Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Anadoludaki Etkileşim Ve Günümüzdeki Yansımaları
Türk(men)lerin
Müslümanlaşma süreçlerinde kuşkusuz en önemli etki Horasan – Maveraünnehir
hattıyla alınan bilgilerdir. Alevi-Şii Dailerin çoğu kez kimi siyasi kaygıları
da karıştırarak “Batınilik” çerçevesinde sunduğu İslam Türk(men)lerin “İslam
algısını” büyük ölçüde şekillendirmiştir. Ancak bu süreçte bir diğer
önemli noktaysa Türk(men)lerin Anadoluya yerleşmesiyle ilgilidir.
Her ne kadar
Türk(men)lerin Anadolu serüveni oldukça önemli bir mesele de olsa ne yazık ki
bugün Türk(men)lerin Anadoludaki ilk dönemlerini ciddiyetle inceleyen yeterince
kaynak bulunmamaktadır. Oysaki Anadoluya göç başta Hıristiyanlar ve daha sonra
da diğer yerel kültürlerle etkileşimi ifade etmesi açısından oldukça önemlidir.
Nitekim bugün içinde yaşadığımız toplumun “İslam algısını” oluşturan kimi
önemli algılar ve ritüeller o dönemle birlikte olgunlaşmıştır. Türk(men)ler
Araplarla ilk etkileşimlerinde topluca islamı seçmeye başlamaları ile birlikte
hem Abbasilerin askeri gücünü artırmak hem de diğer siyasi sebepler nedeniyle
önemli göçler almıştır.
Tuğrul Bey gibi
sonraki dönemlerde Türk(men)lerin hükümdarlık düzeyine kadar tüm devlet
kademelerinde etkin ve belirleyici rol alması bu göç sürecini hızlandırmıştır.
İşte bu süreçte Türk(men)ler anadoluya gelmeye başlamış birçok yerleşim
biriminde hızla Müslüman nüfusu artırmış ve yeni yerleşkeler inşa etmişlerdir.
Bu sürecin devam ettiği 13. yüzyılda Anadoludaki Müslüman nüfus yerel inanç
mensupları ve Hıristiyanlara göre azınlıktaysa da 14. yüzyıla gelindiğinde bu
durum tersine döner. Giderek hızlanan “Anadolunun İslamlaşma” süreci hem yeni
göçler hem de yerel unsurların Müslümanlığı ile doruk noktasına ulaşır. Aynı
dönemde bölgede çoğunluğu temsil eden Hıristiyanların bölgeden göç etmediği
düşünülürse birçoğunun din değiştirdiği gerçeği de daha açık ortaya
çıkmaktadır.
İşte bu süreç Anadoluda farklı bir bilinç dalgasını
tetikler. Zaten gerçek anlamda “kitabi” bir yaklaşım kazanamamış ve bir
Türk(men) – İslam sentezinden ibaret dinleriyle Türk(men)ler Anadolu’daki diğer
unsurları da zamanla Müslümanlaştırmışlardır. Böylece bölgedeki Müslüman toplum
yerel unsurun Müslümanlıklarına karıştırdıkları yepyeni gelenekleri özümsemiş
zamanla da “Anadolu kültürü” şekillenmiştir. Bugün hala etkisini sürdüren
“Türbe ve Yatırlar” yapmak, korumak, ziyaret etmek, adaklar dilemek, mum dikmek
gibi pek çok hurafe aslında dönemin “Hıristiyan”adetlerinden başka bir şey
değildir.
Sonuç: Türk(men)lerin İslamlaşma süreçleri birçok toplumdan farklı
olarak pek çok siyasi problemin yaşandığı bir devirde gerçekleşmiştir.
Abbasi-Emevi savaşı, Şiilerin mevcut yönetime karşı kinleri, Arapçılık
politikasının Türk(men)lerde oluşturduğu nefret, Batınilerin islamı tanıtma
biçimleri gibi pek çok önemli nokta ne yazık ki “İslamlaşma” sürecini olumsuz
yönde etkilemiştir. Kur’an’dan kopuk ve daha çok kişisel görüşlerin,
siyasi grupların etkisiyle yaşanan İslamlaşma süreci daha sonra pek çok uyum
problemini beraberinde getirmiştir. İslam’ı sosyal yaşamdan kopuk gibi
algılayan Türk(men)ler “göçebe” yaşantılarının da etkisiyle kültürlerini
“islami kriterlerden” geçirmeden Müslümanlıklarına da taşımışlardır.
İslam’ı normal şartlarda, Kur’an ile birlikte ve güzel
örnekliklerle değil de hiç tanıyamadan ve siyasi anlamda çıkar aracına
dönüştürülen yorumlarla öğrenen Türk(men)ler böylece İslam’ı mistik yönleri ile
algılamışlardır. Şehirlerde yaşayan, İslami merkezlere yakın olan ve böylelikle
ana kaynaklara rahatça ulaşabilecek durumdaki “yerleşik” Türk(men)ler zamanla
Batıni algılardan kurtulsa da Anadolu’da o dönemlerde çoğunluğu oluşturan
göçebe kabileler tam anlamıyla bir sentez oluşturmuşlardır. Eski Türk(men)
inançlarını ve kişiliklerini çoğu kez sadece “isimlerini islamileştirerek”
sürdüren Türk(men)ler böylece “halk islamı”nı oluşturmurlardır.
Halk İslam’ı kitabi bilgilerden uzak, Kur’an’la kritiği
yapılmamış çoğu kez toplumun duyarlılıkları ve eski inançlarıyla şekillenerek
oluşmuş “kültürel” bir İslam yorumudur. İşte tarihsel süreçte bu kültürel yorum
belki de en çok Türk(men)lerle zirveleşmiş zamanla da toplumun ortalama din
algısı olarak kökleşmiştir. Önce İran’daki şii Batıni unsurlarca
temellendirilen ardından da Türk(men) sufilerle güçlenen “tasavvuf ağırlıklı”
bu İslam yorumu Anadolu’nun kültür mozaiğinde tamamen karmaşık bir yapıya
bürünmüştür. Bu karmaşık yapı Türk(men)lerin kendi “eğitim düzeyleri ve
gelenekleriyle” şekillenmiş böylece Türk(men)lere özgü bir Sünnilik ve Şiilik
oluşturulmuştur.
Bugün içinde yaşadığımız toplumun tarihsel kökenine işaret
eden bu süreç aslında günümüz insanın da nasıl düşündüğünü gözler önüne
sermektedir. Türk(men)iye’de Müslümanlar halen belki de bu kültür islamının
etkisi nedeniyle ana kaynaklardan uzak kulaktan dolma bilgilerle yaşamlarını
sürdürmektedirler. Televizyon programlarında ve başka mecralarda Kur’an’la hiç
örtüşmeyen onlarca fikrin bir anda popüler olabiliyor olmasının altında da bu
karakteristik niteliği aramak çok da yanlış değildir. Sonuç olarak
bugünün modern bireyinin ve toplumunun bilinç algısı bir anlık yanılsamalar
veya Cumhuriyet dönemiyle başlayan pozitivist eğilimlerle oluşmuş değildir. Ne
yazık ki Kur’an’dan kopuk gelişen bu islami algının temelleri bin yıldan fazla
bir tarihsel sürece dayanmaktadır. Bu bin yıllık tarihsel süreç bugünün
modern insanın algı dünyasını üç ana faktör üzerine şekillendirmiştir:
1-İslam olarak tanımladığımız inançlar Kur’an’la
birlikte geçmiş inanç ve geleneklerimizin sentezinden ibarettir.
Eğlencelerimiz, yas tutma törenlerimiz, evliliklerimiz, devlet geleneğimiz,
siyasi iradeye bakış şeklimiz Kur’an’la değil eski inanç ve törelerimizle
şekillenmiştir.
2-Müslümanlıktan anladığımız hayatın
her sahasına yansıyan bir “bilgi-inanç-eylem” bütünlüğü değildir. Müslümanlığın
içinde yaşadığımız toplumda kazandığı anlam ahlaki kimi değerleri yükseltmekten,
gelenekleri yaşatmaktan ve kimi ritüelleri yerine getirmekten ibarettir.
Türk(men)lerin İslamlaşma süreçleri ile başlayan bu algı ile birlikte bizler
kültürlerimizi “dinle yontarak Allah rızasına uygun hale getirmek” yerine dinin
emir ve yasaklarını “törelerimizle” tekrar kurgulamışızdır. Nitekim bugün doğu
bölgelerinde yaşanan zorla evlendirmeler, töre cinayetleri “islamı camilere”
sıkıştırıyor olmamız, inançlarımız için bedel ödemekten kaçınmamız hep bu
algının doğal sonuçlarıdır.
3--Göçebe kültürün yarattığı etki,
Anadolu’da bir kültür mozaiği ile bütünleştiğinde Müslüman bireyin zihin
dünyasındaki “mistik faktörleri” daha önemli hale getirdi. Türk(men)lerin
Müslümanlaşma süreçlerinin “yaşamı kuşatan bir inanç sahibi” olmaktan çok
“belirli duyarlılıkları tetiklemekten ibaret olduğunu” düşündüğümüzde sözü
edilen problemin ne denli eski bir tarihe sahip olduğunu da gözlemleyebiliriz.
Mistik faktörlerin, tasavvufi öğelerin, tarikatlerin Müslüman için belirleyici
hale gelmesi dinin toplumsal yönünü önemsizleştirmiş, Müslümanların Kur’an’la
iletişimini koparmakla kalmayıp “zann” içeren bilgileri “ilm”e tercih edilir
hale getirmiştir. Bu da içinde yaşadığımız kültürde “İslam adına üretilen”
hikayelerin, efsanelerin halk arasında geniş yankı bulmasını da açıklamaktadır.
Aslında 3 nedenle
sınırlandırılamasa da temelde bu faktörlerin oluşturduğu “kültür / halk islamı”
anadoludaki “İslam” anlayışının derinliklerine kadar işlemiştir. Bu nedenle
içinde yaşadığımız toplumu, komşumuzu, arkadaşlarımızı hatta kendimizi anlamaya
çalışırken; zaaflarımız için çözümler üretmek isterken geçmişten gelen kültürel
etkinin hala üzerimizde olduğunu unutmamalıyız. Şu bir gerçek ki doğru
çözümler ve gerçekçi tedavi yöntemleri ancak dikkatli tesbitler ve teşhislerle
gerçekleşir. Problemi net olarak tanımlayamıyor, sorunları çözümlemek için
tarihimize bakmak yerine ithal çözümlere bel bağlıyor olmak yaşadığımız toplumu
anlamayı güçleştirmektedir. Oysaki gerek tebliğ esnasında ve gerekse de kişisel
kusurlarımızı gidermenin yollarını ararken kendimizi / toplumumuzu iyi tahlil
etmeli ve sonuçları cesurca ortaya koymalıyız.
Bu anlamda Müslümanlar sadece “İslam
tarihi” ile yüzleşmemeli aynı zamanda yaşadığı coğrafyadaki bireylerin “nasıl
bir islami algıya” sahip olduklarını da net olarak araştırmalıdırlar.
Yaşadığımız toplumun tarihi ile yüzleşmek ve Kur’an ile islam’ı yeniden
anlamaya çalışmak birçok önyargımızı ortadan kaldıracağı gibi Rabb’in rızasına
daha uygun bir hayat da yaşamamızı sağlayacaktır.
__________________ ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
|