Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Bu Ne Biçim Adalet Anlayışıdır Böyle?
İnsanoğlu uyanık olduğu her dakika birileri ya da bir
şeyler hakkında sürekli olarak hüküm vermektedir. Acaba
insan devamlı surette farklı konularda kanaat
belirtirken, onun düşüncelerinin oluşumunda belirleyici
olanlar nelerdir ya da neler olmalıdır? Neye dayanarak
konuşmalı veya görüş belirtmelidir? İnsanın kararlarını
belirleyen ilke ve prensipler neler olmalıdır? Acaba
birisi ya da bir şey hakkında yanlış bir sonuca ulaşırsa
bundan sorumlu olacak mıdır? Düşünmeden konuşur, kalp
kırar, insanları incitirse bundan mesul müdür? Birilerini
değersizleştirecek ya da itibarsızlaştıracak sözler
söylerse bunun bir vebali var mıdır? Duyduğu yalanları
sürekli tekrar eder, laf taşır, iftira atar, zalime
destek olur ve gıybet ederse bu yaptığı nedeniyle ona
hesap sorulacak mıdır? Konuşması gereken yerde susar ve
haklı olana destek olmazsa hali nice olacaktır? İşte bu
ve benzeri soruları herkesin kendine sorması ve bunların
cevaplarını aramaya başlaması gerekmektedir.
Günümüzde maalesef Müslümanların büyük çoğunluğunun bu
konuda derin bir hassasiyet taşımadıkları ve dillerine
hâkim olamadıkları görülmektedir. (Müminun, 23/3) Oysa
durum çok ciddi olup vebal ve sorumluluğu da beraberinde
getirmektedir. Mesele sanıldığı kadar basit değildir ve
herkes bu konularda da imtihan olduğunu bilmek
durumundadır. Bunun şuurunda olmayanlar ise sadece
kendilerine yazık etmektedirler.
Konuyu daha anlaşılır kılmak için bazı sorular sormamız
ve örnekler vererek meseleyi izah etmeye çalışmamız uygun
olacaktır.
Acaba bir insan hastalandığında kendisini en iyi doktorun
ameliyat etmesini isterken, başka insanlara gelince
onları işinin ehli olmayan doktorlara yönlendirmesi ve
onlar tarafından ameliyat edilmelerini istemesi ne kadar
ilkeli ve tutarlı bir davranıştır? Neden kendisi en iyi
olan doktoru tercih ederken, söz konusu başkaları olunca
onun bu kanaati birden bire değişmektedir?
Aynı şekilde bir kimse kendi çocuğunu en iyi öğretmene
emanet ederek onun tarafından eğitilmesini isterken,
başkalarının çocuklarını yetersiz öğretmenlere havale
etmesi ve bu yaptığını da ısrarla savunması doğru mudur?
Acaba böyle yapan kimse yetersiz öğretmenlerin daha
yeterli hale gelmeleri için konuşmak ve çaba sarf etmek
yerine, onların bazı haklarının yendiği iddiasının
arkasına sığınarak konuşması samimi ve ilkeli bir duruş
mudur?
Benzer şekilde, kendisi işinin ehli bir din gönüllüsünün
rehberliğinde umreye ya da hacca gitmeyi istediği halde,
başka insanlara gelince onların sevk ve idareyi bilmeyen,
heyecanını yitirmiş, bilgileri çok yetersiz ve kendisini
geliştirmemiş yarım hocalarla umreye gitmelerini istemesi
adaletli ve ilkeli bir yaklaşım mıdır? Bu nasıl bir
adalet duygusudur böyle? Bu nasıl bir empati anlayışıdır?
“O zaman böyle bir din görevlisinin başkanlığında anne ve
babanın umre yapmasını ister misin?” diye kendisine
sorulduğunda bunu kabul etmemesi ve en iyi olan din
görevlilerini araması bir iki yüzlülük olarak
değerlendirilebilir mi?
Yine bir genç delikanlının kendisi farklı genç kızlarla
dolaşmayı, gezmeyi ve birlikte olmayı sever ve isterken,
sıra evlenmeye geldiğinde eline hiçbir erkek eli değmemiş
kız aramaya kalkması bir çifte standart, iffetsizlik,
onursuzluk ve ilkesizlik örneği değil midir?
Yine, kendi özel şirketi ya da işleri için en iyi olan
kimseleri seçerken, sıra devletin işlerine gelince
yetersiz olan eş, dost, tanıdık ve yakınlarını tercih
etmesi ve o kimseleri önemli makamlara getirtmesi ya da
gelmeleri için aracılık etmesi ilkeli ve adil bir
davranış mıdır?
Yetersiz doktoru, öğretmeni, imamı ya da herhangi bir
meslek sahibini “yanlış bir eşitlik ve adalet duygusu”
ile savunmaya kalkışmak, bu tür kifayetsiz ve liyakatsiz
insanların önemli yerlere gelmelerine destek çıkmak ve
böylece yanlış kararlar almak doğru mudur? Bu nasıl bir
mantıktır? Kendisine gelince en iyi olanı isteyen, ama
başkalarına gelince onların zayıf ve yetersiz insanlar
tarafından tedavi edilmelerini/eğitilmelerini/idare
edilmelerini bekleyen kişinin bu yaptığını insafla,
insanlıkla ve hakkaniyetle bağdaştırmak mümkün müdür?
Kısaca, bir insan kendisi için istediğini başka insanlar
için de istemedikçe gerçek erdeme ulaşamayacağını bilmek
zorundadır. Kanaatimizce kendisine gelince en iyisini
isteyen, ama başkalarına gelince ehil olmayanların
hakkını savunma moduna geçen ve bu kimseleri yetersiz ve
kalitesiz insanlara yönlendiren kişi ilkeli ve adaletli
bir duruş sergileyememiştir. Dolayısıyla, herkesin dönüp
kendisine bakması icap etmektedir. Herkes bu yanlış
adalet anlayışını mutlaka ama mutlaka yeniden gözden
geçirmek zorundadır.
Kaliteli işi veya kişiyi her zaman ve her yerde savunmak
yerine yetersiz insanları özendirir tarzda onların
yanında yer almak vebal değil midir? Mekke’nin fethinden
önce İslam’a giren ile sonra giren bir değilken, Allah
yolunda canı ve malı ile mücadele eden ile yatan bir
değilken bu nasıl bir eşitlik anlayışıdır böyle? Bu tür
bir düşünceyi savunmak Kur’an’a yabancılaşmak değil
midir? Zira Kur’an, bilenlerle bilmeyenlerin bir
olmadığını söylerken adalete ve hakkaniyete vurgu
yapmakta ve gerçek eşitliği göstermekte ve öğretmektedir.
Eşitlik edebiyatı yaparak tembelleri ve tembelliği
özendirmek doğru mudur? Mesleğinde en iyi noktaya gelmek
için uğraşanla yatan kimseyi bir tutmak adalet midir?
Performans kriterlerini bir kenara bırakıp, referans
kriterlerine sarılmak ve emâneti ehline vermemek
savunulacak bir hal midir?
Sonuç olarak ifade edecek olursak, herkes öncelikle
kendisine bakmalıdır. Empatiyi içselleştirmelidir.
“Yanlış bir eşitlik anlayışı”nı derhal terk etmelidir.
Kendisi için istediğini başkaları için de istemelidir.
“Adalet”, “eşitlik”, “hakkaniyet” kavramlarının arkasına
gizlenerek tembelliği ve tembel insanları
desteklememelidir. Hak edene hakkını vermelidir. Kaliteli
işler yapanları savunmalıdır. Aksi takdirde söylediği her
sözden, yaptığı her işten, aldığı her karardan sorumlu
olacağını bilmelidir. Torpile, adam kayırmacılığına ve
yandaşlığa savaş açmalı ve görevi gerçekten hak edene
teslim etmelidir. Liyakat ve fazilet esaslı yönetim
biçimini savunmalı ve kendisi de ona uygun davranmalıdır.
23.09.2011
Dr. Ahmet Emin SEYHAN
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma