Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Akıllı Tasarım (AT) teorisinin ortaya çıkmasını sağlayan en önemli
bilimsel buluş, canlı hücresinin yapısıdır. Ne Darwin ne de 1940'larda
onun teorisini güncelleyen neo-Darwinistler, hücrenin yapısı hakkında
kayda değer bir bilgiye sahiptiler. Bu nedenle, yaşamın fizik ve kimya
kanunlarının bir ürünü olarak "kendiliğinden" kolayca ortaya
çıkabileceğini, bir "tasarım" gerekmediğini varsaymışlardı.
Hücre, 20. yüzyılın ikinci yarısında açıldı. DNA'nın yapısı 1953'te
çözüldü. Hücrenin içindeki "moleküler makinalar" 60'larda ve 70'lerde
keşfedildi. Ortaya çıkan tablo, AT teorisinin öncülerinden sayılan Yeni
Zelanda'lı moleküler biyolog Michael Denton'un ifadesiyle,
"insanoğlunun sahip olduğu tüm teknolojik yapılardan daha ileri bir
teknoloji"ydi.
AT teorisyenleri hücrenin söz konusu kompleksliğini sıkça dile
getiriyorlar, ben de yazı ve konuşmalarımda belirtiyorum. Bu
kompleksliği görebilmek için herhangi bir moleküler biyoloji kitabını
okumak iyi bir başlangıç olabilir. Ancak "bir resim bin kelimeye
bedeldir" ve resimden de daha iyisi hareketli görüntüdür. Bu sitede
işte tam böylesi bir görüntü, harika bir bilgisayar animasyonu var. Bir
hücrenin içindeki kompleks mekanizmalardan bazılarını gösteren bu 8
dakikalık film, gözle göremediğimiz dünyada neler yaşandığına dair iyi
bir izlenim veriyor. Ve unutmayın, bu filmde gördüğünüz işlemlerin
benzerleri, vücudunuzdaki trilyonlarca hücrede her saniye
gerçekleşiyor.
http://www.mustafaakyol.org/
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Akıllı Tasarım (AT) teorisinin ortaya çıkmasını sağlayan en önemli
bilimsel buluş, canlı hücresinin yapısıdır.
Akıllı Tasarım (AT) teorem değil, sadece bir yorumdur. Canlı hücrenin yapısının yavaş yavaş aydınlanmaya başlamasının Akıllı Tasarım yorumu için bir buluş olduğu söylencesi ise abestir. ( Ayrıca belirtmek gerekirse, Akıllı Tasarım hareketinin çıkış merkezi (yukarıda anlatılanın aksine) ABD'de Washington eyaletinin Seattle şehrinde bulunan Discovery Institute'nin CSC (Center for Science and Culture yani
Bilim ve Kültür Merkezi) bölümünü tarafından ortaya koyulmuştur. DI,
1990 yılında Hristiyanlığı savunma amacıyla, kâr amacı gütmeyen bir
düşünce (think tank) kuruluşu olarak kurulmuştur. CSC bölümü ise 1996
yılında Akıllı Tasarım hareketiyle ilgili araştırmalar yapmak ve
yayılmasını sağlamak amacıyla kurulmuştur. AT, bir nevi "Yaratılışçılığın" yeni çağın terimleriyle evrimleşmiş versiyonudur diyebiliriz. 'Yaratılış' ile 'akıllı tasarım', 'akıllı yaratıcı' ile 'akıllı
tasarımcı', 'yaratma' ile 'tasarlama' kelimelerinin yer değiştirdiği görülebilir. )
Evet, AT bir teorem değil, bilimsel olmayan bir görüş, bir yorumdur. Çünkü, ortaya konmuş somut bir delil, gözlem yoktur. Kanıt olarak ileri sürülenler ise canlıların oldukça karmaşık oldukları ve bu karmaşıklığa evrim ile ulaşılamayacağı, sonuç olarak tasarlanmış olacağıdır.
Bir canlı hücresine bakılarak hücrenin "akılsızca tasarlandığı" da yorumlanabir -ki gerçekte de canlılardaki tasarıma baktığımızda eksikliklerin ya da işe yaramayan fazlalıkların olduğu da görülebilir. (Ne hücre ne insan ne de doğa mükemmeldir. Değişim süreklidir. ) Tasarımda bu tür kusurlu ya da fazlalık yapıların neden bulunduğun ise cevabı yoktur. Bu durumda tasarlayanı bulup ona sorulması gerekmektedir ki bu da bilimsel açıdan imkansızdır. Ayrıca, bu Tasarımcının ne olduğu, özellikleri, hangi zaman aralıklarında evrene (ve neden) müdahale ettiği, neden kozmolojik süreçlere -kendi tasarımı olan fizikokimya kanunlarını hiçe sayarak- müdahale etmediği halde dünya üzerindeki milyonlarca türü ayrı ayrı ve yoktan tasarladığı bilimsel platformlarda tartışılAmaz.
Alperen Yazdı:
Ne Darwin ne de 1940'larda
onun teorisini güncelleyen neo-Darwinistler, hücrenin yapısı hakkında
kayda değer bir bilgiye sahiptiler. Bu nedenle, yaşamın fizik ve kimya
kanunlarının bir ürünü olarak "kendiliğinden" kolayca ortaya
çıkabileceğini, bir "tasarım" gerekmediğini varsaymışlardı.
Tasarım gerekmediği her zaman gündemde olacak. Çünkü canlılık biyokimya kanunları çerçevesinde spontan bir şekilde evrilmiştir.
Alperen Yazdı:
... moleküler biyolog Michael Denton'un ifadesiyle,
"insanoğlunun sahip olduğu tüm teknolojik yapılardan daha ileri bir
teknoloji"ydi.
Kompleksitenin olması gayet doğal, çünkü 3,5 milyar yıllık süren bir evrim sonucu bu karmaşıklığa erişilmiş. İnsanoğlu ise bugunki teknolojisine bir kaç 20-30 bin yılda ulaştı (Oran 1/10.000).
Katılma Tarihi: 30 nisan 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1235
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Evet, AT bir teorem değil, bilimsel olmayan bir görüş, bir yorumdur. Çünkü, ortaya konmuş somut bir delil, gözlem yoktur. Kanıt olarak ileri sürülenler ise canlıların oldukça karmaşık oldukları ve bu karmaşıklığa evrim ile ulaşılamayacağı, sonuç olarak tasarlanmış olacağıdır.
Selam
Bir yaratıcının var olduğunu bilimsel platformda ispatlama çabaları yersiz ve saçmadır.Yaratıcıyı kabul etmek ve ona iman etmek tamamen içsel birşeydir.Aklınız mantığınız ve duygularınız size bir yaratıcı olduğu fikrini veriyorsa buna inanırsınız.Kuranda insanlardan istenende zaten budur."görmediğiniz halde" o yaratıcıyı keşfetmek ve ona iman etmek.
__________________ O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır
Bir canlı hücresine bakılarak hücrenin
"akılsızca tasarlandığı" da yorumlanabir -ki gerçekte de canlılardaki
tasarıma baktığımızda eksikliklerin ya da işe yaramayan fazlalıkların
olduğu da görülebilir. (Ne hücre ne insan ne de doğa mükemmeldir.
Değişim süreklidir. ) Tasarımda bu tür kusurlu ya da fazlalık yapıların
neden bulunduğun ise cevabı yoktur.
Selam Alperen84
Hoşgeldiniz.
"canlılardaki
tasarıma baktığımızda eksikliklerin ya da işe yaramayan fazlalıkların
olduğu da görülebilir" demişsiniz.
Örneğin Hücrenin yapısındaki eksiklikler yada işe yaramayan fazlalıklar konusunda bizleri aydınlatır mısınız?
Bu gibi iddialı yaklaşımların sebebi acaba "bilimin kutsanması" olabilir mi?
Bilim insanlarının bugün söylediklerinin bir kısmı "iki kere iki dört eder" netliğinde ve kesinliğinde olmadığından yarın yanlışlanabilir. Bilim tarihinde bunların örnekleri yok mudur?
Ayrıca tesadüfler bu kadar karmaşık ve düzenli bir yapıyı nasıl oluyor da ortaya çıkarabiliyor?
Ve bir rica: Karışıklığa mahal vermeme adına farklı bir isim alır mısınız.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Bir yaratıcının var olduğunu bilimsel platformda ispatlama çabaları yersiz ve saçmadır.Yaratıcıyı kabul etmek ve ona iman etmek tamamen içsel birşeydir.Aklınız mantığınız ve duygularınız size bir yaratıcı olduğu fikrini veriyorsa buna inanırsınız.Kuranda insanlardan istenende zaten budur."görmediğiniz halde" o yaratıcıyı keşfetmek ve ona iman etmek.
Tamamen katılıyorum.
Bilimadamları bilimle uğraşırlar.Bunu da önyargılardan uzak ve ellerindeki verileri değerlendirerek yapmalılar. Bilime iman derecesinde paye vermek de saçma... Çünkü her geçen gün ilerleyen bilim, eldeki yeni verilerle yeni sonuçlara ulaşabilir, bir teorinin yerine yenisi gelebilir.
Bunların hiçbiri de beni zerre kadar rahatsız etmez. İslam bilimle çatışmaz, bilim de fıtratla. Çatışma gibi görünen bir şey varsa bilim henüz o şeyin doğrusuna ulaşamamış demektir o kadar. Ömrü yeten o hususta bilimin nasıl doğrusunu bulduğunu da görür. Ama tüm bunların bence imanla hiç alakası olmamalıdır.
Tek bir örnek olarak, Ökaryotik (çekirdekli) canlı hücrelerin genetik enformasyonunda bulunan �Junk=Hurda DNA� diye adlandırılan bölgelere bakabiliriz. Hurda DNA adı verilen bu bölgelerde çok büyük oranda işlevsiz bölgeler vardır. Örneğin yalancı
genler.. Atalarımızdan kalma mutasyona uğrayıp işlevsiz (hurda) olarak kalmış bozuk
gen yapıları.
Yalancı genlere (pseudogenes) örnek vermek gerekirse, C vitamini sentezleyen
L-gulano-γ-lactone oxidaz geni İnsan�da ve diğer primat takımında (İnsanların, maymunların, lemurların, tersiyerlerin yaşayan ve ortadan kalkmış tüm
gruplarını içeren, memeliler sınıfının bir takımı) bir çok hayvanda
sentezinin yapılmasına rağmen işlevsiz olarak iz halinde, fazlalık olarak bulunan, nesilden nesile yük olarak taşınan bir çok genden
birisidir. Uzak atalarımızın tersine artık C vitamini sentezine eskisi kadar ihtiyacımız
kalmadığından zamanla kullanılmaz hale gelmiş bulunmaktadır.
Fakat, gene de C vitamini eksikliğinden kaynaklanan skorbit hastalığına C vitaminini sentezleyen bu gen işlevsiz olmasaydı yakalanmayacaktık. Primatlarda olmamasına rağmen örneğin bir kufuryokte bu gen işlevseldir. Bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da mükemmel değiliz. İki organizmanın en son ortak atası
birbirinden ne kadar uzaksa bu iki organizma arasındaki işlevsiz genlerin
ortaklığı da o ölçüde az olacaktır. Şempanze ile insanın işlevsiz genleri
karşılaştırıldığında farklılık çok azdır. Bir kemirgeninkiyle
karşılaştırıldığında daha fazla, bir tahıl ile karşılaştırıldığında ise çok
daha fazladır.
Anatomik düzeyde canlılarda iz halinde, fonksiyonu zamanla değişmiş ya da güdükleşmiş yapılara örnek olarak bazı yılan türlerindeki işlevsiz ayak ve kalça kemikleri, kör mağara balığındaki göz kalıntıları (göz
çukurları vardır; ama gözler yoktur), atlardaki ek ayak parmak kemikleri,
suda yaşayan balina fosillerinde bulunmuş olan ve günümüz balinalarında da hala gözlenebilen olan arka ayak kemikleri (ki bir zamanlar karadan suya geçişin izleri), uçamayan kuşlarda ve böceklerdeki indirgenmiş, güdük
kanatlar, vampir yarasaların ağızlarındaki azıdişleri, insandaki indirgenmiş
kuyruk sokumu, bazı insanlarda çıkmayan 20'lik dişlerimiz, erkeklerde hiç bir işe yaramayan memeler, ense kıllarımız, tavuk embriyonunun gelişimi sırasında bir kaç haftalığına oluşan ama
daha sonra kaybolan ek parmaklar gibi.
Canlıların mükemmel olmadıkları konusunda bilmiyorum anlaşabilir miyiz? Canlı yapılar mükemmel olsaydı örneğin basit nedenlerden hasta olmazdık. En basitinden iskelet sistemimizin mükemmel olmamasından (mükemmel olmaması berbat olduğunu göstermez elbette :) ) dolayı ayakta fazla durduğumuzda belimizin ağrıdığını fark ederiz. Yediğimiz yiyeceklerin enerjiye dönüştürülmesiyle ortaya çıkan atık "Serbest Radikaller" nedeniyle örneğin bugün kanser vakalarına yakalanmaktayız. Bu tip örnekler uzatılabilir.
Alperen Yazdı:
Bilim insanlarının bugün söylediklerinin bir kısmı "iki kere iki dört eder" netliğinde ve kesinliğinde olmadığından yarın yanlışlanabilir. Bilim tarihinde bunların örnekleri yok mudur?
Elbette vardır. Günümüzde canlı türlerin nasıl meydana geldiğini bilimsel bir şekilde açıklayan en başarılı teori "Evrim Teorisi"dir.
Tabiki isteyen inancı, ideolojisi gereği farklı yorumlara, görüşlere sahip olabilir. Örneğin, üstün uzaylı uygarlıkların kendi gelişmiş laboratuvarlarında her türü ayrı ayrı meydana getirip evrendeki uygun buldukları gezegenlere bıraktıklarını da düşünebilir. Ama bilimsel verilerden uzak ve desteklenemediği için sadece bir görüş olarak kalır.
Şahsi görüşüm, etrafımızda gerçekleşen olayların biyo-fizikokimyasal kanunlar çerçevesinde gerçekleştiğini bildiğimiz ve kabul ettiğimiz halde (örneğin, evrensel kanunları hiçe sayan, onlara uymayan bir vak'a gözlenmiş midir? Hayır..), canlılığın nasıl oluştuğu ile ilgili olarak bilimsel düşünmekten yorulduğumuz anda işi bir takım üstün ilahi ya da uzaysal güçlere bağlamak kolaya kaçmak, kolay yolu seçmektir.
Alperen Yazdı:
Ayrıca tesadüfler bu kadar karmaşık ve düzenli bir yapıyı nasıl oluyor da ortaya çıkarabiliyor?
Sayın Alperen, aslında bu da başlı başına, ayrıca tartışılacak bir konu. Evrim teorisini objektif olmayan, evrim ile ilgili olarak çarpıtma bilgilerin olduğu yerlerden öğrenen kişilerin ne yazık ki sürekli olarak dile getirmiş olduğu bir soru da budur (hitabım direkt olarak size değildir, yanlış anlaşılmasın). Bu konuya burada girmeyeceğim, dilenirse tartışırız elbette; ama ana konumuz bu değildi.
İlk iletimde vurgulamak istediğim nokta AT görüşünün bilimsel bir teori olamayacağı ile ilgili idi. Tasarımcı yoktur, "Her şey rasgele meydana gelmiştir" gibi bir cümle sarf etmemiştim. Ayrıca malumunuz, bir Tasarımcının olması da bu tasarımın "evrimsel bir süreçle" olAmayacağı, olmayacağı anlamına da gelmez. Çünkü, dinsel metinlerdeki mecâzi anlatımlar her türlü yoruma açıktır.
Katılma Tarihi: 11 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 69
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
barış Yazdı:
İslam bilimle çatışmaz, bilim de fıtratla. Çatışma gibi görünen bir şey varsa bilim henüz o şeyin doğrusuna ulaşamamış demektir o kadar. Ömrü yeten o hususta bilimin nasıl doğrusunu bulduğunu da görür. Ama tüm bunların bence imanla hiç alakası olmamalıdır.
Ya da "dinsel bilgiler yanlış yorumlanmaktadır" da diyebiliriz. Yanlış yorumlanabileceğini zaten sizler "Hanifdostlar" çatısı altında tartışmaktasınız.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma