HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Alıntılar, Makaleler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Alıntılar, Makaleler
Konu Konu: BAYRAM YAZILARI Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

Bayram olsun!


Bayramlar da devlet adamları gibi ikiye ayrılır bizde: Dindar olanlar-laik olanlar...
"Laik olan dindar olmaz" anlamı çıkmasın bundan...
Lakin bu sıfatlarla anılan adamlar kadar farklıdır birbirinden; "resmi" ve "dini" bayramlar da...
19 Mayıs Kurban'a benzemez...
29 Ekim Şeker'e...
Cumhuriyetin bayramları göğüs kabartıcı, göz yaşartıcıdır biraz... gündüz geçit törenli, tanklı topludur; gece fener alaylı, balolu, balonlu...
Dev Atatürk resimleri giydirilmiş binalar, upuzun nutuklar, "rap rap" yürüyen ordular, semada çelik kanatlardır "resmi bayram; madalyalı gaziler, çığlık çığlık şiirler, haftalar öncesinden ödevler, uzayıp giden törenlerdir.
* * *
Dini bayram öyle değil...
Daha yaşlı bir defa... Asırlardır kutlanagelmişliğin verdiği bir tevekkül var üzerinde; daha sivil, daha sakin, daha sessiz...
Bakmayın şimdi hepimizin arifeden bavul toplayıp tatile kaçtığımıza; Şeker'in, Ramazan'ın, Kurban'ın ciddi emeği vardır dirlik düzenliğimizde...
Nefsi terbiyeye alan, açların halinden anlayan, lokmaya haram gibi uzak duran Ramazan'dan çıkıp ödül niyetine devasa bir şeker deryasına düşmeyi oldum bittim sevmişizdir.
Sabah tertemiz giyinmenin, kapıyı çalan çocuklara evdeki şekerden vermenin, Kurban'sa eti yoksullarla üleşmenin tadını biliriz.
Konu komşu, uzak-yakın akraba ziyaretlerini de, rahmetliler için mezarlıkta dua etmeyi de görev biliriz.
Bayram, köklerimizle buluşturur bizi; daha derine kök salar, güçleniriz.
Zamanla orucun, kurbanın, duanın, zekâtın, küsleri barıştırmanın, günahları bağışlamanın erdemlerini fark ederiz.
Bayram, gündelik hayatta nasır bağlayan yürekler için bir günah çıkarma fırsatıdır; bir arınma sınavı, bir merhamet durağı...(CAN DÜNDAR)


__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

   ..Bayramlarda büyüklerini saymasını, küçüklerini sevmesini bilen erdemli kişiler; karı-koca el ele tutuşarak, günde yüz kapının ipini çekmek için sabahtan zerzevatçı eşeği gibi yola çıkarlar. Dolmuş, otobüs, vapur, itiş-kakış, ezilme, ayakta kalma, çiğnenme, küfür yeme, kan-ter içinde perişan, canlarından bıkarlar.
* * *
Kadın:
- Ay, topuğum kırıldı!
Erkek:
- Daniş Beylere de uğrayalım, geçen bayram gitmedik diye darıldı.
- Vallahi ter içindeyim!
- Ben de fena sıkıştım, bekle de şu köşeye bir koşu gidip edeyim.
- Orası olmaz, görürler. Hilmiyeler'de edersin.
- Yahu, çok sıkıştım...
- A, ayol dayan azıcık... Benimki de geldi ama tutuyorum.
- İnşallah evde yokturlar, bir kart bırakır, geçeriz.
- Kahve içecek halim kalmadı, sadece bir bardak su içeriz.
* * *
Oflaya, puflaya, terleye topallaya, o kapıdan bu kapıya ziyaret sürüp gider.
- Ooo, maşallah! Buyurun...
- Çoluk çocuk nasıl! Küçükler büyümüşler.
- Ellerinizden öperler. Sizinkiler nasıl, afiyettesiniz ya?
- İyiyiz, görümcem biraz rahatsız...
- Vah vah, geçmiş olsun. Havalar sakat...
- Sakın zahmet etmeyin. Kahve içmeyeceğiz...
- Öyleyse şeker buyurun...
- Biz artık kalkalım, malum ya bayram...
- Çok az oldu, biraz daha oturun...
* * *
Aman aman ne güzel, ne şenlik bayramlarda. Simitler bayatlamış, çiğ kalmış susamlar da. Çocuklara elbise, hanıma bir eteklik, iki kilo badem, bir kilo lokum, bir börek daha alın, vallahi ben çok tokum...
Hıyar hıyar dolaşma, bir avanak uyuzluk. Ter kokan gömlek, sıkan pabuç, bahçelerde kereviz, kabzımallarda havuç... Uydurma gülücükler, şapşuplu öpücükler, suyunu çeken kese ve hep nefes nefese, ırgalan dur yollarda...
* * *
Sinir, öfke, yorgunluk, bir de kavga patlarsa, hele gömleğin yakası da biraz darsa...
- Senin gibi karının ta ağzına edeyim...
- Yapma bey, bakıyorlar... Allah canımı alsa da kurtulsam!..
- Hani biliyordun adresi kakavan karı? Kafa kafa değil, şalgam...
- Şu yol olacak galiba...
- Hangisi ulan? Numarası kaç? Soyadlarını da unuttum...
- Burası değil, kızma; galiba öteki tarafta olacak.
- Hay senin eniştenin bacağına... Vazgeçtim gitmiyorum!..
- Burnumdan fitil fitil getirme, n'olur, kuzum...
- Vallahi inme inecek, tutuldu yine omuzum!
* * *
Eteğim sarkıyor mu, çorabımın çizgisi... Öyle dur, koptu sutyenimin düğmesi.
Korkunç gaz var karnımda, oram da çok acıyor, galiba basur memesi...
* * *
Beş kapı kaldı, üç kapı kaldı... O bunun evine, bu onun evine... Sözde bayram tatilinde dinlenme...
Zenginler pahalı otellere, taban tepip kahrolmak enayi fakirlere.
Aman bugün de kapı hiç kapanmadı, lokumları ikiye böl, badem de çok az kaldı... Aç şu camı, ruhum birden bunaldı... Artık kimse gelmese... Şehimeler geliyor, evde yokmuş gibi yapalım, kapıyı açmayalım. Sessiz bekleyiş, uzun uzun zil sesi...
* * *
İyi ki yoklar canım, bir kart yazıp geçelim... Dondurmam limonatam, kabuklu elma reçelim...
* * *
Düttürü düttürü düttürü düt! İster keçi, ister kaz, ister koyun güt... Patlayacak tabanlar topuktan mutlu olsun; bayram sizi bir güzel bayramlarken, bayramınız kutlu olsun.(ÇETİN ALTAN)


__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

Şeytanın itirazı


Bayram yazısına, Kur'an-ı Kerim'in Sad suresiyle başlayalım... (71-78) Allah'ın, Ademoğlunu yaratmak kararını meleklere açıkladıktan sonra şeytanın itirazı şöyle anlatılıyor...
"Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım. Onu tamamlayıp içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman derhal ona secdeye kapanın!
Bütün melekler toptan secde ettiler.
Yalnız İblis (şeytan) secde etmedi.
O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
Allah... Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin dedi.
İblis: Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın dedi."(*)
...........................
Bu sureyi "ırkçılığın, bütün kötülüklerin simgesi şeytanla örtüşmesi" gibi algılamak önemlidir. Kitlelere ırkçılık karşıtı düşüncenin ulaşmasında ve algılanmasında inanç yoluyla iletişim elbette etkili olur.
Bir başka mesaj, "renk, dil, din, statü, coğrafya, kültür farklarımız olsa da hepimizin aynı çamurdan yaratıldığımız..."
Birinin diğerine üstünlüğü yoktur.
Öte yandan... "Ate"ler (Allah'ı tanımayanlar) ve "agnostik"lerin de (bir büyük gücün var olduğuna inanmakla beraber din, peygamber, kutsal kitap tanımayanlar) çoğunlukla "ırkçı sapmalara" girmedikleri ve insani değerlere saygıları bir gerçektir.
O boyut, bir bayram sohbeti olan satırlarımın bugünlük dışında.
...........................
Ayrıca...
İslam dininin dışında tek Tanrılı dinlerin İslam kadar "insanların eşit yaratıldıkları" mesajını verdiklerini söyleyemem.
"Tanrı'nın seçtiği kavim" olmak ya da "Peygamberini Tanrılaştırmak" yani bir "Ademoğlunu, Allah'ın oğlu" mertebesinde ayrıştırmak örneklerinin ayrıntısına da girmiyorum.
............................
Ancak...
"Aynı çamurdan yaratılmış eşit insanları, tek bir ümmet haline getirmek ve ulusal değerleri aşındırarak millet kavramını yok etmek" tehlikesine de işaret etmeliyim.
Bu, abartılmış bir yorum olur.
Gene İslamın kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'den bir sure:
"Ey insanlar, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık; birbirini tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız, günahlardan en uzak olanınızdır. Allah, bilendir ve haberdar olandır" deniliyor. (HUcurat, 13)
Yani...
Allah, "milletleri" öngörmüştür. Onaylamıştır.
"Milletleri, devlet hudutlarını, milli değerleri" yok etmeyi amaçlayan "ümmet" zihniyeti, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in ölümünden yüzyıllar sonrasının siyasi oluşumudur.
Dinin siyaset için kullanılış örneklerinden biridir.
Farklılıklar... Yani... Dil, renk, ırk, coğrafya ve kültür hatta din farklılıkları husumet değil, birbirini anlamak, sevmek, barış içinde bir arada yaşamak gereğidir.
Ulusumuza ve tüm insanlığa bir arada "eşitlik, sevgi, barış, özgürlük, demokrasi, mutluluk" diliyor, okurlarımın Ramazan Bayramı'nı kutluyorum.(G.CİVAOĞLU)


__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

       İki bayram arasında darbe olur mu?
Yarı boş bir diş macunu tüpünün kapağını sıkıca kapatın. Dolu olan tarafına bastırınca, göreceksiniz, macun öteki tarafa kaçacak. Kaçtığı tarafa bastırın, diğer tarafa gidecek.

Bu, yarı aydın kimliğidir. Nereden baskı görürse öteki tarafa kaçar.

Gerçek aydın, dolu tüp gibidir. Kaçacak yeri olmaz. Direnir. Direnemezse mıncıklanmaya gelmez, patlar.

Yolunuz düşerse, bir çocuk parkında tahterevallinin yanına gidin. Bir ucuna bir cisim oturtun. Diğer tarafa geçip yere doğru bastırın. Cisim size doğru gelecek.

Bu korkak ve satılmış aydın tipidir. Güçlü olanın cazibesine dayanamaz.

Sonra cisim yerine oraya yakında bulabileceğiniz bir kediyi veya köpeği koyun. Tırnaklarıyla tutunur, ama yerinden kıpırdamaz. Bu, canlı olmanın güzel bir örneğidir. İşte bu, güçlü aydın tipidir.

Akşam eve gittiğinizde bir odanın ışığını yakın. Malum. Ortalık aydınlanır. Aydın, başkalarının durumu görmesini, anlamasını sağlar. Bir süreliğine aydınlatıcı aydın olacaksınız.

Aydın, bilim adamı değildir bilesiniz. Aydın sadece bilim ufkunu aydınlatır. Hisseder. Öngörür. Tahmin eder. Işığı nereye yönlendirmesi gerektiğini bildiği oranda aydınlatır. Buna mücadeleci aydın denir.

Ardından ışık düğmesini kapatın. Malum. Karanlık olacaktır. O zaman da aydınlığı örten olacaksınız. Karanlık kişi karanlıktan medet umandır. Kargaşada menfaat bulanlardan menfaat arayandır. Hayata bana dokunmayan yılan şeklinde yaklaşandır. Bir tür karanlık dilencisi. Bu sahte aydın kimliğidir.

Bunları deneyeceksiniz. Neler olup bittiğini belki hiç anlamayacaksınız. Kendinizi tanımlayamayacaksınız. Paraysa para, şöhretse şöhret. Ama kafanız basmıyor. Mutlu olamayacaksınız. Ne kötürüm duygudur. Offf.

Konfiçyüs’ün ‘Karanlığa küfür etmektense bir mum yakmak daha hayırlıdır’ sözü gibi, bir mum bulun. Yakın.

Siz erken seçim aydınları idiniz. Ama olmadı. Nostaljik darbe çığırtkanlığına dönebilirsiniz.

Mum ışığında kısıtlı bir aydınlık bulacaksınız. Göremediğiniz ‘etraf’ için hayal gücünüz devreye girecek. Hafızanız size yardımcı olacak.

Bunun darbenin ayak sesleri olduğunu anlamakta gecikmeyeceksiniz. Korkacaksınız. Psikosomatik ağrılar başlayacak. Ve siz çaresiz ‘tanıdık sesin geldiği tarafa’ yönleneceksiniz. Hafızanızın bağlı olduğu ‘bağımlılık refleksiyle’ darbenin taraftarı ya da ‘çığrıcısı’ olacaksınız. Tıpkı eskiden olduğu gibi. Hafızanızdaki gibi. Kendinizle kaldığınızda ‘Ne yapayım, konjonktür böyle’ diyeceksiniz.

Gerekçenizi, cebinizde solmuş bir kağıt parçasında yazılı olarak bulacaksınız:

...Bu darbe, beyinlerin olağanüstü çalışmasını, fikirler üretmesini sağlayacak. Toplumsal bilinci alevlendirecek. Disiplin getirecek. Çürümüşlerin budanmasını, geride kalanların hayat bulmasını sağlayacak. Adrenalin salgılanacak. İrtica gerileyecek. Halk hizaya gelecek. Siyaset nadasa bırakılacak. Sermaye paylaşımı tazelenecek. Amaç, daha iyi verim(!) alabilmek.’

Sonra da, ileride toplumsal gelişime, sivil siyasete katkıda bulunmaktan dolayı öğüneceksiniz.

Başbakan’ın arabası bile ‘normal şartlar’da mezar olabilecek hale geliyorsa; aynı şekilde ‘sistem çalışmıyor, ülke siyaseti kilitlenmiş’ diye yorumlayabilir ve siz de tez elden balyoz gibi bir darbe isteyebilirsiniz. Birinde amaç Başbakan’ı kurtarmak, diğerinde ülkeyi kurtarmak. İkisi de ulvidir.

Bir de Bayram aydınlarına soralım:

- İki Bayram arasında darbe olur mu? ( FATİH BÖHÜRLER)


__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

       Bayram alışverişi/Sanki almışım…

I- Dev market. Dev markette deve yükü yüklenmiş market arabaları.

Arabaların arkasında insanlar. Sanki hiç gün yüzü görmemişler. Hiç yaşamamışlar. Bildikleri tek eylem raflardan aldıklarını hızla arabaya koymak sanki. Sanki yangından kaçırılacak malların sorumlusu her biri.

Rol modelleri karıncalar. Yiyemeyecekleri yemeklerin peşinde.

Kendinden kat ve kat büyük arabalarla yiyecek taşıyorlar. Kime? Kendilerine!

Kimse kimsenin yüzüne bakmıyor. Yalnız arabalara bakılıyor. Yalnız arabadaki yükler sahibini merak ettirecek kadar pahalı ise bakış arabayı süren elden, arabayı süren kafaya, kafadan göz bebeklerine yükseliyor.

Herkes birbirinin arabasına bakıyor. Arabasında hep makarna olanlar var. Makarnaların arasında kola şişeleri. Kola şişelerinin hemen yanı başında çocuklar. Kola çocukları.

Çığır çığır çığıran bir adam. Alma konusunda yarıştırıyor arabalı karıncaları. “Filan filan sucukları sadece on dakikalığına filan fiyattan falan fiyata düşmüştür. Süre başladı.”

On dakikalığına dört YTL değerindeki indirimi duyanlar hiç almayacakları halde, kendilerini sucuk kuyruğuna atıyor. Bir itiş bir kakış. Kuyruğun ortasına gelmemişken, bu defa kaşar peynirindeki damping için yarışmaya başlıyor arabalı karıncalar. Sıkıysa ebeveynler, indirimi bitmiş sucuk kuyruğunu terk etsinler. Yanı başlarında dikilmekte olan çocukları dünyayı dar eder. Dünya çocukların değil. Ne oynayacak, ne nefes alacak alanları var. Ama market çocukların. Marketler, çocuk azgınlığını ve azmanlığını doyurmak için devreye sokulmuş, yeni hayat düzeni değil mi zaten. Ataerkillikten veleterkilliğe geçişin kalesi.

Ölümüne yarışıyor insanlar, daha çok alan olabilmek için. İtibar satın alınabilen bir şeye dönüşüyor bu gün ışığından mahrum yerde. Kilo kilo, paket paket itibar alınıyor. Aile bireyleri birbirinden önce hiç tanımadıkları insanlardan satın almaya çalışıyor itibarlarını. Araba mükemmel dolmalı. Bayram arabası. Daha önce de dolmuştu hani. Sevgililer Günü'nde. Sonra Anneler Günü'nde. Biraz Babalar Günü'nde. Sonra tatil için. Araba itina ile dolduruluyor. Bir türlü doldurulamayan hayat boşluklarına inat bugün bayram alış verişi için dolduruluyor. Günün anlam ve önemini, rafların arabalara yüklenme kapasitesini belirleyen bayram bu defa. Alış veriş baki. Vesilesi muhayyer.

II- Kasalara gelmeden hemen önce terk edilmiş arabalar dikkatimi çekiyor. Ağzına kadar dolu. Tam kasada bırakılan ürünleri biliyordum da... Her ademoğlunun/kızının başına gelebilecek bir durum. Yorgandan taşan ayak misali, hesap tutturuluncaya kadar bırakılan ürünler. Bunlar öyle değil ama. Oracıkta bırakılıvermiş. Sahibi bir yere gitti belki. O kadar yükü, tekerlekler üstünde de olsa taşıyan olmamak için, buraya bırakıverdi.

Zihnim yazmaya devam edecek. O genç çifti tekrar görünceye kadar. Bir reklam filmi çekiyor gibiydi raflarda gezinen elleri. Elerine aldıkları her ürüne adeta bir hikaye yazıyorlardı. Genç kadın “sen bu reçeli geçen defa çok sevmiştin hani” diye başlıyordu. Genç adam “senin sevdiğin sabunlar” diyordu.

Ne kadar çok alış-veriş yapmışlar, iki kişi ne yapacak bu kadar yiyecek içeceği diye gayri ihtiyari düşünürken, işte o sahneyi görüverdim. Yavaşça etraflarına bakındılar. Onlara baktığımı farkedince unuttukları ürünleri almak için birbirlerinden ayrılmış gibi yaptılar. Onlarla hiç ilgim olmadığına kanaat getirince, kasalara hiç yaklaşmadan özenle doldurdukları arabayı benim yanıbaşımda terkederek geçip gittiler. Tek bir şey almadan.

Terkedilmiş arabanın yanına, paten kayarak gelen iki görevli genç kız “öff” diye bağırdılar birbirine. “Bak bir tane daha sanki aldım arabalarından.”

“Sanki aldım arabaları.” Bu size neyi hatırlatıyor?!

Bana tam tersi bir zihniyetin ürünü olan “Sanki yedim camii”ni hatırlattı.

III- Fıtır Bayramını'zı tebrik ediyorum. Bayramı, tebrik değil de, tefrik vesilesi sayacak olanlara da bir geleneği hatırlatmış olalım böylece. Osmanlı'da idrak etmekte olduğumuz günlere iyd-i fıtır deniyordu aynı zamanda.

Yani dini bayramların adını belirleyen o bayramda yapılan eylemdir. Kurban Bayramı'nda kurban kesildiği, Ramazan ayı bitip, oruç tutmak tamamlandığında da fıtır sadakası verilerek bayram yapıldığı için bayramı tanımlayan sıfat kurban, Ramazan-fıtr olmaktadır. Bu tanımda şekerin yeri yok gördüğünüz gibi.

Ama yine de maksat birlik beraberlik olsun diye “şeker günü” icat edip kutlayabiliriz. Post-modern zamanlarda tüketimi körükleyici “özel gün” den geçilmiyor nasılsa.(F. BARBAROSOĞLU)



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

       Fıtr/at/ı ve Fâtır'ı tasdik bayramı (1)

Medya, Ramazan Bayramı'nı şeker bayramı diye dayatıyor. Oysa bu bayrama şeker bayramı dediğimiz zaman, Ramazan'ı ve bayramı sekülerleştirmiş, ruhunu öldürmüş, anlamını yok / fesad etmiş oluyoruz.

Özel ve kamusal alanın ortadan kalktığı, medyatik alanın özel ve kamusal alanın yerine geçtiği; hayatımızın medyatikleştiği (araçsallaştığı, araçlar üzerinde/n yürütüldüğü) bir zaman diliminde yaşıyoruz. Medya vasıtasıyla üretilen sanal görüntünün gerçek katına yükseltildiği bir zaman dilimi bu. Dahası yazılı, sesli ve görüntülü medya vasıtasıyla üretilen görüntü'nün, gösterilen'in, insanları, oldukları gibi görünmeye değil, göründükleri gibi olmaya sürüklediği bir sanal oluşlar (gerçekte reel yok oluşlar) çağı bu çağ.

Medya, gerçek hayatı ve hayatın gerçeklerini yok / fesad ediyor aslında. Sanal gerçeklikler üretiyor ve bu sanal gerçeklikler, hayatımızın asal / asıl gerçeklikleri olup çıkıveriyor.

Dolayısıyla insan, görünür görünmez gerçekleri müşahhas ve şahsî olarak tecrübe etme imkânını ve mekânını yitiriyor. Dolayısıyla kevn (oluş / varoluş) gerçek hâliyle, gerçek boyutlarıyla, bütün gerçekliğiyle gerçekleşme özelliğini yitiriyor; fesad'a / bozulmaya uğruyor: Tekevvün tebeyyün etmiyor. Yani oluş, açık seçik ve teşhis edilebilir bir şekilde varoluşa dönüşmüyor; var/oluş başkalaşıyor; yokoluşa dönüşüyor.

Paul Virilio'nun deyişiyle, medyalar üzerinde/n tastamam bir “yokoluş estetiği” üretiliyor. Medya, her şeyi, dramatize ve estetize ederek, baştan çıkarıcı, ayartıcı bir sanallaştırma süreciyle birlikte yok ediyor. Reel gerçeği buharlaştırıyor, yerine sanal gerçekler ikame ediyor.

Hayat, gerçekte bir tahattur'dur: Hem bir hatırlama, hem bir seçim (ihtiyar): Hem kendini, hem diğer varlıkları hatırlama; hem kendi için bir seçim yapma, tercih etme, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden, doğruyu yanlıştan tecrübe vasıtasıyla tefrik / ayırt etmedir. İnsan, hatırlama ve ihtiyar kabiliyetini; aklı, iradesi ve hiss-i kalbî'si yani vicdanı yoluyla hayata geçirir, gerçekleştirir.

Ancak medyatikleşen hayat, tahattur'a değil, tahayyüle dayanan sanal bir hayattır: Özel ve kamusal alanı buharlaştıran tahkîkî değil, medya/dakiler/ vasıtasıyla taklîdî bir hayat. Üstelik de medyanın dayandığı tahayyül, hayal gücümüzü ve muhayyilemizi güçlendiren bir tahayyül değil, güçleştiren, fesada (bozulmaya) uğratan bir tahayyüldür.

Paul Virilio, ekran'ın / kamera'nın, insanı koltuğuna kilitleyerek statikleştirdiğini, dondurduğunu; insanı ve hayatı dinamize etmek yerine statikleştirdiğini söyler. İnsan, ekran karşısında olup bitenleri izlemez yalnızca; dik/izler. Dolayısıyla, insan, ekranın dünyasının karşısında minimize olur; küçülür; ufalır; un-ufak olur; nesneleşir; şeyleşir ve yok olur gider.

Baudrillard'ın “iletişim coşkusu” dediği şeydir yaşanan. Dik/izleme işi, coşku verici, haz verici bir iştir; hatırlatan değil, en fazla sanal bir şekilde tahayyül ettiren pornografik bir iştir. Dramatize ve estetize edilen görüntüler vasıtasıyla ayartılma işidir.

İşte bu medyatik / sanal dünya, insanın akıl, irade ve vicdanını harekete geçirmez; geçiremez; yalnızca arzularını, hazlarını tatmin eder. İnsana aklını, iradesini ve vicdanını hatırlatmaz; başkasına (medyaya / aracılara) havale eder ve unutturur.

Şimdi büyük sanat tarihçisi Gombrich'in “çıplak göz, kördür” derken ne demek istediğini; büyük düşünür Heidegger'in “görüntü'nün insanın çerçevelediğini”; “kameranın izleyiciye yöneltilmiş bir silah olduğunu” söylerken neyi kast ettiğini daha iyi anlıyor olmalıyız.

Ramazan Bayramı'nın bir diğer adı “Iyd'ül Fıtr”dır. Ramazan ve Bayramı, insana fıtratını ve Fâtır'ını hatırlatır. Böylelikle insan, taklîdî değil, hakîkî insan olur. Medyatikleşen dünyada unutulan ve unutturulan şey, gerçekte Fıtrat ve Fâtır olan Allah'tır.

Cuma günkü yazıda Rum / 30 ve Enam / 18 âyetlerinden yola çıkarak Ramazan ve Bayramı'nın neden fıtratı ve Fatır olan Allah'ı hatırlatarak seküler / medyatik hayata meydan okuyan; insana insanlığını, yani aklını, iradesini ve vicdanını iade eden muhkem ve muhteşem bir hatırlatma olduğunu hatırlatmaya çalışacağım. Fıtratını ve Fatır olan Allah'ı hatırlayarak bayramı idrak eden okuyucularımın bayramlarını samîmî duygularla tebrik ediyorum. ( YUSUF KAPLAN)



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

                      Bayram karamsarlığı

   Batı'daki dini içerikli kutlamalarla İslam'ın bayramlarını düşündüğünüz oldu mu hiç? Hristiyanlık'taki Meryem Ana Günü, Paskalya Yortusu gibi, Yahudilerin Pasah ya da Yom Kipur gibi kitlelerin ilgi gösterdiği bir 'etkinliğe' dönüşememiş, dolayısıyla moda olamamış dini törenlerde olduğu kadar, Christmas gibi din farkı gözetmeden tüm dünyayı aynı tarih altında buluşturan bayram kutlamalarında da, İslam bayramlarına benzer ne bir sosyal dayanışma örneğine rastlayabilirsiniz, ne de o dayanışmanın verdiği içsel hazla birleşen kutlamanın dönüştürücü gücünü soluyabilirsiniz mesela.

Evet, Hz. İsa'nın doğum gününün habercisi sayılarak kutsallık atfedilen Christmas'da Jingle Bells melodileri eşliğinde Noel Baba'nın çocukların, çamlara asılı çorapları içine çeşitli türde hediyeler sokuşturduğu rivayeti ve “ailecek sevinçliyiz” tarzı hediyeleşme ritüeli olduğu vaki. Gelgelelim, anafikrini birinde aç ve muhtaç durumdaki “öteki”ni anlama eksenli bir 'nefs terbiyesi' ibadetiyle fitre ve zekat üzerine bina etmiş, diğerinde kestiği kurbanı, senede bir kere olsun et yiyemeyen yoksul insanlara dağıtmak yoluyla, din merkezli bir 'emir' olarak yardım konseptini kurumsallaştırmış İslam bayramlarındaki kadar geniş tabanlı bir yardımseverlik değil bu. Toplumsal bir ivmeye neden olabilecek bir kuşatıcılığa sahip hiç değil. Batı'da bayramlar en fazla, yaşanmış tarihi olayların hatırasını anmak ve “eğlenmek” üzere bina edilmiş kültürel birer illüstrasyon görünümünde.

Bilmeyen biri mesela, Christmas'ın yardım fikriyle ilgili tek göstergesinin 'Evde Tek Başına'nın sevimli haylazı Macaulay Culkin'in 'büyükleri kötü adamlardan kurtarması'ndan ibaret olduğunu düşünebilir ve bunda da haksız olmayabilir. Çünkü iş koşturmacasından bunalmış, çevresinde tek bir akrabası kalmayana dek yalnızlaştırılmış ve bu yokluğun yerine ikame edilerek yıldızı parlatılmış arkadaşlık ve partnerliği de bir yere kadar çekebilmiş mo-dern bireye 'Holiday' adlı bir 'kaçma' şansı sunduğu için seküler hayat nizamının en önemli 'kutsal ritüelleri'nden biri haline gelmiştir Christmas ve bireylerin paşa keyfinden öte yükselttiği bir değer de yoktur ne yazık ki...

Batılı dini kutlamalar, seküler hayat nizamı tarafından törpülenecek yönlerinin bolluğundan mı bu derece yalnız ve işlevsizdir, yoksa tarihinin başından bu yana iyiliği 'emir' değil, bireyin kendi tercihine bırakarak en fazla 'tavsiye' eden tahrife uğramış metinler nedeniyle hep mi böyle 'evcil'di, değil derdimiz elbette. Ve 'onların bayramı, bizim bayramımız' kıyası da değil mevzumuz.

Konu şu ki, 'diğerkamlığı' hissetmeyi, 'öteki'nin halinden anlamayı, yoksulun derdiyle dertlenmeyi şart koşacak derecede önemsemiş bir dinin mensuplarını, günlerdir 'sıla-i rahim yapın, büyükleri ziyaret edin' diye uyaran yazıların bolluğu ve 'Ankara'dan gelirken gördüm, İstanbul çıkış yolu kilitlenmişti, herkes mi tatile gidiyor kardeşim' şikayetlerinin giderek artıyor oluşu.

   Hal ve gidişattan şikayet etmeden önce, bayramlarda görülen bu 'Holiday' havasının, 'infak', 'sadaka' ve 'paylaşma' emri sayesinde kadim bir sosyal yardımlaşma kültürü oluşturmuş dini algının anbean bağlamından koparılmasıyla ilgisini görmenin gerekliliği yani.

Bu yüzden bayram bayram karamsar bir tablo çizi-yor olmak pahasına, 'Büyüklere vefa kalmadı, tatil der demez güneye koşuyor insanlar' diye feveran etmeyi bırakıp, 'bayram' solüsyonunda bir dengesizliğin oluştuğunu anlamak gerekiyor sanırım. Diğerkamlık, yardımseverlik, nimetlere hamd ve sena oranı eksildikçe, bireysellik tavan yapıyor. Sorunumuz da bu galiba.(ÖZLEM ALBAYRAK)



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

         Geriye kalan 11 ay...
İmaret kültüründen gelen insanlar olarak şehir yoksullarının yemek ihtiyacına yılın 12 ayı çare olacak kamusal çözümler bulmalıyız.

Ramazan’ı uğurladık, Bayram’a vardık. Böylece iftar çadırları defteri on bir ay sonra açılmak üzere kapandı.
Yıllardır “muhafazakâr belediyelerin oy yatırımı” olarak görüp karşı çıkanlar da, olayı “manevi atmosferi yüksek bir hizmet” olarak değerlendirenler de bir sonraki Ramazan’a kadar susacak.

Peki neden binlerce insan bir tas çorba, yağı donmuş bir tabak etli bulgur pilavı için kuyruklarda bekledi? Neden birbiriyle dirsek yarıştırdı, sırada beklerken etraftan görülünce sıkılıp utanmayı göze aldı?
Hiç kimse durup bu soruyu sormayacak mı?
O sıkıntıyı bir nebze olsun gidermek için bazı akşamlar şık arabaları ve özel korumalarıyla çadırın kapısına dayanıp araya karışan ve yasak mı savdığı, göz mü boyadığı anlaşılamayan yetkili ve önemli zevata da aldırmayın siz!..
Her inanan, her oruçlu insan ve elbette iftar çadırlarının önündeki kuyrukta bitap düşen muhtaçlar da aslında orucunu adap ve erkânıyla, mümkünse dost meclisinde muhabbetle açmayı ister.
Öyleyse neden? Neden iftar çadırları bu kadar ilgi görüyor?

***

İftar çadırlarına atıp tutmak kolay!
Hele gerçekten de çadırların üzerlerine parti sloganları yazılı pankartlar ve lider portreleri konulmasının, bazı kurum ve şirketlerin göz çıkartan sponsorluk ilanlarının çirkinliği ortadayken...
Ama iftar çadırlarının dolup taşmasına yol açan nedenle yüzleşmek zor!
Biliyorum, “beleş yemekle karın doyurmanın” çekiciliğinden söz edenler var! Olaya bu kadar sığ bakanların ya zihinleri kararmış, kalpleri taşlaşmıştır ya da iftar çadırlarına uzaktan geçerken bakmış ve içerideki atmosferi hiç görmemişlerdir.
Siyasal hesaplarla iftar çadırları arasında hiç mi ilişki yok? Var elbette. Bunu da dediğim gibi, çadırların orasına burasına kondurulan parti pankartlarından da anlıyoruz zaten.
Hatta seçim öncesi Ramazan’ında iftar çadırları kuran, seçimden sonra bu uygulamayı kaldıran “çağdaş” belediyelerden de anlıyoruz.
Fakat artık hepsini bir yana bırakıp yoksulluğa odaklanmamız gerekiyor.
Ramazan bitti. İftar çadırları kaldırıldı.
Peki, iki tas yemeğe muhtaç yoksulluk bir anda bitti, kalktı mı?

***

Benim söylemek istediğim şey şu...
İmaret kültüründen gelen insanlar olarak modern şehir yoksullarının yemek ihtiyacına yılın 12 ayı çare bulacak kamusal çözümler aramak zorundayız.
Mufazakâr veya değil, bütün belediyelerin iftar çadırları gerçeğinden çıkartacakları dersler olmalı ve en başında da bu gelmeli.
Kendimizi aldatmayalım; yoksulluğa bugünden yarına, hemen ve kesin bir çare bulamayız.
Sıradan hayırsever eylemleri de koyu karanlıkta kibrit çakmaktan öteye gitmiyor, üstelik kötü düzenin ve adaletsiz gelir dağılımının zihinlerde pekişmesine yardımcı oluyor.
O halde şehir yoksullarının karnını doyurmak ve böylece birazcık da olsa gönüllerini hoş etmek için kamu kurumlarının önderlik edeceği örgütlenmelere ihtiyacımız var.
Öyle değil mi?
* Haşmet BABAOĞLU / VATAN


__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

 
 

               BİR ÖMÜR RAMAZAN

      Gündelik hayatın hay huyu arasında, ölümüne bir koşuşturmacanın köşeye sıkıştırdığı insanlığımız, bir şey olur, birden dini ve diyaneti hatırlar: Bir süre işler aksar, eşya gözümüzde kıymet yitirir, zaman durur gibi olur. Bu kadar iş ve üretim, bunca eylem ve proje sanki anlamını kaybediyordur. İnsanoğlu kendine sormadan edemez: Böyle nereye? Böy-le ne-re-ye?
    Sonra, yani bunun üzerine diyelim ki bir vakit namaz kılınmışsa, bir iki dua bir yerlerden hatırlanıp mırıldanılmışsa, bunlardan sonra, gelen bir telefon ya da sıradaki randevu veya içeri dalıveren bir müşteri bizi yeniden kanla ve hırsla doldurmaya yeter.

   Bekleyen işlerin, yoğun bir gündemin dalgası bizi alır ve kıyıdan uzağa, daha önce boğulmayı bekleyerek uyuyor olduğumuz yere koyuverir. Duayı ya da zikri hatırlamak için, vicdanın bir sonraki ve artık giderek daha da zor olacak olan uyanışını beklemek gerekecektir.
     Buna mukabil, bir başka hayat daha vardır. Biz buna hakiki hayat diyelim: Gündelik hayatın içinde, onun derininde akıp giden. İçinde mümin kalbin çarptığı, belki çırpındığı, her ânının yudumlanarak alındığı bir hayat. Bu hayat içinde mümin, gelen ve geçen ânların, önüne çıkan ve yaşanan olayların tamamına yüksek seviyede uyanmış bir şuurla tanıklık etmektedir.

   Bütün bu yaşananlar onun sabırla ya da şükürle, celalle veya cemalle, bast ile ya da kabz ile Cenab-ı Hakkı anmasını hazırlayan vesilelerdir. Bu hayatı yaşayan mümin canlıdır -hatta bedenen ölür yine canlı kalır; uyanıktır- hatta uyurken bile kalbi ve şuuru melekuta uruc eder. Bu hayat içinde ayrıca bir dini yaşantı diye bir şey yoktur, çünkü bu hayat dini yaşantıdan anlaşılan şeyin ta kendisidir.

    Bu hayat içinde ahiret ve ölüm, Allah-u Teala ve Nebi aleyhisselam, arada bir, bir vesileyle anılan şeyler değildir, çünkü bu hayat zaten sadece bunları anmaktan ibarettir. Bu hayata doğmamış olanlar aslında kaybolmuş kimselerdir: Dünyada, geçici ilgilerde, sonu gelmeyen arzularda kaybolup gitmişlerdir.
Ramazan bize bu hakiki hayattan haber veriyor.

    Sahur, sabah namazı, bu ibadetler yüzünden sabah kalkmakta zorlanmanın hazzı, oruç, mukabele, iftar, teravih, salavat, sadaka, ikram, ziyaret... Dinle dirilen bir hayattan haber veriyor Ramazan. Ramazanda bu ibadetler birbiri ardından yaşanır, biri biterken diğerine sıra gelir. İbadetle dolu bir gündemimiz oluşur. Bu gündem, müminin hakiki ve aslında olması gereken gündemidir.

    Bu gündem bize bütün aylarımızın Ramazan, bütün gecelerimizin Kadir olması fikrini, ihtimalini aşılar. Ramazanda işe ve aşa ayırdığımız vakit, iş ve aş meşguliyetimizin hayatımızda tuttuğu yeri gözden geçirmemizi temin eder.
Ramazan pusulamızdır. Kayıp ülkemiz için, senede bir ay, bakışlarımızı mıhlayıp hasretle ona bakarız.(AHMET MURAT)



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

     DİNİ VE MİLLİ BAYRAMLAR

  Ramazan ayına nisbetle "Ramazan Bayramı" adını verdiğimiz bu bayram, aslında Sadaka Bayramı (Iyd-ı Fıtr) olarak bilinirdi.Bir ay boyu, açların halinden anlamak için oruç tutmak ve akabinde yoksullara sadaka dağıtmak ile, kurban kesip ihtiyacı olanlara vermek herhalde bireyin kendi dünyasında yaşadığı bir dinin tezahürleri olamaz.

"Toplum hayatının dinselleştirilmesi" diye pozitivistlerin suçlama konusu yaptığı şey, bu iki bayramın somut olarak gösterdiği üzere toplum halinde var olmanın vazgeçilmez şartıdır. İnsanların yardımlaşması, yoksulların yokluğuna ortak olunması, toplum hayatını sürdürmenin, sağlıklı bir şekilde sürdürmenin yoludur. Din bu insanî-sosyal duyguya kudsiyet kazandırmakta, kurallara bağlamakta, böylece toplumun bütününe şamil kılmaktadır.

Dinin bir toplumsal kurum olarak üstlendiği bu insanî-sosyal rolün alternatifi, yoktur. Bu yüzden dini bireyin hayatına hapsetmeye kalkmak, topluma yansımalarını reddetmek ve sınırlamaya kalkmak ancak dini toptan reddeden pozitivist inançlarla mümkündür. Her biri bu ülkede yaşayan insanların kaderini belirlemiş dönüm noktaları var. Bir millet halinde yaşamanın adeta temel sütunları bu günler. Millet Meclisi'nin açılması ile Millî Mücadele'nin "milletin iradesine ve kararına" raptedilmesini, böylelikle yönetim biçimi olarak demokrasinin bir ideal olarak benimsenmesini her 23 Nisan'da kutluyoruz. Cumhuriyet'i kuran Atatürk'ün umutsuz şartlarda Millî Mücadele'yi başlatmasını, gençliğe bir emsal ve ideal olarak aktarmak için 19 Mayıs'ları bayram olarak kutluyoruz. "Başkumandanlık Meydan Muharebesi"nde, Anadolu'yu işgal eden Yunan Ordusu'nun dahiyane bir imha savaşı ile yok edilmesini, ordumuzun şanına uygun bir zafer bayramı olarak kutluyoruz. Ramazan Bayramı'ndan hemen sonra, Cumhuriyet'in kuruluşunun 83. yıldönümünü törenlerle kutlayacağız. Kutluyoruz veya kutlayacağız diyoruz; gerçekten bir "bayram" gibi kutluyor muyuz?

Birkaç gün sonra, Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle devletin zirvesinden gelecek "sert" mesajlara hepimiz hazır mıyız? İçinde, müphem düşmanlara yönelik "nefret", "kin", "boğulacaklar" gibi kelimelerin geçtiği beyanlar bekliyor muyuz? Millî Bayramlar vesilesiyle toplumun gerilmesi bize doğal gelmiyor mu? Bize doğal gelen şey, gerçekten doğal mı? Son millî bayramımız olan 30 Ağustos'u hatırlayalım: Siyasette kopan fırtınaları, borsanın tedirginliğini, toplumdan gelen "ne oluyor?" sorusunu; bir yığın sorun arasında havanda su dövmek babındaki tartışmaları... Bütün bunlar "bayram" dediğimiz şeyin özüne aykırı değil mi? Millî Bayramlar neden hep kanıksadığımız gerginliklere vesile yapılıyor? Ortak bir geçmişi paylaştığımız, gelecekte de hep birlikte ortak başarılara imza atacağımız duygusu, neden bu gergin atmosferin gölgesinde kalıyor?

Millî Bayramlara özgü "sert mesaj" geleneğini terk etmeliyiz. Bu konuda devletin zirvesinde bir teamül yerleşmeli. Güç ve gövde gösterisi mahiyetindeki, silahlı gücün öne çıktığı törenlerden vazgeçilmeli. Bayramlar spor sahaları veya hipodromlara hapsedilmekten kurtarılmalı. Toplumun bütününü kucaklayan programlara konu edilmeli. Toplumun birliğini ve günün anlamını vurgulayan çağa uygun yeni usuller benimsenmeli. Tek Parti döneminin seçkin azınlık yönetimini hatırlatan, içinde halkın yer almadığı Cumhuriyet Resepsiyonları artık kaldırılmalı.

Millî Bayram kutlama geleneğimiz bir dogma değil. Akla ve çağa uygun, ama özündeki sevinç ve birliği vurgulayacak yeni usuller geliştirilebilir. Tıpkı dinî bayramlardaki toplumsal ruhun yakalanması gibi..(M.TÜRKÖNE)



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats