Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Şükr etmek, teşekkür etmek, müteşekkir olmak ifadelerini sık sık kullanırız.
Peki, arapça kökenli bu sözcükten ne anlıyoruz?
[Yukarıda ki resmin konuyla ne ilgisi var demeyin, okumaya devam edin.]
“Teşekkür etmek” ne demek?
Bu soruyu başta kendinize sonrada çevrenize sorduğunuzda üzülerek söyleyeyim pek doyurucu bir yanıt
alamayacaksınız.
Çünkü arapça olan bu sözcüğün dilimizdeki karşılığını neredeyse hiç bir zaman kullanmadık.
Hatta üzerinde düşünmeye bile gerek duymadı çoğumuz.
Öyle ya, bir dostumuz çay ısmarlar “teşekkür ederiz”, annemiz su getirir “teşekkür ederiz”, iş arkadaşımız bir
konuda yardımcı olur “teşekkür ederiz”…
Peki, teşekkür etmekle ne yapmış oluruz?
Ben kendi testimden bir kaç örnek vereyim.
Soru: “Teşekkür etmek ne demek?”
Teşekkür etmek teşekkür etmek işte!
Biri sana bir iyilik yaptığında ona teşekkür etmek.
Minnet duymak.
Nezaket göstermek.
Her kapıyı açan anahtar.
Soru: Gerçekte teşekkür etmekle ne yapılmış olunur?
Teşekkür “karşılık vermektir.”
Aklınıza gelen “teşekkürlük konuları” düşünürseniz güzel bir püf noktası farkedeceksiniz.
Bir şey karşılığında “borçlu durumda kalma” ve buna “karşılık verme” gibi mükemmel bir ifade var.
A: Allah’a neden şükrederiz?
B: Bize nimetler verdiği için
A: Örneğin; şeftali bir nimet midir?
B: Evet, elbette.
A: Peki, şeftali için Allah’a nasıl şükredersin?
B: !(/^?)’=?)^=?!!
A: Afiyetle yiyerek mi?
B: Teşekkür ederim işte!
A: Nasıl işte?
B: Nasıl?!
A: Anlaşıldı bu böyle uzar gider. Bak bir örnek vereyim…
Yaz kış pek çok meyve ve sebze tüketiriz. Yukarıdaki sorumda “şeftali” demiştim. Örneğin şeftaliyi afiyetle
yedikten sonra ne yaparız? Kalan “çöpü” (çekirdekleri) layık oldukları yere (!?) çöpe atarız değil mi?
İşte bu en rezil şükretme örneği…
Oysa “çöp” dediğimiz o çekirdekleri hiçte zahmetli olmayan bir şekilde basit bir kutunun içinde
saklayabilirsin.
Daha sonra bir parka, bahçeye, ormana, dağa gezmeye çıktığında bir kaç tanesini ve yanında bir litre suyuda
yanına alırsın.
Gezintinin tadını çıkarırken rastgele bir kaç yerde toprağa bir kaç santim bir çukur açarsın çekirdeklerden
birini gömer, üzerine biraz su dökersin. gezintine devam edersin…
Toprağa ektiğin o çekirdeklerden biri tutar, filizlenir, biri görür su verir, biri görür budar, biri görür
aşılar… Gün gelir meyve verir…
Bu da güzel bir “şükretme” olur.
Yediğiniz sebze ve meyvelerin çekirdeklerini “çöp” zannetmeyin, onlar sizin için yedikten sonra
“borçlandığınızın karşılığını vermek” için lazım.
Mutfağınızda, balkonunuzda küçük bir kutu bulundurun.
Olanak varsa, ışık görmeyen ve serin bir yerde tutun. Salata yaparken çıkan biber, limon çekirdeklerini,
elmanın, şeftalinin, kayısının, mandalinanın çekirdeğini “çöpe” değil “kutuya” atın.
Sayıları hep “abartılı küçük” olarak verelim.
Bir kış mevsiminde 10 ton mandalina tüketsek, 10 ton mandalinadan çok değil sadece 20.000 çekirdek çıksın. 20
bin çekirdeğin 10.000 tanesini çöpe değil toğrağa atılsın.
10 bin ekili çekirdeğin sadece %10′u tutsa her yıl 1000 ağaç eder.
Bu “abartılı küçük” sayıların gerçek değerlerini ve meyve sebze zenginliklerini bir kaç dakika düşünün…
Siz nasıl şükrediyorsunuz?
Metehan Yazdı:
Yukarıda ki güzel SALAT örneği sn.aydoğmuş'a aittir.
Aşağıda ise metehan(UlulElbab) kendi görüş ve çıkarımları ile konuya devam etmektedir
Ardıç ağacı ve Ardıç kuşunu düşünelim...Yada Çiçekler ve ARILAR...Birbirlerinden faydalanır ve karşılığında
ŞÜKREDERler...Nasıl mı ? Salat Zincirini devam ettirerek.
Ardıç ağacı Kuşa ihtiyacı olan Rızkı verir...Karşılığında Kuş onun Tohumunu,Ağacın asla ulaşamayacağı yerlere
taşır.Gübresi ile birlikte bırakır.Allah Rahmetini yağdırır,Tohum yeşerir...Bu döngü devam eder gider.
Çiçekler Özsuyunu verir...Harika kokular yayar...Buna karşılık Arı ödülünü alır...ve Polenleri başka çiçeklere
taşır.ARILARIN YOK OLMASI SALAT ZİNCİRİNİN KOPMASI demektir.
NE KADAR da AZ ŞÜKREDİYORUZ ve NE KADAR da AZ Düşünüyoruz!
32 / SECDE - 9 ..........kalîlen mâ teşkurûn
ne kadar da az şükrediyorsunuz!!!
23 / MU'MİNÛN - 78
Ve huvellezî enşee lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’ideh,kalîlen mâ teşkurûn.
.............ne kadar da az şükrediyorsunuz!!!
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
Şekûr; az şükredene dahi çok nimet veren anlamındadır.
Kur'an bir kaç örneğini gelin birlikte inceliyelim:
(35:30) Çünkü Allah mükafatlarını kendilerine tamamen ödedikten başka,
lütfundan onlara fazlasını da verecektir. Çünkü O çok bağışlayıcı ve şükrün karşılığını vericidir.
(35:34) Onlar orada şöyle derler: "Hamd olsun Allah'a, bizden o üzüntüyü giderdi. Gerçekten Rabbimiz çok
bağışlayıcı ve şükrün karşılığını vericidir."
(42:23) İşte Allah îmân edip sâlih amel işleyen kullarını bununla müjdeler.
De ki: "Ben bu tebliğime karşı sizden akrabalıkta sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum." Her kim bir
iyilik yaparsa biz onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını
verir.
Her mümin bir anlamda Şakirdir.Aslında derin düşününce her canlı bilerek veya bilmeyerek
,isteyerek veya istemeyerek Şükreder.
Her varlık SALAT eder.Her varlığın kendine has Salatı vardır.Yazılarımı takip eden Dostlar,
SALAT'ın anlaşılması için verdiğimiz mücadeleyi bilirler.Örnekler açıklayıcıdır...
Aslanın Salatı ve Şükrü vardır...Düşünenler bilir bunu En zayıfı ayıklar...
Aslan olmazsa otlaklar tükenir...Çakalın,Akbabanın Salatı ve Şükrü vardır.
Doğada Temizlik şarttır...Keza kalan Sineklere ardından da Bakterilere fırsat sunar...
SALAT bir BAĞ,bir Zincirdir...Sağlamdır...Küçük nedenler ve sonuçlardan oluşan Sarmal bir Bağdır.
Dua ve Şükür SALATIN alt kavramlarıdır.
SALAT EYLEMSİZLİĞİ Kabul etmez...SALAT mutlaka bir işte ve oluşta dır.
Elbette Namaz kılanlarda Dua ediyor ve ellerini açıp Şükürde ediyorlardır.
Bir EYLEM sözkonusu...Ancak bu eylem kendini tekrarlayan,insan icadı bir eylemdir.
SECDE ve RUKU yu taklit eder.
Taklit eder diyoruz çünkü Gerçek SECDE Aklın ve Naefsin Yüce Yaratanın Eseri karşısında
eğilmesi dir.İçtenlikle KABULLENMEsidir.
BAŞIN eğilmesi onu Sembolize eder.
sevgiler...
metehan....
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmen.
33-56 Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Nebi'ye destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey
inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin.(YNÖ)
Nebiyi sevenler "Salavat" getirsin?!
Nasıl anlayacağız SALAVATI,ŞÜKRÜ?
Bizi ne hâle getirmişler?
Allah ve Resulü bunu mu istedi bizden?
Bir tarafta,
Akşama kadar Salavat getirip Cennetlerden Cennet beğenenler...
Diğer tarafta Gittikleri heryeri Cennete Çevirenler.
sevgi ile...
metehan
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
AHZÂB - 56 da Allah ve Meleklerinin geleneksel anlama göre "namaz" kıldığını görmüştük!
Tabii bu nokta da hemen itirazlar yükseliyor...Ayetlerde "salat" gördükleri heryere "namaz" yazan
hakim Zihniyet burada hemen itiraz ediyor ve diyor ki;"one minute" salatın bir anlamı da "destek olmak"tır.
Evet...Yani? Yani Allah ve Melekleri Peygambere tabii ki DESTEK olmaktadır...Güzel
Doğru söze ne denir? Tabii buradan Tüm inananların Resule DESTEK olması gereği çıkıyor.
Resul Hayatta iken bu elbette olması gereken birşey...
Ya Peygamberin vefatından sonra? Vefatından sonra "Temiz bir akılsahibinin" anlayacağı şudur:
Evet Resul ölmüştür.Çünkü onun bedenide bizler gibi fani dir.O da bir İnsandı
Ona salavat demek,onun getirdiği SİSTEMİ Ayakta tutmaktır Onun Doğrularını,doğru...
Yanlış olduğunu bize gösterdiklerini yanlış bilmektir.
Ama acaba öyle mi oldu? Bize SALAVAT getirmeyi öğrettiler...Ağzınızla...
ya Eylem? Namaz kıl.Zekat ver!
33 / AHZÂB - 57
İnnellezîne yu’zûnallâhe ve resûlehu leanehumullâhu fîd dunyâ vel âhıreti ve eadde lehum azâben muhînâ
33-57
Allah'ı ve Rasulü'nü incitenlere gelince; Allah onları bu dünyada ve ahirette yoksun bırakacak ve onlar için
alçaltıcı bir azap hazırlayacaktır.
Ayet Allahı ve Resulunü incitmekten ve onların akınetinden bahsediyor.
Resulü incitmek-fiziksel anlamda- sadece hayattayken mümkün.Sonrasın da?
Ya Allahı incitmek? Bu nasıl mümkün olabilir?
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
Allahı incitmek veya artık hayatta olmayan Nebiyi incitmek tabii ki Mecazi bir anlatımdır.
Müteşabih anlatımla aslında Nebinin,Gül Muhammedin hatıratına yapılacak saygısızlıktan bahsediliyor.
Allahı incitmek ise daha derin,çok boyutlu bir anlatım.
Fıtrata,Yaradılışa aykırı her türlü Düşünce ve düşüncenin ürettiği her türlü fiil
Allahı mecazen incitir.Çünkü "O" Rahman ve Rahim sıfatları ile İnsanın en güzeli düşünmesini
ve bunun sonucu olarak en güzel davranışları sergilemesini ister.
Kısacası insanın Doğal yaşayıp,doğayla uyumlu,dikkatli ve bilinçli yaşamasını ve Düşünmesini ister.
Çünkü Düşünme yetisi,sadece İnsana verilmiştir.Diğer tüm varlıkların SALATı programlıdır.
Yani özgür irade sahibi yegane varlık insan dır.Özgür iradesinin kendisine yüklediği bir NİMET
ve bir de KÜLFET vardır.O külfeti Kur'an da ki anlatımı ile "Dağlar Taşlar" dahi taşımaya muktedir değil.
NİMET ise İnsan-ı Kamilin ulaşabileceği MUHTEŞEM bir ödül olan ALLAHIN HALİFESİ olma ŞEREFİdir.
İşte o makam-ı Mahmud? denilen yüce bir Seviyedir.
Yaratılmışların tamamının karşısında Saygı duruşunda bulunması gereken bu ADEME -İblis dahil- Secde etmek zorundadır.
Burdan anlamamız gereken yine fiziksel bir SECDE den Ziyade,üstünlüğünü kabul etme ve EMRİne girmedir.
Hemen şımarmak gibi bir özelliği olan insanoğlu bu sorumluluğu taşıyacak seviyeye gelmeden
asla bu imkanlar verilemez.
Konu ve başlığına uygun güzel bir dörtlüğü araya alıp Kurân dan AHZAB Suresi 58 ve 59 ile devam edelim inşaAllah:
Gölgesinde otur amma,
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara,
Toprak senden incinmesin…
Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol İsmail’ce
Bıçak senden incinmesin…
Burdayım de ararlarsa,
Doğru söyle sorarlarsa.
Tabutuna sararlarsa,
Bayrak senden incinmesin…
İl göçsün göçtüğün vakit,
Yol yansın geçtiğin vakit,
Suyundan içtiğin vakit,
Irmak senden incinmesin…
Toz konmasın sakın sana,
Hakkı geçer halkın sana,
Gücenmesin yakın sana,
Uzak senden incinmesin…
Abdurrahim Karakoç
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
Ancak bazı AKIL DÜŞMANları gerçeklerin örtülmesi konusunda ısrarla çaba sarfediyorlar.
Kadını ikinci sınıf dahi görmeyen bu kesim,sömürü ve aşağılamalarına devam etmektedir.
Bize düşen Şahitliğimizi Dosdoğru yapmaktır.
Nur 30
İnanan kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar, iffetlerini korusunlar ve açıkta olması gereken yerleri hariç,
alımlı yerlerini göstermesinler.Örtülerini göğüslerinin üzerine kapasınlar.
Vücutlarının alımlı yerlerini kimseye göstermesinler; ancak kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları,
kocalarının oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kızkardeşlerinin oğulları, diğer kadınlar,
cinsel iktidara sahip olmayan erkek hizmetkarlar ve işçiler ve kadınların cinsel yönlerini henüz anlamayan
çocuklar hariç. Gizledikleri alımlı bölgelerini sergilemek/bildirmek için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey
inananlar, topluca ALLAH'a yöneliniz ki başarılı olasınız.
Kadını mal gibi görenleri yetiştiren de maalesef bir Kadın...
ve bu tip insanlar toplumda ve kendi iç dünyalarında gerginlik ve huzursuzluk çıkarmaktan öte gitmemektedirler.
Kadının toplumun her alanında eşit ve paydaş olarak bulunması gerek.
Ekonomik ve sosyal hayattan toplumun bir kısmını dışlamak demek,tek bacaklı bir insan olarak hayatta kalmaya
çalışmak ile eş değerdir.
Bu tip toplumlar asla gelişemez ve istenilen bireysel kaliteye ulaşamazlar.
Bana göre Saçtan,tüyden ve kıldan tahrik olmak Fetişistlik ile eşdeğer Sanal bir obsesif kompülsif bozukluktur.
Kısacası ATALARININ Telkinleri sonucu Ruh sağlığı bozulmuş bir Vakıadır.
Not:Bu yalnız ve yalnız şahsi görüşüm olup,kimseyi hedef almak veya aşağılamak değildir.
Başını kendi isteğiyle örtmek isteyenlere derinden saygım vardır ve hiçbir rahatsızlık hissetmem.
sevgiler....
metehan
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
Şu halde yerin sırtlarında dolaşın ve Allah'ın rızkından yiyin.
Dönüş ancak O'nadır.
İnsanlar uzun süre yeryüzündeki hayatlarına; üzerinde kolayca dengede durabilmelerine,
üzerinde dolaşıyor olmalarına, toprağından, suyundan, havasından, yeraltı madenlerinden, enerji kaynaklarından,
kısacası tüm rızklarından rahatlıkla yararlanmaya, onları zorlanmadan diledikleri gibi kullanmaya alıştıkları için...
Yüce Allah'ın yeryüzünü onlar için boyun eğdirişinde, yeryüzünü onların hizmetine sokmasında somutlaşan nimetini
unutuyorlar.
işte Kur'an-ı Kerim, her kuşaktan her insanın yeryüzünün boyun eğdirilişine ilişkin bilgisi oranında
kavrayabileceği bu yalın ama çarpıcı ifade ile bu akıllara durgunluk veren nimeti hatırlatmak istiyor, göstermek
istiyor.
Yerin boyun eğdirilişi ifadesi, ilk önce bu Kuran'la muhatap olanların zihinlerinde;
üzerinde gerek yaya, gerek hayvan sırtında gerekse denizlerde yüzen gemiler üzerinde yürümeye
elverişli olan şu yeryüzü canlanıyordu.
Tarım yapmaya, bağ-bahçe dikmeye, ürün elde etmeye uygun olan şu toprak akla geliyordu.
Bitkilerin ekilip yeşermesine yardımcı olan toprak, su ve havayı içeren Dolayı siyle üzerinde
yaşamaya elverişli olan şu dünya canlanıyordu zihinlerde.
Bunlar günümüze kadar pozitif bilimlerin ayrıntılı olarak ortaya koyduğu genel anlamlardır.
Bu ayrıntılar, Kur'an ayetinin daha geniş boyutlarıyla kavranmasına yardımcı oluyorlar.
Yerin boyun eğdirilişi kavramı ile ilgili olarak bilim şöyle diyor:
Genellikle hayvanlar için kullanılan "Boyun eğme" deyiminin burada yeryüzüne
yakıştırılması bir amaca yöneliktir.
Çünkü hareketsiz, sakin ve yerinde kımıldamaz olarak gördüğümüz
şu yeryüzü aslında hareket halinde olan bir hayvandır...
Seğirten, zıplayan, koşan bir hayvan! Ama aynı zamanda uysal, boyun eğen bir hayvandır.
Sırtına bineni düşürmeyen, yürürken tökezlemeyen, serkeş hayvanlar gibi kontrolden çıkmayan,
insanı sarsmayan, yormayan uysal bir hayvan. Bu hayvan uysal olduğu kadar sağmaldır da.
Sırtına bindiğimiz bu hayvan saatte bin mil gibi bir hızla kendi ekseni etrafında döner.
Ama aynı zamanda aşağı yukarı saatte altmış beş bin millik bir hızla güneş etrafında da döner.
Sonra güneş ve güneş sisteminde yer alan diğer gezegenlerle birlikte
yaklaşık olarak saatte yirmi bin mil hızla gökteki (Cibar) Sirius burcuna doğru yol alır.
Bütün bu konuşmalara rağmen insanoğlu bu hayvanın sırtında güvencededir,
son derece rahattır, kendinden emindir, eklemleri birbirinden kopmaz, organları dağılmaz.
Hatta beyni bile çalkalanmaz, yuvarlanmaz, bu uysal hayvanın sırtından bir kez olsun düşmez.
Dünyanın bu üç hareketinden her birinin bir hikmeti vardır.
Biz iki hareketin insan hayatı, daha doğrusu yeryüzündeki tüm canlıların hayatı üzerindeki etkilerini biliyoruz.
Dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesi gece ve gündüzün meydana gelmesine neden olur.
Şayet sürekli gece olsaydı yeryüzünde hayat soğuktan donardı.
Eğer sürekli gündüz olsaydı bu sefer sıcağın etkisiyle hayat kavrulurdu, yanardı.
Dünyanın güneşin etrafında dönmesi ile de mevsimler meydana gelir.
Şayet yeryüzünde sürekli tek mevsim olsaydı yüce Allah'ın dilediği bu günkü şekliyle yaşamak mümkün olmazdı.
Fakat dünyanın üçüncü hareketine gelince, henüz bu hareketin hikmetinin üzerindeki gayb perdesi aralanmış değildir.
Ama genel evrensel ahenk ile bir bağlantısının olduğu kuşkusuzdur.
Aynı anda dehşet verici bu üç hareketi yapan bu uysal hayvan, hareket halinde hep aynı değişmez konumunu sürdürür.
Bu konumu, ekseninin 23.5 derecelik eğimi belirler.
Çünkü dünyanın güneşin etrafında dönmesi sonucu dört mevsimin meydana gelmesini sağlayan etken bu eğimdir.
şayet hareket esnasında bu eğimin oranı bozulursa, yeryüzündeki bitkilerin, daha doğrusu yeryüzündeki bütün hayatın
üstlendiği
rolün dayanağı, kaynağı olan mevsimler de bozulur.
Yüce Allah yeryüzüne çekim gücü vermek suretiyle onu insanların yaşamasına
elverişli hale getirmiştir, boyun eğdirmiştir.
Dünyanın büyük çaplı hareketi esnasında bu çekim gücü insanları kendine doğru çeker.
Ayrıca dünyanın yüzeyine doğru bir hava basıncı oluşturmuştur.
Bu da dünyanın üzerinde hareket kolaylığı sağlar.
Eğer hava basıncı şimdikinden daha güçlü olsaydı insanın yeryüzünde dolaşması zorlaşır
veya basıncın ağırlığının oranına göre büsbütün imkansızlaşırdı.
Ya da insan bu basıncın ağırlığı altında ezilirdi, hareket edemezdi.
Eğer hava basıncı şimdikinden daha hafif olsaydı bu sefer insanın adımları karışacak, yürüyemeyecekti.
Ya da içinden gelen basıncın çevresini saran hava basıncından daha fazla olmasından dolayı
içindeki organları dışarı fırlayacaktı.
Nitekim, hava basıncına karşı gerekli önlemleri almadan havanın yüksek
tabakalarına doğru yükselenler bu duruma düşmektedirler.
Yüce Allah, yerin yüzeyini yaymak ve yüzeydeki toprağı da yumuşak kılmak
suretiyle dünyayı insana boyun eğdirmiştir, uysallaştırmıştır.
Eğer -Bilimin söylediği gibi dünyanın soğuyup yüzeyinin donmasından sonraki durumu
devam edip- yüzeyi kayalık olsaydı üzerinde yürümek ve bitki yetiştirmek imkansızlaşırdı.
Fakat hava ve yağmur gibi atmosferden gelen etkenler bu sert kayaları parçalayıp ufaltmışlardır.
işte yüce Allah ufalan kayalardan hayata elverişli bu verimli toprağı meydana getirmiştir.
Bunun sonucunda da şu uysal hayvanın binicisinin hoşuna giden bitkileri ve rızkları yaratmıştır.
Yüce Allah, dünyayı saran atmosfer tabakasının son derece özenle belirlenmiş
bir oranda hayat için gerekli olan unsurları içerir nitelikte kılmak suretiyle yeryüzünü boyun eğdirmiş,
uysallaştırmıştır.
Şayet atmosferin içerdiği elementlerin oranları değişseydi yeryüzünde hayat olmazdı.
Eğer temelde planlanmış olsaydı bile sürmesi imkansızlaşırdı.
Şu anda havadaki oksijen oranı yaklaşık olarak % 70, % 21'dir. Havadaki Azot veya Nitrojen oram ise % 78'dir.
Geriye kalanı ise on binde üç oranında Karbondioksit ve diğer elementlerden oluşur.
Bu oranlar yeryüzünde hayatın olabilmesi için kesinlikle zorunludurlar.
Yüce Allah bunun gibi yeryüzünde hayat için vazgeçilmez olan birbirini
bütünleyen binlerce etken sayesinde yeryüzünü uysallaştırmış, boyun eğdirmiştir.
Yeryüzünün, güneşin ve ayın hacmi, dünyanın güneşe ve aya olan uzaklığı, güneşin ısı derecesi,
yerkabuğunun kalınlığı, dünyanın hareket hızı, ekseninin eğimi, yeryüzündeki ve
karaların dağılım oranı atmosfer tabakasının yoğunluğu...
Evet bütün bunlar yeryüzündeki hayat için vazgeçilmez olan birbirini bütünleyen etkenlerdir.
Kur'an-ı Kerim bu gerçeklere işaret ediyor ki, her kuşaktan her fert yapabildiği kadar,
bilgi ve değerlendirmesi oranında bunların bilincine varsın, mülkü kontrolünde tutan,
hem kendisini hem de çevresindeki her şeyi çekip çeviren yöneten,
yeryüzünü kendisinin hizmetine sokup boyun eğdiren ve onu her türlü tehlikeden koruyan Allah'ın elini hissetsin.
Şayet yüce Allah bir saniye olsun evreni korumayacak olursa tüm evrenin dengesi bozulur,
üzerindeki canlı cansız tüm varlıklar un-ufak olur, yok olur gider.
İnsanın vicdanı bu dehşet verici gerçeğin bilincine varınca
Rahman ve Rahim olan Allah onun yeryüzünün sırtlarında dolaşmasına,
yeryüzüne yerleştirilen rızklardan yemesine izin veriyor.
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma