Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 16 mart 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 171
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
“Zaman en büyük tefsirdir” der eskiler. “Gerçekler zamanla anlaşılır” kelam–ı kibarını nazar boncuğu olarak kullanırlar zamane çocuklar. Dolayısıyla şu ma’lum “diyalog masalı”nın orjinine, gerçek sahiplerine ve yerli taşeronlarına Zaman’dan bir ayna tutalım da suret–i Hak’tan görünenlerin maskeleri düşsün, foyaları ve boyunlardaki haçlar ortaya çıksın...
Yorumsuz sunacağım iki belge de Zaman gazetesinden… Bakın bakalım kimin eli kimin cebinde, kim kimlerin adamı, kim kimler adına diyalog işine taşeronluk yapıyor?
Son bir hatırlatma; bu yazıyı “Papalık misyonunun Müslüman kılıklı yerli parçaları için bir foyametre” olarak kesip arşivinize almanızda fayda var.
Önce, 20 Kasım 1992 günkü Zaman’ın 2. sayfasındaki “ABD’de Yahudi mafyası: ADL” başlıklı ve Yunus Altınöz imzalı araştırmadan bazı bölümleri aktaralım:
“İngiliz Farmasonluğu’nun Yahudi kolu olan B’nai Brith’in etkisi altındaki ADL (Anti–Defamation League) 1913 yılında kurulmuştur.
…
ADL adeta, Amerikan mafyasının halkla ilişkiler bürosu gibidir.
…
Kurdukları “Denizaşırı Yatırımcılar Servisi” adlı şirketle milletlerarası silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, kirli parayı aklama gibi işleri yürütmektedir.
İşgal altındaki Filistin topraklarında ve Kudüs’ün Hıristiyan ve Müslüman bölgesinde geniş arazilerin kanunsuz alım–satımının ortaya çıkarıldığı emlak skandalı da yine işin içinde ADL’nin varlığını ortaya koyuyor
…
ADL, Amerika içinde FBI kanallı muhtelif operasyonlarla ilişkisini sürdürdü. FBI ise kongre tarafından suçlandığı zaman suçu daima ADL’nin üzerine attı.
…
ADL’nin bilinen cinayetleri şunlardır: 15 Ağustos 1985’te Kafkasyalı Müslüman lider Tscherim Sobzocov, evinin önünde bombalı saldırı sonucu öldürüldü… Musevi iken Hak din olan İslam’a dönüş yapan Prof. İsmail Raci Faruki ve eşi 1985’in Ramazan’ında sabaha karşı evlerinde bıçaklanarak öldürüldüler… Gandhı ve Palme suikaslerinin arkasında da ADL’yi görmekteyiz
…
ADL, tam mesai ile çalışan gizli istihbarat memurlarının bir kısmını Amerikan Hükümeti Adalet Bakanlığı’na bağlı Özel soruşturmalar Ofisi’nde (OSI), bir kısmını da İsrail otoriteleriyle Tel Aviv’de çalıştırmaktadır.
…
İsrail Devleti kurulduğundan beri ADL, İsrail Gizli Servisi MOSSAD ile hususi ilişkilerini daima sürdürmüş, İsrail mafyasıyla da yakın bağlantılar kurmuştur… ADL–Sharon grubu ihtilaflı bölgelerde satın aldıkları evlerde militan Yahudiler’i yetiştirdiler…”
Kim yazıyor bütün bunları ve dahasını; 20 Kasım 1992 günkü Zaman gazetesi… Dilerseniz ADL’ye ilişkin bilgileri tekrar okuyun.
Gelelim 10 Mart 1998 günkü aynı Zaman gazetesinin “Diyalog çabaları devam ediyor” başlıklı ve Selçuk Gültaşlı imzalı haberine:
“3 gündür Türkiye’de bulunan Yahudi Liderler Heyeti, Başbakan Yılmaz, Orgeneral Çevik Bir, TBMM Başkanı Çetin ve Dışişleri Bakanı Cem’den sonra Fethullah Gülen ile görüştü… 55 Yahudi örgütünü temsilen Türkiye’de bulunan 59 kişilik (AYÖBK) Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Heyeti, Fethullah Gülen’in Türkiye’deki ve yurtdışındaki çabalarını önümüzdeki yüzyılın ‘barış’ asrı olması açısından önemsediklerini ve sözkonusu projeye büyük ilgi duyduklarını belirttiler…
Görüşmede; Gülen’in, ABD’nin en etkili Yahudi Lobisi olan “ADL’nin (Anti–Defamation League) teklifi”yle hazırladığı “hoşgörü ve diyalogla ilgili kitap” da gündeme geldi. Gülen, İngilizce olarak hazırlanan kitap üzerindeki çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, bittiğinde insanların hizmetine sunacağını söyledi. Kitap, ADL tarafından basılarak dünyanın dört bir yanında dağıtılacak…”
Tek harf dahi ilave etmeden aktardım; 10 Mart 1998 günkü Zaman gazetesi aynen böyle yazıyor a dostlar.
Şimdi anladınız mı ADL kim, Fetullah Efendi ne iş yapar, “hoşgörü masalı ve diyalog kitabı” ne? Hala fark edemediyseniz her iki “Zaman haberi”ni tekrar okuyun lütfen; gerçekler zamanla anlaşılır çünkü.
Hayırdır, bazıları şoklanmış gibi… Bu Mart haberi soğuk duş etkisi yaptı herhalde?
Öyledir; Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır, Şubat soğuğuna benzemez.
Katılma Tarihi: 16 mart 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 171
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Önceki haftasonu Samanaltı’ndaki “Pazar Sohbeti”nden “Papa VI. Paul’un dinlerarası diyalog misyonu”nu pompalayan pişkin bir diyalogcu, “Efendim, bana namazında–niyazında bir Müslüman’ın Hıristiyanlığa geçtiğini göstersinler, ben bu diyalog işinden vazgeçeceğim” diye keyif bağışlamıştı. Ben de, Diyanet Vakıf–Sen Genel Başkanı Bilal Eser’in içi kavrularak belirttiği 40 bini aşkın Hıristiyanlaştırılan gençlerimizden örnekler vermekten ziyade, ola ki diyalogcu pişkinler ve aymazlar ayıkır ümidiyle “nurculuktan papazlığa ve baş papazlığa geçenlerden misaller” sundum, sunmaya devam edeceğim… Gören göz için misal çoook.
Nurculuktan baş papazlığa geçiş yapanlardan biri, kendisi gibi 17 bini aşkın “dinlerarası diyalog misyonu”nu üstlenmiş “gizli–açık pastör ve papaz kimliği”nde “nurcu–Hıristiyan gönüllü görevli”den bahsediyor.
Gıpta edilecek hizmet!
Bu sebeple, ister istemez milletimizin aklını “Bu ne biçim hizmet, bu ne biçim diyalog ki, parmağını kaptıran papaz olup çıkıyor; bu ne biçim himmet ki, sohbetlerine–muhabbetlerine yolları düşen insan pastör, baş pastör olup çıkıyor!?” soruları kemiriyor.
Bir taraftan “Papa VI. Paul’un başlattığı dinlerarası diyalog ile Hıristiyanlaştırma furyası” yaşanırken; öte taraftan oralara yolları düşenler, “perde arkasındaki vahim gerçekler”i fark edince tekrar kendi ifadeleriyle “milletimizin dinine”, İslam’a dönüş yapıyorlar. Nitekim 1987’de İzmir’deki bir diyalog seansının akabinde Hıristiyan olan ve baş papazlığa kadar uzanan Tarsus Uluslararası Protestan Kilisesi Başpapazı İlker Çınar ve papaz yardımcısı Sinan Yorulmaz, BTP’nin Ankara Tandoğan’daki “Kıbrıs vatandır” mitinginde “Milletimizin dinine yeniden dönüş yapmanın ve Bağımsız Türkiye saflarına katılmanın bahtiyarlığını yaşıyoruz” diye haykırdılar.
“Efendim, bana namazında–niyazında bir Müslüman’ın Hıristiyanlığa geçtiğini göstersinler, ben bu diyalog işinden vazgeçeceğim” diye keyif bağışlayan pişkin diyalogcu, al sana Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçtikten sonra tekrar “milletimizin dini”ne dönüş yapan iki papaz daha!..
Bu arada eski papaz yardımcısı Sinan Yorulmaz’dan, Hıristiyanlığa geçtiği günlerde, dini bütün bir Müslüman olan muhterem babasının nasıl kahrından öldüğünü ve bu acıyla Hakk’a rihlet ettiğini dinleyip ağlayın!.. Neslimize, artık bu acı akıbetleri yaşatmayın ey diyalogcu pişkinler ve aymazlar!
İmdi ne dersiniz ey diyalogcu pişkinler ve aymazlar, bu işlerden hangisi gıpta veya hased edilecek hizmet ve gayret!?
Birinde Müslüman evladımız papaz oluyor, diğerinde papaz tekrar milletimizin dinine döndürülüyor… Birinde insanlar küfür ve şirke batıyor, diğerinde küfürden ve şirkten İslam’a ve imana döndürülüyor… Hangisi gıpta veya hased edilecek hizmet!?
Al sana bir nurcu
papaz daha!
Hala ayıkmadıysanız; alın size bir tane daha “eski nurcu başpapaz” hikayesi… Tempo’dan aynen aktarıyorum:
“Türk Dünyası Ankara Presbiteryen Kilisesi Başpastörü Yavuz Kapusuz: Ateistti, nurcu oldu şimdi başpastör… AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz’un akrabası olan Yavuz Kapusuz, gençliğinde ateistmiş. Üniversite ile birlikte Nur Cemaati’ne girmiş, ardından da başka bir gruba. Yıllar sonra Hıristiyanlığı seçmiş. Bugünse başpastör… Türk Dünyası Ankara Presbiteryen Kilisesi Başpastörü Yavuz Kapusuz’un hikâyesi ise artık son yıllarda dindar Müslümanların bile Hıristiyanlık dinini seçebildiğini ortaya koyuyor. Gençlik yıllarında ateist olan Yavuz Kapusuz, üniversiteye başlamasıyla birlikte Fethullah Gülen Cemaati’yle tanıştı. Bir süre bu cemaatin içinde kaldıktan sonra, başka bir tarikata bağlandı. Daha sonra kendi kendine Hıristiyanlığı benimseyen Kapusuz, zamanla Kilise’nin hizmetine girerek başpastörlüğe kadar yükseldi. İmar planına aykırı olduğu için mevcut kilisede faaliyet göstermelerinde sorunlar yaşadıklarını, yeni kilise için arsa tahsisi ve izin alınması için İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun devreye girmesine rağmen sorunun halen çözülmediğini belirten Kapusuz, “AB’ye gitsek kazanırız ama o zaman bize vatan haini derler” diyor. Kapusuz, Hıristiyanlığa geçişini şu sözlerle anlatıyor: “Üniversiteye başladığım yıllarda Nur Cemaati ile tanıştım. Ankara Üniversitesi Kırıkkale Kampusu’nda okula başladım 1990’da. Bu cemaatin mensupları gerçekten hoşgörülü insanlar, saygı gösteren insanlar. Onlar gibi düşünmeseniz bile size saygı gösteriyorlar. Sıkıntılı zamanlarımda da gerçekten büyük desteklerini gördüm, yardım ettiler. Ateist olduğumu bildikleri halde saygı gösteriyorlardı ve bundan etkilendim. Onların yurdunda kalmak istediğimde ‘Buyurun, kapımız herkese açık’ dediler ve aldılar. Bu tutumları beni çok etkilemişti, halen de değer veriyorum o cemaatin üyelerine” (Tempo dergisi, 21–28 Mart 2005 sayısı).
Kızına ağlayan profesör!
Bir başka olayı da Ankara Kulisi’nde kalem oynatan değerli gazeteciler Mustafa Kurdaş–Mustafa Yılmaz’dan aynen nakledelim:
“Profesörün sıkıntısı yüzüne yansımıştı. Diğer profesör arkadaşına “Bir gün kızımın karşıma geçip Baba ben Hıristiyan oldum diyeceği 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi” dedi. Üstelik kızı İmam Hatip mezunuydu. Profesör arkadaşından kızıyla konuşup ikna etmesini istedi. Kıza ilk soru “Neden Hıristiyan olduğu” sorusuydu. Kızın cevabı, Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü söylemiyle birebir örtüşüyordu: Kızcağız tıpkı diyalogcular gibi; “Hristiyanlar da cennete girecek diyen sizsiniz. Lailahe İllallah diyen herkesin mutlaka cennete gireceğini söylüyorsunuz” dedikten sonra “O zaman niye Hıristiyan olmayayım. Hıristiyanlık, İslam’a göre çok daha kolay bir din. Başörtüsü mecburiyeti yok, 5 vakit Namaz zorunluluğu yok, Haftada bir kiliseye gitmek yeterli. Sonunda cennete gireceksem neden kolay olanını tercih etmeyeyim”.
Bu diyalog işinin gelip dayandığı noktayı görebiliyor musunuz ey diyalogcu aymaz ve pişkinler!?
Sözünüzde samimi iseniz, Samanaltı’ndaki Pazar Sohbeti’nizde ilan ettiğiniz üzere “bu diyalog işinden vazgeçtiğiniz”i açıklamanızı bekliyorum ey pişkin diyalogcu.
Katılma Tarihi: 16 mart 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 171
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Bu mübarek Cuma gününde, Müslümanlardan ziyade Hıristiyan Yahudi, Budist ve Zerdüştlere muhabbet ve hoşgörü kanatlarını gererek Papa’nın ve papazların ellerini ve bilmem nerelerini öpen “diyalogcu aymaz”ların, Hz. Muhammed’e sevdalı Müslüman’a karşı “mülaane ve mübahale istismarları”na karşılık, aynen Necran Hıristiyanlarının karşısına Hamse–i Âl–i Aba olarak çıkan Alemlere Rahmet Hz. Muhammed’in ve Ehl–i Beyti’nin vahiyle müeyyed edaları ve ruhaniyetiyle “hodri meydan” diyorum.
Gözünü ve gönlünü dört açıp dinle ey diyalogcu aymaz!
“ABD’de Yahudi mafyası: ADL” diye başlık atıp “ADL (Anti–Defamation League) adeta, Amerikan mafyasının halkla ilişkiler bürosu gibidir… Kurdukları ‘Denizaşırı Yatırımcılar Servisi’ adlı şirketle milletlerarası silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, kirli parayı aklama gibi işleri yürütmektedir… ADL, tam mesai ile çalışan gizli istihbarat memurlarının bir kısmını Amerikan Hükümeti Adalet Bakanlığı’na bağlı Özel Soruşturmalar Ofisi’nde (OSI), bir kısmını da İsrail otoriteleriyle Tel Aviv’de çalıştırmaktadır… İsrail Devleti kurulduğundan beri ADL, İsrail Gizli Servisi MOSSAD ile hususi ilişkilerini daima sürdürmüş, İsrail mafyasıyla da yakın bağlantılar kurmuştur…” diye siz yazdınız (Zaman gazetesi, 20 Kasım 1992, Yunus Altınöz).
Bu ve buna benzer daha çok şeyler yazdınız ADL ile ilgili; bizim tek kelime ilavemiz yok ey aymaz! İşte bu ma’lum–meçhul ADL’nin Gülen Efendi’ye “hoşgörü ve diyalogla ilgili bir kitap” yazdırdığını da kendi mevkutenizde aynen aşağıdaki gibi siz aktardınız kamuoyuna…
“3 gündür Türkiye’de bulunan Yahudi Liderler Heyeti, Başbakan Yılmaz, Orgeneral Çevik Bir, TBMM Başkanı Çetin ve Dışişleri Bakanı Cem’den sonra Fethullah Gülen ile görüştü… 55 Yahudi örgütünü temsilen Türkiye’de bulunan 59 kişilik (AYÖBK) Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Heyeti, Fethullah Gülen’in Türkiye’deki ve yurtdışındaki çabalarını önümüzdeki yüzyılın ‘barış’ asrı olması açısından önemsediklerini ve sözkonusu projeye büyük ilgi duyduklarını belirttiler… Görüşmede; Gülen’in, ABD’nin en etkili Yahudi Lobisi olan ‘ADL’nin (Anti–Defamation League) teklifi’yle hazırladığı ‘hoşgörü ve diyalogla ilgili kitap’ da gündeme geldi. Gülen, İngilizce olarak hazırlanan kitap üzerindeki çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, bittiğinde insanların hizmetine sunacağını söyledi. Kitap, ADL tarafından basılarak dünyanın dört bir yanında dağıtılacak…” (Zaman gazetesi, 10 Mart 1998, Selçuk Gültaşlı).
Bizden bir ilave yok, yalan yok, iftira yok; yaptığınız iş ve kimin teklifiyle olduğu ortada. Tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu bir.
“Papa VI. Paul tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz… Rabbin aciz kulu Fethullah Gülen– 9 Şubat 1998” diye başlayan mektubu Papa II. Paul’un elini öperek siz takdim ettiniz ve birgün sonra mevkutenizde yayınladınız (Zaman gazetesi,10 Şubat 1998).
Bu işte de bizden bir ilave yok, uydurma yok, iftira yok; tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu iki.
“Bu bir devrim… Hz. İbrahim Sempozyumu ilginç bir evliliğe de vesile oldu. Diyalogdan düğüne. Sosyoloji profesörü Hıristiyan Lester Kurtz ile gazeteci Müslüman Meryem Kurtz’un nikahları, Urfa’da İbrahim Camii’nde müftü, haham ve papazın huzurunda kıyıldı. Hem Hıristiyan hem Müslüman… aynen çifte vatandaşlıkta olduğu gibi çifte dinli…” diye siz manşet yaptınız (Zaman gazetesi, 14 Nisan 2000)
Bunda bizden bir ekleme yok, ilave yok, iftira yok, tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu üç.
“Ehl–i kitapla amentüde ittifakımız var… Garip olan şudur ki ittifak ettiğimiz amentüyü öne geçirmiyor da ihtilaf ettiğimiz teferruatı ileri sürüp mutlak küfre karşı dayanışmamıza engel olarak görüyoruz. Halbuki temelde ittifak varken teferruattaki ihtilaflara takılıp kalmak makul değildir…” diye yazı döşenerek “ehli kitapla amentüdeki ittifakınız”ı siz ilan ettiniz (Zaman gazetesi, Ahmet Şahin, 17 Nisan 2000).
Bunda bizden bir ekleme yok, ilave yok, iftira yok, tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu dört.
Papa ile görüşmesinin akabinde Gülen Efendi “Herkes kelime–i tevhid–i esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta kelime–i tevhidin ikinci bölümünü, yani ‘Muhammed Allah’ın Rasulüdür’ kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakmalıdır” diyor (Bkz. Küresel Barışa Doğru, s. 131).
Bunda bizden bir ekleme yok, ilave yok, iftira yok, tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu beş.
Aynı Gülen Efendi, “Yahudi ve Hıristiyanları kınayan ve azarlayan ayetler, ya Hazret–i Muhammed (A.S.M) döneminde yaşayan ya da kendi peygamberleri döneminde yaşayan bazı Yahudi ve Hristiyanlar hakkındadır” (Bkz. Küresel Barışa Doğru, s. 45) diyor.
Bunda bizden bir ekleme yok, ilave yok, iftira yok, tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu altı.
Diyalog çalışmalarınızın demirbaşı olarak STV’deki Pazar Sohbeti’nizde de arz–ı endam eden felsefeci–teolog “İslam bilginleri Hıristiyanların, Yahudilerin, Zerdüştilerin, hatta Budist gibi herhangi bir şekilde bir tanrıya inananların cennete gireceklerini kabul ederler” diye beyanat veriyor Hürriyet’in Gülen Efendi’nin röportajını temize çıkarma operasyonunda (Hürriyet gazetesi, 17 Nisan 2004).
Bunda bizden bir ekleme yok, bir çamur, bir iftira yok, tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu yedi.
“Tercan Ali Baştürk gibi arkadaşlarınızın yönetiminde öğrenciler, 21 Nisan 2000 Cuma sabahı yurtdışındaki okullardan İstanbul’a getiriliyor; Patrik Bartholomeos, papaz Marotvich, Zaman’dan Abdullah Aymaz ve Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan Harun Tokak ziyaret ettiriliyor, sonunda da Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman öğrenciler ‘belli zamanlarda birlikte ortak ibadet etme kararı’ alınıyor” (Çağlayan dergisi, Nisan 2000, Tabuları Yıkan Seyahat, Tercan Ali Baştürk)
Bunda da bizden bir ekleme yok, bir fazlalık, bir iftira yok, tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu sekiz.
“Türkiye’de Hıristiyan misyonerlerin başlattığı çalışmalar sonucunda dağıtılan İncil sayısının miktarı milyonlara, açılan Kilise Evlerin sayısı 25 bine ulaştı” haberini de mevkutenizde siz yazıyorsunuz (Zaman gazetesi, Serkan Talan, 2 Mart 2005). Sonra da tünediğiniz ekranlardan veya gazete köşelerinden “Yalan; yok canım nerede o kadar kilise ev…” diye siz konuşuyorsunuz.
Bunda da bizden bir ekleme yok, bir fazlalık, bir iftira yok, tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu dokuz.
Hıristiyanlaştırılan binlerce gencimizin haberlerinden öte mevkuteler, artık “Eski Nurcu papaz’ın öyküsü”, “Nurcu papaz” ve “Ateistti, Nurcu oldu şimdi Başpapaz” (Bkz. Star, Milliyet gazeteleri 15 Aralık 2001; Tempo dergisi 28 Mart 2005) haberleriyle dolup taşıyor. “Türk Dünyası Ankara Presbiteryen Kilisesi Başpastörü Yavuz Kapusuz’un hikâyesi ise artık son yıllarda dindar Müslümanların bile Hıristiyanlık dinini seçebildiğini ortaya koyuyor. Gençlik yıllarında ateist olan Yavuz Kapusuz, üniversiteye başlamasıyla birlikte Fethullah Gülen Cemaati’yle tanıştı… Başpapaz Kapusuz, ‘Onların yurdunda kalmak istediğimde ‘Buyurun, kapımız herkese açık’ dediler ve aldılar” (Tempo dergisi, 28 Mart 2005) haberlerini okuyorsunuz.
Bütün bunlarda bizden bir ekleme yok, bir abartı yok, bir iftira yok, tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu on… Ve dahası var ama bu olsun son.
Ey diyalogcu aymaz ve zamane aymazlar, milli ve dini bütünlüğümüz bakımından vahim olan bütün bu yanlışları icra etmenize rağmen “mülaane ve mübahale”yi dahi istismar eden cüretiniz karşısında, aynen Necran Hıristiyanlarının karşısına Hamse–i Âl–i Aba olarak çıkan Alemlere Rahmet Hz. Muhammed’in ve Ehl–i Beyti’nin vahiyle müeyyed edaları ve ruhaniyetiyle “hodri meydan” diyorum…
Her zaman ve her yerde, dilediğiniz ekranda veya dilediğiniz meydanda, Beytullah’ta veya Arafat’ta, aynen Alemlere Rahmet Hz. Muhammed’in Hz. Fatıma’sını, Hz. Ali’yi, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i abasının altına alarak Necranlıların karşısına çıkışı gibi, kızım Fatıma Betül’ü, oğullarım Recep Haydar ve Ali’yi abamın altına alarak tüm diyalogcu aymazların karşısına çıkıyor; haksız, yalancı, müfteri olanın ve nâhak yere Müslüman’ın harîm–i ismetine dil uzatanın soyunun ve sopunun kuruyup kesilmesi üstüne “mülaane ve mübahale”ye davet ediyorum. Ellerini öpüp yapıştığınız papazlarınızı ve hahamlarınızı da yanlarınıza alarak geliniz…
Buyurunuz, hodri meydan!
“Gerçek Rabb’inden gelendir. Öyleyse şüphecilerden olma. Artık sana bu ilim geldikten sonra, kim seninle (İsa’nın durumu) hususunda çekişirse de ki: ‘Haydi gelin, sizler ve bizler bizzat dahil olmak üzere, oğullarımızı ve oğullarınızı, hanımlarımızı ve hanımlarınızı çağırıp gönülden Allah’a yalvaralım; bu konuda kim yalancı ise Allah’ın lânetinin onların üzerine inmesini dileyelim” (Âl–i İmran Sûresi, 60–61)
Her zaman ve her yerde, dilediğiniz ekranda veya dilediğiniz meydanda, Beytullah’ta, Arafat’ta veya Ravza–i Mutahhara’da…
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma