Alperen Admin Group
Katılma Tarihi: 09 nisan 2005 Gönderilenler: 2974
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Herkes Cehenneme Uğrayacak mı?
Hakkı YILMAZ (Meryem Suresi Tebyini, www.istekuran.com)
Meryem Suresi 68–72. Ayetler:
Bunun için Rabbine ant olsun ki; Biz onları ve şeytanları mutlaka
haşredeceğiz. Sonra onları dizleri üzerine çökmüş hâlde cehennemin dış
kenarında (mahşer alanında) mutlaka hazır bulunduracağız.
Sonra her gruptan, Rahman’a karşı kafa tutmada daha şiddetli
davrananlar hangi kimlerse, onları mutlaka ayıracağız.
Sonra elbette ki Biz, oraya atılmaya kimlerin daha lâyık olduğunu
daha iyi biliriz.
Ve Rabbinin üzerine almış olduğu kesinleşmiş bir hüküm olarak,
içinizden ORAYA (cehennemin dış kenarına; mahşer alanına) uğramayacak hiç kimse
yoktur.
Sonra Biz, takva sahibi olmuşları kurtarırız. Zalimleri de ORADA (cehennemin dış
kenarında; mahşer alanında) dizleri üzerine çökmüş hâlde bırakırız.
Bu ayet gurubunda insanların haşr esnasında ne ile
karşılaşacakları bildirilmektedir. Allah’ın bu bildirime ant ile başlaması,
yapılan açıklamaların ne kadar ciddî olduğunu göstermektedir. Buna göre,
peygamberler de dâhil olmak üzere tüm insanlar, şeytanlarıyla (kendi iblisleriyle)
birlikte, cehennemin dış kenarında bulunan mahşer alanında
toplanılacaktır. Buradaki toplanmada, peygamberler de dâhil herkesin hazır
bulunacağı, 71. ayetteki “Oraya uğramayacak hiç kimse yoktur.” ifadesinden
anlaşılmaktadır. Cehennemin dış kenarındaki bu toplanma, hesap vermek için
olacak, takva sahipleri bir an evvel oradan kurtarılıp cennete yollanırlarken,
müşrikler diz üstü perişan bir hâlde, daha oradan itibaren (cehenneme bile
girmeden) azap çekmeye başlayacaklardır.
Haşre dair Kur’an’da pek çok ayet vardır:
Saffat; 22,
23: Toplayın
o zulmedenleri, eşlerini ve Allah’ın astlarından tapmış oldukları şeyleri.
(Toplayın da) İletin onları cahimin (cehennemin) yoluna doğru.
Casiye;
28: Ve her ümmeti, diz çökmüş görürsün. Her ümmet, kendi kitabına çağırılır:
“Bugün, yapmış olduğunuz amellerin karşılığı size verilecektir.”
Zümer;
31: Sonra siz kesinlikle kıyamet gününde Rabbinizin huzurunda tartışacaksınız.
Haşr, Allah’ın kesin olarak aldığı, asla değişmez bir karardır.
Ama bu ürpertici tablo müminleri asla korkutmamalıdır. Çünkü Yüce Allah
müminlerin mahşer alanında güvende olacaklarını bildirmektedir:
Enbiya; 101, 102: Şüphesiz
tarafımızdan kendilerine güzellik hazırlanan kimseler; işte onlar ondan (cehennemden)
uzaklaştırılmışlardır.
Onlar, onun (cehennemin) uğultusunu duymazlar. Onlar, nefislerinin
istediği şeyler içinde sürekli kalıcıdırlar.
Neml;
89: Kim iyilik ve güzellik getirirse, onun için ondan (getirdiğinden) daha
hayırlısı vardır. Ve onlar o gün korkudan güvende olanlardır.
Rabbimizin ifadeleri gayet açık olmasına rağmen, İslâm düşmanları
bu konuya da el atmışlar ve ne yazık ki bu ayet grubunu malzeme yaparak
insanların, özellikle de Müslüman ve müminlerin zihinlerinde çok yanlış bir
inanç oluşturmaya muvaffak olmuşlardır. Bu anlayışa göre; bütün insanlar
dünyada işlemiş oldukları günahları sebebiyle önce cehenneme atılacaklar ve
orada belli bir süre azap çektikten sonra günahlarından arınmış olarak cennete
gireceklerdir. Ama dirayetsiz tefsirciler ve mealciler ile kendinden
öncekilerden kopya çekmeye alışmış olan (haybeci) ulema tarafından aslı astarı
olmayan rivayetlere dayandırılarak topluma yerleştirilmiş olan bu inanç,
Kur’an’a tamamen ters ve maalesef Yahudi zihniyetine uygun bir inançtır. Ayeti ve konuyu daha iyi anlayabilmek için öncelikle “havl”
sözcüğünün ne anlama geldiğini bilmek gerekmektedir.
Havl
“Havl” sözcüğünün esas anlamı; “bir şeyin değişmesi, değişime
uğrayıp başkasından ayırt edilmesi” demektir. “Hâl (durum, vaziyet)” sözcüğü de
“havl” sözcüğünün farklı bir ifadesidir ki bu sözcük; insan ve başka bir şeyin
iç ve dış dünyası, bedeni, kazancı gibi değişken işlerin ve şeylerin durumunu
ifade eder (“hâl” sözcüğü aynen bu anlamıyla Türkçeleşmiştir). Ama bu sözcük
genellikle “sene” anlamında kullanılır. Bunun sebebi, Dünya üzerindeki sabit
bir noktadan bakıldığında Güneş’in ufuktaki aynı noktadan iki defa doğması veya
batması arasında geçen zamanın bir sene olmasındandır. Başka bir ifade ile
söylenecek olursa, Dünya üzerindeki sabit bir noktaya göre her gün değişik
noktadan doğan ve batan Güneş, bu değişik noktaları kapsayan turunu bir
senede tamamlayıp, değişimin başladığı noktaya bir sene sonra döndüğü için,
değişimlerin bittiği süre olan bir yıla “havl” denir. Meselâ Araplar “Halet id
dar (ev / yurt değişti)” şeklindeki deyimle; “evin üzerinden bir sene
geçtiğini” ifade etmek isterler. Klâsik Arap dilinde bunların birçok örneği
mevcuttur. Çoğulu “ahval” ve “huvul” olarak söylenen “havl” sözcüğü,
Kur’an’da da birçok ayette “sene” anlamında kullanılmıştır:
Bakara;
233: Ve
anneler, çocuklarını, emzirmenin tamamlanmasını isteyenler için tam iki yıl
emzirirler. Çocuk kendisine ait olan babaya da emzirenlerin yiyecekleri ve
giyecekleri maruf ile (geleneklere uygun olarak) bir borçtur. Her nefis (her
kişi) ancak gücüne göre mükellef olur. -Çocuğu sebebiyle bir anne de, çocuğu
sebebiyle bir baba da zarara sokulmasın.- Vârise düşen de bunun aynıdır. Eğer
ana ve baba birbirleriyle istişare edip, her ikişinin de rızasıyla çocuğu
memeden ayırmak isterlerse kendilerine bir günah yoktur. Eğer çocuklarınızı
başkalarına emzirtmek isterseniz vereceğinizi maruf ile (geleneklere, günün
şartlarına uygun olarak) verdikten sonra bunda da size bir günah yoktur. Ve
Allah’a takvalı davranın ve bilin ki, Allah yaptığınız şeyleri görendir.
Bakara;
240: Ve
sizden eşler bırakarak vefat edecek olanlar, eşleri için senesine kadar
evlerinden çıkarılmaksızın kendilerine yetecek bir malı vasiyet ederler. …
Bizim kaynak olarak seçtiğimiz sözlüklerde, sözcük hakkında şu
açıklamalar yer almaktadır: Bir şeyin havli, üzerine dönebilecek,
çevrilebilecek tarafıdır. Yani bir şeyin değiştiğini gösteren, belli eden
tarafı (dış yüzü, dış kenarı) o şeyin havlidir. “Hile” sözcüğü de “havl”
sözcüğünden gelir. (Tac ül Arus; c:14 s:179–186, Lisan ül Arab; c:2 s:664–673,
Müfredat; s:137, 138)
“Havl” sözcüğü Kur’an’da 17 kez geçmektedir. Bunlardan ikişi
(Bakara; 233, 240) “sene” anlamında 15 tanesi de (Meryem; 68,
Zümer; 75, Âl-i Imran; 159, Tövbe; 101,
107, Ahkaf; 27, Bakara; 17, İsra; 1,
Şuara; 25, 34, Mümin; 7, En’âm; 92, Ankebut;
67, Neml; 8, Şura; 7) “bir şeyin dış kenarlarından
birisi” anlamında kullanılmıştır. “Havl” sözcüğü Türkçemize “havlu
(Avlu; yapının yanı başında duvarla çevrili yer)” olarak geçmiştir.
Bu sözcük ile ilgili olarak yine çok önemli bir nokta, İsra
suresinin 1. ayetinde işlenecektir.
Görüldüğü gibi, “havl” sözcüğünün anlamına göre ayette “havl-i
cehennem” olarak belirtilen mahşer yeri; “cehennemin dış kenarı, yanı
başı” demektir. Burası ise gidilecek bir yer olup, cehennem gibi
girilecek bir yer değildir. Ayetlerin açık ifadesinden anlaşıldığına göre
mahşer günü toplanma, sorgu sual, ayrışma, yani cennete ve cehenneme sevk,
buradan (havl-i cehennemden / cehennemin dış kenarından, yanı başından)
yapılacaktır. Herkesin diz üstünde bulundurulacağı bu yerde (cehennemin dış
kenarında) sadece zalimlerin bırakılacağı, müttekilerin ise oradan kurtarılacağı
hususuna dikkat edilirse, konunun hiç de hurafelerde anlatıldığı gibi topluca
cehenneme giriş şeklinde cereyan etmeyeceği hemen anlaşılmaktadır. Ayetler bu kadar açıkken, anlamların bu derece çarpıtılmasında ve
bu konudaki sapmanın oluşmasında bize göre üç türlü gayret rol oynamıştır:
- Meryem suresinin 71. ayeti, siyak ve
sibakından koparılmıştır. - Ayette geçen “varidüha” ifadesindeki “ha”
zamiri “cehennem”e irca edilmiş, yani “cehennem” sözcüğüne işareten gönderme
yapılmıştır. - Her hurafede olduğu gibi birçok aslı astarı
olmayan rivayet uydurulmak suretiyle, yukarıda söylediğimiz gayretler
desteklenmiştir.
Herkes tarafından gayet iyi bilinir ki; bir cümle, içinde
bulunduğu pasajdan, paragraftan ayrı olarak değerlendirilirse pasajdaki anlam
bütünlüğü bozulur ve böyle bir durumda yanlış anlaşılmalar kaçınılmaz olur. Bu
kural, bütün metinler için geçerliyken ve ayetlerden yanlış manalar
çıkartılmaması için özellikle Kur’an’da titizlikle uygulanması gerekirken ihmal
ediliyorsa, bize göre bu, Müslümanların büyük bir zaafı veya birilerinin art
niyetinden başka bir şey değildir. Diğer taraftan, her dil için geçerli olan ve yine herkes
tarafından iyi bilinen bir kuraldır ki; bir cümlede bulunan zamirin kime dönük
olduğu, yani o zamirin mercii, zamirden önce lâfzen, manen veya hükmen mezkûr
olmalıdır. Bu kural doğrultusunda 71. ayette bulunan “ha” zamirinin mercii
olarak gösterilen “cehennem” sözcüğü, ayette müstakil olarak değil, isim
tamlaması hâlinde (muzaf, muzafün ileyh), “havle cehennem (cehennemin dış
kenarı)” şeklinde yer almıştır. Bu durumda zamirin merciinin, isim tamlamasının
tamamı olması mecburiyeti vardır ve dolayısıyla da zamirin mercii; “cehennemin
dış kenarı”dır. Başka bir ifade ile, insanların diz üstü çökmüş vaziyette hazır
bulundurulacağı ve bazılarının bu durumda bırakılacağı yer, “cehennem” değil,
“cehennemin dış kenarı”dır. Nitekim bu basit kuralı ihmal ederek zamirin
merciini “cehennem” olarak gösteren tefsircilerin yapmış oldukları hata,
yukarıda verdiğimiz Enbiya suresinin 101, 102. ve Neml suresinin 89.
ayetlerinde gün gibi ortaya çıkarılmış ve Rabbimiz bu ayetlerde müttekilerin
cehennemden uzaklaştırılacaklarını ve güvende olacaklarını beyan buyurmuştur.Diğer taraftan, herkesin cehenneme sokulması şeklinde yapılan çarpıtmalar,
71. ayet gereği, peygamberlerin (özellikle peygamberimizin) de cehenneme
gireceği sonucunu ortaya çıkarınca, bu uydurmacılar ne yapacaklarını iyice
şaşırmışlar, hatalarından dönmek için nasıl bir çıkış yolu bulacaklarını
bilememişler ve içinde bulundukları şaşkınlıkla bin bir türlü saçma sapan, mide
bulandıran fikirler üretmişlerdir. Bazısı müminlerin cehenneme girmesinde
hikmet arayan, bazısı ateşsiz cehennem ve yakmayan ateş icat eden, bazısı
cehennemin içine tünel koyan, bazısı da cehennemin üstüne köprü kuran bu
kişiler, tabiî ki meseleye bir çözüm üretememişler ve işin sonunda kelimenin
tam anlamıyla havlu atmışlardır.
Bu konudaki rivayetler ise, meselâ İbn-i Abbas’tan birbirini
tutmaz tam on yedi tane, peygamberimizin eşi Hafsa’dan yine birbirini tutmaz
dört tane ve daha niceleri, değişik kitaplarda (İbn-i Kesir’de hepsi mevcut)
yer almıştır.
Sonuç olarak, bu konuyu
anlamak için hayalî safsatalar yerine tafsilâtlı ve apaçık olan kitabımıza
bakmak ve “ba’s” anıyla cennet veya cehenneme giriş arasındaki dönemi, yani
mahşeri ve mahşerde yaşananları göz önünde bulundurmak yeterlidir. Çünkü konu
Kur’an’da, insanların daha iyi anlamasını sağlamak için birçoğu temsilen
canlandırılmış sahneler hâlinde pek çok ayette açıklanmıştır: Âl-i Imran; 9, Nisa;
172–175, En’âm; 94, Â’raf; 6–9, Yunus;
45, İbrahim; 49, 50, Hicr; 25, Nahl;
84–89, İsra; 71, Kehf; 47, 48, 87, 99,
Meryem; 93–95, Ta Ha; 108, Sebe’; 40–45, Ya
Sin; 51–67, Zümer; 68–75, Fussılet; 19–25,
Duhan; 40–42, Casiye; 28–32, Kaf; 20–35,
Teğabün; 9, Hakkah; 13–39, Kıyamet;
10–15, Mürselat; 29–44, Nebe’; 18–40,
Zelzele; 6.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|