İnanç biçimleri
Murat Belge
22/10/2006 (576 kişi okudu)
Bir İslamcı tanıdığım bana 'cinler'e inandığını söylemişti. Asıl söylemek istediği, inanmadığıydı. Bugünün dünyasında aklından zoru olmayan bir kişinin cine periye inanması kolay değil elbette. Gelgelelim, Kur'an'da 'cin'den söz edilir. Benim bu dostum da Kur'an'a, onun gerektirdiği biçimde inanma tercihinde bulunmuştu; orada 'cin' sözü geçiyorsa, bildik anlamda 'cin' ona çok aykırı da gelse, kendi aklının ermediği bir gerekçe olmalıydı ki geçiyordu. O halde inanacak, en azından bu konuda 'nötr' bir tavır geliştirecekti, ne denmek istendiğini anlayana kadar...
Dini inanç böyledir. Dostum, bunu bilerek seçtiğini ve seçimiyle tutarlı davrandığını anlatıyordu bana. Ama yalnız 'dini' inanç değil, 'iman' haline getirilmiş her şey böyledir. Örneğin, 'milliyetçilik' de... Türkiye'de bitmez tükenmez bir laiklik kavgası var; yatışmıyor, çözülmüyor, gitgide şiddetleniyor. Bu gibi, 'inanç nedir', 'inanç ve analitik düşüncenin ilişkisi' gibi, asıl yönelmesi gereken noktalara da yönelmiyor.
Gitgide yüzeyselleşiyor ve 'baş bağlamak' başını 'şöyle değil de böyle' bağlamak gibi kör noktalarda kilitleniyor. Bunun başlıca özelliği, aynı ülkede yaşayan ve yaşayacak olan, dolayısıyla birbirini anlaması ve bir arada yaşamak için bir modus vivendi (varoluş tarzı) kurması gereken insanların tartışması görünümü vermemesi. Böyle değil, bir kesimin bir biçimde elindeki yetkiyi kullanarak ya da sahip olmadığı yetkileri eline geçirerek, öbür kesime kendi ölçülerini dayatma mücadelesi olarak ortaya çıkıyor. İki kesimde de 'şahin' dediklerimizden bolca bulunuyor. Bunlar, ilk iş, olası bir diyaloğun önünü kesiyor.
'Dini inanç'la ilgili bir örnek anlattım. Özellikle İslamiyet gibi, 'Kitab'ın Allah'ın doğrudan 'Kelam'ı olduğunu temel almış bir inanç sistemi içinde 'inanç' böyle özelliklere sahip. Bu, 'tartışılmaz' olduğu anlamına gelmiyor; ama tartışılmasının kendine özgü biçimleri var.
Türkiye'de kendini 'seküler' ilan eden düşünce tarzı bana daha sorunlu görünüyor. İnsan niçin 'seküler' düşünmeyi tercih eder? Düşünce, her türlü engeli aşarak sınırsızlaşsın diye. Düşünce, herhangi bir 'kutsallık' yükü taşımayı kabul etmeksizin, sonuna kadar özgürleşsin ve eleştirelleşsin diye.
Peki Türkiye'de 'seküler' düşünmek iddiasında olanların yaptığı bu mu?
Hayır. Değil.
'Sekülarizm' deyince Türkiye'de ilk akla gelecek düşünce tarzı, Atatürkçülük'tür. Bu, zaten Atatürk'ün kendi tercihiyle, belirli bir tanımı olmayan, olması istenmemiş bir düşünce tarzıdır. Bu düşünce tarzından çok genel bir tavır olmak istemiştir. Ama genel Türk düşünsel alışkanlıkları, böyle ucu açık bırakılmış formülasyonlara yatkın olmadığı için, burada da 'şöyledir, böyle değildir' çekişmesi hep olmuştur, bundan sonra da olacaktır.
Türkiye'de 'sekülarizm', Rönesans, Reform, Aydınlanma aşamalarından habersiz yaşamış, 'inanç' karşısında 'düşünce'ye yer tanımamış, böyle bir şeyin mümkün olduğunun bile farkına varmamış bir toplumun 'sekülarizm'idir. Dolayısıyla o da insanların zihnindeki inanç mekanizmalarına ilişmeden, düşünmenin yöntemini değiştirmeden içeriğini değiştirmeye çalışan, bir 'kutsallıklar' kalıbı yerine bir başka 'kutsallıklar' kalıbı koymaya çalışan bir düşünce tarzıdır.
Asıl büyük sorun da budur.
|