Yazanlarda |
|
HAY1978 Yeni Uye
Katılma Tarihi: 25 ocak 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 19
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba Arkadaşlar;
Kutlamış olduğumuz Ramazan ve Kurban bayramlarının Kuran da bir açıklaması varmıdır. (Ben bulamadım.) Varsa hangi ayetler, yoksa neden böyle bir uygulama yapılmaktadır...
Bilgili olan arkadaşların konuya açıklık getirmeleri rica olunur....
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kuran'da bayramlar yok ancak bayramlarin sakincali olduguna yasak olduguna dairde birsey yok, kaldi ki bayramlar kuskunleri baristiran, cocuklarin sevindirildigi, muhabbete vakit ayrildigi ozel gunlerdir.
Kuran boyle gunleri yasaklamaz.
|
Yukarı dön |
|
|
HAY1978 Yeni Uye
Katılma Tarihi: 25 ocak 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 19
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bayramların kötü bir gün olduğunu düşünmek bile saçma olur ben böyle bir şey söylemedim zaten. Benim asıl merak ettiğim kurban kesmek ne zaman bayramlaştırıldı? Ya da tuttuğumuz ramazandan sonra bayram yapmak ne zaman gelenekleştirildi?
Guests Yazdı:
Kuran'da bayramlar yok ancak bayramlarin sakincali olduguna yasak olduguna dairde birsey yok, kaldi ki bayramlar kuskunleri baristiran, cocuklarin sevindirildigi, muhabbete vakit ayrildigi ozel gunlerdir.
Kuran boyle gunleri yasaklamaz. |
|
|
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bayramlar, birer modül niyetine bugünlere tutunarak geldiler.. iyidirler, hoşturlar, sevilirler.. Her kültürün olmazsa olmazıdırlar. herhalde buyüzden sevilirler.. zamana göre değişimleri vardır.. Bu yadsınamaz gerçektir.
özellikle islam dini bayramları..
islam dini nin bayramları ucu açık iletkendirler. araplar bu ucu açıklıktan nemalanırlar her yıl.. görün bakın put diyarı arabistanı, 2 gün sonra..
saygılar Çığır_Türk
|
Yukarı dön |
|
|
kutsalgölge Uzman Uye
Katılma Tarihi: 06 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 148
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
dini bayramlar= Atalarımızın hurafelendirmeden en az hasarla bizlere kadar getirdikleri sevimli gelenek!
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bayramların dinî tarafı, o günlerde yapılacak ferdî ve ictimâî
ibadetler, dince gerekli görülmüş veya tavsiye edilmiş davranışlardır.
Bu dînî kısmın sınırları çizilmemiş, şekilleri belirlenmemiş yönlerine
gelince burada dindarların yerel kültürleri; eğitimleri, örf ve
âdetleri, zevkleri, ihtiyaçları devreye girer; böyle olunca da
farklılıklar ortaya çıkar. Bırakın koca İslam dünyasını -ki, şimdi
Müslümanlar'ın bayram yaptıkları coğrafyayı Müslüman ülkeleriyle
sınırlamak da mümkün değildir, islamî bayramlar da bir manada
küreselleşmiştir; yerkürenin her yerinde Müslümanlar vardır ve bayram
yapmaktadırlar- bir ülkenin çeşitli bölgelerinde bile farklı bayram
âdetleri ve merasimleri (kültürü) görülmektedir. Bayram, kurban,
teşrık tekbirleri ve diğer merasimler -mesela ezan, minare, cami, selam
gibi- dînî sembollerdir (şe'âir); din bu sembollerle kendini gösterir,
şuurlarda yerleşir ve korunur; semboller korunmazsa din de tehlikeye
düşer. Yazları kaldığım bir köyde kurban ve bayramının nasıl icra edildiğini burada bir örnek olarak takdim etmek istiyorum. Diyelim
ki, köyde kurban kesmesi gereken yetmiş yükümlü var, bunlar, akrabalık,
komşuluk gibi ilişkiler de göz önüne alınarak yedişerli guruplara
ayrılıyorlar, yedi ailenin her biri sıra ile bir bayram, evini
diğerlerine açıyor, yedi ailenin bütün fertleri orada toplanıyor,
erkekler bayram namazından dönünce elbirliği ile kurbanı kesiyorlar, bu
esnada herkes bir şeyler yaparak yardımcı oluyor, kurbanın uygun
yerlerinden yeteri kadar et ayrılıyor, doğranıyor ve kavurma kazanına
giriyor, kavurma hazırlanırken etin geri kalan kısmı yedi pay yapılıp,
hem yemeleri hem de yoksullara dağıtmaları için hisse sahiplerine
teslim ediliyor. Kavurma hazır olunca sofra kuruluyor, çorba, pilav,
tatlı gibi yiyecekler de eklenerek bayram yemeği yeniyor, yemekten
sonra bayramlaşma yapılıyor ve herkes evine gidiyor. Bu köyde bayram
namazı kılınınca da cami avlusunda cemaat yaş sırasına göre diziliyor;
dizilme şöyle oluyor: Köyün imamı başa duruyor, onun bayramını tebrik
eden en yaşlı kişi onun sağına geçip duruyor, ondan sonraki de ikisinin
bayramını tebrik ederek sırasına duruyor, böylece devam ederek bütün
cemaat birbiriyle bayramlaşmış oluyorlar, sonra kimse ayrılmadan bütün
cemaat mezarlığa gidiyor, burada kabirler ziyaret edilerek ölülere dua
ediliyor ve diğer vazifeler, işler, merasimler için evlere dönülüyor. Bu
şekilde bir kurban bayramı gönüllerdeki etkisi günlerce devam edecek
bir şenlik, bir güzel ilişkiler, duygular ve davranışlar yumağı oluyor.
Müslümanlar arasındaki muhabbet, dayanışma, kardeşlik, aidiyet...
duyguları güçleniyor, din ile dindar arasındaki izdivac pekişiyor,
aktivite kazanıyor. Kurbanın ve bayramın dini hükmü üzerinde dururken meseleye bu geniş çerçeveden bakmakta fayda var. Nice bayramları; sağlık ve selamet içinde, ebedî mutluluk yolculuğunun birer güzel merhalesi olarak idrak ederiz inşâallah! h.karaman
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kurban Kurban bayramı yaklaşınca hayvanseverler ve etyemezler
kurban kesmenin şiddetle ilgili yönünü öne çıkarıp bunu tartışıyorlar,
kurban kesmek isteyen müslümanlar bazı detayları merak ediyor ve bu
arada kurban derilerini ve etlerini istedikleri yere verme haklarını
kısıtlayanları konuşuyorlar. İslâm âlemi kurban bayramı ve hac
ibâdetinin manevî atmosferi içinde dînî tefekkür ve heyecanın yüce
ufuklarına kanat açıyor. Son iki yazıda kurban konusunu ele alışımızı
işte bu ilgi ve heyecan yönlendiriyor. Şiddet kayıtsız ve sınırsız
olarak mahkûm edilemez; bir milletin maddî ve manevî değerlerine göz
diken ve saldıran düşmana karşı şiddetin adı cihaddır, meşrû savaştır,
bu savaşta ölenlere şehid, kalanlara gazî denir. Tartışılan şiddet
içeriye ve dışarıya, kendi insanlarına veya başka insanlara yönelik
"haksız, hukuksuz" şiddettir. Av yaparak veya belli usûller ile
öldürerek hayvanların etinden ve başka parçalarından yararlanmak
insanlık kadar eskidir, bütün ilâhî dinlerde meşrûdur ve ahlâka da
aykırı değildir. Eğer insan dışındaki canlılar; gerektiği, insanlar
buna ihtiyaç duydukları hâlde öldürülmeyecekse ne tarımcılık
yapılabilir hattâ ne de -gözle görülmeyen canlılara basıp öldürme
ihtimali bulunduğu için- kırda bayırda yürünebilir. Merhamet adına
söylenebilecek şey, hayvanların gereksiz yere öldürülmemesi ve
gerektiği için öldürülecek hayvana eziyet edilmemesidir. "Birçok
müctehide göre kurban bayramında kurban kesmek vacib değil, sünnet
olduğu için müslümanlar bu ictihadı da uygulayabilirler" demiştik. Bu
takdirde, bazı yıllarda, gerektiren sebepler bulunduğunda "sünnet olan
kurban ibâdetini" terkedip, başka sünnet ibâdetler yapmak mümkündür;
meselâ kurban parası, bundan azı veya daha çoğu kadar bir meblağ veya
mal yoksullara, muhtaçlara verilebilir; böylece "tasadduk" ibâdeti
yapılmış olur. Ancak bu, "sadakanın kurban yerine geçeceğ" demek
değildir; kurban ibâdeti ancak belli hayvanları keserek yerine
getirilebilir. "Bu sünnettir, bazan meselâ başka bir mâlî ibâdetin daha
önemli ve öncelikli olması hâlinde terkedilebilir, terkedildiğinde
günah olmaz" demek başkadır, sadaka, kurban bedelini para olarak
dağıtmak kurban yerine geçer demek başkadır; birincisi doğrudur,
ikincisi (sadaka, bedelini vermek kurban yerine geçer demek) yanlıştır.
Kurban kesmekle insandaki şiddet eğilimi arasında kurulan
ilişkiler, kurban keserek şiddet arzusunu tatmin eden insanın başka
canlılara ve insana yönelik şiddet eğiliminin azalacağı gibi düşünceler
ilmî verilere dayanmamaktadır. Şiddeti azaltacak şey sevgidir,
merhamettir, özellikle bütün yaratıkların sahibi ve yaratıcısı olan
Allah sevgisidir, O'nun merhametinden yansımalara sahip olmaktır;
bunlar da sağlıklı bir din ve ahlâk eğitimi ile elde edilir. Sâffât
sûresinde (102-110) Hz. İbrâhim'in (a.s.), oğlu yerine kestiği kurban
olayı güzel ve etkili bir üslûp içinde özetlenmiştir. Buna göre Hz.
İbrâhîm (a.s.) rüyasında, Allah için oğlunu kurban ettiğini görmüş,
bunu teslimiyet sembolü olarak almak yerine zahiri ile alıp uygulamaya
kalkışmış; onun ve oğlunun bu itâât, fedâkârlık ve teslimiyeti Allah
tarafından kurban olarak kabûl buyurulmuş ve bunun yerine bir koç
kurban etmesine izin verilmiş, koç kurbanı, oğul (can) kurbanı yerine
geçmiştir. Bu kurbanın gökten indirildiği, cennetten geldiği şeklindeki
rivâyetler âyetlerde ve sahih hadîslerde yoktur. Bir detay: "Altı
ayını doldurmuş kuzular, bir yaşını doldurmuş koyunlar kadar iri ve
gelişmiş olursa kurban edilmeleri câizdir" denilmiştir. Ancak aynı
özellikteki sığır için fıkıhçıların çoğu bu cevazı vermemişlerdir.
Halbuki günümüzdeki besleme teknik ve imkânları, iki yaşında olmadığı
hâlde, otlakta beslenen iki yaşındaki sığırlar kadar iri ve etli sığır
yetiştirmeyi mümkün kılmıştır. Dişlerine bakarak değil, gövde
büyüklüklerini ve kilolarını esas alarak "otlakta büyümüş iki yaşındaki
ortalama sığır" büyüklüğündeki danayı kurban olarak kesmek,
fıkıhçıların koyun için verdikleri ölçülere kıyas edilince câiz
olmalıdır. Bu konu ile ilgili olarak rivâyet edilen hadîsleri böyle
yorumlamak da mümkündür; nitekim Atâ ve Evzâî gibi müctehidler böyle
yorumlamışlardır. h.karaman
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kurban Bayramı Ezanımız, camimiz, minaremiz,
selamlaşmamız, günlük dildeki dinî motiflerimiz, kılık kıyafetimiz,
bayramlarımız, âdâb-ı muâşeretimiz (görgü kurallarımız)... Müslümanlar
olarak bizim alâmet-i fârikamızdır (bizi başka din ve kültür
mensuplarından ayıran işaretlerimiz, nişanlarımız, şiarlarımız,
sembollerimizdir). Bugün bu nişanlarımızı korumak dünkünden daha önemli
hale gelmiştir; çünkü artık topluluğumuz çoğulcudur, fiilen çok
kültürlüdür, çok inançlıdır; bu çoklar yedi renk gibi ayrışmış, birbiri
ile alakalarını asgariye indirmiştir; artık bu renklerin birleşerek bir
aydınlık, bir aydınlatıcı ışık olması şöyle dursun, bazılarının çok
severek kullandıkları mozaik bile oluşturmaktan uzaktır. Bütüne, teke,
çokluk içinde birliğe yönelik bir düşünce, bir çaba, bir yöneliş mevcut
değildir. Milli eğitim politikası toplumun harcı olacak unsurdan
mahrumdur. Tevhîd-i tedrîsât, ideolojilerden bir ideolojiyi diğerlerine
dayatmayı, topluluğun tarihinden gelen ve onu bütünleştiren unsurları
görmezlikten gelmeyi, dahası zaman içinde yok etmeyi, en fakir, en
cılız, en yalınkat, bire inanmak, birlik olmak, birleştirmek (tevhid)
amacı yönünden en uygunsuz bir "harcı" bütünleştirici olsun diye ileri
sürmeyi, devreye sokmayı tercih etmiştir. Her şeye rağmen insanımızda
hala varlığını sürdüren, ama Cumhuriyet ideolojisinin dışladığı, hatta
zaman zaman düşman ilan ettiği değerlerimiz olmasa bu millet ne ile
ayakta durur, niçin yaşar, niçin ölür, niçin itaat veya isyan eder,
niçin sever veya nefret eder... soruları cevapsız kalmaktadır; şöyle de
denebilir: Bu soru karşısında verilecek cevaplar neredeyse bireylerin
sayısınca olacak hale gelmiştir. İşte böyle bir kültür ve
eğitim ortamında vazgeçilmez değerleri olanların üzerine titremeleri
gereken bir unsur da inanç (din, iman) nişanlarıdır. Onlar manaları,
muhtevaları, içte ve derinde olanları muhafaza eden zarflardır,
siperlerdir, zırhlardır; işleri ve işlevleri yalnızca korumaktan ibaret
de değildir, onlar aynı zamanda telkin eder, talim eder, terbiye eder. Sözü fazla uzatmadan şiarlarımızdan biri olan Kurban Bayramı'na gelelim. Bu
bayramda kurban keseriz, bayram sabahı bayram namazı kılarız, Arafe
günü sabah namazından sonra başlayarak bayramın dördüncü günü ikindi
namazı sonuna kadar devam etmek üzere "teşrik tekbirleri" getiririz
(Allah'ın varlığını, birliğini, ululuğunu dile getirir,O'na
hamdederiz), yoksullara kurban eti dağıtırız, ölü (mezarlarda) ve diri
(evlerde) yakınlarımızı ziyaret ederiz, halleşir, dertleşir, hasret
giderir, mahabbeti arttırırız. Günümüzde haberleşme imkanları geliştiği
için ziyarete gidemediğimiz yakınlarımızı telefon vb. vasıtalarla arar,
hal hatır sorar, bayramlarını tebrik ederiz. Bayramda yapılan
bu ibadetler ve merasimlerin dindeki yeri (hükmü; farz mı, vacib mi,
sünnet mi olduğu) tartışılıyor. Asıl sorulması gereken soru şudur:
Bunlar terk edilirse ne olur, neleri kaybetmiş oluruz? Bence en
önemlisi bir şiarımızı kaybetmiş oluruz; "Şiarı kaybetmek caiz midir ve
neye mal olur?"; soru işte böyle sorulmalıdır. Kurban, hiçbir
İslam mezhebinde, "terk edilmesinde sakınca bulunmayan, yapılması da
fazla önemli olmayan" bir ibadet değildir; kurban önemli bir ibadettir,
Hz. Peygamber (s.a.) buna önem vermiş ve hayatı boyunca yerine
getirmiştir. Bir Müslüman gerekli ve meşru olmadıkça otu bile
koparmaz. Gerekli ve meşru olunca insanı bile öldürür (savaşta düşman
öldürülür ve düşman bir insandır). Kurban kesmek, başka hikmetleri
yanında işte bu şuur ve teslimiyetin de sembolüdür, eğitimidir. Şiarlarımızı koruyalım, yoksa bu toz duman içinde her şeyimizi kaybedebiliriz. Kurban Bayramınız mübarek olsun! h.karaman
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
IV- Kurban'ın hükmü nedir?
Her sene kurban bayramı yaklaşınca fetvalar verilmeye ve gerçek dışı
fetvalar havada uçuşmaya başlar. Kurban ibadetini koyan Allah, fakat
hükmünü mezheplerden almaktadırlar. Bir defa bu, Kur'ana bir
hakarettir. Kurban ibadetini vacip ve sünnet diyenler vardır. Bunlar
fetvalarını nereden alıyorlar? Bir ibadetin kendisi sünnet olursa,
adağı nasıl farz olur?
a) Bu arkadaşlara Hacc Suresi'nin 28. Ayetini okumalarını tavsiye
ediyorum. "... Allah'ın onlara rızık olarak verdiği, dört bacaklı
davarlar üzerine, malum olan günlerde Allah'ın adını anıp kessinler.
Onlardan yeyin fakiri ve yoksulu doyurun." Ayetin sünnet mi diyecekler?
Etlerinin nasıl dağıtılacağını bile Allah'ın söylediği bir ibadeti,
nasıl vacip veya sünnet söylüyorlar?
b) Diğer taraftan şu ayete ne diyecekler? "Biz her ümmet için kurbanı
farz kıldık. Kendilerini rızıklandırdığı dört ayaklı davarlar üzerine
Allah'ın adını ansınlar..." Şimdi bu ayetin iyi bir analizini
yaparlarsa, kurbanın ve Allah'ın isminin kurbanlar üzerine anılmasının
farziyetini anlamış olacaklardır.
c) Hacc Süresi'nin 36. ayetini incelediğimizde, kurban edilecek deve
ise, onun nasıl kesileceği, kesilirken neler yapılacağı, etlerinin
nasıl dağıtılacağı ve bu ibadetin bir şükür olacağı anlatıldığı
görülmüyor mu?
d) "Kurbanlarınızın et ve kanları bana ulaşmaz, ancak takvanız ulaşır"
(Hacc, 37) ifadesinden ne anlıyorsunuz? Farz olmayan bir ibadet
hakkında Yüce Allah, böyle bir değerlendirmede bulunur mu?
Ben buradan kurban ibadetinin tüm insanlığa faydalar getirmesi duası ile bayramınızı tebrik ediyorum.
bayraktar bayraklı...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Soru: 1-
İlmihalinizin 30'uncu sayfasında, "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Haca"
bölümünde, Allah'ın Resulü, Medine'de 9 yıl kaldı, bu süre içinde hacca
gitmedi. Nihayet göçlerinin 10'uncu yılında hacca gideceğini ilan
ettiği bildiriliyor ve devamında da bu haccın, Veda Haccı olduğu
anlaşılıyor. Bu hacda 100 deve kurban ettiği belirtiliyor. Hz.
Peygamber, hacca gitmediği bu 9 yıl içinde kurban kesmedi mi?
Cevap: 1-
Hz. Peygamber'in, kurbanın Hz. İbrahim'in sünneti olduğunu söylediği ve
kendi eliyle bir veya iki koç kurban kestiği rivayeti vardır. Ama her
Kurban Bayramı'nda kurban kestiğine dair sağlam bir rivayet yoktur.
Kurban hakkındaki rivayetler, zaman içinde oluşturulmuş abartılardır.
Peygamberimizin mihmandan, İstanbul'un manevi Sultanı Ebu Eyyub Halid
el-Ensârî, "Adam kendisi ve hane halk için bir koyun kurban keserdi.
Yerler ve yedirirlerdi. Nihayet halk bununla övünür hale geldi de bu
gördüğün hale geldi (insanlar kurban kesmede birbiriyle yarışır
oldular)" (Tirmi-zî, Adâhî, 10) sözüyle zaman içinde kurban meselesinin
nasıl abartıldığını belirtmiştir.
Soru: 2- Kurban kesmeyi
zengin, fakir Müslümanlar, dinimizin olmazsa olmaz kurallarından
algılamakta olup durumu kurban kesmeye müsait olmayanlar sıkıntıya
girip kurban kesmekte ve kendilerini zora sokmaktadırlar. Din
görevlilerimiz vacibi öyle işliyorlar ki, halkımız vacibi farzın da
önüne geçirmektedirler. Farz, Allah'ın, yapılması mutlak olan
emirleridir. Sünnet Hz. Peygamberimizin söylediği ve yaptığı herşeyi
kapsar. Vacip, Peygamberimizin herhangi bir uygulamasından mı,
rivayetçilerin uygulamasından mı dinimizin literatürüne girmiştir?
Yapılması mutlak gerekli midir?
Cevap: 2- Bir önceki
cevabımda belirttiğim gibi kurban vacip değil, sünnettir. Zaman içinde
bu mesele abartılmış, gerçekten sanki kurban, Müslümanlığın olmazsa
olmazlarından biri haline getirilmiştir. Çok kimse vardır ki namaz
kılmaz, oruç tutmaz, bu farzları yerine getirmez de Kurban Bayramı'nda
bir değil, iki üç kurban keser. İşte bu, geleneğin dinleştirilmesinin
tipik bir örneğidir.
Soru: 3- 10 Kasım 2003 tarihli
köşenizde, "Müslümanların bir rönesansa ihtiyacı var" diye yazmıştınız.
Bu rönesansı gerçekleştirecek bir profesör kadrosu yok mu? Diyanet
İşleri Başkanlığı buna öncülük yapamaz mı?
Cevap: 3-
Bugünkü durumda Diyanet İşleri Başkanlığı'nda henüz dini düşünceye
açılım getirecek, bir rönesans yapacak kapasitede yeterli derecede
düşünce adamları olduğuna pek kani değilim. Ama bu rönesansın ışıkları
belirmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da kendini yenilemekte
olduğunu fark etmekle seviniyoruz.
süleyman ateş
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|