Yazanlarda |
|
savasen Uzman Uye
Katılma Tarihi: 24 eylul 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 331
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Zekat Neyi Temizler; Malı mı Nefsi mi?
(Değerlerin Derece Düzeni VII)
Kadim dillerde bir sözcüğün anlamı, çoğu zaman bulunduğu cümleye göre belirlenir. Bu işi kolaylaştıran hususlar da doğal olarak söz akışında aranır.
Kur’ân, ilk nazil olan pasajlarından birisinde, nefsin iki zıt telkininden söz eder. Umutsuzluğa sebep olacak saptırma ve örtme telkinine “tedsiye”, arındırma ve geliştirmeye sebep olacak telkinine ise “tezkiye” der. (Şems 91/019-10)
Zekât eylemi işte bu son telkinden doğar.
Ne var ki bu hususa dikkat etmeyenler, arınma ve gelişme durumunu mal veren nefse değil, verilen mala tahvil etmişlerdir.
Zekat işinde sözü edilen arınma ve gelişmenin malda değil de, kişinin kendisinde olacağını, nüzulü son döneme rastlayan şu ayet de açıkça göstermektedir:
“Mallarından, onları arındıran bir sadaka al, onunla onları tezkiye edersin.” (Tevbe 9/103, anlam için bkz. Zemahşerî.)
Burada istenen, herhâlde cami önlerindeki sadaka taşlarına bırakılan bir simit parası tutarı değildir. Nitekim bu pasajın biraz öncesinde, verme işine infak tabir edilmişken (Tevbe 9/99) bu ayette sadaka denmiştir. Çünkü sözü edilenler, tövbekar münafıklardır, verecekleri de dine gelişlerini “tasdik” eden bir “sadaka”ya dönüşecektir. Ayrıca bu sadaka, onları “tezkiye” edecek, geliştirip eğitecek, böylece sadaka da zekata dönüşmüş olacaktır.
Ayetin ikinci yarısı, bu anlam akışını doğrulamaktadır:
“Mallarından onları arındıran bir sadaka al, onları bununla tezkiye edersin. Bir de onlara salat et, çünkü salatın onlar için bir huzurdur.”
Başkası hakkında salat etmenin ne anlama geleceğine şimdi girmeyeceğiz. Fakat şunu hemen kaydetmemiz gerekir. Burada “tezkiye”den sonra salat fiiline geçiş yapılarak bu işin kişinin nefsinde olacağı teyit edilmiş, hem de dini ayakta tutacak olan salat-zekat ikilisi tamamlanmıştır.
Kur’ân, infakın ve sadakaların Allah katında kat kat artacağını söyler. (Bakara 2/261) Ayrıca sadakaları “Riba” ile karşılaştırır. (Bakara 2/276)
Kur’ân’ın riba ile karşılaştırdığı başka bir şey de zekâttır. Ayrıca onun da infak ve sadakalar gibi kat kat artacağını ifade eder. (Rum 30/39)
Şimdi bu durumda şu sorunun cevaplandırılması gerekir. Bir bağlamda sadaka, başka bir bağlamda infak olan şeyin zekatla ilişkisi nedir?
Sadaka, nafaka, salih amel, karz-ı hasen ve zekât gibi sözcükler, aynı eylemin farklı safhalarını nitelemektedir. Verme işi; ilahi emrin tasdik edilmesine nispetle sadaka, verileni geçindirmesi yönüyle nafaka, bir ihtiyacı gidermesi açısından salih amel, karşılığının öteki hayatta alınacak olmasına nispetle karz-ı hasen, arındırıp eğitmesine nispetle de zekâttır.
Burada önemli bir hususa daha işaret etmemiz gerekiyor. Kur’ân’ın zekât için kullandığı genel üslup “zekâtı vermek” şeklindedir. Ancak bir ayette bu üslubun dışına çıkılır ve müminler; “zekâtı yaparlar” ifadesi kullanılır. (Müminûn 23/4) İlk dönem müfessirlerinden Ebu Müslim, bu ayetteki “zekât” sözcüğüne, salih amel anlamı vermiştir. Bu gerçekten yerinde bir tefsirdir. O zaman ayet; “Onlar salih amel yaparlar” şeklinde anlaşılır.
Buna göre; zekat, kimi zaman verilen miktarın adı olarak “arınmalık” demek olsa da, kimi zaman da verendeki ve verilendeki etkisi açısından “arınma” ve “salih amel” olur.
Verilenin türü ve miktarı ne olursa olsun, yolda halkın geçişine zarar veren bir unsuru gidermekten, cihada katkı sağlamaya kadar her şey böyledir. İman ailesine ve insanlara yapılan her hizmet nefsi arındırıp tezkiye eder.
Bu durumda, iman ailesinde dayanışma kapısı olan zekatın kapsamı, her mükellefin durumuna göre, miktarı ise her muhtacın durumuna göre değişecek demektir.
Yani salât, imanın kolaylaştırılmış bir simgesi olduğu gibi, zekât da salih amelin kolaylaştırılmış bir simgesidir.
Bu tespitle, ilk nazil olan pasajlarda salat ve zekâttan bahseden ayetlerin farziyet ifade edip etmeyeceği üzerine yapılan tartışmalar artık anlamsız kalacaktır.
Devam edecek
Ahmet BAYDAR
__________________ En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
|
Yukarı dön |
|
|
savasen Uzman Uye
Katılma Tarihi: 24 eylul 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 331
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Zekatta Hicret Yanılgısı (Değerlerin Derece Düzeni VIII)
Esaslar arasında zekatı diğerlerinden daha anlamlı kılan en önemli husus, son derecede kolaylaştırılmış olmasıdır. Bu kolaylığı, Kur’ân’ın genel üslubudundan izleyebiliriz. Kur'ân, inkar psikolojisinin besleyicisi pintilik ahlakını kıran her türlü eylemi zekât cümlesinden sayar.
Bu konuda dikkat edilmesi gereken ilk husus her hâlde, Kur’ân’ın, zekatla sadakanın arasını açmaması, getirilmesini istediği zekata, yerine ulaştırılmasını isterken sadaka demesidir.
Kur’ân, bununla da kalmamış, bir pasajında, insanların arasını düzeltecek olan "emr-i bi'l-Maruf"u ve "emr-i bi'l-Islah"ı, sadakanın alaternatifi olarak göstererek (Nisâ 4/114) zekatın sınırlarını alabildiğine genişletmiştir.
Kur’ân'ın, kendisinden zekat alınacakları belirlemediği hâlde, verilmesi gereken sekiz sarf yerini tek tek sayması da üzerinde durulması gereken başka bir hussustur. Evet, Kur’ân, vermeyi belli bir zenginliğe ulaşanlara tahsis etmediği gibi, kime ne kadar verileceğini de belirlememiştir.
Bu durum, değişen şartlarda bir tarafın fazlalığının, diğer tarafın da ihtiyacının belirli olacağını akla getirmektedir. Kaldı ki zekat vermeyi sadece zenginlere ve daima muayyen bir orana tahsis etmek, “verebileceğinizi verin” fermanıyla (Bakara 2/219) çelişmektedir.
Açıkça söylemek gerekirse, zekatın, sadece “şeran zengin” sayılan az kimseye tahsis edilmesi sorunlu bir bakıştır. Çünkü Kur’ân, dini ayakta tutan iki esası vurgularken salatın yanına zekatı koymuş, önceki peygamberler zamanında zekâtın hep var olduğunu beyan etmiş, Hicret öncesinde inmiş pasajlarda bile bizzat zekat sözcüğünü seçmiştir.
Bu sarahate rağmen, Kur’ân’daki zekatı nafile ve farz şeklinde ikiye ayırmak, Elçilerin birbirini teyit eden sürekliliğini göz önüne almayan eksik bir bakıştır. Bu konudaki ihtilaf da, farziyetin başlangıcı olarak, nebevi uygulamaların Hicret’ten sonraki bir şeklini değişmez tek örnek kabul etmekten doğmaktadır.
Bütün bu durumlar, dini sadece Allah’a özgüleyen bir samimiyetle göz önüne alındığında; Hicret öncesinde nafile olduğu bilinen zekât ile Hicret sonrasında farz olduğu bilinen zekâtın değerleri arasında bir derece farkı olmadığı anlaşılacaktır.
Nitekim sahabenin bağışları aralıksız sürerken Hz. Peygamberin oransal bir tayinde bulunması, artırmaya değil, aksine azaltmaya sebep olmuştur. Ancak bugün sürekli değişen hadiselerin doğurduğu zaruretleri göz ardı ederek, zekat miktarının, tarihin belli bir dönemindeki vergilendirme ölçüsüne indirilerek değişmez kılınması, Kur’ân’ın tesis ettiği iman kardeşliği olgusuna cevap verecek güçte değildir.
Zekatın farz olabilmesi için, malın üzerinden bir yıl geçmiş olma şartının aranması da böyledir. Zayıf bir habere dayanan ve ihtiyaç durumunu hiç önemsemeyen bu bakışın da Kur’ân’ın tesis etmek istediği verme ahlakı açısından hiçbir değeri yok gibidir:
“Allah yolunda kapanmış fakırlere verin, şuraya buraya dolaşamazlar, istemekten çekindikleri için, bilmeyen, onları zengin zanneder, onları simalarından tanırsın, yüzsüzlük edip halkı rahatsız etmezler.” (Bakara 2/270-273)
Öyle görünüyor ki Kur'ân, mukaddes amacı doğrulayan, zaruri ihtiyaçları gözeten ve böylece kişilik gelişimini artıran sadakalara zekat demektedir. Cami önlerinde dilenme ahlakını tahrik eden ve büyüklenme ahlakını kamçılayan sıradan vermelere değil.
Devam edecek.
Ahmet BAYDAR
__________________ En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ahmet Baydar"ı şahsen tanırım.Kendisiyle dostluğumuz vardır.Glasik ilahiyat eğitimi almış bir ilahiyatcı olmasına rağmen,glasik ilahiyatcılardan çok farklı bakış açıları olan bir arkadaştır.
Zekatla ilgili asılan,iki yazısını da okudum.Tabii ki üzüldüm.İşte,glasik ilahiyat eğitimi almış bir adam,glaşik literatürün dışına,ancak bu kadar çıkar,çıkabilir.Yani glasik ilahiyat eğitimi almış bir ilahiyatcının Kur"an" adına,günümüz insanına verebileceği hiç bir şey yoktur.
Adamlar,zekat deyince,sadece maldan verilecek zekatı anlıyorlar.Yazının ikisinide okudum.Mal ile verilecek zekattan başka,herhangi bir zekattan söz etmemekte.Yoksa yanılıyormuyum?
İlahiyatcılar,her şeyden önce,39/23.ayeti anlamalı,yani doğru okumalıdır.Çünkü.39/23.ayet,Kur"an"kelime veya kavramlarının,birbirinin benzeri mesani(dördüz)kavramlar olduğunu vurgulamaktadır.
Ve buna göre.Selat=Zekat=Sadaka=Zikir.
Bu kelimeler,küçük nüanslar dışında,aynı şeyi vurgulayan kelimelerdir.
Buna göre,kişinin elinde bulunan veya kişinin sahip olduğu maddi manevi her şeyin zekatı vardır.Ve Kur"an"daki zekat bütün bu şeyleri kapsar.Kur"an"ın dikkat çektiği zekatı,sadece malın zekatı olarak anlamak,Kur"an"dan bi haber olmaktır.
Yaşlı bir insanı elinden tutup,caddenin karşısına geçirmek,gençliğin zekatını vermektir.En büyük zekatlardan biri de,bilginin,deneyimin,ihtiyacı olan müslümanlarla paylaşımıdır.
Ama bizim zavallı din adamlarımız bilgi derken,sadece ilmihal ve taharret bilgilerini anlamaktadır.
Size kendimden bir örnek vereyim.Ben,son dört yıldır,çok az kişinin bildiği,tecrube sahibi olduğu bir üretim yapıyorum.Allah şahidimdir ki,bilgisizlik ve tecrubesizlikten dolayı,bir liralık işi,dört liraya,bir yılda tamamlanacak bir işi,dört yılda tamamladım,tamamlamaya çalışıyorum.Konuyla ilgili bilgi sahiplerine,baş vurmama,yalvarmama rağmen,ser verip,sır vermediler.Bilakis,yanlış bilgiler vererek beni yanıltmaya çalıştılar.
Bir insan veya bir müslüman,sadece altın ve gümüş yığarak karnına ateş doldurmaz,gerek mesleki,gerek ilmi,gerek sosyal,siyasi bilgileri yığarak"ta karnına ateş doldurur.Bence asıl verilmesi gereken,bu ve buna benzer şeylerin zekatıdır.Yani,balık vermekten,çok daha önemlidir balık tutmayı öğretmek.
Ama din adamı ve ilahiyatcılar,hayattan kopuk,hayal aleminde ve fildişi kulelerinde yaşadıkları için bunları bilmez,bilemez.
Selatın,yani zekatın,yani sadakanın,en önemli anlamlarından biri de,destek olmak,arka çıkmaktır.
Selam ile.
|
Yukarı dön |
|
|
Muhsin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 subat 2007 Gönderilenler: 401
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
slm,paylasim icin Allah razi olsun.
|
Yukarı dön |
|
|
muhiddin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 temmuz 2006 Yer: ABD Gönderilenler: 266
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Naci celik
Size kendimden bir örnek vereyim.Ben,son dört yýldýr,çok az kiþinin
bildiði,tecrube sahibi olduðu bir üretim yapýyorum.Allah þahidimdir
ki,bilgisizlik ve tecrubesizlikten dolayý,bir liralýk iþi,dört liraya,bir yýlda
tamamlanacak bir iþi,dört yýlda tamamladým,tamamlamaya çalýþýyorum.Konuyla
ilgili bilgi sahiplerine,baþ vurmama,yalvarmama raðmen,ser verip,sýr
vermediler.Bilakis,yanlýþ bilgiler vererek beni yanýltmaya çalýþtýlar.
Size
yanlis bilgi vererek sizi yaniltmaya calismalari eger sizin sui zanniniz
degilse cok yanlis.Sizinde bildiginiz gibi her onune gelene zekat
verilmez.Zekat hak sahiplerine verilir.Belki sizi Hak sahibi olarak
gormemislerdir.Sonra her bilginin her onune gelenle paylasilmasida mumkun
olmayabilir.Sonra sizin amaciniz bu isin ticaretini yapip para kazanmak degil
mi?Sizi celbeden de onlarin kazandigi para degil mi?Parayi ilah edinmemek lazim,bunun
icin kimseye yalvarmamak lazim,cunku o ilah bizim ayaklarimizin altinda.:))Siz
Allah’I ilah edinin onun kulu olun,daha az sikayet edersiniz.Ondan baska ilah
yok degil mi naci bey?O zaman Kullara yalvaracaginiza Allah’a yalvarin,basinizi
egin bir kac damla goz yasi akitin.
Size
tavsiyem,Hakkinda bilginiz olmayan seylerin
arkasindan gitmeyin sonra sorumlu tutulursunuz.Hem vaktinizi bosa
harcamis hemde kendinize yazik etmis olursunuz.Bildiginiz isi
yaparsaniz,basariyi yakalayabilir, zekat alan degil zekat veren konumuna
gelebilirsiniz.
__________________ muhiddin
|
Yukarı dön |
|
|
savasen Uzman Uye
Katılma Tarihi: 24 eylul 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 331
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Dinsel Gevezelikler ve Zekât (Değerlerin Derece Düzeni IX)
Eğer şer’i zenginlik ve zekat için ölçü koymayan, mükellefin
takatine göre; geliştirici, terbiye edici ve arındırıcı olan her ameli
zekât cümlesinden sayan bakışımıza katılamayan varsa, aşağıdaki ayete
baksın:
“Allah dilediğine hidayet eder, hayırdan ne infak ederseniz kendinizedir.” (Bakara 2/272)
Burada hidayete ermekle hayır yapmanın bir ilişkisinin olduğu
açıkça görünüyor. Hayır ise şerrin karşıtıdır. Sınırı tayin edilmemiş
her iyiliği niteler. Ancak bunun zekâtla ilişkisi ispat edilmedikçe
iddianıza katılamam diyorsa, şu ayeti kıraat etsin:
“Sana ne infak edeceklerini soruyorlar, de: hayırdan ne verirseniz.” (Bakara 2/215)
Hayır sözcüğünün kimi zaman mal anlamına geldiğini hatırladım. Bu
durumda hayırla infakın ilişkisi de anlaşılır. Ancak zekatla alakasını
henüz anlamış değilim diyorsa şu ayet üzerinde tedebbür etsin:
“Bir tatlı dil, bir bağışlama, arkasından eza gelen sadakadan hayırdır.” (Bakara 2/263)
Demek ki sadakada amaç hayır yapmakmış. Ne pahasına olursa olsun
mal çıkarmak, belli bir miktarda çıkarmak, daha çok çıkarmak değilmiş.
Bunun için de verenle verilen arasındaki iletişimin sıcak tutulması
gerekiyormuş. Doğrusu sadaka-hayır ilişkisi burada çok şaşırtıcı
boyutta. Eğer sınırsız iyiliği niteleyen bu hayır kelimesi, Kur’ân’da,
bir de zekâtın açıklaması olarak gelmiş olsaydı, o zaman ikna olurdum
diyorsa şu ayeti tezekkür etsin:
“Salatı ikame edin ve zekâtı verin, hayırdan kendiniz için ne sunarsanız Allah katında onu bulursunuz.” (Bakara 2/110)
Evet. Hidayetin hayırla, hayrın da infak, sadaka ve zekâtla
ilişkisini kavradım. Ancak yine de ben diyorum ki hayrın mal verme
dışında güzel eylemleri de kapsadığını gösteren bir örnek olsaydı, işte
o zaman problem tam olarak çözülürdü. Söylenecek tek sözüm kalmazdı
diyorsa şu örnek üzerinde tefekkür etsin:
“Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: Onları ıslah, hayırdır.” (Bakara 2/220)
Bu anlam dikkatlerden kaçmış olmalı. Hayret, doğru! Eğer
Kur’ân’da, ikiyüze yakın yerde kullanılan şu hayır kelimesi, zekâtın
kapsamına giriyorsa artık susuyorum. Konu benim için bitmiştir diyorsa
şu ayeti de teberrüken okusun:
“Toplantılarının çoğunda hayır yok, ancak sadakayı veya marufu veya insanların arasını ıslahı emreden başka!” Nisâ 4/114.
Bazıları etrafta propaganda yapabilmek için Hz. Peygamber (s.a)
ile özel görüşme talebinde bulunurlardı. Böylece büyüklüklerini
kanıtlamış olacaklardı. Kur’ân, bu tür olumsuz duyguların önüne geçmek
için şöyle demişti:
“İnananlar! Peygamberle necva yapacağınızda, necvanızdan önce sadaka verin; bu, sizin için daha hayırdır…” (Mücadile 58/12-13)
Sadr-ı İslam’da, kişisel düşkünlükleri önlemek için sadaka teklif
eden, devamında da salat ve zekata geçiş yapan bu ayetin, günümüzdeki
siyasi, ticari ve şahsi çıkar toplantılarındaki dinsel gevezeliklere
diyeceği bir şey yok mudur?
“Salat”la devam edecek
Ahmet BAYDAR
__________________ En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sevgili Savasen.Bu olmadı işte.Beni müthiş mahçup ettin.Umarım yazdıklarımı Ahmet Baydar okumamıştır.Halbu ki,ilk iki yazısında da,benim anladığım zekata da değinmişti.Yazıları göz ucuyla okumuş ve eleştiriyi patlatmiştim.Bu son astığın yazısını okuduktan sonra,ilk astığın yazılarını tekrar ve dikkatlice okudum.
Bilhasa,son astığın yazı,olayı bütün boyutlarıyla ortaya koyuyor.İnan,ben bu ayetlerden,bu yönde hiç esinlenmemiştim.Seni de tebrik ederim.Ahmet Beyi de.Ve ikinizden de özür dilerim.
Herhal de,bu konuyu,Kur"an"ile,bu kadar güzel,hiç kimse açıklayamazdı.
Selam ile.
|
Yukarı dön |
|
|
savasen Uzman Uye
Katılma Tarihi: 24 eylul 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 331
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
naci celik Yazdı:
Sevgili Savasen.Bu olmadı işte.Beni müthiş mahçup ettin.Umarım yazdıklarımı Ahmet Baydar okumamıştır.Halbu ki,ilk iki yazısında da,benim anladığım zekata da değinmişti.Yazıları göz ucuyla okumuş ve eleştiriyi patlatmiştim.Bu son astığın yazısını okuduktan sonra,ilk astığın yazılarını tekrar ve dikkatlice okudum.
Bilhasa,son astığın yazı,olayı bütün boyutlarıyla ortaya koyuyor.İnan,ben bu ayetlerden,bu yönde hiç esinlenmemiştim.Seni de tebrik ederim.Ahmet Beyi de.Ve ikinizden de özür dilerim.
Herhal de,bu konuyu,Kur"an"ile,bu kadar güzel,hiç kimse açıklayamazdı.
Selam ile.
|
|
|
Selam,
Mahcup olmanızı istemezdim.
Hata yaptığınızı/acele ettiğinizi anlamanız ve bunu açıkyüreklilikle ifade etmeniz takdire şayan. Teşekkür ederim.
Selamlar!
__________________ En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
|
Yukarı dön |
|
|
|
|