Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Gündem
Tipik toplum şizofrenisinin sergilendiği, hastalıklı kapsüllerin ilaç diye tanıtıldığı vahşet arenası.
Kalabalığın karanlığa eşdeğer hale geldiği toplum algısı içinde, birilerinin sürekli olarak ‘’afyon’’ olarak kurguladığı gündem…
Efendim, gerçek dünyanın insanları, yaşam sahnesindeki olguları iki kategoride incelerler. Gerçekler ve Yalanlar.
Yaşamımıza yön veren tüm olaylar, planlı bir organizasyonun ürünü konumunda iken, tarih sahnesindeki ‘’sabit tavrı’’ ile dikkatleri üzerine çeken ‘’ben kutbu’’nun ürettiği ezberleri misyon edinen kitlelerin cinneti, toplum ruhunun yok oluşunun zeminini hazırlamıştır.
Tarihsel bakışımız, varlık sahnesindeki oluşların tümünü iki kategoride incelememizi sağlar.
Tevhid ve Şirk olarak adlandıracağımız bu kategoriler, özü itibari ile kadim doğu kültürünün tabii birikimi içerisinde kendisini göstermekte, biçimsel olarak ‘’doğunun dinamiklerini sentezler konumdadır’’.
Ne demek istediğimi açayım.
İnsanın varlık sahnesindeki serüvenini incelerken, günümüze dayalı tahliller üretmek mantıksız olacaktır. Gerçekleri görmenin yolu, aydınlanma eşiğinden geçmiş bir bakış açısı ile ‘’tabiat ve insan’’ ilişkisi kurarak mümkündür. Bu, insanlığın ilkel çağlardan beri var olan yaşayış biçimlerini sorgulamak, tabiat ile insan arasında gerçekte var olan ilişkiyi anımsamak yolu ile varılacak bir neticedir.
En basitinden, bütün insanlık; tabiatın bünyesinde var olan her madde üzerinde eşit oranda hak sahibi olarak dünyaya gözlerini açarken, günümüzde bu durum tam tersi bir durum oluşmuştur. İnsanlığın yaşam amacı saptırılmış, ‘’meta’’ adeta insan olgusunun ötesinde bir değer haline dönüşmüştür.
İşte bu sapkın kutbun adı ‘’ben kutbudur’’. Kuran’ın mantığı dahilinde de ‘’Adem’in yaklaştığı yasak ağaçtır’’.
Mülkiyet düşüncesi, günümüz Küresel Sisteminin temelinde var olan, yeryüzündeki limitli kaynaklar üzerinde egemenlik iddia eden odakların uydurduğu bir aldatmacadır. Her insan, yeryüzündeki kaynaklara eşit miktarda ihtiyaç duymakla beraber, aynı oranda ortaktır. Bu ortaklığın temelinde, bölgesel yaşam gereksinimlerine dayalı devinim yatar, yani; her coğrafyanın sahip oldukları, diğerlerinin bir bütün olarak ihtiyaçlarını gidericidir. Dolayısı ile, mülkiyet bilincinizin sizden alındığını ve yerine ‘’mevcut algınızı lanetleyen bir bakış açısı yüklendiğini’’ düşündüğünüzde, metanın paylaşımının enayilik olmadığını, gerçek aydınlanmanın, tabiat ile insan arasındaki bağı güçlendirme ile olduğunu göreceksiniz.
İslam, işte tam olarak bu algının yaygınlaşması adına vahyedilmiş bir bakış açısıdır. Bir bütün olarak ‘’infak ve salat’’ eksenli, metayı putlaştırıcı bir sistem olan ‘’kapitalizm’’ karşısında, bireylerin sevdiği araçların tamamından vazgeçmesi gerektiğini belirten, sermaye birikimini yasaklayan ve sömürünün önünü alan, takas düşüncesini ihya eden bir mantık çerçevesinde, o ve öncesinde kökleşmiş olan ‘’para döngüsüne’’ müdahale eder bir anlayış olarak karşımıza çıkmıştır.
Sonrasında, para sistemi ile çelişmeyen bir anlayış haline getirilerek, mistik bir bunalım haline dönüşürülen İslam, günümüzdeki haline indirgenmiştir.
Evreni bir bütün olarak görüp, kendisini bu bütünün parçası olarak kabul eden, ‘’kolektif bilinci’’ benimsemiş bireylerin oluşturduğu toplum, Kuran literatüründe ‘’tevhid toplumu’’ olarak karşımıza çıkmaktadır.
Şirk toplumu ise, bahsettiğimiz bu durumun tam olarak zıttında yer alan bireylerin oluşturduğu toplumdur. O toplumda ‘’gündem’’, belirli odaklarca belirlenir, ve kitleler bu gündeme hapsedilerek afyonlanır.
Efendim, darbeler, akp, chp,…vs.
Bu gündem unsurlarının bütününü ele alırken, öz benliğimizde var olan gerçekliklere dayanarak şu soruyu sormamız gerekir;
Bütün bu olgular, ‘’Sistemin neresindedir ?’’.
Yani, metayı kutsayan para sisteminin imalathanelerindeki deri koltuklarda oturan ‘’ağa babaların’’ kurguladığı talan sisteminin neresindedir ?
Bu unsurların kendisi ya da karşıtları, kitleler karşısında iktidar veya muhalif bir konumda olsun, hangisi ne kadar sistemdışıdır ? İnsanlığın bu noktadaki taleplerini ne denli karşılamaktadırlar ?
Maalesef bu soruları sormamızın dahi bir anlamı yoktur.
Çünkü, insanlık bir bütün olarak ‘’yaşamı’’ bu sistemin içinde görmekte, dairenin dışında kalacak bir düşünce üretme yolunda adım atmamaktadırlar.
Çünkü hali hazırda kalıplar bellidir.
Ya Marksist, Ya Faşist, Ya Kemalist, Ya İslamcı, Ya Milliyetçi olacaksın…
Peki, tüm bu olguların; yeryüzündeki temel sorun olan ‘’paylaşım’’ sorununa getirdiği çözümler nelerdir ?
Bizlerin anlam dünyasına kattıkları nelerdir ?
Evet, herkes bu hengame içinde boğuluyor. GAYYA KUYUSUNDA can çekişenlerden oluşan toplum, burjuva demokrasisine hibe edilerek adeta uçuruma itiliyor.
Yarın hepiniz sabah erkenden kalkacak, amaçsızca ve sadece yaşayabilmek adına ‘’size verilen işi yapmak için işyerine gideceksiniz’’.
Yaptığınız iş esnasında ürettiğiniz değer, patronunuz tarafından ‘’kar edilmek’’ sureti ile pazarlanacak. Ve siz yine kendi emeğinizi, size verilen değersiz bir kağıt parçası ile satın alacaksınız.
Daha sonra, ay sonunu getirme adına hesaplar yapacak, çoğu kez içinden çıkamayacaksınız. Kredi kartlarına yüklenecek, muhtemelen birkaç ay içerisinde ‘’ sadece yaşayabilmek için’’ borçlanmış olacaksınız.
O değersiz ve anlamsız kağıt parçaları, yaşamınızı esir alacak, sizi düşünemeyen ve sadece hizmet eden bir robot haline getirecek.
Tüm bu olanlara rağmen, sizler sorunu kendinizde arayacaksınız ve bu adaletsiz düzeni sorgulamayacaksınız. Çünkü sorgularsanız komünist, yani dinsiz olursunuz alimallah!
Sonra, sistemin ağalarınca kontrol edilen piyonlara (Akp, Chp..vs.) hakaret edecek, onlar gittiğinde kurtulacağınızı düşüneceksiniz. Ama aklınıza şu hiç gelmeyecek;
Yeryüzündeki her şey de, en az Vehbi Koç kadar hakkım var!
İyi bir Müslüman olabilmek için namaz kılacak, oruç tutacak ve kurban keseceksiniz. Bir de arada bir ‘’yukarılardan takdir edileceğiniz düşüncesi ile’’ sadaka vereceksiniz.
Böylelikle, en azından bu dünyanın bir imtihan yeri olduğunu, çektiğiniz çilelerin mükafatını alacağınızı düşüneceksiniz…
Böylece sürüp giden bir aldanmanın neticesinde, sadece ‘’sömürülecek’’, gerçek İslam anlayışının sunduğu ideal toplumdan bihaber yaşayıp gideceksiniz.
Efendim, öyle boş beleş yaşayana Cennet yok der Allah.
Kuran, başlı başına; bahsini ettiğimiz sistemle boğuşanların ellerinde yükselmiş bir kitaptır. Allah elçisinin temel mücadelesi de bu yöndedir.
Zihinlerinize yüklenmiş olan din, demokrasi, ideoloji..vs. ezberler, sizin gerçekleri algılamanızın önüne geçmekte, böylelikle inşa ettiğiniz duvarların altında ezilmektesiniz.
Kurtulmak isteyen sadece ‘’özgürce düşünsün’’. Yaşamı ve yaşama amacını düşünsün. Ötekiler bana deli der diye düşünenlerin korkularından ırak, kalabalığın karanlık olduğu gerçeği ile yüzleşmiş zihinlerin çıkacağı güçlü bir düşünce serüvenidir ilacımız…
Yıkın duvarları ve aydınlatın koridorları.
Gerekirse, sizleri zincirleyen şahsiyetsizlerin tepesine boca edin o değersiz kağıt parçalarını. Yaşamınız hiçbirzaman o kağıt parçalarından daha değersiz değil! Yeter ki yaşamak isteyin!
Düşünün ve düşündürün, düşünenleri bir araya getirin ve kolkola girin. İşte Kuran’da ki ‘’Kıble’’ anlayışı budur.
Hedefinize ilerleme adına yürüttüğünüz her iş, sizin kıbleye dönük olduğunuzu gösterir. Kurun o ideal yaşam alanını ve etrafında tavaf edin. Renklerin, kelimelerin bir ayrılık nedeni olmadığı, herkesin ihram ile eşitlendiği ideal toplum..
İşte Hacc budur. Hacı olmanın yolu mücadeleden geçer…
Kıyam edin, kaldırın ayağa özgürlüğünüzü. Rüku edin; tevazu ile eğilin halkın sorunlarına…
Ve Evrenin bütünlüğü karşısında ‘’mülkü kendi şahsına atfeden’’ ilah bozuntularına ve onların sistemlerine biat etmekten vazgeçip, her şeyi Allah’a ait kılın…
Evsahibine verdiğin kirayı vermemen gerektiğini söyleyen adama, saçmalama öyle iş mi olur diyen de sensin J
Sadece düşün be dostum. Sana bu zarureti dikta edenlerin kim olduğunu düşün.
Ve Allah’ın, mülk sadece benimdir diyerek ne kastettiğini. Bu kelime ile, senden kira alan adamın elinden o evi alıp sana verdiğini düşün…
Bırak sana dayatılan o saçmalıkları gündem olarak ilan etme sapkınlığını. İçi boşaltılmış kavramlardan arın ve kendine dön.
Özüne dön. Bahçene ektiğin yapay tohumları temizle, doğal tohumu ek toprağına. Böylelikle büyüyecek ağacın gölgesinde yetişecek çocukların refahını anımsa…
Düşünme zahmetini gösterenlere…
Rahmet ve İlminden nasiplendirişinden ötürü Allah’a şükür sunarak…
Eren Erdem
Not: Efendim, insanlara aşılanan; dindar adam gericidir, yobazdır, sakallıdır, bilim düşmanıdır…vs. mantığının ceremesini çekmekteyim. Üzülerek söylüyorum ki, toplumlar büyük bir ezber bataklığına gömülmüş durumda. Sarfettiğimiz kelimelerin içindeki derinliği görmeksizin, sadece ‘’din’’ kelimesinden bile nem kapanlar mevcut. Ya da tarihsel bakışımızın yetersiz olacağı söyleminde bulunanlar…
Hepsi değişecek. Sadece biraz sabır. Herkes çok yakında gerçekleri görecek…
http://bagimsizyorum.com/?mxz=YaziD&hid=16
|