Kuran-ı Kerim Orijinal Arapça Metin içinde ara (415 sonuç)
مَـلِكِ يَوْمِ الدِّينِ | |
Okunuş | Maliki yevmid din |
Y.N. Öztürk | Din gününün Mâlik'i, sultanıdır O... |
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ آمَنَّا بِاللّهِ وَبِالْيَوْمِ الآخِرِ وَمَا هُم بِمُؤْمِنِينَ | |
Okunuş | Ve minen nasi mey yekulü amenna billahi ve bil yevmil ahiri ve ma hüm bi mü'minin |
Y.N. Öztürk | İnsanlar içinden bazıları vardır, "Allah'a ve âhıret gününe inandık" derler ama onlar inanmış değillerdir. |
وَاتَّقُواْ يَوْماً لاَّ تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ | |
Okunuş | Vetteku yevmel la teczi nefsün an nefsin şey'ev ve la yukbelü minha şefaatüv ve la yü'hazü minha adlüv ve la hüm yünsarun |
Y.N. Öztürk | Ve korkun o günden ki, hiç bir benlik bir başka benliğin herhangi bir şeyi için karşılık ödemez; hiç bir benlikten şefaat kabul edilmez, hiç bir benlikten fidye alınmaz. Ve onlara yardım da edilmez. |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَادُواْ وَالنَّصَارَى وَالصَّابِئِينَ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَعَمِلَ صَالِحاً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ | |
Okunuş | İnnellezine amenu vellezine hadu ven nesara ves sabiine min amene billahi vel yevmil ahiri ve amile salihan fe lehüm ecruhüm inde rabbihim ,ve la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun |
Y.N. Öztürk | Şu bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sabîlerden Allah'a ve âhıret gününe inanıp barışa ve hayra yönelik iş yapanların, Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar. |
ثُمَّ أَنتُمْ هَـؤُلاء تَقْتُلُونَ أَنفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَرِيقاً مِّنكُم مِّن دِيَارِهِمْ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِم بِالإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَإِن يَأتُوكُمْ أُسَارَى تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاء مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلاَّ خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ | |
Okunuş | Sümme entüm haülai taktülune enfüseküm ve tuhricune ferikam minküm min diyarihim tezaherune aleyhim bil ismi vel udvan, ve iy ye'tuküm üsara tüfaduhüm ve hüve muharramün aleyküm ihracühüm, e fe tü'minune bi ba7dil kitabi ve tekfürune bi ba'd, fe ma cezaü mey yef'alü zalike minküm illa hizyün fil hayatid dünya, ve yevmel kiyameti yüraddune ila eşeddil azab, vemallahü bi ğafilin amma ta'melun |
Y.N. Öztürk | Bütün bunlardan sonra siz şu insanlarsınız: Birbirinizi öldürüyorsunuz. İçinizden bir zümreyi yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onlar aleyhine kötülük ve düşmanlık hususunda dayanışmaya giriyorsunuz. Esasında onları yurtlarından çıkarmak size haram edildiği halde, esir olarak size geldiklerinde fidyelerini veriyorsunuz. Şimdi siz Kitap'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezillikten başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise böyleleri azabın en şiddetlisine itilir. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir. |
وَقَالَتِ الْيَهُودُ لَيْسَتِ النَّصَارَى عَلَىَ شَيْءٍ وَقَالَتِ النَّصَارَى لَيْسَتِ الْيَهُودُ عَلَى شَيْءٍ وَهُمْ يَتْلُونَ الْكِتَابَ كَذَلِكَ قَالَ الَّذِينَ لاَ يَعْلَمُونَ مِثْلَ قَوْلِهِمْ فَاللّهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُواْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ | |
Okunuş | Ve kaletil yehudü leysetin nesar ala şey'iv ve kaletin nesara leysetil yehudü ala şey'iv ve hüm yetlunel kitab, kezalike kalellezine la ya'lemune misle kavlihim, fallahü yahkümü beynehüm yevmel kiyameti fima kanu fihi yahtelifun |
Y.N. Öztürk | Yahudiler: "Hıristiyanlar hiç bir şey üzerinde değil." dediler. Hıristiyanlar da: "Yahudiler hiç bir şey üzerinde değil." dediler. Ve bunlar Kitap'ı da okuyup dururlar, ilimden yoksun olanlar da aynen onların söyledikleri gibi söyledi. Tartışmaya girdikleri şey hakkında, aralarında hükmü, kıyamet günü Allah verecektir. |
وَاتَّقُواْ يَوْماً لاَّ تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ تَنفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ | |
Okunuş | Vetteku yevmel la teczi nefsün an nefsin şey'ev ve la yukbelü minha adlüv ve la tenfeuha şefatüv ve la hüm yünsarun |
Y.N. Öztürk | Kimsenin kimse yerine bir şey ödemeyeceği, kimseden fidye kabul edilmeyeceği, şefaatin hiç kimseye yarar sağlamayacağı ve onların hiç bir yardım göremeyecekleri o günden korkun. |
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَـَذَا بَلَدًا آمِنًا وَارْزُقْ أَهْلَهُ مِنَ الثَّمَرَاتِ مَنْ آمَنَ مِنْهُم بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ قَالَ وَمَن كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُ قَلِيلاً ثُمَّ أَضْطَرُّهُ إِلَى عَذَابِ النَّارِ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ | |
Okunuş | Ve iz kale ibrahimü rabbic'al haza beleden aminev verzuk ehlehu mines semerati min amene minhüm billahi vel yevmil ahir, kale ve men kefera fe ümettiuhu kalilen sümme adtarruhu ila azabin nar, ve bi'sel mesiyr |
Y.N. Öztürk | İbrahim şöyle yakarmıştı: "Rabb'im! Şu kenti güvenli bir kent yap, halkının Allah'a ve âhıret gününe inananlarını çeşitli ürünlerle rızklandır." Rab dedi ki: "Küfre sapanları bile rızklandırırım. Ama az bir nimetle rızklandırır, sonra da ateş azabına itiveririm. Ne kötü bir dönüş yeridir o..." |
إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلَ اللّهُ مِنَ الْكِتَابِ وَيَشْتَرُونَ بِهِ ثَمَنًا قَلِيلاً أُولَـئِكَ مَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ إِلاَّ النَّارَ وَلاَ يُكَلِّمُهُمُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ | |
Okunuş | İnnellezine yektümune ma enzelellahü minel kitabi ve yeşterune bihi semenen kalilen ülaike ma ye'külune fi bütunihim illen nara ve la yükellimühümüllahü yevmel kiyameti ve la yüzekkihim, ve lehüm azabün eliym |
Y.N. Öztürk | Allah'ın Kitap'tan indirdiği şeyi gizleyip onu basit bir ücret karşılığı satanlar, karınlarında ateşten başka bir şey yemiş olmazlar, Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacaktır, onları arındırmayacaktır da... Onlar için korkunç bir azap vardır. |
لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَـكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُواْ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَـئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَـئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ | |
Okunuş | Leysel birra en tüvellu vücuheküm kibelel meşriki vel mağribi ve lakinnel birra men amene billahi vel yevmil ahiri vel melaiketi vel kitabi ven nebiyyin, ve atel male ala hubbihi zevil kurba vel yetama vel mesakine vebnes sebili ves sailine ve fir rikab, ve ekames salate ve atez zekah, vel mufune bi ahdihim iza ahedu, ves sabirine fil be'sai ved darrai ve hiynel be's, ülaikellezine sadeku, ve ülaike hümül müttekun |
Y.N. Öztürk | Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz zafer ve mutluluğa ermek değildir. Zafer ve mutluluğa ermek o kişinin hakkıdır ki, Allah'a, âhıret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır; akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir, namazı kılar, zekatı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. Ve işte bunlardır korunan takva sahipleri. |
وَاذْكُرُواْ اللّهَ فِي أَيَّامٍ مَّعْدُودَاتٍ فَمَن تَعَجَّلَ فِي يَوْمَيْنِ فَلاَ إِثْمَ عَلَيْهِ وَمَن تَأَخَّرَ فَلا إِثْمَ عَلَيْهِ لِمَنِ اتَّقَى وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ | |
Okunuş | Vezkürullahe fi eyyamim ma'dudat, fe men teaccele fi yevmeyni fe la isme aleyh, ve men teahhara fe la isme aleyh, limenitteka, vettekullahe va'lemu enneküm ileyhi tuhşerun |
Y.N. Öztürk | Allah'ı sayılı günlerde anın. Kim hemen iki gün içinde işini bitirirse ona günah yoktur. Kim de bunu geciktirir-ertelerse, sakınıp korunduğu takdirde ona da günah yoktur. Allah'tan korkun ve bilin ki, siz O'nun huzurunda haşredileceksiniz. |
زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ اتَّقَواْ فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَاللّهُ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ | |
Okunuş | Züyyine lillezine keferul hayatüd dünya ve yesharune minellezine amenu, vellezinettekav fevkahüm yevmel kiyameh, vallahü yerzüku mey yeşaü bi ğayri hisab |
Y.N. Öztürk | İğreti/sefil hayat küfre sapanlara süslü gösterilmiştir; onlar, iman sahipleriyle alay ederler. Takvaya sarılanlar, kıyamet günü onların tepelerinde olacaktır. Allah, dilediğini hesapsız bir biçimde rızklandırır. |
وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلاَثَةَ قُرُوَءٍ وَلاَ يَحِلُّ لَهُنَّ أَن يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّهُ فِي أَرْحَامِهِنَّ إِن كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَلِكَ إِنْ أَرَادُواْ إِصْلاَحًا وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكُيمٌ | |
Okunuş | Vel mütallekatü yeterabbasne bi enfüsihinne selasete kuru', ve la yehillü lehünne ey yektmne ma halekallahü fi erhamihinne in künne yü'minne billahi vel yevmil ahir, ve büuletühünne ehakku bi raddihinne fi zalike in eradu islaha, ve lehünne mislüllezi aleyhinne bil ma7rufi ve lir ricali aleyhinne deraceh, vallahü azizün hakim |
Y.N. Öztürk | Boşanmış kadınlar kendi başlarına üç âdet ve temizlenme süresi beklerler. Eğer Allah'a ve âhıret gününe inanmakta iseler, Allah'ın onların rahimlerinde yarattığını saklamaları kendilerine helal olmaz. Kocaları, bu süre içinde herhangi bir şekilde barışmak isterlerse eşlerini geri almaya herkesten daha çok hak sahibidirler. Kadınların, örfe uygun biçimde, sorumluluklarına benzer hakları da vardır. Erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. |
وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاء فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلاَ تَعْضُلُوهُنَّ أَن يَنكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذَا تَرَاضَوْاْ بَيْنَهُم بِالْمَعْرُوفِ ذَلِكَ يُوعَظُ بِهِ مَن كَانَ مِنكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكُمْ أَزْكَى لَكُمْ وَأَطْهَرُ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ | |
Okunuş | Ve iza tallaktümün nisae fe belağne ecelehünne fe la ta'duluhünne ey yenkihne ezvacehünne iza teradav beynehüm bil ma'ruf, zalike yuazu bihi men kane minküm yü'minü billahi vel yevmil ahir, zaliküm ezka leküm ve ather, vallahü ya'lemü ve entüm la ta'lemun |
Y.N. Öztürk | Kadınları boşadığınız zaman bekleme sürelerini tamamladıklarında, kendi aralarında örfe uygun olarak anlaşmışlarsa eski kocalarıyla nikahlanmaları hususunda onlara engel çıkarmayın. Bu, sizin Allah'a ve âhıret gününe inanmış olanınıza verilen öğüttür. Bu sizin için daha isabetli ve daha temizdir, Allah bilir ama siz bilmezsiniz. |
فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِ قَالَ إِنَّ اللّهَ مُبْتَلِيكُم بِنَهَرٍ فَمَن شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنِّي وَمَن لَّمْ يَطْعَمْهُ فَإِنَّهُ مِنِّي إِلاَّ مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِهِ فَشَرِبُواْ مِنْهُ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنْهُمْ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ قَالُواْ لاَ طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنودِهِ قَالَ الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلاَقُو اللّهِ كَم مِّن فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللّهِ وَاللّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ | |
Okunuş | Fe lemma fesale talutü bil cünudi kale innellahe mübteliküm bi neher, fe men şeribe minhü fe leyse minni, vemel lem ya'amhü fe innehu minni illa meniğterafe gurfetem bi yedih, fe şeribu minhü illa kalilem minhüm, fe lemma cavezehu hüve vellezine amenu meahu kalu la takate lenel yevme bi calute ve cünudih,kalellezine yezunnune ennehüm mülakullahi kem min fietin kaliletin ğalebet fieten kesiratem bi iznillah, vallahü meas sabirin |
Y.N. Öztürk | Tâlût, askerleriyle yola çıkınca dedi ki: "Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. O halde, ondan içen benden değildir. Ama onu tatmayan bendendir. Eliyle bir avuç alan kişi başka." Bunun ardından, pek azı müstesna olmak üzere ondan içtiler. Nihayet o ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçtiklerinde şöyle dediler: "Bugün bizim Câlût'a ve ordusuna karşı hiç bir gücümüz yoktur." Allah'a kavuşacaklarını düşünenler ise şöyle konuştular: "Sayıca az nice topluluk vardır ki, sayıca çok nice topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir." |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لاَّ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خُلَّةٌ وَلاَ شَفَاعَةٌ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ | |
Okunuş | Ya eyyühellezine amenu enfiku mimma rezaknaküm min kabli ey ye'tiye yevmül la bey'un fihi ve la hulletüv ve la şefaah, vel kafirune hümüz zalimun |
Y.N. Öztürk | Ey iman edenler! Alış-verişin, dostluğun, şefaatin olmadığı o gün gelmeden önce size verdiğimiz rızktan infak edip dağıtın. Küfre sapanlar zalimlerin ta kendileridir. |
اللّهُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ | |
Okunuş | Allahü la ilahe illa hüvel hayyül kayyum, la te'huzühu sinetüv vela nevm, lehu ma fis semavati ve ma fil ard, men zellezi yeşfeu indehu illa bi iznih, ya'lemü ma beyne eydihim ve ma halfehüm, ve al yühiytune bi şey'im min ilmihi illa bi ma şa', vesia kürsiyyühüs semavati vel ard, ve la yeudühu hifzuhüma, ve hüvel aliyyül aziym |
Y.N. Öztürk | Allah'tan başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız O'nun dur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de zor gelmez. Aliy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azîm'dir O, büyüklüğü sınırsızdır. |
أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّىَ يُحْيِـي هَـَذِهِ اللّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا فَأَمَاتَهُ اللّهُ مِئَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالَ بَل لَّبِثْتَ مِئَةَ عَامٍ فَانظُرْ إِلَى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ وَانظُرْ إِلَى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ آيَةً لِّلنَّاسِ وَانظُرْ إِلَى العِظَامِ كَيْفَ نُنشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًا فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ | |
Okunuş | Ev kellezi merra ala karyetiv ve hiye haviyetün ala uruşiha, kale enna yuhyi hazihillahü ba'de mevtiha, fe ematehüllahü miete amin sümme beaseh, kale kem lebist, kale lebistü yevmen ev ba7oda yevm, kale bel lebiste miete amin fenzur ila taamike ve şerabike lem yetesenneh, venzur ila himarike ve li nec'aleke ayetel lin nasi venzur ilel izami keyfe nünşizüha sümme neksuha lahma, fe lemma tebeyyene lehu kale a'lemü ennellahe ala külli şey'in kadir |
Y.N. Öztürk | Ya şu kişi gibisini görmedin mı? Çatıları çökmüş, duvarları-damları yere inmiş bir kente uğramıştı da şöyle demişti: "Allah şurayı ölümünden sonra nasıl hayata kavuşturacak?" Bunun üzerine Allah, o kişiyi yüz yıllık bir süre için öldürmüş, sonra diriltmişti. "Ne kadar bekledin?" demişti, "Bir gün veya günün bir kısmı kadar bekledim." dedi. "Hayır, dedi, aksine sen, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak! Henüz bozulmamış. Eşeğine bak! Seni insanlara bir ibret yapalım diyedir bu. Kemiklere bak, nasıl yerli yerince düzenliyoruz onları ve sonra et giydiriyoruz onlara." İş kendisi için açıklık kazanınca şöyle dedi o. "Allah'ın her şeye kadir olduğunu biliyorum." |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُبْطِلُواْ صَدَقَاتِكُم بِالْمَنِّ وَالأذَى كَالَّذِي يُنفِقُ مَالَهُ رِئَاء النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًا لاَّ يَقْدِرُونَ عَلَى شَيْءٍ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ | |
Okunuş | Ya eyyühellezine amenu la tübtilu sadekatiküm bil menni vel eza kellezi yünfiku malehu riaen nasi ve la yü'minü billahi vel yevmil ahir, fe meselühu ke meseli safvanin aleyhi türabün fe esabehu vabilün fe terakehu salda, la yakdirune ala şey'im mimma kesebu, vallahü la yehdil kavmel kafirin |
Y.N. Öztürk | Ey iman sahipleri! Allah'a ve âhıret gününe inanmadığı halde, insanlara riya için malını infak eden kişi gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve eza etmek suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak varken tepesine şiddetli bir yağmur inip kendisini cascavlak bırakmış yalçın bir kayanın haline benzer. Böyleleri, kazandıklarından hiç bir şey elde edemezler. Allah, küfre sapan bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz. |
وَاتَّقُواْ يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللّهِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ | |
Okunuş | Vetteku yevmen türceune fihi ilellahi sümme tüveffa küllü nefsim ma kesebet vehüm la yuzlemun |
Y.N. Öztürk | Korkun o günden ki, onda Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra her benliğe kazanmış olduğu tam bir biçimde verilecektir. Onlar hiç bir zulme uğratılmayacaklardır. |
اللّهُ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ | |
Okunuş | Allahü la ilahe illa hüvel hayyül kayyum |
Y.N. Öztürk | Allah... İlâh yok O'ndan başka... Hayy'dır O, Kayyûm'dur. |
رَبَّنَا إِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لاَّ رَيْبَ فِيهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُخْلِفُ الْمِيعَادَ | |
Okunuş | Rabbena inneke camiun nasi li yevmil la raybe fih, innellahe la yuhlifül miad |
Y.N. Öztürk | Ey Rabbimiz! Sen Câmî'sin; insanları varlığında kuşku bulunmayan bir günde mutlaka toplayacaksın. Allah, sözünü yerine getireceği yer ve zamanı asla şaşırmaz. |
فَكَيْفَ إِذَا جَمَعْنَاهُمْ لِيَوْمٍ لاَّ رَيْبَ فِيهِ وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ | |
Okunuş | Fe keyfe iza cema'nahüm li yevmil la raybe fihi ve vüffiyet küllü nefsim ma kesebet ve hüm la yüzlemun |
Y.N. Öztürk | Peki, o kendisinde kuşku bulunmayan günde, onları biraraya topladığımız vakit halleri nice olacak! O gün her benlik, kazandığının karşılığını tam almıştır. Onlar, hiçbir zulme uğratılmazlar. |
يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُّحْضَرًا وَمَا عَمِلَتْ مِن سُوَءٍ تَوَدُّ لَوْ أَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُ أَمَدًا بَعِيدًا وَيُحَذِّرُكُمُ اللّهُ نَفْسَهُ وَاللّهُ رَؤُوفُ بِالْعِبَادِ | |
Okunuş | Yevme tecidü küllü nefsim ma amilet min hayrim muhdarav ve ma amilet min su', teveddü lev enne beyneha ve beynehu emedem beiyda, ve yühazzirukümüllahü nefseh, vallahü raufüm bil ibad |
Y.N. Öztürk | Gün gelecek, her benlik, hayırdan işlediğini önünde bulacaktır. Kötülükten işlediğini de... İsteyecektir ki, önüne getirilenle kendisi arasında uzun bir mesafe olsun. Allah sizi, kendisinden sakınmaya çağırır. Allah, kullarına karşı Raûf'tur, çok şefkatlidir. |
إِذْ قَالَ اللّهُ يَا عِيسَى إِنِّي مُتَوَفِّيكَ وَرَافِعُكَ إِلَيَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَجَاعِلُ الَّذِينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأَحْكُمُ بَيْنَكُمْ فِيمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ | |
Okunuş | İz kalellahü ya iysa inni müteveffike ve rafiuke ileyye ve mütahhiruke minellezine keferu ve cailüllezinettebeuke fevkallezine keferu ila yevmil kiyameh, sümme ileyye merciuküm fe ahkümü beyneküm fima küntüm fihi tahtelifun |
Y.N. Öztürk | Allah şunu da demişti: "Ey İsa, senin canını alacağım, seni kendime yükselteceğim; seni, inkâr edenlerden uzaklaştırıp arındıracağım. Ve sana uyanları, inkâr edenlerin, kıyamete kadar üstünde tutacağım. Sonra bana olacak dönüşünüz; tartışıp durduğunuz şeyler hakkında aranızda ben hüküm vereceğim." |
إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَلِيلاً أُوْلَـئِكَ لاَ خَلاَقَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ وَلاَ يُكَلِّمُهُمُ اللّهُ وَلاَ يَنظُرُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ | |
Okunuş | İnnellezine yeşterune bi ahdillahi ve eymanihim semenen kalilen ülaike la halak lehüm fil ahirati ve la yükellimühümüllahü ve la yenzuru ileyhim yevmel kiyameti ve la yüzekkihim, ve lehüm azabün elim |
Y.N. Öztürk | Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini basit bir bedel karşılığı satanlar var ya, işte onlar için âhirette hiçbir nasip yoktur. Allah onlarla konuşmayacaktır, kıyamet günü onlara bakmayacaktır, onları temizleyip arıtmayacaktır. Onlar için korkunç bir azap vardır. |
يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌ فَأَمَّا الَّذِينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ أَكْفَرْتُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْ فَذُوقُواْ الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ | |
Okunuş | Yevme tebyaddu vücuhüv ve tesveddü vücuh, fe emmellezinesveddet vücuhühüm e kefartüm ba'de imaniküm fe zukul azabe bima küntüm tekfürun |
Y.N. Öztürk | Gün gelir bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara şöyle denir: "İmanınızdan sonra küfre mi düştünüz? Hadi, saptığınız küfür yüzünden tadın azabı!" |
يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَأُوْلَـئِكَ مِنَ الصَّالِحِينَ | |
Okunuş | Yü'minune billahi vel yevmil ahiri ve ye'mürune bil ma'rufi ve yenhevne anil münkeri ve yüsariune fil hayrat, ve ülaike mines salihiyn |
Y.N. Öztürk | Allah'a ve âhiret gününe inanırlar, iyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırlar. Hayır işlerde yarışırcasına koşarlar. İşte bunlar hayra ve barışa yönelik hizmet üretenlerdendir. |
إِنَّ الَّذِينَ تَوَلَّوْاْ مِنكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ إِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُواْ وَلَقَدْ عَفَا اللّهُ عَنْهُمْ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ | |
Okunuş | İnnellezine tevellev minküm yevmel tekal cem'ani innemestezellehümüş şeytanü bi ba'di ma kesebu, ve le kad afallahü anhüm, innellahe ğafurunhalim |
Y.N. Öztürk | İki topluluğun karşılaştığı gün geri dönüp gidenleriniz var ya, yaptıkları bazı işler yüzünden şeytan onların ayağını kaydırmak istemişti. Andolsun, Allah onları yine de affetti. Allah Gafûr'dur, Halîm'dir. |
وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَن يَغُلَّ وَمَن يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ | |
Okunuş | Ve ma kane li nebiyyin ey yeğull, ve mey yağlül ye'ti bi ma ğalle yevmel kiyameh, sümme tüveffa küllü nefsim ma kesebet ve hüm la yuzlemun |
Y.N. Öztürk | Bir peygamberin emanete hıyanet etmesi/kamu malından aşırması olacak şey değildir. Her kim hıyanet eder, kamu malından bir şey aşırırsa, aşırdığını kıyamet günü yüklenip getirir. Sonra her benliğe; kazandığı tam olarak ödenir. Hiç birine zulmedilmez. |
وَمَا أَصَابَكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ فَبِإِذْنِ اللّهِ وَلِيَعْلَمَ الْمُؤْمِنِينَ | |
Okunuş | Ve ma esabeküm yevmeltekal cem'ani fe bi iznillahi ve li ya'lemel mü7minin |
Y.N. Öztürk | İki topluluğun karşılaştığı gün sizin başınıza gelen, Allah'ın izniyledir ve Allah, müminleri bilsin diyedir. |
وَلْيَعْلَمَ الَّذِينَ نَافَقُواْ وَقِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْاْ قَاتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أَوِ ادْفَعُواْ قَالُواْ لَوْ نَعْلَمُ قِتَالاً لاَّتَّبَعْنَاكُمْ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ أَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلإِيمَانِ يَقُولُونَ بِأَفْوَاهِهِم مَّا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَ | |
Okunuş | Ve li ya'lemellezine nefeku, ve kiyle lehüm tealev katilu fi sebilillahi evidfeu, kalu lev na'lemü kitalel letteba'naküm, hüm lil küfri yevmeizin akrabü minhüm lil iman, yekulune bi efvahihim ma leyse fi kulubihim, vallahü a'lemü bima yektümun |
Y.N. Öztürk | Ve ikiyüzlülük yapan münafıkları bilsin diye. Onlara, "Hadi gelin, Allah yolunda çarpışın yahut savunma yapın!" dendiğinde: "Savaştan haberimiz olsaydı sizi elbette izlerdik." dediler. O gün onlar, imandan çok küfre yakın idiler. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, onların gizlemekte oldukları şeyi çok iyi bilmektedir. |
وَلاَ يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ هُوَ خَيْرًا لَّهُمْ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَّهُمْ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُواْ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلِلّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ | |
Okunuş | Ve la yahsebennellezine yebhalune bi ma atahümüllahü min fadlihi hüve hayral lehüm, bel hüve şerrul lehüm, seyütavvekune ma behilu bihi yevmel kiyameh, ve lillah mirasüs semavati vel ard, vallahü bi ma ta'melune habir |
Y.N. Öztürk | Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiği şeyde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Tam aksine bu onlar için bir şerdir. O cimrilik konusu yaptıkları şey, kıyamet günü bir tasma gibi boyunlarına dolandırılacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır. |
كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَمَن زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَما الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ | |
Okunuş | Küllü nefsin zaikatül mevt, ve innema tüveffevne ücuraküm yevmel kiyameh, fe men zuhziha anin nari ve üdhilel cennete fe kad faz, ve mel hayatüd dünya illa metaul ğurur |
Y.N. Öztürk | Her benlik ölümü tadacaktır. Hak ettiğiniz karşılıklar size, kıyamet günü, eksiksiz bir biçimde mutlaka verilecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kesinlikle kurtulmuş olacaktır. İğreti-sefil hayat aldatıcı bir yararlanmadan başka şey değildir. |
رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدتَّنَا عَلَى رُسُلِكَ وَلاَ تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّكَ لاَ تُخْلِفُ الْمِيعَادَ | |
Okunuş | Rabbena ve atina ma veadtena ala rusülike ve la tuhzina yevmel kiyameh, inneke la tuhlifül miad |
Y.N. Öztürk | "Ey Rabbimiz! Resullerin aracılığıyla bize vaat etmiş olduğunu da bize ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Sen, vaadine asla ters düşmezsin." |
وَالَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ رِئَـاء النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلاَ بِالْيَوْمِ الآخِرِ وَمَن يَكُنِ الشَّيْطَانُ لَهُ قَرِينًا فَسَاء قِرِينًا | |
Okunuş | Vellezine yünfikune emvalehüm riaen nasi ve la yü'minune billahi ve la bil yevmil ahir ve mey yeküniş şeytanü lehu karinen fe sae karina |
Y.N. Öztürk | Bunlar, Allah'a ve âhiret gününe inanmazlar da halka gösteriş olsun diye mallarını dağıtırlar. Arkadaşı şeytan olan için ne kötü arkadaştır o. |
وَمَاذَا عَلَيْهِمْ لَوْ آمَنُواْ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَأَنفَقُواْ مِمَّا رَزَقَهُمُ اللّهُ وَكَانَ اللّهُ بِهِم عَلِيمًا | |
Okunuş | Ve maza aleyhim lev amenu billahi vel yevmil ahiri ve enfeku mimma razekahümüllah ve kanellahü bihim alima |
Y.N. Öztürk | Ne olurdu onlara, Allah'a ve âhiret gününe inanıp da Allah'ın kendilerine verdiği rızıktan öyle dağıtsalardı! Allah onları bilmekteydi. |
يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَعَصَوُاْ الرَّسُولَ لَوْ تُسَوَّى بِهِمُ الأَرْضُ وَلاَ يَكْتُمُونَ اللّهَ حَدِيثًا | |
Okunuş | Yevmeiziy yeveddüllezine keferu ve asavür rasule lev tüsevva bihimül ard ve la yüktümunellahe hadisa |
Y.N. Öztürk | Bir gündür ki o, küfre sapıp resule isyan edenler toprağa karışıp gitmeyi isteyecekler ve Allah'tan hiçbir sözü gizleyemeyecekler. |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً | |
Okunuş | Ya eyyühellezine amenu etiy'ullahe ve etiy'ur rasule ve ülil emri minküm fe in tenaze'tüm fi şey'in fe rudduhü ilellahi ves rasuli in küntüm tü'minune billahi vel yevmil ahirv zalike hayruv ve ahsenü te'vila |
Y.N. Öztürk | Ey iman sahipleri! Allah'a itaat edin. Resule ve sizin içinizden olan/sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerine de itaat edin. Sonra bir şeyde tartışmaya girdiniz mi, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu Allah'a ve resule arz edin. Böyle yapmanız hem daha hayırlı hem de sonuç bakımından daha güzeldir. |
اللّهُ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَ رَيْبَ فِيهِ وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللّهِ حَدِيثًا | |
Okunuş | Allahü la ilahe illa hu le yecmeanneküm ila yevmil kiyameti la raybe fih ve men asdeku minellahi hadisa |
Y.N. Öztürk | Allah'tır O, ilah yoktur O'ndan başka. Hakkında hiçbir kuşku bulunmayan kıyamet gününde, hepinizi muhakkak bir araya toplayacaktır. Hadis/söz bakımından, Allah'tan daha sadık kim olabilir? |
هَاأَنتُمْ هَـؤُلاء جَادَلْتُمْ عَنْهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فَمَن يُجَادِلُ اللّهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَم مَّن يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَكِيلاً | |
Okunuş | Ha entüm haülai cadeltüm anhüm fil hayatid dünya fe mey yücadilüllahe anhüm yevmel kiyameti em mey yekunü aleyhim vekila |
Y.N. Öztürk | Diyelim, siz onlar için dünya hayatında mücadele verdiniz. Peki, kıyamet günü Allah'a karşı onlar için kim mücadele verir, onlar hakkında kim vekillik yapar? |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا | |
Okunuş | Ya eyyühellezine amenu aminu billahi ve rasulihi vel kitabillezi nezzele ala rasulihi vel kitabillezi enzele min kabl ve me yekfür billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rusülihi vel yevmil ahiri fe kad dalle dalalem beiyda |
Y.N. Öztürk | Ey iman edenler! Allah'a, onun resulüne, resulüne indirmiş olduğu Kitap'a, daha önce indirmiş olduğu Kitap'a inanın. Kim Allah'ı, O'nun meleklerini, kitaplarını, resullerini ve âhiret gününü inkâr ederse geri dönüşü olmayan bir sapıklığa gömülmüş olur. |
الَّذِينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْ فَإِن كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِّنَ اللّهِ قَالُواْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ وَإِن كَانَ لِلْكَافِرِينَ نَصِيبٌ قَالُواْ أَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُم مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ فَاللّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً | |
Okunuş | Ellezine yeterabbesune biküm fe in kane leküm fethum minellahi kalu e lem neküm meaküm ve in kane lil kafirine nasiybün kalu elem nestahviz aleyküm ve nemna'küm minel mü'minin fellahü yahkümü beyneküm yevmel kiyameh ve ley yec'alellahü lil kafirine alel mü'minine sebila |
Y.N. Öztürk | Sizi gözetleyip duruyorlar. Allah'tan size fetih nasip olursa, "sizinle birlikte değil miydik" diyecekler. Kâfirlere bir nasip ulaşırsa şunu söyleyecekler: "Başarınıza destek vermedik mi, müminlere karşı size siper olmadık mı?" Artık kıyamet günü aranızda Allah hükmedecektir. Allah, müminler aleyhine kâfirlere bir yol asla nasip etmez. |
وَإِن مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلاَّ لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا | |
Okunuş | Ve im min ehlil kitabi illa le yü'minenne bihi kable mevtih ve yevmel kiyameti yekunü aleyhim şehida |
Y.N. Öztürk | Ehlikitap'tan her biri ölümünden önce ona mutlaka inanacaktır. Kıyamet günü de o, onlar aleyhine bir tanık olacaktır. |
لَّـكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَالْمُقِيمِينَ الصَّلاَةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ أُوْلَـئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْرًا عَظِيمًا | |
Okunuş | Lakinir rasihune fil ilmi minhüm vel mü'minune yü'minune bi ma ünzile ileyke ve ma ünzile min kabileke vel mükiymines salate vel mü'tunez zekate vel mü'minune billahi vel yevmil ahir ülaike se nü'tihim ecran aziyma |
Y.N. Öztürk | Ama onların ilimde derinleşmiş olanları ve müminler, sana indirelene de senden önce indirilene de inanırlar. Namazı kılıcıdırlar, zekâtı vericidirler, Allah'a ve âhiret gününe inanırlar. İşte bunlara yakında büyük bir ödül vereceğiz. |
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالْدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلاَّ مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَن تَسْتَقْسِمُواْ بِالأَزْلاَمِ ذَلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن دِينِكُمْ فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ | |
Okunuş | Hurrimet aleykümül meytetü ved demü ve lahmül hinziri ve ma ühille li ğayrillahi bihi vel münhanikatü vel mevkuzetü vel müteraddiyetü ven netiyhatü ve ma ekeles sebüu illa ma zekkeytüm ve ma zübiha alen nüsubi ve en testaksimu bil ezlam zaliküm fisk elyevme yeissellezine keferu min diniküm fe la tahşevhüm vahşevn elyevme ekmeltü leküm dineküm ve etmentü aleyküm ni'meti ve radiytü lekümül islame dina fe menidturra fi mahmesatin ğayra mütecanifil li ismin fe innellahe ğafurur rahiym |
Y.N. Öztürk | Şunlar size haram kılınmıştır: Boğazlanmayarak ölmüş hayvanın eti, kan, domuz eti, üzerine Allah'tan başkasının adı anılmış, boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş, canı üzerineyken yetişip kestikleriniz müstesna olmak üzere canavar tarafından yırtılmış ve dikili adak taşları üzerinde boğazlanmış hayvanlar ve bir de fal oklarıyla kısmet paylaşmanız... Bütün bunlar birer sapıştır. Küfre batmış olanlar bugün dininizden ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı/Allah'a teslim olmayı seçtim. Şu da var ki, her kim ciddi bir açlıkla yüz yüze gelir de günaha kaçmak maksadı olmaksızın onlardan yemek zorunda kalırsa, elbette Allah Gafûr ve Rahîm'dir. |
الْيَوْمَ أُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ وَطَعَامُ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ حِلٌّ لَّكُمْ وَطَعَامُكُمْ حِلُّ لَّهُمْ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ إِذَا آتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ وَلاَ مُتَّخِذِي أَخْدَانٍ وَمَن يَكْفُرْ بِالإِيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ | |
Okunuş | Elyevme ühille lekümüt tayyibat ve taamüllezine utül kitabe hillül leküm ve taamüküm hillül lehüm vel muhsanatü minel mü'minati vel muhsanatü minellezine utül kitabe min kabliküm iza ateytümuhünne ücurahünne muhsinine ğayra müsafihiyne ve la müttehizi ahdan ve mey yekfür bil imani fe kad habita amelühu ve hüve fil ahirati minel hasirin |
Y.N. Öztürk | Bugün size bütün temiz nimetler helal kılındı. Kendilerine kitap verilmiş olanların yemekleri size helaldir. Sizin yemekleriniz de onlara helaldir. Mümin kadınların iffetlileriyle, sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanların iffetli hanımları da mehirlerini verdiğiniz takdirde; iffetinizi korumanız, zinadan uzak kalmanız ve şunu-bunu dost tutmamanız şartıyla size helaldir. İmanı tanımayıp nankörlük edenin ameli boşa gitmiştir. Ve o, âhirette de hüsrana uğrayanlardandır. |
وَمِنَ الَّذِينَ قَالُواْ إِنَّا نَصَارَى أَخَذْنَا مِيثَاقَهُمْ فَنَسُواْ حَظًّا مِّمَّا ذُكِّرُواْ بِهِ فَأَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاء إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَسَوْفَ يُنَبِّئُهُمُ اللّهُ بِمَا كَانُواْ يَصْنَعُونَ | |
Okunuş | Ve minellezine kalu inna nesara ehazna misakahüm fe nesu hazzam mimma zükkiru bihi fe ağrayna beynehümül adavete vel bağdae ila yevmil kiyameh ve sevfe yünebbiühümüllahü bi ma kanu yasneun |
Y.N. Öztürk | "Biz Hıristiyanlarız!" diyenlerden de mîsaklarını almıştık. Onlar da öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. Bu yüzden, aralarına kıyamete değin düşmanlık ve şiddetli nefret saldık. Sınaat/teknoloji olarak ürettikleri şeylerin ne olduğunu Allah onlara yakında haber verecektir. |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ أَنَّ لَهُم مَّا فِي الأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لِيَفْتَدُواْ بِهِ مِنْ عَذَابِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَا تُقُبِّلَ مِنْهُمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ | |
Okunuş | İnnellezine keferu lev enne lehüm ma fil erdi cemiav ve mislehu meahu li yeftedu bihi min azabi yevmil kiyameti ma tükubbile minhüm ve lehüm azabün elim |
Y.N. Öztürk | Küfre batanlar var ya, yeryüzündekilerin hepsi ve yanında bir o kadarı kendilerin olsa da kıyamet gününün azabından kurtulmak için hepsini fidye verseler, onlardan bu bile kabul edilmez. Korkunç bir azap vardır onlar için. |
وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللّهِ مَغْلُولَةٌ غُلَّتْ أَيْدِيهِمْ وَلُعِنُواْ بِمَا قَالُواْ بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ يُنفِقُ كَيْفَ يَشَاء وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم مَّا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا وَأَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاء إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ كُلَّمَا أَوْقَدُواْ نَارًا لِّلْحَرْبِ أَطْفَأَهَا اللّهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الأَرْضِ فَسَادًا وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ | |
Okunuş | Ve kaletil yehudü yedüllahi mağluleh ğullet eydihim ve lüinu bi ma kalu bel yedahü mebsutatani yünfiku keyfe yeşa' ve le yezidenne kesiram minhüm ma ünzile ileyke mir rabbike tuğyanev ve küfra ve elkayna beynehümül adavete vel bağdae ila yevmil kiyameh küllema evkadu naral lil harbi atfeehellahü ve yes'avne fil erdi fesada vallahü la yühibbül müfsidin |
Y.N. Öztürk | Yahudiler dediler ki: "Allah'ın eli bağlıdır." Kendi elleri bağlandı/elleri bağlanasıcalar! Söylemiş oldukları yüzünden lanetlendiler. Söylediklerinin aksine, Allah'ın iki eli de alabildiğine açıktır; dilediği gibi bağışta bulunur. İnan olsun ki, Rabbinden sana indirilen, küfür ve taşkınlık yönünden onları iyice azdıracaktır. Onların arasına, ta kıyamet gününe kadar düşmanlık ve nefret atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yaksalar, Allah onu söndürür de onlar yeryüzünde yine bozgunculuğa koşarlar. Ama Allah, bozguncuları sevmez. |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَادُواْ وَالصَّابِؤُونَ وَالنَّصَارَى مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وعَمِلَ صَالِحًا فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ | |
Okunuş | İnnellezine amenu vellezine hadu ves sabiune ven nesara men amene billahi vel yevmil ahiri ve amile salihan fe la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun |
Y.N. Öztürk | Şu bir gerçek ki, iman edenler, Yahudiler, Sâbiîler ve Hıristiyanlardan Allah'a ve âhiret gününe inanıp hayra ve barışa yönelik iş yapanlar için korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar. |
يَوْمَ يَجْمَعُ اللّهُ الرُّسُلَ فَيَقُولُ مَاذَا أُجِبْتُمْ قَالُواْ لاَ عِلْمَ لَنَا إِنَّكَ أَنتَ عَلاَّمُ الْغُيُوبِ | |
Okunuş | Yevme yecmeullahür rusüle fe yekulü ma za ücibtüm kalu la ilme lenav inneke ente allamül ğuyub |
Y.N. Öztürk | Allah, resulleri bir araya getireceği gün şöyle der: "Size ne cevap verildi?" Şöyle derler: "Hiçbir bilgimiz yok. Gaybları en iyi biçimde bilen sensin, sen!" |
قَالَ اللّهُ هَذَا يَوْمُ يَنفَعُ الصَّادِقِينَ صِدْقُهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا رَّضِيَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ | |
Okunuş | Kalellahü haza yevmü yenfeus sadikiyne sidkuhüm lehüm cennatün tecri min tahtihel enharu halidine fiha ebeda radiyellahü anhüm ve radu anh zalikel fevzül aziym |
Y.N. Öztürk | Allah buyurdu: "Özü-sözü doğru olanlara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gün budur. Altlarından ırmaklar akan cennetler var onlar için. Sonsuza dek kalacaklardır orada." Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte budur büyük kurtuluş. |
قُل لِّمَن مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُل لِلّهِ كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَ رَيْبَ فِيهِ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ | |
Okunuş | Kul li mem ma fis semavati vel ard kul lillah ketebe ala nefsihir rahmeh le yecmeanneküm ila yevmil kiyameti la raybe fih ellezine hasiru enfüsehüm fe hüm la yü'minun |
Y.N. Öztürk | Sor: "Kimindir gökler ve yer?" Cevap ver: "Allah'ındır." O Allah ki, rahmeti öz benliği üzerine yazmıştır. O sizi, varlığında hiç kuşku bulunmayan kıyamet gününde bir araya mutlaka toplayacaktır. Benliklerini hüsrana yuvarlamış kişiler var ya, onlar iman etmezler. |
قُلْ إِنِّيَ أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ | |
Okunuş | Kul inni ehafü in asaytü rabbi azabe yevmin aziym |
Y.N. Öztürk | Şunu da söyle: "Rabbime isyan edersem büyük bir günün azabından korkarım ben." |
مَّن يُصْرَفْ عَنْهُ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمَهُ وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ | |
Okunuş | Mey yusraf anhü yevmeizin fe kad rahimeh ve zalikel fevzül mübin |
Y.N. Öztürk | Kendisinden azap uzaklaştırılana o gün rahmet etmiştir. İşte açık kurtuluş budur. |
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُواْ أَيْنَ شُرَكَآؤُكُمُ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ | |
Okunuş | Ve yevme nahşüruhüm cemian sümme nekulü lillezine eşraku eyne şürakaükümüllezine küntüm tez'umun |
Y.N. Öztürk | Gün olur, onları bir araya toplayıp haşrederiz. Sonra, şirke batanlara sorarız: "Nerededir o bir şey zannedip durduğunuz ortaklarınız?" |
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ بِالْحَقِّ وَيَوْمَ يَقُولُ كُن فَيَكُونُ قَوْلُهُ الْحَقُّ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّوَرِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ | |
Okunuş | Ve hüvellezi halekas semavati vel erda bil hakk ve yevme yekulü kün fe yekun kavlühül hakk ve lehül mülkü yevme yünfehu fis sur alimül ğaybi veş şehadeh ve hüvel hakimül habir |
Y.N. Öztürk | Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da O'dur. "Ol!" dediği gün, hemen oluverir. Sözü haktır O'nun. Sûra üfleneceği gün de mülk ve yönetim O'nundur. Âlim'dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O'dur. O'dur Hakîm, O'dur Habîr. |
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِبًا أَوْ قَالَ أُوْحِيَ إِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ إِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَن قَالَ سَأُنزِلُ مِثْلَ مَا أَنَزلَ اللّهُ وَلَوْ تَرَى إِذِ الظَّالِمُونَ فِي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلآئِكَةُ بَاسِطُواْ أَيْدِيهِمْ أَخْرِجُواْ أَنفُسَكُمُ الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنتُمْ عَنْ آيَاتِهِ تَسْتَكْبِرُونَ | |
Okunuş | Ve men azlemü mimmeniftera alellahi keziben ev kale uhiye ileyye ve lem yuha ileyhi şey'üv ve men kale seanzilü misle ma enzelellah ve le v tera iziz zalimune fi ğameratil mevti vel melaiketü basitu eydihim ahricu enfüseküm elyevme tüczevne azabel huni bi ma küntüm tekulune alellahi ğayral hakki ve küntüm an ayatihi testekbirun |
Y.N. Öztürk | Yalan düzüp Allah'a iftira eden veya kendine bir şey vahyedilmediği halde "Bana vahyedildi" diyen kişi ile, "Allah'ın ayet indirdiği gibi ben de indireceğim" diyen kimseden daha zalim kim vardır! Bir görsen o zalimleri ölüm dalgaları içindeyken. Melekler ellerini uzatmış, "Çıkarın canlarınızı!" diye! Bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız; çünkü Allah'a karşı gerçek dışı şeyler söylüyorsunuz ve çünkü O'nun ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz. |
وَيَوْمَ يِحْشُرُهُمْ جَمِيعًا يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُم مِّنَ الإِنسِ وَقَالَ أَوْلِيَآؤُهُم مِّنَ الإِنسِ رَبَّنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَا أَجَلَنَا الَّذِيَ أَجَّلْتَ لَنَا قَالَ النَّارُ مَثْوَاكُمْ خَالِدِينَ فِيهَا إِلاَّ مَا شَاء اللّهُ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَليمٌ | |
Okunuş | Ve yevme yahşurühüm cemia ya ma'şeral cinni kadisteksertüm minel ins ve kale evliyaühüm minel insi rabbenestemtea ba'duna bi ba'div ve belağna ecelenellezi eccelte lena kalen naru mesvaküm halidine fiha illa ma şaellah inne rabbeke hakimün alim |
Y.N. Öztürk | Gün olur şöyle diyerek onları huzurunda toplar: "Ey cinler/görünmez varlıklar topluluğu! Şu insanlara gerçekten çok ettiniz/insanların birçoğuna göz diktiniz." Onların insanlardan olan dostları şöyle derler: "Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlanmıştı. Bizim için belirlediğin sürenin sonuna geldik." Buyurur ki: "Barınağınız ateştir. Dilediğim zamanlar hariç orada süreklisiniz." Senin Rabbin Hakîm'dir, Alîm'dir. |
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالإِنسِ أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي وَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَـذَا قَالُواْ شَهِدْنَا عَلَى أَنفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُواْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُواْ كَافِرِينَ | |
Okunuş | Ya ma'şeral cinni vel insi e lem ye'tiküm rusülüm minküm yekussune aleyküm ayati ve yünziruneküm likae yevmiküm haza kalu şehidna ala enfüsina ve ğarrathümül hayatüd dünya ve şehidu ala enfüsihim ennehüm kanu kafirin |
Y.N. Öztürk | Ey cinler ve insanlar topluluğu! İçinizden, size ayetlerimi anlatan ve şu gününüzle yüz yüze geleceğiniz hususunda sizi uyaran resuller gelmedi mi? "Kendi aleyhimize tanıklık ettik." dediler. İğreti hayat onları aldattı da küfre saptıklarına ilişkin, öz benlikleri aleyhinde tanıklık ettiler. |
وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ جَنَّاتٍ مَّعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا أُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ كُلُواْ مِن ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُواْ حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ | |
Okunuş | Ve hüvellezi enşee cennatim ma'ruşativ ve ğayra ma'ruşativ ven nahle vez zer'a muhtelifen ükülühu vez zeytune ver rummane müteşabihev ve ğayra müteşabih külu min semerihi iza esmera ve atu hakkahu yevme hasadihi ve la tüsrifu innehu la yühibbül müsrifin |
Y.N. Öztürk | Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, sebzeleri, zeytinleri, narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde oluşturan O'dur. Her birinin meyvesinden, olgunlaştığı zaman yiyin ve hasat gününde onun hakkını da verin. İsraf etmeyin, Allah israf edenleri sevmez. |
هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ أَن تَأْتِيهُمُ الْمَلآئِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ أَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لاَ يَنفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِن قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا قُلِ انتَظِرُواْ إِنَّا مُنتَظِرُونَ | |
Okunuş | Hel yenzurune illa en te'tiyehümül melaiketü ev ye'tiye rabbüke ev ye'tiye ba'du ayati rabbik yevme ye'ti ba'du ayati rabbike la yenfeu nefsen imanüha lem tekün amenet min kablü ev kesebet fi imaniha hayra kulinteziru inna müntezirun |
Y.N. Öztürk | Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi, Rabbinin gelmesini mi, yoksa Rabbinin bazı mucizelerinin gelmesini mi? Rabbinin bazı mucizeleri geldiği gün, daha önce iman etmemiş yahut imanında bir hayır sahibi olamamış kişiye imanı hiçbir yarar sağlamayacaktır. De ki: "Bekleyin! Doğrusu biz de bekliyoruz." |
وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ | |
Okunuş | Vel veznü yevmeizinil hakk fe men sekulet mevazinühu fe ülaike hümül müflihun |
Y.N. Öztürk | O gün, iyi ve kötüyü ayıran ölçü haktır. Artık kimin ölçülüp tartılacak şeyleri ağır basarsa kurtuluşa erenler onlar olacaktır. |
قَالَ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ | |
Okunuş | Kale enzirni ila yevmi yüb'asun |
Y.N. Öztürk | Dedi: "İnsanların diriltileceği güne kadar bana süre ver." |
قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللّهِ الَّتِيَ أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالْطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ قُلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُواْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ | |
Okunuş | Kul men harrame zinetellahilleti ahrace li ibadihi vet tayyibati miner rizk kul hiye lillezine amenu fil hayatid dünya halisatey yevmel kiyameh kezalike nüfassilül ayati li kavmiy ya'lemun |
Y.N. Öztürk | De ki: "Allah'ın, kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Dünya hayatında inananlar için de var. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindirler." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyor. |
الَّذِينَ اتَّخَذُواْ دِينَهُمْ لَهْوًا وَلَعِبًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فَالْيَوْمَ نَنسَاهُمْ كَمَا نَسُواْ لِقَاء يَوْمِهِمْ هَـذَا وَمَا كَانُواْ بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ | |
Okunuş | Ellezinettehazu dinehüm lehvev ve leibev ve ğarrathümül hayatüd dünya fel yevme nensahüm kema nesu likae yevmihim haza ve ma kanu bi ayatina yechadun |
Y.N. Öztürk | Onlar kendi dinlerini eğlence ve oyun haline getirdiler, iğreti hayat onları aldattı. Onlar bugüne kavuşacaklarını unutmuşlardı. Ayetlerimize karşı direniyorlardı. Bugün de biz onları unutuyoruz. |
هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ تَأْوِيلَهُ يَوْمَ يَأْتِي تَأْوِيلُهُ يَقُولُ الَّذِينَ نَسُوهُ مِن قَبْلُ قَدْ جَاءتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ فَهَل لَّنَا مِن شُفَعَاء فَيَشْفَعُواْ لَنَا أَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ قَدْ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ | |
Okunuş | Hel yenzurune illa te'vileh yevme ye'ti te'vilühu yekulüllezine nesuhü min kablü kad caet rusülü rabbina bil hakk fe hel lena min şüfeae fe yeşfeu lena ev nüraddü fe na'mele ğayrallezi künna na'mel kad hasiru enfüsehüm ve dalle anhüm ma kanu yefterun |
Y.N. Öztürk | Onun yalnız tevilini gözetirler. Onun teveli geldiği gün, daha önce onu unutanlar şöyle derler: "İnan olsun, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler. Acaba bizim için şefaatçılar var mı ki, bize şefaat etsinler; yahut daha önce yaptıklarımızdan başkasını yapalım diye geri gönderilebilir miyiz?" Öz benliklerini hüsrana ittiler. İftiralarına alet ettikleri, onlardan uzaklaşıp kayboldu. |
لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَـهٍ غَيْرُهُ إِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ | |
Okunuş | Le kad erselna nuhan ila kavmihi fe kale ya kavmi'büdüllahe ma leküm min ilahin ğayruh inni ehafü aleyküm azabe yevmin aziym |
Y.N. Öztürk | Andolsun ki biz, Nuh'u toplumuna gönderdik de o şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah'a kulluk ve ibadet edin. Sizin ondan başka tanrınız yok. Üstünüze çok büyük bir azabın inmesinden korkuyorum." |
واَسْأَلْهُمْ عَنِ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ حَاضِرَةَ الْبَحْرِ إِذْ يَعْدُونَ فِي السَّبْتِ إِذْ تَأْتِيهِمْ حِيتَانُهُمْ يَوْمَ سَبْتِهِمْ شُرَّعاً وَيَوْمَ لاَ يَسْبِتُونَ لاَ تَأْتِيهِمْ كَذَلِكَ نَبْلُوهُم بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ | |
Okunuş | Ves'elhüm anil karyetilleti kanet hadiratel bahr iz ya'dune fis sebti iz te'tihim hiytanühüm yevme sevtihim şürraav ve yevme la yesbitune la te'tihim kezalike nebluhüm bima kanu yefsükun |
Y.N. Öztürk | Sor onlara o deniz kıyısındaki kentin durumunu. Cumartesi günü azıp sınır tanımazlık ediyorlardı. Sebt yaptıkları gün balıkları onlara akın akın gelirdi; sebt yapmadıklarında ise onlara gelmezdi. Yoldan sapmaları yüzünden onları böyle imtihan ediyorduk. |
وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكَ لَيَبْعَثَنَّ عَلَيْهِمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَن يَسُومُهُمْ سُوءَ الْعَذَابِ إِنَّ رَبَّكَ لَسَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ | |
Okunuş | Ve iz teezzene rabbüke le yeb'asenne aleyhim ila yevmil kiyameti mey yesumühüm suel azab inne rabbeke le seriul ikab ve innehu le ğafurur rahiym |
Y.N. Öztürk | Rabbin, kıyamet gününe kadar, kendilerine azabın en kötüsünü yapacak kimseleri üzerlerine göndereceğini bildirmişti. Senin Rabbin cezayı vermede çok süratli davranır; ama çok affedici, çok merhametlidir de. |
وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ | |
Okunuş | Ve iz ehaze rabbüke mim beni ademe min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm ala enfüsihim elestü bi rabbiküm kalu bela şehidna en tekulu yevmel kiyameti inna künna an haza ğafilin |
Y.N. Öztürk | Hani Rabbin, ademoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahit tutarak sormuştu: "Rabbiniz değil miyim?" Onlar: "Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz." demişlerdi. Kıyamet günü, "biz bundan habersizdik" demeyesiniz. |
وَمَن يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُ إِلاَّ مُتَحَرِّفاً لِّقِتَالٍ أَوْ مُتَحَيِّزاً إِلَى فِئَةٍ فَقَدْ بَاء بِغَضَبٍ مِّنَ اللّهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ | |
Okunuş | Ve mey yüvellihim yevmeizin dübürahu illa müteharrifel li kitalin ev mütehayyizen ila fietin fe kad bae bi ğadabim minellahi ve me'vahü cehennem ve bi'sel mesiyr |
Y.N. Öztürk | Her kim böyle bir günde, savaşmak için başka bir yer tutmak yahut başka bir birliğe katılmaya gitmek dışında onlara arkasını dönerse, Allah'tan bir gazaba çarpılmış olur. Varacağı yer cehennemdir onun. Ne kötü varış yeridir o! |
وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا غَنِمْتُم مِّن شَيْءٍ فَأَنَّ لِلّهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ إِن كُنتُمْ آمَنتُمْ بِاللّهِ وَمَا أَنزَلْنَا عَلَى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ | |
Okunuş | Va'lemu ennema ğanimtüm min şey'in fe enne lillahi humüsehu ve lir rasuli ve lizil kurba vel yetama vel mesakini vebnis sebili in küntüm amentüm billahi ve ma enzelna ala abdina yevmel fürkani yevmel tekal cem'an vallahü ala külli şey'in kadir |
Y.N. Öztürk | Doğru ile yanlışın ayrılış günü, iki topluluğun karşılaştığı gün, kulumuza indirmiş olduğumuza inanıyorsanız şunu bilin: Ganimet/kazanç olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri Allah'a, resule, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışa aittir. Allah herşeye kadirdir. |
وَإِذْ زَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ وَقَالَ لاَ غَالِبَ لَكُمُ الْيَوْمَ مِنَ النَّاسِ وَإِنِّي جَارٌ لَّكُمْ فَلَمَّا تَرَاءتِ الْفِئَتَانِ نَكَصَ عَلَى عَقِبَيْهِ وَقَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِّنكُمْ إِنِّي أَرَى مَا لاَ تَرَوْنَ إِنِّيَ أَخَافُ اللّهَ وَاللّهُ شَدِيدُ الْعِقَابِ | |
Okunuş | Ve iz zeyyene lehümüş şeytanü a'malehüm ve kale la ğalibe lekümül yevme minen nasi ve inni carul leküm felemma teraetil fietani nekesa ala akibeyhi ve kale inni beriüm minküm inni era ma la teravne inni ehafüllah vallahü şedidül ikab |
Y.N. Öztürk | Şeytan onlara, yaptıklarını süslü gösterip şöyle demişti: "Bugün size galip gelecek kimse yok, ben yanınızdayım." Fakat iki topluluk yanyana gelince iki topuğu üstüne çark edip şöyle dedi: "Ben sizden uzağım. Ben sizin görmediklerinizi görüyorum, ben Allah'tan korkarım. Allah'ın cezası çok şiddetlidir." |
وَأَذَانٌ مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الأَكْبَرِ أَنَّ اللّهَ بَرِيءٌ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولُهُ فَإِن تُبْتُمْ فَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّهِ وَبَشِّرِ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ | |
Okunuş | Ve ezanüm minallahi ve rasulihi ilen nasi yevmel haccil ekberi ennallahe beriüm minel müşrikine ve rasulüh fe in tübtüm fe hüve hayrul leküm ve in tevelleytüm fa'lemu enneküm ğayru mu'cizillah ve beşşirillezine keferu bi azabin elim |
Y.N. Öztürk | Bir de Allah ve resulünden insanlara Büyük Hac günü bir duyuru var: Allah da O'nun elçisi de müşriklerden kesinlikle uzaktır. O halde, tövde ederseniz bu sizin için hayırlırdır. Yok eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, siz Allah'ı acze düşüremezsiniz. Küfre saplananlara acıklı bir azabı muştula! |
إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّهِ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَأَقَامَ الصَّلاَةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلاَّ اللّهَ فَعَسَى أُوْلَـئِكَ أَن يَكُونُواْ مِنَ الْمُهْتَدِينَ | |
Okunuş | İnnema ya'müru mesacidellahi men amene billahi vel yvmil ahiri ve ekames salate ve atez zekate ve lem yahşe illallahe fe asa ülaike ey yekunu minel mühtedin |
Y.N. Öztürk | Allah'ın mescitlerini; ancak Allah'a, âhiret gününe inanan, namazı kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başka kimseden korkmayan kişiler onanır. İşte bunların, hidayete erenlerden olmaları beklenir. |
أَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَجَاهَدَ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ يَسْتَوُونَ عِندَ اللّهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ | |
Okunuş | E cealtüm sikayetel hacci ve imaratel mescidil harami ke men amen billahi vel yevmil ahiri ve cahede fi sebilillah la yestevune indellah vallahü la yehdil kavmez zalimin |
Y.N. Öztürk | Siz; hacı sakalığını, Mescid-i Haram tamirciliğini, Allah'a ve âhiret gününe inanıp Allah yolunda didinen kişinin yaptığıyla bir mi tuttunuz? Allah katında bir olmazlar bunlar. Allah, zulüm sergileyenler topluluğuna kılavuzluk etmez. |
لَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّهُ فِي مَوَاطِنَ كَثِيرَةٍ وَيَوْمَ حُنَيْنٍ إِذْ أَعْجَبَتْكُمْ كَثْرَتُكُمْ فَلَمْ تُغْنِ عَنكُمْ شَيْئًا وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُم مُّدْبِرِينَ | |
Okunuş | Le kad nasarakümüllahü fi mevatine kesirativ ve yevme hineynin iz a'cebetküm kesratüküm fe lem tuğni anküm şey'ev ve dakat aleykümül erdu bi ma rahubet sümme velleytüm müdbirin |
Y.N. Öztürk | Yemin olsun ki, Allah size birçok yerde yardım etti. Huneyn gününde de. Hani, çokluğunuz sizi böbürlendirmişti de bu hiçbir işinize yaramamıştı. Tüm genişliğine rağmen, yeryüzü size dar gelmişti. Sonra da sırtınızı dönüp kaçmıştınız. |
قَاتِلُواْ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلاَ بِالْيَوْمِ الآخِرِ وَلاَ يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَلاَ يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ حَتَّى يُعْطُواْ الْجِزْيَةَ عَن يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ | |
Okunuş | Katilüllezine la yü'minune billahi ve la bil yevmil ahiri ve la yühürrimune ma harremallahü ve rasulühu ve la yedinune dinel hakki minellezine utül kitübe hatta yu'tul cizyete ay yediv vehüm sağirun |
Y.N. Öztürk | Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın. |
يَوْمَ يُحْمَى عَلَيْهَا فِي نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكْوَى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْ هَـذَا مَا كَنَزْتُمْ لأَنفُسِكُمْ فَذُوقُواْ مَا كُنتُمْ تَكْنِزُونَ | |
Okunuş | Yevme yuhma aleyha fi nari cehenneme fe tükva biha cibahühüm ve cünubühüm ve zuhuruhüm haza ma keneztüm li enfüsiküm fe zuku ma küntüm teknizun |
Y.N. Öztürk | Gün olur, cehennem ateşinde onların üzerine lav dökülür de bununla onların alınları, böğürleri, sırtları dağlanır: "İşte egolarınız için yığdıklarınız. Hadi tadın biriktirmiş olduklarınızı!" |
إِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِندَ اللّهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فِي كِتَابِ اللّهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَاوَات وَالأَرْضَ مِنْهَا أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ فَلاَ تَظْلِمُواْ فِيهِنَّ أَنفُسَكُمْ وَقَاتِلُواْ الْمُشْرِكِينَ كَآفَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَآفَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ | |
Okunuş | İnne iddeş şühuri indellahisna aşera şehran fi kitabillahi yevme halekas semavati vel erda miha erbeatüm hurum zaliked dinül kayyimü fe la tazlimu fihinne enfüseküm ve katilül müşrikine kaffeten kema yükatiluneküm kaffeh va'lemu ennallahe meal müttekiyn |
Y.N. Öztürk | Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre, Allah katında ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. Eskimez din işte budur. Artık o aylar içinde benliklerinize zulmetmeyin. Müşrikler sizinle nasıl topyekün savaşıyorlarsa siz de onlarla topyekün savaşın. Şunu bilin ki, Allah, takva sahipleriyle beraberdir. |
لاَ يَسْتَأْذِنُكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ أَن يُجَاهِدُواْ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ بِالْمُتَّقِينَ | |
Okunuş | La yeste'zinükellezine yü'minune billahi vel yevmil ahiri ey yücahidu bi emvalihim ve enfüsihim vallahü alimüm bil müttekiyn |
Y.N. Öztürk | Allah'a ve âhiret gününe iman edenler; mallarıyla, canlarıyla cihat edecekleri için senden izin istemezler. Allah, takva sahiplerini iyice bilmektedir. |
إِنَّمَا يَسْتَأْذِنُكَ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَارْتَابَتْ قُلُوبُهُمْ فَهُمْ فِي رَيْبِهِمْ يَتَرَدَّدُونَ | |
Okunuş | İnnema yeste'zinükellezine la yü'minune billahi vel yevmil ahiri vertabet kulubühüm fe hüm fi raybihim yeteraddedun |
Y.N. Öztürk | Ancak Allah'a ve âhiret gününe inanmayanlar, kalpleri kuşkuyla karışmış olup da işkilleri içinde çalkanıp duranlar, sefere katılmak için senden izin isterler. |
فَأَعْقَبَهُمْ نِفَاقًا فِي قُلُوبِهِمْ إِلَى يَوْمِ يَلْقَوْنَهُ بِمَا أَخْلَفُواْ اللّهَ مَا وَعَدُوهُ وَبِمَا كَانُواْ يَكْذِبُونَ | |
Okunuş | Fe a'kabehüm nifakan fi kulubihim ila yevmi yelkavnehu bi ma ahlefüllahe ma veaduhü ve bi ma kanu yekzibun |
Y.N. Öztürk | Nihayet Allah, kendisine verdikleri söze ters düştüklerinden, yalana sapıp durduklarından, huzuruna çıkacakları güne kadar onların kalplerine ikiyüzlülük yerleştirdi. |
وَمِنَ الأَعْرَابِ مَن يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَيَتَّخِذُ مَا يُنفِقُ قُرُبَاتٍ عِندَ اللّهِ وَصَلَوَاتِ الرَّسُولِ أَلا إِنَّهَا قُرْبَةٌ لَّهُمْ سَيُدْخِلُهُمُ اللّهُ فِي رَحْمَتِهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ | |
Okunuş | Ve minel a'rabi mey yü'minü billahi vel yevmil ahiri ve yettehizü ma yünfiku kurubatin indellahi ve salevatir rasul ela inneha kurbetül lehüm se yüdhilühümüllahü fi rahmetih innellahe ğafurur rahiym |
Y.N. Öztürk | Çöl Araplarından bazıları da Allah'a ve âhiret gününe inanır, harcadığını Allah yanında yakınlıklara ve resulün dualarına vesîle edinir. Dikkat edin! O harcadıkları gerçekten kendileri için bir yakınlık vesîlesidir. Allah onları rahmetinin içine sokacaktır. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir. |
لاَ تَقُمْ فِيهِ أَبَدًا لَّمَسْجِدٌ أُسِّسَ عَلَى التَّقْوَى مِنْ أَوَّلِ يَوْمٍ أَحَقُّ أَن تَقُومَ فِيهِ فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ أَن يَتَطَهَّرُواْ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ | |
Okunuş | La tekum fihi ebeda le mescidün üssise alet takva min evveli yevmin ehakku en tekume fih fihi ricalüy yühibbune ey yetetahheru vallahü yühibbül müttahhirin |
Y.N. Öztürk | Böyle bir mescitte sakın namaza durma! Daha ilk gününde takva üzerine kurulan bir mescit, içinde namaz kılman için çok daha uygundur. Temizlenmek arzusu taşıyan erler vardır o mescitte. Allah, temizlenenleri sever. |
وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَـذَا أَوْ بَدِّلْهُ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِن تِلْقَاء نَفْسِي إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ | |
Okunuş | Ve iza tütla aleyhim ayatüna beyyinatin kalellezine la yercune likaene'ti bi kur'anin ğayri haza ev beddilh kul ma yekunü li en übeddilehu min tilkai nefsi in ettebiu illa ma yuha ileyy inni ehafü in asaytü rabbi azabe yevmin aziym |
Y.N. Öztürk | Ayetlerimiz onlara açık-seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler: "Bundan başka bir Kur'an getir yahut bunu değiştir." De k: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim." |
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُواْ مَكَانَكُمْ أَنتُمْ وَشُرَكَآؤُكُمْ فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَآؤُهُم مَّا كُنتُمْ إِيَّانَا تَعْبُدُونَ | |
Okunuş | Ve yevme nahşüruhüm cemian sümme nekulü lillezine eşraku mekaneküm entüm ve şürakaüküm fe zeyyelna beynehüm ve kale şürakaühüm ma küntüm iyyana ta'büdun |
Y.N. Öztürk | Gün olur, onları bir araya toplarız; sonra şirke batmışlara sesleniriz: "Siz ve ortak yaptıklarınız, yerlerinize!" Aralarını ayırmışızdır. Ortak tuttukları şöyle haykırırlar: "Siz bize kulluk etmiyordunuz." |
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَأَن لَّمْ يَلْبَثُواْ إِلاَّ سَاعَةً مِّنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِلِقَاء اللّهِ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ | |
Okunuş | Ve yevme yahşüruhüm keel lem yelbesu illa saatem minen nehar iyetearafune beynehüm kad hasirallezine kezzebu bi likaillahi ve ma kanu mühtedin |
Y.N. Öztürk | Onları huzuruna toplayacağı gün, gündüzün bir saatinden başka, dünyada durmamış gibidirler; aralarında tanışırlar. Allah'a kavuşmayı yalanlayıp da doğru yolu tutmamış bulunanlar, hüsrana uğramışlardır. |
وَمَا ظَنُّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَشْكُرُونَ | |
Okunuş | Ve ma zannüllezine yefterune alellahil kezibe yevmel kiyameh innellahe lezu fadlin alen nasi ve lakinne ekserahüm la yeşkürun |
Y.N. Öztürk | Yalanı Allah'a yakıştıranlar, kıyamet günü hakkında ne düşünüyorlar? Allah, insanlara karşı elbette lütuf sahibidir, fakat onların çokları şükretmiyorlar. |
فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ آيَةً وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ عَنْ آيَاتِنَا لَغَافِلُونَ | |
Okunuş | Fel yevme nüneccike bi bedenike li tekune limen halfeke ayeh ve inne kesiram minen nasi an ayatina le ğafilun |
Y.N. Öztürk | "Bugün senin bedenini kurtaracağız ki, arkandan gelenlere bir ibret olasın. Ama insanların çoğu bizim ayetlerimizden gerçekten habersiz bulunuyor." |
وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مُبَوَّأَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ فَمَا اخْتَلَفُواْ حَتَّى جَاءهُمُ الْعِلْمُ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُواْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ | |
Okunuş | Ve le kad bevve'na beni israile mübevvee sidkiv ve razaknahüm minet tayyibat femahtelefu hatta caehümül ilm inne rabbeke yakdiy beynehüm yevmel kiyameti fima kanu fihi yahtelifun |
Y.N. Öztürk | Yemin olsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve kendilerine temiz yiyeceklerden rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ihtilafa düşmediler. Hiç kuşkusuz, Rabbin, tartışmakta oldukları şey hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir. |
وَأَنِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُم مَّتَاعًا حَسَنًا إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ وَإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَبِيرٍ | |
Okunuş | Ve enistağfiru rabbeküm sümme tubu ileyhi yümetti'küm metaan hasenen ila ecelim müsemmev ve yü'ti külle zi fadlin fadleh ve in tevellev fe inni ehafü aleyküm azabe yevmin kebir |
Y.N. Öztürk | Af dileyin Rabbinizden; sonra da tövbe ile O'na yönelin ki, belirlenmiş bir süreye kadar sizi güzel bir nimetle nimetlendirsin ve her farklı derece sahibine hak ettiği ödülü versin. Eğer yüz çevirirseniz, o takdirde sizi büyük bir günün azabıyla korkuturum. |
وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَى أُمَّةٍ مَّعْدُودَةٍ لَّيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ أَلاَ يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ | |
Okunuş | Ve le in ehharna anhümül azabe ila ümmetim ma'dudetil le yekulünne ma yahbisüh e la yevme ye'tihim leyse masrufen anhüm ve haka bihim ma kanu bihi yestehziun |
Y.N. Öztürk | Ve eğer onlardan azabı, belirlenmiş bir süreye kadar ertelesek, mutlaka şöyle diyeceklerdir: "Onu erteleyen de ne?" Gözünüzü açın, azap onlara geldiği gün, kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve alay edip durdukları şey, kendilerini sarmış olacaktır. |
أَن لاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ اللّهَ إِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ أَلِيمٍ | |
Okunuş | El la ta'büdu illellah inni ehafü aleyküm azabe yevmin elim |
Y.N. Öztürk | "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Korkunç bir gününün azabına uğramanızdan korkuyorum." demişti de, |
قَالَ سَآوِي إِلَى جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاء قَالَ لاَ عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِلاَّ مَن رَّحِمَ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ | |
Okunuş | Kale seavi ila cebeliy ya'simüni minel ma' kale la asimel yevme min emrillahi illa mer rahim ve hale beynehümel mevcü fe kane minel muğrakiyn |
Y.N. Öztürk | Oğlu cevap verdi: "Bir dağa sığınacağım, beni sudan korur." Nûh dedi: "Allah'ın merhamet ettiği dışında bugün hiç kimse için Allah'ın kararından kurtaracak yoktur." Ve ikisi arasına dalga girdi de o, boğulanlar arasına katıldı. |
وَأُتْبِعُواْ فِي هَـذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلا إِنَّ عَادًا كَفَرُواْ رَبَّهُمْ أَلاَ بُعْدًا لِّعَادٍ قَوْمِ هُودٍ | |
Okunuş | Ve ütbiu fi hazihid dünya la'netev ve yevmel kiyameh e la inne aden keferu rabbehüm e la bu'del li adin kavmi hud |
Y.N. Öztürk | Bu dünyada ve kıyamet gününde arkalarına lanet takıldı. Dikkat edin; Âd, Rablerine nankörlük etmişti. Dikkat edin, Hûd'un kavmi olan Âd geri gelmez oldu. |
فَلَمَّا جَاء أَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحًا وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ | |
Okunuş | Felemma cae emruna necceyna salihav vellezine amenu meahu bi rahmetim minna ve min hizyi yevmiiz inne rabbeke hüvel kaviyyül aziz |
Y.N. Öztürk | Emrimiz gelince Sâlih'i ve onunla birlikte iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık. O günün rezilliğinden kurtardık. Senin Rabbin, evet O, Kavî'dir, Azîz'dir. |
وَلَمَّا جَاءتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالَ هَـذَا يَوْمٌ عَصِيبٌ | |
Okunuş | Ve lemma caet rusülüna lutan sie bihim ve daka bihim zer'av ve kale haza yevmün asiyb |
Y.N. Öztürk | Elçilerimiz Lût'a geldiğinde onlar için kaygılanmış, göğsü daralmış da şöyle demişti: "Bu, zorlu bir gün!" |
وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَـهٍ غَيْرُهُ وَلاَ تَنقُصُواْ الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ إِنِّيَ أَرَاكُم بِخَيْرٍ وَإِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُّحِيطٍ | |
Okunuş | Ve ila medyene ehahüm şüayba kale ya kavmi'büdüllahe maleküm min ilahin ğayruhv ve la tenkusul mikyale vel mizane inni eraküm bi hayriv ve inni ehafü aleyküm azabe yevmim mühiyt |
Y.N. Öztürk | Medyen'e, kardeşleri Şuayb'ı göndermiştik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Eksik ölçüp yanlış tartmayın. Sizi nimet-bereket içinde görüyorum, ama sizin için sarıp kuşatan bir günün azabından da korkuyorum." |
يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَوْرَدَهُمُ النَّارَ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ | |
Okunuş | Yakdümü kavmehu yevmel kiyameti fe evradehümün nar ve bi'sel virdül mevrud |
Y.N. Öztürk | Kıyamet günü kavmine önderlik eder. İşte onları suya götürür gibi ateşe götürdü. Ne kötü varış yeridir o götürüldükleri yer! |
وَأُتْبِعُواْ فِي هَـذِهِ لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ بِئْسَ الرِّفْدُ الْمَرْفُودُ | |
Okunuş | Ve ütbiu fi hazihi la'netev ve yevmel kiyameh bi'ser rifdül merfud |
Y.N. Öztürk | Peşlerine lanet takılmıştır: Hem burada hem kıyamet gününde ne kötü destektir o arkalarına takılmış olan! |
إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّمَنْ خَافَ عَذَابَ الآخِرَةِ ذَلِكَ يَوْمٌ مَّجْمُوعٌ لَّهُ النَّاسُ وَذَلِكَ يَوْمٌ مَّشْهُودٌ | |
Okunuş | İnne fi zalike le ayetel li men hafe azabel ahirah zalike yevmim meşhud |
Y.N. Öztürk | Âhiret azabından korkan için bunda elbette ki bir ibret vardır. O, insanları bir araya getiren bir gündür. Görülesi bir gündür o! |
يَوْمَ يَأْتِ لاَ تَكَلَّمُ نَفْسٌ إِلاَّ بِإِذْنِهِ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَعِيدٌ | |
Okunuş | Yevme ye'ti la tekellemü nefsün illa bi iznih fe minhüm şekiyyüv ve seiyd |
Y.N. Öztürk | O geldiği gün hiçbir benlik, O'nun izni olmadan söz söyleyemez. Onların bir kısmı bahtsız, bir kısmı mutludur. |
وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ أَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْسِي فَلَمَّا كَلَّمَهُ قَالَ إِنَّكَ الْيَوْمَ لَدَيْنَا مِكِينٌ أَمِينٌ | |
Okunuş | Ve kalel melikü'tuni bihi estahlishü li nefsi fe lemma kellemehu kale innekel yevme ledeyna mekinün emin |
Y.N. Öztürk | Kral dedi ki: "Onu bana getirin, kendime özel dost edineyim." Yusuf'la konuşunca da şöyle dedi: "Artık bugün yanımızda mevkii olan, güvenilir bir dostsun." |
قَالَ لاَ تَثْرَيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ يَغْفِرُ اللّهُ لَكُمْ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ | |
Okunuş | Kale la tesribe aleykümül yevm yağfirullahü leküm ve hüve erhamür rahimin |
Y.N. Öztürk | Yûsuf dedi: "Bugün azarlanmayacaksınız. Allah sizi affeder. O, rahmet edenlerin en merhametlisidir." |
مَّثَلُ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِمْ أَعْمَالُهُمْ كَرَمَادٍ اشْتَدَّتْ بِهِ الرِّيحُ فِي يَوْمٍ عَاصِفٍ لاَّ يَقْدِرُونَ مِمَّا كَسَبُواْ عَلَى شَيْءٍ ذَلِكَ هُوَ الضَّلاَلُ الْبَعِيدُ | |
Okunuş | Meselüllezine keferu bi rabbihim a'malühüm keramadinişteddet bihir rihu fi yevmin asif le yakdirune mimma kesebu ala şey' zalike hüved dalalül beiyd |
Y.N. Öztürk | Rablerine nankörlük edenlerin amelleri, fırtınalı bir günde rüzgârın tarumar ettiği küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu, dönüşü olmayan sapıklığı ta kendisidir. |
قُل لِّعِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُواْ يُقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَيُنفِقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلانِيَةً مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لاَّ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خِلاَلٌ | |
Okunuş | Kul li ibadiyellezine amenu yükiymus salate ve yünfiku mimma razaknahüm sirrav ve alaniyetem min kabli ey ye'tiye yevmül la bey'un fihi ve la hilal |
Y.N. Öztürk | İnanan kullarıma söyle: Namazı kılsınlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan, hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun olmadığı o gün gelmeden önce, gizli ve açık infak etsinler. |
رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ | |
Okunuş | Rabbenağfir li ve li valideyye ve lil mü'minine yevme yekumül hisab |
Y.N. Öztürk | "Rabbimiz, hesabın ortaya geleceği gün; beni, anne-babamı ve inananları affet!" |
وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ | |
Okunuş | Ve la tahsebennellahe ğafilen amma ya'melüz zalimun innema yüehhiruhüm li yevmin teşhasu fihil ebsar |
Y.N. Öztürk | Sakın, Allah'ı, zalimlerin yapmakta olduğundan habersiz sanma. O, onları, gözlerin korkudan donup kalacağı bir güne erteliyor, hepsi bu... |
وَأَنذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْتِيهِمُ الْعَذَابُ فَيَقُولُ الَّذِينَ ظَلَمُواْ رَبَّنَا أَخِّرْنَا إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ نُّجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِعِ الرُّسُلَ أَوَلَمْ تَكُونُواْ أَقْسَمْتُم مِّن قَبْلُ مَا لَكُم مِّن زَوَالٍ | |
Okunuş | Ve enzirin nase yevme ye'tihimül azabü fe yekulüllezine zalemu rabbena ahhirna ila ecelin karibin nücib da'veteke ve nettebiir rusül e ve lem tekunu aksemtüm min kablü ma leküm min zeval |
Y.N. Öztürk | İnsanları, azabın kendilerine ulaşacağı gün konusunda uyar. O gün, zalimler şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar geri bırak da çağrına cevap verip resullere uyalım." Daha önce siz, kendiniz için çöküş ve bitiş yoktur diye yemin etmediniz mi? |
يَوْمَ تُبَدَّلُ الأَرْضُ غَيْرَ الأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ وَبَرَزُواْ للّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ | |
Okunuş | Yevme tübeddelül erdu ğayral erdi ve semavatü ve berazu lillahil vahidil kahhar |
Y.N. Öztürk | O gün yerküre başka bir yerküreye dönüştürülür. Gökler de öyle. Hepsi o Vâhid ve Kahhâr olan Allah'ın huzurunda dikilir. |
وَتَرَى الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ مُّقَرَّنِينَ فِي الأَصْفَادِ | |
Okunuş | Ve teral mücrimine yevmeizim mükarranine fil asfad |
Y.N. Öztürk | O gün suçluların, birbirine perçinlenmiş bukağılarla çengellendiklerini görürsün. |
وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَى يَوْمِ الدِّينِ | |
Okunuş | Ve inne aleykel la'nete ila yevmid din |
Y.N. Öztürk | "Din gününe kadar üzerinde lanet var." |
قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ | |
Okunuş | Kale rabbi fe enzirni ila yevmi yüb'asun |
Y.N. Öztürk | Dedi: "Rabbim, onların diriltileceği güne kadar bana süre ver." |
إِلَى يَومِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ | |
Okunuş | İla yevmil vaktil ma'lum |
Y.N. Öztürk | "Bilinen vaktin gününe kadar..." |
لِيَحْمِلُواْ أَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَمِنْ أَوْزَارِ الَّذِينَ يُضِلُّونَهُم بِغَيْرِ عِلْمٍ أَلاَ سَاء مَا يَزِرُونَ | |
Okunuş | Li yahmilu evzarahüm kamiletey yevmel kiyameti ve min evzarillezine yüdillunehüm bi ğayri ilm e la sae ma yezirun |
Y.N. Öztürk | Şunun için ki onlar, kıyamet günü kendi günahlarını tamamen yüklendikten başka, ilimsizlik yüzünden saptırdıkları kişilerin günahlarının bir kısmını da yüklenecekler. Bakın, ne kötü şey yükleniyorlar! |
ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُخْزِيهِمْ وَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَآئِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تُشَاقُّونَ فِيهِمْ قَالَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْعِلْمَ إِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالْسُّوءَ عَلَى الْكَافِرِينَ | |
Okunuş | Sümme yevmel kiyameti yuhzihüm ve yekulü eyne şürakaiyellezine küntüm tüşakkune fihim kalellezine utül ilme innel hizyel yevme ves sue lalel kafirin |
Y.N. Öztürk | Sonra kıyamet günü onları rezil edecek ve diyecek: "Kendileri için kavga çıkarıp ayrılığa düştüğünüz ortaklarım nerede?" Kendilerine ilim verilmiş olanlar diyecekler ki: "Bugün rezillik ve kötülük, gerçeği inkâr edenleredir." |
تَاللّهِ لَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَى أُمَمٍ مِّن قَبْلِكَ فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَهُوَ وَلِيُّهُمُ الْيَوْمَ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ | |
Okunuş | Tellahi le kad erselna ila ümemim min kablike fe zeyyene lehümüş şeytanü a'malehüm fe hüve veliyyühümül yevme ve lehüm azabün elim |
Y.N. Öztürk | Yemin olsun Allah'a ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik de şeytan onlara amellerini süslü gösterdi. O, bugün de onların dostudur/ o gün de onların dostu idi. Onlar için acıklı bir azap var. |
وَاللّهُ جَعَلَ لَكُم مِّن بُيُوتِكُمْ سَكَنًا وَجَعَلَ لَكُم مِّن جُلُودِ الأَنْعَامِ بُيُوتًا تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ إِقَامَتِكُمْ وَمِنْ أَصْوَافِهَا وَأَوْبَارِهَا وَأَشْعَارِهَا أَثَاثًا وَمَتَاعًا إِلَى حِينٍ | |
Okunuş | Vallahü ceale leküm min cüludil en'ami büyuten testehiffuneha yevme za'niküm ve yevme ikametiküm ve min asvafiha ve evbariha ve eş'ariha esasev ve metaan ila hiyn |
Y.N. Öztürk | Allah size, evlerinizden huzur ve sükûn yeri yaptı. Hayvan derilerinden size, gerek güç gününüzde gerek konduğunuz sırada rahatça taşıyacağınız evler yaptı. Ayrıca, hayvanların; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından belli bir süreye kadar kullanabileceğiniz giyimlikler, döşemelikler ve kullanım eşyası verdi. |
وَيَوْمَ نَبْعَثُ مِن كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا ثُمَّ لاَ يُؤْذَنُ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ وَلاَ هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ | |
Okunuş | Ve yevme neb'asü min külli ümmetin şehiden sümme la yü'zenü lillezine keferu ve la hüm yüsta'tebun |
Y.N. Öztürk | Her ümmetten bir tanığı ortaya sürdüğümüz gün, küfre sapanlara ne izin verilir ne de özür dilemelerine imkân sağlanır. |
وَأَلْقَوْاْ إِلَى اللّهِ يَوْمَئِذٍ السَّلَمَ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ | |
Okunuş | Ve elkav ilellahi yevmeizinis seleme ve dalle anhüm ma kanu yefterun |
Y.N. Öztürk | O gün hepsi Allah huzurunda teslim bayrağı çekmiş, iftira aracı olarak kullandıklarının tümü onları ortada bırakıp kaybolmuştur. |
وَيَوْمَ نَبْعَثُ فِي كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا عَلَيْهِم مِّنْ أَنفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَهِيدًا عَلَى هَـؤُلاء وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ | |
Okunuş | Ve yevme neb'azü fi külli ümmetin şehiden ala haüla' ve nezzelna aleykel kitabe tibyanel likülli şey'iv ve hüdev ve rahmetev ve büşra lil müslimin |
Y.N. Öztürk | Gün olur, her ümmet için kendi aleyhlerine kendi içlerinden bir tanık çıkarırız. Seni de şu insanlar hakkında tanık olarak getireceğiz. Sana bu Kitap'ı indirdik ki herşey için ayrıntılı bir açıklayıcı, bir kılavuz, bir rahmet, Müslümanlara da bir müjde olsun. |
وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِن بَعْدِ قُوَّةٍ أَنكَاثًا تَتَّخِذُونَ أَيْمَانَكُمْ دَخَلاً بَيْنَكُمْ أَن تَكُونَ أُمَّةٌ هِيَ أَرْبَى مِنْ أُمَّةٍ إِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللّهُ بِهِ وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ | |
Okunuş | Ve la tekunu kelleti nekadat ğazleha mim ba'di kuvvetin enkasa tettehizune eymaneküm dehalem beyneküm en tekune ümmetün hiye erba min ümmeh innema yeblukümüllahü bih ve le yübeyyinenne leküm yevmel kiyameti ma küntüm fihi tahtelifun |
Y.N. Öztürk | Yeminleri bozmada, ipliğini kuvvetle büktükten sonra bozup parçalayan karı gibi olmayın. Bir topluluk ötekinden daha zengin ve kalabalık çıktığı için yeminlerinizi aranızda bir hile aracı yapıyorsunuz. Allah sizi bununla imtihan ediyor; ihtilafa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size açık bir biçimde elbette gösterecektir. |
يَوْمَ تَأْتِي كُلُّ نَفْسٍ تُجَادِلُ عَن نَّفْسِهَا وَتُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ | |
Okunuş | Yevme te'ti küllü nefsin tücadilü an nefsiha ve tüveffa küllü nefsim ma amilet ve hüm la yuzlemun |
Y.N. Öztürk | Gün olur, herkes kendi nefsi için mücadele eder ve herkese, yaptığının karşılığı tam tamına ödenir; onlar asla zulme uğratılmazlar. |
إِنَّمَا جُعِلَ السَّبْتُ عَلَى الَّذِينَ اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُواْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ | |
Okunuş | İnnema cüiles sebtü alellezinahtelefu fih ve inne rabbeke le yahkümü beynehüm yevmel kiyameti fima kanu fihi yahtelifun |
Y.N. Öztürk | Cumartesi tatili, sadece onda ihtilaf edenlere farz kılındı. Rabbin, tartışmakta oldukları şey hakkında, onlar arasında kıyamet günü hüküm verecektir. |
وَكُلَّ إِنسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَآئِرَهُ فِي عُنُقِهِ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنشُورًا | |
Okunuş | Ve külle insanin elzemnahü tairahu fi unukih ve nuhricü lehu yevmel kiyameti kitabey yelkahü menşura |
Y.N. Öztürk | Her insanın uğursuzluk kuşunu onun boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine, önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız: |
اقْرَأْ كَتَابَكَ كَفَى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَسِيبًا | |
Okunuş | İkra' kitabek kefa bi nefsikel yevme aleyke hasiba |
Y.N. Öztürk | "Oku kitabını! Bugün sana hesap sorucu olarak öz benliğin yeter." |
يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَجِيبُونَ بِحَمْدِهِ وَتَظُنُّونَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً | |
Okunuş | Yevme yed'uküm fe testecibune bi hamdihi ve tezunnune il lebistüm illa kalila |
Y.N. Öztürk | Sizi çağıracağı gün onu hamd ederek çağrısına derhal uyacaksınız. Ve sadece az bir süre kaldığınızı düşüneceksiniz. |
وَإِن مَّن قَرْيَةٍ إِلاَّ نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ أَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَابًا شَدِيدًا كَانَ ذَلِك فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا | |
Okunuş | Ve im min karyetin illa nahnü mühlikuha kable yevmil kiyameti ev müazzibuha azaben şedida kane zalike fil kitabi mestura |
Y.N. Öztürk | Hiçbir kent/medeniyet dışta kalmamak üzere, kıyamet gününden önce hepsini ya helâk edeceğiz yahut da şiddetli bir azapla azaplandıracağız. İşte bu, Kitap'ta satır satır yazılmış bulunuyor. |
قَالَ أَرَأَيْتَكَ هَـذَا الَّذِي كَرَّمْتَ عَلَيَّ لَئِنْ أَخَّرْتَنِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لأَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُ إَلاَّ قَلِيلاً | |
Okunuş | Kale e raeyteke hazellezi kerramte aleyye le in ehherteni ila yevmil kiyameti le ahtenikenne zürriyyetehu illa kalila |
Y.N. Öztürk | Yine dedi: "Şu benden üstün kıldığına bir baksana! Yemin olsun, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, hükmüm altına alacağım." |
يَوْمَ نَدْعُو كُلَّ أُنَاسٍ بِإِمَامِهِمْ فَمَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَأُوْلَـئِكَ يَقْرَؤُونَ كِتَابَهُمْ وَلاَ يُظْلَمُونَ فَتِيلاً | |
Okunuş | Yevme ned'u külle ünasim bi imamihim fe men utiye kitabehu bi yeminihi fe ülaike yakraune kitabehüm ve la yuzlemune fetila |
Y.N. Öztürk | Gün olur, insan gruplarından herbirini kendi önderiyle çağırırız. O gün kitabı kendisine sağdan verilenler, kitaplarını okuyacaklar ve bir kıl kadar haksızlığa uğratılmayacaklar. |
وَمَن يَهْدِ اللّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ وَمَن يُضْلِلْ فَلَن تَجِدَ لَهُمْ أَوْلِيَاء مِن دُونِهِ وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى وُجُوهِهِمْ عُمْيًا وَبُكْمًا وَصُمًّا مَّأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَعِيرًا | |
Okunuş | Ve mey yehdillahü fe hüvel mühted ve mey yudlil fe len tecide lehüm evliyae min dunih ve nahşüruhüm yevmel kiyameti ala vücuhihim umyev ve bükmev ve summa me'vahüm cehennem küllema habet zidnahüm seiyra |
Y.N. Öztürk | Allah kime hidayet verirse doğru olan yolu bulan odur. Kimi de şaşırtırsa, böyleleri için O'nun dışında dostlar bulamazsın. Kıyamet günü böylelerini kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzleri üstüne sürerek haşrederiz. Varacakları yer cehennemdir ki, alevi dindikçe kızgın ateşini körükleyiveririz. |
وَكَذَلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَاءلُوا بَيْنَهُمْ قَالَ قَائِلٌ مِّنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالُوا رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُوا أَحَدَكُم بِوَرِقِكُمْ هَذِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلْيَنظُرْ أَيُّهَا أَزْكَى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُم بِرِزْقٍ مِّنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ أَحَدًا | |
Okunuş | Ve kezalike beasnahüm li yetesaelu beynehüm kale kailüm minhüm kem lebistüm kalu lebisna yevmen ev ba'da yevm kalu rabbüküm a'lemü bi ma lebistüm feb'asu ehadeküm bi verikilüm hazihi ilel medineti fel yenzur eyyüha ezka taamen fel ye'tiküm bi rizkim minhü vel yetelattaf ve la yüş'iranne biküm ehada |
Y.N. Öztürk | İşte böyle! Onları dirilttik ki, birbirlerine sorup dursunlar. İçlerinden biri şöyle konuştu: "Ne kadar durdunuz?" Dediler: "Bir gün yahut günün bir parçası kadar." Dediler: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Siz şimdi birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; kentin hangi yiyeceği daha temizse ondan size bir rızık getirsin. Ama nazik ve kurnaz davransın ki, sizi kimseye fark ettirmesin." |
وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ أَحَدًا | |
Okunuş | Ve yevme nüseyyirul cibale ve teral erda barizetev ve hasernahüm fe lem nüğadir minhüm ehada |
Y.N. Öztürk | Gün olur, dağları yürütürüz de yeryüzünü çırılçıplak görürsün. İnsanları huzurumuzda toplamış, içlerinden hiçbirisini hesap dışı bırakmamışızdır. |
وَيَوْمَ يَقُولُ نَادُوا شُرَكَائِيَ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُم مَّوْبِقًا | |
Okunuş | Ve yevme yekulü nadu şürakaiyellezine zeamtüm fe deavhüm fe lem yestecibu lehüm ve cealna beynehüm mevbika |
Y.N. Öztürk | Bir gün Allah şöyle diyecektir: "O bir şey zannettiğiniz ortaklarımı çağırın!" Hemen çağırdılar ama onlar kendilerine cevap vermedi. Biz onların aralarına tehlikeli bir uçurum/yıkıcı bir düşmanlık koyduk. |
وَتَرَكْنَا بَعْضَهُمْ يَوْمَئِذٍ يَمُوجُ فِي بَعْضٍ وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَجَمَعْنَاهُمْ جَمْعًا | |
Okunuş | Ve terakna ba'dahüm yevmeiziy yemucü fi ba'div ve nüfiha fis suri fe cema'nahüm cem'a |
Y.N. Öztürk | O gün onları bırakmışızdır, birbirleri içinde dalgalanırlar. Sûra da üflenmiştir; hepsini bir araya toplamışızdır. |
وَعَرَضْنَا جَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لِّلْكَافِرِينَ عَرْضًا | |
Okunuş | Ve aradna cehenneme yevmeizil lil kafirine arda |
Y.N. Öztürk | O gün, cehennemi, inkârcılara öyle bir sunmuşuzdur ki!... |
أُولَئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهِ فَحَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْنًا | |
Okunuş | Ülaikellezine keferu bi ayati rabbihim ve likaihi fe habitat a'malühüm fe la nükiymü lehüm yevmel kiyameti vezna |
Y.N. Öztürk | Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na ulaşmayı inkâr etmişler de bütün amelleri boşa çıkmıştır. Bu yüzden kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız/onlara hiçbir değer vermeyiz. |
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا | |
Okunuş | Ve selamün aleyhi yevme vülide ve yevme yemutü ve yevme yüb'asü hayya |
Y.N. Öztürk | Selam olsun ona, doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kaldırılacağı gün. |
فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا | |
Okunuş | Fe küli veşrabi ve karri ayna fe imma terayinne minel beşeri ehaden fe kuli inni nezertü lir rahmani savmen fe len ükellimel yevme insiyya |
Y.N. Öztürk | "Artık ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen şöyle söyle: 'Ben Rahman için oruç adadım. Onun için bugün, insan cinsinden hiç kimseyle konuşmayacağım." |
وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا | |
Okunuş | Vesselamü aleyye yevme vülidtü ve yevme emutü ve yevme üb'asü hayya |
Y.N. Öztürk | "Selam bana doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kaldırılacağım gün." |
فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن مَّشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ | |
Okunuş | Fahtelefel ahzabü mim beynihim fe veylül lillezine keferu mim meşhedi yevmin aziym |
Y.N. Öztürk | Kendi aralarından çıkan hizipler ihtilafa düştüler. Büyük bir günün tanıklığından ötürü vay o inkârcıların haline! |
أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا لَكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ | |
Okunuş | Esmi'bihim ve ebsir yevme ye'tunena lakiniz zalimunel yevme fi dalalim mübin |
Y.N. Öztürk | Bize gelecekleri gün neler işitecekler, neler görecekler! Fakat o zalimler bugün, açık bir sapıklık içindedirler. |
وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ | |
Okunuş | Ve enzirhüm yevmel hasrati iz kudiyel emr ve hüm fi ğafletiv ve hüm la yü'minun |
Y.N. Öztürk | Sen onları, o hasret günü ile ilgili olarak uyar. Çünkü onlar gaflet içindeyken, iman da etmemişken iş bitirilmiş olacaktır. |
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقِينَ إِلَى الرَّحْمَنِ وَفْدًا | |
Okunuş | Yevme nahşürul müttekiyne iler rahmani vefda |
Y.N. Öztürk | Gün olur, o sakınanları biz, Rahman'ın huzurunda heyet halinde toplarız. |
وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا | |
Okunuş | Ve küllühüm atihi yevmel kiyameti ferda |
Y.N. Öztürk | Ve onların hepsi kıyamet günü O'na tek tek gelecektir. |
قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزِّينَةِ وَأَن يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى | |
Okunuş | Kale mev'idüküm yevmüz zinet ve ey yuhşeran nasü duha |
Y.N. Öztürk | Mûsa dedi: "Bizimle buluşacağınız zaman, süs günü olsun. İnsanlar kuşluk vakti bir araya getirilsin." |
فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا وَقَدْ أَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلَى | |
Okunuş | Fe ecmiu keydeküm sümme'tu saffa ve kad eflehal yevme menista'la |
Y.N. Öztürk | "Hemen hünerlerinizi birleştirin; sonra saf bağlamış olarak gelin! Bugün, üstün gelen kurtulmuş olacaktır." |
مَنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وِزْرًا | |
Okunuş | Men a'rada anhü fe innehu yahmilü yevmel kiyameti vizra |
Y.N. Öztürk | Kim ondan yüz çevirirse, kıyamet günü bir günah yüklenecektir. |
خَالِدِينَ فِيهِ وَسَاء لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلًا | |
Okunuş | Halidine fih ve sae lehüm yevmel kiyameti himla |
Y.N. Öztürk | Sürekli olarak o yükün altındadır; kıyamet gününde bu onlar için ne kötü yüktür! |
يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا | |
Okunuş | Yevme yünfehu fis suri ve nahşürul mücrimine yevmeizin zürka |
Y.N. Öztürk | O gün sûra üfrülür ve günahkârları o gün gözleri gömgök bir halde haşrederiz. |
نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا يَوْمًا | |
Okunuş | Nahnü a'lemü bima yekulune iz yekulü emselühüm tarikaten il lebistüm illa yevma |
Y.N. Öztürk | Onların söylemekte olduklarını biz daha iyi biliriz. Yolca en seçkinleri olan şöyle diyordu: "Eni-sonu, bir gün kaldınız." |
يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ وَخَشَعَت الْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا | |
Okunuş | Yevmeiziy yettebiuned daiye la ivece leh ve haşeatil asvatü lir rahmani fe la tesmeu illa hemsa |
Y.N. Öztürk | O gün, eğip bükmesi olmayan davetçiye uyarlar. Rahman'ın huzurunda sesler kısılır, artık bir hışıltıdan başka bir şey işitmezsiniz. |
يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا | |
Okunuş | Yevmeizil la tenfeuş şefaatü illa men ezine lehür rahmanü ve radiye lehu kavla |
Y.N. Öztürk | O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna... |
وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا | |
Okunuş | Ve anetil vücuhü lil hayyil kayyum ve kad habe men hamele zulma |
Y.N. Öztürk | Bütün yüzler o Hayy ve Kayyûm önünde yere inmiştir. Zulüm taşıyan perişan olup gitmiştir. |
وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى | |
Okunuş | Ve men a'rada an zikri fe innel lehu meiyşeten dankev ve nahşüruhu yevmel kiyameti a'ma |
Y.N. Öztürk | Kim benim zikrimden/Kur'anımdan yüz çevirirse onun için zor, sıkıcı bir hayat şekli/dar bir geçim vardır; kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz. |
قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنسَى | |
Okunuş | Kale kezalike etetke ayatüna fe nesiteha ve kezalikel yevme tünsa |
Y.N. Öztürk | Allah buyurur: "Ayetlerimiz sana geldiğinde sen böyle unutmuştun; bugün de sen aynı şekilde unutuluyorsun." |
وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ | |
Okunuş | Ve nedaul mevazinel kista li yevmil kiyameti fe la tuzlemü nefsün şey'a ve in kane miskale habbetim min hardelin eteyna biha ve kefa bina hasibin |
Y.N. Öztürk | Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız/adaleti terazilere koyacağız. Hiç kimseye zere kadar zulüm edilmeyecek. Hardal tanesi kadar birşey olsa onu ortaya getiririz. Hesapçılar olarak biz yeteriz! |
لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْأَكْبَرُ وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ هَذَا يَوْمُكُمُ الَّذِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ | |
Okunuş | La yahzünülümül fezeul ekberu ve tetelekkahümül melaikeh haza yevmükümüllezi küntüm tuadun |
Y.N. Öztürk | O en büyük korku onları tasalandırmaz. Melekler onları şöyle karşılarlar: "Bu size o vaat edilen gününüzdür!" |
يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاء كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُّعِيدُهُ وَعْدًا عَلَيْنَا إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ | |
Okunuş | Yevme natvis semae ke tayyis sicililli lil kütüb kema bede'na evvele halkin nüiydüh va'den aleyna inna künna failin |
Y.N. Öztürk | Gün olur göğü, yazı tomarlarını dürer gibi düreriz. İlk yaratılışta başladığımız gibi onu baştan yaparız. Üzerimizde bir vaat olarak biz bunu mutlaka yapacağız. |
يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا هُم بِسُكَارَى وَلَكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ | |
Okunuş | Yevme teravneha tezhelü küllü mürdiatin amma erdaat ve tedau küllü zati hamlin hamleha ve teran nase sükara ve ma hüm bi sükara ve lakinne azabellahi şedid |
Y.N. Öztürk | Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın, emzirdiğinden vazgeçer ve her gebe kadın, taşıdığını düşürür. Sen o gün insanları sarhoşlar halinde görürsün; oysaki onlar sarhoş değillerdir, ama Allah'ın azabı çok şiddetlidir. |
ثَانِيَ عِطْفِهِ لِيُضِلَّ عَن سَبِيلِ اللَّهِ لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَنُذِيقُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَذَابَ الْحَرِيقِ | |
Okunuş | Saniye itfihi li yüdille an sebilillah lehu fid dünya hizyüv ve nüzikuhu yevmel kiyameti azabel hariyk |
Y.N. Öztürk | Yanını eğip bükerek uğraşır ki, Allah yolundan saptırıversin. Böyle kişiye dünyada bir yüz karası öngörülmüştür. Ve kıyamet günü biz ona, o kasıp kavuran yangının azabını tattıracağız. |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالصَّابِئِينَ وَالنَّصَارَى وَالْمَجُوسَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا إِنَّ اللَّهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ | |
Okunuş | İnnellezine amenu vellezine hadu ves sabiine ve nesara vel mecuse vellezine eşraku innellahe yefdilü beynehüm yevmel kiyameh innellahe ala külli şey'in şehid |
Y.N. Öztürk | İman edenler, Yahudiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecusîler ve şirke sapanlar arasında Allah, kıyamet günü ayrım yapacaktır. Allah, her şey üzerine Şehîd'dir, tanıktır. |
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَن يُخْلِفَ اللَّهُ وَعْدَهُ وَإِنَّ يَوْمًا عِندَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِّمَّا تَعُدُّونَ | |
Okunuş | Ve yesta'ciluneke bil azabi ve ley yuhlifellahü va'deh ve inne yevmen inde rabbike ke elfi senetim mimma teuddun |
Y.N. Öztürk | Senden aceleyle azabı istiyorlar: Allah, vaadine asla ters düşmez. Şu da bir gerçek ki Rabbinin katındaki bir gün, sizin saymakta olduğunuzun bin yılı gibidir. |
وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي مِرْيَةٍ مِّنْهُ حَتَّى تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً أَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَقِيمٍ | |
Okunuş | Ve la yezalüllezine keferu fi miryetim minhü hatta te'tiyehümüs saatü bağteten ev ye'tiyehüm azabü yevmin akiym |
Y.N. Öztürk | İnkâr edenler ise kıyamet ansızın başlarına patlayıncaya kadar, yahut kısır bir günün azabı kendilerine gelip çatıncaya kadar, o Kur'an'dan yana kuşku içinde olmaya devam edecekler. |
الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِّلَّهِ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ | |
Okunuş | Elmülkü yevmeizil lillah yahkümü beynehüm fellezine amenu ve amilus salihati fi cennatin neiym |
Y.N. Öztürk | O gün mülk ve yönetim Allah'ındır. Aralarında O, hüküm verecektir. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, nimetlerle dolu cennetlerde olacaklardır. |
اللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ | |
Okunuş | Allahü yahkümü beyneküm yevmel kiyameti fima küntüm fihi tahtelifun |
Y.N. Öztürk | Allah, tartışmakta olduğunuz konuda kıyamet günü aranızda hüküm verecektir. |
ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ | |
Okunuş | Sümme inneküm yevmel kiyameti tüb'asun |
Y.N. Öztürk | Sonra siz kıyamet gününde yeniden diriltileceksiniz. |
لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ إِنَّكُم مِّنَّا لَا تُنصَرُونَ | |
Okunuş | La tec'erul yevme inneküm minna la tünsarun |
Y.N. Öztürk | "Bağırıp dövünmeyin bugün, bizim karşımızda kimseden yardım göremezsiniz." |
لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا فِيمَا تَرَكْتُ كَلَّا إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا وَمِن وَرَائِهِم بَرْزَخٌ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ | |
Okunuş | Lealli a'melü salihan fima teraktü kella inneha kelimetün hüve kailüha ve miv veraihim berzehun ila yevmi yüb'asun |
Y.N. Öztürk | Döndürün ki, o arkada bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım." Hayır, bir kelime ki bu, o söyler onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır. |
فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءلُونَ | |
Okunuş | Fe iza nüfiha fis suri fe la ensabe beynehüm yevmeiziv ve la yetesaelun |
Y.N. Öztürk | Sûra üfürüldüğünde, aralarında artık soy-sop/şuna-buna mensup olmalar söz konusu edilemez. Birbirlerini soruşturamazlar da. |
إِنِّي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ | |
Okunuş | İnni cezeytühümül yevme bima saberu ennehüm hümül faizun |
Y.N. Öztürk | Bugün onlara ben, sabretmiş olmalarının karşılığını verdim. Başarıya erip kurtulanlar, onlardır. |
قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَاسْأَلْ الْعَادِّينَ | |
Okunuş | Kalu lebisna yevmen ev ba'da yevmin fes'elil addin |
Y.N. Öztürk | Derler: "Bir gün yahut günün bir kısmı kadar; sayanlara sor." |
الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا مِئَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُم بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ | |
Okunuş | Ezzaniyeü vez zani feclidu külle vahidim minhüma miete celdetiv ve la te'huzküm bi hima ra'fetün fi dinillahi in küntüm tü'minune billahi vel yevmil ahir velyeşhed azabehüma taifetüm minel mü'minin |
Y.N. Öztürk | Zina eden kadınla zina eden erkek... Yüz vuruş vurun herbirinin ciltlerine... Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini konusunda bunlara acıma duygusu sizi yakalamasın. Müminlerden bir grup da bunların cezalarına tanık olsun. |
يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ | |
Okunuş | Yevme teşhedü aleyhim elsinetühüm ve eydihim ve erculühüm bima kanu ya'melun |
Y.N. Öztürk | Gün gelecek onların kendi dilleri, kendi elleri, kendi ayakları, yapıp ettikleri işler hakkında kendi aleyhlerine tanıklık edecektir. |
يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ | |
Okunuş | Yevmeiziy yüveffihimüllahü dinehümül hakka ve ya'lemune ennellahe hüvel hakkul mübin |
Y.N. Öztürk | O gün Allah, onlara hak ettikleri cezayı tam verecek ve Allah'ın apaçık Hak olduğunu bilecekler. |
رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ | |
Okunuş | Ricalül la tülhihim ticaratüv ve la bey'un an zikrillahi ve ikamis salit ve itaiz zekati yehafune yevmen tetekallebü fihil kulubü vel ebsar |
Y.N. Öztürk | Öyle erler vardır ki, bir ticaret de bir alış-veriş de onları Allah'ın zikrinden/Kur'an'ından, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerle gözlerin döneceği/yer değiştireceği günden korkarlar. |
أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قَدْ يَعْلَمُ مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ وَيَوْمَ يُرْجَعُونَ إِلَيْهِ فَيُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوا وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ | |
Okunuş | E la inne lillahi ma fis semavati vel ard kad ya'lemü ma entüm aleyh ve yevme yürceune ileyhi fe yünebbiühüm bi ma amilu vallahü bi külli şey'in alim |
Y.N. Öztürk | Gözünüzü açın! Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız Allah'ındır. O sizin ne hal üzere olduğunuzu bilir. Bir gün O'na döndürülecekler de O onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir. Allah her şeyi iyice bilmektedir. |
لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا | |
Okunuş | La ted'ul yevme süburav vahidev ved'u süburan kesira |
Y.N. Öztürk | Bugün bir ölüm çağırmayın, birçok ölümü davet edin. |
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَؤُلَاء أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ | |
Okunuş | Ve yemve yahşüruhüm ve ma ya'büdune min dunillahi fe yekulü e entüm adleltüm ibadi haülai em hüm dallüs sebil |
Y.N. Öztürk | Onları ve Allah dışındaki taptıklarını haşredeceği gün şöyle sorar: "Şu kullarımı siz mi saptırdınız yoksa onlar mı yoldan çıktılar?" |
يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَى يَوْمَئِذٍ لِّلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَّحْجُورًا | |
Okunuş | Yevme yeravnel melaikete la büşra yevmeizil lil mücrimine ve yekulune hicram mahcura |
Y.N. Öztürk | Melekleri görecekleri günde, o günahkârlara hiçbir müjde yoktur. Şöyle diyecekler: "Yasaktır, yasaklanmıştır!" |
أَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُّسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا | |
Okunuş | Ashabül cenneti yemeizin hayrum müstekarrav ve ahsenü mekiyla |
Y.N. Öztürk | O gün, konakladıkları yer çok hayırlı, dinlenip eğlendikleri yer çok güzel olanlar, cennet halkıdır. |
وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاء بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلَائِكَةُ تَنزِيلًا | |
Okunuş | Ve yevme teşekkakus semaü bil ğamami ve nüzzilel melaiketü tenzila |
Y.N. Öztürk | Gün olur, gök, bulutlarla yarılır ve melekler ardarda indirilir. |
الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَنِ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا | |
Okunuş | Elmülkü yevmeizinil hakku lir rahman ve kane yevmen alel kafirine asira |
Y.N. Öztürk | O gün gerçek mülk ve yönetim Rahman'ındır. Ve o, kâfirler için çok zorlu bir gündür. |
وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا | |
Okunuş | Ve yevme yeadduz zalimü ala yedeyhi yekulü ya leytenit tehaztü mear rasuli sebila |
Y.N. Öztürk | O gün zalim, ellerini ısırarak diyecek ki: "Ne olurdu, resulle birlikte bir yol tutsaydım." |
يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا | |
Okunuş | Yüdaaf lehül azabü yevmel kiyameti ve yahlüd fihi mühana |
Y.N. Öztürk | Kıyamet günü azap kendisi için katkat artırılır da hor ve ezik halde onun içinde sürekli kalır. |
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ | |
Okunuş | Fe cümias seharatü li mikati yevmim ma'lun |
Y.N. Öztürk | Nihayet büyücüler belirlenen bir günün, belirlenen bir vaktinde bir araya getirildi. |
وَالَّذِي أَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ | |
Okunuş | Vellezi at'meu ey yağfira li hatiy'eti yevmeddin |
Y.N. Öztürk | "Din gününde hatalarımı affetmesini umup durduğum da O'dur." |
وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ | |
Okunuş | Ve la tuhzini yevme yüb'asun |
Y.N. Öztürk | "Herkesin diriltileceği gün beni utandırma." |
يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ | |
Okunuş | Yevme la yenfeu malüv ve la benun |
Y.N. Öztürk | "Bir gündür ki o, ne mal fayda verir ne oğullar." |
إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ | |
Okunuş | İnni ehafü aleyküm azabe yevmin aziym |
Y.N. Öztürk | "Büyük bir günün azabı üstünüzedir diye korkuyorum." |
قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ لَّهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ | |
Okunuş | Kale hazihi nakatül leha şirbüv ve leküm şirbü yevmim ma'lum |
Y.N. Öztürk | Dedi: "Şu bir dişi devedir. Onun su içme hakkı var. Belli bir günde su içme hakkı da sizin." |
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ | |
Okunuş | Ve la temessuha bi suin fe ye'huzeküm azabü yevmin aziym |
Y.N. Öztürk | "Ona kötülükle ilişmeyin. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar." |
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ | |
Okunuş | Fe kezzebuhü fe ehazehüm azabü yevmiz zulleh innehu kane azabe yevmin aziym |
Y.N. Öztürk | Onu yalanladılar; bunun üzerine o gölgelik gününün azabı onları yakalayıverdi. O, gerçekten büyük bir günün azabıydı. |
وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِن كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِّمَّن يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ | |
Okunuş | Ve yevme nahşüru min külli ümmetin fevcem mimmey yükezzibü bi ayatina fehüm yuzeun |
Y.N. Öztürk | O gün her ümmetin içinden ayetlerimizi yalanlayanlardan bir zümre derleriz de onlar, toplu halde ortaya sürülürler. |
وَيَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاء اللَّهُ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ | |
Okunuş | Ve yevme yünfehu fis suri fe fezia men fis semavati ve men fil erdi illa men şaellah ve küllün etevhü dahirin |
Y.N. Öztürk | Sûra üfürüleceği gün, Allah'ın dilediği dışında herkes, göklerdekiler, yerdekiler dehşet içinde kalacaktır. Hepsi boynunu bükmüş bir halde O'nun huzuruna gelir. |
مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِّنْهَا وَهُم مِّن فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ آمِنُونَ | |
Okunuş | Men cae bil haseneti fe lehu hayrum minha ve hüm min fezeiy yevmeizin aminin |
Y.N. Öztürk | İyilik ve güzellik getirene, getirdiğinden daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan güvene çıkmışlardır. |
وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ لَا يُنصَرُونَ | |
Okunuş | Ve cealnahüm eimmetey yed'une ilen nar ve yevmel kiyameti la yünsarun |
Y.N. Öztürk | Biz onları, ateşe çağıran önderler yapmıştık. Kıyamet günü yardım göremeyeceklerdir. |
وَأَتْبَعْنَاهُمْ فِي هَذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ هُم مِّنَ الْمَقْبُوحِينَ | |
Okunuş | Ve etba'nahüm fi hazihid dünya la'neh ve yevmel kiyameti hüm minel makbuhiyn |
Y.N. Öztürk | Bu dünya hayatında da arkalarına bir lanet taktık. Kıyamet günü onlar, çirkinleştirilenler arasında olacaklar. |
أَفَمَن وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَن مَّتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنَ الْمُحْضَرِينَ | |
Okunuş | E fe mev veadnahü va'den hasenen fe hüve lakiyhi ke mem metta'nahü metaal hayatid dünya sümme hüve yevmel kiyameti minel muhdarin |
Y.N. Öztürk | Kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz, ardından da ona kavuşan kimse, şu iğreti hayatın yararıyla nimetlendirdiğimiz, sonra kıyamet gününde huzurumuza dikilecekler arasına giren kimse gibi midir? |
وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ | |
Okunuş | Ve yevme yünadihim fe yekulü eyne şürakaiyellezine küntüm tez'umun |
Y.N. Öztürk | O gün onlara seslenerek şöyle diyecek: "O kendilerini bir şey sandığınız ortaklarım nerede?" |
وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ مَاذَا أَجَبْتُمُ الْمُرْسَلِينَ | |
Okunuş | Ve yevme yünadihim fe yekulü maza ecebtümül murselin |
Y.N. Öztürk | Allah o gün onlara seslenir de şöyle der: "Hak elçilerine ne cevap verdiniz?" |
فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْأَنبَاء يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَاءلُونَ | |
Okunuş | Fe amiyet aleyhimül embaü yevmeizin fe hüm la yetesaelun |
Y.N. Öztürk | Artık o gün onlara karşı tüm haberler kör olmuştur. Birbirlerine de bir şey soramazlar. |
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ اللَّيْلَ سَرْمَدًا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُم بِضِيَاء أَفَلَا تَسْمَعُونَ | |
Okunuş | Kul eraeytüm in cealellahü aleykümül leyle sermeden ila yevmil kiyameti men ilahün ğayrullahi ye'tiküm bi diya' e fe la tesmeun |
Y.N. Öztürk | De ki: "Söyleyin bakalım, Allah geceyi, kıyamet gününe kadar üzerinizde sürekli kılsa, Allah'tan başka hangi ilah size ışık getirebilir? Hâlâ dinlemeyecek misiniz?" |
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَدًا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُم بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ فِيهِ أَفَلَا تُبْصِرُونَ | |
Okunuş | Kul eraeytüm incealellahü aleykümün nehara sermeden ila yevmil kiyameti men ilahün ğayrullahi ye'tiküm bi leylin teskünune fih e fe la tübsirun |
Y.N. Öztürk | De ki: "Söyleyin bakalım, eğer Allah kıyamet gününe kadar, gündüzü üzerinizde sürekli tutsa, Allah'tan başka hangi tanrı, içinde sükûnet bulacağınız bir gece verebilir size? Hâlâ görmeyecek misiniz?" |
وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ | |
Okunuş | Ve yevme yünadihim fe yekulü eyne şürakaiyellezine küntüm tez'umun |
Y.N. Öztürk | Gün olur, seslenir onlara da şöyle der: "O, bir şey zannettiğiniz ortaklarım nerede?" |
وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالًا مَّعَ أَثْقَالِهِمْ وَلَيُسْأَلُنَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ | |
Okunuş | Ve le yahmilünne eskalehüm eskalem mea eskalihim ve leyüs'elünne yevmel kiyameti amma kanu yefterun |
Y.N. Öztürk | Onlar hem kendi yüklerini hem de kendi yükleriyle beraber başkalarının yüklerini taşıyacaklar. Bunda kuşku yok. Kıyamet günü de iftira edip durdukları şeylerden zorlu bir sorguya mutlaka çekileceklerdir. |
وَقَالَ إِنَّمَا اتَّخَذْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا مَّوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُم بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُم بَعْضًا وَمَأْوَاكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ | |
Okunuş | Ve kale innemet tehaztüm min dunillahi evsanem meveddete beyniküm fil hayatid dünya sümme yevmel kiyameti yekfüru ba'duküm bi ba'div ve yel'anü ba'duküm ba'dav ve me'vakümün naru ve ma leküm min nasirin |
Y.N. Öztürk | İbrahim dedi: "Şu bir gerçek ki, siz dünya hayatında aranızda sevgi oluşturmak için Allah'ın berisinden putlar edindiniz. Sonra, kıyamet gününde birbirinizi tanımaz olacaksınız, bazınız bazınıza lanet edecek. Hepinizin varacağı yer cehennemdir; hiçbir yardımcınız da olmayacaktır." |
وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْآخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ | |
Okunuş | Ve ila medyene ehahüm şüayben fe kale ya kavmi'büdüllahe vercül yevmel ahira ve la ta'sev fil erdi müfsidin |
Y.N. Öztürk | Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. Şöyle dedi: "Ey toplumum, Allah'a kulluk/ibadet edin. Âhiret gününe umut bağlayın. Bozgunculuk yaparak ülkenin huzurunu kaçırmayın." |
يَوْمَ يَغْشَاهُمُ الْعَذَابُ مِن فَوْقِهِمْ وَمِن تَحْتِ أَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ | |
Okunuş | Yevme yağşahümül azabü min fevkihim ve min tahti erculihim ve yekulü zuku ma küntüm ta'melun |
Y.N. Öztürk | Gün olur, azap onları tepelerinden, ayaklarının altından sarıverir ve der: "Tadın bakalım, yapıp ettiklerinizi." |
فِي بِضْعِ سِنِينَ لِلَّهِ الْأَمْرُ مِن قَبْلُ وَمِن بَعْدُ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ | |
Okunuş | Fi bid'i sinin lillahil emru min kablü ve mim ba'd ve yevmeiziy yefrahul mü'minun |
Y.N. Öztürk | Birkaç yıl içinde. İş/oluş/hüküm, önünde de sonunda da Allah'ındır. Onların galibiyet gününde müminler ferahlayacaklar, |
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ | |
Okunuş | Ve yevme tekumüs saatü yüblisül mücrimun |
Y.N. Öztürk | Kıyametin kopacağı gün, günahkârlar sus-pus olacaklardır. |
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ | |
Okunuş | Ve yevme tekumüs saatü yevmeiziy yeteferrakun |
Y.N. Öztürk | Saat gelip çattığı gün, o gün, hepsi birbirinden ayrılacaktır. |
فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ | |
Okunuş | Fe ekim vecheke lid dinil kayyimi min kabli ey ye'tiye yevmül la meradde lehu minellahi yevmeiziy yessaddeun |
Y.N. Öztürk | Allah tarafından ertelenmesi söz konusu olmayan bir günden önce, yüzünü güçlü ve eskimez dine döndür. O gün herkes bölük bölük ayrılacaktır. |
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ كَذَلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ | |
Okunuş | Ve yevme teumüs saatü yuksimül mücrimune ma lebisu ğayra saah kezalike kanu yü'fekun |
Y.N. Öztürk | Saat gelip kıyamet koptuğu gün, günahkârlar dünyada bir saatten başka kalmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle çevriliyorlardı. |
وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ فِي كِتَابِ اللَّهِ إِلَى يَوْمِ الْبَعْثِ فَهَذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلَكِنَّكُمْ كُنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ | |
Okunuş | Ve kalellezine utül ilme vel imane le kad lebistüm fi kitabillahi ila yevmil ba'si fe haza yevmül ba'si ve lakinneküm küntüm la ta'lemun |
Y.N. Öztürk | İlim ve iman verilenler ise şöyle dediler: "Yemin olsun, siz, Allah'ın Kitabı gereğince yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu, yeniden dirilme günüdür. Fakat siz daha önceden bilmiyordunuz." |
فَيَوْمَئِذٍ لَّا يَنفَعُ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ | |
Okunuş | Fe yevmeizil la yenfeullezine zalemu ma'ziratühüm ve la hüm yüsta'tebun |
Y.N. Öztürk | Zulmetmiş olanlara, özür bildirmeleri o gün yarar sağlamayacak. Onlardan Allah'ı hoşnut etmeleri de istenmez. |
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَّا يَجْزِي وَالِدٌ عَن وَلَدِهِ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَن وَالِدِهِ شَيْئًا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ | |
Okunuş | Ya eyyühen nasütteku rabbeküm vahşev yevmel la yezi validün av veledihi ve la meludün hüve cazin av validihi şey'a inne va'dellahi hakkun fe la teğurranekümül hayatüd dünya ve la yeğurraneküm billahül ğarur |
Y.N. Öztürk | Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Herhangi bir şeyde babanın, evladı; evladın da babası yerine karşılık ödemeyeceği günden ürperin! Allah'ın vaadi haktır; dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. O yaman aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın! |
يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاء إِلَى الْأَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِّمَّا تَعُدُّونَ | |
Okunuş | Yüdebbirul emra mines semai ilel erdi sümme ya'rucü ileyhi fi yevmin kane mikdaruhu elfe senetim mimma teuddun |
Y.N. Öztürk | İş ve oluşu gökten yere doğru çekip çevirir; sonra o O'na yükselip çıkar: Bir günde ki, süresi, sizin saymakta olduğunuz günlerden bin yıla denktir. |
فَذُوقُوا بِمَا نَسِيتُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا إِنَّا نَسِينَاكُمْ وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ | |
Okunuş | Fe zuku bi ma nesiytüm likae yevmiküm haza inna nesiynaküm ve zuku azabel huldi bi ma küntüm ta'melun |
Y.N. Öztürk | "Bu gününüzü unutmuş olmanın karşılığını tadın. Kuşkusuz, biz de sizi unuttuk. Yaptıklarınıza karşılık sonsuzluk azabını tadın." |
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ | |
Okunuş | İnne rabbeke hüve yafsilü beynehüm yevmel kiyameti fiyma kanu fihi yahtelifun |
Y.N. Öztürk | Kuşkusuz, Rabbin, evet O, ihtilaf edip durdukları hususlarda onların arasını ayıracaktır. |
قُلْ يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنفَعُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِيمَانُهُمْ وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ | |
Okunuş | Kul yevmel fethi la yenfeullezine keferu iymanühüm ve la hüm yünzarun |
Y.N. Öztürk | De ki: "Fetih günü, küfre sapanlara imanları yarar sağlamayacaktır. Onlara göz açtırılmaz bile." |
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا | |
Okunuş | Le kad kane leküm fi rasulillahi üsvetün hasenetül li men kane yercüllahe vel yevmel haira ve zekerallahe kesira |
Y.N. Öztürk | Yemin olsun, Allah resulünde sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah'ı çok ananlara güzel bir örnek vardır. |
تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ وَأَعَدَّ لَهُمْ أَجْرًا كَرِيمًا | |
Okunuş | Tehiyyetühüm yevme yelkavnehu selam ve eadde lehüm ecran kerima |
Y.N. Öztürk | Kendisine kavuştukları gün onların esenlik dilekleri şöyledir: "Selam!" O, onlar için seçkin ve bereketli bir ödül hazırlamıştır. |
يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَا | |
Okunuş | Yevme tükallebü vücuhühüm fin nari yekulune ya leytena eta'nellahe ve eta'ner rasula |
Y.N. Öztürk | Gün olur, yüzleri ateşin içinde evrilip çevrilir de şöyle derler: "Vay başımıza! Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke resule itaat etseydik." |
قُل لَّكُم مِّيعَادُ يَوْمٍ لَّا تَسْتَأْخِرُونَ عَنْهُ سَاعَةً وَلَا تَسْتَقْدِمُونَ | |
Okunuş | Kul leküm miadü yevmel la teste'hirune anhü saatev ve la testakdimun |
Y.N. Öztürk | De ki: "Size bir gün vaat edilmiştir; ondan ne bir saat geri kalabirsiniz ne de ileri geçebilirsiniz." |
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلَائِكَةِ أَهَؤُلَاء إِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ | |
Okunuş | Ve yevme yahşüruhüm cemian sümme yekulü lil melaiketi e haülai iyyaküm kanu ya'büdun |
Y.N. Öztürk | Gün olur, onların hepsini bir yere toplar, sonra meleklere sorar: "Şunlar, sadece size mi kulluk/ibadet ediyorlardı?" |
فَالْيَوْمَ لَا يَمْلِكُ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ نَّفْعًا وَلَا ضَرًّا وَنَقُولُ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّتِي كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ | |
Okunuş | Fel yevme la yemlikü ba'duküm li ba'din nefav ve la darra ve nekulü lillezine zalemu zuku azaben narilleti küntüm biha tükezzibun |
Y.N. Öztürk | Artık o gün, birinizin diğerine yarar sağlamaya da zarar vermeye de gücü yetmez. Zulme sapanlara şöyle deriz: "O kendisini yalanlayıp durduğunuz ateş azabını tadın!" |
إِن تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَاءكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ | |
Okunuş | İn ted'uhüm la yesmeu düaeküm ve lev semiu mestecabu leküm ve yevmel kiyameti yekfürune bi şirkiküm ve la yünebbiüke mislü habir |
Y.N. Öztürk | Onlara çağırsanız, çağrınızı duymazlar. Duysalar da size cevap veremezler. Kıyamet günü de sizin onları ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Hiç kimse sana, Habîr olan Allah'ın verdiği gibi haber veremez. |
فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ | |
Okunuş | Fel yevme la tuzlemü nefsün şey'ev vela tüczevne illa ma küntüm ta'melun |
Y.N. Öztürk | O gün hiçbir canlıya, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Sizler, sadece yapıp ettiklerinizin karşılığı olarak cezalandırılırsınız. |
إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ | |
Okunuş | İnne ashabel cennetil yevme fi şüğulin fakihun |
Y.N. Öztürk | O gün cennet halkı bir uğraş içinde eğlenip ferahlamaktadır. |
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ | |
Okunuş | Vemtazül yevme eyyühel mücrimun |
Y.N. Öztürk | Ey günahkârlar! Bugün şöyle ayrılın! |
اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ | |
Okunuş | İslevhel yevme bima küntüm tekfürun |
Y.N. Öztürk | İnkâr edip durmanız yüzünden dalın oraya bugün! |
الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ | |
Okunuş | El yevme nahtimü ala efvahihim ve tükellimüna eydihim ve teşhedü ercülühüm bima kanu yeksibun |
Y.N. Öztürk | O gün, ağızlarını mühürleyeceğiz. Bize elleri konuşacak, ayakları da kazanmış olduklarına tanıklık edecek. |
وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هَذَا يَوْمُ الدِّينِ | |
Okunuş | Ve kalu ya veylena haza yevmüd din |
Y.N. Öztürk | Şöyle derler: "Vay başımıza! Din günüdür bu!" |
هَذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ | |
Okunuş | Haza yevmül faslillezi küntüm bihi tükezzibun |
Y.N. Öztürk | O yalanlayıp durduğunuz ayrım günüdür bu. |
بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ | |
Okunuş | Bel hümül yevme müsteslimun |
Y.N. Öztürk | Edemezler! Bugün hepsi teslim bayrağını çekmiş durumdadır. |
فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ | |
Okunuş | Fe innehüm yevmeizin fil azabi müşterikun |
Y.N. Öztürk | Onlar o gün azap içinde ortaklık kurmuşlardır. |
لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ | |
Okunuş | Le lebise fi batnihi ila yevmi yüb'asun |
Y.N. Öztürk | İnsanların diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalacaktı. |
وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّل لَّنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ | |
Okunuş | Ve kalu rabbena accil lena kittana kable yevmil hisab |
Y.N. Öztürk | Şöyle dediler: "Rabbimiz, bizim payımızı/hesap defterimizi, hesap gününden önce çabucak ver!" |
يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُم بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوَى فَيُضِلَّكَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ | |
Okunuş | Ve ma halaknes semae vel erda ve ma beynehüma batila zalike zannüllezine keferu fe veylül lillezine keferu minen nar |
Y.N. Öztürk | Biz şu göğü ve yeri ve ikisi arasındakileri boşuna yaratmadık. Böyle düşünmek, küfre sapanların sanısıdır. Vay hallerine o inkârcıların, ateş yüzünden! |
هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ | |
Okunuş | Haza ma tuadune li yevmil hisab |
Y.N. Öztürk | Hesap günü için size vaat edilen işte budur. |
وَإِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَتِي إِلَى يَوْمِ الدِّينِ | |
Okunuş | Ve inne aleyke la'neti ila yevmid din |
Y.N. Öztürk | "Din gününe kadar lanetim üzerinedir." |
قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ | |
Okunuş | Kale rabbi fe enzirni ila yevmi yüb'asun |
Y.N. Öztürk | Dedi: "Rabbim, o halde insanların diriltileceği güne kadar bana süre ver." |
إِلَى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ | |
Okunuş | İla yevmil vaktil ma'mum |
Y.N. Öztürk | "O bilinen güne kadar." |
قُلْ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ | |
Okunuş | Kul inni ehafü in asaytü rabbi azabe yevmin aziym |
Y.N. Öztürk | De ki: "Eğer Rabbime isyan edersem büyük bir günün azabından korkarım." |
فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُم مِّن دُونِهِ قُلْ إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلَا ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ | |
Okunuş | F'büdu ma şi'tüm min dunih kul innel hasirinellezine hasiru enfüsehüm ve ehlihim yevmel kiyameh e la zalike hüvel husranül mübin |
Y.N. Öztürk | "Siz O'nun dışında dilediğinize kulluk/ibadet edin." De ki: "Hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini hüsrana atanlardır. Dikkat edin! Apaçık hüsranın ta kendisi işte budur." |
أَفَمَن يَتَّقِي بِوَجْهِهِ سُوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَقِيلَ لِلظَّالِمِينَ ذُوقُوا مَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ | |
Okunuş | E fe mey yettekiy bi vechihi suel azabi yevmel kiyameh ve kiyle liz zalimine zuku ma küntüm teksibun |
Y.N. Öztürk | Zalimlere, "kazanmış olduğunuzu tadın!" denildiğinde, kıyamet günü o kötü azaptan yüzünü kim koruyabilir? |
ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عِندَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ | |
Okunuş | Sümme inneküm yevmel kiyameti inde rabbiküm tahtesimun |
Y.N. Öztürk | Sonra siz, kıyamet günü Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız. |
وَلَوْ أَنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِهِ مِن سُوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَبَدَا لَهُم مِّنَ اللَّهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ | |
Okunuş | Ve lev enne lillezine zalemu ma fil erdi cemiav ve mislehu meahu leftedev bihi min suil azabi yevmel kiyameh ve beda lehüm minellahi ma lem yekunu yahtesibun |
Y.N. Öztürk | Eğer yerdekilerin tamamı ve beraberinde bir o kadarı, zulmedenlerin olsa, kıyamet günü azabın kötülüğünden kurtulmak için tümünü mutlaka fidye verirlerdi. Çünkü hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkarılmıştır. |
وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ تَرَى الَّذِينَ كَذَبُواْ عَلَى اللَّهِ وُجُوهُهُم مُّسْوَدَّةٌ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِّلْمُتَكَبِّرِينَ | |
Okunuş | Ve yevmel kiyameti terallezine kezebu alellahi vücuhühüm müsveddeh e leyse fi cehenneme mesvel lil mütekebbirin |
Y.N. Öztürk | Allah'a yalan isnat edenleri, kıyamet günü yüzleri simsiyah halde görürsün. Kibirliler için cehennemde bir barınak mı yok! |
وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ | |
Okunuş | Ve ma kaderullahe hakka kadrihi vel erdu cemian kabdatühu yevmel kiyameti ves semavatü matviyyatüm bi yeminih sübhünehu ve teala amma yüşrikun |
Y.N. Öztürk | Allah'ı, kadrine/şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Oysaki kıyamet günü, yeryüzü tamamen O'nun avucudur/avucundadır; gökler de O'nun sağ elinde/kudretinde dürülmüş haldedir. Şanı yücedir O'nun; arınmıştır onların ortak koştuklarından. |
وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا فُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا قَالُوا بَلَى وَلَكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ | |
Okunuş | Vesikallezine keferu ila cehenneme zümera hatta iza cauha fütihat ebvabüha ve kale lehüm hazenetüha e lem ye'tiküm rusülüm minküm yetlune aleyküm ayati rabbiküm ve yünziruneküm likae yemiküm haza kalu bela velakin hakkat kelimetül azabi alel kafirin |
Y.N. Öztürk | İnkar edenler bölük bölük cehenneme sevk edilirler. Oraya geldiklerinde onun kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: "Size, içinizden resuller gelmedi mi ki, Rabbinizin ayetlerini karşınızda okusunlar ve sizi şu gününüze kavuşmanız hususunda uyarsınlar?" Onlar: "Evet, derler, geldiler ama inkarcılar hakkında azap hükmü hak oldu." |
وَقِهِمُ السَّيِّئَاتِ وَمَن تَقِ السَّيِّئَاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ | |
Okunuş | Vekihimüs seyyiat ve men tekis seyyiati yevmeizin fe kad rahimteh ve zalike hüvel fevzül aziym |
Y.N. Öztürk | "Koru onları kötülüklerden! O gün kötülüklerden koruduğuna mutlaka rahmet etmişsindir sen. İşte budur o en büyük kurtuluş ve eriş." |
رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ لِيُنذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ | |
Okunuş | Rafiud deracati zül arş yülkir ruha min emrihi ala mey yeşaü min ibadihi li yünzira yevmet telak |
Y.N. Öztürk | O Refî'dir, dereceleri yükseltendir; arşın sahibidir. Buluşma günü hakkında uyarmak için emrinden olan Rûh'u kullarından dilediğine indirir. |
يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ | |
Okunuş | Yevme hüm barizun la yahfa alellahi minhüm şey' li menil mülkül yevm lillahil vahidil kahhar |
Y.N. Öztürk | O gün onlar ortaya çıkarlar. Hiçbir şeyleri Allah'a gizli kalmaz. Kimindir bugün mülk/saltanat? O Vâhid ve Kahhâr olan Allah'ın! |
الْيَوْمَ تُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ | |
Okunuş | Elyevme tücza küllü mefsim bima kesebet La zulmel yevm innellahe seriul hisab |
Y.N. Öztürk | Bugün her benlik kazandığıyla cezalandırılır. Zulüm yok bugün! Allah, hesabı çabucak görür. |
وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْآزِفَةِ إِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمِينَ مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلَا شَفِيعٍ يُطَاعُ | |
Okunuş | Ve enzihüm yevmel azifeti izil kulubü ledel hanaciri kazimin ma liz zalimine min hamimiv ve la şefiiy yüta' |
Y.N. Öztürk | Onları, yaklaşan felaket günü hakkında uyar! Yürekler gırtlaklara dayanmıştır; habire yutkunurlar. Zalimlerin ne bir dostu vardır ne de sözü dinlenir bir şefaatçıları. |
وَقَالَ مُوسَى إِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُم مِّن كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَّا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ | |
Okunuş | Ve kale musa inni ustü bi rabbi ve rabbiküm min külli mütekebbiril la yü'minü bi yevmil hisab |
Y.N. Öztürk | Mûsa dedi: "Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olana sığındım." |
يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرِينَ فِي الْأَرْضِ فَمَن يَنصُرُنَا مِن بَأْسِ اللَّهِ إِنْ جَاءنَا قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَى وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلَّا سَبِيلَ الرَّشَادِ | |
Okunuş | Ya kavmi lekümül mülkül yevme zahirine fil erdi fe mey yensuruna mim be'sillahi in caena kale fir'avnü ma üriküm illa ma era ve ma ehdiküm illa sebiler raşad |
Y.N. Öztürk | "Ey toplumum, bugün bu toprakta, birbirine destek veren insanlar olarak mülk ve yönetim sizin. Peki, karşımıza dikildiği zaman Allah'ın azabından bizi kim kurtaracak?" Firavun şöyle dedi: "Ben size kendi fikrimden başkasını göstermem. Ve ben, aydınlık/doğruluk yolundan başkasına da kılavuzlamam." |
وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُم مِّثْلَ يَوْمِ الْأَحْزَابِ | |
Okunuş | Ve kalellezi amene ya kavmi inni ehafü aleyküm misle yevmil ahzab |
Y.N. Öztürk | İman etmiş olan bir adam dedi: "Ey toplumum, sizin üzerinize, diğer topluluklarınki gibi bir günün gelmesinden korkuyorum; |
وَيَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِ | |
Okunuş | Ve ya kavmi inni ehafü aleyküm yevmet tenad |
Y.N. Öztürk | "Ey toplumum, sizin adınıza o bağırıp-çağrışma gününden korkuyorum." |
يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِرِينَ مَا لَكُم مِّنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ | |
Okunuş | Yevme tüvellune müdbirin ma leküm minellahi min asim ve mey yudlilillahü fe ma lehu min had |
Y.N. Öztürk | "Bir gündür ki o, sırtınızı dönerek kaçmaya çalışırsınız fakat Allah'a karşı sizi koruyacak kimse olmaz. Allah'ın saptırdığının, yol göstereni yoktur." |
النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ | |
Okunuş | Ennaru yu'radune aleyha ğudüvvev ve aşiyya ve yevme tekumüs saatü edhilu ale fir'avne eşeddel azab |
Y.N. Öztürk | Sabah-akşam, ateşe arz olunurlar. Kıyamet koptuğu gün de şöyle denir: "Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!" |
وَقَالَ الَّذِينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْمًا مِّنَ الْعَذَابِ | |
Okunuş | Ve kalellezine fin nari li hazeneti cehennemed'u rabbeküm yühaffif anna yevmem minel azab |
Y.N. Öztürk | Ateştekiler, cehenem bekçilerine şöyle der: "Rabbinize yakarın da azabı bizden bir gün olsun hafifletsin!" |
إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ | |
Okunuş | İnna henensuru rusülena vellezine amenu fil hayatid dünya ve yevme yekulül eşhad |
Y.N. Öztürk | Şu bir gerçek ki, biz, resullerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında hem de tanıkların ayağa kalkacakları gün mutlaka yardım edeceğiz. |
يَوْمَ لَا يَنفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ | |
Okunuş | Yevme la yenfeuz zalimine ma'ziratühüm ve lehümül la'netü ve hehüm suüd dar |
Y.N. Öztürk | O gün ileri sürdükleri özürleri, zalimlere yarar sağlamayacaktır. Lanet var onlar için ve yurtların en kötüsü onların. |
قُلْ أَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذِي خَلَقَ الْأَرْضَ فِي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَهُ أَندَادًا ذَلِكَ رَبُّ الْعَالَمِينَ | |
Okunuş | Kul e inneküm le tekfürune billezi halekal erda fi yevmeyni ve tec'alune lehu endada zalike rabbül alemin |
Y.N. Öztürk | De ki: "Siz, yerküreyi iki günde yaratana gerçekten nankörlük edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? Âlemlerin Rabbi'dir O." |
فَقَضَاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ فِي يَوْمَيْنِ وَأَوْحَى فِي كُلِّ سَمَاء أَمْرَهَا وَزَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَحِفْظًا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ | |
Okunuş | Fe kadahünne seb'a semavatin fi yevmeyni ve evha fi külli semain emraha ve zeyyennes semaed dünya bi mesabiha ve hifza zalike takdirul azizil alim |
Y.N. Öztürk | Böylece onları, iki günde yedi gök halinde takdir edip her göğe kendi iş ve oluşunu vahyetti. Ve biz, arza en yakın göğü kandillerle ve bir korumayla donattık. İşler bunlar Azîz ve Alîm olanın takdiridir. |
وَيَوْمَ يُحْشَرُ أَعْدَاء اللَّهِ إِلَى النَّارِ فَهُمْ يُوزَعُونَ | |
Okunuş | Ve yevme yuhşeru a'daüllahi ilen nari fe hüm yuzeun |
Y.N. Öztürk | Gün olur, Allah'ın düşmanları, düzenli bir biçimde biraraya toplanıp ateşe sürülürler. |
إِنَّ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي آيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَا أَفَمَن يُلْقَى فِي النَّارِ خَيْرٌ أَم مَّن يَأْتِي آمِنًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ | |
Okunuş | İnnellezine yülhidune fi ayatina la yahfevne aleyna e fe mey yülka fin nari hayrun em mey ye'ti aminey yevmel kiyameh i'melu ma şi'tüm innehu bima ta'melune basiyr |
Y.N. Öztürk | Ayetlerimiz hakkında eğri ile doğruyu birbirine katanlar, bize gizli kalmazlar. Şimdi, ateşin içine atılan mı hayırlıdır, kıyamet günü güven içinde gelen mi? Dilediğinizi yapın. O, yapıp ettiklerinizi iyice görmektedir. |
إِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِ وَمَا تَخْرُجُ مِن ثَمَرَاتٍ مِّنْ أَكْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنثَى وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ أَيْنَ شُرَكَائِي قَالُوا آذَنَّاكَ مَا مِنَّا مِن شَهِيدٍ | |
Okunuş | İleyhi yüraddü ilmüs saah ve ma tahrucü min semeratüm min ekmamiha ve ma tahmilü min ünsa ve la tedau illa biilmih ve yevme yünadihim eyne şürakai kalu azennake ma minna min şehid |
Y.N. Öztürk | Kıyamet saatine ilişkin bilgi, Allah'a bırakılır. Onun ilmi dışında ne meyveler kabuğundan çıkar ne de bir dişi gebe kalır veya doğurur. "Ortaklarım nerede?" diye seslendiği gün, şöyle diyeceklerdir: "Bizden hiçbir tanık olmadığını sana arz ederiz." |
وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِّتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فِيهِ فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ | |
Okunuş | Ve kezalike evhayna ileyke kur'anen arabiyyel li tünzira ümmel kura ve men havleha ve tünzira yevmel cem'i la raybe fil ferikun fil cenneti ve ferikun fis seiyr |
Y.N. Öztürk | İşte böyle! Biz sana Arapça bir Kur'an vahyettik ki, ülke ve medeniyetlerin anasını ve çevresindekileri uyarasın. Ve toplama günü konusunda da uyarıda bulunasın. Hiç kuşku yok o günde. Bir bölük cennettedir, bir bölük ateşte. |
وَتَرَاهُمْ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا خَاشِعِينَ مِنَ الذُّلِّ يَنظُرُونَ مِن طَرْفٍ خَفِيٍّ وَقَالَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلَا إِنَّ الظَّالِمِينَ فِي عَذَابٍ مُّقِيمٍ | |
Okunuş | Ve terahüm yu'radune aleyha haşiiyne minez zülli yenzurune min tarfin hafiyy ve kalellezine amenu innel hasirinellezine hasiru enfüsehüm ve ehlihim yevmel kiyameh e la innez zalimine fi azabim mükiym |
Y.N. Öztürk | Ve göreceksin onları, zilletten ezilip büzülmüş halde ürkek bakışlarla bakarken, ateşe salınırlar. İnananlar şöyle derler: "Gerçek hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini perişan edenlerdir. Dikkat edin, zalimler, sürüp gidecek bir azabın içindedir." |
اسْتَجِيبُوا لِرَبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ مَا لَكُم مِّن مَّلْجَأٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُم مِّن نَّكِيرٍ | |
Okunuş | İstecibu li rabbiküm min kabli ey ye'tiye yevmül la meradde lehu minellah ma leküm mim melceiy yevmeiziv ve ma leküm min nekir |
Y.N. Öztürk | Ertelenmesine Allah'tan izin çıkmayacak gün gelmeden önce, Rabbinizin çağrısına uyun. O gün, sığınacak yeriniz olmayacak; yaptıklarınızı inkârınız da mümkün olmayacak. |
وَلَن يَنفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذ ظَّلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ | |
Okunuş | Ve ley yenfeakümül yevme iz zalemtüm enneküm fil azabe müşterikun |
Y.N. Öztürk | Bugün hiçbir şey işinize yaramayacaktır. Çünkü zulme sapmışsınız. Azapta ortaklık kuracaksınız. |
فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ | |
Okunuş | Fahtelefel ahzabü mim beynihim fe veylül lillezine zalemu min azabi yevmin elim |
Y.N. Öztürk | Böyle iken, aralarından çıkan hizipler ihtilafa düştüler. Korkunç bir günün azabından vay haline o zulmedenlerin! |
الْأَخِلَّاء يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ | |
Okunuş | El ehillaü yevmeizim ba'duhüm li ba'din adüvvün illel müttekiyn |
Y.N. Öztürk | Dostlar o gün birbirine düşman kesilirler. Ancak takvaya sarılanlar böyle değildir. |
يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنتُمْ تَحْزَنُونَ | |
Okunuş | Ya ibadi la havfün aleykümül yevme ve la entüm tanzenun |
Y.N. Öztürk | Ey kullarım! Bugün size korku yok; sizler tasalanmayacaksınız da! |
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ | |
Okunuş | Fezerhüm yahudu ve yel'abu hatta yülaku yevmehümüllezi yuadun |
Y.N. Öztürk | Bırak onları, kendilerine vaat edilen günlerine kavuşuncaya değin dalıp gitsinler; oynayıp oyalansınlar! |
فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاء بِدُخَانٍ مُّبِينٍ | |
Okunuş | Fertekib yevme te'tis semaü bi dühanim mübiyn |
Y.N. Öztürk | Artık sen göğün açıkça izlenen bir duman getireceği günü gözle. |
يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرَى إِنَّا مُنتَقِمُونَ | |
Okunuş | Yevme nebtişül batşetel kübra inna müntekimun |
Y.N. Öztürk | Gün gelir, en büyük vuruşla vururuz biz. Şu bir gerçek ki, intikam da alırız biz! |
إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ مِيقَاتُهُمْ أَجْمَعِينَ | |
Okunuş | İnne yevmel fasli mikatühüm ecmeiyn |
Y.N. Öztürk | Hiç kuşkusuz, ayrım günü, hepsinin buluşma zamanıdır/buluşma yeridir. |
يَوْمَ لَا يُغْنِي مَوْلًى عَن مَّوْلًى شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ | |
Okunuş | Yevme la yuğni mevlen ammevlen şey'ev ve la hüm yünsarun |
Y.N. Öztürk | Bir gündür ki o, dostun dosta yararı olmaz. Onlara yardım da edilmez. |
وَآتَيْنَاهُم بَيِّنَاتٍ مِّنَ الْأَمْرِ فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمْ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ | |
Okunuş | Ve ateynahüm beyyinatim minel emr femahtelefu illa mim ba'di ma caehümül ilmü bağyem beynehüm inne rabbeke yakdiy beynehüm yevmel kiyameti fima kanu fihi yahtelifun |
Y.N. Öztürk | Onlara, iş ve yönetime ilişkin açık-seçik belgeler verdik. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki azgınlık ve kıskançlık yüzünden ihtilafa düştüler. Hiç kuşkusuz, Rabbin, onlar arasında, tartışıp durdukları şeyle ilgili olarak kıyamet günü hüküm verecektir. |
قُلِ اللَّهُ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيبَ فِيهِ وَلَكِنَّ أَكَثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ | |
Okunuş | Kullillahü yuhyiküm sümme yümitüküm sümme yecmeuküm ila yevmil kiyameti la raybe fihi ve lakinne ekseran nasi la ya'lemun |
Y.N. Öztürk | De ki: "Sizi Allah yaşatıyor; sonra sizi öldürecek, sonra da o hakkında hiç kuşku bulunmayan kıyamet gününde biraraya getirecek. Ama insanların çokları bilmiyorlar." |
وَلَلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرضِ وَيَومَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ | |
Okunuş | Ve lillahi mülküs semavati vel ard ve yevme tekumüs saatü yevmeiziy yahserul mübtilun |
Y.N. Öztürk | Göklerin ve yerin mülkü/saltanatı Allah'ındır. Kıyamet kopunca, işte o gün, gerçekleri hükümsüz kılanlar hüsrana uğrayacaklardır. |
وَتَرَى كُلَّ أُمَّةٍ جَاثِيَةً كُلُّ أُمَّةٍ تُدْعَى إِلَى كِتَابِهَا الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ | |
Okunuş | Ve tera külle ümmetin casiyeten küllü ümmetin tüd'a ila kitabiha elyevme tüczevne ma küntüm ta'melun |
Y.N. Öztürk | O gün tüm ümmetleri, toplanıp diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına davet edilir. Bugün, yapıp-ettiklerinizin karşılığıyla yüzyüze getireleceksiniz. |
وَقِيلَ الْيَوْمَ نَنسَاكُمْ كَمَا نَسِيتُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا وَمَأْوَاكُمْ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ | |
Okunuş | Ve kiylel yevme nensaküm kema nesitüm likae yevmiküm haza ve me'vakümün naru ve ma leküm min nasirin |
Y.N. Öztürk | Şöyle denilir: "Unutuyoruz sizi bugün! Tıpkı sizin, bugününüze kavuşmayı unuttuğunuz gibi. İşte böyle! Sığınağınız ateştir; hiçbir yardımcınız da olmayacaktır." |
ذَلِكُم بِأَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا وَغَرَّتْكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ | |
Okunuş | Zaliküm bi ennekümüttehaztüm ayatillahi hüzüvev ve ğarratkümül hayatüd dünya felyevme la yuhracune minha ve la hüm yüsta'tebun |
Y.N. Öztürk | Bunun sebebi şudur: "Siz, Allah'ın ayetlerini eğlence aracı yaptınız, dünya hayatı sizi aldattı/gurura itti. Bugün ateşten çıkarılmayacaklar, özür dilemeleri de kabul edilmeyecek." |
وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّن يَدْعُو مِن دُونِ اللَّهِ مَن لَّا يَسْتَجِيبُ لَهُ إِلَى يَومِ الْقِيَامَةِ وَهُمْ عَن دُعَائِهِمْ غَافِلُونَ | |
Okunuş | Ve men edallü mimmey yed'u min dunillahi mel la yestecibü lehu ila yevmil kiyameti ve hüm an düaihim ğafilun |
Y.N. Öztürk | Kıyamet gününe kadar kendisine cevap vermeyecek birilerine, Allah'ın berisinden yalvarıp durandan daha sapık kim vardır? Ve o yalvardıkları, onların yakarışından habersizdirler. |
وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ فِي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُم بِهَا فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنتُمْ تَفْسُقُونَ | |
Okunuş | Ve yevme yu'radullezine keferu alen nar ezhebtüm tayyibatiküm fi hayatikümüd dünya vestemta''üm biha fel yevme tüczevne azabel huni bima küntüm testekbirune fil erdi bi ğayril hakki ve bima küntüm tefsükun |
Y.N. Öztürk | Gün olur, inkâr edenler ateşe arz edilirler. Onlara denir ki: "İyiliklerinizi/nimetlerinizi, o iğreti dünya hayatınızda silip süpürdünüz, onlarla zevklenip eğlendiniz. Bugünse alçaltıcı azapla cezalandırılacaksınız. Çünkü siz, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladınız ve gerçeğe ters düştünüz." |
وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتْ النُّذُرُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ | |
Okunuş | Vezkür eha ad iz enzera kavmehu bil ahkafi ve kad haletin nüzüru mim beyni yedeyhi ve min halfihi ella ta'büdu illellah inni ehafü aleyküm azabe yevmin aziym |
Y.N. Öztürk | Âd kavminin kardeşini de an! O, kendinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçtiği Ahkaf'ta, toplumunu şöyle uyarmıştı: "Allah'tan başkasına kulluk/ibadet etmeyin! Gerçek şu ki, ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum." |
وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَلَيْسَ هَذَا بِالْحَقِّ قَالُوا بَلَى وَرَبِّنَا قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ | |
Okunuş | Ve yevme yu'radullezine keferu alen nar leyse haza bil hakk kalu bela ve rabbinakale fe zukul azabe bi ma küntüm tekfürun |
Y.N. Öztürk | Gün gelir, o inkâr edenler, ateşe arz edilir. "Bu gerçek değil miymiş?" diye sorulur. "Elbette! Rabbimize yemin ederiz, gerçekmiş!" derler. Allah buyurur: "O halde, inkâr ettiğinizden ötürü tadın azabı!" |
فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُوْلُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِل لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِّن نَّهَارٍ بَلَاغٌ فَهَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ | |
Okunuş | Fasbir kema sabera ülül azmi miner rusüli ve la testa'cil lehüm ke ennehüm yevme yeravne ma yuadune lem yelbesu illa saatem min nehar belağ fe hel yühlekü illel kavmül fasikun |
Y.N. Öztürk | Artık, resullerin azim sahibi olanlarının sabrettiği gibi sabret! O inkârcılar için acele etme! Tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, gündüzün sadece bir saati kadar yaşamış gibi olurlar. Bir duyurudur bu. Sapmışlar topluluğundan başka kim helâk edilir! |
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ ذَلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ | |
Okunuş | Ve nufiha fis sur zalike yevmul veiyd |
Y.N. Öztürk | Ve sûra üflendi. İşte bu, geleceği vaat edilen gündür. |
لَقَدْ كُنتَ فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا فَكَشَفْنَا عَنكَ غِطَاءكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ | |
Okunuş | Le kad kunte fi ğafletim min haza fe keşefna anke ğitaeke fe besarukel yevme hadid |
Y.N. Öztürk | Yemin olsun, sen bundan gaflet içindeydin. Ama perdeni üstünden kaldırıverdik. Bugün gözün keskin mi keskin. |
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِن مَّزِيدٍ | |
Okunuş | Yevme nekulu li cehenneme helimtele'ti ve tekulu hel mim mezid |
Y.N. Öztürk | O gün cehenneme: "Doldun mu?" deriz. O ise: "Daha yok mu?" der. |
ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ | |
Okunuş | Udhuluha bi selam zalike yevmul hulud |
Y.N. Öztürk | Esenlikle girin oraya! Sonsuzlaşma günüdür bu. |
وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِن مَّكَانٍ قَرِيبٍ | |
Okunuş | Vestemi'yevme yunadil munadi mim mekanin karib |
Y.N. Öztürk | Haykıranın çok yakın bir yerden sesleneceği günü dinle! |
يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ | |
Okunuş | Yevme yesmeunes sayhate bil hakk zalike yevmul huruc |
Y.N. Öztürk | O gün o müthiş sesi hak olarak dinleyecekler. Ortaya çıkış/diriliş günüdür bu. |
يَوْمَ تَشَقَّقُ الْأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعًا ذَلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ | |
Okunuş | Yevme teşekkalul erdu anhum siraa zalike haşrun aleyna yesir |
Y.N. Öztürk | O gün, yer çatır çatır yarılıp onlardan çabucak uzaklaşır. Bu yalnız bizim için kolay olan bir haşretmedir. |
يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ | |
Okunuş | Yes'elune eyyane yevmud din |
Y.N. Öztürk | Sorarlar: "Ne zaman o din günü?" |
يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ | |
Okunuş | Yevme hum alen nari yuftenun |
Y.N. Öztürk | O gün onlar ateş üzerinde deneme ve elemeye tâbi tutulacaklardır. |
فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُونَ | |
Okunuş | Fe veylul lillezine keferu miy yevmihimullezi yuadun |
Y.N. Öztürk | O vaat edildikleri günlerinden dolayı vay kâfirlerin haline! |
يَوْمَ تَمُورُ السَّمَاء مَوْرًا | |
Okunuş | Yevme temurus semau mevra |
Y.N. Öztürk | O gün gök bir çalkanışla çalkanır. |
فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ | |
Okunuş | Fe veyluy yevmeizil lil mukezzibin |
Y.N. Öztürk | Vay hallerine o gün, yalanlayanların, |
يَوْمَ يُدَعُّونَ إِلَى نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّا | |
Okunuş | Yevme yude'une ila nari cehenneme de'a |
Y.N. Öztürk | O gün cehenneme bir kakılışla kakılırlar. |
فَذَرْهُمْ حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي فِيهِ يُصْعَقُونَ | |
Okunuş | Fe zerhum hatta yulaku yevmehumullezi fihi yus'akun |
Y.N. Öztürk | Bayılıp yere serilecekleri günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları! |
يَوْمَ لَا يُغْنِي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ | |
Okunuş | Yevme la yuğni anhum keyduhum şey'ev ve la hum yunsarun |
Y.N. Öztürk | O gün, tuzakları kendilerine bir yarar sağlamayacak; onlara yardım da edilmeyecek! |
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ إِلَى شَيْءٍ نُّكُرٍ | |
Okunuş | Fe tevelle anhum yevme yed'ud dai ila şey'in nukur |
Y.N. Öztürk | O halde yüz çevir onlardan sen de; o çağırıcının alışılmadık/ürpertirci şeye çağırdığı günde, |
مُّهْطِعِينَ إِلَى الدَّاعِ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هَذَا يَوْمٌ عَسِرٌ | |
Okunuş | Muhtiyne iled a' yekulul kafirune haza yevmun azir |
Y.N. Öztürk | Boyunları büküktür çağıranın önünde. Derler ki o küfre saplananlar: "Çok zorlu bir gün bu!" |
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُّسْتَمِرٍّ | |
Okunuş | İnna erselna aleyhim rihan sarsaran fi yevmi nahsim mustemir |
Y.N. Öztürk | Biz onların üzerine uğursuzluğu kesiksiz bir günde, dondurucu/uğultulu bir kasırga gönderdik. |
يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَى وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ | |
Okunuş | Yevme yushabune fin nari ala vucuhihim zuku messe sekar |
Y.N. Öztürk | O gün yüzleri üstüne ateşe sürüklenirler. "Cehennemin dokunuşunu tadın bakalım!" |
يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ | |
Okunuş | Yes'eluhu men fiyssemavati vel'ardi kulle yevmin huve fiy şe'nin. |
Y.N. Öztürk | Göklerde ve yerde kim varsa O'ndan ister. O, her an yeni bir iş ve oluştadır. |
فَيَوْمَئِذٍ لَّا يُسْأَلُ عَن ذَنبِهِ إِنسٌ وَلَا جَانٌّ | |
Okunuş | Feyevmeizin la yus'elu 'an zenbihi insun vela cannun. |
Y.N. Öztürk | O gün günahlarından ne cin sorguya çekilir ne de insan. |
لَمَجْمُوعُونَ إِلَى مِيقَاتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ | |
Okunuş | Lemecmu'une ila miykati yevmin ma'lumin. |
Y.N. Öztürk | Bilinen bir günün buluşma vakti/buluşma yerinde mutlaka biraraya getireleceklerdir. |
هَذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدِّينِ | |
Okunuş | Haza nuzuluhum yevmeddiyni. |
Y.N. Öztürk | Din gününde ağırlanışları böyledir. |
يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعَى نُورُهُم بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِم بُشْرَاكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ | |
Okunuş | Yevme terelmu'miniyne velmu'minati yes'a nuruhum beyne eydiyhim ve bieymanihim buşrakumulyevme cennatun tecriy min tahtihel'enharu haliduyne fiyha zalike huvelfevzul'aziymu. |
Y.N. Öztürk | Gün olur, mümin erkeklerle mümin kadınları, ışıkları önlerinde ve sağ yanlarında koşar görürsün. Şöyle denilir: "Bugün size, altlarından ırmaklar akan cennetler müjdeleniyor. Sürekli kalıcısınız içlerinde." İşte büyük başarının ta kendisidir bu. |
يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذِينَ آمَنُوا انظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِن نُّورِكُمْ قِيلَ ارْجِعُوا وَرَاءكُمْ فَالْتَمِسُوا نُورًا فَضُرِبَ بَيْنَهُم بِسُورٍ لَّهُ بَابٌ بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِن قِبَلِهِ الْعَذَابُ | |
Okunuş | Yevme yekululmunafikune velmunafikatu lilleziyne amenunzurna naktebis min nurikum kiylerci'u veraekum feltemisu nuren feduribe beynehum bisurin lehu babun batinuhu fiyhirrahmetu ve zahiruhu min kibelihul'azabu. |
Y.N. Öztürk | O gün ikiyüzlü erkeklerle ikiyüzlü kadınlar, iman edenlere şöyle derler: "Bize bakın da ışığınızdan bir parça alalım." Şöyle denir onlara: "Arkanıza dönün de bir ışık arayın." Nihayet aralarına kapısı olan bir sur çekilir. İçinde rahmet vardır onun. Dış tarafı ise azap. |
فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا مَأْوَاكُمُ النَّارُ هِيَ مَوْلَاكُمْ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ | |
Okunuş | Felyevme la yu'hazu minkum fidyetun ve la minelleziyne keferu me'vakumunnaru hiye mevlakum ve bi'selmesiyru. |
Y.N. Öztürk | Bugün artık ne sizden fidye alınır ne de küfre sapanlardan. Varacağınız yer ateştir. Odur sizin mevlânız. Ne kötü dönüş yeridir o! |
يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوا أَحْصَاهُ اللَّهُ وَنَسُوهُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ | |
Okunuş | Yevme yeb'as vallahu 'ala kulli şey'in şehiydun. |
Y.N. Öztürk | Gün olur, Allah onların hepsini diriltir ve yapıp ettiklerini onlara haber verir. Allah onu iyice sayıp zaptetmiştir, onlarsa unutmuşlardır. Allah, her şey üzerinde tam bir tanıktır. |
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ مَا يَكُونُ مِن نَّجْوَى ثَلَاثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ وَلَا خَمْسَةٍ إِلَّا هُوَ سَادِسُهُمْ وَلَا أَدْنَى مِن ذَلِكَ وَلَا أَكْثَرَ إِلَّا هُوَ مَعَهُمْ أَيْنَ مَا كَانُوا ثُمَّ يُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ | |
Okunuş | Elem tere ennallahe ya'lemu ma fiyssemavati ve ma fiyl'ardi ma yekunu min necva selasetin illa huve rabi'uhum ve la hamsetin illa huve sadisuhum ve la edna min zalike ve la eksere illa huve me'ahum iyne ma kanu summe yunebbiuhum bima 'amilu yevmelkiyameti innallahe bikulli şey'in 'aliymun. |
Y.N. Öztürk | Görmez misin ki Allah, göklerde olanları da yeryüzünde olanları da bilir. Üç kişi, aralarında fısıldaşmaya görsün, dördüncüleri O'dur; beş kişi fısıldaşmaya görsün altıncıları O'dur. Bundan az da olsalar çok da olsalar, O mutlaka onlarla beraberdir; nerede bulunurlarsa bulunsunlar. Sonra onlara, yapıp ettiklerini kıyamet günü haber verecektir. Allah her şeyi bilmektedir. |
يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعًا فَيَحْلِفُونَ لَهُ كَمَا يَحْلِفُونَ لَكُمْ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ عَلَى شَيْءٍ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْكَاذِبُونَ | |
Okunuş | Yevme yeb'asuhumullahu cemiy'an feyahlifune lehu kema yahlifune lekum ve yahsebune ennehum 'ala şey'in ela innehum humulkazibune. |
Y.N. Öztürk | Allah onları tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O'na da yemin edecekler ve bir şey yaptıklarını sanacaklar. Dikkat edin, onlar yalancıların ta kendileridir. |
لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ أُوْلَئِكَ حِزْبُ اللَّهِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ | |
Okunuş | La tecidu kavmen yu'minune billahi velyevmil'ahiri yuvaddune men haddallahe ve resulehu ve lev kanu abaehum ev ebnaehum ev ihvanehum ev 'aşiyretehum ulaike ketebe fiy kulubihimul'iymane ve eyyedehum biruhin minhu ve yudhiluhum cennatin tecriy min tahtihel'enharu |
Y.N. Öztürk | Allah'a ve âhiret gününe inanan bir topluluğun, Allah'a ve resulüne karşı çıkanlarla sevgiye dayalı bir dostluk kurduğunu göremezsin. Bunlar onların ister babaları olsun, ister çocukları olsun, ister kardeşleri olsun, ister akrabaları olsun. Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendisinden bir ruhla desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; sürekli kalacaklardır orada. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. Allah'ın hizbi işte bunlardır. Dikkat edin, Allah'ın hizbi, başarıya ulaşanların ta kendileridir! |
لَن تَنفَعَكُمْ أَرْحَامُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَفْصِلُ بَيْنَكُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ | |
Okunuş | Len tenfe'akum erhamukum ve la evladukum yevmelkiyameti yefsilu beynekum vallahu bima ta'melune basiyrun. |
Y.N. Öztürk | Kıyamet gününde ne hısımlarınızın ne de çocuklarınızın size hiçbir yararı olmaz. O, sizi birbirinizden ayıracaktır. Allah, işleyip ürettiklerinizi açık açık görmektedir. |
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِيهِمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَمَن يَتَوَلَّ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ | |
Okunuş | Lekad kane lekum fiyhim usvetun hasenetun limen kane yercullahe velyevmel'ahire ve men yetevelle feinnallahe huvelğaniyyulhamiydu. |
Y.N. Öztürk | Yemin olsun, onlarda sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenlere çok güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse şunu bilsin ki, Allah, sınırsız zengindir; tüm övgülerin sahibidir. |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِي لِلصَّلَاةِ مِن يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ | |
Okunuş | Ya eyyuhelleziyne amenu iza nudiye lissalati min yevmilcumu'ati fes'av ila zikrillahi ve zerulbey'a zalikum hayrun lekum in kuntum ta'lemune. |
Y.N. Öztürk | Ey inananlar! Cuma günü, namaz için çağrı yapıldığında, Allah'ı anmaya/Allah'ın Zikri'ne koşun! Alış-verişi bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. |
يَوْمَ يَجْمَعُكُمْ لِيَوْمِ الْجَمْعِ ذَلِكَ يَوْمُ التَّغَابُنِ وَمَن يُؤْمِن بِاللَّهِ وَيَعْمَلْ صَالِحًا يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّئَاتِهِ وَيُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ | |
Okunuş | Yevme yecme'ukum liyevmicem'i zalike yevmutteğabuni ve men yu'min billahi ve ya'mel salihan yukeffir 'anhu seyyiatihi ve yudhilhu cennatin tecriy min tahtihel'enharu halidiyne fiyha ebeden zalikelfevzul'aziymu. |
Y.N. Öztürk | "Toplanma günü" için sizi bir araya getirdiği gün, karşılıklı aldatış ve aldanışların ortaya çıktığı gündür. Kim Allah'a iman eder, barışa ve hayra yönelik iş yaparsa Allah onun çirkinliklerini örter ve kendisini altından nehirler akan bahçelere, içlerinde sürekli kalmak üzere yerleştirir. İşte büyük başarı budur. |
فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَأَشْهِدُوا ذَوَيْ عَدْلٍ مِّنكُمْ وَأَقِيمُوا الشَّهَادَةَ لِلَّهِ ذَلِكُمْ يُوعَظُ بِهِ مَن كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مَخْرَجًا | |
Okunuş | Feiza belağne ecelehunne feemsikuhunne bima'rufin ev farikuhunne bima'rufin ve eşhidu zevey 'adlin minkum ve ekiymuşşehadete lillahi zalikum yu'azu bihi men kane yu'minu billahi velyevmil'ahiri ve men yettekillahe yec'al lehu mahrecen. |
Y.N. Öztürk | Sürelerini doldurma noktasına geldiklerinde o kadınları ya örfün gerektirdiği biçimde tutun yahut da yine örfün gerektirdiği şartlarla onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de tanık tutun. Tanıklığı Allah için tam bir biçimde yapın. Allah'a ve âhiret gününe inanan kişiye işte bu şekilde öğüt verilmektedir. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu nasip eder. |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَعْتَذِرُوا الْيَوْمَ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ | |
Okunuş | Ya eyyuhelleziyne keferu la ta'tezirulyevme innema tuczevne ma kuntum ta'melune. |
Y.N. Öztürk | Ey küfre sapanlar! Özür dilemeyin bugün! Çünkü siz yapıp ettiklerinizin karşılığı olarak cezalandırılıyorsunuz. |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ | |
Okunuş | Ya eyyuhelleziyne amenu tubu ilellahi tevbeten nesuhan asa rabbukum en yukeffire 'ankum seyyiatikum ve yudhilekum cennatin tecriy min tahtihel'enharu yevme la yuhzillahunnebiyye velleziyne amenu me'ahu nuruhum yes'a beyne eydiyhim ve bieymanihim yekulune rabbena etmin lena nurena vağfir lena inneke 'ala kulli şey'in kadiyrun. |
Y.N. Öztürk | Ey iman edenler! Etkili öğüt veren bir tövbe ile Allah'a yönelin. Umulur ki Rabbiniz, çirkinliklerinizi ve günahlarınızı örter ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. O gün Allah, peygamberi ve onunla birlikte inananları utandırmayacaktır. Onların ışığı önlerinden ve sağ yanlarından koşup gelir. Şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Işığımızı tamamla ve bizi bağışla! Sen her şeye Kadîr'sin, her şeye gücün yeter." |
أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ | |
Okunuş | En la yedhulennehelyevme 'aleykum miskiynun. |
Y.N. Öztürk | "Hey! Bugün oraya bir yoksul girip yanınıza gelmesin!" |
أَمْ لَكُمْ أَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ | |
Okunuş | Em lekum eymanun 'aleyna baliğatun ila yevmilkiyameti inne lekum lema tahkumune. |
Y.N. Öztürk | Yoksa sizin lehinize üzerimizde kıyamete kadar uzanacak yeminler mi var da siz ne hükmederseniz oluverecek! |
يَوْمَ يُكْشَفُ عَن سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ | |
Okunuş | Yevme yukşefu 'an sakin ve yud'avne ilessucudi fela yestetiy'une. |
Y.N. Öztürk | Baldırın çıplak kalacağı, secdelere çağrılacakları gün, onu da yapamayacaklar. |
فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ | |
Okunuş | Feyevmeizin veka'atilvaki'atu. |
Y.N. Öztürk | İşte o gün, olması gereken olmuştur. |
وَانشَقَّتِ السَّمَاء فَهِيَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ | |
Okunuş | Venşakkatissema'u fehiye yevmeizin vahiyetun. |
Y.N. Öztürk | Gök yarılmıştır. O gün o, lime lime sarkmıştır. |
وَالْمَلَكُ عَلَى أَرْجَائِهَا وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ | |
Okunuş | Velmeleku 'ala ercaiha ve yahmilu 'arşe rabbike fevkahum yevmeizin semaniyetun. |
Y.N. Öztürk | Melek de onun kenarlarındadır. Rabbinin arşını, o gün onların üstündeki sekiz taşır. |
يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَى مِنكُمْ خَافِيَةٌ | |
Okunuş | Yevmeizin tu'radune la tahfa minkum hafiyetun. |
Y.N. Öztürk | O gün arz olunursunuz; hiçbir saklınız-gizliniz kalmaz. |
فَلَيْسَ لَهُ الْيَوْمَ هَاهُنَا حَمِيمٌ | |
Okunuş | Feleyse lehulyevme hahuna hamiymun. |
Y.N. Öztürk | "Bugün onun için burada bir sıcak dost yoktur." |
تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ | |
Okunuş | Ta'ruculmelaiketu verruhu ileyhi fiy yevmin kane mikdaruhu hamsiyne elfe senetin. |
Y.N. Öztürk | Melekler ve Rûh, miktarı ellibin yıl olan bir günde yükselirler O'na. |
يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاء كَالْمُهْلِ | |
Okunuş | Yevme tekunussema'u kelmuhli. |
Y.N. Öztürk | O gün gök, erimiş bir maden gibi olur. |
يُبَصَّرُونَهُمْ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ | |
Okunuş | Yubassarunehum yeveddulmucrimu lev yeftediy min 'azabi yevmeizin bibeniyhi. |
Y.N. Öztürk | Birbirlerine gösterilirler. Suçlu, o günün azabından kurtulmak için oğullarını fidye vermeyi bile ister. |
وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ | |
Okunuş | Velleziyne yusaddikune biyevmiddiyni. |
Y.N. Öztürk | Bunlar, din gününü içtenlikle doğrularlar. |
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ | |
Okunuş | Fezerhum yehudu ve yel'adune. |
Y.N. Öztürk | Bırak onları! Dalsınlar, oynasınlar kendileri için belirlenen günlerine ulaşıncaya kadar. |
يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَى نُصُبٍ يُوفِضُونَ | |
Okunuş | Yevme yahrucune minel'ecdasi sira'an keennehum ila nusubin yufidune. |
Y.N. Öztürk | O gün, kabirlerden fırlayarak çıkarlar. Dikilmiş putlara doğru akın akın gider gibidirler. |
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ذَلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ | |
Okunuş | Haşi'aten ebsaruhum terhekuhum zilletun zalikelyevmulleziy kanu yu'adune. |
Y.N. Öztürk | Gözleri yere eğik; bir zillet kuşatmıştır onları. İşte bu gündür onlara vaat edilmiş olan. |
يَوْمَ تَرْجُفُ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ وَكَانَتِ الْجِبَالُ كَثِيبًا مَّهِيلًا | |
Okunuş | Yevme tercuful'ardu velcibalu ve kanetilcibalu kesiyben mehiylen. |
Y.N. Öztürk | O günde ki yer ve dağlar sarsılır ve dağlar eriyip akan bir kum yığınına dönüşür. |
فَكَيْفَ تَتَّقُونَ إِن كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا | |
Okunuş | Fekeyfe tettekune in kefertum yevmen yec'alulvildane şiyben. |
Y.N. Öztürk | Eğer inkâr ve nankörlüğe saparsanız, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviren o günden nasıl korunacaksınız? |
فَذَلِكَ يَوْمَئِذٍ يَوْمٌ عَسِيرٌ | |
Okunuş | Fezalike yevmeizin yevmun 'asiyrun. |
Y.N. Öztürk | İşte o gün çok zorlu, çok çetin bir gündür. |
وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّينِ | |
Okunuş | Ve kunna nukezzibu biyevmiddiyni. |
Y.N. Öztürk | "Din gününü yalanlıyorduk." |
لَا أُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيَامَةِ | |
Okunuş | La uksimu biyevmilkiyameti. |
Y.N. Öztürk | Hayır, öyle değil! |
يَسْأَلُ أَيَّانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ | |
Okunuş | Yes'elu eyyane yevmulkiyameti. |
Y.N. Öztürk | "Kıyamet günü nerede/ne zaman?" diye sorar. |
يَقُولُ الْإِنسَانُ يَوْمَئِذٍ أَيْنَ الْمَفَرُّ | |
Okunuş | Yekulul'insanu yevmeizin eynelmeferru. |
Y.N. Öztürk | Der ki insan o gün: "Kaçılacak yer nerede?" |
إِلَى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمُسْتَقَرُّ | |
Okunuş | İla rabbike yevmeizinilmustekarru. |
Y.N. Öztürk | Varılıp durulacak yer Rabbinin huzurudur o gün. |
يُنَبَّأُ الْإِنسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَأَخَّرَ | |
Okunuş | Yunebbeul'insanu yevmeizin bima kaddeme ve ahha re. |
Y.N. Öztürk | Haber verilir insana o gün önden gönderdiği de arkaya bıraktığı da. |
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَّاضِرَةٌ | |
Okunuş | Vucuhun yevmeizin nadiretun. |
Y.N. Öztürk | Yüzler vardır o gün parıltılı, |
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌ | |
Okunuş | Ve vucuhun yevmeizin basire'un. |
Y.N. Öztürk | Ve yüzler vardır o gün, asık/buruk, |
إِلَى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمَسَاقُ | |
Okunuş | İla rabbike yevmeizinilmesaku. |
Y.N. Öztürk | Rabbine doğrudur o gün sevkiyat. |
يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيرًا | |
Okunuş | Yufune binnezri ve yehafune yevmen kane şerruhu mustetiyren. |
Y.N. Öztürk | Onlar verdikleri sözü tam bir biçimde yerine getirirler ve kötülüğü salgın olan bir günden korkarlar. |
إِنَّا نَخَافُ مِن رَّبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَرِيرًا | |
Okunuş | İnna nehafu min rabbina yevmen 'abusen kamtariyren. |
Y.N. Öztürk | Çünkü biz, asık suratlı, sert bir gün yüzünden Rabbimizden korkarız." derler. |
فَوَقَاهُمُ اللَّهُ شَرَّ ذَلِكَ الْيَوْمِ وَلَقَّاهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا | |
Okunuş | Fevekahumullahu şerre zalikelyevmi ve lakkahum nadreten ve sururen. |
Y.N. Öztürk | Allah da onları o gününün şerrinden korumuş ve kendilerini bir parlaklığa, bir sevince ulaştırmıştır. |
إِنَّ هَؤُلَاء يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَاءهُمْ يَوْمًا ثَقِيلًا | |
Okunuş | İnne haulai yuhibbunel'acilete ve yezerune veraehum yevmen sekiylen. |
Y.N. Öztürk | Bunlar, hemen gelecek olanı seviyorlar da ötelerindeki zorlu bir günü ihmal ediyorlar. |
لِأَيِّ يَوْمٍ أُجِّلَتْ | |
Okunuş | Lieyyi yevmin uccilet. |
Y.N. Öztürk | Hangi gün için vakte bağlandılar? |
لِيَوْمِ الْفَصْلِ | |
Okunuş | Liyevmilfasli. |
Y.N. Öztürk | Ayrım ve hüküm günü için. |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِ | |
Okunuş | Ve ma edrake ma yevmulfasli. |
Y.N. Öztürk | Ayrım ve hüküm gününü sana bildiren nedir? |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ | |
Okunuş | Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne. |
Y.N. Öztürk | Yalanlayanların vay haline o gün! |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ | |
Okunuş | Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne. |
Y.N. Öztürk | Yalanlayanların o gün vay haline! |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ | |
Okunuş | Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne. |
Y.N. Öztürk | Vay başına o gün, yalanlayanların! |
وَيْلٌ يوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ | |
Okunuş | Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne. |
Y.N. Öztürk | Vay haline o gün, yalanlayanların! |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ | |
Okunuş | Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne. |
Y.N. Öztürk | Vay haline o gün, yalanlayanların! |
هَذَا يَوْمُ لَا يَنطِقُونَ | |
Okunuş | Haza yevmu la yentikune. |
Y.N. Öztürk | Konuşamayacakları gündür bu! |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ | |
Okunuş | Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne. |
Y.N. Öztürk | Vay haline o gün, yalanlayanların! |
هَذَا يَوْمُ الْفَصْلِ جَمَعْنَاكُمْ وَالْأَوَّلِينَ | |
Okunuş | Haza yevmulfasli cema'nakum vel'evveliyne. |
Y.N. Öztürk | Ayırma günüdür bu! Sizinle öncekileri bir yere topladık. |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ | |
Okunuş | Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne. |
Y.N. Öztürk | Vay haline o gün, yalanlayanların! |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ | |
Okunuş | Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne. |
Y.N. Öztürk | Vay haline o gün, yalanlayanların! |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ | |
Okunuş | Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne. |
Y.N. Öztürk | Vay haline o gün, yalanlayanların! |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ | |
Okunuş | Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne. |
Y.N. Öztürk | Vay haline o gün, yalanlayanların. |
إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ مِيقَاتًا | |
Okunuş | İnne yevmelfasli kane miykaten. |
Y.N. Öztürk | Hiç kuşkusuz, o ayırma ve hüküm günü kesin olarak belirlenmiştir. |
يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ فَتَأْتُونَ أَفْوَاجًا | |
Okunuş | Yevme yunfehu fiyssuri fete'tune efvacen. |
Y.N. Öztürk | Sûra üfürüldüğü gün, bölükler halinde geleceksiniz. |
يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ صَفًّا لَّا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرحْمَنُ وَقَالَ صَوَابًا | |
Okunuş | Yevme yekumurruhu velmelaiketu saffen la yetekellemune illa men ezine lehurrahmanu ve kale savaben. |
Y.N. Öztürk | O gün, Rûh ve melekler saf bağlayıp kıyama geçerler. Rahman'ın izin verdiği dışındakiler konuşamazlar. O izin verilen, doğruyu söyler. |
ذَلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّ فَمَن شَاء اتَّخَذَ إِلَى رَبِّهِ مَآبًا | |
Okunuş | Zalikelyevmulhakku femen şaettehaze ila rabbihi meaben. |
Y.N. Öztürk | İşte budur hak olan gün! Artık dileyen, Rabbine varacak bir yol tutsun! |
إِنَّا أَنذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنتُ تُرَابًا | |
Okunuş | İnna enzernakum 'azaben kariyben yevme yenzurulmer'u ma kaddemet yedahu ve yekululkafiru ya leyteniy kuntu turaben. |
Y.N. Öztürk | Biz sizi yakın bir azap ile uyardık. Bir gündedir ki o, kişi kendi ellerinin önden gönderdiğine bakar ve küfre sapan şöyle der: "Keşke toprak olsaydım!" |
يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُ | |
Okunuş | Yevme tercufurracifetu. |
Y.N. Öztürk | Ki o gün şiddetle sarsacak olan saracaktır. |
قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌ | |
Okunuş | Kulubun yevmeizin vacifetun. |
Y.N. Öztürk | Bazı kalpler o gün kaygıdan titreyecektir. |
يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْإِنسَانُ مَا سَعَى | |
Okunuş | Yevme yetezekkerul'insanu ma se'a. |
Y.N. Öztürk | O gün insan, uğrunda gayret sarfettiği şeyi hatırlar. |
كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا عَشِيَّةً أَوْ ضُحَاهَا | |
Okunuş | Keennehum yevme yerevneha lem yelbesu illa 'aşiyyeten ev duhaha. |
Y.N. Öztürk | Onu gördükleri gün onlar, dünyada sanki bir akşam veya onun kuşluk vaktinden başka kalmamışa dönerler. |
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ | |
Okunuş | Yevme yefirrulmer'u min ehiyhi. |
Y.N. Öztürk | Bir gün ki o, kişi öz kardeşinden kaçar, |
لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ | |
Okunuş | Likullimriin minhum yevmeizin şe'nun yuğniyhi. |
Y.N. Öztürk | O gün onlardan her kişinin kendisine yetecek bir uğraşı vardır. |
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُّسْفِرَةٌ | |
Okunuş | Vucuhun yevmeizin musfiretun. |
Y.N. Öztürk | Yüzler vardır o gün, pırıl pırıl, |
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ | |
Okunuş | Ve vucuhun yevmeizin 'aleyha ğaberetun. |
Y.N. Öztürk | Ve yüzler vardır o gün toza-toprağa bulanmış. |
يَصْلَوْنَهَا يَوْمَ الدِّينِ | |
Okunuş | Yasleneha yevmeddiyni. |
Y.N. Öztürk | Din günü girerler oraya. |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ | |
Okunuş | Ve ma edrake ma yevmuddiyni. |
Y.N. Öztürk | Din gününün ne olduğunu sana bildiren nedir? |
ثُمَّ مَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ | |
Okunuş | Summe ma edrake ma yevmuddiyni. |
Y.N. Öztürk | Evet, din gününün ne olduğunu sana bildiren nedir? |
يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِّنَفْسٍ شَيْئًا وَالْأَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ | |
Okunuş | Yevme la temliku nefun linefsin şey'en vel'emru yevmeizin lillahi. |
Y.N. Öztürk | Bir gündür ki o, bir benlik bir başka benlik için hiçbir şeye güç yetiremez. O gün, buyruk yalnız Allah'ındır! |
لِيَوْمٍ عَظِيمٍ | |
Okunuş | Liyevmin 'aziymin. |
Y.N. Öztürk | Çok büyük bir gün için. |
يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ | |
Okunuş | Yevme yekumunnasu lirabbil'alemiyne. |
Y.N. Öztürk | Bir gün ki, insanlar, âlemlerin Rabbi huzurunda kıyama geçerler. |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ | |
Okunuş | Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne. |
Y.N. Öztürk | Vay haline o gün, yalanlayanların! |
الَّذِينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ | |
Okunuş | Elleziyne yukezzibune biyevmiddiyni. |
Y.N. Öztürk | Onlar ki din gününü yalanlarlar. |
كَلَّا إِنَّهُمْ عَن رَّبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَّمَحْجُوبُونَ | |
Okunuş | Kella innehum 'an rabbihim yevmeizin lemahcubune. |
Y.N. Öztürk | Hayır! Onlar o gün Rablerine karşı tam bir şekilde perdelenmişlerdir. |
فَالْيَوْمَ الَّذِينَ آمَنُواْ مِنَ الْكُفَّارِ يَضْحَكُونَ | |
Okunuş | Felyevmelleziyne amenu minelkuffari yadhakune. |
Y.N. Öztürk | İşte bugün, iman sahipleri, küfre batmışlara gülüyorlar. |
وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِ | |
Okunuş | Velyevmilmev'udi. |
Y.N. Öztürk | O vaat olunan güne, |
يَوْمَ تُبْلَى السَّرَائِرُ | |
Okunuş | Yevme tüblesserairü. |
Y.N. Öztürk | Sırların/gizlilerin yoklanıp ortaya çıkarılacağı gün, |
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌ | |
Okunuş | Vücuhün yevmeizin haşi'atün. |
Y.N. Öztürk | Yüzler vardır o gün zilletle öne eğilmiştir. |
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَّاعِمَةٌ | |
Okunuş | Vücuhün yevmeizin na'imetün. |
Y.N. Öztürk | Yüzler de vardır o gün, nimetlerle mutlu. |
وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنسَانُ وَأَنَّى لَهُ الذِّكْرَى | |
Okunuş | Ve ciy'e yevmeizin bicehenneme yevmeizin yetezekkerül'insanü ve enna lehüzzikra. |
Y.N. Öztürk | O gün cehennem de getirilir. İşte o gün düşünüp anlar insan. Ama düşünüp hatırlamanın ona ne yararı var! |
فَيَوْمَئِذٍ لَّا يُعَذِّبُ عَذَابَهُ أَحَدٌ | |
Okunuş | Feyevmeizin la yü'azzibü 'azabehu ehadün. |
Y.N. Öztürk | O gün hiç kimse O'nun azabı gibi azap edemez. |
أَوْ إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ | |
Okunuş | Ev it'amün fiy yevmin ziy mesğabetin. |
Y.N. Öztürk | Yahut da açlık ve perişanlık gününde doyurmaktır o, |
يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ أَخْبَارَهَا | |
Okunuş | Yevmeizin tühaddisü ahbaraha |
Y.N. Öztürk | İşte o gün yerküre, tüm haberlerini söyler/anlatır. |
يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ أَشْتَاتًا لِّيُرَوْا أَعْمَالَهُمْ | |
Okunuş | Yevmeiziy yasdürun nasü eştatel li yürav a'malehüm |
Y.N. Öztürk | O gün insanlar, yapıp ettikleri kendilerine gösterilsin diye kümeler halinde ortaya fırlayacaklardır. |
إِنَّ رَبَّهُم بِهِمْ يَوْمَئِذٍ لَّخَبِيرٌ | |
Okunuş | İnne rabbehüm bihim yevmeizin le habir |
Y.N. Öztürk | Hiç kuşkusuz, o gün, Rableri onlardan iyice haberdar olacaktır. |
يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِ | |
Okunuş | Yevme yekunün nasü kelferaşil mebsus |
Y.N. Öztürk | O gün insanlar, çırpınarak yayılmış pervaneler gibi olurlar. |
ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ | |
Okunuş | Sümme le tüs'elünne yevmeizin anin neiym |
Y.N. Öztürk | Sonra o gün, nimetten kesinlikle sorguya çekileceksiniz! |