Yazanlarda |
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Dogma, akıl ve vicdan süzgecinden geçirilmeden ortaya sürülmüş, yalnışlanmasının kabul edilmediği ve hatta cezalandırıldığı söz, davranışlar bütünüdür...
Allah var mı? Var..
Bu düşünülmeden yani mevcut hafıza ile söylenen bir cevapsa, dogmadır ve aynı şekilde yok cevabı da bir dogmadır.
Kuran'a inanmayan kafirdir, yargısı bir dogmadır ve aynı şekilde Kurana inanan mümindir yargısı da bir dogma olmaktan öteye geçmemektedir.
İlkinde, neyin kafiri ve diğerinde neyin mümini?
Benim düşüncem tam olarak şöyle: değil Kuran, tüm vahiy olarak kabul edilen kitaplara da iman etmemek kişiyi kafir yapmadığı gibi tümüne iman ettiğini söyleyeni de imanlı yapmamaktadır. Ancak, bunlardan gücü ve anlayışı ölçüsünde istifade ederek bilinçli şekilde bir yol çizmek, olur ki Allah katında o kişiye mümin vasfı kazandırır...
Kutsal olarak kabul edilen kitapların, Allah katından olup olmaması, düşünenler için pek bir anlam ifade etmiyor olsa gerek ama ne hikmettir ki, hazırcılığı yani bedavacılığı, belkide bilmeden ve farkında olmadan meslek edinmiş olan kimseler, bana göre, düşünen adamların yanında onlardan daha değerli değiller. Bu nedenle şöyle ya da böyle ortaya sürülen yaftaların önemi yok. Çünkü en azından bu imanlı olduğunu ileri sürenler, bu bedavacılığı daha doğrusu adeta yağmacılığı, meşru görerek hareket etmeyi maharetten saymaktadırlar ve işte bu nedenle onların söylevleri çokta değerli olmamalı.
Çocukların merak ederek birbiri ardına sıraladıkları soruların nedenini anlamaktan uzak kafaların, elbette önlerine sürülenleri hemen iç edecekleri aşikar. Ne yazık ki bu hemen her toplum ve din bağlısında gözleniyor ve hatta aynı dinin farklı ekolleri arasında ortaya çıkan ve sonuçları yıkıcı olan, olabilecek kargaşalara zemin hazırlanıyor. Bizler açık ki çok bedavacı ve fırsatçı davrandık. Yıllarca okutulan evrim teorisini bile çok zaman dinsizliğin, yani gavurun, daha doğrusu Allahsızlığın ürünü olduğunu haykırdık. Oysa varlık, bir sebebi takip ediyordu. Dünyanın uzak bir köşesinde, bizim hemen, sahiplendiklerimizden habersiz yaşayan binlerce kafir ve dinsiz vardı ve hala da varlar ama bana göre kafir veya dinsiz değiller. Ve hatta kutsal kitaplarda geçen kafir, dinsiz takımından bile değiller. Yani küffar olmak, pek öyle sanıldığı kadar kolay değil.
Şİmdi, bizden olduğu için Kuran ve bağlılarından konuşmak durumundayım... Bir adam düşünün ki sizin vahiy diye tam imanla sarıldıklarınıza şüphe duyuyor ancak bu Kuran ve diğer kutsal sayılan kitaplardan faydalanarak bir yol çiziyor veya çizdiğini söylüyor... Farkımız ne? Onunla, biz arasındaki fark ne?
Çocukluğundan itibaren düşünmesine fırsat verilmemiş ve bu konuda konuşmasına hemen her yerde asla izin ve tahammül edilmemiş bu bireyin, nihayet düşün aşamasında, bu tüm bağlılardan ayrılması, onu Rab katında, ebedi cehennemlik mi eylemektedir? Yani Allah, ''sen nasıl olurda inanmadın, öyleyse yürü azaba'' diyeceğini sanmıyorum ancak sen nasıl olduda akletmedin, düşünmedin diyeceğini ama bunu da akletmeyen ve düşünmeyenlere söyleyeceğini zannediyorum.. Yani Allahın, biz kullarının illede bir kitabın bağlısı olmamızı istediğini düşünmüyorum çünkü O, en azından vahiylerde dile getirdiği akledin, düşünün öğütlerince, akleden ve düşünen adamların değerli oluşuna dem vurduğunu açıkça söylemiştir... Toplumların sırf din yüzünden birbirlerine girmelerini ve birbirlerini tekfir etmelerini de istememiştir Allah, ama onların akleden, düşünen ve bu şekilde gerçeğe ulaşabilen adamlar olmasını dilemiştir.. Aslında aklımdan çoğu düşünce geçiyor lakin lügatım, onları burada anlaşılabilecek bir sıraya koymaya yeterli gelmiyor.. vesselam.
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
''Kim bu kitaba uyarsa kurtuluştadır.''
Hangi kitaba?
Tevrat'a, İncil'e, Kuran'a....
Mezhep imamlarına ve fıkıhlarına...
Tamam, öyle olsun.
Tevrat: Vaad edilmiş topraklara hücum, kafa kol bacak parça parça... ve Samiri
İncil: teslis.. ve pavlus
Kuran: Cihat.. onları nerede bulursanız ÖLDÜRÜN..
Şimdi hep beraber söylüyoruz: Allahu Ekber, Allahu Ekber...
Kutsal kitaplar nedir? Cevap: Hak kelamıdır..
peki öyleyse neden Tevrat ve İncil'de çelişkiler var? Cevap: Çünkü insan sözü karışmış...
Kuran'da insan sözü yok ama.. ne sözü var? Hak kelamı..
Peki Kuran'a insan sözü karışmamış mı?
Hayır.. Öyleyse çok güzel..
Kuran'a insan sözü karışmamış olabilir ama belki daha beteri Kitabın doğru anlaşılmasının önüne geçilmiş.. Kuran'da bir kavramı anlamak isteyenler, hemen o kavramın günümüzdeki karşılığına bakıyorlar.. ve olayı çözdüklerini sanıyorlar. Misalen abdest adıyla bilinen adabı muaşeret adına verilmiş ön temizlik.. O günün muhataplarına biraz adap öğretiliyor ama o ayeti günümüze çekenler, o adabı, katledilen salat kavramının yerine büyük bir zulümle konan namaza ön hazırlık sanıyorlar..
Mevcut meallere bakmak yeterli... O kadar kelli felli adamlar, önlerinde onca sıfata rağmen eşekleştiklerinin bilincinde olmadan, insanlara din pazarlamaya devam etmekteler...
Bunun adı put seviciliğidir. Ebu cehile küfreden zevat, bir nevi ebu cehil olduğunun farkında değildir. Kuran, mevcut ön kabullerle bir nevi yıkılmaz bir puttur. Ama bundan ne Allah, ne elçi ne de Kuran sorumlu değildir. Bundan insan sorumludur.
Toplumun hemen tüm çoğunluğu kitabı böyle algılar. Kimi reddederken diğeri kabullendiğini söyler... Bunların en büyük yanılgısı, Allah'ın kendileriyle beraber olduğunu zannetmeleridir. Hıristyan ve yahudi alemi kendilerini 'iyi adamlar' olarak niteler, elbette iyi olmak için kötülerin de varlığı gerek, ve hedef bellidir, kendilerine 'biz müslümanlarız' diyenler.. bu mücadele karşılıklıdır, o onu bu şunu tekfir ederek cenneti umar...
Oysa bunların tümü boştur. Tüm vahiylerin ortak noktası akıla vicdana vurgu yapar.
Kuran 23 yılda tamamlanmış. İslam eğer bir ritüeller ve Allah'ın dayatmaları olsaydı zınk diye gökten anında iniverirdi. Ama Allah'ın derdi dayatma ve ritüeller değildi, Allah o insanları insancaya çekebilmek için uğraştı. Sürekli örnekler verdi, benzetmeler yaptı, benliğini andı ve insanoğlunun dünyada selamet içinde yaşaması için yolları gösterdi. Mesela 'savaşın' dedi. Kimlerle? Elbette elçiye ve elçiliğine kast edenlerle..
''Bugün sizin için dininizi tamamladım.''
Tamama ermemişti vahiy, hemen eremezdi de. Ermesi için dinin hakim olması gerekiyordu ve bunun içinse verilmesi gereken mücadeleler kapıda beklemekteydi. Elçi dayandı, Allah yol gösterdi, onlar sabrettiler, kavgalar ettiler, yeri geldiğinde laf dinlemediler, yeri geldiğinde en önde oldular... Bunlar hep bir sebebi ve süreci takiple gerçekleşti. Dile kolay, 23 yıl..
İşte bu süreci ve nedenlerini bilmeden yaşananları din kabul edenler, elçisiz hacca da gider, savmı aç kalmak zanneder, zekatı sadaka bilip, namazı da dinin direği kabul ederek, azgın çekirgeler gibi, gerçek din kavramını yenilmiş ekin saplarına çevirirler. Oysa bunlar, geçmişin süreçlerinin kuru tiyatrosundan başka nedir? Ve bunlar aslında İslam'ın savaştığı akılsızlıklardan değil midir?
İnsanın içindeki peygamber yani vicdanı, akılla kullanıldığında ona yol gösterici olarak yeter. Ve elbette vahiylerde verilen ilkeler, bu iç elçinin destekçisi olmaktan başka nedir? Kaldı ki Allah, zorba değildir. O günün insanlarına seslenmiş ve onları yönlendirerek onlara yetecek kadarını öğretmiştir. Neydi onlar? İlkeler.. Vahiy, evet tarihseldir ve bir süreçle meydana gelmiştir ancak, ilkeleri zamanüstüdür..
Süreç gözardı edilerek yaşananları bugüne çekmeye çalışmak ve zorlamak, elçiyi beyhude diriltme çabasıdır. Bu uğraşın sonu gelmez, ve nihayet Hıristiyanlar gibi İsa elçi ölmedi, ölmez denilerek o günlere geri dönmeye yine beyhude çabalanır.
Şu açıdan bakılmalı... Elçinin kavgası kimlerle ve ne sebeplerle olmuştu? Amaç neydi?
İşte elçinin mücadelesini anlamak budur. Ve 'biz Kuran bağlısıyız' diyenler, öncelikle bu Kuran'ı doğru konumlandırmalı ve o şekilde anlamalıdır. İlk mücadele budur. Bu yapılmadan ortaya atılmak, silahsız meydana çıkmak demektir ki, İslamız diyen alemin yaptığının da tamkarşılığı budur. Vesselam...
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İnsanın kurtuşulunu, içinde bulunduğu toplumun dinine bağlamak ne kadar zalimce!
''Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir. Ve size, ilimden sadece az bir şey verilmiştir." İsra 85
Devamı yok!
Biz, 'museviyiz, iseviyiz, muhammediyiz' diyenlere bakın. Onlar, taraflarını belli etmiş kimseler ve zanlarınca gerçeğin ta peşindeler.
Günde 5 vakit, 'ilah yok, ondan başka' diyorlar.
Ben, bundan sonra bana dayatılıp tek gerçek bu! denenlere itibar etmeyeceğim. Gerçek, gerçek olabilir, bunun bir önemi yok. Önemli olan, gerçekliği yakalamak. Kuran, bir vahiy ve elçi sözüdür veya Kuran bir vahiy ve elçi sözü değildir, yargıları önem taşımıyor artık. Ona iman edip etmemenin, yargı günü için en azından biz için hesap sebebi olacağını düşünmüyorum.
Falan yahudi kavminin mallarını, kadınlarını ganimet sayıp, erkeklerini boğazlayan ya da 8-9 yaşındaki çocukla evliliği hoş görürken, vahiyde zeyd diyen bir kitaba imanın farz olduğunu sanmıyorum. Yaygın olarak işlenen sünnet zalimliğine sessiz kalınmasının nedenini sorguluyorum. Bunca doğruluğa ve Allah katındandır denmesine rağmen, cahilliğe içerliyorum. Yıldızları, şeytanlara atılacak taş parçacıkları olarak algılayana selam olsun. O düşünen, akleden ve algısının son sınırlarına kadar gidene selam olsun.
Vahiy, Allah katından olsun ya da olmasın, Muhammed selamı fazlasıyla hak ediyor. Ruhu şad olsun.
O bir elçi olabilir veya olmayabilir, önemli değil. Ortada olan ilkeleri evrensel. Aynen, vicdanların her çocukta çoktan kemale ermiş ihtiyar bilgelerden olması gibi.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|