Reklamlara
inandık, bir nesil margarinle büyüdük. Reklamlara inandık, mahallemizi
kapı kapı dolaşan sütçümüzü bıraktık, marketlerden kutu süt alır olduk.
Kutu süt üreten şirketler, sokak sütünün (diğer adıyla çiğ sütün)
sokakta uzun süre gezdiğini, mikrop ürettiğini, sütçünün su kattığını,
pis olduğunu söylediler. Kendi ürettikleri kutu sütler “hijyenik”
koşullarda el değmeden hazırlanıyordu, söylediklerine göre.
Atılan onca çamura rağmen, bilim dünyası, sokak sütünün masum
olduğunu kanıtladı. Kutu sütlerse, maruz kaldıkları
"teknolojik" işlemlerin ardından neredeyse ölüyor. Hatta “öldürüyor”!
Dr. Pottenger daha 1930’lu yıllarda ilginç bir deneyle bunu kanıtladı.
Pottengers’ Cats – Pottenger’in Kedileri isimli eseri bu konuda
yazılmış en önemli kitaplardan biri kabul ediliyor.
UHT süt ve pastörize süt nedir?
Kutu süt derken UHT (uzun ömürlü) ve pastörize sütleri kastediyoruz.
UHT süt 135-150 derece sıcaklıkta 2-4 saniye ısıtılır. Pastörize süt
ise 72-75 derecede 15-20 saniye tutulur. Metnin kalan kısmında “çiğ
süt” ifadesini göreceksiniz; bu ifade işlem görmemiş sokak sütü için
kullanılıyor.
UHT sütten uzak durun
Cerrahpaşa Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Aydın pastörize veya
UHT teknolojisi ile üretilmiş sütlerden uzak durulmasını tavsiye
ediyor.
Hakan Arabacıoğlu’nun çevirdiği “Pastörize süt mü, çiğ süt mü?”
başlıklı yazı ise "teknolojinin elini değdirdiği sütün" zararlarını
ortaya koyuyor. Yazıda UHT ve pastörize sütlerle ilgili çarpıcı
bölümler şöyle:
"Pastörize süt mü, çiğ süt mü?
Bugün süt, içindeki doğal enzimleri yok eden ve nâzik proteinleri
değiştiren pastörizasyonun her yerde uygulanması yüzünden, sindirilemez
hâle gelmiştir.
Çiğ süt, sütün sindirimini sağlayan laktaz ve lipaz aktif
enzimlerine sahiptir. Canlılığını yitirmiş laktazı ve diğer aktif
enzimleri içeren pastörize süt, yetişkin mideler tarafından gerektiği
gibi sindirilemez.
Biberonla beslenen bebeklerin yaşadığı karın ağrısı, pişik, solunum
rahatsızlıkları, gaz ve diğer rahatsızlıkların da gösterdiği gibi
çocuklar bile bu konuda sıkıntı çeker. Enzimlerin eksikliğinin ve
hayâtî proteinlerin değişmesinin, sütteki kalsiyumu ve mineral
elementleri erittiği de kuşku götürmez.
1930'larda Dr. Francis M. Pottenger, pastörize ve çiğ sütle
beslenmenin 900 kedi üzerindeki etkilerine ilişkin 10 yıllık bir
çalışma yürüttü. Bir grup yalnızca çiğ süt alırken, diğer grup aynı
kaynaktan alınan pastörize sütle beslendi.
Çiğ süt içen grup kuvvet bularak büyüdü, hayatı boyunca sağlıklı,
aktif ve canlı kaldı ama pastörize sütle beslenen grup kısa süre sonra
durgun, sersem ve normalde insanlarla ilişkilendirilen kalp krizi,
böbrek yetmezliği, tiroit bozukluğu, solunum rahatsızlıkları, diş
kaybı, kemik zayıflığı, karaciğer iltihabı gibi kronik yozlaştırıcı
rahatsızlıklara karşı savunmasız hâle geldi.
Ama Dr. Pottenger'in en çok dikkatini çeken ikinci ve üçüncü
nesillere olanlardı. Pastörize sütle beslenen grubun yavrularının hepsi
pastörize sütten kalsiyum emiliminin olmadığını gösteren zayıf ve küçük
dişler, kalsiyum eksikliğinin açık ifadesi olan güçsüz kemiklerle
doğdular.
Çiğ sütle beslenen grubun yavruları ebeveynleri gibi sağlıklı kaldı.
Pastörize sütle beslenen grubun üçüncü kuşak yavrularının birçoğu ölü
doğarken, kurtulanlar ise kısırdılar ve üreyemiyorlardı. Çiğ sütle
beslenen grup soyunu sürdürürken, pastörize sütle beslenen grupta
dördüncü nesil olmadığı için deney bitmek durumunda kaldı.
Eğer bunlar pastörize sütün zararlı etkilerinin yeterli kanıtı
değilse, ticârî süt endüstrisinin kabul etmekten kaçındığı, kendi
annelerinden alınan pastörize sütle beslenen buzağıların genellikle 6
hafta içinde öldüğü gerçeğini dikkate alın.
Çiğ sütün lehinde, pastörize sütün aleyhinde bulunan bu gibi
bilimsel kanıtlara ve yirminci yüzyılın başlarına kadar insan türünün
çiğ sütle beslendiği gerçeğine rağmen bugün Amerika'da birkaç eyalet
hariç çiğ süt satmak yasal değildir.
Doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış süt, insan ömrünü uzatmada
hiçbir fayda göstermezken; sütü pastörize etmek raf ömrünü uzattığından
süt endüstrisi için daha kârlıdır. Dahası, pastörizasyon hepsini olmasa
da bazı tehlikeli mikropları öldürerek sıhhî olmayan mandıralardaki
hasta ineklerden alınan sütü göreceli olarak "zararsız" hâle getirir ve
bu da süt endüstrisinin mâliyetlerini azaltır.
Dr.
Pottenger'in pastörize sütle beslenmiş kedilerinin kısırlaşması ve
gücünü yitirmesi için yalnızca üç kuşak geçmesi yeterli olmuştur.
Amerikalıların ve Avrupalıların neredeyse aynı sayıdaki kuşağı
pastörize sütle beslenmiştir. Bugün, kısırlık Amerikan çiftleri için
başta gelen sorunlardan biriyken; kalsiyum eksikliği de yayılmıştır.
Amerikalı çocukların yüzde doksanı kronik diş çürümesi sorunuyla
karşı karşıyadır. İşin daha kötüsü, şimdilerde kaymağının ayrılmasını
(yağın sütte toplanmasını) önlemek için süt "homojenize" ediliyor. Bu,
yağ moleküllerinin sütün geri kalanından ayrılmayacağı noktaya kadar
mayalanmasını ve öğütülmesini gerektiriyor. Ama aynı zamanda bu durum,
süt yağının küçük parçacıklarının ince bağırsağın duvarından kolayca
geçmesine izin vererek, doğal niteliğini kaybetmiş yağ ve kolesterolün
vücut tarafından emilme miktarını büyük oranda arttırıyor.
Aslında homojenize sütten, saf kremadan aldığınızdan daha fazla süt
yağı alırsınız! Kemik erimesi rahatsızlığı olan kadınların pastörize
süt ürünleri ile ilgili gerçekleri dikkate almaları gerekir. Doğal
niteliklerinden uzaklaştırılmış bu süt, bu durumu önlemek için
yeterince kalsiyum sağlamaz.
Yetişkinler harika bir besin olan çiğ sütü temin edemedikleri
sürece, günlük diyetlerinde yer alan sütü yeniden gözden
geçirmelidirler.
Çocuklara "güçlü ve sağlıklı" büyüsünler diye pastörize sütü tıka
basa içirtmek düpedüz deliliktir, çünkü en basitinden, bu sütler
içlerindeki besin öğelerini sindiremezler. Aslında, doğal niteliğini
yitirmiş süt ürünleri, bağırsakları tabaka tabaka balçık gibi çamurla
tıkayarak organik besinlerin emilimine engel olduğundan erkekler,
kadınlar ve çocuklar diyetlerindeki tüm pastörize süt ürünlerini
çıkarmalıdırlar."
Kaynaklar
www.hps-online.com -Food & dieting - The science of food combining
Çeviren: Hakan Arabacıoğlu
www.iyibilgi.com