Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Amerikalı avukat Khaled Ebu El Fadl bir İslam hukuku uzmanı.
İslamiyet'te entelektüel bir devrim yapılmasını savunuyor ve Suudilerin
Kuran'ı Vahabi tarzda yorumlamalarını sert bir dille eleştiriyor.
Monika Jung-Mounib'in kaleminden bir portre.
Khaled Ebu El Fadl
İslam'ın tarihsel mirasını hatırlatan entelektüel bir devrim olmaksızın
ne Orta Doğu'da bir demokrasinin ne de Müslüman azınlıkların batı
toplumlarında entegrasyonunun bir şansı olacaktır.
Tanınmış
bir İslam hukukçusu ve ABD'li bir avukat olan Khaled Ebu El Fadl'e göre
bu miras, öncelikle de İslam'ı yorumlama olanaklarının zenginliğini
kabul etmek ve bunu hayata geçirmekte yatıyor.
Ebu El Fadl
kendi modern Kuran yorumlarıyla, bu yorumlama esnekliğinin ne anlama
geldiğini gösteriyor: Ona göre Allah'ın hakimiyeti - ki İslamiyet'te
hakimiyet Allah'a aittir ve meşru hukukun en yüksek kaynağı odur -
insanın aracılığını tamamen devre dışı bırakmaz.
Kuran'ın,
açık seçik bir yönetim biçimi belirlememişse de, birkaç temel sosyal ve
siyasi değeri tanımladığını belirtiyor Ebu El Fadl. Ona göre bu
değerler ise şunlar: Adalet, merhamet ve hoşgörü ile mutlakçı olmayan,
istişari yönetim yöntemleri.
Ona göre bireysel hakları koruyan
meşru bir demokrasi de bu nedenle söz konusu değerleri teşvik edecek en
büyük potansiyeli barındırıyor. Bir demokraside bütün insanlara aynı
politik haklar tanınarak Allah tarafından yaratılan insanların özel
konumununa vurgu yapılıyor ve insanlara sorumluluklarını yerine
getirmeleri yeteneğini kazandırıyor.
Entelektüel Ebu El Fadl'a
göre otoriter rejimlerin talep ettiği gibi tepesinde bir insanın
oturduğu bir otoriteye boyun eğmek için bir gerekçe yok.
Devlet elinden çıkan kanunlar, Allah'ın iradesi değil
Ebu
El Fadl'ın düşüncelerinin çekirdeğini oluşturan, şeriatın ahlaki bir
kanun olmadığı yönündeki düşüncesi çok tartışılıyor. Ona göre şeriat,
tanrısal açıdan ideal olanı gerçekleştirmeye yönelik ilke ve yöntemleri
içeren tanrısal bir başvuru kaynağı.
"Bizler, Allah'ın
iradesini istediğimiz kadar konuşup tartışabiliriz. Ben Müslümanları,
bunu yapmaları ve Allah'ın iradesini keşfetmeleri için
cesaretlendiriyorum", diyor Ebu El Fadl.
"Ancak biz bir kanun
kabul ettiğimizde ve devlet bu kanunu hayata geçirdiğinde, bunun
Allah'ın iradesini temsil ettiğini kabul edemeyiz. Ama devlete de
Allah'ı temsil etme erkini verirsek, bu da demokrasi olmaz, bilakis bir
çeşit ideoloji olur. Bütün bunlar da İslam ilahiyatına aykırıdır, çünkü
Allah'a şirk koşulmaz, onun eşi yoktur."
Bu nedenle de
tanrısal kanunun, sadece inançla ilgili sorunları kapsaması ve devlete
tabi olmaması gerektiğini düşünüyor. Ona göre Allah ve inananlar
arasındaki ilişkileri düzenlemek devletin işi değil.
"Kocalar, yarı tanrılar haline geliyor"
Kadınların
örtünmesi gibi bütün bağnaz talepleri reddeden Ebu El Fadl, önde gelen
Müslüman "feministlerden" biri de aynı zamanda: "Vahabilerin kadınlar
hakkındaki iddiaları, kendi önceliklerini yansıttığı gibi, klasik
kaynaklara da dayanmıyor. Hükümetlerin, kadınları başlarını örtmeye
zorlayabileceklerini söyleyen kaynak metin bulunmuyor", diyor.
Vahabilerin
örneğin, kadınlardan kocalarına körü körüne itaat etmelerini istediğini
belirten Ebu El Fadl'a göre, "Bu bir putlaştırmadır. Böylece kocalar,
yarı tanrılar haline geliyor."
Bütün bunlara baktığımızda ise
Vahabi ilahiyatçıların, Ebu El Fadl'ın sivilleri hedef alan terör ile
intihar saldırılarına yönelik eleştirilerini kabul etmemeleri pek
şaşırtıcı gelmiyor.
"Kendi ülkenin bağımsızlığı için bile olsa
sivilleri hedef almak, İslami kanunlara açıkça karşı gelmektir. İslam
ahlakının bir buyruğudur bu, hatta öyle ki, bu ahlak baskı altında
olduğunda daha da çok geçerlidir", diye açıklama yapıyor Ebu El Fadl.
Vahabilerin yorum tekeli
Ebu
El Fadl'ın tefsirlerinin, İslam alimleri ve özellikle de Suudi
Arabistan'da faaliyet gösteren sofu Vahabi din alimlerinin neden gözüne
battığı ise gün gibi ortada: Vahabiler, mutlak hükümranlığının
temellerini şeriat üzerindeki yorumlama tekellerinde buluyor ve kendi
İslam görüşlerinin Ebu El Fadl'ın bakış açısının tehdidi altında
olduğunu düşünüyor.
İslam'ın yorumlanabilirliğini kabul etmek
yerine, en ufak bir demokratik açılımı bile reddediyorlar. Bunların
ötesinde Ebu El Fadl'ın Vahabilere yönelttiği eleştiri, olayın özüne
odaklanıyor ve Vahabilerin herhangi bir metodolojiye yaslanmamalarını
ve herhangi bir İslam hukuku anlayışı gözetmeksizin şeriat üzerindeki
yorumlama tekelini ellerinde tutma taleplerini hedef alıyor.
Buna
karşılık Vahabiler, yorumlarını klasik İslam metinleri ile
belgeleyebildiği ve eski geleneklere atıfta bulunabildiği ölçüde
kendilerini Ebu El Fadl'ın meydan okumalarına maruz kalmış hissediyor.
"Örneğin
üç hukukçunun kendi fikirlerini Allah kelamı olarak gördükleri Suudi
Arabistan'da olup bitenler, İslami geleneklere aykırı. Vahabilere göre,
demokrasiye inananlar ya da demokrasi talep edenler Allah'ı inkar
ediyorlar. Bu yüzden beni de bir münkir olarak görüyorlar", diyor El
Fadl.
Tıpkı bir çöl gibi katı
İslam hukuku
profesörü olan Ebu El Fadl'ın bütün eserleri Suudi Arabistan'da
yasaklanmakla kalmamış, kendisi ayrıca Vahabi aktivistlerinden de
yıllardır ölüm tehditleri alıyor. Ancak bütün bunlar kendisini
Vahibiliği tüm dünyanın gözleri önünde teşhir etmekten alıkoymaya
yetmiyor:
"Vahabilik, despotizmdir. Hiçbir zaman aşktan
bahsetmez. Müzik, sanat, insani olan, güzel olan, şefkatli olan ne
varsa dışlanmıştır. Vahabilik, tıpkı bir çöl gibi katı ve düşmanca olan
kaba bir teolojidir."
Ebu El Fadl, gitgide daha fazla yayılan
Vahabiliği ayrıca batının, seküler toplumları içerisinde yaşayan
Müslüman azınlıkların entegresyon sorunlarından da sorumlu tutuyor.
Vahabiliğin, ABD ve Avrupa ile Mısırlı din alimleri arasına da geniş
ölçüde sızdığını düşünüyor.
Ne Mısır ne de Suriye'de baskın
teoloji haline gelmişse de, 70'li yıllardan itibaren Suudilerin
petrodolar yardımıyla kendi Müslümanlıklarını yaymaya başladığını öne
sürüyor.
Bunun, İslami kurumların, kolonyalizmin sona
ermesinin ardından bir çökme yaşaması ve ortaya çıkan otorite boşluğunu
yobaz sınıfının para sayesinde doldurabilecek durumda olması nedeniyle
mümkün olmuş. 11 Eylül'den bu yana ise bu hareket kabiliyetleri
kısıtlanmış.
Vahabilik, entegrasyonu engelliyor
Ayrıca
birinci kuşak mültecilerin büyük bir kısmı, Müslümanların Müslüman
olmayan bir topluma ait olmadıklarını öğreten Vahabiliğin etkisiyle
entegrasyona karşı direnmiş. "Birinci kuşağın çoğu zaman acınası bir
İslam bilgisi var", diyor Ebu El Fadl.
Bütün bunların üstüne
birinci kuşağın, geldikleri ülkelerin adetleri ve dillerine sıkı sıkıya
bağlılık gösterdiğini düşünüyor: "Daha çok kültürel merkezler olarak
kendini gösteren, İslami merkezler kuruyorlar. Sorunlar da çoğu zaman,
birinci kuşağın ikinci ya da üçüncü kuşakları fazla Fransız, fazla
İngiliz ya da fazla Alman bulmaları ile birlikte ortaya çıkıyor",
diyor.
Entegrasyon problemlerinin nedenlerinin öncelikle
kültürel nitelikte olduğunu düşünen Ebu El Fadl sözlerine, "Kültür ve
din birbirinden kesin çizgilerle birbirinden ayrılamadığından, aileler
içerisinde çoğu zaman sadakat çatışmalarına neden olan kuşak
çatışmaları ortaya çıkıyor" diyerek devam ediyor.
Şeriatın farzları yeterli
İslam
dünyasının aydınları, entegrasyonun bir sorun teşkil etmesi için
teolojik gerekçeler bulunmadığı görüşünde. İslam ilahiyatı ve fıkhının,
içinde yaşadıkları toplumun azınlığını oluşturan Müslümanlara cevap
vermek söz konusu olduğunda, son derece geniş bir esneklik gösterdiğini
düşünüyorlar. Şeriatın, namaz kılmak, oruç tutmak ve fitre vermek gibi
farzlarını yerine getirmek yeterli oluyor.
Müslümanlar,
İslam'ı yorumlama konusundaki böylesine geniş olanakları fark ettikleri
anda kendilerini hem tam bir Müslüman hem de aynı zamanda bir Fransız,
bir Alman ya da bir İngiliz gibi hissedebilecekleri derecede esnek bir
İslamiyet'e kavuşulabilecek.
Bütün bunların ötesinde böylesine
geniş bir yorum zenginliği Müslümanlara kendilerini geri çekmek yerine
içinde yaşadıkları bu yeni toplumlarda angaje olmayı teşvik ediyor. Bu
da örneğin, bir Alman Müslüman'ın görevinin kendi yurdundaki düşkünlere
değil, Almanya'daki düşkünlere yardım etmek olduğu anlamına geliyor.
Avrupa Müslümanlığı gereksizdir
Avrupa
tipi bir İslamiyet yaratma çabalarını Ebu El Fadl, gereksiz buluyor.
"İslam teolojisi ve İslam hukuku, bir Müslüman'a seküler, çoğulcu ve
demokratik bir toplumda yaşamak için ihtiyaç duyduğu her şeyi sunuyor:
Hoşgörü, çoğulculuğun kabulü, zorlamanın reddi, ahlaki ilkelerle
yönlendirildikleri müddetçe kamusal hayata katılım ve ayrıca merhamet
ve sevgi", şeklinde açıklıyor düşüncelerini.
Buna karşılık
Avrupalıların yapması gerekenleri, İslam hakkındaki genellemelerden
kaçınmak, bunun yerine de Müslümanlar ve insancıl İslamiyet ile
düşünsel alanda uzlaşmak olarak sıralıyor.
Genellemelerin,
yerli halk içerisinde Müslümanlara karşı bir korku yarattığını ve bunun
da Müslümanların kendilerini reddedilmiş hissetmelerine neden olduğunu
düşünüyor. Ebu El Fadl'a göre Avrupa'nın "Yahudi sorunu" da nihayetinde
Yahudiler hakkındaki genellemelerle başlamış.
Khaled Ebu El Fadl kimdir? Aralık
2003'ten bu yana U.S. Commission on International Religious Freedom
üyesi olan tanınmış İslam hukukçusu ve aydını Prof. Khaled Ebu El Fadl,
Kaliforniya Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim görevlisi olarak
çalışıyor. Kendisi ayrıca İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin yönetim
kurulu üyesi. Onu özel kılan ise hem bir İslam hukukçusu hem de
Amerikalı bir avukat olması. Mısır ve Kuveyt'te İslam fıkhı öğrenimi
görmüş olan Khaled Ebu El Fadl aynı zamanda da ileri derece bir şeyh.
Vahabiliği kamuoyu önünde açık bir şekilde eleştirmeye başladığından bu
yana sürekli olarak ölüm tehditleri alıyor (ve FBI tarafından
korunuyor). Kitaplarının hepsi Suudi Arabistan'da yasaklı. (moj)
__________________ sana iyi görünen bir başkasının kötüsüyse ona "gerçek" değil “düşün” denir. gerçekler değişmez ama düşün değişkendir.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma