Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
A-ALLAH'IN VARLIĞI
(Kulhüvallâhü-Vücud)
1- Var olanın kanıtlanması kolaydır
Yok olanın kanıtlanması imkansızdır
Bir elma cinsinin yeryüzünde olduğunu iddia eden bir in-san, bir elmayı göstermekle bunu kolayca kanıtlayabilir.
Elmanın yok olduğunu savunan ise, ya bütün elma ağaç-larını kesip yok etmesi lazımdır ya da bütün yeryüzünü karış karış dolaştırıp hiçbir yerde bir tek elmanın bile bulunmadığını gösterme-si gerekir.
Bunun gibi, Allah'ın var olduğunu söyleyen bir insan, bu-nu kanıtlaması için, Allah'ın varlığını gösteren dört ana kanıtı gös-termesi yeterlidir.
Allah'ın varlığını açıkça gösteren dört ana kanıt kapısı, 4
kitap şunlardır: Kur'an, Peygamberler, Evren, İnsan…
Allah'ın yok olduğunu iddia eden insanın, bunu kanıtlama sı için, Allah'ın varlığını gösteren dört ana kanıtı ortadan kaldırması gerekir ya da bütün evreni karış karış dolaştırıp hiçbir yerde bir tek yaratıcının bulunmadığını göstermesi gerekir (Güneş sisteminden çıkmak için ışık hızıyla 75 yıl gitmek gerekir).
2- Her sonuç bir sebebe bağlıdır.
Hiçbir şey kendi kendine yoktan var olmaz.
Bir köy muhtarsız olmaz
Bir iğne ustasız olmaz
Bir harf kâtipsiz olmaz
Bir kanun hâkimsiz olmaz
Bir sanat sanatkârsız olmaz
Bir resim ressamsız olmaz
Şu dünya sahipsiz olmaz; Sahibi Allah'dır.
Doğadaki her şey, Allah'ın güzel isimlerini gösteren birer
sanat eseridir. Bütün bilim dalları da bu sanat eserlerini anlatan bi-
rer dildir. Kur'an gibi Evren ve İnsan kitaplarını okumak da sevaptır.
3- Her varlık ve doğa olayı, hiçbir insanın, hiçbir güçle ger-çekleştiremeyeceği olağanüstü özelliklere sahiptir.
a-Her şey son derece sanatlı yapılmaktadır. Hücreden insan yüzüne, çiçekten yıldızlara kadar her varlık, kendine özgü şe- kil renk vb.nitelikleriyle orijinal birer sanat şaheseridir.
SİMALAR, parmak izleri ve göz yapıları birbirinden farklı-dır. Bu, Allah'ın sonsuz ilmini, iradesini ve kudretini gösterir. Yeni doğan bir bebeğe yeni bir yüz, göz, iz, çizmek için, hiçbirini unutma mak ve karıştırmamak gerekir. Bu, sonsuz bir ilim gerektirir.
b-Her şey son derece kıymetlidir. Bir elimizi veya gözü müzü servetlerle değişmeyiz. Oksijen, su vb. hayat kadar pahalıdır.
c-Her şey çok sayıda yapılmaktadır. İnsan, bitki, hay-van, yıldızlar… Allah'ın nimetleri saymakla bitmez…
d-Her şey çok kısa zamanda yapılmaktadır. Bir hafta-da bahar güzellikleri ve varlıklar çevremizi sarıverir.
e-Her şey çeşitli, zamanında, ihtiyaca uygun ve sürek li yapılmaktadır. Yavruların çeşit çeşit her ihtiyacı, binlerce yıldır anında gönderilmektedir. En zayıflara en iyi bakılmaktadır.
B-ALLAH'IN BİRLİĞİ
(Ehad-Vahdaniyet)
1- Allah’tan başka ilahlar olsaydı, yerde ve gökte denge ve
düzen bozulur, her şey altüst olurdu.
İki ilah olsaydı ikisinin istediği aynı anda gerçekleşmezdi.
Birinin dediği olunca; sözü geçen üstün diğeri aciz duru-
ma düşerdi.
Tarih boyu tanrıları insanlar uydurmuştur. İnsanlar, kendi ihtiyaçlarına, menfaatlerine, duygu ve düşüncelerine göre, farklı gö revler verdikleri tanrılar üretmişlerdir. Yunan mitolojisindeki gibi…
Hz.İsa'nın Tanrı Oğlu olarak nitelendirilmesinin sebebi,
babasız dünyaya gelmesi, bebekken konuşması ve mucizeleridir.
2- Bütün varlıklarda görülen ortak işleyiş, birlik ve benzerlik
bir yaratıcıya bağlı olduklarını gösterir.
Evrende aynı doğma, büyüme, beslenme, üreme, ölme, çekme-itme, fotosentez gibi evrensel kurallar geçerlidir.
Bütün varlıkların benzer özellikleri taşıması, bir tek yaratı
cının mühürleri olduklarını gösterir.
3- Var etme ve yönetmeyi bir ele vermede kolaylık vardır.
Bir işe çok el karışsa karıştırır.
Asker örneği: Yüz askerin yönetilmesini bir askere ver-mek, on askerin yönetilmesini iki subaya vermekten daha kolaydır.
Güneş örneği: Yeryüzündeki cam parçalarında ve su damlalarında yansıyan parıltıları bir tek güneşe vermezsek, her bir cam parçasını ve su damlasını başlı başına birer güneş kabul et-mek zorunda kalırız.
Bunun gibi, bütün varlıkları bir tek Allah'a vermezsek, her
bir varlığı başlı başına birer ilah kabul etmek zorunda kalırız. Bir Ya ratıcıyı inkar eden, aslında binlerce yaratıcı kabul etmiş olmaktadır.
C-ALLAH'IN BİR ŞEYE MUHTAÇ OLMAMASI
(Allâhüssamed-Kıyâm bi-nefsihî)
1- Sonradan olan her şey muhtaçtır, ilah olamaz. Allah son-radan olmadığı için muhtaç değildir. O bizzat, Zat'ı ile zaten vardır.
Başlangıcı ve sonu olan her varlık muhtaçtır. Bütün ihti-
yaçları karşılayan gücün ise başı, sonu ve ihtiyacı olmamalıdır. Her
insan, ölümlü ve muhtaç olduğuna göre, ölümü verenin ölümlü ol-
maması ve hiçbir şeye ihtiyaç duymaması gerekir. Allah böyledir.
2- Her varlık ve olay bir sebebe bağlıdır. Hiçbir varlık sebep
siz, kendi kendine var veya yok olamaz.
Meyva ve çiçekler toprağa, toprak ışık ve suya, yağmur buluta, bulut rüzgara, atmosfere, dünyaya, güneş sistemine, vb. bağlıdır. Doğma, büyüme, ölme vb. her şey için sebepler vardır.
Allah'ın, doğada koyduğu bütün kanunlar, varlık ve olay-ların meydana gelmesi için birer sebeptir. Tenteneli sebeplerin arka sında gerçek iş gören, Allah'ın İlmi, İradesi ve Kudretidir.
Doğa kanunları ve sebepleri niçin var edilmiştir?
a-Allah'ın isimlerine farklı şekillerde ayna olması için,
b-Allah'ın izzet ve azametine perde olması için,
c-Haksız şikayetlere ilk hedef olması için,
d-Eşya ve hadiselerin çirkin yönlerine örtü olması için,
e-Dünyada imtihanda olduğumuz için,
f-Dünya gözümüz, Allah'ı görmeye uygun olmadığı için…
Doğa kanunları ve sebepler, cansız, hayalî, muhtaç ve sonlu varlıklardır. Hem büyük sonuçların yaratıcısı olamaz, hem de insanın ruh ihtiyaçlarına ve ebedî hayatlarına cevap veremezler.
3- Sebepler zincirleme olarak sonsuza kadar gidemez. Bir noktada durmak, ilk sebebe dayanmak zorundadır.
Sıfırlar zincirleme sonsuza gidemez, bir rakamda durur.
Arkası olmayan sandalyeler dört ayaklı sandalyede durur
Vagonlar birbirine bağlı ve muhtaçtır, zincirleme sonsuza kadar gidemezler, gücü kendinden olan ve çekilmeye muhtaç olma yan bir lokomotifte durmak zorundadırlar.
Anneler de birbirine bağlıdır ve ilk insanı topraktan yara-tan ilk ve tek sebep olan Allah’ta son bulurlar. "Allah'ı kim yarattı?" diye sorulursa, mantıksız zincirleme olayı başlar. İlah muhtaç olur- sa ilah olamaz. Demek ki doğa kanunları ve sebepler, Allah’ta son
bulmakta, bütün varlıklar O'na dayanmaktadır.
D-ALLAH'IN BİR ŞEYE BENZEMEMESİ VE GÖRÜNMEMESİ
(Velem-yekün-lehû küfüven ehad-Muhâlefetün lil-Havâdîs)
1- Allah Bir olduğu için, mukayese yapılarak bir şeye benze tilemez. Sonradan olmadığı ve sonu da olmadığı için de muhtaç o- lan diğer varlıklara benzemez ve onlar gibi görünmez.
İnsanlar gibi doğmaz, doğurmaz, ölmez, yemez içmez,yo rulmaz, unutmaz, bedensel bir biçim ve şekil almaz ve görülmez.
2- Sanatkâr sanat cinsinden olamaz:
Bir masayı veya binayı yapan usta,o masa ve bina cinsin
den değildir. Yani taş, tuğla, kum, demir, tahta vb. nesne değildir.
Evren atomlardan, insan hücrelerden yapılmış sanattır. Bunların Sanatkârı olan Allah, yarattığı bu madde türünden değildir
ki onlara benzesin ve onlar gibi bir biçim ve şekil alarak görünsün!..
3- Görmek için üç şey gerekir: Göz, ışık ve cisim
Gün ışığında var olan cisimleri görebiliriz. Gece ışık ulaş-madığı için var olan eşyayı göremeyiz.
Uzayda karanlık yoktur. Işık vardır. Işığın çarpıp yansıya-cağı bir cisim olmadığı için gözümüz onu görememektedir.
Nitekim ay vardır ve ışık çarptığı için onu görebiliriz.
Allah, bir ışık veya bir cisim değildir ki göze görebilelim!..
Üstelik gözümüz yoğun ışıkta bile görememekte hatta kör olabilmektedir. Hz.Musa Allah'ın, nuruyla dağa tecelli etmesiyle parçalanması karşısında bayılmıştı(7/143). Peygamberimiz, ahiret-te Allah'ı görebileceğimizi belirtmektedir.
Allah, akla gelen her şeyden başkadır!..
O'nu tam görüp anlayamamak., en güzel anlamaktır!..
Ve dünyada imtihan edilmemizin gerçek amacı da budur: O’nu varlık olarak görmeden, eserlerine bakarak, düşünerek inanca ulaşmak…
------------------------------------------------------------ ------------------------------------
“İzzet ve azamete perde olmak ne demektir” şeklindeki bir soruya verilen cevap:
------------------------------------------------------------ ------------------------------------
Madde aleminin, Allah'ın izzet ve azametine perde olması...
Yukarda da arz ettiğim gibi Musa Peygamber gibi Allah ile bire bir konuşarak Kelimullah ünvanını alan Hz. Musa bile beşeriyet yönüyle, dünya mekanında bulunması hasebiyle Cenab-ı Hakk'ı görme imkanını elde edememişti.
Bu yüzden Allah'ın dünyada görülmesi konusu Kelam ve Akaid konusu olarak tartışılmış, kimi bilginler dünyada görülür kimi de görülmez demişlerdir. Sonuç şöyle bağlanmıştır. Allah'ın dünyada görülmesi de mümkündür fakat görmek gerçekleşmemiştir.
Peygamber Efendimizin Mirac olayında da benzer farklı görüşler ileri sürülmüştür: Kimi baş gözüyle Allah'ı görmüş kimi sadece Nur görmüştür demişlerdir.
Biz konuyu daha ziyade "Allah'ı göremiyoruz öyleyse yoktur!" gibi diyalektik yaparak yanlış bir sonuca ulaşan ve saf zihinleri de bulandıran insanlara yönelik olarak ele almış bulunuyoruz...
İzzet ve Azamet meselesi de bu açıklamadan sonra daha iyi anlaşılabilir zannediyoruz.
Şu veciz cümle konuyu çok özlü şekilde özetleyivermektedir:
"İzzet ve azamet ister ki esbab perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında,
Tevhid ve Celal ister ki esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikiden!"
Yani Allah'ın izzeti, azameti, beşeri sıfatlardan münezzeh oluşu sebebiyle aklımızla kendi arasına sebep perdelerini koymuştur. Yoksa akıl gücümüz perdesiz O'na tahammül edemezdi.
Allah'ın bir oluşu ve celali de bu sebeplerin bir ilah gibi değerlendirilmesini red eder ve sebeplerin hakiki sahibinin de O olduğunu ilan eder.
Cenâb-ı Hakk, madde âlemini yaratırken, tabiatın ayrılmaz zâtî bir vasfı ve özelliği olarak, tabiat kanunlarıyla sebepleri de beraber yaratmıştır. İlk yaratılışa verilen “Ol” emriyle varlık sahasına girenler, aynı zamanda bu hususiyetle de mücehhez olarak bu sahaya girerler. “Ve, ona herşeyden bir sebep verdik” (Kehf, 18/84) âyeti de, bu hakikatı ifade etmektedir.
Ancak bütün bu sebep ve kanunlar, Cenâb-ı Hakk'ın izzet ve azametine birer perde olup, onların ardında hakiki icraatta bulunan ve varlığı -sebepler dahil- yaratan, yine Allah (cc)'dır. Kanun ve sebepler, o Kudret'ten gelen hakikî tasarruf ve tesirleri neşr ve ilân etmekle vazifeli, O’nun izzetini aklın zâhirî değerlendirmelerine karşı muhafaza eden tenteneli birer perde hükmündedir.
İnsanlar arasında bulunan makam sahiplerinin bile bir izzet, azamet ve haysiyetleri vardır ve bundan dolayıdır ki, bir takım vasıtalarla ve perde arkasından icraatta bulunurlar. Her dairede yapılan işlere bizzat müdahele edip, ortada görünmezler ve izzet ve azametleri adına işleri başkalarına gördürüp, başkalarını kullanırlar.
Sözgelimi, bir devlet başkanı, belediye zabıtası gibi elinde makbuz çarşı-pazarı bizzat denetlemez; zira makam ve mevkii, buna müsaade etmez. Bir general, koğuşların temizliği, karavana taşınması ve silah bakımı gibi vazifeleri erlere gördürür ve kendisi, rütbe ve makamı adına o vazifelerde bizzat görünmez.
Teşbihte hata olmasın, aynen bunun gibi, Kâinatın ve bütün mevcudatın tek sahip ve hâkimi olan Allah (cc) de, kâinatta cereyan eden bütün hâdiseleri, kanun ve sebepleri perde yaparak sevk ve idare etmektedir. Zirâ izzet ve azamet, bunu gerektirir. Bir farkla ki, Allah (cc)’ın izzet ve azemetine perde yaptığı şeyler için hakîkî te’sir bahis mevzûu değildir.
|