümanları daha çok öğrenmeye ve başka bilgilere de sahip olmaya sevketmiştir. Yine bu âyetler sayesinde dinin tebliğine ve tesisine mani olmak için sorulan suallere susturucu cevaplar verilmiş ve ilk günde meydana gelecek fesadların önüne geçilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm de muhkemle beraber müteşâbihin bulanması, insanoğlu için bir denemedir. Acaba insanlık, dosdoğru olan Peygamber'in haberine itimad ederek gayba inanacak mı? Kur'ân-ı Kerîm bunu güzel bir şekilde ifade eder: Hidayete erenler buna inandık derler; kalplerinde eğrilik bulunanlar, o Rablerinden bir hak olduğu halde onu inkâr ederler ve fitne aramak için onun müteşâbih olanına tâbi olurlar. Bunun diğer bir faydası, insanoğlu ne kadar istidat ve ilim sahibi olursa olsun, onun âciz ve mahlûk olduğunu gösteren bir delil de bu müteşâbihattır. Bu âyetler, Allah'ın ilmiyle herşeyi ihata ettiğini, mahlûkâtın O'nun ilminden ancak O'nun dileyeceği kadarını alabileceğini ifade eder. İnsan, Hâlıkının karşısında kul olduğunu idrak eder. Müteşâbih âyetler sebebiyle aklî deliller ön plâna çıkmıştır. Akıllı olması hasebiyle kıymet kazanan insanın şerefini yükseltmiş olur.
__________________ EBUBEKİR KILIÇ
|
Alperen Admin Group
Katılma Tarihi: 09 nisan 2005 Gönderilenler: 2974
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Elimde Abdullah16’dan
aldığım Ahmet BAYDAR’ın Modernleşme Sürecinde Kur’an ve Müteşabihler isimli
kitabı var. Dildeki akıcılığı ve anlatımdaki tarzı nedeniyle kitabı birgünde
okumuştum. Size de tavsiye ederim. Kitap Beyan yayınevinden çıkmış.
Yazar “Müteşabih
kelimesi benzeme anlamı veren Ş-B-H kök harflerindendir. Benzetmek, yerine
koymak anlamındaki teşbih ve
benzeşmek anlamındaki müşabehet de bu
köktendir” dedikten sonra şu ayetleri örnek olarak vermektedir: Nisa 157,
Bakara 118, Enam 41 ve Enam 99, Bakara 25 ve bakara 67-73, Zümer 23.
Yazar müteşabihat
konusunda hangi görüşlerin olduğunu (14
ayrı görüş var) belirttikten sonra en doğrusu olarak Tabiin Neslinden
Cübeyr El Mahzumi’nin tanımını sunmaktadır:
“Helal ve Harama dair olanlar
muhkem, bazısı bazısını tasdik eden diğer ayetler de müteşabihtirler”
58. ve
59. sayfadan aktarıyorum:
Buna
göre; bir şeyin haramlığını (tabiki helalliğini de) belirleyen ayet muhkemdir.
Fakat o şeyin haramlığını belirlemediği halde, kötülemede onu teyit ve tasdik
eden başka ayetler vardır. Ki bunlar muhkemlerle ve kendi aralarında birbiriyle
benzeşirler. İşte Kur’an bunlara da müteşabih
demektedir. Kısaca, müteşabihler, bazısı bazısını tasdik eden, bu yönüyle
birbiriyle benzeşen ayetlerdir.
Mesela
içki konusundaki beyanlara bakalım. İçkiye temas eden ilk vahiy pasajında açık
bir hüküm belirlenmez. Sadece onun çok güzel bir içecek olmadığına işaret
edilir. Daha sonra indirilen bir ayet helal ve haramlık hususunda açık bir
hüküm yine belirtmez. Ama içkinin zararlarının çokluğundan bahseder. İçkinin
kötü olduğunu belirtmede yukarıdaki ile benzeşir.
Daha sonra indirilen ayet ise, ne söylediğini bilemeyecek kadar içkili olan
kimsenin namaza yaklaşmamasını tembih eder. Belli ki bu ayet de yasaklık
hususunda nihai bir hüküm belirtmemektedir. (Nahl 67, Bakara 219, Nisa 43)
Bu
ayetler içkiyi kötülemede birbiriyle benzeşirler. İçki konusunda Kur’anın son
uyarısı, onun şeytan işi pislik olduğu, inananların ondan uzak durması
gerektiği biçimindedir. (Maide 90)
İşte
nihai hüküm budur. Buradan Kur’an açısından içkinin (hamr=beyni örten her şey)
yasal olmadığını öğreniyoruz. İşte bu son ayet muhkemdir. Başka bir açıdan da,
önceki ayetler içkiyi kötülemede birbirleriyle ve bu son ayetle
benzeşmektedirler.
Yazarın
sonuçta ne dediğini ise 73. sayfadan aktarıyorum:
Her şeyde
bir amaç, bir de o şeye ulaştıracak araçlar olur. “Amaç konular” ve “araç
konular” olduğu gibi “amaç sözler” ve “araç sözler” de vardır. Amaç sözler
anadır, araç sözler ise onlara benzerler.
Araç
sözler zihni bir maksat için uyarır. Amaç sözler ise o maksadı belirler. Araç
sözler mufassal, fakat amaç sözler muhkemdir. Araç sözün maksadını özellikle
ustaları bilir. Fakat amaç sözlerini maksadını herkes bilebilir.
Kısaca,
amaç sözler, yasal ve yasadışı olanı tayin eder. Ama araç sözler onlara
hazırlar. Amaç sözlerin çevresinde dolanır. Amaç ve araç sözlerin hedefi
aynıdır. Birbiriyle benzeşirler. Ama araç söz kesinlik taşımaz. Bu nedenle
kalbinde eğrilik olanlar, bu iki tür sözün arasını ayırabilirler. Bazı kişisel
yorumlarla, amacı gözardı ederek araç sözleri izleyebilirler.
İlgili Tartışma
Konusu: Seb-ul Mesani Nedir?
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|
safbilgi Yasaklı
Katılma Tarihi: 25 agustos 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 841
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam dostlar
Kuranın kendisini Kamer suresınde müminlerin okuması için kolaylaştırıldığını ifade eden ve dahası 4 kez vurgulayan bu tavrını esas alırsak,muhkem ve müteşabih konusuna işi çok zorlaştırmadan yada öküzün altında buzağı aramadan çözeriz.Unutmayalım ki Zuhruf 43,44 te anlatıldığı gibi bu bizim dünya sınavı için çalışmamız ve tamamına yakınını anlamamız gereken bir kitap,Allah Kuran ilimde derınleşip ve aklımızı işlettığımızde ve tartışmalı konularda tefsırı yıne yalnız Kurana bıraktığımızda anlayamacağımız bir kıtap göndermez.
İstisna olarak Allahın sıfatları ,nasıl ezeli olduğu,varlığı,cehennem cennet nasıl bır yer,cennet ve cehennemle ilgili özel isimler,cinler,zaman kavramı,ruh,madde gıbı....vs.Bunlarla ilgili muhkem kesın ve açık tek hukumlu ayetler vardır,ama bu kavramlar bizim dunya gözümüzle,aklımız ve idrakımızla sınırlı anlayabıleceğimizden müteşabihtir.Yani yoruma dayalı müteşabih kelımelerlede muhkem ayetler kurulur.Bu verdıiğim müteşabih kelime örnekleri dışında bazı ayet hükümleride benzetme yapılarak yani mecazi formda çok boyutlu olarak verılmıiştir.İlimde derınleşıp muhkemleri ve Kuran dılını iyi anlayan vediğer ılmlerdede biraz bilgisi olan bu ayetleri doğru çözer,anlar ama tabii herşeyin en doğrusunu Allah bilir.
Yasar Nuri Öztürk'ün Kuran'ın Temel Kavramları kıtabından faydalanıp yaptığım aşağıdaki manalandırmada muhkem ve muteşabihın anlamları basıt ve açık verilmiştir:
muhkem: kuşkuya ve yoruma yer bırakmayan kesın tek boyutlu hüküm.(kelime kökü h.k.m)
müteşabih:yoruma açık, mecazi formda çok boyutlu söz
Mesela şeytan kelımesi Arapçada ( kökü ş.t.n) uzak düşmüş ,öfekeden yanıp tutuşan,ateşten yaratılan karanlık ve kötü ruh,şer kaynağı,babası manasında .Şeytan varlık olarak dunya ıdrakıyla ınsan için müteşabıhtır yoruma dayalıdır ama bu bizim ona karşı takınmamız gereken tavrı anlayamayacağımız anlamına gelmez,ona karşı korunmak için yapılması gerekenler onla ılgılı kurulan muhkem ayetlerde verılmıştır.
Özel isimler gibi ayetlerdeki cümleler ve hukumlerde müteşabih olabilir,mesela anneye saygı ona öf bıle deme olarak anlatılmıştır..Bu benzetmeden çok yuce bır saygı olduğu anlaşılıyor,ama yınede ölçü kişilerce farklı durumlar ve şartlar için değişik yorumlanabılır.
Allah'a emanet olun...
|