Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Biruni...
Yıl 1061…
Bu tarih, astronom, matematikçi, fizikçi, tıpçı, coğrafyacı, tarihçi, bugünkü Özbekistan sınırları içindeki Harizm’in Kas şehrinde doğan ve anadili Türkçe olmasına rağmen Arapça ve Farsça eserler yazan ve adı dışarılı, taşralı (Birûn) anlamına gelen Ebu Reyhan Muhammed b. Ahmet el-Birûnî’nin ölüm tarihidir…
Yıl 1642…
Bu tarih de felsefeci, matematikçi, fizikçi, edebiyatçı ve astronom, İtalya’nın Pisa şehrinde doğan Galileo Galilei’nin ölüm tarihidir…
Arada tam 619 yıl var.
Bu iki simanın adını, memleketini ve yaşadığı tarihi aklınızda iyi tutun…
Zira Birûnî ve Galileo’ya ait aralarında 619 yıl olan aşağıdaki iki anekdot (hikâyecik, fıkra. Fr. anecdote/TDK) bizlere çok şeyler anlatacak.
***
Birinci anekdot:
Yıl 1051’ler; Harizm yaylaları…
Birûnî, İbn Sina ile bu mektuplaşmalarında bir taraftan evrenin oluşumunu tartışmakta, diğer yandan da İbn Sina doktor olduğu için ondan gözleri için ilaç tavsiyesinde bulunmasını istemektedir.
Çünkü Birûnî, dere kenarlarında elinde astronom aletleriyle uzay araştırmaları yapmaktadır. Sürekli güneşe bakmaktan gözleri kör olma derecesine geldiği için, güneşi, suya yansıyan aksinden izleyebilmektedir. İbn Sina’ya “Artık güneşe bakmaktan gözlerim kör olma noktasına geldi. Sen doktorsun bana bir ilaç tavsiye etsen.” demektedir.
***
İkinci anekdot:
Yıl 1640’lar; İtalya kiliseleri…
Galileo Galilei, Hollanda’da bir teleskop icat edildiğini duyar. Teleskopu elde ederek daha gelişmişini icat eder. Buna Galileo Teleskopu denir. Teleskopla uzay incelemeleri yapan Galileo gözlemleri sonucunda “Dünyanın döndüğünü” ileri sürünce kendini Kilise mahkemelerinin önünde bulur, engizisyona çıkarılır.
Mahkemede yargılanırken bir ara mahkeme heyetindeki papazları bir dama kurduğu teleskop ile gökyüzüne bakmaya davet eder. “Buradan bir kez bakın, görüşleriniz değişecek” der. Mahkeme başkanı papaz ileri atılır: “Hayır, kimse bakmayacak. Bakanın imanı zayıflar ve kesinlikle dinden çıkar.”
Tabi hiç biri bakamaz. Galileo’dan mahkemede papazların önünde diz çöküp “Dünya dönmüyor” demesi istenir. Aksi halde Bruno (öl. 1600) gibi kazığa bağlanıp yakılacaktır. O da mecburen dediklerini yapar. Mahkeme bitip çıkarken kapıda papazla göz göze gelir ve o ünlü “Yine de dönüyor” sözünü söyler.
***
Birûnî ve Galileo…
Aralarında tam 619 yıl var.
Birisi, dere kenarlarında uzay araştırmaları yapıyor. Güneşe bakmaktan gözleri kör olacak noktaya gelmiş, İbn Sina ile “Evrenin oluşumu hakkında” tartışmalar yapıyor ve gözleri için ondan ilaç istiyor. O da ona bazı ilaçlar tavsiye ediyor.
Diğeri ise, kendisini yargılayan kilise papazlarını gökyüzüne baktıramıyor. Papazlar “İmanımız zayıflar” diye teleskoptan bakmayı bile reddediyorlar…
Birûnî ve Galileo…
1061 ve 1642…
Harizm yaylaları ve İtalya kiliseleri…
İslam dünyası ve batı…
Nereden nereye gelinmiş, varın gerisini siz düşünün…
***
Birûnî’den biraz daha bahsedelim isterseniz.
İslam düşünce tarihindeki yerini iyi anlamak için birikimine derin hayranlık duyduğu Ebubekir Razi ve çağdaşı olan İbn Sina ile karşılaştıralım mesela.
Ebubekr Razi 313/915’de, İbn Sina 448/1037’de, Birûnî de 453/1061’de vefat etmişlerdi. Bu yıllar, İslam düşüncesinin, dünyanın bütün felsefi ve ilmi birikimini kendinde toplayarak büyük bir sentez yarattığı ve bir dünya düşüncesi haline geldiği yıllardır.
Öyle ki, sonları bunlara İbni Rüşd’ü de katarsanız, batıda Sorbonne (Fransa) ve Cambridge (İngiltere) üniversitelerinin ilk açılış amacının işte bu “İslam’ın yıldızlarının” eserlerini tanımak ve onların öğretilerini tahsil etmek olduğunu görürsünüz. Bu üniversitelerin tıp, astronomi, matematik gibi anabilim dallarında öğretim üyeleri yıllarca bunların resimleri altında ders vermişlerdir…
Birûnî’nin, Ebubekr Razi’nin eserlerini yıllarca aradığını, hatta bir kitabını bulmak için kırk yıl peşine düştüğünü görüyoruz. Ebubekr Razi, büyük bir tıp otoritesiydi. Tabiatçı bir felsefesi vardı. Alabildiğine rasyonel, akılcı bir zihin yapısına sahipti ve Aristo’yu eleştiriyordu. Zira Ebubekr Razi, Sokrat sonrası toplum filozoflarına değil Sokrat öncesi doğa filozoflarına daha yakın duruyordu.
İbn Sina ise Sokrat sonrası Eflatun ve Aristo çizgisine yakınlığı ile biliniyordu. Ebubekr Razi’de tabiatçılık ve rasyonel düşünme, eski İran kültürüyle de bütünleşince peygamberlik konusunda kimi aykırı fikirlerin oluşmasına neden olmuştu. İbn Sina da, Ebubekr Razi’nin bu fikirlerine karşı çıkıyor, Isbatu’n-Nubuvve adlı eserini kaleme alarak peygamberliği temellendirmeye çalışıyordu.
Birûnî ise, Ebubekr Razi ve İbn Sina’yı eleştiriyor, her ikisine de derin saygı duyarak birikimlerinden yararlanmakla birlikte mesafe koyuyordu. Birûnî’nin, Ebubekr Razi’de hayran olduğu yön onun bilimci, akılcı, tabiatçı yönüydü. İbn Sina’yı da fazla ruhçu ve metafizikçi buluyordu. Öte yandan Ebubekr Razi’nin peygamberlik ile ilgili görüşlerini reddederek klasik İslam inançlarını savunuyor, İbn Sina gibi de Eflatuncu ruhçuluğa pirim vermiyordu.
Birûnî, bu anlamda tipik bir ortaçağ düşünürünü aşmaktaydı. Çünkü onun en büyük özelliği Kur’an’ın “Size eller, gözler, kulaklar ve kalpler vermedik mi?” vurgusu doğrultusunda deney ve gözleme çok özel bir önem vermesiydi.
Nitekim İbn Sina klinik tecrübeye fazla önem vermemekle, daha çok teorik bilgilerle yetinmekle (tam doğru olmasa da) suçlanmıştır. Ebubekr Razi de deneyci ve gözlemci olmakla birlikte, peygamberlik konusundaki aykırı fikirleri konusunda eleştirilmiştir. Fakat hiçbir zaman bir kilise mahkemesine de çıkarılmamış, öldüğünde Müslüman mezarlığına gömülmüştür. Birûnî ise, icat ettiği kıblenin yönünü tayin eden aletten sonra bile sevabını Allah’tan isteyecek kadar dindar kişiliğe sahip bir bilim adamı ve filozof imajındadır…
***
Birûnî’nin bütün eserleri Arapça, Farsça, Almanca, Latince, İngilizce ve Rusçaya çevrilmiştir. Ama ne yazık ki Zeki Velidi Toğan’ın bir iki küçük risalesi dışında Türkçeye kazandırılan tek bir eseri yoktur.
Eserlerinden birisi “Mesail Seele anha İbn Sina” adını taşır ve İbn Sina ile mektuplaşmalarını konu edinir. İranlı Murtaza Mutahhari “Felsefe Dersleri” adlı eserinde (İnsan, İst., 1997) bu mektuplaşmalara değinir. Ayrıca “Birûnî ve İbn Sina Arasındaki Büyük Tartışma; 24 ve 17 Yaşındaki İki Dahi Evrenin Özelliklerini Tartışıyor” (Görüş Dergisi, Haziran 1974) başlığı altında eserin bazı bölümleri Türkçeye çevrilmiştir.
***
İşte bu Birûnî, kaynaklarda geçen bilgilere göre beyaz ve siyah olmak üzere parmaklarında yan yana iki yüzük takardı. Bunun o zamandaki anlamı, siyah yüzüğü temsil eden Sünnîlik ile beyaz yüzüğü temsil eden Şiîliğe eşit mesafede durduğu mesajıydı.
Yani “Hem her ikisiyim hem de her ikisinden de değilim.” demek istemekteydi.
Bilinen mezheplerden hiç birine dahil edilememekteydi. Birûnî, tam anlamıyla “bağımsız filozof ve bilim adamı” tavrı içindeydi ve bu tür ikilikleri ayrıntı kabilinden görüyordu.
Birûnî, İslam dünyasının iki ana çatışma ekseninin (Sünnilik-Şiilik) dışında kalmaya özen göstermişti. O çağlarda şehirlerde Akif’in tabiri ile “Gaza namıyla birbirini öldüren biçare dindaşlar” mızraklarının ucuna Kur’an ayetleri takıp birbirini kıyasıya öldürürken, Birûnî yan yana duran iki yüzüğü ile dere kenarlarında gökyüzü araştırmaları yapıyordu.
İşte bunun için “Birûnî’nin kör olmaya yüz tutan gözleri ve yan yana duran yüzükleri”, bin yıl öncesinden çağları delip gelen mesajlar veriyor. “Geçip giden varsa İslam’ın şu çiğnenmiş diyarından” bütün serencamımızı özetliyor.
Günümüzde, hala mızraklarının ucuna Kur’an ayetleri takıp, bomba yüklü kamyonlarla birbirlerinin camilerine dalan “biçare dindaşların”, bin yıl öncesinde yaşamasına bakarak, Birûnî’nin bin yıl ilerideki duruşunu ayakta alkışlıyor, saygıyla selamlıyorum.
Birûnî’nin o iki yüzüğünü bulup parmaklarımızdan da öte kalplerimize takmalıyız.
O yüzük, Mekke, Medine, Bağdat, Şam, Kahire, Tahran, Çaldıran, Buhara, Semerkand, İstanbul, Diyarbakır vb. yerlerin dere kenarlarında bir yerlere düşmüş olup asırlardır kayıptır.
Birûnî’nin gözleri ve yüzükleri değil midir bizim yitiğimiz…
Sevgili Birûnî, çok değerli üstadım ve hocam! Gözlerin ve yüzüklerin bize o kadar büyük mesajlar veriyor ki. Onlardan hasretle öperim. Allah sana sevgi ve merhametini yağmur olup yağdırsın…
(Not: Birûni hakkında daha geniş bilgi için bkz. Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA); “Birûni” mad.c. 6, ve İslam’ın Yenilikçileri adlı kitap çalışmamız c.1, “Birûni” bölümü)
Recep İhsan ELİAÇIK
__________________ En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
|