asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
_muhakkak
ki her müslüman alim kendi iktidarı nisbetinde islam kültürüne ihlasla
hizmet etmiş, kendi fikirlerini hiçbir zaman mutlak hakikatler olarak
görmemiş, her zaman tenkide açık olduğunu ifade etmiştir.
ne var
ki, ileriki asırlarda onları hatasız imamlar olarak gören ve tenkid
dışı bırakan mezheb salikleri bu hataların asırlarca kitablarda
yaşamasına sebeb olmuşlardır.
_bilindiği üzere islam, dünyevi
bir dindir. yani insanın ebedi ahiret hayatını, geçici dünya hayatında
hazırlatan ve dolayısıyla dünyevi hayatın her yanını müslümanın ilgi
alanına koyan bir dindir. her müslüman, kudreti nisbetinde bu ilgiyi
göstermek durumundadır. imam-ı azam’a nisbet edilen fıkıh tarifi, bu
söylediğimizin en veciz ifadesidir: “fıkıh, bir kimsenin kendisine
neyin faydalı, neyin zararlı olduğunu bilmesidir.” bu lehte ve aleyhte
olanı bilme prensibidir ki, kitab ve sünnet’i açıklama ve yeni
ihtiyaçları bu iki kaynak ışığında karşılama yolunda ömür tüketmiş
alimleri, dünyevi hayatın her sahasiyle meşgul olmaya sevketmiş
bulunmaktadır. herhangi bir fıkıh kitabının indeksine bakmak, bu
gerçeği anlamaya yeterlidir. islam kültürünü anlatmak için tutulan bu
yol son derece doğrudur, ama bu nevi eserlerde söylenenleri toptan
doğru kabul etmek herhalde pek mümkün olmasa gerektir.
_imam’ı
azam ebu hanife’nin başta gelen talebelerinden imam-ı muhammed şeybani
(132-189/ 749-805) devletler hukuku sahasında dünyada yazılmış ilk eser
olarak görülen meşhur siyer-i kebir’inin(111 rakamlı) haberinde şu
hadiseyi nakletmektedir:
sahabi ebu cuhayfe vehb ibn abdillah,
mekke’nin fethi günü(20haziran 8/11ocak 630) , kırmızı bir çadırda
kalan hz. peygamber’i görmüştür. müezzin bilal-i habeşi hz. peygamber
abdest alsın için içeriye bir kab su götürüyor. bir müddet sonra dışarı
çıkıp, hz. peygamber’in kullandığı suyu dışarıya serpiveriyor. o sırada
orada bulunan birkaç kişi koşuşup, toprağa kavuşmakta olan suyla
ellerini ıslatmış ve teberrüken temessuhde bulunmuşlar, yetişemeyenler
ise, eli ıslak olan arkadaşlarının ellerine sürünüp bereketten
nasiplenmeye çalışmışlardır.
imam şeybani’nin bu nakliyla kalınsa iyi. fakat öyle olmuyor.
bu rivayetin akabinde şarihimiz şemsu’l-eimme serahsi’nin(400-483/1009-1090) verdiği bilgiye göre:
imam-ı
muhammed bu hadiseyi, kullanılmış suyun temiz olduğuna, yani bir şeyi
temizlemek için kullanılmış suyun kirlenmeyip temiz kalacağına delil
saymışır. çünkü sahabe kullanılmış böyle bir su ile teberrük
etmişlerdir. necis(pis) olanla teberrük edilemeyeceğine göre, demek ki
böyle su temizdir. nitekim bu su pis olsaydı, onların yaptıkları bu
hareketi hz. peygamber ikazda bulunur, tasvib etmezdi.
ebu hanife ise, bu izahı benimsemeyip şöyle demektedir:
sahabenin
bu davranışının hz. peygamberce malum olduğunu bilmiyoruz. şayet ona
ulaşsa ve o da bunu inkar etmemiş olsa o zaman bu davranışı huccet,
delil saymak doğru olur.
imam-ı muhammed’in delil olarak kullandığı bu rivayeti buhari, muslim ve diğer muhaddisler de kendi kitablarına almışlardır.
ebu
cuhayfe isimli sahabi, hz. peygamber’i son senelerinde küçük yaşta
görmüş, daha sonra hz. ali’nin hilafetinde nehrevan’a katılmış
(38/658), onun küfe beytu’l-mali’ne bakmış, oraya yerleşmiş küçük
sahabilerdendir. muhakkak ki bu sahabinin küçük yaşta müşahade ettiği
mezkur hadisenin psikolojik bir sevgi gösterisinden öte bir değeri
olamaz. anlattığı sahne gerçekten yaşanmış ise, biz, bazı sahabilerin
hz. peygamber’e besledikleri engin sevgi, onlara, peygamber’in
dokunduğu, kullandığı herşeyi mübarek gösterecek dereceyi bulmuştur ve
böyle bir tezahürü islami saymanın da alemi yoktur, der geçeriz. ne var
ki bizler gibi düşünmeyen bir fıkıh allemesi, görüldüğü üzere böylesine
gayr-ı ilmi bir davranışı kendi temizlik ölçüsüne mesned kılabilmiş ve
taraftar bulabilmiştir.
_garbın hafızı 5/11. asrın müceddidi
sayılmış endülüslü bir allememizin, ibn hazm’ın(ö. 456/1064), bundan
bin sene kadar önce verdiği bir temizlik kararı karşısında irkilmeyecek
bir müslüman tasavvur edemiyoruz:
hz. peygamber’den mervi bir
hadisde: “birinizin kabını şayet köpek yalarsa veya kabtan bir şey yer
içerse, [kabı temizleyebilmek için] o kimse, kabın içindekileri döksün,
sonra da yedi defa yıkasın” denilmekte, bir başka rivayette, yıkamanın
yanı sıra toprakla da silinmesi tavsiye edilmektedir. devrin şartları
içinde gayet isabetli olan bu tavsiyeyi ibn hazm da kabul ediyor, ama
zahiriyyeciliğin icabı olarak bakınız şu müdhiş(!) ictihadda bulunuyor:
köpek
yalamış kabın temizlenmesinde kullanılan bu su temizdir(içilmesi)
helaldir. çünkü, ondan sakınılmasına dair bir nas[kitab veya sünnet
emri] yoktur. şeriat, ancak hz. peygamber’in bildirdikleridir. [köpek
pisliğini gidermiş bu] suyun içilmesi helaldir, temizdir. böyle su,
ancak hz. peygamber’in emriyle haram kılınabilir[böyle bir emir de
yoktur].(muhalla, I, r. 127)
bugün bir çocuğun bile komik
bulacağı şu ictihadın sahibi allememizin şeriat anlayışı şayet hakim
olsaydı, herhalde şimdiye kadar müslüman nüfusundan eser kalmazdı,
diyebiliriz.
_daha, yakınlarda 8 cildlik hacimde eseri 10 cild
halinde türkçeye islam fıkıh ansiklopedisi ismiyle çevrilen, günümüz
islam dünyasının meşhur alimlerinden ezher menşeli bir profesör
buyurmaktadır ki, hz. peygamber’in kan, irin, kusmuk, dışkı, sidik…
artıkları tahir, yani temizdir(!)(I/109, not 2). bu islam dışı hükme
karşı ne yazık ki çevirenlerden de bir ses duyulmamıştır. anlaşılan,
peygamber aşkına düşülen bu nevi dalaletlerin rivayetini
engelleyebilmek için epeyce ilmi mesaiye ihtiyaç olacaktır.
temizlik
imkanlarının pek kısıtlı olduğu devir ve coğrafya insanlarının
koyabildikleri, bugün ideal çözümlermiş gibi kaideleştirmenin insan
sağlığına vereceği zararları, geçmiş fıkıh alimlerinin üzerine yıkmakla
da mesele çözümlenmiş olamaz.
_mehmed said hatiboğlu’nun,
islamiyat dergisinin ilk cildinin ikinci sayısında bulunan “kültürel
mirasımızı tenkid zarureti” isimli makalesinden alıntıdır.
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|