Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Şeyma
Bu konuda Ali MURAT GÜVEN 'e ait güzel bir araştırma mevcut. Güven yazısında bu Firavun haberinin asparagas olduğunu anlatıyor.
Sahte Ramses'in izinde
BİLİMSEL CİDDİYETTEN UZAK BİR İDDİA: British Museum'da EA
32751 kod numarasıyla kayıtlı bulunan bu doğal mumyanın Firavun 2.
Ramses ya da bir başka Mısır hükümdarı olması ihtimali, bilimsel ve
tarihî gerçeklere göre "sıfır"�
|
1980'li yılların başından bu yana ülkemizeki bazı
dinsel cemaatler tarafından "Hz. Musâ ile yandaşlarını takip ederken
Kızıldeniz'de boğulan firavun" olarak lanse edilen, hattâ fotoğrafları
Kur'an'ın konuyla ilgili âyetleri eşliğinde hediyelik kartpostallara
dönüştürülen bu gizemli cesetin gerçekten "firavun" olma ihtimali var
mı?
Yeni Şafak yazarı ve araştırmacı Ali Murat Güven,
80'li ve 90'lı yıllara damgasını vuran dinsel bir söylentinin daha
içyüzünü din ve bilimin gerçekleri eşliğinde gün ışığına çıkarıyor.
Güven, inanç alanındaki traji-komik söylentilerin en ünlüsü olan
"firavun cesedi"nin ardındaki sırrı, Londra'daki dünyaca ünlü British
Museum'da çözdü.
* * *
Yıllardır piyasada dolaşıp duran o cehalet abidesi kartpostalı bir süre
önce dinî yayınlar satan bir kitabevinde yeniden görünce, tek kelimeyle
cinlerim tepeme çıktı. 1980'lerde, dönemin sansasyona pek meraklı
dergilerinden Zafer'in ortaya attığı, sonradan camiada dalga dalga
yayılıp ite kaka "gerçeğe" dönüş(türül)en dinsel efsanelerin en iç
bayıcılarından biriydi bu. Gerçi ne tarih biliminin, ne arkeolojinin,
ne de bizatihi dinin yaptığı hiçbir açıklamaya uymuyordu, ama olsun!
Salla bir masalı piyasaya, genç insanlar korkup hemen iman sahibi
olsunlar, ardından da namaza niyaza başlasınlar! Anlattığın şeyler
aslında yalanmış dolanmış, din düşmanı mihraklar bir gün foyanı meydana
çıkarırmış, samimi Müslümanlar bunun utancı altında ezilirmiş, kimin
umurunda!
Fotoğrafın ilk ortaya çıkışı
Konuya yabancı olanlar ya da aslında bilip de sonradan unutanlar var
ise hemen açıklayayım: Yüzyılı aşkın bir süredir Londra'daki British
Museum'da korunan şu ünlü "bozulmamış ceset"ten söz ediyorum. Hani şu,
Kur'an-ı Kerim'deki Yunus Sûresi 90-92. âyetlerin kanıtı olduğu ileri
sürülen, ama gerçekte firavunlukla hiçbir ilgisi olmayan, bundan
yaklaşık beş bin yıl önce Yukarı Mısır'da yaşamış zavallı bir köylünün
mumyasından�
Sözkonusu cesedi, "firavun" lansmanıyla ilk kez 1980'lerin sonlarına
doğru tanıma şerefine nail oldum. Zafer Dergisi'nde yayımlanan malûm
fotoğraf ve ondan çoğaltılma kimi dergi haberleri o sıralarda İslâmî
kesimde elden ele dolaşıyordu. Günümüzle kıyas kabul etmeyecek
düzeydeki o günkü kıt arkeoloji ve tarih bilgimle bile, fotoğrafı görür
görmez "Bu işte bir terslik var" demiştim, "Yüce Allah, Yunus Sûresi
90-92 âyetlerinde inançsız Firavun'un cesedini ibret için yüksekçe bir
yere atacağını buyuruyor. Oysa, bu cesedin müzede durduğu yer, tipik
bir mezar formunda. Eğer bu tesadüfî bir arkelojik buluntu ise
çevresindeki bütün bu ıvır zıvırlar, basit toprak kap-kacaklar nedir?
Onu düzenli bir mezarda değil de rasgele bir noktada bulmaları gerekmez
miydi? Ayrıca, Allah firavunu bir ibret vesilesi olarak koruyacağını
söylüyor, ama bu ceset ise en az yüzde 50 oranında çürümüş durumda.
'Bir miktar korunmuş olmak' demek, 'mükemmelen korunmuş olmak'la aynı
anlama gelmez. En azından bir 'Allah sözü' olarak aynı anlama gelmez.
Ne yani, o hâlde Allah'ın Firavun'u kusursuz biçimde muhafaza etmeye
gücü yetmedi de ceset zamanla çürümeye mi başladı?"
Fakat ben ne düşünürsem düşüneyim nafileydi. Genç dindarlar,
ellerinde -kimbilir kim tarafından- British Museum'da çekilmiş olan o
eski püskü fotoğrafla çevrelerindeki "imansızlara" tebliğ yapmaya
çoktan başlamışlardı bile. Ve fotoğrafın popülaritesi 1990'lı yıllar
boyunca katlanarak arttı.
Mumyayı ilk görüşüm
"MUCİZE"YE (!) EV SAHİPLİĞİ YAPAN ÜNLÜ MÜZE: Türkiye'de ve
İslâm dünyasında gayrıciddi söylentilere yol açan doğal mumya, 1900
yılından bu yana Londra'daki ünlü British Museum'da teşhir ediliyor.
|
Yazılı basında geçirdiğim uzun çalışma yıllarından sonra Allah nasip
etti ve 1990'ların ortalarında belgesel film yapımcısı oldum. Bu
dönemde birçok ülkeyle birlikte yolum birkaç kez İngiltere'ye de düştü.
1997 yılında British Museum'da çekim yaparken, yıllardır kafamı
kurcalayan ünlü mumyayı da dünya gözüyle görüp inceleme fırsatım
doğacaktı.
Müze'nin Eski Mısır Eserleri bölümüne geçip "firavun"un teşhir
edildiği noktayı bulduğumda, ilk izlenimim derin bir hayâl kırıklığı
oldu. Adamımız, piyasada yıllarca dolaşan soluk fotoğrafında
göründüğünden çok daha perişan bir hâldeydi. Öyle ki üç kıtada belgesel
filmler çekerken farklı kültürlere ait sayısız insan kalıntısı görmüş
biri olarak, Peru'nun ünlü Nazca ovasında düzinelercesini yakından
incelediğim, hem de bin yılı aşkın süredir açık arazide duran
mumyalardan bile daha fazla yıpranmış olduğunu söyleyebilirim. O
tarihte British Museum yetkilileriyle ayaküstü yapmış olduğum sohbette
kendilerine malûm cesetle ilgili söylentileri anlattığımda, gülerek
bana şu karşılığı vermişlerdi: "Müze envanterimizde bunlardan en az
on-on beş tane daha kayıtlı. Hepsi de aynı bölgede ve İngiliz
arkeologlarca bulunmuş doğal mumyalar. Ne yani, bunların hepsi mi
firavun, hepsi mi dinsel mucize? Eğer bu adam kutsal kitaplarda
anlatılan firavun olsaydı, onu zaten Müslümanlardan önce Musevîler
kutsal bir ziyaretgâh noktası ilan ederlerdi!"
BU DA PERU-NAZCA MUCİZESİ (!): Ali Murat Güven, Latin
Amerika ülkelerinden Peru'nun yıl boyunca hemen hiç yağış yüzü görmeyen
Nazca bölgesinde, aşırı kuru iklimin yardımıyla oluşan doğal İnka
mumyalarından birinin yanında� Uzun süredir açık havada durmalarına
karşın, buradaki mumyaların pekçoğunun saçları ve dokularının önemli
bir bölümü sıcak nedeniyle korunmuş durumda�
|
Doğrusunu söylemek gerekirse, o gün orada bütün hayatını
arkeolojiye ve eski Mısır uygarlığına adamış uzmanlarla bu acıklı iddia
üzerine daha derin bir muhabbete girip, bir Türk televizyoncusu olarak
kendimi iyice madara etmek istemedim. Eğer o tarihte bu fırsatı
değerlendirip dinsel duyguları coşturan bir haber yazsaydım, yanına da
müzede o mumyayla yan yana çekilmiş, parmağımla zât-ı muhteremi işaret
eden bir fotoğrafımı ekleseydim, nihayet ülkeye döndüğümde de bunu
bizim manipülasyon yapmaya meyyal gazetelerimizden ya da
dergilerimizden birine yayınlanması için verseydim, eminim ki bir sürü
dindar insana "Destur ya Rab!" çektirir; dinibütün teyzeleri amcaları
evlerinde gazete okurken hüngür hüngür ağlatırdım. Ama böyle bir
ucuzluğa asla tenezzül etmedim ve tecrübemi kendime saklamak üzere o
gün İngiliz yetkililere verdikleri bilgiler için teşekkür ettim. Sonra
da (her nasıl bir ilâhi koruma altındaysa) yarı yarıya çürümüş
durumdaki firavunumuza veda ederek müzenin diğer bölümlerindeki
çekimlerimle uğraştım.
Efsane iyice zıvanadan çıkıyor
GERÇEK RAMSES KAHİRE'DE: 1881 yılında Mısır'daki Krallar
Vadisi'nde bulunan ve o tarihten beri de Kahire Müzesi'nde
sergilenmekte olan gerçek 2. Ramses mumyası�
|
Ama tabiî, aklıselim birileri bu palavraya bilimsel bir
ciddiyetle yaklaşıp dur demediği sürece, bizim efsane de ülke çapında
yayıldıkça yayıldı. Hem de bir süre sonra işin içine "2. Ramses"
iddiası karıştırılarak! Birkaç yıl önce bunu ilk duyduğumda, "Allah'ım,
işte şimdi tam cıvıttılar" dedim. Çünkü, Kur'an'da Hz. Musâ'yı takip
ederken Kızıldeniz'de sular altında kalıp boğulan kişinin 2. Ramses
olabileceğine ilişkin hiçbir ipucu yoktu. Firavun, Kur'an açısından
bakıldığında, daha ziyade soyut bir kişilikti, Mısır'daki
tanrıtanımazlığı ve despotizmi simgeliyordu, Bu nedenle, Kur'an'daki
kişi pekâlâ Hz. Musâ ve Hz. Harun'un dönemlerine denk düşen herhangi
bir firavun olabilirdi, ama kesinlikle 2. Ramses değil! Çünkü 2.
Ramses, Hititlere karşı giriştiği Kadeş Savaşı gibi askeri ve siyasî
eylemlerinden dolayı tarihçilerce son derece iyi tanınan, Hz. Musâ ve
Hz. Harun ile kesinlikle dönemdaş olmayan, hayatının başı ve sonu
yeterince bilinen, onlardan daha uzak ya da daha yakın döneme ait bir
firavundur. En önemlisi de bu hükümdarın mumyası 1881'de Krallar
Vadisi'ndeki özel mezarında bulunmuş olup, günümüzde Kahire'deki Mısır
Müzesi'nde turistlere on dolar karşılığında teşhir edilmektedir. Ve bu
satırların yazarı 1999 yılı Eylül ayında onu da yakından incelemiştir
(Sayfada 2. Ramses'in mumyasının da bir fotoğrafını görebilirsiniz.).
Hâl böyleyken, anlı şanlı din âlimlerimizin kamuoyuna dinsel ve
bilimsel açıdan doyurucu bir açıklama yapmamalarının sonucunda, British
Museum'daki cesede ilişkin bu acaip iddia günümüze kadar ulaştı; hattâ
müminler arası bayramlaşmalarda kullanılan bir de "tebrik kartı"na
dönüştü.
O kartı kitabevinde gördüğümde "Artık yeter" dedim kendi kendime. Ve
bundan yaklaşık üç hafta önce Londra'daki British Museum'u aradım.
Kendimi tanıtarak mumyanın bilimsel sorumlusu olan kişiyle görüşmek
istediğimi bildirdim. Beni İngiltere'nin yetiştirdiği en büyük
arkeologlardan biri olan, Eski Mısır uzmanı Derek A. Welsby ile
görüştürdüler. Eğer boş bir zamanınızda bu kişinin adını internette
sorgularsanız, Eski Mısır konusunda ne düzeyde biriyle temas ettiğimi
çok daha iyi anlayabilirsiniz.
Telefonda beni büyük bir ilgiyle dinleyen Bay Welsby, sorularımı yazılı
olarak alıp yazılı olarak yanıtlamak istediğini belirtti. Bunun üzerine
ben de konuya ilişkin sorularımı hazırlayıp kendisine gönderdim. Bu
ünlü arkeologdan gelen cevabı yan sütunlarda bulabilirsiniz.
En büyük mucize biziz!
Bundan yaklaşık iki yıl önce dünya sinemalarında Jim Carrey'nin bir
komedi filmi gösterime girmişti: "Bruce Almighty" (Kutsal Bruce)�
"Allah"ın ünlü siyahi aktör Morgan Freeman tarafından tasvir
edilmesinden dolayı İslâm dünyasında büyük tepki toplayan, bizde de
sınırlı gösterimi gündeme gelen ve benim de hakkında eleştirel bir
haber yaptığım tartışmalı bir filmdi bu. "Bruce Almighty", yaratıcıyı
bir fâninin üzerinden tasvir etmeye kalkışmasıyla çok ciddi bir etik
hata yapmaktaydı; ama zaman zaman Freeman'ın ağzından sağlıklı bir
dinsel inancın nasıl temellendirilmesi gerektiğine ilişkin kimi anlamlı
mesajlar da vermiyor değildi. İşte, ben de yazımı onlardan biriyle
bitirmek istiyorum:
"Musa Peygamber'in Kızıldenizi'i yarması bir mucizeydi. Ama
ondan daha büyük bir mucize ise evini geçindirebilmek için iki ayrı
işte birden çalışan yoksul bir annenin, onca derdin arasında fırsat
bulup da küçük oğlunu futbol kursuna götürmesidir."
Sözün özü, Allah'ın varlığına ve birliğine inanmak için
mucizelere ihtiyacımız yok. Çünkü, görebilen gözler için insanın
bizatihi kendisi, ruhu ve bedeniyle zaten en büyük mucizedir.
Arkeolog Derek A. Welsby (British Museum Eski Mısır Eserleri Bölümü Yetkilisi):
'Firavun olduğuna dair hiçbir kanıt yok'
Dünyadaki diğer bütün büyük müzelerde olduğu gibi, uluslararası üne
sahip British Museum'da da her eser o alanda uzmanlaşmış küratörlere
(sergi düzenleyicisi) zimmetlenmiş durumda. Saygın İngiliz
arkeologlarından Derek A. Welsby de müze envanterinde EA 32751 kod
numarasıyla kayıtlı bulunan bu mumyanın "bilimsel ve idarî hâmisi"
konumundaki kişi� Bu tartışmalı buluntuya ilişkin olarak Welsby'den aşağıdaki bilgileri aldım:
"Bana son derece ilginç bir başvuruyla geldiniz. Sizi ve değerli
okurlarınızı doyurucu bir biçimde aydınlatmak için elimden geleni
yapacağım. Sözünü ettiğiniz 'firavun' iddiasını daha önce de bir kez
duymuştum. Ama, bilimsel açıdan ciddiye alınacak bir husus olmadığı
için pek de üzerinde durmadım.
Bu ceset, bizim 'doğal mumya' dediğimiz türden bir arkeolojik
buluntudur. Yani, bozulmaması için eski Mısırlı uzmanlar tarafından
derisine ve deri altı bölümlerine herhangi bir kimyasal madde
sürülmemiştir. Bütün iç organları -kurumakla birlikte- yerli
yerindedir. Ancak bu durum onun bir 'mucize' olduğunu kanıtlamaz.
Çünkü, gerek bizim müzemizde, gerekse dünyanın diğer pekçok müzesinde
bunun gibi daha yüzlerce 'doğal mumya' mevcuttur. Doğal mumyalar, iklim
koşullarının uygun olduğu her bölgede kolayca oluşabilirler. Yeni ölmüş
biri kuru çöl kumlarında açılan bir mezara uzatılır ve üzeri zaman
yitirilmeksizin yine aynı kuru kum ya da toprakla sıkı sıkıya
kapatılır. Böylelikle vücuttaki sıvılar yüksek sıcaklıkta kısa süre
içinde buharlaşır ve ceset bir tür fosile dönüşür. Benzer görünümlü
doğal mumyalara Mısır'ın daha birçok çöllük bölgesinde ve Peru'nun
Nazca ovasında da rastlayabilirsiniz.
Elimdeki resmî kayıtlara göre, Geç Hanedan Öncesi Dönem'e ait olan
(M.Ö. 3500-3250 arası) bu ceset, Yukarı Mısır'daki Cebeleyn kasabasında
yapılan resmî bir kazıda bulunmuştur. Öncelikle, kazı mahallinin
Kızıldeniz'e olan aşırı uzaklığı -ki bu mesafe ortalama 300 km.'dir-
bana aktardığınız iddiayı coğrafî açıdan geçersiz kılıyor.
Öte yandan, aynı kazı sırasında, mezarda cesedin ayrıcalıklı kimliğini
ele verecek hiçbir özel takı, giyisi ya da işarete de rastlanmamış.
Eski Mısırlılar sevdiklerini gündelik hayatta kullandıkları eşyalarla
gömmeyi âdet edinmişlerdi. Altından yapılma gündelik eşya ve
mücevherat, bu kültürde bütün asillerin mezarlarında mutlak surette
karşılaşacağınız çok önemli sınıfsal göstergelerdir. Bizdeki mumyanın
çevresinde gördüğünüz kap-kacak, onun bulunduğu mezardan çıkan orijinal
eşyalarıdır. Bunlar ise gayet sıradan, o çağda avamın kullandığı türden
toprak malzemelerdir. Eğer ki bu kişi kutsal metinlerde sözü edilen
'lanetlenmiş firavun' ise o halde içi ve çevresi başka insanlarca
düzenlenip süslenmiş olan nizamî bir mezarda bulunmasının hiçbir
mantığı yok; gelişigüzel bir biçimde bulunması daha akla ve mantığa
yatkın olurdu.
Sözkonusu iddia, cesedin kimliği konusunda daha başka tutarsızlıklar da
içeriyor. Bu kişinin 2. Ramses olduğunu ileri sürmek, tarihsel
gerçeklerle tam anlamıyla alay etmek demek. Çünkü, Ramses 2'nin
mumyalanmış bedeni Mısır'ın Krallar Vadisi'ndeki özel mezarından zaten
yıllar önce bilim adamları eliyle çıkarılmıştı ve şu anda da Kahire
Müzesi'nde koruma altında bulunuyor.
Bütün bu gerekçelerin ışığında, gerçekliğini araştırdığınız iddianın
hiçbir tarihî ya da bilimsel geçerliliği ve tutarlılığı bulunmadığını
bilmenizi isterim. Böyle bir iddiayı destekleyecek en küçük bir bulguya
sahip olsaydık, bu mumyayı müzemiz galerilerinde şu anki konumunda
değil zaten, çok daha farklı ve görkemli koşullarda sergilerdik."
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|