Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamün Aleyküm ! Hubeyb Kardeşim!
Hubeyb Yazdı:
Nesh bahane edilerek 500’e yakın ayet hükmü üzerinde oynanmış ve büyük tahrifatlar yapılmıştır. Kur’anda zina suçuna recm uygulanmadığı ve zinanın cezası çok açık olduğu halde, hükmü baki metni mensuh (ayet yazılı olarak Kur’anda yok ama hükmü devam ediyor,) bir ayet olduğu iddia edilmiştir. İddia sahiplerine Peki ayet neden Kur’anda yok diye sorulduğunda iddia korkunç; Allah’a, Kur’an’a, Resulüllah’a hakaret ve iftira niteliği taşır. Keçi ayeti yemiş, Hz. Ömer’de: eğer insanlardan çekinmeseydim ezberimdeki o ayeti Kur’ana eklerdim demiş –ki bunu uyduran Hz. Ömer’e de büyük bir iftirada bulunmuştur.(Nasih Mensuh hakkında daha fazla bilgi için; Tefsir Usulü- İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü ve Tarihi- Muhsin Demirci) Gittikçe neshin konusu genişletilmiş ve alabildiğine istismar edilmeye başlanmıştır. Kur’an’dan hoşlarına gitmeyen –görüşlerini desteklemeyen- ayetleri, nasih mensuh usulüne sığınarak hükümlerini geçersiz kılmışlar, Hatta bazı hadisler bazı ayetlerin hükmünü nesh ettiğini iddia ederek, uydurdukları hadisleri, Allah’ın ayetlerinin önüne geçirmeye çalışmışlardır. Hatta bazı usulcüler şöyle bir sıralama bile yapmışlardır. 1- Ayetin ayeti neshi (hükmünü ortadan kaldırması) 2- Ayetin hadisi neshi 3- Hadisin hadisi neshi 4- Hadisin Ayeti neshi -ki asla böyle bir şey mümkün değildir.- Hiçbir söz Allah’ın sözünün hükmünü ortadan kaldıramaz.
|
|
|
Allah Razı olsun. İslamın kanayan yarası haline dönüştürülen bir konuya değinmişsiniz.
Hubeyb Yazdı:
Özet olarak, Kur’anda bahsedilen NESH, Kur’an’daki ayetlerin birbirinin hükmünü kaldırması değil, Kur’an’dan önceki kitapların Tevrat, Zebur ve incilin,Kur’an-ı Kerimin inmesiyle hükümlerinin kaldırılmasıdır. Nitekim Nahl suresinin 101. Ayetinde Cenab-ı Hakk bunu açık olarak ifade buyurmaktadır. “Biz bir mesajın/belgenin yerini başka bir mesaj/ belge ile değiştirdiğimizde, onlar, Allah’tan indiğini iyi bildikleri halde “sen sadece uyduruyorsun” derler. Hayır/ asla öyle değildir. Ama onların çoğu bilmeyen, anlamayan kimselerdir.” bu ayet-i kerime çok açık gösteriyor ki; muhatap Ehli Kitaptır. Yoksa sahabenin, Kur’an’a iman eden müminlerin Resulullah Efendimize “sen uyduruyorsun” demeleri mümkün olamaz. Bu ayet tek başına bile Kur’an içinde Neshin olamayacağının ispatıdır. arkdaşlar kanımca nahl suresi ile gerçekten kurandaki neshin ne olduğu anlatılmış yanlışım varsa uyarmanızı dilerim ve ayrıca bu konuyu okur okumaz sizinle paylaşmak ve doğruluğunu sizin gibi bilgili insanlardan doğrulamak için yazdım saygılarımla
|
|
|
Değerli Kardeşim!
A'lâ; 6: “Senukriüke fela tensa;” ”Sana okutacağız da unutmayacaksın.”
A'lâ;7:” İlla maşaAllah innehu ya'lemulcehre ve ma yahfa;” ”MaşaAllah /Allah’ın dilediği müstesna. Muhakkak ki O, cehri /açığı de bilir, gizleneni de.”
Nahl;101:” Ve iza beddelna ayeten mekâne ayetin vAllahu a'lemu bima yünezzilu kalu innema ente müfter bel ekseruhüm la ya'lemun;” ”Biz bir ayeti bir ayetin yerine tebdil ettiğimizde- ki Allah neyi indirdiğini daha iyi bilir- dediler ki: “Sen yalnızca bir iftiracısın!”. Bilakis, onların ekseriyeti bilmezler.”
Bu ayet Mekke’de vahy edilmiştir.
Bakara;106:” Ma nensah min ayetin ev nünsiha ne'ti bi hayrin minha ev misliha elem ta'lem ennAllahe alâ külli şey'in kadiyr;” Biz bir ayeti nesh eder /siler yahud unutturursak, ondan daha hayırlısını veya mislini getiririz Bilmedin mi ki Allah her şeye kadirdir?
Bu ayet Medine’de vahy edilmiştir.
Genel kanıya göre bunların ikisi de değişik üslûbla şu olguyu anlatmaktadır: Peygamber Efendimize vahyedilen bazı âyetler, Allah'ın hikmeti uyarınca Peygamber'in belleğinden silinmiş ve onların yerini doldurmak üzere başka âyetler vahyedilmistir
Bu değiştirme ve unutturma işlemini yapan da Allah'ın kendisidir. Allah o âyetlerin unutulmasını dilediği için Peygamberimiz onları unutmuş, yahut onlar Peygamberimizin belleğinden silinmiş, onların yerini yeni vahiyler doldurmuştur. Bu, âyetin hem metninin, hem de anlamının kaldırılması şeklinde neshtir.
Nesh , yazıyı silmek anlamına geldiği gibi, yazıyı kopye etmek anlamına da gelir. Yani zıt anlamlı bir kelimedir. Ancak Bakara 106'da silmek anlamında kullanıldığı açıktır. Çünkü bu nesh eylemi, unutma ile ilgili olduğu için "nesheder veya unutturursak" deniliyor.
Ayrıca Nahl 101. âyetten de neshedilen şey yerine başka bir âyet geldiği için buna “tebdil” de denmiştir. Yani neshedilen âyet, başka bir âyetle değiştirilmiştir. Yeni vahyedilen âyet, bir öncekinin tersi değil, benzeridir. Neshedilen âyetle yeni âyet arasında bir aykırılık söz konusu değildir. Öyle olsaydı, ikincisi birincisinin benzeri olmazdı. Benzeri olduğuna göre önceki ile sonraki arasında anlam karşıtlığı yoktur. Sadece Peygamber'in, insanlık gereği, unuttuğu âyetin yerine benzeri bir âyet getirilmiştir.
Nahl 101. âyetinin sonundaki “…kalu innema ente müfter …” ” dediler ki: “Sen yalnızca bir iftiracısın!”.
Şimdi bu sözü söyleyen kimdir? Peygamber'in sahâbîleri böyle bir şey söylemezler. Bu sözü söyleyenler inanmayanlar ise acaba onlar, Kur'ân âyetlerini okumuş öğrenmişler miydi? Ki unutulmuş bir âyetin yerine yenisi vahyedilince hemen bunun farkına varıp "Sen iftiracısın!" desinler?
Bu sözden, onların içinde Kur'ân'ı dinleyip, içeriğini bilen kimselerin olduğu, fakat inatları ve çeşitli nedenler yüzünden hakkı kabul etmedikleri anlaşılmaktadır. Âyetin sonunda “…bel ekseruhüm la ya'lemun… “"Ekseriyeti bilmezler" ifadesinden, içlerinde gerçeği bilenlerin de olduğu anlaşılmaktadır.
Yine bu âyetten, Kur'ân'ın ancak Kur'ân ile neshedileceği anlaşılır. Çünkü "Bir âyeti başka bir âyetle değiştirdiğimiz zaman" ifadesi, neshedilen âyetin yerine, yeni bir âyet getirildiğini belirtmektedir.
Bakara 106. âyet ise bu konuda daha kesindir. Bu âyetlerde anlatılan nesh, tamamen unutulmuş, Peygamber'in belleğinden silinmiş bir âyetin yerine, yenisinin getirilmesi olayıdır. İşte Kur'ân'ın anlattığı nesh bundan ibarettir.
Müfessirler, bundan ayrı olarak metni Kur'ân’da durduğu halde hükmün kaldırılması ve hükmü durduğu halde âyetin metninin Kur'ân'dan kaldırılması şeklinde iki nesih türünden daha söz ederler ve bunlardan örnekler verirler. İkinci âyete nâsih/yürürlükten kaldıran, birinci âyete mensûh/yürürlükten kaldırılan denilir.
BU GÖRÜŞLER ALLAH’IN KİTABINA İFTİRADIR.
Önce:
Nisa;82:” Efela yetedebberunel Kur'an ve lev kâne min ındi ğayrıllahi levecedu fiyhıhtilafen kesiyra;” Kur’an’ı tedebbür/ derinlemesine düşünmüyorlar etmiyorlar mı? Eğer Allah indi’nin ğayrından olsaydı, elbette onun içinde bir çok ihtilaf/çelişki bulurlardı.
âyetine bakalım. Buna göre Allah’dan gelen sözde ihtilâf /çelişki olmaz. Çelişki olmayan yerde müfessirlerin ortaya attıkları, ikinci ve üçüncü türden bir nesh de olmaz. Bu tür nesh, ancak çelişkili sözler arasında olabilir.
Ayrıca Allah’ın, sözünü değiştirmeyeceği de vurgulanmıştır:
En’am;34:” Ve lekad küzzibet Rusulün min kablike fesaberu alâ ma küzzibu ve uzu hatta etahüm nasruna ve la mübeddile li Kelimatillah ve lekad caeke min nebeil murseliyn;” Andolsun ki senden önce de Rasûller yalanlanmıştı. Nusretimiz kendilerine gelinceye kadar yalanlanmalarına ve eziyyet edilmelerine sabrettiler. Allah kelimelerini tebdil edecek/değiştirecek yoktur. Andolsun ki irsal olunanların haberinden bir kısmı sana gelmiştir.
Allah'ın kelimelerini başkası değiştiremeyeceği gibi, kendisi de sözlerini ve kararlarını değiştirmez:
Kaf;29:” Ma yubeddelul kavlu ledeyye ve ma ene bi zallamin lil abiyd;” “Benim katımda kavl /söz değiştirilmez. Ve ben kullara zulmedici değilim”.
Yunus;64:”Lehümül büşra fiyl hayatid dünya ve fiyl ahireti, la tebdiyle likelimatillahi, zâlike hüvel fevzül azîym;” Dünya hayatında da Ahirette de buşra/müjde vardır onlara. Allah Kelimeleri için asla tebdil/ değişme, bedel yoktur. İşte bu aziym kurtuluştur.
Ayetlerde açıkça görüldüğü gibi Kur'ân, Allah katında sözün değiştirilmeyeceğini, Allah'ın sözlerinde birbirine aykırı şeyler bulunmadığını vurguluyor. Allah'ın buyruğu ile indirilen Kur'ân'da çelişki yoksa, mevcut bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırma anlamında bir nesih de yoktur. O halde Kur'ân'ın kastettiği nesh, âyetin Peygamberimize unutturulmasıdır. Unutturulmuş âyetin ne metni, ne de hükmü Kur'ân'da yoktur.
O Allah'ın dilemesiyle Peygamberimize unutturulmuş ve yerine ondan daha hayırlı veya onun dengi âyetler vahyedilmiştir.
Burada kafaya takılacak olan şey, Kur'ân'ı kabul etmeyenlerin, Peygamber Efendimize: "Sen uydurmacısın" demiş olmalarıdır. Zîrâ onların böyle diyebilmeleri için Kur'ân âyetlerini gayet iyi bilmeleri, onda birbirini tutmaz âyetlerin bulunduğunu saptamaları gerekirdi.
Oysa ; ne Kur'ân'da birbirini tutmayan çelişen âyetler vardır, ne de Kur'ân'ı kabul etmeyen insanlar vardır.
Onlar Kur'ân'ı kabul etmiyor ve onu dinlemiyorlardı ki öğrensinler.Hatta Kendileri dinlemedikleri gibi dinleyenlere de engel oluyorlardı:
Fussilet;26:” Ve kalelleziyne keferu la tesmeu li hazel Kur’âni velğav fiyhi lealleküm tağlibun;” Kafir olanlar dediler ki: “Şu Kur’an’ı dinlemeyin ve Onun hakkında lağv edin/ boş söz söyleyin; gürültü edin ki belki galip gelirsiniz”.
Âyetler arasında çelişki bulanlar, Kur'ân'dan önceki Kitâb'ı bilenler olmalıdır. Herhalde bunlar gerek Araplardan, gerek Yahudilerden olan Kitâb ehli, okumuş kimselerdi.
Kur'ân,
A’raf;157:” Elleziyne yettebiuner Rasûlen Nebîyyel Ümmiyyelleziy yecidunehu mektuben ındehüm fitTevrati vel’ İnciyl ye'müruhüm bil ma'rufi ve yenhahüm anil münkeri ve yuhıllu lehümüt tayyibati ve yüharrimü aleyhimül habaise ve yedau anhüm ısrahüm vel ağlalelletiy kânet aleyhim felleziyne amenu bihi ve azzeruhu ve nasaruhu vettebeunNuralleziy ünzile maahu, ülaike hümül mülflihun;” ”Onlar ki nezdlerindeki Tevrat’ta ve İncil’de yazılmış bulacakları O Rasûl’e, Ümmiy Nebî’ye tabi olurlar. Onlara marufu emreder ve onları münkerden nehyeder; onlara tayyibatı helal, habisleri haram kılar; onlardan ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri kaldırır. İşte Ona iman eden, Ona saygı gösteren Ona yardım eden ve Onunla birlikte inzal olunan Nur’a tabi olanlar var ya, işte onlardır felaha erenlerin ta kendileri.”
Bu âyetinin bildirdiğine göre Yahudilerin, zamanla dinleştirdikleri birtakım kısıtlamaları, haramları kaldırınca, bunu Kitâblarına, dinlerine aykırı bulanlar Peygamber Efendimize, uydurmacı olduğunu söylemişlerdir.
Kur'ân'da, insanları engelleyen o hükümler yerine Allah'ın, yeni hükümler koyduğu, o kısıtlayıcı hükümleri kaldırdığı vurgulanmıştır. Gerçi Kur'ân, o Kitabı genelde musaddik/doğrulayıcıdır ama ona insanlar tarafından katılmış hükümleri de değiştirmiş ve insanları engelleyen hükümleri kaldırmıştır. Yahudilerin, etler konusundaki yasaklarının; müşriklerin de bahîre, sâibe gibi geleneksel kısıtlayıcı uygulamalarının kaldırılması bu türdendir. İşte kastedilen neshin, önceki dinin bazı hükümlerinin kaldırılması, ta'dîl edilmesi şeklindeki nesih olma olasılığı da güçlüdür. Eğer böyle ise bu da İlâhî hikmetin gereğidir.
Nesh iddiası, Peygamberimizin sözüne değil, müfessir ve fakîhlerin birbirinden aktarma sözlerine dayanmaktadır. Zaten bu konuda. Peygamber Efendimizden sağlam bir söz gelseydi, nâsih ve mensûh âyetlerin sayısında kişilere göre bu kadar fark görülmez, kiminin mensûh saydığını öteki muhkem saymazdı.
Mensûh sayılan kimi âyetlerin, kendilerini neshettiği ileri sürülen âyetlerden sonra indiği tesbit edilmiştir. İnsanların, kendi görüşlerine dayanarak herhangi bir âyeti neshetmeğe hakları yoktur. Bu kimsenin de haddi olmamalıdır.
Kaf;29:” Ma yubeddelul kavlu ledeyye ve ma ene bi zallamin lil abiyd;” “Benim katımda kavl /söz değiştirilmez. Ve ben kullara zulmedici değilim”.
Yunus;64:”Lehümül büşra fiyl hayatid dünya ve fiyl ahireti, la tebdiyle likelimatillahi, zâlike hüvel fevzül azîym;” Dünya hayatında da Ahirette de buşra/müjde vardır onlara. Allah Kelimeleri için asla tebdil/ değişme, bedel yoktur. İşte bu aziym kurtuluştur.
Bedl, ibdâl, tebdil, tebeddül ve istibdâl: Bir şeyi başka bir şeyle değiştirmek, bir şeyi başka bir şeyin yerine koymak demektir.
Allah'ın, sözünü değiştirmeyeceğini vurgulayan bu âyetler, Kur'ân'da nesih bulunduğu iddialarını ortadan kaldırır. Çünkü Kur'ân Allah'ın kelimelerindendir. Allah'ın kelimeleri değişmeyeceğine göre nesih iddialarının anlamı kalmaz. Allah'ın, kelâmını değiştirdiği anlamında nesih Kur'ân'da yoktur. Fakat Yazılmamış olan bazı vahiylerin unutulmuş olması doğaldır. Peygamber Efendimizin', herhangi bir sebeple yazılmadığı için unutmuş olduğu bazı vahiy parçalarının yerine yenileri vahyedilerek boşluk kapatılmıştır ki bu nesih değildir.
Kusursuzluk sadece Allaha mahsusdur.
Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah’a emanet olunuz.
Yunus;63-) Elleziyne amenu ve kânu yettekun; Onlar ki iman etmişler ve korunmayı gerçekleştirmişlerdir.
|