Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
SİSTEM SORUNU
Genel olarak ‘’Küresel hengamenin’’ temel nedenini oluşturan sistem sorunu, tanımlar ile algılara sunulabilecek bir olgu değildir. Bunu yapmaya çalışan her makale,kitap ve çalışma; görüldüğü gibi ‘’geçici isyan’’ psikozu üretmekte, bu psikoz ayrıca yine sistem tarafından desteklenmektedir.
Bu makalede, sistem olarak kasıt ettiğimiz, mevcut konjonktürün üreticisi olan merkez, yine iç ve dış unsurları bütünsel olarak ele alarak, kendi arzuladığı konjonktürel pozisyon içerisinde konumlamaktadır. Bu asla reddedemeyeceğimiz vahim bir realitedir.
Sistem/Küresel Düzensizlik, sadece ‘’Kapitalizm’’ olarak adlandırılamaz. Çünkü, kapitalizm bir sonuçtur. Üretici benliğin yaklaşımları, kapitalizmi evirerek emperyalizme yükseltecek kadar aşgın ve aynı oranda içgindir. Benim anladığım temel odak, ‘’BEN’’ ve ‘’BİZ’’ savaşıdır.
Ben olgusu, ilkel çağlarda toplum olabilme özelliği göstermiş komünlerin dahi problemi haline gelmiş ‘’sıradan bir tabiattır’’. Doğanın sahip olduğu temel benlik, ‘’BEN’’dir. Tabiatın bu BEN’i, yine aynı tabiatın unsurlarınca dışavurulmuş, kabul edilen ana benlik olagelmiştir. Bunu reddeden ve kendisini kainatın merkezine koyan tek varlık ‘’insandır’’.
Bu noktada ‘’bilinç ve algı’’yı üreten insan-ki benlerin bir arada olduğu toplum kıstaslarına göre açığa çıkar- bu bilinç ve algı düzleminde ürettiği yargılar ile ‘’kıstas’’ olgusunu var etmiştir. Tüm bu unsurlar, zayıf insan tabiatının bünyesinde var olan unsurların ürünüdür. Dolayısı ile ilkel çağlarda ilk düzeni bozan insandan beridir, toplum kıstaslarını ilah edinmiş benliklerin ürettiği emperyalist terörün mağduru konumundadır.
Tabiatın parçası olan insan,tabiatın efendisi konumuna gelebilmek için ‘’BİZ’’ realitesini anlamak durumundadır. Bu gerçeklik, kollayıp yücelten kişiliğin açığa çıkış anının ta kendisidir. Çünkü, tabiatın tahrifi demek, evrensel düzenin muhalefet sesinin yükselişi demektir ki, bu eylemin ruhu, tabiatın barındırdığı asaleti taşımamaktadır.
Tabiat, mükemmel işleyişi ile ‘’doğaüstücülüğün’’ karşısında kendisini teşhir ederken, tabiatın güçlü muhalifi olan zayıf benliğin ürettiği doğaüstücülük, yine tabiatın bünyesinde var olan doneleri gasp etmek sureti ile açığa çıkmıştır. Bizim aydınlanma olarak benimsediğimiz tabiata dönüş/fıtrata-öze dönüş, tabiatın ruhunu kavrayan benlerin ürettiği ‘’BİZ’’ ile neticeye varma olarak karşımıza çıkar. Bu noktada kilit yaklaşım, ben ve biz arasındaki küçük görünen dev farkın ruhunu idrak etmektir. Aydınlanma, gasp edilen tabiat olgularının ‘’doğaüstücülük’’ adı altında pazarlanışına karşı, denizin ikiye yarılmasını tabiat koşulları içerisinde izah edebilecek kemalatı üretmektedir. Bu kemalat, isyankar ben’in tüm oyunlarını bertaraf edecek olan ‘’BİZ’’i üretir. Bu, sistematik biçimde ilerler ve tahrif eden ve merkezde olduğunu düşünmek sureti ile aldatan ben yok olmaya yüz tutar.
Ben olgusu, doğum itibari ile bireye aşılanır. Sen Ali’sin, doktor olmalısın ve çok paran olmalı, tanımadıklarından şeker almaman gerekir, çünkü sen Ali’sin. Dikkatli düşünelim, bu koşullamayı tersyüz ettiğimizi var sayarsak, kendisinin BİZ’in parçası olduğuna ikna olan çocuğun, bir fidan misali gelişecek büyüyeceğinden emin oluruz.
Dışarılarda aradığımız emperyalizm, içimizdedir! Aynadadır, zihnimizdedir.
Çünkü ‘’BEN’’ sadece kendisine ister. Kendisini merkeze koyar ve olayların etrafında gelişmesini arzular. Ana hedefi kendisinin yükselmesi ve refahıdır. Dışarıda gelişenler ve yaşam sürdürenler ile ilgilenmez. Tehlike hissettiği anda savunma mekanizması üretir, kendi kıstaslarını dayatır, sahte aşklar yaratır ve bu konuma erişmek için kullanacağı insanların koşullanmasını sağlar. Ezberler üretir, tabular inşa eder, toplumları bu ezber ve tabulara hapsederek sinsice işlerini yürütür. Gündemler oluşturur, kalabalık : karanlıktır denklemini iyi kullanarak ‘’sürü tahakkümü’’ üretir. Bu tahakkümün imalatı olan şizofreniden beslenerek, kendi karşıtı olan düşünceleri ‘’yozlaştırır’’.
Bu ruha sahip benlerin oluşturduğu topluluklara bugün ‘’Küresel çete’’ denilmektedir.Bunu diyenler de imkanlar kendi eline geçtiğinde bir o kadar acımasız olabilecek benlerdir aslında…
Tek sorun ‘’imkan’’dır.
Her ne kadar sansasyonel gelse de, içerideki savaş bitmeden dışarıdaki savaşın sonucunu gözlemek; ‘’basiretsizlikten kaynaklı cehalet’’ sınıfında ele alınması gereken bir vaziyettir.
Baktığımızda, çevremizde sayısız entrikanın varlığına şahit oluruz. Hatta birçok insanda gözlemlediğim; bu entrikalara karşı düşünceli bir tavır alarak her yeni imalata yeni siğer üretme çabası içinde bulunma hali, biraz hatalı bir durumdur. Ben’in üreteceği sömürü ve zulüm ütopyasının bünyesinde cereyan edecek entrikalar ile uğraşmak demek, bir ucu Platon, diğer ucu Güneş’e varan bir entrika okyanusunda yüzmek demektir. Çünkü, evrensel benliğe isyan eden bireyci ben, hali hazırda yüksek kurgular neticesinde bu noktaya erişmiştir. Bu karanlığa çektiği ‘’panzehir’’ nitelikli bireyleri, bu okyanusa hapsederek adeta sindirir ve safdışı bırakır.
Bu bağlamda, harp var ise, öncelikle içtedir. Safın belirginleşmesi hususundadır. Ben üretimi emperyalist sömürüyü, ben safında yer alarak def edemez, bu ütopyayı yok edemezsiniz.
Tabiatın bahrından kopup gelen benliğin ‘’bütünden’’ kopması, kendisini tekfir edip aforoz etmesi, bu durumun temel nedenidir.
Sonu BEN ile biten her fikir, düşünce, inanç ve yargı; bu ben’e hizmet etmektedir. Dolayısı ile hizmetkarlığı yapılan bir olguya isyan edip karşı çıkma geleneğinin de ben’den geldiğini ifade etmiş, aslında şu hayati meseleyi anımsatmak istemiştik.
Antiemperyalizm, teorik doktrinlerin ardı sıra oluşabilecek bir karakter değildir.
Pratikte kendi iç muhakemesini tamamlamış ‘’olgunlaşmış BİZ’’in profesyonel alanıdır. Bu işin hakkından ancak bu gelir. Tıpkı tarihte; ‘’Hacı Bektaş’’, ‘’Yunus Emre’’ gibi yüksek ruhların yaptığı gibi…
Hallac’ın Karmati isyanındaki tavrından, Nesimi’nin varoluş tabiatını beyanına kadar, yüksek pratiklerin ürettiği umut ile yürüyoruz ‘’karanlığın ben’ininin üzerine’’…
Eren Erdem
|