Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Dost meselesi
Kirvem, Senin de bildiğin gibi şu veya bu "mesele" etrafında milletçe başımız her sıkıştığında veya saptığımız çıkmaz sokaklarda bocalayıp debelenirken, "Acaba nerede yanlışlık yaptık ka!" deyip öncelikle iğneyi kendimize batırıp böylece meselenin özüne eğilmek yerine, aksine hemen her defasında işin kolayına kaçıp gari nerdeyse giderek anayasamızın ilk maddelerinden biri olmaya namzet "Türk'ün Türk'ten başka dostu yok!" sloganından medet ummaya başladık.
Ancak görünen o ki cafcaflı, tumturaklı, kafiyeli, kulağa hoş gelen bu tür sloganların rüzgârlarıyla yürütmeye çalıştığımız peynir gemisi nedense doğru dürüst bir türlü rota tutturamoor.
Kirvem doğrusunu söylemek gerekirse bu "dost" edinme konusunda çok beceriksiz olduğunuzu sanmoorum ama, beri yandan da Sinoplu Diyojen misali elimizdeki kandillerle hemi de gün ışığında yola koyulduğumuz halde yine de eş dost bulmakta neden bu kadar zorlandığımızı da bir türlü anlamoorum.
Gerçi bir zamanlar Diyarbakır'daki toprak damlı, kireç badanalı evimizde bir kış günü bir tencere sıcak su, iki parça çaputun yanı sıra elindeki paslı makasıyla göbeğimi taa fi tarihinde kesip bu yalan Dünya ile, bu boş âlemle ilk kez beni tanıştıran kocakarı ebem Kure Mama'nın, kabak kafamın şekline şemaline bakıp daha o anda etrafındakilere dönüp: "Duyduk duymadık demeyin ha! Bu enüg ehmakın biri olacağ Allahvekil!" diyerek kendince koyduğu teşhisin isabetiyle bu tür konulara aklımın ermeyeceği zaten belliyken; öte taraftan yine ahmak kafamın anlamakta zorlandığı mesele de şu: Hem "zeki", hem "dirayetli" sürüsüne bereket bunca "yetkili" zevat, yıllardan beri kimisi bilmem kaç kez gidip gidip tekrar geri dönerek, zaman zaman "Baba", "Bacı", "Hacı" deyip bağrımıza bastığımız kimisi hesapta "demokrat", kimisi ne kokar ne bulaşır "orta yolun yolcusu", kimisi "oymalı kakmalı takunyalı", kimisi "milleti için ölmeye yeminli ülkücü", arada bir de olmadı pilav çevir lapaya aymazlığıyla aralarında kurdukları tatsız, tuzsuz, yavan "koalisyon" çorbalarıyla memleketi yönetip yönlendirirken, ayrıca onların huyunu, suyunu beğenmeyip, " hal ve gidiş"lerini "pekiyi" bulmadıklarında zırt pırt "postal" sesleriyle yeri göğü inletenlerin keza aynı teraneyle halefleri, selefleri gibi aynı minvalde ha babam gidip gidip gelirken "paşa" gönüllerince harmanladıkları bu diyarlarda işler hep sarpa sarıp terso gittiğinde bu kez de ortalıkta tepesine bineceğimiz "sorumlu" kollarken her defasında nasıl oluyordu da hep aynı kapıya tosluyorduk?
Düşmanlarımız!...
Peki Kirvem! Allah, peygamber aşkına lütfen söyler misin, eğer gerçekten de çevremizde iki kıytırık dost bulamıyorsak, üstelik bunu da her defasında sanki çok büyük bir marifetmiş gibi pardon ama salya sümük dillendirirken en azından kendimize karşı ayıp etmiyor muyuz?
Bizler; etrafımızda çürük çarık veya beti benzi solmuş gariban bir dost bulamamanın hezeyanıyla sözde bunun hüznünü yaşarken, köhne, basmakalıp "Türk'ün Türk'ten başka dostu yok! "ezberimizle, bu garip ifade tarzımızla el aleme illa da "düşman" yaftasını yapıştırıp, onları bu gözle gördüğümüzü sanki ilan ederken, acaba öte yandan farkında olmadan tuhaf bir savunma içgüdüsünün girdaplarında dolanıp böylece kendimizi temize çıkarmak için mi debelenooruz yoksam?
Hayır Kirvem, benim zekâdan yoksun aklımca bu işte bir bit yeniği var; içi puç bir ceviz gibi kof olan bu sloganı, şayet laf ola beri gele kabilinden değil de, gerçekten yürekten söyleyip bir de buna sahiden inanıyorsak, eh o zaman sıradan, basit bir topluiğne yerine, belki çok daha büyükçe bir yorgan iğnesini ya da en iyisi kocaman bir çuvaldızı önce kendimize batırıp bunun sebeplerine eğilmek galiba en birinci şarttır zo!
Neden?
Çünkü: "Dost acı söyler" Kirvem… (MIGIRDİÇ M.)
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|