Yazanlarda |
|
Emre_1974tr Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 agustos 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 494
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ruhçu öğreti ve onun izinden giden tüm oluşumlar aslında maddenin bir hayalden, bir ilizyondan ibaret olduğunu iddia ederler hep.
Buna kanıt olarak öne sürdükleri şeylerden ilki maddenin aslında enerjiden oluştuğu, maddenin kökenine inilirse enerji dalgalanması vb. şeylerle karşılaşacağımızı söylemeleridir. Bir de işin içine ışığı falan sokarlar, akılları sıra maddenin aslının ilizyon, dumani ve hayaletvari bir şey olduğunu ispatlarlar.
Ama hesaba katmadıkları bir şey var, enerji denilen şey de madde dışı bir şey değildir. Madde onun konsantre haliyse, enerji ise maddenin dağınık ve değişik halidir. Işık denilen şey de maddeden başka bir şey değildir. Yani maddenin kökenine inilince yine karşımıza madde ve gerçeklik çıkmakta.
Maddeyi hayal zannedenlerin öne sürdükleri ikinci delil ise, madde âleminin aslında duyu organlarımızın oyunları sonucu varmış gibi algılandığını belirtmeleridir.
Eğer biz bir şeyi görüyorsak o şey var olduğu için değil, gözümüz öyle algıladığı için gördüğümüzü, eğer bir şeyi duyuyorsak aslında yine kulak adlı alıcımızın yarattığı şeyi algıladığımızı söylerler.
Yine burada hesaba katmadıkları bir şey var. Eğer söyledikleri gibi madem onlar gerçek değil, alıcılarımızın oluşturduğu bir ilizyon hepsi. Öyleyse niye bir alıcımız bozulunca hemen tamire yani tedaviye koşuyoruz. Madem alıcılarımın oynadığı oyun bütün bunlar öyleyse bir şaşının objeleri çift görmesi de, sağlıklı bir gözün tek görmesi kadar normal ve sağlıklıdır. Öyleyse neden sağlıklı gözün gördüğü teki kabul ediyorsunuz da şaşı gören gözü "sağlıksız" ve yanlış görüyor kabul ediyorsunuz.
Veya niye kataraktlı bir gözün ışıkların etrafında hale görmesini "sağlıksız" ve "yanlış" kabul edip tedaviye başvuruyorsunuz. Madem gerçeklik denilen şey alıcılarımızın ilizyonundan ibaret niye bu durumu "hatalı" kabul edip ameliyatlara, ilaçlara veya bitkisel kürlere başvuruyorsunuz.
Yine aynı şekilde kulağı ağır işiten birini niye "sesleri sağlıklı bir şekilde işitemiyor" deyip tedavi etmeye kalkıyorsunuz.
Nedenini ben söyleyeyim. Çünkü madde gerçektir ve ilizyon değildir. Öyle alıcılarımızın oyunu falan hiç değildir ve evrensel değişmez ölçüleri vardır. Bu yüzden bu ölçüleri sağlıklı bir şekilde algılayamayınca, madde gerçekliğini sağlıksız bir şekilde algıladığınızı anlıyor ve hemen tedaviye koşuyorsunuz. Eğer madde bir hayal olsaydı buna gerek kalmazdı. Maddenin gerçekliği sabittir ve kişiden kişiye değişmez. Tabii alıcılarınızda bir bozukluk yoksa.
Şimdi vereceğim ayetler konumuzla doğrudan ilgili değil. Çünkü birinci anlamları, Allah`ın gönderdiği ayetleri ve peygamberleri yalanlayanları eleştirmekte. Kendilerine getirilen apaçık kanıtlara rağmen sapkınlıklarını sürdürenlerden bahsedilmekte.
Yalnız ayetlerin apaçık birinci anlamlarını kabul ettikten sonra, ayetlerin işaret ettiği başka anlamlara da kafa yorabiliriz öyle değil mi? Tabii bizim yükleyeceğimiz bu ikincil ve üçüncül anlamlar birer iddia ve varsayım olmaktan ileri geçemeyecektir. Bu yüzden şimdi bu söyleyeceklerimi sadece "bir beyin jimnastiği" olarak kabul ediniz lütfen. Bunun dışında bir amacım yok.
—Sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik, onlar da onu elleriyle yoklasaydılar, muhakkak o küfürlerinde inat edenler yine "Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değildir. " diyeceklerdi. (Enam Suresi 7. ayet)
Bu ayetin açık anlamı dışında başka işaretlerine bakacak olursak; size apaçık bir şekilde alıcılarınızla algılayabileceğiniz fiziksel şeyler sunduğumuz halde sizler bütün bu gerçekleri bir ilizyon ve hayal kabul etmekte ısrar ediyorsunuz anlamına da gelebilir mi?
-"İşte bu sizin o yalan deyip durduğunuz ateş!" diye.
—Bu da mı sihir, yoksa siz görmüyor musunuz? (Tur suresi 13 ve 14. ayetler)
Yine bu ayetin birinci açık anlamı dışında beyin jimnastiği yapacak olursak; işte madde âlemine hep bir hayal, hep bir ilizyon dediniz durdunuz, şimdi tadın şiddetli ateşin azabını bakalım görün madde gerçekmiymiş yoksa ilizyon mu? Anlamında da dolaylı bir uyarı içeriyor olabilir mi acaba?
Tur Suresi 44. Ayet: Onlar gökten bir parçayı düşerken görseler `Birbiri üstüne yığılmış bir bulut" diyecekler.
Kamer Suresi 2. Ayet: Hala bir mucize görseler, yüz çevirip: "Süregelen bir sihir!" derler.
Bu ayetlerde de, birinci anlamları dışında, acaba madde âlemini bir ilizyon olarak gören ve "maddenin kökeninde üst üste yığılmış enerji dalgalanmaları" falan var deyip gerçekliğini inkâr etmeye kalkanlara bir uyarı olabilir mi?
-Hem görsen onları, Rablerinin huzuruna durdukları zaman! O: "Nasıl şu gördüğünüz gerçek değil miymiş? " diyecek, onlar da: "Evet Rabbimiz hakkı için gerçek!" diyecekler. O zaman: "Küfrettiğinizin cezası olarak azabı tadın!" buyuracak. (Enam Suresi 30 ayet)
Yine bu ayette birinci ve gerçek anlamda şüphesiz ki kâfirlerin dini inkârlarının sonucu yaşadıkları hüsran anlatılıyor. Ama yine ayetlerin birinci anlamı dışında beyin jimnastiği yapacak olursak, dolaylı da olsa, madde âlemini tüm ispatlarına rağmen bir ilizyon kabul edenler eleştiriliyor olabilir mi?
Dediğim gibi bütün bu ayetleri yazmamdaki neden zihin egzersizi yapmak sadece. Zaten ayetlerin ikincil ve üçüncül anlamları için çıkıp da kimse kesin olarak "şu şöyledir" diyemez. Diyenler yanılgı içerisindedir.
Fakat bazı ayetler doğrudan da, maddenin-yaratılmışların gerçek olduğu bilgisini bizlere vermektedir:
AHKAF
3. Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak gerçek ile ve belli bir süreye göre yarattık. İnkar edenler, uyarıldıkları şeyden yüz çevirmektedirler.
Allah "gerçek"-"hak" olarak yarattığını da belirtiyor ayetlerinde.
Ayrıca bazı ayetlerinde yarattığı varlıklar üzerine yemin ediyor. Örneğin:
TIN
1. Yemin olsun incire, zeytine,
2. Tûr-i Sîna`ya,
3. Ve şu güvenli kente ki,
Rabbimiz bir hayalin üzerine yemin etmez. Gerçekler ki üzerlerine yemin etmekte.
Kısacası ruhçu öğretinin insanlara benimsetmeye çalıştığı "herşey algılarımızın bir oyunu, gerçekte madde bir hayalden ibarettir" inancı doğru değildir.
Yine her zaman ki gibi ruhçuluk, insanları yanlış inanışlara ve hatta inkara yönlendirmek için çırpınmaktadır.
Bunu fark etmenin yolu yine "yalnız Kuran" deyip İslam`a yönelmekten geçmektedir
Selam ve sevgiler.
|
Yukarı dön |
|
|
cin13 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 23 ocak 2007 Gönderilenler: 385
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
"Gerçek nedir" sorusu felsefenin, "madde nedir" sorusu bilimin konusudur.
Bilimin gerçek hakkında söylediği, yani kabulü olan tek şey, gözlemlenenin gerçek olduğudur. Buna gerçekçilik veya bilimsel realizm denir.
Gözlemlenenin gerçek olmadığı ya da bir yanılsama olduğu bilimin konusu değildir. Bu konu ile bilimin ve bilimadamlarının ilişkilendirildiği her yazı spekülasyondur, gayriciddidir.
Madde konsantre enerjidir, ışık da maddedir, enerji dağınık haldir vs gibi sözde bilimsel, bilimsel birkaç terim kullanılarak ciddi, doğruymuş gibi sunulan cümleler asılsızdır, yanlıştır, uydurmadır.
Madde-enerji eşitliği ile kütle-enerji denkliği karıştırılmamalıdır.
Maddenin özü, yapıtaşı, nasıllığı konuları modern bilimin en büyük sorunlarından, üzerinde en çok araştırma yapılan konularındandır.
Gerçek olarak tanımladığımız günlük deneyimlerimizin, evrenin aslını, nasıl davrandığını anlamamızda yeterli olmadığı ortadadır.
Evrenimizin tümünü,özünü oluşturan ve nasıl davrandığını belirleyen parçacık dünyasında karşılaştıklarımız, alışık olduğumuz gerçeklikten çok farklıdır.
Alışık olduğumuz gerçek, atomaltı dünyanın gerçekliğinin çok küçük bir kısmını oluşturur.
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
|
Yukarı dön |
|
|
Emre_1974tr Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 agustos 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 494
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kuran'a göre de bilime göre de yaratılmışlar, madde gerçektir.
Ama ruhçu öğreti bunun tam tersini bir şekilde benimsetmeye kalkar.
Bu yolla bırak ahireti, bu yaşadığın dünyayı bile inkara sürüklemeyi veya en azından imanında şüphe düşürmeyi hedefler.
Ruhçu öğretinin bu sapkın oyununa ortak olmadan gerçeğe yönelinmelidir.
Kuran'ın belirttiği üzere, tüm yaratılmışlar gerçek olarak yaratılmıştır.
Selam.
|
Yukarı dön |
|
|
sasha Uzman Uye
Katılma Tarihi: 27 kasim 2009 Gönderilenler: 368
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sayin Emre_1974tr (diger basliginizda rumuzunu eksik yazmisim ozur dilerim)
Felsefeyi, hala inatla bir dini inanc olarak gorme azminize hayran kaldigimi belirtmek isterim.
Ancak yola ciktiginiz noktalar ve dahi inceledikleriniz dogruluk payi tasimiyor aksine Kuran'la celisen hicbir kismi yok.
Lutfederseniz buyrun birlikte inceleyelim. Koyu renkle yazili olanlar sizden yaptigim alintilardir.
Oncelikli olarak bu felsefe yaratici tarafindan yaratilan herseyin(maddenin) yalan oldugunu filan savunmaz. O sadece gene sizin dusunceniz ve bilgi sahibi olmadan karalama calismalariniz.. Neden?
Ruhculugun cikis noktasi insan ve sahip oldugu ruhtur. Ruhculuk dediginiz sekilde maddeyi yalanliyor olsaydi, insani yalanlamasi gerekirdi. Bunu mantik sahibi olan her insan bilmekte zorlanmaz. Ustelik sembole vs. filan da hic ihtiyac yoktur algilamak icin..
Cunku ruh bedende hapistir, bedeni terkettigi an da olum anidir. Basit bir benzetmeyle fis cekildiginde solugumuz sonlanir. Bilimsel olarak da kanitlanmistir, cok kisa bir sure sonra da beyin olumu gerceklesir.Ve insan olmus olur.
Bunu bahsettiginiz sekilde enerji kavramina uygulayacak olursak sayet, Allah'in yarattigi insan(bedensel olarak) zaten maddeden yaratilmistir (Kuran'daki ilgili ayetleri kopyalamama sanirim gerek yok)
Bedensel yaratim ve son sekiller verildikten sonra, ufurulen ruhla(Allah tarafindan) yani hayat babinda can verildikten sonra, hayat bir anlamda baslamistir insan icin.
Aksi olsaydi sayet Kuran bize ruh ufurulmeden once de Adem'in esya isimlerini saydigini soylerdi zaten.. Ki ruh ufurulmesinin(Allah tarafindan) boylesi bir ayricaligi ortadan kalkardi.
Madde elbette gercektir bir inanan veya dogru bilgiyi kabul eden bir baska insan icin.. Illizyom kismina gelince;
Bilim bize paralel evrenlerin varligindan da bahseder. Veya karadeliklerden..
Ama hic kimse gercek olarak, gercek anlamda paralel evrenlere gidip, gorup, donmus degildir. Burada ogrendigimiz bir bilgiyle, paralel evrenlerin varligindan haberdar oluruz. Halbuki hicbir yaratilmis duyumuz onlari goremez, dokunamaz. Bu, bilginin bizim duyularimiza yonelttigi basit illuzyondur.
Maddenin gercek olmasi, maddenin enerjiyle sinirli, cevreli olmadigi anlamina gelmez. Bunu bize en iyi ispatlayan, Allah'in verdigi algilamamizi saglayan duyularimizdir.
Demissiniz ki;
Ruhçu öğreti ve onun izinden giden tüm oluşumlar aslında maddenin bir
hayalden, bir ilizyondan ibaret olduğunu iddia ederler hep.
Maddeyi hayal zannedenlerin öne sürdükleri ikinci delil ise, madde
âleminin aslında duyu organlarımızın oyunları sonucu varmış gibi
algılandığını belirtmeleridir.
Eger ruhcu ogreti bunu soyluyor savunuyor derseniz, bilim dunyasinin tumunu ruhcu ogreti sapkinlari olarak nitelemeniz gerekir.
Bilimsel olarak 4 saatten fazla korunaksiz olarak(gozluksuz, sapkasiz vs. siz) acik arazide,yogun karda araba surdugunuzu veya yurudugunuzu dusunun.
(Bu yuzden karli arazideki askerlere, arastirmacilara vs. kara cikmadan gozluk, veya bunlar yoksa gozlerin hemen altina kara is veya boya surmeleri onerilir.)
Belli bir surece kadar gayet iyi goren gozleriniz, belli bir surecten sonra karincalanmaya,yanmaya, siyah veya degisik renkte birden belirip yokolan noktaciklar gormeye baslarsiniz. Nedir bunun gerekcesi?
Bir muddet sonra tek bir acik renk, gozunuzu (yani maddeyi) gereginden fazla yoracaktir. Ve madde yani gozunuz, size basit bir illuzyon gosterisi yapacaktir. Farkli noktaciklar gormenize sebep olacaktir. Halbuki bilimsel olarak o noktaciklarin orda olmadigini (gercek olmadigini) biliriz. Ve madde(goz) yorgunlugundan kaynaklanan bir gerekcesi oldugunu da biliriz.
Iste sizin sozunuz; Eğer biz bir şeyi görüyorsak o şey var olduğu için değil, gözümüz öyle
algıladığı için gördüğümüzü, eğer bir şeyi duyuyorsak aslında yine
kulak adlı alıcımızın yarattığı şeyi algıladığımızı söylerler.
Soru 1-Hala bilimsel anlamda, gozunuzun yani maddenin yorgunlugunun size
yansittigi noktaciklarin, gercek oldugunu mu iddia ediyorsunuz?
Duyma organimiz, duyma islemini gerceklestirir. Biz bunu bu sekilde algilariz. Ancak ses bir enerjidir ve en buyuk ozelligi evrende yok olmamasidir. Bu bilimsel olarak kanitlanmistir. Bagirip sustugunuz da cikardiginiz ses evrende asla kaybolmaz, kalir.
Kulak bu enerjiyi titresimi veya dalgalanmayi(sesi) alir. Ancak bu enerjiye bir kimlik katamaz.
Sesi(enerji titresimini) almasiyla birlikte beyne yollar, beyin bunu tipki bir kripto cozer gibi cozer. Biz bu sekilde duydugumuz sesin, o an gormedigimiz bir bebegin aglamasi oldugu konusunda bilgi sahibi oluruz.
Demissiniz ki; Buna kanıt olarak öne sürdükleri şeylerden ilki maddenin aslında
enerjiden oluştuğu, maddenin kökenine inilirse enerji dalgalanması vb.
şeylerle karşılaşacağımızı söylemeleridir. Bir de işin içine ışığı
falan sokarlar, akılları sıra maddenin aslının ilizyon, dumani ve
hayaletvari bir şey olduğunu ispatlarlar.
Ama tum bunlar yuce Allah'in yarattigi muhtesem bir duzenek seklinde, goz acip kapamadan daha kisa bir sure icinde calisir.Ve sozunuze iliskin ne manidardir ki, yuce Allah bu duzenegin yani beynin, sadece ve sadece kimyasal elektrik ureterek tum bu isleri yapabilmesini ongormustur. Baska bir deyisle tum anlama, idrak vs. eylemler vucutta (beyinde) kimyasal elektrik(yani sizin karsi ciktiginiz enerji) uretilmesiyle olusur.
Bu sebeple, yuce Allah'in yarattigi muhtesem insan vucudu ve isleyisi tamamiyle disardan bakildiginda madde ve icersi incelendiginde enerji karisimidir.
Yani kisaca anlayacaginiz her turlu duyuya ait disardan her sinyal alis ve cozulus nitelik ve nicelik anlaminda beyinde gerceklesir. Oysa bes duyumuzun icinde bilimsel olarak kanitlanmis sekilde beyin yoktur. Beyinin isi, duyulardan aldigini, algiya cevirmesidir basit bir aciklamayla..
Bu nedenle kulaginizla duydugunuz, gozunuzle gordugunuz hissine kapilirsiniz. Bu da kulak duyunuzun veya gozunuzun size sergiledigi kucuk bir illuzyondur.
Hala bilimsel anlamda, gozunuzun yani maddenin yorgunlugunun size yansittigi noktaciklarin, gercek oldugunu mu iddia ediyorsunuz?
Ediyorsaniz, nasil?
Demissiniz ki;(kendinizce ispatiniz yani) Yine burada hesaba katmadıkları bir şey var. Eğer söyledikleri gibi
madem onlar gerçek değil, alıcılarımızın oluşturduğu bir ilizyon hepsi.
Öyleyse niye bir alıcımız bozulunca hemen tamire yani tedaviye
koşuyoruz. Madem alıcılarımın oynadığı oyun bütün bunlar öyleyse bir
şaşının objeleri çift görmesi de, sağlıklı bir gözün tek görmesi kadar
normal ve sağlıklıdır. Öyleyse neden sağlıklı gözün gördüğü teki kabul
ediyorsunuz da şaşı gören gözü "sağlıksız" ve yanlış görüyor kabul
ediyorsunuz.
Bir alicimiz hasara ugradiginda tamirciye kosmamizin sebebi, alicimiz araciligiyla (gorevi anlaminda) hasara ugramis yerin, tamir edilmesi onarilmasidir.
Yukardaki duyma ornegini baz alirsak, orn; orta kulak iltihabina sahipseniz, ortakulak, dis kulak yoluyla toplanan titresimi cogaltip, guclendirip ic kulaga yollyamaz, o da beyne sinyal olarak yollayamaz.Dolayisiyla duyma islemi gerceklesmez.
Tamirciye bu yuzden gidilir sayin Emre_1974tr.. Allah'in yaratmis oldugu enerji donusumunun (kimyasal elektrik, titresim, ses dalgalari ) idamesi icin bu onarim gereklidir. Yuce Allah tarafindan onarimina izin verilmemis ve kesin hasarli sekilde olusmus organ bu yuzden dogal yollardan tedavi edilemez.
Ornegin dogustan kor olan birine, gorme duyusunu kazandiramassiniz. Ama o diger duyularinin urettigi kimyasal enerjiyle belli bir sekilde gormeyi gerceklestiremez ama hissedebilir. Cunku beyninde bir hasar yoktur.
Sasiliga gelince, Allah her duyudan iki tane yaratmistir dikkat edersiniz. Genel gecer anlamda her insanda iki goz, iki kulak, iki el, iki burun deligi, bir agiz ve dil mevcuttur.
Bir gozun saglikli islevini yerine getirmesi, doger gozumuzdeki sasilikla yasamamiz(eger duzeltilebilir sekildeyse) gerektigini varsaymaz.
Siz konuyu bastan yanlis doneler uzerine kurdugunuz icin, sasilik temir edilmese de olur nasilsa bir illuzyon degil mi seklinde algilamaniz cok normal.. Tamir edilmezse bilimsel olarak illuzyonunu yerine getiremez. Alinan sinyaller retinaya ters dusup bir illuzyon yaratamaz ve dogru gorme gerceklesmez. Tamir edilme arzusu bundan dolayidir.
Bu anlamda bilgilenmeniz icin duyularin illuzyonunu aciklayan bilimsel bir makale girecegim bu mesajimdan sonra.. Okumanizi oneririm.
|
Yukarı dön |
|
|
sasha Uzman Uye
Katılma Tarihi: 27 kasim 2009 Gönderilenler: 368
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Yeni uye oldugumdan konu acamadigim icin, bilim icerikli olan bu mesaji buraya aldim. Bunun icin ozur dilerim.
Buyrun sayin Emre_1974tr, Madde, enerjiniin madde ustundeku dominantligi ve bahsettiginiz illuzyon meselesi..
Bilim dahi yuce Allah'in yarattigi essiz mekanizmayi, yillarca kafa patlatarak bilimsel anlamda ispatliyor. Ama siz bunu ruhculuga yormakta, Allah aski icin bir yanlislik gormuyorsunuz.
Sizin iddialarinizdan yola cikarsak, bilim dunyasinin tumu ruhcu ogretinin urunudur.
DUYU ORGANLARIMIZ NASIL İŞLİYOR?
Görme olayının nasıl gerçekleştiği üzerinde genelde pek az kişi
derinlemesine düşünür. Hangi insana sorulsa "nasıl görüyoruz?" sorusuna
"tabii ki gözümüzle" yanıtını verir.
Ancak görme işleminin teknik
izahına bakıldığında durumun pek de öyle olmadığı anlaşılır. Görme
olayı oldukça aşamalı bir biçimde gerçekleşir. Görme sırasında,
herhangi bir cisimden gelen ışık demetleri (fotonlar), gözün önündeki
lensin içinden kırılarak geçer ve gözün arka tarafındaki retinaya ters
olarak düşer.
Buradaki hücreler tarafından elektrik sinyaline
dönüştürülen görme uyarıları, sinirler aracılığı ile, beynin arka
kısmındaki görme merkezi adı verilen küçük bir bölgeye ulaşır.
Görme
olayı gerçekte, beynin arkasındaki bu küçük, ışığın hiçbir şekilde
giremediği, kapkaranlık bir noktada gerçekleşir.
Şimdi genelde herkesçe bilinen bu bilgiye bir kez daha dikkatlice
bakalım: Biz, "görüyorum" derken, aslında gözümüze gelen uyarıların
elektrik sinyaline dönüşerek beyinde oluşturduğu "etkiyi" görürüz. Yani
"görüyorum" derken, aslında beynimizdeki elektrik sinyallerinin
bütününü seyrederiz. Dolayısıyla görme gözde neticelenen bir işlem
değildir, gözümüz sadece görme işlemine aracılık yapan bir duyu
organıdır.
Hayatımız boyunca gördüğümüz her görüntü bir kaç cm3'lük bir fındık
büyüklüğündeki görme merkezinde oluşur. Okuduğunuz bu kitap da,
ekranına baktığınız bilgisayarınız da, ufka baktığınızda gördüğünüz
geniş manzara da, uçsuz bucaksız bir açık deniz de, maratona katılan
kalabalık bir insan topluluğu da bu çok küçük yere sığmaktadır.
Bu
arada gözden kaçırılmaması gereken çok önemli ve şaşırtıcı bir nokta
daha vardır; kafatası ışığı içeri geçirmez. Yani beynin içi
kapkaranlıktır, dolayısıyla beynin ışığın kendisiyle muhatap olması
asla mümkün değildir. Görüntü merkezi denilen yer kapkaranlık, ışığın
asla ulaşmadığı, belki de hiç karşılaşmadığınız kadar karanlık bir
yerdir. Ancak siz bu zifiri karanlıkta ışıklı, pırıl pırıl bir dünyayı
seyredersiniz.
Rengarenk bir doğa, ışıl ışıl bir manzara, yeşilin her
tonu, meyvaların renkleri, çiçeklerin desenleri, güneşin parıltısı,
kalabalık bir sokaktaki tüm insanlar, trafikte hızla yol alan araçlar,
bir alışveriş merkezindeki yüzlerce çeşit kıyafet olmak üzere herşey bu
zifiri karanlık yerde oluşur. Özellikle de bu karanlığın içinde
renklerin oluşumu halen daha çözülebilmiş değildir.
Klaus Budzinski de
bu konuda şöyle demektedir:
..insan gözünün ışık ile renkleri algılayan ağ tabakasının, bunu görme
siniri yoluyla nasıl beyne ilettiği ve beyinde ne gibi
fiziksel-fizyolojik etkiler oluşturduğu sorusuna gelince, renk
bilimcilerimiz bir cevap veremiyor.4
Buradaki ilginç durumu bir örnekle açıklayalım. Karşımızda bir mum
olduğunu düşünelim. Bu mumun karşısına geçip onu uzun süre
izleyebiliriz. Ama bu süre boyunca beynimiz, muma ait ışığın ve
sıcaklığın aslı ile hiçbir zaman muhatap olamaz. Mumun ışığını ve
sıcaklığını hissettiğimiz anda bile kafamızın ve beynimizin içi
kapkaranlıktır ve ısısı hiç değişmez. Karanlık beynimizin içinde,
aydınlık, ışıl ışıl ve renkli bir dünyayı seyrederiz.
Güneş ışığında da durum bundan farklı değildir. Güneşe baktığınızda
gözünüzün kamaşması ya da cildinizde kavurucu sıcaklığını hissetmeniz
de bunların algı olduğu ve beyindeki görme merkezinizin kapkaranlık
olduğu gerçeğini değiştirmez.
R.L.Gregory, bizim çok doğal karşıladığımız görme sistemindeki mucizevi durumu şöyle ifade etmektedir:
Görme olayına o kadar alışmışız ki, çözülmesi gereken sorular olduğunun
farkına varmak büyük bir hayal gücü gerektiriyor.
Fakat bunu dikkate
alın. Gözlerimize minik tepetaklak olmuş görüntüler veriliyor, ve biz
çevremizde bunları sağlam nesneler olarak görüyoruz. Retinaların
üzerindeki uyarıların sonucunda nesneler dünyasını algılıyoruz ve bu
bir mucizeden farksız aslında.5
Bu durum diğer algılar için de geçerlidir. Ses, dokunma, tat ve koku, beyinde birer elektrik sinyali olarak algılanırlar.
Duyma olayı da böyledir: Dış kulak, çevredeki ses dalgalarını kulak
kepçesi vasıtasıyla toplayıp orta kulağa iletir; orta kulak aldığı ses
titreşimlerini güçlendirerek iç kulağa aktarır; iç kulak da bu
titreşimleri elektrik sinyallerine dönüştürerek beyne gönderir. Aynı
görmede olduğu gibi duyma işlemi de beyindeki duyma merkezinde
gerçekleşir.
Gözdeki durum kulak için de geçerlidir, yani kafatası ışığı geçirmediği
gibi sesi de geçirmez. Dolayısıyla dışarısı ne kadar gürültülü de olsa
beynin içi tamamen sessizdir. Buna rağmen en net sesler beyinde
algılanır. Öylesine bir netliktir ki bu; sağlıklı bir insan kulağı
hiçbir parazit, hiçbir cızırtı olmaksızın herşeyi duyar. Ses
geçirmeyen, derin bir sessizliğin ve ıssızlığın hakim olduğu beyninizde
bir orkestranın senfonilerini dinlersiniz, kalabalık bir ortamın tüm
gürültüsünü duyarsınız, bir yaprağın hışırtısından jet uçaklarının
gürültüsüne dek geniş bir frekans aralığındaki tüm sesleri
algılayabilirsiniz. Ancak o anda hassas bir cihazla beyninizin içindeki
ses düzeyi ölçülse burada keskin bir sessizliğin hakim olduğu
görülecektir.
Koku algımızın işleyişi de buna benzerdir: Vanilya kokusu, gül kokusu
gibi uçucu moleküller, burnun epitelyum denilen bölgesindeki titrek
tüylerinde bulunan alıcılara gelir ve bu alıcılarda etkileşime girer.
Bu etkileşim beynimize elektrik sinyali olarak iletilir ve koku olarak
algılanır. Sonuçta bizim güzel ya da çirkin diye adlandırdığımız
kokuların hepsi uçucu moleküllerin etkileşimlerinin elektrik sinyaline
dönüştürüldükten sonra, beyindeki algılanış biçiminden başka bir şey
değildir. Bir parfümü, bir çiçeği, sevdiğiniz bir yemeği, deniz
kokusunu, hoşunuza giden ya da gitmeyen her türlü kokuyu beyninizde
algılarsınız. Fakat koku molekülleri beyne hiçbir zaman ulaşamaz. Ses
ve görüntüde olduğu gibi beyninize ulaşan yalnızca elektrik
sinyalleridir. Sonuç olarak, doğduğunuz andan itibaren dışarıdaki
nesnelere ait olarak bildiğiniz kokular duyu organlarınız aracılığı ile
algıladığınız elektrik uyarılarıdır. Bu konuda Berkeley; "Önce,
renklerin, kokuların vb. gerçekte var olduğu sanıldı; ama daha sonra,
bu çeşit görüşler reddedildi ve görüldü ki bunlar ancak duyumlarımız
sayesinde vardır." 6 demektedir.
Benzer şekilde, insan dilinin ön tarafında da dört farklı tip kimyasal
alıcı vardır. Bunlar tuzlu, şekerli, ekşi ve acı tatlarına karşılık
gelir. Tat alıcılarımız bir dizi işlemden sonra bu algıları kimyasal
sinyallere dönüştürür ve beyne iletir. Ve bu kimyasal sinyaller de
beyin tarafından tat olarak algılanır. Bir çikolatayı ya da sevdiğiniz
bir meyveyi yediğinizde aldığınız tat, elektrik sinyallerinin beyin
tarafından yorumlanmasıdır. Dışarıdaki nesneye ise asla ulaşamazsınız;
çikolatanın kendisini göremez, koklayamaz ve tadamazsınız. Örneğin,
beyninize giden tat alma sinirleri kesilse, o an yediğiniz herhangi bir
şeyin tadının beyninize ulaşması mümkün olmaz; tat duyunuzu tamamen
yitirirsiniz.
Bu noktada karşımıza bir gerçek daha çıkar: Bir yiyeceği tattığımızda
bir başkasının o yiyecekten aldığı tadın veya bir sesi duyduğumuzda
başka birisinin duyduğu sesin bizim algıladıklarımız ile aynı
olduğundan emin olmamız mümkün değildir.
Bu gerçekle ilgili Lincoln Barnett şöyle demektedir:
Hiç kimse kendisinin kırmızıyı ya da Do notasını duyuşunun başka bir insanınki ile aynı olup olmadığını bilemez.7
Bizler ancak duyu organlarımızın bizlere ilettiği kadarını bilebiliriz.
Çünkü dışımızdaki mutlak gerçekliğe doğrudan ulaşmamız mümkün değildir.
Onu da yorumlayan beyindir. Aslına hiçbir koşulda ulaşamayız.
Dolayısıyla aynı şeyden söz ettiğimizi düşündüğümüzde dahi, aslında
herkesin beyni farklı bir şey algılıyor olabilir. Bunun sebebi
algılanan şeyin algılayana bağlı oluşudur.
Dokunma duyumuzun işleyişinde de aynı mantık geçerlidir. Bir cisme
dokunduğumuzda dokunma alıcılarımız dış dünyayı ve nesneleri tanımamıza
yardımcı olacak bilgileri derideki duyu sinirleri aracılığıyla beyne
ulaştırır. Dokunma hissi beynimizde oluşur. Zannedildiği gibi dokunma
hissini algıladığımız yer parmak uçlarımız ya da derimiz değil, yine
beynimizdeki dokunma merkezidir. Bizler nesnelerden gelen elektriksel
uyarıların beynimizde değerlendirilmesi sonucu sertlik ya da
yumuşaklık, sıcaklık ya da soğukluk gibi nesneleri tanımlayan farklı
farklı hisler duyarız. Hatta bir cismi tanımaya yarayan her türlü
detayı bu uyarılar sonucunda elde ederiz. Ünlü bilim felsefecisi
Bertrand Russell bu konuda şunları söyler:
Parmaklarımızla masaya bastığımız zamanki dokunma duyusuna gelince, bu
parmak uçlarındaki elektron ve protonlar üzerinde bir elektrik
etkisidir. Modern fiziğe göre, masadaki elektron ve protonların
yakınlığından oluşmuştur. Eğer parmak uçlarımızdaki aynı etki, bir
başka yolla ortaya çıkmış olsaydı, hiç masa olmamasına rağmen aynı şeyi
hissedecektik.8
Dışımızdaki dünyanın tamamen algılar yoluyla tanınabildiği konusu
bilimsel bir gerçektir.
George Berkeley "İnsan Bilgisinin İlkeleri
Üzerine İnceleme" adlı yapıtında şunları söyler:
.Görme yoluyla ışık ve renk, onların çeşitli dereceleri ve
farklılıkları düşüncesine sahip oluyorum; Dokunma ile yumuşağı ve
serti, sıcağı ve soğuğu, hareketi ve direnci algılıyorum.. Koku alma
bana kokuları; tat alma tatları, işitme ise sesleri öğretiyor. Bu
duyumlardan bazıları bir arada gözlemlendikleri için, onlara ortak bir
ad verilir ve onlar bir şey sayılırlar. Böylece örneğin belli bir
düzenleniş içerisinde, bir renk, bir tat, bir koku, bir biçim ve bir
sertlik birlikte gözlemlendiğinde elma sözcüğüyle belirlenen ayrı bir
şey olarak tanınır; öteki düşünce dermeleri, taş, ağaç, kitap ve öteki
duyumlanabilir şeyleri meydana getirirler.9
Dolayısıyla görme, duyma, koku alma, tat ve dokunma ile ilgili
merkezlerdeki bilgileri değerlendiren beynimiz, yaşamımız boyunca
maddenin bizim dışımızdaki "aslı" ile değil, beynimizde oluşan
şekilleri ile karşı karşıya kalmaktadır.
Oysa biz beynimizde meydana
gelen görüntüleri, dışarıdaki gerçek madde zannederek yanılırız.
Ancak
kitap boyunca görüldüğü gibi, böyle bir yanılgıya düşmeyip bu gerçeği
fark eden düşünürler ve bilim adamları da elbette ki çıkmıştır.
4- Bilim ve Teknik, Klaus Budzinski, P.M. den tercüme, sayı 227, s. 6-7
5- R.L.Gregory, Eye and Brain: The Psychology of Seeing, Oxford University Press Inc. New York, 1990, s.9
6- "Treaties Concerning the Principle of Human Knowledge", 1710, Works of George Berkeley, vol. I, ed. A. Fraser, Oxford, 1871
7- Lincoln Barnett, Evren ve Einstein, Varlık Yayınları,Çev: Nail Bezel, s.20
8- Bertrand Russell, Rölativitenin Alfabesi, Onur Yayınları, 1974, s.161-162
9- "Treaties Concerning the Principle of Human Knowledge", 1710, Works
of George Berkeley, vol. I, ed. A. Fraser, Oxford, 1871, s.35-36
|
Yukarı dön |
|
|
Emre_1974tr Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 agustos 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 494
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
sevgili Sasha;
1- Senin bana değil, benim sana bu konudaki bilimsel bilgileri aktarmam gerek.
O zaman hem bu konudaki bilgi eksikliğini giderebilir, hem
bilimadamlarının maddenin gerçek olduğunu söylediğini öğrenebilir, hem
de aslında durumun ne olduğunu anlayabilirsin.
2- O kadar körü körüne ruhçuluğun hurafelerine bağlanmışsın ki, daha ne dediğimi bile anlayamıyor ve düşünemiyorsun.
Yahu o verdiğin gözlerin karıncalanması, veya uzaktaki cisimleri
göremememiz örnekleri benim tezimi ispatlıyor.Benim verdiğim gözlerin
şaşı görmesi örneğinin, kataraklı gözün haleli görmesi örneğinin aynısı bunlar.
Bir şeyi görüp görmememiz, alıcılarımızın algılayıp algılamaması değil,
o şeyin gerçekten var olup olmaması onun gerçekliğini göstermekte. Seni
hiç kimse görmese de sen varsın, biri seni şaşı-çift olarak da görse
senin bir çiftin yok.
Bunu şaşı görmek örneğiyle ben zaten delil olarak sunmuştum, sen de bu
delilime yenilerini ekleyip benim safıma geçtiğini göstermişsin.
Doğrusu bu kadar çabuk ikna olup imana gelmeni beklemiyordum.Aynı şekilde benim kataraklı göz örneğimi de desteklemişsin.
Birşeyin gerçek olup olmaması, Rabbimizin onun yaratıp yaratmaması sonucudur. İşte bu yüzden gözler bozulunca tedaviye gidiyoruz. Gerçekleri görebilmek için.
İşte beyinler yıkanınca, daha karşındakinin ne dediğini bile doğru dürüst okuyamıyor,anlayamıyor ve uydurduğun şeyler üzerinden hurafelerine imanı sürdürmeyi çalışıyorsun.
Artık kısır tartışmalara hiç girmediğimden cevap yazmıyordum böyle şeylere ama bir kerelik sana yazdım. Hani içim burkuldu böyle benim tezimi farkında olmadan ispatlamaya kalkmak için çırpınmana.
—Sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik, onlar da onu
elleriyle yoklasaydılar, muhakkak o küfürlerinde inat edenler yine "Bu
apaçık bir büyüden başka bir şey değildir. " diyeceklerdi. (Enam Suresi
7. ayet)
-"İşte bu sizin o yalan deyip durduğunuz ateş!" diye.
—Bu da mı sihir, yoksa siz görmüyor musunuz? (Tur suresi 13 ve 14. ayetler) AHKAF
3. Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak gerçek ile ve
belli bir süreye göre yarattık. İnkar edenler, uyarıldıkları şeyden yüz
çevirmektedirler.
Ruhçu öğreti bırakın Allah'a ve ahirete tam imanı, bu dünyanın gerçekliğine imanı bile zedelemek için çırpınıyor. Ayrıca yine dini göreceli ve işlevsiz kılmaya çalışıyor. Bu tuzakların farkına varmanız dileğiyle.
3- Birşeyin gerçek olup olmamasını ortaya çıkaran unsurlardan bahsettiğim ilgili yazım:
http://www.diniyazilar.com/oku.asp?hid=1531
Şimdi eğer anlayamazsınız kısaca "bir şeyin gerçekliği konusunda yaratılışımızda bize işlenen temel vahyin de" yol gösterici olduğu konusuna da değiniyorum bu yazımda.
4- Yine "madde de gerçektir" yazımın altındaki tartışmalara göz atmanız iyi olur:
http://www.diniyazilar.com/dy/oku/1365/madde-de-gercektir.ht m
Selam
|
Yukarı dön |
|
|
UlulElbab Yasaklı
Katılma Tarihi: 15 kasim 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 488
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ne yapayım bende Doğruları söylemekten kendimi alamıyorum.
Emre_1974tr Yazdı:
"Artık kısır tartışmalara hiç girmediğimden cevap yazmıyordum
böyle şeylere
ama bir kerelik sana yazdım.Hani içim burkuldu böyle benim tezimi farkında olmadan ispatlamaya
kalkmak için
çırpınmana. "
Bu da tarihe geçecek bir Replik olsa gerek:)
|
|
|
Hakkını helal et kardeşim, Allahta seni güldürsün:)
Bu arada kendini bu kadar çok önemseme yahu.Herşey fani...
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
|
Yukarı dön |
|
|
sasha Uzman Uye
Katılma Tarihi: 27 kasim 2009 Gönderilenler: 368
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sayin Emre_1974tr,
Oncelikle benim ruhcu veya imansiz oldugumu bilmeniz icin, Allah olmaniz gerekir ki degilsiniz. Ama Allah rolune soyunmayi seviyorsaniz, o sizin luksunuzdur bence beis yoktur.
Unutmayin, Allah adina calisma yapan biri, once sirkten kacinir, seviyesini dusurmez. Bu anlamda Siz "Allah iflah etsin" der ve gecerim. :)
Sizi dogrulamak mi? Nerede sizi dogruladim ki?
Bu sizin cumleniz degil mi acilis mesajindaki ilk satirda? Ruhçu öğreti ve onun izinden giden tüm oluşumlar aslında maddenin bir
hayalden, bir ilizyondan ibaret olduğunu iddia ederler hep.
Ruhcular madde yoktur mu demisler? Yani kendi varliklarini mi inkar etmisler? O kadar aptal olamazlar.
Yoksa bir hayalden bir illuzyondan ibaret oldugunu mu soylemisler? Once okudugunuzu anlayin.
Ruhcular madde yoktur gercek degildir demis olsalardi, ustteki bilimsel makaledeki duyu ozellikleri, madde de toplanmazdi zaten... :)
Insan vucudu madde midir? Degil midir? Once bunu ogrenin, sonra tartisin bence..
Sanirim buraya kadar, ruhcularin madde yoktur demedigini anlamissinizdir. Madde yoktur deseydi, ruhcu kendisine dokunamazdi.
Gulunc olmayin. Allah illuzyon yapmaz. :)
Geri kalan kisim da enerjinin illuzyon kismidir, ki uzun uzun yazdik bilimsel makale de koyduk. Yetmediyse bir daha donup okuyun.
Bu sizin soyleminiz degil mi? Buna kanıt olarak öne sürdükleri şeylerden ilki maddenin aslında
enerjiden oluştuğu, maddenin kökenine inilirse enerji dalgalanması vb.
şeylerle karşılaşacağımızı söylemeleridir. Bir de işin içine ışığı
falan sokarlar, akılları sıra maddenin aslının ilizyon, dumani ve
hayaletvari bir şey olduğunu ispatlarlar.
Bu mudur sizin bilimsel, akademik bilginiz? Oysa bunu ilkokul siralarinda ilgili derslerde ogretirler.
Madde neyden olusur sayin Emre_1974tr? Sekerden mi?
Izafiyet kuramini yok sayiyorsunuz oyle mi? Bilmiyorsaniz ogrenin, bilmemek ayip degildir. Madde enerjiye, enerji maddeye donusur. Bilim bunu ispatlamistir.
Maddenin en kucuk yapitasini okursaniz enerjinin ne oldugunu ogrenirsiniz. Cok derine inmeyin kafaniz karisir, karismasin diye sadece ELEKTRON kismini okumanizi oneririm, ki cekirdegi koruyan elektrigi gorebilesiniz.
Her turlu elektrige "enerji" deriz biz insanlar.
Siz baska bir isim verdiyseniz veya madde un'dan olusur derseniz o baska! :)
Hacmi, kutlesi, eylemsizligi olan insan da maddedir.
Insan vucudu neyden meydana gelir? Hangi madde vucudumuzda yuzde olarak fazladir?
Neden anne karnindaki uc aylik bebegin vucudunun %90 i su'dur?
Ruhcu'da insandir. Alien degildir. Madde yoktur demesi icin, kendini inkar etmesi gerekir. Komik olmayin.
Once bu basit bilgileri ogrenin, anlayin sonra benimle tartisin.
Kaldi ki yuce Allah yaratilista neler oldugunu Kuran'da aciklar. Nedir onlar?
Elementlerden, toprak+su= camur. Digerlerini saymama dahi gerek yok.
Yani Allah insani bu maddelerden yaratmayi dilemis, oyle yaratmis. Bunun neresi Kuran'a aykiri?
Illuzyon kismi kafanizi karistirdiysa, bilimsel makalede yazili oldugu sekilde illuzyon yaratan organlari yaratan da Allah'tir. Islevini oyle ongormustur, dilemistir.
Bunun neresi Kuran'a aykiridir?
Aksi olsaydi bir tek kulak kepcesi duymamiza yeterli olurdu, ci kulak, orta kulak vs. ihtiyac olmazdi, beyin denen organa hic gerek kalmazdi. Vucudumuzda fazladan 1 kiloluk bir agirlik tasimazdik.
Siz Kuran'da yazili olani reddediyorsaniz, Allah'in selameti uzerinize olsun der ve guler gecerim. :)
NOT: Bu bir kisir tartisma degildir.
Bilmiyorum veya yeterince bilgi sahibi degilim demis olmaniz, sizin durustlugunuz olur.
Bunu soyleyin, ve gidin bu makaleyi bir daha, dogru donelerle yazin. Doneye ihtiyaciniz olursa ben size verebilirim, bilgi paylasiminin zarari yoktur.
Benim sizi dogrulamis olmam icin "Madde sekerden olusur" seklinde aklievvel bir laf soylemem gerekli..
Ama Allah'a binlerce kez sukur ki, O'nun bana bahsettigi ak'lin onemini bilirim.
Aklinizi cok musrif kullanmayin, akil bu, rezil de eder vezir de eder, gitti mi gelmez geriye sayin Emre_1974tr..
|
Yukarı dön |
|
|
Emre_1974tr Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 agustos 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 494
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Emre_1974tr Yazdı:
sevgili Sasha;
1- Senin bana değil, benim sana bu konudaki bilimsel bilgileri aktarmam gerek.
O zaman hem bu konudaki bilgi eksikliğini giderebilir, hem bilimadamlarının maddenin gerçek olduğunu söylediğini öğrenebilir, hem de aslında durumun ne olduğunu anlayabilirsin.
2- O kadar körü körüne ruhçuluğun hurafelerine bağlanmışsın ki, daha ne dediğimi bile anlayamıyor ve düşünemiyorsun.
Yahu o verdiğin gözlerin karıncalanması, veya uzaktaki cisimleri göremememiz örnekleri benim tezimi ispatlıyor.Benim verdiğim gözlerin şaşı görmesi örneğinin, kataraklı gözün haleli görmesi örneğinin aynısı bunlar.
Bir şeyi görüp görmememiz, alıcılarımızın algılayıp algılamaması değil, o şeyin gerçekten var olup olmaması onun gerçekliğini göstermekte. Seni hiç kimse görmese de sen varsın, biri seni şaşı-çift olarak da görse senin bir çiftin yok.
Bunu şaşı görmek örneğiyle ben zaten delil olarak sunmuştum, sen de bu delilime yenilerini ekleyip benim safıma geçtiğini göstermişsin. Doğrusu bu kadar çabuk ikna olup imana gelmeni beklemiyordum.Aynı şekilde benim kataraklı göz örneğimi de desteklemişsin.
Birşeyin gerçek olup olmaması, Rabbimizin onun yaratıp yaratmaması sonucudur. İşte bu yüzden gözler bozulunca tedaviye gidiyoruz. Gerçekleri görebilmek için.
İşte beyinler yıkanınca, daha karşındakinin ne dediğini bile doğru dürüst okuyamıyor,anlayamıyor ve uydurduğun şeyler üzerinden hurafelerine imanı sürdürmeyi çalışıyorsun.
Artık kısır tartışmalara hiç girmediğimden cevap yazmıyordum böyle şeylere ama bir kerelik sana yazdım. Hani içim burkuldu böyle benim tezimi farkında olmadan ispatlamaya kalkmak için çırpınmana.
—Sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik, onlar da onu elleriyle yoklasaydılar, muhakkak o küfürlerinde inat edenler yine "Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değildir. " diyeceklerdi. (Enam Suresi 7. ayet)
-"İşte bu sizin o yalan deyip durduğunuz ateş!" diye.
—Bu da mı sihir, yoksa siz görmüyor musunuz? (Tur suresi 13 ve 14. ayetler) AHKAF
3. Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak gerçek ile ve belli bir süreye göre yarattık. İnkar edenler, uyarıldıkları şeyden yüz çevirmektedirler.
Ruhçu öğreti bırakın Allah'a ve ahirete tam imanı, bu dünyanın gerçekliğine imanı bile zedelemek için çırpınıyor. Ayrıca yine dini göreceli ve işlevsiz kılmaya çalışıyor. Bu tuzakların farkına varmanız dileğiyle.
3- Birşeyin gerçek olup olmamasını ortaya çıkaran unsurlardan bahsettiğim ilgili yazım:
http://www.diniyazilar.com/oku.asp?hid=1531
Şimdi eğer anlayamazsınız kısaca "bir şeyin gerçekliği konusunda yaratılışımızda bize işlenen temel vahyin de" yol gösterici olduğu konusuna da değiniyorum bu yazımda.
4- Yine "madde de gerçektir" yazımın altındaki tartışmalara göz atmanız iyi olur:
http://www.diniyazilar.com/dy/oku/1365/madde-de-gercektir.ht m
Selam
|
|
|
Linkleri açamayan olursa (madde de gerçektir yazımın altındaki tartışma da çok önemli):
http://www.diniyazilar.com/oku.asp?hid=1531
http://www.diniyazilar.com/oku.asp?hid=1365
Ayrıca tablonun tamamının görülebilmesi açısından videolarımız;
Ruhçuluğun içyüzü:
http://vids.myspace.com/index.cfm?fuseaction=vids.individual &VideoID=44778790
Ve pagan ruhçuluğun uzantısı, bir truva atı olan tasavvufun içyüzü:
http://vids.myspace.com/index.cfm?fuseaction=vids.individual &VideoID=60925325
|
Yukarı dön |
|
|
sasha Uzman Uye
Katılma Tarihi: 27 kasim 2009 Gönderilenler: 368
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Video linki vermenize gerek yok. Verdiginiz linkle ile ilgili baska konuda bir yorumum mevcuttur zaten. Ki dogru donelerden cok uzaksiniz.
Yukarida sizden alintilayip koyulastirdigim kisimlara dair sorularima cevap verin yeter. Soru su;
Dediniz ki ruhcu, maddenin enerjiden olustugunu, maddenin derinine inilirse enerji dalgalanmasi gorulecegini soyler.(Yazdiginiz alinti yukarda, ben sizin adiniza yalan soylemis degilim.)
Madde enerjiden degilse, sekerden mi olusmustur size gore?
Bana bunun cevabini verirseniz memnun olurum.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|