blindpoint Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 mayis 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 275
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Finlandiya semalarında 'ateş topu' görüldü, Avrupa bunu konuşuyor
Finlandiya semalarında dün gece olağanüstü parlaklıkta bir "ateş topunun" görüldüğü bildirildi.
Finlandiya Astronomi Dairesi URSA’dan yapılan açıklamada, "ateş topunun", ülkenin doğusunda yaşayan onlarca kişi tarafından farkedildiği belirtildi.
URSA yetkilisi Marko Pekkola, kuruluş bünyesinde çalışan matematikçilerin, söz konusu cismin Rusya sınırı civarında patladığını belirlediklerini söyledi. Pekkola, "ateş topunun" akkor halinde bir meteor olabileceğini sözlerine ekledi.
Güneş son 8 bin yılın en yakıcı sıcaklığına ulaştı
Almanya’da yapılan bir araştırma, güneşin yaklaşık 8 bin yıldan bu yana hiç bu kadar yakıcı olmadığını ortaya koydu. Almanya’nın önde gelen araştırma enstitülerinden Max-Planck Enstitüsü görevlilerinden Prof. Dr. Sami Solanki, Bild gazetesine yaptığı açıklamada, “Güneşte, dünyadaki son buzul döneminin sonundan bu yana en yüksek ısıyı ölçtük.’’ dedi.
Güneşin mıknatıs alanının sürekli bir şekilde değiştiğine dikkati çeken Solanki, “Bugüne kadar güneşte ölçülen ısının her 11 yılda bir arttığını biliyorduk. Ancak şimdi uzun vadede de ısının büyük ölçüde arttığını tespit ettik.’’ diye konuştu. Meteorolog Helmut Malewski de, Almanya’daki birçok meteoroloji istasyonunun hafta sonunda rekor düzeyde sıcaklık kaydettiklerini, birçok bölgede ısının güneşte 40 dereceyi aştığını söyledi. Malewski, mayıs ayı sonunda bu kadar ısı artışının normal olmadığını, Hamburg ve Lübeck gibi ülkenin kuzeyinde bulunan bazı kentlerde ısının bu dönemde ilk kez 34 dereceye yükseldiğini kaydetti.
Almanya’da ısının Afrika’da olduğu gibi 50 dereceye yükselmesinin bu ülkede yaşayan insanlar için ölümcül olacağını belirten Malewski, Almanya’da yazın çok nemli olması nedeniyle böyle bir sıcağa dayanmanın çok zor olacağını, hafta sonunda bile birçok kişinin kan dolaşımı rahatsızlıklarıyla hastanelere kaldırıldığını söyledi.
Bize hiç bu kadar yakın olmamıştı
Dünya’ya uzaklığı en fazla 406 bin km olan Ay, şu an Dünya'ya en yakın konumunda ve sadece 359 bin km uzaklıkta. Bu konum insanlar üzerinde değişik etkiler yaratıyor.
Dünya’ya uzaklığı, yörüngesinin durumuna göre en fazla 406 bin km olan uydumuz Ay, Dünya’ya en yakın konumunda. Dünya’ya 359 bin km uzaklıktaki Ay’ın bu konumunun insanlar üzerinde değişik etkileri olduğu, örneğin dolunayın uykuyu bozduğu ileri sürüldü. Ay, bir daha ancak 21 Haziran 2016 tarihinde Dünya’ya bu kadar yakın olacak.
GİZEMLİ ve hüzünlü olarak nitelenen uydumuz Ay, Dünya’ya en yakın konumuna geldi. Bu durumun insanlar üzerinde değişik etkileri olduğu öne sürüldü. Dünya’ya olan uzaklığı, yörüngesi gereği en fazla 406 bin kilometre olan Ay’ın şu an Dünya’mıza sadece 359 bin kilometre uzaklıkta olduğu belirtildi.
ENDER GÖK OLUŞUMU
Ay, kuzey yarımkürede en uzun günlerin yaşandığı bir dönemde Dünya’ya bu kadar yakın bir mesafeye geliyor. Bu nedenle Ay, ufukta çok alçak bir seviyede izlenebiliyor. Almanya’nın Bochum kentindeki Çevre ve Gelecek Araştırmaları Enstitüsü’nden Thilo Elsner, ‘Ender bir gök konumu yaşanıyor. Böyle bir şey bir daha 21 Haziran 2016’da tekrarlanacak’ dedi.
Jeoloji uzmanı Dr. Ralf Jaumann, ‘Ay’ın çekim gücü, Dünya’nın kendisine bakan yüzündeki yerkabuğunu yaklaşık bir metre yükseltiyor. Bu çekim yarımküre üzerine yayıldığı için çıplak gözle tam olarak algılayamıyoruz’ dedi.
Anormal bir durum yok etkileri bilimsel değil
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Astronomi Bölümü Başkanı Doç. Dr. Atilla Özgüç, Alman bilim adamlarını doğrularken ‘Güneş’le Ay’ın arası epeyce açık, onun için daha büyük görüyoruz. Ayın yönüngesi de Dünya’nınki gibi elips olduğu için bazen yaklaşıp bazen uzaklaşıyor. Anormal bir durum yok’ dedi. Doç. Dr. Özgüç dolunayın etkileri üzerine yazılan kitabınsa bilimsel olmadığını söyleyerek ‘Bu spekülasyon. Bilimsel verilere dayanmıyor. Her ay dolunay oluyor o halde ne zaman ameliyat olunacak. Tıpta dolunayda ameliyat olunmaz diye bir şey yok? Dolunayın etkisini soruyorsanız herhalde sadece romantik etkileri var denilebilir çünkü bütün güzel şiir ve şarkılar dolunay üzerinedir’ dedi.
Ay büyüyünce uyuyamam
‘Vom Richtigen Zeitpunkt’ isimli kitabın yazarları Johanna Paunager ve Thomas Poppe, dolunayın insan üzerinde kaçınılmaz etkileri bulunduğunu öne sürüyorlar. İşte dolunayın bazı etkileri:
Uykusuzluğa neden oluyor. Geceleri de aydınlık olduğundan kişi uyuyamıyor, dolayısıyla vücut uyku hormonu ‘melotonin’i yeteri kadar salgılamıyor.
Yaralar geç iyileşiyor. Dolunay döneminde doktora gidilmemesini, ameliyat olunmamasını tavsiye ediyorlar.
Kadınlarda doğurganlık artıyor.
Pozitif ve negatif duyguları daha yoğun bir şekilde algılayabiliyoruz. Kendimizi daha iyi ifade ediyoruz.
Bazı kişilerin daha çabuk öfkelendiği ve saldırgan tutumlar gösterdiği görülüyor. Sonuçta kaza, kavga gibi sıkıntılı olaylar yaşanabiliyor.
Beyin de bu dönemde değişiklik istemiyor. Sigara gibi kötü alışkanlıklardan vazgeçmek için kötü bir dönem.
Dolunay gecelerinde toplanmış bitkilerin daha şifalı olduğuna inanılıyor. Bitki köklerinin de daha faydalı olduğuna dair inanç bulunuyor.
Diyet için de uygun bir dönem değil. Çünkü bu dönemde vücut zayıflamaya karşı direnç gösteriyor.
Ay tozları NASA’yı düşündürüyor
NASA’nın milyarlarca doları gözden çıkardığı Ay’da insanlı uzay üssü projesinin en büyük zorluklarından biri astronotları elbiselerine yapışan Ay tozları. Uzmanlar bunların insanlara ne gibi biyolojik zararlar verebileceğini henüz bilmiyor.
Ay’da yürüyen astronotlara göre tozlardan kaçış olanaksız, çünkü uyduda her yer bunlarla kaplı. Apollo astronotları tozların gözlerine kaçtığını söylemişti. Ay tozları Apollo’nun optik cihazlarını bozmuş, uzay arabasına kadar girmiş, uzay elbiselerine yapışmıştı. Tozları yuttuğu belirlenen Apollo mürettebatından Harrison Schmitt’te alerjik belirtiler görülmüştü. Astronotlar tozların kesif kokusunu hâlâ anımsıyor.
Ay tozu yeryüzündeki tozlardan çok daha vahşi. Ay tozlarının son derece yüksek bir sürtünme etkisine sahip olduğunu biliniyor. Dünya’daki rüzgar ve su gibi faktörler tozların kenarlarını yuvarlarken, Ay tozları bu etkilere maruz kalmadığından kenarları son derece sert, köşegen ve keskin oluyor. Ay tozları meteorların, kozmik ışınların ve Güneş rüzgarlarının Ay’ın yüzeyini dövmesiyle kayalardan kopan parçalardan oluşuyor.
BİYOLOJİK ETKİLERİ BİLİNMİYOR Konuyu araştıran NASA uzmanları Ay tozlarına uzun süre maruz kalınması durumunda mekanik cihazların aksaması bir yana, nefes almada sorunlardan ciddi akciğer hastalıklarına kadar bir çok risk sayıyor. Örneğin, 1972 yılında Ay’a giden Apollo 17 ekibinden Harrison Schmitt’te Ay tozuna bağlı olarak alerji çıkmıştı.
Apollo astoronotları yüzeydeki yürüyüşlerinin ardından elbiselerine yapışan Ay tozları ile kapsüle girmiş ve kasklarını çıkardıklarında da havaya kalkan tozları yutmuşlardı. Ay’a ayak basmalarından sadece bir saat sonra Apollo astronotları, özel elbiselerinin ay tozuyla kaplandığını söylemişti.
Şimdiye dek yüzeyde yapılan yürüyüşler bir kaç saati aşmadığından Ay tozlarının insan sağlığına ne gibi olumsuz etkilerinin olabileceği tam olarak kestirilemiyor. Ancak uzay üssünde saatler değil, haftalar ve aylar geçirecek astronotlar için Ay tozları ciddi tehlike oluşturabilir. Dünya’ya getirilen numune Ay tozlarında yapılan incelemeler, bunların birtakım garip kimyasal özellikler içerdiğini ortaya koydu.
AGGLUTINAT MİNERALİ KORKUTUYOR Toz parçaları sadece birkaç mikron büyüklüğünde, dolayısıyla akciğerlerin içlerine kadar ulaşmaları oldukça kolay. Bilim insanları astronotları uzun süre maruz kalmaları durumunda akciğerlerinin bu tozlarla dolabileceğini vurguluyor.
Tozlar ayrıca, meteorlardan gelen agglutinat adlı bir mineral içeriyor, ki bu minerale henüz Dünya’da rastlanmadı. Kısaca insan vücuduna olumsuz etkileri önceden tahmin edilemiyor. Köşegen kenarları nedeniyle Aly tozlarının insan vücudunda kanca etkisi yaparak yaralanmalara yol açacağı düşünülüyor.
APOLLO’DAN BERİ UNUTULMUŞTU NASA uzmanları astronotların Ay tozuna maruz kalma risklerini asgariye indirmek için, tozları elbiselerden çekecek elektrostatik cihazlar üretmeyi planlıyor. Ancak tozların biyolojik etkilerinin irdelenmeden alınan bu tip önlemler yetersiz kalacak.
ABD’li bilim insanları Ay tozu incelemelerini Apollo uçuşlarından sonra rafa kaldırmıştı. Uzmanlar biyolojik deneyler için en az 100 ton Ay tozuna gereksinim olduğunu vurguluyor, Apollo mürettebatı ise bunun sadece yüzde 1’ini Dünya’ya getirmişti.
Not: The New Scientist ve Wired dergilerinden yararlanılmıştır.
Mars semalarında yıldız kayması
NASA’nın Mars’ta hayat izi arayan Spirit aracı, gezegen semalarında meydana gelen meteor yağmurunu görüntüledi. SPACE.com - Spirit’in çektiği fotoğraf, Mars’a düşen meteorları göstermesi açısından bir ilk. Bilim insanları gökyüzünde bir ışık çizgisi olarak gözüken meteor yağmurunu ilk aşamada, 1970’lerden beri gezegen yörüngesinde dolanan Viking 2 uzay aracı olduğunu düşünmüştü. Meteor banyoları genellikle, Güneş Sistemi’nde gezinen kuyrukluyıldızlardan kopan toz veya irili ufaklı parçaların gezegenlerin yörüngelerine girmesiyle oluşuyor. Kum veya bezelye büyüklüğündeki parçalar, örneğin, Dünya’nın atmosferine girişte hava ile sürtünmeden alev alıyor ve ışık saçar gibi gözüküyor. Günlük dilde buna ‘yıldız kayması’ deniyor. Bilim insanları benzer meteor yağmurlarının, ince ve sürtünme gücü düşük atmosferine karşın Mars’ta da gerçekleşebileceğini düşünüyor.
MARS’TA METEOR YAĞMURU Söz konusu fotoğraf Spirit’ten 7 Mart 2004’te Dünya’ya ulaşmıştı. Bilim insanları, gökyüzünde bir ışık çizgisi olarak gözüken bu imajı ilk aşamada, 1970’lerden beri gezegen yörüngesinde dolanan Viking 2 olduğunu düşünmüştü. Ancak aradan geçen zaman içinde yapılan hesaplamalarda, ışık çizgisinin Viking 2’ye ait olmadığı, bir meteorun gezegene düşüşüne işaret ettiği belirlendi. Buna göre, Mars’ta o aylarda bir meteor yağmuru öngörülebilirdi.
Lyon kentindeki Centre de Recherche Astronomique uzmanları fotoğraftaki meteorun Wiseman-Skiff adlı kuyrukluyıldızdan koptuğunu tespit etti. Meteorun düşüş yönü ile kuyrukluyıldızın yörüngesi üstüste oturtuldu. Mars’ta gözlemi yapan Spirit’in bakış açısıyla meteorun ufka 14.2 dereceyle geçtiği hesaplandı.
Not: Makalenin orijinali İngiliz bilim dergisi Nature’da yayımlandı
NASA kara enerjinin sırrını çözecek
Kara enerji olarak adlandırılan ve ne olduğu tam olarak bilinemeyen güç, 2025'ten sonra NASA'nın başlıca araştırma hedeflerinden biri NASA’nın gelecek 30 yıldaki bilimsel gözlem hedefleri arasında kara deliklerin maddeyi yutarken görüntülenmesi, kara enerjinin sırrının çözülmesi gibi iddialı araştırmalar var. The NewScientist - NASA’nın üç yıldır süren gözlem hedeflerinin tartışıldığı bilim paneli sonuçlandı. Bilimsel hedeflerin masaya yatırıldığı panelde NASA uzmanları, gelecek 30 yıl içerisinde gerçekleştirmesi öngörülen 4 ana hedef belirledi. BIG BANG’E GERİ DÖNÜŞ Birinci hedef zamanın başladığı an sayılan, Big Bang (Büyük Patlama)’in araştırılması. Gelecek 10 yılda kozmik mikrodalga radyasyonu incelenecek ve ilk kozmik patlama ile ilgili kanıtlar aranacak. NASA 2015-2025 yılları arasında kütleçekim dalgalarını araştıracak.
Özel geliştirilecek Big Bang Observer cihazıyla, Big Bang’in yarattığı kütleçekim dalgaları incelenecek ve kuantum etkisi araştırılacak.
KARA DELİKLER MADDEYİ YUTARKEN İZLENECEK Kara deliklerin uzay, zaman ve maddeyi nasıl değiştirdiğinin incelenmesi ikinci hedef olarak belirlendi. Gelecek on yılda Gamma-Ray Large Area Teleskobu kara delikleri inceleyecek, Webb teleskobu ise erken evrendeki kara delik oluşumlarını ve birleşmeleri gözlem altına alacak.
Kütleçekim gözlemleri ve X-ışını teleskobu Constellation-X kara deliklerin niteliklerini değerlendirecek. Ölçümler, İzafiyet Teorisi’nin sınanmasında kullanılacak. 2025’ten sonra ise kara deliklerin maddeyi yutuşu görüntülenecek.
KARA ENERJİ AYDINLANACAK Kara enerji olarak adlandırılan ve ne olduğu tam olarak bilinemeyen güç, NASA’nın üçüncü hedefi. 2025’ten sonra Big Bang Observer, evrenin erken çağlarına ait uzak galaksilerdeki nötron yıldızları ve kara delikleri inceleyecek. NASA uzmanları uzayın geometrik yapısı ile kara enerji arasında bağı kullanarak bu esrarengiz gücü aydınlatmayı umuyor.
TERSİNE EVREN: ATOM ÇEKİRDEĞİ Dördüncü ve son hedef de galaksilerin, yıldızların ve gezegenlerin oluşumunu açıklayan teorilerin gözden geçirilmesini içeriyor. İlk 10 yılda Webb Uzay Teleskobu erken evrende oluşmakta olan ilk galaksileri gözlemleyecek. Sonraki 10 yılda Constellation-X ağır elementlerin ortaya çıkışını araştıracak, üçüncü 10 yılda ise atom çekirdiğinin evrimi incelenecek.
NASA’nın bu iddialı hedeflerinin ne derecede gerçeğe dönüştüreceği önceden tahmin edilemiyor.
Sanal kainatla gerçeğinin sırlarını keşfedecekler
Bilim adamları bilgisayarda ‘sanal kainat’ yarattılar ve zamanın kısa bir tarihini, kara delikleri, galaksi oluşumlarını yazdılar. ‘Milenyum Simulasyonu’ adı verilen çalışma türünün en büyüğü.
Bilgisayarda 25 milyon megabayt yer kaplayan çalışma, kainatın 14 milyar yıllık yaratılış tarihini birkaç aya sığdırıyor ve çok daha eski zamanlardaki bilinemeyen olayları çözebilmenin yolunu da açıyor. Simülasyonun gerçekleştirildiği İngiltere’deki Durham Üniversitesi’nden Prof. Carlos Frenk, ‘Kainatla ilgili tüm bilgilerimizle Avrupa’da bugüne kadar yapılmış en büyük bilgisayar programını yaptık’ dedi. Prof. Frenk, sözlerini şöyle sürdürdü:
‘Bu bizim yaptığımız en büyük şey. Belki de bilgisayardaki en büyük fizik çalışması. İlk defa evrenin tamamına tıpatıp benzeyen bir kopyasını elde ettik. Artık evrenle ilgili deneylerimize başlayabiliriz. Şimdi yapacağımız şey, gerçek kainat hakkında sormak istediğimiz, ancak anlatacak yol bulamadığımız tüm soruları sormak. Gerçek evrende kara deliklerle ilgili ayrıntılı soru sormak zor oluyordu. Simulasyonda ise her şeyi sorabiliriz.’
Titan’da metan fışkırtan volkan Satürn uydusu Titan’da metan buzu fışkırtan bir yanardağ gözlemlendi. Uzmanlar sönük volkanın bir zamanlar Titan atmosferine metan saldığını düşünüyor.
PASADENA - Titan atmosferini gözlemleyen kızılötesi kamera ile tespit edilen yanardağ 30 km çapında ve tepesinde hidrokarbon buzullar bulunuyor. Volkan enerjisini yüzeydeki ısınmadan alıyor. Volkanın eteklerinde nehiri andıran kanallar bulunuyor. Titan'da hidrokarbon sürprizi
http://www.ntvmsnbc.com/news/320903.asp Titan yüzeyi hidrokarbon okyanusu
http://www.ntvmsnbc.com/news/263881.asp Titan'da suyun yerini sıvı metan aldı
http://www.ntvmsnbc.com/news/306267.asp
Uzmanlar gözlem konusu yanardağın lav yerine buz fışkırtan bir volkan olduğunu ve saldığı metan ile atmosferi beslediğini düşünüyor. Bilim insanları mevcut durumda cansız duran volkanın Titan yüzeyindeki bir çok benzerinin, yüzeye buz metan saldığını düşünüyor.
Titan, Güneş Sistemi’nde atmosferinde azot ve metan bulunan tek uydu. Bu nedenle uydu atmosferi Dünya’nın ilk zamanlarına benzetiliyor.
METAN OKYANUSLARI ‘YOKMUŞ’ Bilim dünyası, Titan atmosferindeki organik maddelere dayanarak uydunun metan okyanuslarıyla kaplı olduğunu düşünüyordu. Çünkü metanın atmosferde varlığı sürdürebilmesi için sürekli yenilenmesi gerektiği düşünülüyordu. Buna karşılık, ne Satürn yörüngesindeki Cassini, ne de Titan yüzeyindeki Huygens şimdiye dek uydu yüzeyinde varolduğu düşünülen sıvı metan okyanuslarına rastlamadı.
METANIN KAYNAĞI BELİRSİZ Cassini ve yüzeydeki Huygens’in çektiği fotoğraflarda, sıvı metan nehirleri olup olmadığı henüz kesinleştirilmiş değil. Ancak Cassini öncesi sıkça dile getirilen uydunun sıvı metan okyanusları ile kaplı olduğu düşüncesi şimdilik rafa kalkmış durumda. Son durumda Titan’da metanın varlığı kesin olarak açıklanamıyor. Çünkü eğer okyanuslar yok ise, sadece 10 milyon yıl gibi kısa bir ömrü olan metanın uyduda sürekli bulunması için bir başka kaynağın varlığı şart.
Son bulgular Cassini’nin 26 Ekim 2004’te yaptığı Titan gözlemlerine dayanıyor. Cassini, Titan’ın yakının gelecek 4 yıl içinde 45 kez geçecek.
Not: Makalenin orijinali İngiliz bilim dergisi Nature’da yayımlanmıştır
Güneş sistemi dışında ilk kez Dünya'ya benzeyen gezegen keşfedildi
Güneş Sistemi dışında Dünya'ya benzeyen bir gezegenin ilk kez keşfedildiği bildirildi.
Berkeley-California Üniversitesi, Washington Carnegie Enstitüsü ile Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) Ames Araştırma Merkezi'nden gökbilimciler Geoffrey Marcy ile Paul Butler'ın açıkladığına göre, Dünya'ya 15 ışık yılı uzaklıkta, astronomi katalog adı Gliese 876 olan yıldızın çevresinde dönen gezegen keşfedildi.
Muhtemelen kaya katmanları taşıyan ve son on yılda Güneş Sistemi dışında keşfedilmiş Jüpiter gibi gaz devi 155 gezegene benzemeyen gezegen, yıldızına çok yakın yörüngede.
Dünya, Güneş'e 150 milyon kilometre mesafede. Bu gezegen ise yıldızı Gliese'ye çok yakın, yani 3,2 milyon kilometre uzaklıkta yörüngede dönüyor. Dünya'nın Güneş etrafında 1 dönüşünün 1 yıl olduğu düşünülürse, bu gezegen Gliese'nin çevresinde yörüngesinde çok hızlı, yani 2 Dünya gününde dönüyor. Yeni keşfedilen gezegenin yüzey sıcaklığının 400 ila 700 derece olduğu tahmin ediliyor.
ÇAPI VE BULUNDUĞU YER Keşfedilen gezegenin çapı Dünya'nın iki misli. Kütlesi ise Dünya'nınkinin tahminen 5.9-7.5 katı. Gezegenin dolandığı Glies yıldızının kütlesi ise Dünya'nın sadece üçte biri.
Bu gezegenin 'normal yıldız' etrafında dönen keşfedilmiş ilk gezegen olduğu belirtildi ve daha önceleri ölmüş yıldız pulsar'lar (atarca) etrafında dönen çok uzak üç gezegenin belirlenmiş olduğu Washington'daki Ulusal Bilim Vakfı astronomi toplantısında anlatıldı.
Gökbilimciler, açıklanan yeni gezegeni aslında üç yıl önce biliyorlardı, ancak doğrulama için beklendiğini bildirdiler. Gezegen ve yıldızı Glies, Kova Burcu (Aquarius: Saka Takımyıldızı) içinde keşfedildi.
15 ışık yılı uzaklık, astronomide 'birkaç adım ötesi' kadar yakın. 1 ışık yılı 10 trilyon kilometre. Uzayda milyonlarca gökadadan biri olan ve Dünya-Güneş Sistemi'nin içinde yer aldığı eliptik Samanyolu Gökadası'nın geniş çapı 110 bin, dar çapı 60 bin ışık yılı genişlikte.
Uzay, nükleer plazma gibi şekillendi’
Nükleer reaktörde yaratılan plazmanın, Big Bang’ten sonraki galaksilerin erken uzayda dağılımı arasında paralellik bulunduğunu öne sürüldü. Bu tez, erken uzayın nükleer reaktörlerde sınanması yolunu açabilecek CAMBRIDGE - Bilim bazen de tesadüflerle ilerliyor. Füzyonda yaratılan plazmaları araştıran Danimarkalı bilim insanı Nils Basse, çalışmaları sırasında tesadüfen, uzayla ilgili gözlemler içeren Sloan Digital Sky Survey (SDSS) raporunu inceliyor. Rapordaki verilerle kendi çalışmalarını karşılaştıran Dr. Basse, erken uzaydaki boşluk ve galaksilerin dağılımının matematiksel oranı ile nükleer plazmadaki pıhtı ve düğümlerin ilişkisi arasında şaşırtıcı bir benzerlik farkediyor. Basse sonuç olarak galaksilerin uzayda dağılımlarının, Big Bang’i müteakip ortaya çıkan plazma yoğunluğundaki değişimlere göre şekillendiğini savunuyor Dr. Basse galaksi dağılımının plazmik yapı tarafından belirlendiğini, bugünkü dağılımın da erken uzaydaki dağılımın bir devamı olduğunu vurguluyor. Bu şu anlama geliyor; nükleer reaktörlerdeki plazma çalışmaları erken uzayın karakteristiklerini denemek ve incelemek için uygun bir model olabilir.
Dr. Basse, plazma deneyini Almanya’nın Garching kentindeki Wendelstein 7-AS ‘stellarator’ füzyon reaktöründe gerçekleştirdi. Dr. Basse deneylerini halen Massachusetts Institute of Technology’de yürütüyor. Ayrıntılı bilgi için Dr. Basse’nin kişisel web sitesi; www.npb.dk
‘PLASMANIN ETKİSİ KALICI DEĞİL’ Bu görüşü sorgulayanlar da var. University of Arizona uzmanı Daniel Eisenstein, Basse’nin örnek aldığı plazma oluşumunun, ancak Big Bang’ten sonraki ilk birkaç milisaniye için geçerli olduğunu savunarak, bu görüşe karşı çıkıyor. Dr. Eisenstein, söz konusu ilk birkaç milisaniyenin evrenin yapısıyla ilgili ‘çok erken’ bir evre olduğunu, bu evre içinde meydana gelenlerin uzayın sonraki oluşumları üzerinde etkisinin ‘sınırlı’ olduğuna işaret ediyor.
Basse’nin tezinin kanıtlanabilmesi için bilimsel olarak kabul gören bir başka veriyi daha aşması gerek. Evrende ilk ışık dağılımının Big Bang’ten 380 bin yıl sonra gerçekleştiği düşünülüyor. Basse’nin tezi bu rakamla çelişiyor. Makalenin orijinali Physics Letters hakemli dergisinde yayımlandı.
Kaynak: The NewScientist
Daveli'deki krater bir meteora mı ait?
Kayseri’nin Develi İlçesi’ne bağlı Kale Köyü’nde bulunan kraterin bir meteora ait olup olmadığının belirlenmesi için, araştırma çalışmalarına başlandı.
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Astro Fizik Araştırma Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Emin Özel, Araştırma Görevlisi Ebru Şengül ve Özlem Kocahan ile birlikte, Develi İlçesi’ne bağlı Kale Köyü Yazıçam bölgesinde bulunan 15 metre derinliğindeki kraterde ön inceleme çalışmalarına başladı.
Prof. Dr. Mehmet Emin Özel, gazetecilere yaptığı açıklamada, ’göktaşı’ adı verilen meteorların, zaman zaman yeryüzüne düştüğünü söyledi. Meteor araştırmalarını geçen yıl Konya’da da yaptıklarını belirten Prof. Dr. Özel, şunları kaydetti:
"Dört gündür buradayız. Yaptığımız çalışmalarda olumlu neticeler elde etmeye başladık. Bizler burada, 15 metre derinlikte, deniz seviyesinin bin 614 metre yüksekliğinde ve 3 kilometrelik bir alanda çalışma yapıyoruz. Olumlu sonuçlar elde edinceye kadar da çalışmalara devam edeceğiz. Çalışmalarımızı, araştırma görevlilerimizden Özlem Kocahan bir tez haline getirerek TÜBİTAK’a gönderecek." Kayseri İl Kültür ve Turizm Müdürü İsmet Toymuş da yapılan çalışmaların olumlu sonuçlar vermesi halinde Develi’nin meteor turizmi için önemli bir merkez haline gelebileceğini bildirdi.
Çalışmalara, Kayseri Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü Jeoloji Mühendisleri Selami Türkileri, Ahmet Evsan, Mustafa Aksak ve Ahmet Özkan da katılıyor.
Uzay yelkenlisi kayboldu
ABD ve Rusya'nın güneş enerjisiyle yıldızlararası yolculuk yapmak için geliştirdiği 'Uzay Yelkenlisi' projesi fiyaskoyla başladı. Barents Denizi'ndeki Rus nükleer denizaltısı Borisoglebsk'den fırlatılan Kosmos -1'in 83 saniye sonra taşıyıcı roketinden ayrılması gerekiyordu. Ancak araç, planlanandan farklı bir yörüngeye oturdu, yani kayboldu. Bilim adamları, Kosmos-1'in taşıyıcı roketinin ağırlığının etkisiyle dünyaya geri düşeceğini açıkladı. Çalışmalarını sürdüren bilim adamları bazı istasyonlardan uzay aracının gönderdiği sinyalleri almayı başardı. Uzmanlar, bu mesajlara göre yelkenlinin planlanandan daha alçak bir yörüngeye oturmuş olabileceğini söyledi. Yetkililer, 'Yelkenli çalışıyor ancak nerede olduğunu bilmiyoruz. Yerini tespit etmek birkaç gün sürer' dedi.
2015’te uzaya Türk astronot
Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın 2005’den itibaren 70 sayfalık ‘Ulusal Uzay Araştırmaları Programı’ başlatması kararlaştırıldı.
İcra komitesinin önceki gün kamuoyuna açıklanan ve dün medyaya yansıyan kararlarının, dışında Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın 2005’den itibaren 70 sayfalık ‘Ulusal Uzay Araştırmaları Programı’ başlatması da kararlaştırıldı.
1 milyar 125 milyon YTL’lik programın Güney Kore ve Ukrayna ile birlikte yürütülmesi benimsendi. Bu tarihi programda öne çıkan projeler şunlar:
2008 yılından itibaren Türk astranot yetiştirme programına geçilmesi.
2008’de ulusal yüksek irtifa uçağının geliştirilmesi
2009’e ulusal fırlatma sistemine geçilmesi ve düşük maliyetli roketlerin geliştirilmesi.
2014’de ulusal bir roketle ulusal bir araştırma uydusunun dünyaya en yakın gezgenlerden (ay veya mars) birisine gönderilmesi.
2015’ten tibaren uzaya Türk astronot gönderilmesi
2020’li yıllarda uzay gemisi tasarım ve üretimi çalışmalarına start verilmesi
NASA kuyrukluyıldızı delecek
NASA’nın Deep Impact uzay aracı, 4 Temmuz(benim doğum günüm :))__ ) günü, Tempel 1 kuyrukluyıldızından füzeyle parça koparacak. Açılacak delikten kuyrukluyıldızın çekirdeği incelenecek.
NASA, 4 Temmuz’da uzay tarihinde bir ilki gerçekleştirecek. Deep Impact uzay aracı, 139 milyon km uzaklıkta hareket halindeki Tempel 1 kuyrukluyıldızına darbe füzesi atarak bir delik açacak. Araç, açılacak deliğin görüntülerini Dünya’ya gönderecek. Delikten kuyrukluyıldızın çekirdeği açığa çıkacak.
NASA uzmanları, Deep Impact’in yaratacağı darbenin kuyrukluyıldızda yuvarlak, futbol stadyumu büyüklüğünde bir çukur açacağını tahmin ediyor. NASA’nın Dünya etrafındaki uzay teleskopları Hubble, Spitzer, Chandra ve yeryüzündeki birçok gözlemevi, Tempel 1’de açılacak deliği incelemeye alacak. Bilim insanları, çekirdekten Güneş Sistemi’nin oluşumu ile ilgili bilgi toplayacak.
DÜNYA’DAN GÖRÜLEBİLECEK Bilim insanlarının amatör gözlemcilere bir de sürprizi var. Deep Impact’in, kuyrukluyıldızı tam isabet vurması halinde, Tempel 1 normalin 40 katı parlayacak ve bu olay Dünya’nın bazı bölgelerinden çıplak gözle izlenebilecek.
Bilim insanları, Deep Impact’in araştırmalarının astronomi alanına önemli açılımlar getireceğini belirtiyor. Donmuş buz, kaya ve toz topları olan kuyrukluyıldızlar, 4.5 milyar yıl önce Güneş Sistemini oluşturan gaz ve toz bulutundan arta kalan yegâne parçalar. Kuyrukluyıldızlar, Güneş etrafında döndükçe dış kabukları eriyor ve sadece içteki donmuş maddeler ayakta kalıyor. Kuyrukluyıldızların nasıl ayakta kaldıkları ile ilgili bilim dünyasının bilgisi henüz sınırlı, bu cisimlerin iç çekirdekleri ile ilgili ise hemen hemen hiç bir bilgi bulunmuyor.
Tempel 1 kuyrukluyıldızı, 1867 yılında keşfedilmişti. Güneş etrafında Mars ile Jüpiter’in arasından geçecek şekilde tur atan Tempel 1, 6 yılda bir Dünya’nın görüş alanına giriyor. Ocak ayında fırlatılan Deep Impact, 4 Temmuz’a kadar 430 milyon km yol katetmiş olacak.
ÇARPIŞMA NASIL OLACAK? Deep Impact uzay aracı, 3 Temmuz’da 370 kg’lik bakır darbe füzesini (impactor) kuyrukluyıldızın rotası yönünde fırlatacak. Bundan sonraki 22 saat boyunca NASA’nın Pasadena’daki Jet Propulsion Laboratuvarı hem uzay aracını, hem de darbe füzesini Tempel 1’e doğru kumanda edecek. Çarpışmadan önce 4 Temmuz sabahı ise, darbe füzesi otomatik pilota geçerek, navigasyon yazılımı yardımıyla kuyrukluyıldızın çekirdeğine doğru kendini yönlendirecek.
Bu esnada Deep Impact uzay aracı da çarpışma noktasına 8 bin km’de kendini beklemeye çekecek. Patlamadan kısa bir süre sonra da, 500 km uzaklığa yaklaşarak görüntü almaya başlayacak. Çarpışma, 4 Temmuz sabahı TSİ 8:52’de gerçekleşecek. Çarpışmadan 5 ton’luk TNT dinamitinin patlamasına denk bir enerji açığa çıkacak. Deep Impact’ın çarpışmayı temiz bir şekilde görüntülemesi için 15 dakikası var, zira bu süre sonunda açığa çıkan tozlar aracın kameralarını kaplamış olacak
Titan’da metan gölleri bulundu
ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Satürn gezegeninin uydusu Titan’da göller bulunduğu, ancak bu göllerin su yerine sıvı metanla dolu olduğunu bildirdi.
Cassini uzay aracının, Titan’ın güney kutup bölgesinden gönderdiği görüntülerde, göl kıyısını andıran düzensiz şekilli karanlık alanlar olduğunu açıklayan NASA, bu alanların 234 kilometreye 73 kilometre çapında olduğunu kaydetti.
Titan’da yeniden sıvı metan umudu
Titan’ı izleyen Cassini uzay aracı, uydu yüzeyinde sıvı metan gölünü andıran bir yüzey şekli tespit etti. LONDRA / NEW YORK - Bilim insanları, Satürn’ün uydusu Titan’da sıvı metan okyanuslarının bulunduğunu düşünüyordu, ancak bir kanıt bulunamamıştı. Yeni keşfedilen 235 km uzunlukta ve 75 km genişliğindeki bir göl bu savı doğrulayabilir gibi gözüküyor. Gözlemi, Satürn etrafında dönen ve Titan’ı izleyen Cassini uzay aracı yaptı. Çukur, Titan’ın Güney Kutbu’na doğru metan yağışlarının sıkça görüldüğü tahmin edilen bir bölgede yer alıyor. Çukurun hem metan yağmurlarına maruz kalması, hem de kenarlarının kıyı özelliği göstermesi metan gölü savını besliyor. Buna ek olarak bilim insanları, Titan yüzeyinin soğuk olmasından dolayı sıvı metanın kolay kolay buharlaşmayacağını ve sıvı halde kalabileceğini de ifade ediyor.
Gözlemi yapan Cassini bilim ekibi üyesi Elizabeth Turtle, çukur bölgeyi “Şimdiye dek Titan’da keşfedilen en önemli yüzey şekli” olarak niteledi. Çukur bölgenin kıyı yapısının Dünya’da su erozyonuna uğrayan göl kenarlarını anımsattığı belirtildi.
Uzmanlar, söz konusu bölgenin, katı volkanik tüflerin toplandığı volkanik bir çukur da olabileceğini belirtiyor. Diğer bir alternatif ise, bölgenin eskiden bir göl olduğu ancak kuruyarak şimdilerde geriye sadece hidrokarbon kalıntıların kaldığı tezi.
Titan ile ilgili tüm olumlu beklentilere karşın, Cassini uzay aracı henüz sıvı metan okyanusları tespit edemedi. Cassini, henüz uydunun metan açısından zengin güney kutbunu inceleme fırsatı bulamadı. Cassini gelecek 4 yılda uyduya 30 sorti yapacak.
Avrupa Uzay Dairesi ESA ve NASA’nın ortak girişimi olan Cassini 1997 yılında fırlatılmış ve geçen sene yörüngeye girmişti.
Kuyrukluyıldıza 'derin darbe' iki ayrı patlamaya neden oldu
Deep Impact sondasından ayrılan 372 kilogram ağırlığında dev bir mermiye benzeyen bakır cismin Tempel 1 kuyrukluyıldızıyla çarpışmasının, bu gökcisminin yüzeyinde art arda iki ayrı patlamaya neden olduğu bildirildi.
NASA’dan yapılan açıklamada, çarpışma fotoğraflarının, çarpışmanın üzerinden 12 saat kadar geçmesinin ardından incelenmeye devam edildiği belirtildi.
Saatte 37 bin kilometre hızla kuyrukluyıldıza çarpan "merminin" art arda iki şimşeği andıran patlamalara neden olduğunu belirten bilimadamları, bunun merminin kuyrukluyıldızda iki ayrı maddeye çarpmış olabileceğini gösterdiğini kaydettiler.
Bilimadamları, Deep Impact sondasından ayrılan merminin neden olduğu iki aydınlanmanın ilk olarak yüzeydeki toz, sonrasında da gökcisminin içindeki buzun neden olduğu buhar olabileceğini ifade ettiler.
Los Angeles yakınlarındaki Pasadena’da kurulu NASA’nın Jet Propulsion Laboratuvarı’nda çarpışmayla ilgili fotoğrafların incelenmesi sürüyor.
Satürn halkalarının da atmosferi var
Cassini uzay aracı, Satürn halkalarının gezegenden bağımsız kendine ait bir atmosferi olduğunu gözlemdi.
BBC / LONDRA - Güneş Sistemi’nin halkalı gezegeni Satürn’ün yörüngesinde incelemeler yapan uzay aracı Cassini, şimdiye dek beklenmeyen bir bulguya rastladı. Gözlemler, gezegenin halkalarının kendi kendine yeten bir atmosferi olduğunu ortaya koydu. Bir diğer gözlem ise, Satürn’ün kendi etrafında daha önce bilinenden 7 dakika daha yavaş döndüğü. Uzmanlar bunun nedenini henüz açıklamıyor. Satürn’ün halka sisteminin içine giren Cassini, halkaların etrafında moleküler oksijen bulunduğunu tespit etti. Cassini, söz konusu moleküler yapının halka boyunca devam ettiğini gözlemledi, bulgu halka sisteminde bir atmosferin var olduğu şeklinde yorumlandı.
ATMOSFER NASIL OLUŞUYOR? Halkalardaki su açığa çıktıkça hidrojen kaybolup giderken, geriye oksijen kalıyor ve halkalar da bunu tutuyor. Halkaların atmosferi, bu oksijenin tutulması sayesinde oluşuyor. Buz halinde su ile kayadan müteşekkil Satürn halkaları, söz konusu oksijeni tutacak kütle çekim gücüne sahip. Bilim insanları, halkaların atmosferinin Jüpiter’in Europa ve Ganimede uydularınınkini andırdığını belirtiyor. SATÜRN 7 DAKİKA YAVAŞLADI Bilim insanları ayrıca Cassini’nin son gözlemlerinden Satürn’ün kendi ekseninde bilinenden 7 dakika daha yavaş döndüğünü farketti. Önceki bilgiler Pioneer ve Voyager araçlarının 1970’lerde topladığı verilere dayanıyordu. Gezegenin kendi ekseni etrafında dönüş hızındaki yavaşlama, ancak manyetik sıvı çekirdekte köklü bir değişimle mümkün, fakat uzmanlar Satürn’de böyle bir bulguya rastlanmadığını vurguluyor.
NASA ve ESA’nın ortak girişimi 3.3 milyar dolar değerindeki Cassini ve beraberinde taşıdığı Huygens aracı, Satürn’ün yörüngesine geçen yıl bu günlerde girmişti.
Güneş Sistemi'nin 10. gezegeni bulundu
Güneş'ten 15 milyar kilometre uzakta, bir 'yılı' 560 'Dünya yılı' olan bir gezegen bulundu, 9 gezegenli Güneş Sistemi tarihe karıştı
ABD'li gök bilimciler, Güneş Sistemi'nin uzak bölgelerinde Plüton'dan daha büyük bir gezegen keşfettiklerini açıkladı. Taş ve buzdan oluşan, Güneş'ten uzaklığı Dünya'nın 97 katı olan gezegene geçici olarak '2003UB313' adı verildi. '2003UB313'ün çapının 3 bin 380 kilometre ile Plüton'dan 1 ile 1,5 kez daha büyük olduğu tahmin ediliyor.
2003'te 'fark edildi' Güneş'ten tam 14 milyar 984 milyon kilometre uzaklıkta bulunan yeni gezegen, yörüngedeki dönüşünü de tam 560 'Dünya yılı'nda tamamlıyor. Yeni gezegeni, Pasadena kentindeki California Teknoloji Enstitüsü'nde gök bilimci olan Mike Brown buldu. Brown, Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi'nin (NASA) desteklediği araştırmayı ve keşfi, Gemini Gözlemevi'nden Chad Trujillo ve Yale Üniversitesi'nden David Rabinowitz ile birlikte yaptı. Brown, yeni gezegenin fotoğrafının ilk kez 31 Ekim 2003 tarihinde çekildiğini, ancak ocak ayında yeniden yapılan analizler sırasında bu cismin bir gezegen olduğunun belirlendiğini kaydetti. Bu keşifle, Plüton'un 75 yıl önce bulunmasından sonra ilk kez Güneş Sistemi'nde bir gezegenin varlığı keşfedilmiş oldu.
Mars’ta yüzeyde donuk göl bulundu
Mars’ta donmuş su içeren bir krater gölü keşfedildi. Suyun genellikle yeraltında varolduğu Kızıl Gezegen’de yüzeyde donuk da olsa su kütlesi bulunması büyük önem taşıyor.
LONDRA - Avrupa Uzay Dairesi’nin Mars yörüngesinde gözlem yapan Mars Express uzay aracından gelen yüksek çözünürlüklü fotoğraflarda tespit edilen buzdan göl Mars’ta suyun varlığı tezini güçlendirdi. Buz gölü gezegenin kuzeyindeki Vastitas Borealis platosunda yer alıyor.
Buz halinde su barındıran göl, 35 km genişliğinde ve 2 km derinliğinde. Göl bu ebatlarla yeryüzünde de olsa oldukça büyük bir göl olacaktı. Suyun buz halde ve yüzeyde bir göl genişliğinde bulunması, Mars’a insanlı uçuş yapmak için yeni bir neden olacak.
Bilim insanları, göldeki suyun yıl boyunca buz halinde kaldığını, bölgedeki ısı ve basıncın suyun hal değiştirmesine izin vermediğini vurguluyor. Araştırmacılar ayrıca kraterin göl seviyesini aşan bölümlerde ve çevresinde de buz parçalarına rastlandı.
Bilim insanları, ilk 500 milyon yıllık süreçte Mars’ta yüzey şekillerini oluşturacak kadar suyun var olduğunu düşünüyor. Son 4 milyar yılda ise gezegende oluşan elverişsiz atmosfer, suyun buharlaşmasına neden oldu.
Ancak bu, Kızıl Gezegen’nin bütünüyle de kuru olduğu anlamına gelmiyor, zira Mars’ta yeraltı kanalları ve göllerinde suyun var olduğu biliniyor. Hatta Mars Express geçen aylarda gezegenin güney kutbuna yakın bir bölgede dev bir donuk okyanus keşfetmişti. Gezegende, su genellikle kutuplara yakın bölgelerde bulunuyor
Saturn: Oksijen var, hayat yok.
* Mars’ta yaşam umutları arttı
* Mars'ta hayat bulguları var
* Mars'ta akıllı canlılar yok ama 'kesinlikle' şu anda HAYAT VAR
* Mars'ta buz kitleleri bulundu
* Mars’ın altından donuk okyanus çıktı http://www.ntvmsnbc.com/news/310652.asp
Güneş sistemi etrafında 'karanlık' gaz bulutları
Astronomlar, güneş sistemi civarında daha önce geleneksel gözlem yöntemleriyle tespit edilemeyen büyük 'karanlık' gaz bulutları tespit ettiler Science dergisinin son sayısında yayınlanan makalede, üç Fransız araştırmacının, gözlemlemeyi başardıkları 'karanlık gaz bulutlarının', galaksimizin 'eksik maddesinin' bir kısmını oluşturduğunu düşündükleri belirtildi. Makaleye göre, araştırmacılar, bulutların şimdiye kadar tespit edilen moleküler hidrojen miktarına eşit kütleye sahip olduğunu tahmin ediyor. Günümüzün evren modellerine göre, Büyük Patlama'dan birkaç milyar yıl sonra evrenin yüzde 25'i karanlık (ya da siyah) maddeden, yüzde 70'i karanlık enerjiden (ya da boşluk enerjisinden), yüzde 5'i de normal (baryonik) maddeden oluşuyordu. Bu normal maddenin de hepi topu yüzde 10'u yıldızlar ve galaksilerde görünüyor. Kalan bölüme bu nedenle 'eksik madde' deniyordu ve astrofizikçiler bunca yıldır bunu arıyordu. Bazı bilim adamları, 'eksik maddenin' büyük kısmının, galaksiler arası uzayda düşük yoğunluğa sahip sıcak gaz bulutlarında olabileceğini düşünüyor. Uzmanlar, Samanyolu galaksisinin en yoğun ve soğuk kısımlarında esas itibarıyla hidrojen molekülü ve atomlarından oluşan bulutlar bulunduğunu artık biliyor ve bunların kütlesinin Güneş'ten birkaç milyar kat büyük olduğunu hesaplıyor. Uzmanlara göre, hidrojen atomlarından oluşan büyük bulutlar, kendi ağırlıkları altında parçalanıyor ve yıldızlar, böylece ortaya çıkan hidrojen molekülü kümelerinden teşekkül ediyor. Astronomlar, bu bulutları gama ışınlarını kullanarak 'görmeye' çalışıyor. İsabelle Grenier ve iki arkadaşı, 90'larda hazırlanan gama ışını tablolarını başka veri kaynaklarıyla karşılaştırarak, Güneş sisteminde daha önce tespit edilememiş muazzam gaz bulutlarını keşfettiler. Bu 'karanlık' bulutlar, bilinen bütün yakın moleküler bulutları kapsıyor ve yıldızların teşekkülünü sağlayan yoğun molekül odaklarıyla daha geniş alanlara yayılı hidrojen atomu rezervleri arasında 100-200 ışık yılı kalınlığında kuşak oluşturuyor. Üç araştırmacı, Güneş sistemi civarındaki bu gazların toplam kütlesinin, yıldızımızınkinin 180 bin katı olduğunu düşünüyor. Araştırmacılara göre, gaz bulutları muhtemelen çok soğuk ve hidrojen molekülü bakımından zengin. Bulutların arasındaki toz parçacıkları da bulutlar gibi -262 derece sıcaklığa sahip. Bütün bunlar, bu bulutların niçin daha önce saptanamadığını gösteriyor. Bu keşfin, yıldızlar arası ortamın evriminin anlaşılmasında anahtar rolü oynayabileceği belirtiliyor.
Bir astronotun gunlugu
İsrailli astronot Ilan Ramon'un günlüğü kazadan 2 ay sonra bir kızılderili tarafından tarlada bulunmuştu. Günlüğün parçalanmış sayfaları kızılötesi ışınlar kullanılarak onarıldı. Şubat 2003’te Teksas semalarında infilak eden Columbia uzay mekiğindeki İsrailli astronot Ilan Ramon’un günlüğü, iki yıl süren bir çalışmadan sonra deşifre edildi. 27 Şubat 2005 — İsrailli adli tıp uzmanları patlama sırasında uzay mekiğinden düşen ve daha sonra da iki boyunca şiddetli yağmura maruz kalan günlüğün kömürleşmiş ve büzülmüş sayfalarındaki yazıları kızılötesi görüntü inceleme yöntemiyle deşifre etti. Parçalanmış sayfalar, içeriğine göre tasniflenerek, bir yapboz gibi yeniden birleştirildi. Günlükte Ramon, uçuş ve öncesi ile ilgili izlenimlerini dile getiriyor. UZAYDAN İNSANLARA SESLENECEKTİ Bilim adamlarının tüm çabalara karşın okuyamadıkları sayfalar da oldu. Günlüğün halen 2 sayfası deşifre edilmeyi bekliyor. Günlük defterinin metal çerçevesi ise kazadan sapasağlam çıktı. İncelemeyi yürüten İsrailli yetkili Şaron Brown, Ramon’un uzaydan yapılacak canlı video bağlantılarında neler söyleyeceğinin bir listesini yaptığını, günlükte ayrıca bazı duaların yazılı olduğunu vurguladı. Brown ayrıca Ramon’un kişisel yaşamına ilişki bilgilerin kamuoyu ile paylaşılmayacağını belirtti.
18 SAYFANIN TAMİRİ 1.5 YIL SÜRDÜ Ramon’un İbranice yazdığı günlükten toplam 18 sayfa kurtarılabildi. Bunların dört sayfası Ramon’un uçuş, 6’sı teknik çalışmalarla ilgili olduğu, kalan 8 sayfanın ise kişisel notlar içerdiği ifade edildi. Kurşun kalemle yazılmış olan günlüğün bazı sayfalarındaki yazılar yağmurun da etkisiyle silinmiş, kimileri yırtılmış, kimi sayfalar ise patlamanın etkisiyle delinmişti. Bazı sayfalar ise birbirlerine yapıştığı için büyük bir özenle ayrılması gerekti. Günlük kazadan iki ay sonra bir kızılderili tarafından tarlada bulunmuştu. Günlük daha sonra İsrail devletine gönderildi.
COLUMBIA 16 ASTRONOTA MEZAR OLDU Ilan Ramon, İsrail’in uzaya çıkan ilk astronotu olarak tarihe geçecekti. 1 Şubat 2003 günü gerçekleşen kazada, Columbia havada infilak etmiş ve 16 kişilik mürettebattan kurtulan olmamıştı. NASA bu kazadan sonra da insanlı uzay uçuşlarını geçici olarak askıya almıştı.
__________________
|