Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
KUTSALIN DÜNYEVİLEŞTİRİLMESİ İktibas (Özkan) katıksız bir tasavvuf düşmanı, çünkü ona göre tasavvuf İslam'ın düşmanıdır. Dergide, özellikle okuyucu mektuplarına verilen cevaplarda, İslam tasavvufunun en temel kavramlarının (rabıta, velilik, keramet, vahdet-i vücud, zikir, şeyhe biat etme...) nasıl başka dinlerden apartıldıkları ya da gerçek İslami özlerinden saptırıldıkları uzun uzun "kanıtlanmaya" çalışılır. Tasavvufun en temel metinlerinden yapılan uzun alınlılar "Bir İktibas" bölümünde yayınlanarak, "hurafeler", birinci ağızlarından gözler önüne serilmeye çalışılır, İslam tarihinin önde gelen, Türkiye'de de genellikle geniş bir saygınlığa sahip olan İbn-i Arabi, İmam Gazali, Mevlana, Bahaaddin Nakşibend gibi mutasavvıflarına çok ağır suçlamalar yöneltilir.
Özkan, bir okurunun mektubunu şöyle yanıtlıyor: "Daha düne kadar çook büyük bir İslam büyüğü bildiğiniz nicelerinin tepesine kadar şirk içinde olduğunun delillerini görüyor ve şaşırıp kalıyorsunuz. Nice büyüklerimizin (!) insanları küfre, şirke sokmakta, şeytanı da geride bırakacak derecede büyük şeytanlıklarını görüyor, okuyorsunuz. Allah'ı koynuna alanları, haramı helali 'derya gibiler'e kaldıranları, karısını evinde gelip gidenlere ikram eden (abdal tabakasına ermiş) velileri, gaybı bilen ve gezdiği yerlere bereket yağdıran efendileri, Kuran'dan 700 yıl sonra yazdığı şiir kitabı için 'Alemlerin Rabbından indirilmedir’ diyenleri ve daha şeytanın aklına gelmeyenleri insanların başına getirenleri tanıyorsunuz. Düşünürseniz göreceksiniz ki bunların müslümanlıkla uzaktan yakından ilişkisi yoktur ve olamaz da." Özkan'ın kavgası yalnızca tasavvufa karşı değil. Kendisini "Ben Peygamber'in mezhebindenim" diye tanımlayan Özkan İslam'daki tarihi mezhep farklılıklarını (gerek Sünni-Şii, gerek müctehid imamlarca geliştirilen Hanefi, Maliki, Şafii, Hambeli mezhepleri arasındaki ayrımları) belirleyici olarak kabul etmiyor. Ona göre müslümanlar mezhep imamlarını taklit etmek zorunda değiller: "Her ne kadar asırlardır insanlar mukallid olmaya mahkûm edilmişlerse de asıl olan mahkûm olmamaktır. Zira bir yanlış, asırlardır doğru diye tamim olmakla, doğrulaşmaz. Müslümanlar dinlerinde ictihad yapmak (onu anlamak ve hayatlarına uyarlama için azami gayret göstermek) zorundadırlar." "Hurafelerle, bağnazlıkla" mücadele ettiğini söyleyen İktibas (Özkan) günümüz Türkiyesi'nin tasavvuf dışı İslami ekollerini de eleştirmekten geri durmuyor. Örneğin Özkan'a göre kitaplarında "bunları ben yazmadım, bana yazdırıldı" diyen Said Nursi de "tarikatçılarla aynı paralelde yürümektedir". "Sapmalardan kurtulmak", "esasa sarılmak" adına 1400 yıldan uzun bir tarihin büyük bir kısmını elinin tersiyle itebilen; akla, beyine seslenmek adına kalpleri, İslam'da çok önemli yer işgal eden rüyaları ihmal ve hatta iptal eden İktibas'ın yaptığı, son tahlilde İslam'ı dünyevileştirmekten başka bir şey değil. Her ne kadar "itikaddan amele kadar bütün boyutlarını taşımak"tan söz etse de, İktibas'ın temel hedefi İslam'dan radikal bir politik ideoloji üretebilmek. Bu anlamda, bölümün başlarında değindiğimiz gibi İktibas'ın müslüman olmayan ya da İslam'ı hayatlarında yoğun bir biçimde yaşamayanlara hitap edebilmesi çok zor, hatta imkânsız. Çünkü "hidayete erme" olarak adlandırılan vakalar incelendiğinde, İslam'ı "keşfedenlerin" onu herşeyden önce bir din olarak algıladıkları, ona çağdaş politik ideolojilerin dolduramadığı kişisel manevi boşlukları nedeniyle bağlandıkları görülüyor. Belki bu kişiler belli bir süre sonra İktibas'ın yorumuna yakın bir İslami çizgiye gelebilirler, hatta belki de doğrudan doğruya İslam'la tanışıklıkları böylesi bir çizgiyle olmuş kimseler de bulunabilir. Ama bu tür örnekler kaba tabiriyle "attan inip eşşeğe binmek"tir. Yani materyalist bir dünyevilikten dindar bir dünyeviliğe transfer olmaktır ki burada önemli olan sıfatlar değil isimdir.
Öte yandan İktibas'ın özellikle gençler arasında başarı şansı sınırlı da olsa var. Bunun birinci nedeni, kuşkusuz gelenekçi kesimlere yöneltilen eleştirilerin büyük ölçüde haklılık payları içermesi (şeyhlerin otoritelerini suistimal etmeleri, güçlerini abartmaları...). Bir başka neden, eninde sonunda laik bir eğitimden geçen gençlerin genelde modemist bakış açılarına sahip olmaları ve İslam'ı akıl yoluyla anlama, olayları akıl yoluyla değerlendirme gibi yöntemlere fazlasıyla itibar etmeleri. Son olarak ise, İslam'ın bir din olmaktan öte politik bir ideoloji olarak öne çıktığı çağımızda, benzer bir uğraş içindeki İktibas'ın İran İslam Devrimi'nden ve İran İslam Cumhuriyeti'nin uygulamalarından, bunlara verdiği "ölçülü" destekle faydalanması. Ancak bu şansın sınırlı olmasının daha fazla gerekçesi var. Gelenekçi İslami yapılanmalar çok güçlü Türkiye'de. Hele İktibas'ın göstermeye çalıştığı gibi "dokunulsa paramparça" olacakları abartından başka bir şey değil. Bu güçlü yapıları istikrarlı bir şekilde çıkamayan, dış görünüş itibariyle de yeterince çekici olmayan bir aylık dergiyle zorlamak çok zor. En basit biçimiyle, İklibas'ın da sık sık yakınageldiği gibi,cemaat yöneticileri bağlılarını bu dergiyi okumaktan men ederlerse (ayın ambargosu gelenekçi yapıların çok sık başvurduğu bir uygulama) zorlama bile söz konusu olamaz. Ayrıca büyük ölçüde herşeyi tek başına yapan (yapmak isteyen) Ercüment Özkan'ın gücünün de bir sınırı var. Nitekim Özkan'ın hastalığı nedeniyle lktibas'ın yayınına 1989 Kasımı'na kadar iki yıl ara verilmişti. Öte yandan Türkiye'de gelenekçi İslam'ın teorik temelleri de birkaç yazı, kitap ve dergiyle çürütülemeyecek kadar köklü. İslamcıların büyük çoğunluğu bunca yıldan sonra, İbni Arabi'den, İmam Gazali'den, Mevlana'dan... feragat edip sadece ve sadece Kuran'la yetinmeyi, gelinen bu aşamadan sonra ve içinde yaşadığımız koşullarda hangi hadisin gerçek, hangisinin uydurma olduğunu araştırmayı istemeyecek durumdalar.
RUŞEN ÇAKIR-AYET VE SLOGAN kitabından
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
|