Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Ormanlar yanar. Ardından ağlaşma başlar. Onun ardından da ağaçlandırma. İnsan eğer Kalaşnikov'la ayı avlayan türünden değilse ağlaşır, çünkü ömrü kısadır. Bir daha yangının yok ettiği yerlerde orman görmeyecek. Ama yangın doğanın umurunda değil, çünkü onun için mevsimler vardır ama zaman yoktur. Bütün zaman ona aittir. İnsan küllerinden yeniden doğamaz, orman doğar. Beş altı bin yıl önce Anadolu'nun her yeri ağaçlarla doluydu. O ağaçları kimse ekmedi. Kendiliklerinden büyüdüler. Doğanın yardımımıza ihtiyacı yoktur. Gölge etme, başka ihsan istemez. Hatta gölge bile edebilirsin. Sonunda gölgeniz bir daha gelmemek üzere kaybolacak ama o her zaman olduğu yerde olacak, her yerde yani. Bazı ağaçlar yangın sever. Çam tohumu, örneğin, ateşte pişmeden filizlenmez. Bazı ağaçlar toprak hizasına kadar yanar ama köklerinden yeniden ve eskisinden daha canlı olarak fışkırır. Örneğin keçiboynuzu, zeytin. Kıbrıs'taki büyük bir yangından sonra Beşparmak Dağları'nın yamacında daha önce orada olmayan binlerce gelincik gördüm. Acaba onların tohumlarını ateş mi filizlendirmişti? Bir fidan bile ekmeseniz yangının kül ettiği orman 30-40 yıl içinde yeniden eski haline döner. Tabii "orman vasfını kaybetti" diye ortalığı asfalt ve betonla doldurmazsanız. Ozanköy'deki bahçemde şu veya bu işi yapmak için çömeldiğimde yerde hep minik bitkiler görürüm. Kibrit çöpü büyüklüğünde çamlar, selviler, zeytin ve keçiboynuzu ağaçları, minik bir siklamen yaprağı, kaktüsler, çiçekler ve daha birçok bitki. Onları yerinde bırakırım. Ormanda olduğu gibi düştükleri yerde büyüsünler. Şimdi minare uzunluğunda olan bazı ağaçlarımı ta bu hallerinden tanırım. En sağlam ağaç uçan, düşen veya kuş pisliğine sarılı olarak gelen tohumdan çıkar, dükkândan alıp diktiklerinizden değil. İngiltere'nin Cambridgeshire eyaletindeki Monks Wood ulusal parkının yakınlarında dört hektar büyüklüğünde bir arpa tarlası varmış. En son 1961'de sürüldükten sonra terk edilmiş. Ağaçlandırma işi sincaplara, kuşlara ve rüzgâra bırakılmış. Yıl 1988 olduğunda, tarla, içinde 12 metre yüksekliğinde 891 meşe, 582 dişbudak ve 1,481 değişik ağacı barındıran bir koru olmuş. Yirmi yedi yıl. Beş milyar yıllık gezegen için zaman mı? Doğa benim bahçem gibi minik ağaçlarla doludur. Büyümeleri için ihtiyaç duydukları tek şey rahat bırakılmaktır. Fidan olarak ekilen ağaçların üçte biri ise beş yaşına gelmeden önce kurur. Ölüm oranının yüzde doksan olduğu ağaçlandırma projeleri az değildir. Fidan olarak ekilen hemen hemen bütün bitkilerin kurak aylarda sulanması, rüzgâra karşı desteklenmesi gerekir. Tohumdan yetişenlerin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Üzerlerine basılıp ezilmemek dışında.(Metin Münir)
__________________ ''Eğer biz bu Kur'anı bir dağın üzerine indirseydik,kesinlikle onun,Allah korkusuyla baş eğerek parça parça olduğunu görürdün..''Haşr:21
Katılma Tarihi: 18 mart 2006 Yer: Fiji Gönderilenler: 244
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Yıl 1991 hergün çıkan çatışmalar nedeniyel ilçemizin yarısından fazlası göç ettirilmişti.Eski tabirle sürülmüştü.Sürgün acıklı bir olaydır.En acıklı olanıda ormanlarımızın ,milli servetimizin,insanlığın servetinin yakılmasıydı.
o gün bir iş için şehire girmem gerekti,sabah erkenden garaja gittim .Biletimi keseyim dedim ,herkeste suratlar asık .Ne olmuş diye merak ettim,sordum ahaliden birine -''hayır ola ,nedir ,ne olmuş?''
''-dumanı görmüyormusun falan mevkide ormanı yakmışlar'' ...''- kim yakmış ,söndürmeye gidildi mi''...''-Asker yakmış,sündürmeyede izin vermiyorlar dedi....''
İçim burkuldu,bpğazıma bir düğüm takıldı ,ağlayamadım.zaten iki hafta önce herkesin gözleri önünde bir sürü ekin yakmadılar mı?..Muhtarın tarlası,komşumuz hacı husonun ....Civar köyler yakılmamışmıydı..Diye düşünceler şimşek gibi kafamdan geçti.Ne yapılanabilirdi...HİÇ BİR ŞEY seyretmekten başka.Elbet sıra herkese gelecekti...
Şehire inip inmemekte tereddüt ettim ama gitmeliydim.Arabaya bindik gidiyoruz.Kırk yerden kontrolden geçtik.Yaklaşık beş kilometre uzakta alevler gökkubbeyi yalıyor...Dumanlar yükseliyor..Biz duyamadık amma alevler arasında kalan hayvanların feryadları arşa ulaşmıştır.Biraz daha ilerleyince ne görelim dostlar...ASKER ORMANLARI BAŞKA NOKTADAN YAKIYOR...yazıklar olsun binkere yazıklar olsun...ne biçim vicdan,ne biçim insanlık,NE BİÇİM VATANPERVERLİK.. Beddua beddua eller karıncalanıyor....
evet işte dostlar o gün bidaha geri dönmedim.Az buçuk sesi çıkan medyada birileri gündene taşıyor olayı ..Kürdistan dağları cayır cayır yanıyor diye..Gizli eller müdahale ediyor.Susuturuluyor.Duyanında zaten gıkı çıkmıyor...Ama ormanlar köyler yakılıyor...bilançomu ? resmi rakam on yıl sonra:3700 köy yakılıyor yıktırılıyor,hadsiz hektar hektar ormanlar yakılıyor,tarih talan ediliyor ,4,000,000.(DÖRTMİLYON) İNSAN YURDUNDAN SÜRÜLÜYOR ...KİMSENİN GIKI ÇIKMIYOR..
Ta onbeş yıl sonra geri dönüyorum.Aynı yerden geçiyoruz.. Sene 2006 ..Tabiaat cömerttir..yine yeşillenmiş memleketimin dağları diye içimden geçirdim sevindim..Sevincim kursağımda kaldı ...Taaa uzaklardan dumanlar.Korku börüdü içimi ,kimseciklere sormaya cesaret edemedim.Nihayet ilçeye varıyoruz...Yıkıntılar arasında binlerce yıllık garip kasaba..Baba evine gidiyorum..Anam yanlız ,kardeşim tarlaya gitmiş,hasret gideriyoruz, eş dost akraba arkadaş....kahveye gidiyorum ,eski bir iki arkadaş...çocukluğumuzdan , delikanlılığımızdan bahsediyoruz,kaf gülüyor,kah hüzünleniyor,kah kinleniyoruz..Eee ne var başka memlekette ,soruyorum.Sormaz olaydım..''-Falanca mevkide yine orman yakıyorlar''.....Haberlerde lübnan bombardımanını izliyoruz,akşam oluyor evlere çekiliyoruz......
Offf be ,offf...........
----
hernerde olursa olsun orman yakmak cinayettir,adam kesmek cinayettir,köy yakmak cinayettir, hak gazp etmek cinayettir...
Senin anlattığın olayın benzerini Yıldırım Türker'de anlatıyor,kısa olduğu için aşağıya alıntılıyorum:
" Güzel yurdumun her köşesi Daha bir buçuk ay önce, elbette bu kadar gürültüsü işitilmeyen bir orman yangını yürekleri dağlıyordu. Şırnak'ın Cudi Dağları'nda haftalarca süren orman yangını üstüne bölgede gazetecilik yapan Kerem Çelik'in bildirdikleri tüyler ürperticiydi. Yangınla ilgili yetkililerin duyarsız kaldığı gerekçesiyle Şırnak Barosu'na bağlı 16 avukat suç duyurusunda bulunmuştu. Gazeteci Çelik ilk yangının İkizce Komando Taburu'nun eliyle çıktığını belirtmişti bianet'e. Ona kalırsa ilk olarak karakolun çevresindeki bir alan güvenlik açısından yakılmış, lakin yayılması engellenememişti. Bölge sakinlerinin iddiaları da yangının söndürülmesi talebinin dahi asker tarafından engellendiği yolundaydı. Güvenlik gerekçesiyle Silopi Belediyesi'nin yangın söndürme çalışmasına da izin verilmemişti. Operasyonları yürütmeyi zorlaştırdığı için ağaçların kesilmesi, ormanların yakılması, yanmasına göz yumulması, yeni işittiğimiz mücadele yöntemlerinden değil. Bu ayın ilk günlerinde Bingöl'de Doğanlı, Dedebağ ve Çamlıyurt köyleri arasında kalan ormanlık alanın büyük bölümü yanmış, yine günlerce süren yangına, Valilikten Orman İşletme Şefliği'ne kadar bütün yetkililere defalarca başvurulmuş olmasına karşın ne bir cevap alınmış ne de yangına bir müdahalede bulunulmuştu. Söz konusu ormanların güvenlik gerekçesiyle devlet tarafından yakıldığı kuşkusu karşısında kimsenin bir açıklamada bulunma zahmetine girmediğini biliyoruz. Vatanı korumanın tanımını, üniformalı ya da sivil, hepimiz yeniden yapmak zorundayız. Vatan, üzerinde kimsesiz bir bayrak dalgalanan çöl müdür? Güzel yurdunu korumaya yemin eden, ormanlarını korumaya bütün gücünü seferber etmez mi?"
Maalesef etmiyor işte.Onlar için,vatanın yeşillliği önemli değil,önemli olan çıkar ve menfaatlerin korunması vesselam.
__________________ ''Eğer biz bu Kur'anı bir dağın üzerine indirseydik,kesinlikle onun,Allah korkusuyla baş eğerek parça parça olduğunu görürdün..''Haşr:21
Bir başka yazarın ağaçlarla ilgili yazısı ise şöyle:
Ağaçlara başsağlığı
Tek tek bütün ağaçların ruhları nur içinde yatsın. Yeşil ruhları belalı bir duman içinde küllerle çırpınarak göğe yükselirken bu memleketin üzerine lanetlerini bırakmamış olmalarını diliyorum. Ve hepimizin başı sağ olsun. Çünkü... Ekranda orman köylerinde adamlarla konuşuyorlar. Adamlar milli servet, mal, mülk diyorlar. Sonra sıra köyden bir kadına geliyor. "Ne diyorsunuz orman yangınına?" sorusuna karşılık şöyle cevap veriyor muhterem kadın: "Özgürlüğümüzü kaybettik!" Bu kadar... Özgürlüğümüzü kaybediyoruz ve benim aklıma bu ülkenin ne kadar da kolayca Afganistan'a dönüşebileceği geliyor, Irak'a. Oralar bombalanırken, ilk kez bombalandığında gördüğümüz o şehirlere bakıp şöyle demiştim: "İnsan nerede? Ağaçlar? Hayat nerede?" Herhalde bir zamanlar Irak'ta da, Afganistan'da da bize benzeyen, ülkesini ve halkını içini acıtacak kadar derin bir kederle seven insanlar vardı, o insanların gölgelerine oturduğu ağaçlar, teneke yağ kutularında sardunyalar, çocukları hayrete düşüren tespih böcekleri... Onlar neredeydi o gün? Kendini savunacak bir hayat bırakmayıncaya kadar yok ediyorlar önce ülkeleri. Sonra işgal ediliyor, boş araziler gibi, boş arazilermiş gibi! Bu ülkede bir gün insanlarıyla ve ağaçlarıyla birlikte yanıp kül olduğunda, kaç asker olsa "kurtarır" bizi? (Ece Temelkuran)
__________________ ''Eğer biz bu Kur'anı bir dağın üzerine indirseydik,kesinlikle onun,Allah korkusuyla baş eğerek parça parça olduğunu görürdün..''Haşr:21
Bir başka yazarın ağaçlarla ilgili yazısı ise şöyle:
Ağaçlara başsağlığı
Tek tek bütün ağaçların ruhları nur içinde yatsın. Yeşil ruhları belalı bir duman içinde küllerle çırpınarak göğe yükselirken bu memleketin üzerine lanetlerini bırakmamış olmalarını diliyorum. Ve hepimizin başı sağ olsun. Çünkü... Ekranda orman köylerinde adamlarla konuşuyorlar. Adamlar milli servet, mal, mülk diyorlar. Sonra sıra köyden bir kadına geliyor. "Ne diyorsunuz orman yangınına?" sorusuna karşılık şöyle cevap veriyor muhterem kadın: "Özgürlüğümüzü kaybettik!"
sevgili Abdullah,
orman yangınları, televizyonda izlerken, bana üzüntüden gözümü kapattıran sahnelerdendir. o kadar önemli olmasına rağmen, orman kayıplarının önünün alınamaması , bu konuya toplumun / devletin başka başka zaviyelerden de bakmasını gerektirmez mi?
bu bir insanlık sorunu olduğuna göre, yine iş en başta her şeyde olduğu gibi insana düşmektedir. peki insanın bu konudaki sorumluluğuna uymasını nasıl sağlayacağız?
aşırı /katı seküler eğitimle ahlaki yapılanmasında büyük zaafiyet gelişen ve zaten bozuk olan inanç kavramları daha da dejenere edilen insanlara, ''aman ormanlarımızı koruyalım ''diye feryat etmekte pek işe yaramamışa benziyor.
Allah'ın imzalarıdır / Ayetleri dir ,gözüyle ormanlara bakmayı /korumayı yeni nesle , İslam'i literatürü kullanmaktan korkmadan , okullarımızda ,medyada anlatabilirsek , ormanların korunması konusunda toplumsal anlamda daha ciddi önlem alınmış olabileceğine inanıyorum.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma