Abdullah16 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 21 eylul 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 727
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
MEZAR NOTLARI
Bölüm 3
Yakıcı güneş ve rüzgarsız bir gün. İç anadolu yörelerinde bir köy mezarlığındayım. Samimiyetle sordum kendime; "Neden buradayım?", "Niçin ölülerin arasındayım?" Yalnızlığı sevdiğim bir gerçek, bahar gibi yeşeren yalnızlığı... Fakat sadece bu değil beni mezarlıklara çeken, sadece yalnızlık isteği değil... Babamın gömüldüğü günü hatırlıyorum.. Beni öpen, beni koklayan ve"Oğluum" diyerek beni kucaklayan babamın gömüldüğü günü. Toprak kazılmıştı. Toprağın bağrında bir babaya, bir oğulun babalı dünyasına yer açılmıştı. Bir çukur, bir baba, bir oğul ve baba ile oğul arasına atılan kürek kürek kara toprak. Kürek tutan ellere bakıyordum. Babamı kara toprak ile örten yüzlere bakıyordum. Donuk yüzler, ağlamasını bilmeyen gözler ve ne yaptıklarından habersiz eller. "Babam" diyeceğim, sarılıp elini öpeceğim, nazlı nazlı isteklerde bulunacağım babam, babacığım gömülüyordu. "Neden ve niçin" sorularıma, Fahri hocamız benim anlayabileceğim bir şekilde cevap vermişti; " Allah'ın emri, her yaşayan ölecek ve kıyamet günü diriltilerek hesap verecek... " İşte o günden sonra, babamı örten kara toprak bana yabancı ve benden uzak olmadı. Toprağın üstüne basıp, toprağın altında gezindiğim günler, ölümü yakinen düşündüğüm günlerdi. Ve mezarlıklar!. Bana yaşama fırsatını, pişmanlıkları, gafleti, İlahi hesabı hatırlatan mezarlıklar. Mezarlıklara gelmekteki asıl maksadım bu olsa gerek. Onları görmek, onları duymak ve onlalardan ibret almak... İnsan kendisini sık sık hesaba çekmeli. Topluma indiğimiz ve topluma Rabbani doğruları götürdüğümüz bazı zamanlarda kendimizi unutabiliyoruz. Bakışlarımı kendime, içime yönelttim. Gözyaşı ve kalbe ait buruk sözlerle tevbe, dua, hamd ve şükrettim. - N'aber Hüseyin ağa! Sesin geldiği yöne döndüm. Garip bir adam, bir kabrin başında durmuş ve kabre doğru sesleniyordu... - N'aber? Sana yaşarken "N'aber" diye sorduğum da göbeğini tutarak; "İyiyiz İyiyiz" derdin. Şimdi de iyimisin haa, şimdi de iyi misin Hüseyin ağa?. Demedim mi sana, dediim... Anlatmadım mı sana, anlattııım... Ne oldu malın, haa ne oldu malın? Allah yolunda kullanmadığın, Allah'a vermediğin mallarını oğlun şeylere veriyor, şeylere... Yine İstanbul'da kıymetli oğlun. Sen Istanbul'a gidince camileri gezerdin ya, oğlun pavyonları geziyor... Yooo kızma, kızma Hüseyin ağa! Onu ben değil, sen yetiştirdin. Demedim mi sana, haa demedim mii! Oğlana Allah'ın hükmünü öğret, ben öğreteyim demedim mii? Dediim... Ya sen, sen ne yaptın? Söyle söyle utanma... Beni muhtara şikayet ettin. Şimdi de et Hüseyin ağa, şimdi de et. Bak muhtar da orada yatıyor!... - Hey muhtar, Hüseyin ağanın şikayeti var.. Hayretle izlediğim bu garip adam ilerleyerek başka bir kabrin başında durdu. -Duydun mu muhtar! Hüseyin ağanın şikayeti var. Duymuşsundur, sen duymuşsundur. Senin köyde duymadığın haber olur mu? Hele şimdi, şimdi daha iyi duymuşsundur. Hadi muhtar hadi, yine beni şikayet et. Bir altı sene daha yatayım. Yine uydur ne uyduracaksan!.. Şikayet etsene muhtar, şikayet etsene... Niye cevap vermiyorsun, öldün mü be adam! Öldün mü? Haa, sahi sen ölmüştün değil mi? Vah vah vaah.. Eeee şimdi kim şikayet edecek? Du sana söyleyim, ben..." Şimdi ben şikayet edecem!... Kime mi? Seni oraya upuzun yatırana muhtar! Nasıl rahat mısın orda? Devlet güvencesi orda da va mı? Söyle vaa mı yardımcın, yardım çağrıyon mu? Çağır, çağır muhtar, çağıır... Daha çok çağıracaan!... Eeee, artık anladın değil mi muhtar? Artık anladın... Allah'tan başka dost olmadığını, Allah'tan başka yardımcı olmadığını artık anladın, anladın ammaa iş işten geçti... Değişik mezarları gezen bu garip adam, bazen elini öfkeli bir şekilde kaldırıyor, bazen ılık ve sevecen bir sesle hitabetini sürdürüyordu. -Eee, kendisine imam denilen zat na'beer'? Şimdi de mevlid okuyup, yolunu buluyon mu? İndirmediğin hatimlere müşteri çıkıyo mu? Yine arkanda, sana cahilce hürmet eden cemaat va mı? Onlara yine aynı müfredatı okuyon mu? Haa sahi, anlatmadığın, gizlediğin hükümler n'oldu? O hükümleri yine gizleyebiliyon mu? Söyle; söyle gizliyon mu? Gizleyemeyon, hiç gizleyemeyon... Allah'ın hükmü kullardan gizlenir, gizlenir de, Allah'tan giızlenir mi? Gizlenmeez.. Gizlenmez elbet, Şimdi anladın, anladın ya geçmiş ola! Yüz altmış üçten kurtuldun, kurtuldun ammaa, AIlah'ın hükmünden nasıl kurtulacaksın? Biraz evvel muhtarla konuştum; halinden hiç memnun değil. Hüseyin ağa da öyle... Yine onlara iltimas geçecek, onlara cennet vadedecek misin? Allah'a inanıp, tağuta kulluk yapan o zavallılara cennet va'dedecek misin? Öldükleri zaman onlara kelime-i şehadetin manasını sorsalar, hangisi bilecek? Tabi bilmezler, sen anlatmadın ki!... Anlattın mı? Anlatmadın... Anlatmadığın yetmiyomuş gibi benim anlattıklarımı da tevil ettin, geçiştirdin.. Onlardan çoğu da senin dediğine inandı. Şimdi de seninle beraberler. - Şükret kabirlerinden kalkamıyorlar. Yoksa gelip kemiklerini kıracaklar.. -Öyle değil mi muhtar, öyle değil mi Hüseyin ağa!... Öyle, öyle ya iş işten geçtii. Vay sizin halinize... Bir hayli şaşırmıştım. Mezarlar arasında gezen bu adam kimdi? Ölüleri tanıdığına göre bu köyden olmalıydı. Söylediklerini ve mezardakileri düşünüyordum. Hüseyin ağayı, Muhtarı, Namaz kıldıran zatı... Bunlar bizlere yabancı olan tipler değildi. Bu gibi insanlarla aynı toplumda bulunuyor ve aynı toplumda yaşıyorduk.Bu gibi insanların rahat ve cahilane yaşantılarını düşündüm... Oysa burada yatan onlardı. Burada yatacak olan onlardı... Bu sesin onlara yaşıyorken ulaşması, bir kez, bir kez daha, bir kez daha ulaştırılması gerekiyordu.. Sesin kesildiğini fark ettiğimde etrafıma baktım. Ölülere seslenen garip adam yoktu. Oysa konuşmak isterdim kendisiyle; ölülere böyle konuşan bu adam, dirilerle kimbilir nasıl konuşurdu? Mezardan aceleyle ayrılarak köye doğru yürüdüm. Görmedim, göremedim o garip adamı... Bazı köylülere sorduğumda tanımadıklarını, belki de "Deli hoca" olabileceğini söylediler. Deli(!) hoca!...
Muammer Özkan
__________________ ''Eğer biz bu Kur'anı bir dağın üzerine indirseydik,kesinlikle onun,Allah korkusuyla baş eğerek parça parça olduğunu görürdün..''Haşr:21
|
hasan oktem Uzman Uye
Katılma Tarihi: 11 temmuz 2006 Gönderilenler: 109
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam Abdullah,
sana teşekkür borçluyum, uzun bir süredir bu yazıdan etkilendiğim kadar etkilenmemiştim. Allah her iki cihanda yüzünü ak çıkarsın.
biz de bir ata sözü vardır: ''vallahi kırş nakos me hattayt '' (vallahi bir kuruş eksik koymadın )
bir esnafın , kendisiyle çok sıkı bir pazarlık yapıp onu çok zorlayan bir müşterisine verdiği cevap , ahirette karşılaşacağımız durumu ifade ediyor:
evet, yakinen inanmamız gereken , hesap gününde , gerçekten bir kuruş eksik koymayacağız/ koyamıyacağız. beraberimizde tek taşıyabildiğimiz akidemiz/amelimiz her ne ise , işte hesap günü masanın üstüne onu eksiksiz/fazlasız koyacağız.
ne mutlu , Tevhide muvafık ; ihlaslı /salih amelle yaşamış ve hesap günü , o vaziyette Yüce Allah'ın huzurunda durabilmiş O insanlara. YARABBİ bize O bahtiyar müttakilerinden kılacak , ameller işlettir.ğadaba uğrayanların yolundan uzak tut.
selam ve saygı ile
|