Doğan Cüceloğlu
Önce “mış gibi”nin tanımını yapalım. Kişinin gösterdiği ile iç dünyası arasındaki farklılık “mış gibi” durumlar yaratır.
...
İnsanlar ne zaman mış gibi davranırlar?
İnsanlar içlerinden geçen duygu ve düşünceleri paylaşamadıkları zaman mış gibi davranmaya başlarlar. Peki o zaman şu soru akla geliyor: neden insanlar içlerinden geçen duygu ve düşünceyi paylaşamazlar? Korktukları için. İçindekini olduğu gibi söylediği veya içinden geçtiği gibi davrandığı zaman insan ortaya çıkacak sonuçtan korkmaya başladığı zaman, o istemediği sonucu engellemek için kendi istediği gibi değil, ortamın istediği gibi davranmaya başlar.
...
Korku kültürü mış gibi yaşamın kaynağıdır
Korku kültürü öyle bir kültürdür ki, insanlar arasındaki ilişkinin ancak korku ile düzene sokulabileceği varsayımı bu kültürün temelidir. Bu kültürde kişinin bazı kişilerden korkuyor olması ve bazı kişileri korkutuyor olması yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır. Aksi halde yaşam kaosa dönüşür ve herkes ne yapacağını şaşırır. Korku kültüründe yaşama düzen getiren şey kimin kimi korkutacağını ve kimden korkacağını bilmesidir....
İnsan ilişkileri korkutma yolu ile birbirini denetlemeye yöneliktir. Nikahta eşler birbirlerinin ayağına basarak evliliğe başlarlar, çünkü ayağa basan “sözünü geçireceğini, diğerini denetleyeceğini” umar. Bu kültürde kimin kimden korkacağı çok iyi yapılanmış ve mertebeli bir ilişki yapısı oluşturulmuştur. İnsanlar birbirleriyle konuşurken sürekli “kimin kimden korkması gerektiği”ni akıllarında tutarlar.
Yaşamın her yönünü sarmış olan bu korku kültürü içinde kişi iç dünyasını paylaşmamayı öğrenir. Çünkü iç dünya yaşam kadar değişken, sıcak, canlı, hem güçlü hem zayıf, hem emin hem kuşkulu bir dünyadır. Bu dünyanızı gösterirseniz iki önemli hata yapmış olursunuz:
1- Zayıf tarafınızı göstermiş olursunuz ve bu nedenle de korkutma potansiyelinizden büyük fireler verirsiniz; sözünüz dinlenilmemeye başlanır. Gücünüzü kaybedersiniz.
2- Siz iç dünyanızı açarsanız o kişiye de iç dünyasını açması için bir davet göndermiş oluyorsunuz; o zaman karşıdakini zayıf tarafını göstermesine davet çıkarmış oluyorsunuz. Böyle bir davete maruz kalmak karşıdakince, “seni zayıflatmak istiyorum,” anlamında yorumlanabilir ve bu nedenle sizden hoşlanmayabilir.
Mış gibi yaşam ortamında yetişen kendisi olamaz
Korku kültürü mış gibi bir yaşam ortamı oluşturur ve bu ortamda büyüyen kişi kendini ifade etmeyi değil, kendini saklamayı öğrenir. Zamanla iç dünyasından kopuk, ne hissettiğini, ne istediğini bilemeyen insanlar yetişmeye başlar. Bu kişi için önemli olan ‘başkalarının kendisinden ne istediği’dir. Böylece uzaktan komutlu bir robot gibi yaşamayı öğrenir. Bu kişinin tüm bilinci, kendi yaşamını gerçekleştirmeye değil, gücünün yettiği bir başka kişinin yaşamını denetlemeye ve yön vermeye odaklanmıştır. Kendi özgün yaşamını yaşamak olanaksız ve uzak bir hayal olarak gözükür. Hiç bir zaman kendi iç dünyasıyla bilinçli olarak barışık bir yaşam sürdürmeyi gerçekleştiremez.
Kendisi olamayan bir başkasını sevemez
Böyle bir yaşam süreci içinde yetişmiş kişi kendisi olamaz ve kendisi olmanın ne demek olduğunu da tam kavrayamaz. Böyle bir kişinin gerçekten sevmesi mümkün değildir. Yeniden hatırlatalım: “Sevgi bir eylemdir. Bu eylemi yapan kişi sevdiği kişinin gelişmesi ve mutlu olmasını ister; eyleminin temelindeki niyet budur.” Korku ortamı bu tür bir sevginin gelişmesine ve yeşermesine izin veremez. Korku kültürünün sevgiden anladığı ‘yön vermek ve denetlemek’tir.
...
Doğan Cüceloğlu (29/04/2006) |