adalet Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 ekim 2006 Gönderilenler: 1195
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sabır. Ne erdemli bir kelime değil mi? Halbuki sabrın erdem olduğu
belli durumlar vardır hayatta. Trajediler. Hastalık. Ölüm. Allah’ın
hikmetinden ya da insan ruhunun gücünden medet umulan anlar.
Bunun
dışında sabır, biattır, tapınmadır. “Planını” anlasan da anlamasan da,
karışamayacağın, kendinden üstün bir varlığa bütünüyle teslimiyettir
sabır.
Bu biat, insanüstü bir varlığa biatsa, Allah’a,
Peygamber’e biatsa, bunun adı dindir, inançtır, insanın en tabii
hallerinden biridir.
Bu biat kendimiz gibi etten kemikten bir
insana ise, bu, insanlığın en vahim halidir. Çünkü bu onun şaşmaz
hikmetine inanmaktır. Hikmet, ben faninin bildiği kadarıyla hiç şaşmaz
haliyle yalnızca Allah’ın tabiatındadır. Çünkü gerçek hikmet, insan
denen faninin takip edemeyeceği, insanı aşan bir idrakin, bir şuurun
ürünüdür.
Laiklik laiklik dediğimiz, insanüstü bir varlığa
veya kavrama duyulan tam teslimiyetin, tartışılmaz bir inancın,
tartışılmaz hukuki hükümler haline getirilmesini ve bunun herkese
dayatılmasını engellemektir.
İnsan, herhangi bir üstün
idrakin, kendi hayatında kendi için takipçisi olmakta özgürdür. Özgür
olmalıdır. Bunu başkalarına tavsiye etmekte, diğerlerini yanına
çağırmakta da hürdür. Hür olmalıdır.
Ama insan, insanüstü olan
her neyse, onun hukukunu insanın hukuku haline getirmekte özgür
değildir. Çünkü bu takdirde, insanüstü hukukun ‘uygulayıcıları’ da
tabiatıyla insanüstü kişiler olmak zorundadır. (Laiklik hukukla değil,
uygulayıcıyla ilgilidir. Laik olmayan hukukun uygulayıcıları da
insanüstü olmalıdır)
Peygamber’in, yani insanüstü bir kişinin
hâlâ hayatta, dünyada olduğu bir dönemde, bir Müslüman için laiklik
mümkün değildir. Ama peygamber öldüğü andan itibaren, aksi, yani laik
olmamak mümkün olmamalıdır. Çünkü peygamber öldüğü andan itibaren laik
olmamak, insana tapınmadır. Ki bu, büyük günahtır.
Atatürk’ün
de belli ki kimi insanlar için insanüstü vasıfları vardır. Ki buna
inanmakta insanlar özgürdürler. Bu onların hakkı olmalıdır. Ama
Atatürk, yani insanüstü kişilik öldükten sonra, ona atfedilen hukuku
mutlaklaştırmak, yalnızca Atatürk’e tapmak değildir. Ondan daha
fazlasıdır. Anayasa Mahkemesi’ne tapmaktır. Ve onun, Atatürk’ün
insanüstü kişiliğinin yeryüzündeki temsilcisi olduğuna inanmaktır.
Türkiye,
yalnızca diyanetin varlığı yüzünden değil, Anayasa’nın değiştirilemez,
dolayısıyla kutsal ve dünyevi olmayan bir metin olarak yorumlanmasıyla
da, laik bir ülke değildir.
Atatürk’ten sonra Atatürkleşme, kurtarıcı olma arzusu bu memlekette olağan bir hevestir.
Şimdi
de aynı hevesi başbakanda görmekteyiz. Başbakan sabır telkin
etmektedir. Ve sabrın ötesinde onun hikmetine inanmamızı vaaz
etmektedir. İnanırsanız, yolun sonu demokrasidir. Oraya nasıl ve ne
zaman varılacağı yalnızca Tayyip Erdoğan’ın bilgisindedir.
Ve
bizim aklımız onun hikmetini anlamaya yetmez. Bu yüzden sabretmek
zorundayız. Bizim küçük aklımız, mesela ‘beğenmeyen çeksin gitsin’le
demokrasinin tam tersi istikametinde gittiğimiz düşünebilir. Ama bu
noktada bize sabırlı davranmamız telkin edilir.
Burada sabır,
trajik bir sabır, bir tevekkül değildir. Burada sabır, insanüstü bir
varlığın talep ettiği bir sabırdır. Bizi selamete götürecek insanüstü
kişinin bizden sorgusuz sualsiz talep ettiği sabırdır.
Ey
fani, geçtiğin yolu tanıyamayacaksın, etrafına fani gözlerinle baktığın
zaman kendini bambaşka yolda sanacaksın. İşte o anda gözlerini kapat ve
SABRET. Muhtaç olduğun inancı kalbinde, muhtaç olduğun kudreti
damarlarındaki kanda bulacaksın. Yolun sonu selamettir. Yolun sonu
muasır medeniyettir. Yolun sonu demokrasidir.
Bu memlekette
kutsallığına inanılan kişilerin sayısı bir iki değil. Çok daha fazla.
Çünkü bu ülke laik değil. Dahası, bu kültür laik değil. İnsanüstü olana
yalnızca inanmıyor, yalnızca biat etmiyor. Peygamberler, liderler bu
hayattan göçüp gittikten sonra bile, onların dünyevi temsilini
öneriyor. Bunu düzenleyecek bir ‘ruhban sınıfı’ yaratıyor. Bunu
destekliyor. Hatta en berbatı, bunu dayatıyor.
Anayasamız laik
değil. İnsanın değiştiremeyeceği hiçbir şey laik olamaz. Çünkü
değiştirilemiyorsa kutsal bir metindir. Bu kadar basit. Artık
başbakanımız da laik değil. İnsanın anlayamayacağı, şuuru ve hikmeti
insanı aşan bir varlık, laik olamaz.
Ve son olarak da, bir
siyasi rejimi veya zemini, demokrasi olsun başka bir şey olsun,
varılacak transandantal (aşkın) bir nokta olarak görmenin de laiklikle
bir alakası yoktur.
Demokrasi bir sabah kalktığınızda
sınırından bir anda içeri girdiğiniz bir masal ülkesi değildir. Öyle
telakki etmek, demokrasiye insanüstü, tabiatüstü bir vasıf atfeder. Ve,
insanüstü kurtarıcılar, rehberler, demokrasi havarileri, hatta
peygamberler talep eder.
Demokrasi, demokrasiye giden yolun
bütünüdür. Laiklik ise bu ülkede hiçbir zaman görülmemiş, hiç kimse
tarafından gerçekten temsil edilmemiş bir şeydir. Maalesef hâlâ öyledir.
Taraf-Gökhan Özgün
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|