Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam kardeşler inşallah hepiniziysinizdir,
27. BÜRUC (Yıldız Kümeleri) SURESİ
Takdim
Büruc suresi Mekke`de 27. sırada inmiştir. Adını birinci ayetteki " البروجel büruc (yıldız kümeleri)" sözcüğünden almış olan sure, müminlerin en sıkıntılı döneminde; yani Mekke`li müşriklerin, Müslümanlara dinlerinden dönmeleri için zulmettikleri, her türlü eziyeti yaptıkları, hatta onları şehit ettikleri dönemde inmiştir. Müminler için büyük bir destek ve teselli olan sure, müşrikler için ise ileri derecede bir tehdit içermektedir.
27 / BÜRUC (Yıldız Kümeleri) SURESİ
Rahman Rahîm Allah adına
Ayetlerin meali:
1- Burçlar sahibi gökyüzüne kasem olsun ki,
2- söz verilmiş o güne,
3- şahitlik edene ve şahitlik edilene de.
4- Ashab-ı Uhdud öldürüldü.
5- Şiddetli tutuşturulmuş ateşin.
6- Hani onlar onun üzerine oturmuşlar,
7- ve inananlara yaptıklarına tanık idiler.
8- ve inananları sadece ve sadece, onlar yalnız çok güçlü ve övgüye lâyık olan Allah`a
iman etmelerinden dolayı cezalandırdılar.
9- O ki, göklerin ve yerin hükümranlığı O`nundur ve Allah her şeye şahittir.
10- Şüphesiz ki inanan erkek ve kadınları ateşlere salıp (işkence edip) sonra da tövbe
etmeyenler için cehennem azabı vardır, yangın azabı da onlar içindir.
11- Muhakkak ki, inanan ve salihatı işleyenler için altından ırmaklar akan cennetler
vardır. İşte bu büyük kurtuluştur.
12- Rabbinin kıskıvrak yakalaması gerçekten çok şiddetlidir.
13- Kesinlikle başlatan ve iade eden yalnızca O`dur.
14- Ve O çok bağışlayandır, çok sevendir,
15- Arş`n sahibidir, Mecid`dir,
16- dilediğini en ileri derecede yapandır.
17, 18- O orduların; Firavun ve Semud`un haberi sana geldi mi?
19- Fakat o inkârcılar hâlâ bir yalanlama içindedirler.
20- Oysa Allah onları arkalarından kuşatıcıdır.
21- Aksine o, Mecid/ şerefli bir Kur`an`dır.
22- Korunmuş levhada.
Genel Açıklama
Ayetlerin tahliline başlamadan önce, çok önemli gördüğümüz bir tespiti açıklamak ve görüşlerimizi belirtmek ihtiyacını duymaktayız.
Herkesin bildiği ve kabul ettiği gibi, surenin ilk üç ayeti kasemdir (yemindir). Ancak, bu üç ayetin neyin kasemi (kanıtı) olduğu, 12. ayete kadar anlaşılamamaktadır. Çünkü kaseme cevap olan cümle 12. ayette karşımıza çıkmaktadır. Bu durum ise dil bilgisi kurallarına aykırıdır ve surenin doğru anlaşılmasını da zorlaştırmaktadır.
İlk üç ayetteki kasemin cevap cümlesinin surenin12. ayeti olması gerektiği hakkındaki görüşümüzü dayandırdığımız esas nokta ise Arapçadaki dil bilgisi kurallarıdır:
Kasem (yemin) cümlesi:
" القسم Kasem (yemin)" sözcüğünün esas anlamı; "güç, kuvvet" demektir. Terim olarak ise sözcük; "iddia edilen tezi somut kanıtlar ile güçlendirmek" anlamına gelmektedir. "Kasem (yemin) cümlesi" de, insanların düşüncelerini anlatırlarken, ileri sürdükleri tezleri, kanıtlarla güçlü bir şekilde ortaya koymakta kullandıkları bir cümle çeşididir.
Kasem cümlesi iki bölümden oluşmaktadır. Bunlardan birincisi; yemin edilen (kanıt, tanık gösterilen) "kasem bölümü", ikincisi ise; söylenmek istenen asıl tezin ileri sürüldüğü "kaseme cevap bölümü" dür. Yani;
- kasem cümlesinin "yemin bölümünde", cümlenin ikinci bölümünde ileri sürülecek tezi desteklemek üzere, kişiler, olaylar, nesneler… kanıt gösterilir,
- kasem cümlesinin "kaseme cevap bölümü"nde de, ileri sürülen tez, asıl söylenmek istenen yargı belirtilir.
Muhataplar tarafından anlaşılabilmesi ve kabul edilebilmesi için, kasem edilen şeyin mutlaka somut ve akıl sahibi herkes tarafından ulaşılabilir özellikte olması gerekir. "Yemin ederim, ediyorum" vs. gibi ifadeler yemin sayılmaz ve bu ifadeleri taşıyan cümleler de yemin cümlesi değildir. Yemin; somut kanıtlardan, yemin cümlesi de; Kur`an`da Rabbimiz tarafından verilmiş örneklerde olduğu gibi, bu somut kanıtlarla güçlendirilmiş yargılardan oluşmalıdır.
Kasem cümlesinin yapısı ve belirgin özellikleri:
Kasem cümlesinin birinci bölümü olan "kasem bölümü", kasem edatlarının (vav, be, te), sözcüğün başına getirilmesi ile oluşturulur. Kasem cümlesinin ikinci bölümü olan "kaseme cevap bölümü" ise, mutlaka bağımsız bir cümle hâlindedir ve bu cümle istenildiği gibi değil, bazı kurallara tâbi olunarak kurulur:
Kaseme cevap olan cümle;
1-) İsim cümlesi ise ve olumlu ise, cümlede mutlaka " ل lam" veya "انّ inne" edatlarından birisi veya her ikisi birden getirilir.
2-) Fiil cümlesi ise ve,
a) cümle olumlu ise;
I - fiil geçmiş zaman kalıbında ise " قد kad" ve " ل lam" edatları birlikte
getirilir (bazı durumlarda "lam" hazfedilebilir (gösterilmeyebilir).
II- fiil geniş zaman kalıbında ise (fiili muzari), "lam" ile "tekit nunu" getirilir.
b) cümle olumsuz ise, nefy edatlarından birisi (ma, la) getirilir.
Bundan önce tahlilini yaptığımız surelerdeki tüm kasemlerin hepsinin cevap cümleleri, yukarıda belirttiğimiz kurallara uygun olarak kurulmuştur. Büruc suresinde de, belirttiğimiz kurallara uyan ve ilk üç ayetteki kasemin cevap cümlesi olabilecek tek cümle 12. ayettir.
Bilindiği gibi, Kur`an`da kasem edilen şeylerin tümü, ileri sürülen tezlerin kanıtlarıdır. Yani, Rabbimiz bir çok olaya, sisteme, "şey"e… kasem etmekte ve bunları açıkladığı yargıya kanıt göstermektedir. Ama piyasadaki meal ve tefsirlerde (!), maalesef bu önemli kural ihmal edilmekte, kasemler cevapsız kalmakta, dolayısıyla Rabbimizin mesajları kullarına doğru olarak ulaşamamaktadır.
Büruc suresinde de kasem edilen üç şey (burçlar sahibi sema, vaat edilmiş gün, tanık ve tanıklık edilen), ileri sürülen tezin (Allah`ın kıskıvrak yakalayacağının) kanıtları durumundadır ve kasemler ile ileri sürülen tez, bir kasem cümlesini oluşturmaktadır. Ama elimizdeki klâsik mushafa baktığımızda, normal olarak 1-3. ayetlerden oluşmuş "kasem bölümü" ile 12. ayetten oluşmuş "cevap bölümü"nden ibaret olması gereken kasem cümlesinin içine, 4-11. ayetlerin de girdiği görülmektedir. Yani, bir cümlenin içine, o cümlenin kendi ögelerinden olmayan başka sözcükler de girmiş olmaktadır ki bu, aslında mesajın doğru anlaşılmasını engelleyen bir durumdur. Zira bir cümlenin içine, başka bir cümleye ait herhangi bir sözcüğün, bir paragrafın, bir pasajın girmesi hâlinde, her iki cümle de cümle olmaktan çıkar, anlaşılmaz söz yığını olur.
Ama görünen odur ki, sureler düzenlenirken ve mushaf tertip edilirken bu kural, sahabe tarafından maalesef dikkate alınmamıştır. Benzer örneklerini ileride Kaf, Naziat ve Sad surelerinde de göreceğimiz bu uygulamanın ve böyle bir mushaf tertibinin, Allah ve peygamberimiz tarafından yapılmış olması mümkün değildir, düşünülemez.
Büruc suresinin eldeki tertibi üzerinde çalışma yapan eski tefsirciler (!), 4. ayeti kaseme cevap yapabilmek için olmadık yollara başvurmuşlardır. Kimileri takdir yaparak ayetin içine " لقد lekad" sözcüğünü eklemişler, kimileri de kasemin cevabını mahzuf (silinmiş) sayıp, "mutlaka kıyamet kopacaktır" anlamında bir cevap uyduruvermişlerdir. Bunun gibi meal ve tefsirlere (!) piyasada çokça rastlanmaktadır.
Oysa 12. ayet, teknik yapısını yukarıda belirttiğimiz kasem cümlesinin "kaseme cevap" bölümünü oluşturmaktadır ve surede, ilk üç ayetten oluşan "kasem bölümü"nden hemen sonra yer alması gerekmektedir. Gerek dil bilgisi kurallarına, gerekse suredeki söz akışına uygun olan bu durumun, Arapça dilini ve Kur`an ilimlerini bilenler tarafından reddedilmesi mümkün değildir.
Bize göre, kasem cümlesinin teknik özellikleri yanında, surenin bütünündeki söz akışının anlamı da dikkate alınarak, Büruc suresi aşağıdaki tertip üzerine okunup anlaşılmalıdır:
1- Burçlar sahibi gökyüzüne,
2- söz verilmiş o güne,
3- şahitlik edene ve şahitlik edilene kasem olsun ki,
12- Rabbinin kıskıvrak yakalaması gerçekten çok şiddetlidir.
13- Kesinlikle başlatan ve iade eden ancak O`dur.
14- Ve O çok bağışlayandır, çok sevendir,
15- Arş`ın sahibidir, Mecid`dir,
16- dilediğini en ileri derecede yapandır.
17, 18- O orduların; Firavun ve Semud`un haberi sana geldi mi?
4- Ashab-ı Uhdud öldürüldü.
5- Şiddetli tutuşturulmuş ateşin.
6- Hani onlar onun üzerine oturmuşlar,
7- ve inananlara yaptıklarına tanık idiler.
8, 9- Müminleri cezalandırmalarının (intikamlarının) sebebi de, onların yalnız çok
güçlü, övgüye lâyık, göklerin ve yerin hükümranlığı kendinin olan ve her şeye
şahit olan Allah`a iman etmelerinden başka bir şey değildi.
10- Şüphesiz ki inanan erkek ve kadınları ateşlere salıp (işkence edip) sonra da tövbe
etmeyenler için cehennem azabı vardır, yangın azabı da onlar içindir.
11- Muhakkak ki, inanan ve salihatı işleyenler için altından ırmaklar akan cennetler
vardır. İşte bu büyük kurtuluştur.
19- Fakat o inkârcılar hâlâ bir yalanlama içindedirler.
20- Oysa Allah onları arkalarından kuşatıcıdır.
21- Aksine o, Mecid/ şerefli bir Kur`an`dır.
22- Korunmuş levhada.
hakkı yılmaz iste kur'an,
bu sure ve açıklamaları ile ilgili görüşlerinizi paylaşmanbızı rica ediyorum, kasem cümlesini arapça bir kaideye bağlı olarak dizilişinin yanlışlığına ulaşıyor yazar, bu konuda arapça bilgim olmadığından diyecek birşeyim yok, fakat burda soracak şeyimiz olmadığı anlamına gelmez,
surelerdeki ayetlerin dizilişi anlamada etkili midir? Allah kelimeleri bile sıralarken gelişigüzel sıralamaz, erkek ve kadın derken erkeğin ve kadını ilişkisine, işitme ve görme derken, biyolojik harikalara dikkat çekerken bu şekilde sıralamada bunu es geçmiş ve bizlere bırakmış olablir mi bu işi, bu imtihan da adaletsizliğe neden olmaz mı vahyin ilk muhattpaları doğru dizilişle karşı karşıyayken sonra kimuhattaplar bu dizilişten uzak kalıyorlar, imtihan şekilleri farklı desek, yani bizim imtihanımız da doğru şekline ulaşmak için çalışmak desek o zaman da şöyle bir tehlike yok mu, Rabbimiz safha safha indirdiğinden, parçalar halinde indirdiğinden bahsederken, biz bir parçanın bütnünü bölerek başka bir parçaya ilave etmek gibi ağır bir yükün altına girmez miyiz ? O zaman da karşımıza arapça kuralları çıkıyor sizce bu nedenliönemlidir, Rabbimiz arapçayı da yeniden inşaa ederek eşşiz bir oluşum ortayaçıkartıyor diyemezmiyiz, arapça indirdikderken arapça kuralları ile sınırlımıdır Rabbimiz?
Diğer mesele, Vahyi gelenekteki indiriliş sırasına göre anlamak, bunu bu şekilde anlamak bize muhammedin tolumunu ve mücadelesini anlatır ama ne biz muhammediz ne de toplumumuz muhammedintoplumu yani, toplumun önceliklerine göre sureler arasında neden yeni çalışmalar yapmıyoruz, yani, eşcinsel bir topluma, kapitalist birtopluma ilk sunacaklarımızın sıraı ile namazlı müşriklere sunacağımız öncelikler sizce defarklı olmalı değil mi ? bu nokta da neden illa gelenekteki indiriliş sırasına bağlı kalıyoruz, neden biz ikrayı uygulamıyoruz yani toplayıp aktarmıyoruz, yenibir sıra oluşturmuyoruz, ama bu demek değildir ki her toplum aynı sıra ile muhattap olmalı,
son olarak kasem cümlelerini sadece aynı sure içinde iddialara dellilgibi anlamak mecburiyetinde miyiz, yoksa kasem cümlelerini üzerine kasem edilen şeylerle bağlantı kurarak mı anlamalıyız, güneşe yapılan kasemi, şems suresiyle anlamaktansa güneşle mi anlamalı, arapçaya boğulmadan ayeti bağımsız mı ele alamlı ve mesajla nihayetlendirmeli, yoksa kasem cümlelerini surlerle birlikte arapça kuralları ile değerlendirince ortaya Rabbin necmlerine, safha saha indirmesi ileilgili yükü oldukça ağır bir yük çıkıyor, ya Rabbin necmini bozma tehlikesi ya da bozuk necmle muhattap olmak,
görüşlerinizi paylkaşırsanız sevinirim,
selam ve dua ile
|