Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
İmam Buhari'ye bir gün
biri gelip felan kişi peygamberin hadislerini biliyor..Sahabilerden hadis
dinleyenlerden hadis naklediyor felan diyorlar.. Buhari tamam diyor ben
onu bir ziyaret edeyim..Ziyaretine gidince Adamın elinde biraz samanla bir
hayvanı yanına çekmeye çalıştığını görüyor..hiç bir şey demeden çıkıp geliyor
soruyorlar
''Ya imam neden o adamı
dinlemedin''
''Ben samanla hayvan
kandıran adamın Hadisine itimat etmem..İhtimal ki insanları da kandırabilir''
demiştir..
Samanla hayvan kandırana itimat etmeyen bir adam Hz.
Muhammed’i barbar olarak tanıtan şahsa nasıl itimat ediyor?
Hadis: Ureyne ve Ukeyle kabilelerinden bir
grup Medine’ye gelerek Müslüman oldular. Medine’nin havası onlara dokununca
Peygamber onlara deve sidiği içmelerini öğütledi. Adamlar develeri dağıttılar
ve çobanı da öldürdüler. Peygamber onları yakalattı, ellerini ve ayaklarını
kesti, gözlerini oydu, çölde susuz ölüme terk etti. Biz onlara su vermek
isteyince, Peygamber bizi engelledi.”
Buhari Tıp5/1, Hanbel 3/107,163
Ya “Kur’anın
bir ayeti eksiktir. Keçi yedi, böyle oldu” diyen şahıslara nasıl güveniyor?
Katılma Tarihi: 27 mart 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 51
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Bismillahirrahmanirrahim..
Hasanoktem yazmış :
İslam Dininin en önemli iki temel kaynağından
İki temel kaynak önce Kur'an sonra sünnet..bu yazdığından senden başka hiç kimse sünnet daha önemli mantığını çıkaramaz..
Müslümanlar , Kur'an'ı Kerim'e muhtaç oldukları kadar, Resulullah'ın(as) sünnetine de muhtaçtırlar.çünkü o da, Allah'ın , Resulüne ilham ettiği vahiy cümlesindendir ve dinin asli rükünlerinden biridir.
Şimdi Kuranı en iyi algılayan tatbik eden efendimiz olacağına göre biz Kur'andan sonra onun sünnetine muhtaçız..Kurana hakkıyla ittiba etmek için efendimize uymak haktır...Bu konuda bir makale asacağım inşaallah yakında..
Onları, delillerle, kitaplarla gönderdik ve sana da, onlara ne indirildiğini açıkça anlatman, düşünmelerini sağlaman için Kur'an'ı indirdik.
Ali Bulaç Meali
(Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye. Diyanet İşleri Meali
Belgeler ve kitaplarla... Sana bu mesajı indirdik ki, kendilerine indirileni halka açıklayasın (bildiresin) ve onlar da düşünsünler. * Elmalılı Hamdi Yazır
Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler. Ömer Nasuhi Bilmen
(O peygamberleri) Açık mûcizeler ile ve kitaplar ile (gönderdik) ve sana da Kur'an'ı indirdik ki, kendilerine indirilmiş oldukları(emir ve nehyi) nâsa açıkça anlatasın ve gerek ki onlar da tefekkür edeler. Muhammed Esed
[Onlar size, kendilerini] apaçık delillerle ve hikmet dolu ilahî kitaplarla 47 [desteklediğimiz peygamberlerin ölümlü adamlardan başka kimseler olmadığını söyleyeceklerdir]. Ve biz sana da bu uyarıcı kitabı indirdik ki, insanlara, başından beri indirilegelen mesajın 48 aslını olanca açıklığıyla ulaştırasın ve onlar da böylece belki düşünürler
Suat Yıldırım
44. Onları apaçık deliller ve kitaplarla gönderdik. Sana da, kendilerine indirilmiş olanı insanlara açıklaman için Kur’ân’ı indirdik—tâ ki iyice düşünsünler.(7) *
Açıklaman için diyor bu bir ikincisi yine sure-i Nahl de
Sana kitabı, ancak ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için ve iman eden bir topluma doğru yolu gösterici ve rahmet olarak indirdik. (nahl 64)
Deniliyor ki Burada efendimize uymak zorunluluğu aşikar..Ehl-i sünnet bunu görmüş ve kabul etmiş..Biz de gördük kabul ettik..
ilahi vahyin iki ana bölümünden biri olan hadisin öğrenilmesi ve başkalarına öğretilmesi de aynı ölçüde bir zarurettir ve bununla iştigalin de şüphesiz büyük fazileti vardır
Kardeş buradan hadisler dinin temelidir başlığının savunma mantığını nerden çıkardın ben hadis dinin temelidir diye bir hüküm görmedim..Dolayısıyla davanız batıldır..Örnek verelim
Bir kapının anahtarını ve kilidini düşün..Kilit olmadan anahtar bir işe yaramaz..Anahtar olmadan da kilit bir işe yaramaz veyahut yarar kapı kilitlenir bir daha açılmaz..
İşte sünnet ve Kur'an bu ilişki gibidir..Elbet ikisinide bilmek öğrenmek farzdır lakin kilit burada daha muhimdir o da kur'andır..Kuranın anahtarı da malum inkar ettiğiniz sünnet..
Bu lafzı kalıplarla algılayan sizlersiniz..Kaldı ki ibn-i Ebi kesir hicri ikinci yuzyılda yaşamış mutlak surette tabiini görmüştür belki de tabiindir bu zata bakacağım neyse..Bu lafı bugünün mantığı ile algılarsan tabi yanlış yaparsın..Sünnet kurana muhtaç değildir derken efendimizin Kur'an da bahsedilmeyen uygulamalarına işaret edilmiştir ki bunu o zamanın mantığıyla ancak kavrarsın bugünün mantığı ile bu adam sünneti kurandan üstün görüyor diyorsan ilmi cehalet başka bir şey değil..
Tarih konusunda çok muhim olan bir kaideyi daha önce hatırlatmıştım yazımıza başvurursan sevinirim..Dolayısıyla hadisler dinin asıl kaynağıdır başlığınuz uydurmadır reddediyoruz..Ve bu konuda bir yazı asıyoruz ..
Katılma Tarihi: 27 mart 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 51
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
5.Hz. Peygamber’in görev ve yetkilelerini ifade eden ayetler:
a.Kur’an-ı Açıklama Görevi:
Islam, insan hayatını bütünüyle tanzim etmeyi kendisine hedef seçmiştir. Bunun için de Kur’an-ı Kerimi göndermiştir. Fakat bilindiği üzere bu Kitap hem hacimli değil, hem de içeriği sadece emir ve nehiylerden oluşmamaktadır. Ayrıca emir ve nehiylerin tümünün maksadı da, vahyin yönlendirmesi olmadan anlaşılabilecek nitelikte değildir., Kur’an’ın büyük bölümünde karşılaşıldığı gibi Teklife konu olan ayetlerin lafızları, ilk bakışta manaları anlaşılacak derecede açık değildir. Bazen manası anlaşılan bir kısm ifadelerin içeriğinin ne olduğu, sözgelimi emrin neyi kastettiği ve kastedilenin nasıl yerine getirileceği hususu da ifade edilmemiştir. Bu nedenle vahyin kontrolünde olmayan bir aklın Kur’an’ın bütününe nüfuz etmesi, hayatın bütünü için koyduğu çoğunlukla genel hükümleri hayatın sınırsız ihtiyaçlarına uyabilmesi mümkün değildir.
Bir örnekle ifade edecek olursak “eqîmu’s - salah- namazı kılın” lafzı mücmel bir lafızdır, kendisinden neyin kastedildiğini Kur’an-ı Kerim’de açıkça ifade edilmemiştir. “Salâh” ifadesi, asıl olarak dua manasına gelmektedir. Tekbîr ile başlayıp selâm ile son bulan amele isim olarak verilmesi kelimenin zamanla kazandığı bir anlamdır. Dolayısıyla bu ifadeningereği üzere anlaşılması, vahye mazhar olmuş bir kimsenin yol göstermesiyle olacaktır. Bu nedenledir ki Hz.Peygamber (s.a.v): “Beni namaz kılarken nasıl görüyorsanız, siz de öyle namz kılın.” Buyurmuşlardır. Görüldüğü üzere bu ayetteki kapalılığı, emirden muradın ne olduğunu, namazın şeklini, kaç vakit olduğunu, hangi vakitte kaç rekât kılınacağını, şartlarını vb. hususları açıklayan Allah Rasûlü’dür.
Buna benzer örnekler pekçoktur. Meselâ namaz gibi Islam’ın diğer şartlarıyla alakalı emirlerin (zekat, hac, oruç) nasıl uygulanacağını da yine Hz. Peygamber (s.a.v) ortaya koymuşlardır. Buraya kadar ifade ettiklerimiz, bu hususla ilgili ayeti kerimeleri anlamada bir ön hazırlık mahiyetindedir.
Kur’an-ı Kerim’in kendisine indirldiği Peygamber tarafından açıklanmaya ihtiyacı olduğunu bizzat Cenabu Hakk ifade etmektedir:
“...Insanlara kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’an-ı indirdik.”(1)
“Biz bu Kitab’ı sana sırfhakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik.”(2)
Yüce Allah, bu ayetlerinifade ettiği üzere kendisine Kur’an-ı açıklama görev yetkisini verdiği Peygamberini bu hususta yalnız bırakmamış ve bu konuda Kur’an harici vahiyle de onu desteklemiştir. Bu durum şu ayeti kerimeyle ortaya konmaktadır:
“(Ey Muhammed!) Onu (vahyi) çarçabuk alınak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. O halde, biz onu okuduğumz zaman, sen onun okunuşunu takip et. Sonra şüphen olmasın ki onu açıklamak da bize aittir.” (3)
“Onu açıklamak bize aittir” ifadesi, hem bazı ayetelrin ileride inecek bazı ayetlerce, hem de -her zaman Alah’ın kontrolünde olan ve ismet sıfatına haiz bulunan - Hz. Muhammet (s.a.v) tarafından açıklanacağına işarettir.
Hz. Peygamber’in, Kur’an’ın ifadesiyle “Kur’anı beyan” görevi - O’nun bize kadar ulaşan uygulamalarından anlaşıldığı üzere- muradı anlaşılmayan ayetleri açıklama (namazla ilgili hususlarda olduğu gibi), ilk bakışta herkese şamil olduğu sanılan ifadelerin kapsamını sınırlandırma, anlaşılması güç bazı ayetleri izah etme vb. pek çok şekillerde olmuştur. Yani kısaca ifade edecek olursak Kur’an sünnete muhtaçtır. Peygamberin açıklamaları olmadan o’nun emirlerini uygulamak ve onu anlayabilmek mümkün değildir.
Bu hususun anlaşılması için yukarıda verdiğimiz namaz örneğine bir de hırsıza verilen ceza ile ilgili uygulamayı ilave edebiliriz: Hırsız kadın ve erkeğe verilen el kesme cezası “yedd” kelimesiyle ifade edilmekte, bu kelimeden parmak uçlarından başlayıp omuza kadar uzanan organ da anlaşılabilmektedir. Halbuki Allah Resûlü bunun nasıl uygulanacağını, sınırının ne olduğunu bize bizzat kendi uygulamasıyla göstermiştir. Ki bu da elin bilekten kesilmesidir.
b.Hakemlik ve Kadılık görevi:
Allah’ın özel eğitiminden geçmiş bir insan olan Hz. Muhammed (s.av), bu özel eğitim sonucu pek çok özelliği şahsında mezcetmiş bir beşerdi. O, hem bir peygamber, bir eğitimci, bir tebliğci, bir idareci-devlet başkanı, hem otoriteye dayanarak davaları çözen bir kadı, hem de sulh prensibine dayalı olarak tarafları uzlaştıran bir hakemdi. Cenabu Hakk Kur’anda onun hakemlik ve kadılığına da işaret etmiş, onu Kur’an-ı açıklama göreviyle vazifelen-dirdiği gibi, çıkan hadiseleri çözüme kavuşturma yetkisiyle de donatmış ve ümmetin O’nun bu yetkisini kabul ederek verdiği hükme boyun eğmesinin îmanî bir zorunluluk olduğunu ifade etmiştir.
O, bu görevi yerine getirirken öncelikle Kur’an’a, orada bulunmayan hususlarda kendisine Kur’an dışında gelen vahye (ki buna vahy-i gayri metlüvlafzı Allah tarafından nazil olmamaş olan vahiy, denir.) ve orada da bulunmazsa kendi ictihadına dayanıyordu. Ancak öncelikle vurgulamalıyız ki O’nun içtihadı normal bir müctehidin ictihadı gibi değildir. Zira O’nun dışında ictihat edenlerin elde ettiği sonuçların hatalı olması da muhtemeldir. Her an vahyin kontrolünde olan Hz. Peygamber’in görüş ve uygulamalarının hata üzere bırakılması ise mümkün değildir ve bırakılmamıştır da. Binaenaleyh bazı uygulamalarıyla ilgili vahiyle dikkatinin çekildiği bilinen bir husustur.(4) Sonuç olarak onun verdiği her türlü hükmün vahyin tasdikinden geçmiş olarak uygulama alanı bulduğu söylenebilir.
Bu noktada Hz. Peygamberin genel olarak hüküm verme yetkisini ve mü’minlerin verilen bu hükme uyma zorunluluklarını ifade eden bir kaç ayeti zikredebiliriz:
“Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiği hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olamazlar.(5)
Iman sözden öteye geçmeyen kuru bir iddia değildir. Mümin Allah ve Resûlünün verdiği emirlere hem dış dünyasıyla hem de iç alemiyle cân-ı gönülden razı olan kimsedir. Nitekim gönülden kopup gelmeyen rıza ifadesi münafıklık olarak kabul edilmiştir. Insanlar, aralarındaki ihtilafların çözümü için Allah Resûlü’ne başvurmalı ve onun verdiği hükmü de gönül rızasıyla kabul etmelidirler. O hayatta iken müminler problemlerini ona götürmüşler, vefatından sonra onun hakemliğine razı olmak ise sünnetini benimsemektir.
“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.(6)
Allah Resûlü (s.a.v), azadlı kölesive evlatlığı olan Hz.Zeyd b. Harise ile halasının kızı Zeynep binti Çahş’ı evlendirmek istemiş ve bu isteğine Hz. Zeynep kendisinin soylu bir aileden geldiği, azatlı bir köle ile aralarında denklik olmadığı düşüncesiyle olumsuz cevap vermişti. Yani Hz. Peygamberin bu isteğini kabul etmeye yanaşmamıştı. Bu ayeti kerime bunun üzerine nazil oldu. Bu ilahi ihtarı alan Hz. Zeynep, emre ittiba etti.(7) Dikkat edilmesi gereken husus;evlilik gibi bizzat tarafların özel hayatlarıyla yakın alakalı olan bir durumda bile müminlerin nebevi emre uymamalarının söz konusu olamayacağıdır.
“Aralarında hüküm vermesi için Allah ve Resûlüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak“işittik ve itaat ettik” demeleridir. Işte asıl bunlardan kurtuluşa erenlerdir.”(8)
Ayet-i kerimelerde hükmün Allah’la birlikte Resûlüne izafe edilmesi, Allah Resûlünün vereceği hükümlerin sadece Kur’an’da bulunan hükümler olmadığını ortaya koymak-tadır. Nitekim kendilerine zekat farz olan kimseleri, hayızlı kadının namaz kılamayacağını, içki içene verilecek cezayı bizzat Hz. Muhammed (s.a.v) ifade etmişlerdir.
c.Helal ve Haram koyma yetkisi:
Hz.Peygamber (s.a.v) pratik hayatla ilgili hükümler verdiği gibi Kur’an’da olmayan hususlarla ilgili helal ve haram koyma yetkisine sahiptir. Aşağıda yer verilecek ayeti kerimeler bu duruma işaret etmektedir:
“Yanlarındaki Tevrat ve incil’de yazılı buldukları o elçiye o ümmi Peygamber’e uyanlar (var ya) işte o peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygambere inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûra (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.” (9)
“Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve Ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Resûlü’nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dinini din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.”(10)
Görüldüğü üzere bu ayetlerde helal haram koyma yetkisi Hz. Peygamber (s.a.v)’le de alakalandırılmıştır. Bu durumun yaşanmış pek çok örneği mevcuttur. Mesela, Kur’an-ı Kerim ölü hayvan etinin yenmesinin haram olduğunu ifade etmişken, Allah resûlü deniz hayvanlarının ölüsünün helal olduğunu söylemiştir. Yine evlenilmesi haram olan kadınlar ayette açık olarak ifade edilmiş. Hz. Peygamber erkeğin eşinin halası, teyzesi ile evlenmesinin de bu haramlık sınırına dahil olduğunu söylemiştir.
Dikkat edilmesi gerekir ki, Hz. Peygamber’in bu yetkisi Allah’tan tamamen bağımsız, kendi başına buyruk değildir. Elbette O, görev ve yetkilerini Allah’ın kontrolü altında kullanmaktır.
d.Tebliğ Görevi:
Kur’anı Kerim’de pek çok yerde Peygamber’in tebliğ görevine işaret edilmektedir.
Ey Peygamber! Rabbin’den sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kafirlereyol göstermez.” (11)
“Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin, karşı gelmekten çekinin, eğer yüz çevirirseniz bilin ki, Peygamberimize düşen sadece açıkça tebliğ etmektir.”(12)
“Allah katından, geri çevrikemeyecek günün gelmesinden önce Rabbimizin çağrısına cevap verin. O gün hiç birinize sığınacak yer bulunmaz. Inkar da edemezsiniz. Ey Muhammed! Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki biz seni onlara bekçi göndermedik: sana düşen sadece tebliğdir.”(13)
“Allah’a itaat edin; Peygamber’e itaat edin; Eğer bundan yüz çevirirseniz bilinki Peygamberimiz’e düşen apaçık tebliğdir.”(14)
Bu ayetlere muhatab olan Hz. Muhammed (s.a.v), yirmi üç yıllık risalet döneminde hemen her türlü sıkıntıya göğüs gererek bu görevini hakkıyla yerine getirmiş ve ilahi daveti şirk ve küfür bataklığında debeleyen insanlığa ulaştırmayı kendisine temel hedef seçmiştir.
Katılma Tarihi: 27 mart 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 51
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Bismillahirrahmanirrahim...
Alperen demiş :
''Bir insan hadis batağına battı mı işte böyle umutsuzca çırpınır malesef. Hicr 24 ile verdiğin hikaye arasında uzaktan yakından bir bağ yok. Asla ve kesinlikle''
Umutsuzca çırpınmak ?? Neyse bizim itikatımızda dirayet ve rivayet tefsirleri vardır..Mutlaka malumunuzdur kritiğe tabii tuttuğunuz ehl-i sünnetin yöntemlerini mutlaka biliyorsunuzdur..
Dolayısıyla söz konusu ayet hakkında
Hicr 24 : Ve le kad alimnel müstakdimıne minküm ve le kad alimnel müste'hırın
Yüce Allah ın: "Andolsun ki, sizden önce gelip geçenleri de Biz bilini sizdir, sonra gelenleri de bilmişizdir" buyruğu ile ilgili sekiz ayrı açıklama yapılmıştır:
1- Yaratılıştan bugüne kadar "önce gelip geçenleri" ve henüz yaratılmamış olup, "sonra gelecekleri" bilmişizdir. Bu açıklamayı Katade, İkrime ve başkaları yapmıştır
2- "Önce gelip geçenler"den kasıt ölüler, ´´sonra gelenler"den kasıt ise hayatta olanlardır. Bunu da İbn Abbas ve ed-Dahhâk söylemiştir.
3- "Önce gelip geçenler*den kasıt, Muhammed ümmetinden olup daha önceden geçenler, "sonra gelenler"den kasıt ise, Muhammed (savTın sair ümmeti demektir. Bu açıklama da Mücahid´e aittir.
4- "Önce gelip geçenler"den kasıt, itaat ve hayırda öne geçenler, "sonra gelenler"den kasıt, masiyet ve şer dolayısıyla geri kalanlardır. Bu açıklamayı el-Hasen ve yine Katade yapmışlardır.
5- "Önce gelip geçenler" savaş saflarında önde olanlar, "sonra gelenler"
de savaş saflarında geri kalanlar demektir. Bu açıklamayı da Said b. el-Mü-seyyeb yapmıştır
6- "Önce gelip geçenler" cihadda öldürülenler, "sonra gelenler"den ka-
sjlı ise, öldürülmeyîp hayatta kalanlar demektir. Bu açıklamayı da el-Kurazî yapmıştır.
7- "Önce gelip geçenler" ilk yaratılanlar, "sonra gelenler" sonradan yaratılanlar demektir. Bu açıkkmayı eş-Şa´bî yapmıştır.
8- "Önce gelip geçenler" namaz sallarında önde yer alanlar, "sonra gelenler" ise, kadınlar için geri saflarda kalanlar demektir.
İşte bütün bunları yüce Allah bilir. O, var olan ve var olmayan her şeyi bilir. Yarattığını ve kıyamet gününe kadar yaratacağını bilir. Ancak, sekizinci görüş âyetin nüzul sebebidir, Çünkü, Nesaî ve Tirmızî´nın, Ebu´l-Cevzâ´dan rivayetlerine göre İbn Abbas şöyle demiştir: Rasulullah (sav)´ın arkasında namaz kılan insanların en güzellerinden bir kadın vardı. Bazıları bu kadını görmemek kastıyla ilk safta yerini alıncaya kadar öne geçerken, bazıları da son .şafta yer almak maksadıyla geri kalmaya çalışırdı. Rükün vardığı vakit, koltuğunun altından arkaya doğru bakardı. Bunun üzerine yüce Allah: "Andol-sun ki Biz sizden, önce gelip geçenleri de bilimsizdir, sonra gelenleri de biten İş izdir" buyruğunu indirdi.´(Tirmizi, Tefsir 15. sûre 1; Nesâî, İınânc 62; İbn Mâce, İküınetu´s-Sakit 68; Musned, I. 305 )
Bizim tefsirimiz budur..Bu İmam Kurtubinin tefsiridir..İmam Fahreddin Razi de aynı görüşe değinmiştir..Lakin o rivayetten çok dirayete kaymıştır..İkisi de büyük mufessirdir ikisinin de bir çok mufessirin beyanını kabul etmişizdir..
Neyse görüldüğü üzere Mana açık değildir..Sure-i Ali imranda işaret edilen lafız
Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası (aslı) demektir. Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te'vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, "Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır." derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez.
Alperen demiş :
Ayet açık. Söylentilere muhtaç değiliz. Hele de alakasız söylentilere.
İddianız batıldır.. ve Sizin sadece türkçe mealden faydalandığınız burada sırıtıyor..
biz de mufessirlerin de kabul ettiği Allah bilir kaidesine bağlanarak susuyoruz..
İki temel kaynak önce Kur'an sonra sünnet..bu yazdığından senden başka hiç kimse sünnet daha önemli mantığını çıkaramaz..
CEVAP :
hadis iddialarının Kur'an hükümlerini ilga ettiği / neshettiği aşikar iken bunu söylüyor olmanız, gerçekleri gizlemeye yönelik ve çok yanlış.örneğin : Kur'an'da zina ile ilgili Yüce Allah'ın apaçık Ayetlerine ( 24 Nur 2 ) göre uygulanacak '' had '' cezası zani ve zaniyeye 100'er celde iken , sırf uyduruk hadislerde Kur'an'a muhalif bir şekilde '' RECM '' CEZASI VERİLMİŞTİR diyerek , bu hadis iddialarını Ayetlere tercih eden siz değil misiniz? bu hadis iddialarındaki hükümlerin Kur'an'a açıkça aykırı / karşı / zıt olmasına rağmen yinede hadis iddialarını esas alan ve sürekli olarak bu hadis iddialarının size verdiği gözlüklerle Ayetlere bakan ve her zıtlıkta ,hadisleri tercih eden siz değil misiniz?
tekrar soruyorum :
bu uyduruk hadis iddialarını , Yüce Allah'ın Ayetlerinden daha üstün tutan ehl-i sünnet görüşü değil midir? değilse o halde Ayet ile hadisler arasında karşıtlık / zıtlık olduğunda neden hadis iddialarını esas alıyorsunuz, Ayetleri geri plana itiyorsunuz ?
o halde, bana dediğiniz : '' senden başka hiç kimse sünnet daha önemli mantığını çıkaramaz '' ifadenizin benim değil, sizin kullandığınız mantığın yanlış / hatalı olduğunu gösteriyor.
Yazdığınız tüm bu batıl iddialarınızı daha rahat değerlendirilebilmesi adına tek tek ele alıp yanıtlayacağım inşaAllah.
Katılma Tarihi: 27 mart 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 51
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Bismillahirrahmanirrahim..
Alperen demiş :
Bu sayfalara iman etmek bizlere ne kazandıracak? İnkar etmek ne kaybettirecek?
Nerededir bu sayfalar? Orada yazılanların Hz. Muhammed'in sözü olduğu ve bugüne kadar korunmuşluğu nasıl garanti edilmektedir?
Bu sayfalarda yazılanlar Allah’ın sözünü nasıl daha(!) anlaşılır kılacak?
Bu sayfalardan vereceğiniz hadislerle hangi Kur’an ayetinin nasıl yorumlandığını cidden merak ettim.
Elcevap :
Hz. Peygamber hayatta iken yazılanlar
1.Medine sözleşmesi
2.Nüfus sayımı tutanağı
3.Yahudilerle yapılan yazışmalar
4. Dine davet mektupları
5. Görevlilere verilen talimatnameler
Hz. Peygamber’in vefatından sonra sahabe döneminde yazılan hadisler
1.Hz. Ebubekir’in 500 kadar hadis yazdığı fakat sonra imha ettiği
2.Hz.Ali’nin hadis sahifesi
3. Ebu Hureyre’nin hadis sahifesi (sahifetü’s-sahiha)
4. Abdullah b. Amr’ın hadis sahifesi (sahifetü’s-sadıka)
5.Abdullah b. Abbas’ın kendisinin yazdığı ve de Sait b. Cubeyr, Mücahit, İkrime gibi talebelerine yazdırdığı hadis sahifesi
6.Semure b. Cundeb’in hadis sahifesi. Bu sahife Semure’nin çocukları tarafından rivayet edilmiştir.
7. Cabir b. Abdullah’ın Mescid’i Nebi’de okuttuğu hacla ilgili kitabı
Bunlar rivayetlerde geçen tarihçilerin de ittifak ettiği eserler bu bir ..
ikincisi :
Ebu Hüreyre´nin Sahife´sinden sadece bir kısmı talebesi Hemmâm İbnu Münebbih kanalıyla bize intikal etmiştir. Bu "Sahîfetu Hemmâm" diye şöhret bulmuştur. Bu Sahîfe´nin Hemmâm´a nisbeti sebebiyle Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)´nin değil, Hemmâm´ın bir te´lifi kabul edilecek olsa, mevzumuz açısından değerinden ve taşıdığı mânadan bir şey kaybetmez, zira Ebu Hüreyre hazretlerinin sağlığında hadîslerin kitap halinde yazıya geçirilmiş olduğunu gösterir.
Bu sahife, zamanımızda Profesör Muhammed Hamidullah tarafından bulunmuş ve neşredilmiştir. Hamidullah´a göre bulunan bu risâle, hadîslerin yazılmasını yasaklayan rivâyetlere dayanarak "Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ve Sahâbe (radıyallahu anhüm ecmain) zamamnda hadîs yazılmamıştır, hadîsler, Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´den iki veya üç yüz sene sonra yazılmıştır" gibi demagoji yapan müsteşriklere fevkalâde susturucu bir cevap olmaktadır. Ehemmiyetine binaen yorumunu aynen kaydediyoruz:
"Hicretin takriben birinci asrı ortasına ait olan bu mecmua, târihî ehemmiyeti bakımından çok kıymetli bir vesikadır. Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm)´in "hadîslerinin yazılması, Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´den iki veya üç yüz sene sonra başlamıştır" iddiasında bulunanlar olmuş ve bu faraziyeye dayanarak İbnu Hanbel, Buhârî, Müslim, Tirmizî vs... gibi şahsiyetlere (hâşâ) hilekârlık isnad edilmiştir. Delillerini, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ve Ashâbı (radıyallahu anhüm ecmain) zamanında hadîslerin yazılmadığı iddiası üzerine dayamışlardır. Halbuki şimdi, Resûl-i Ekrem (aleyhisselâtu vesselâm)´in en yakın Ashâbından birinin te´lîfi elimizde bulunuyor. Dikkatle mukâyese edildiği ve karşılaştırıldığı zaman İbnu Hanbel, Buhârî, Tirmizi gibi sonradan gelen müelliflerin, hadîslerin umumî mânası şöyle dursun, onların bir harfini, bir noktasını dahi değiştirmemiş olduklarını görüyoruz. "Sahîfe-i Hemmâm"ın Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)´ye atfen rivâyet edilmiş her hadîsi yalnız "Sıhah-ı Sitte" denilen muteber hadîs kitaplarında bulunmuyor, belki orada bulunan her hadîsin manası (meali) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in diğer Ashâbı tarafından da rivâyet edilmiş bulunuyor. Böylece Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e atfedilen hadîslerin hayâlî ve mesnedsiz olmadığının delillerini ortaya koymuş oluyor. Meselâ: Elimizde bulunan bu mecmüada 56 numaralı hadîsin, Buhârî´nin Sahîh´inde, Enes (radıyallahu anh) tarafından rivâyet edilmiş olduğunu görüyoruz ve 124 numarada gösterilen hadîsi, Buharî´den Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) tarafından rivâyet edilmiş buluyoruz. Bu 54 numaralı hadîs Buhârî´de hem Enes (radıyallahu anh), hem de Sehl İbnu Sa´d es-Saidî (radıyallahu anh) tarafından rivâyet edilmiş buluyoruz ve bu mutâbakatlar böylece devam edip gidiyor...
Neyse görüldüğü üzere oradaki hadislerin buhari de geçtiği tespit edilmiş..Dolayısıyla sizin hadisleri inkar davanız darbe almıştır ..Davanızın batıl olduğuna delildir..
Burada şu gerçek ortaya çıkacak Merhum Hamidullahın vesikalarını bulursam paylaşacağım o zaman sizin fitneniz susmuş olacak..Ki araştıran bilen adam kolay kolay sünneti inkar etmez ya neyse..
Sayfalara iman sana neyi mi kazandıracak Allah Resulunun sözünün birebir aynısını duymuş olacaksın belki tamamen imam meselesi zaten tenkit ettiğiniz (daha çok iftira ya) hadis alimleri de bunu amaç edinmişler..
Tabii siz Peygamberi postacı olarak gördüğünüz için onun sözleri size bir şey ifade etmiyor (!)..Kuranın indirildiği zattan daha iyi bilirsiniz siz şimdii
üçüncüsü benim bir sorum var.. :
'' O itibar ettiğin Kur'anın nasıl toplandığını veyahut nasıl meydana geldiğini bana anlatırmısın en eski kitap yazması nereye gidiyor ?? Kur'anın cem'i nasıl oldu ?? Hicr 9 da korunacağı buyruluyorda bu kitap gökten mi indi ..! ''
Nasıl korunmuş buyur bizleri aydınlat değerli Alperen..
Ve sizi Biraz hadis tarihi okumaya davet ederek susuyoruz..
Müslümanlar , Kur'an'ı Kerim'e muhtaç oldukları kadar, Resulullah'ın(as) sünnetine de muhtaçtırlar.çünkü o da, Allah'ın , Resulüne ilham ettiği vahiy cümlesindendir ve dinin asli rükünlerinden biridir.
Şimdi Kuranı en iyi algılayan tatbik eden efendimiz olacağına göre biz Kur'andan sonra onun sünnetine muhtaçız..Kurana hakkıyla ittiba etmek için efendimize uymak haktır...Bu konuda bir makale asacağım inşaallah yakında..
Onları, delillerle, kitaplarla gönderdik ve sana da, onlara ne indirildiğini açıkça anlatman, düşünmelerini sağlaman için Kur'an'ı indirdik.
Ali Bulaç Meali
(Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye. Diyanet İşleri Meali
Belgeler ve kitaplarla... Sana bu mesajı indirdik ki, kendilerine indirileni halka açıklayasın (bildiresin) ve onlar da düşünsünler. * Elmalılı Hamdi Yazır
Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler. Ömer Nasuhi Bilmen
(O peygamberleri) Açık mûcizeler ile ve kitaplar ile (gönderdik) ve sana da Kur'an'ı indirdik ki, kendilerine indirilmiş oldukları(emir ve nehyi) nâsa açıkça anlatasın ve gerek ki onlar da tefekkür edeler. Muhammed Esed
[Onlar size, kendilerini] apaçık delillerle ve hikmet dolu ilahî kitaplarla 47 [desteklediğimiz peygamberlerin ölümlü adamlardan başka kimseler olmadığını söyleyeceklerdir]. Ve biz sana da bu uyarıcı kitabı indirdik ki, insanlara, başından beri indirilegelen mesajın 48 aslını olanca açıklığıyla ulaştırasın ve onlar da böylece belki düşünürler
Suat Yıldırım
44. Onları apaçık deliller ve kitaplarla gönderdik. Sana da, kendilerine indirilmiş olanı insanlara açıklaman için Kur’ân’ı indirdik—tâ ki iyice düşünsünler.(7) *
Açıklaman için diyor bu bir ikincisi yine sure-i Nahl de
Sana kitabı, ancak ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için ve iman eden bir topluma doğru yolu gösterici ve rahmet olarak indirdik. (nahl 64)
Deniliyor ki Burada efendimize uymak zorunluluğu aşikar..Ehl-i sünnet bunu görmüş ve kabul etmiş..Biz de gördük kabul ettik..
CEVAP :
Sevgili Resule uymak bir zorunluluktur. ancak ona davasını çarpıtmadan uymak bir zorunluluktur. onun büyük bir şerefle yapmış olduğu bu kutlu ELÇİLİK GÖREVİNİ kimsenin dejenere etmeye , çarpıtmaya hakkı yoktur. bakınız : RESULE İTAAT NE DEMEKTİR ? onun Elçilik göreviyle bize tebliğ etmiş bulunduğu bu güzel Tevhid Dinini , uyduruk hadis iddialarıyla hem Sevgili Resulü ve hem de bu Yüce Dini tanınmaz ( Kur'an'a zıt ) bir Şirk Dini haline getiremeyeceksiniz inşaAllah... bu Yüce Din, hükmünde ortaklığa asla müsaade etmiyen ; tek , yalnız, ahad olan Yüce Allah'a aidtir. ona hükmünde ortaklar icad etmek isteyenler Yüce Allah'ın kendisine koşulan ŞİRK suçunu af kapsamı dışında tuttuğunu iyi bilip iyi düşünmeleri gerekir...
batıl görüşleriniz doğrultusunda çarpıtmış olduğunuz Ayet 16 Nahl 44 ve Nahl 64 :
44 Açık kanıtları ve Kitapları. Sana da o Zikr'i indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, tâ ki düşünüp öğüt alsınlar.
64 Biz sana Kitabı indirdik ki, hakkında ayrılığa düştükleri şeyi onlara açıklayasın ve (o Kitap), inanan bir kavim için yol gösterici ve rahmet olsun.
'' bil beyyineti vezzubur ve enzelne ileykez zikra li tübeyyine linnasi me nuzzile ileyhim ve laallehüm yetefekkerun '' Nahl 44
'' ve ma enzelne aleykel kitabe ille li tubeyyine lehumullezıhtelefu fihi ve hude ve rahmeten li kavmin yu'minun Nahl 64 ''
evet bu Ayetlerde geçen '' li tubeyyine '' kelimesinde daha önceki iletilerimde de vurguladığım '' tebyin '' vardır. Sevgili Resul kendisine indirilen Ayetleri , Elçilik görevi gereği beyan edecektir. bunun şu anda Sevgili Resule atfedilen korunmamış hadis iddialarıyla hiçbir alakası yoktur. ama nasıl ki denizde kum bitmiyorsa bu arkadaşlarda da zoraki ilişiklendirme mantığı son bulmamaktadır. bir bakış sorunu var yani...
bu Ayette sizin çarpıtarak vermeye çalıştığınız '' li tubeyyine '' kelimesi asla ve kesinlikle hadislere işaret etmemektedir. hadis iddialarıyla uzaktan yakından bir alakası yoktur.
tefsirinden değil yalnız ve ancak tebyininden sözedilebilecek olan Yüce Allah'ın tek mahfuz vahyi olan Kur'an ; kendi kendisini açıklayabilme yetisine sahiptir zaten , lütfen kendinize gelin ve Kur'an'a dolaylı olarak nakıslık / malüllük izafe etmeyiniz. eğer ki, bize söylediğiniz anlamda Kur'an'ı ancak Sevgili Resulün korunmamış hadis iddiaları ile anlıyabilecek olsaydık, o taktirde hadislerde tıpkı Kur'an gibi Yüce Allah tarafından korumaya alınacaktı.ve Sevgili Resul vefat etmiyecekti. Kur'an'ın açıklamaları kaybolmasın ve güncellensin diye. çünkü açıklaması ( yani Kur'an'ı açacak anahtarları ) kaybolursa o taktirde manası kıyamete kadar anlaşılamayacak bu Kur'an'ın ne ehemmiyeti kalacak. şu anda öyle değil mi ? : sayısı milyonla ifade edilebilen ve iddianıza göre her biri Kur'an'ın bir başka Ayetinin manasının anahtarı olan bunca hadis kaybolduğuna göre vay halimize o halde...
bu hadis iddialarınızı nasıl ve neye dayanarak güncelliyeceksiz peki? öyle ya Sevgili Resulullah 'da vefat etmiş olduğuna göre hadis iddialarını günümüz dünyasıyla nasıl ilişiklendirip , güncelleyip çözüm üreteceksiniz?
bize delil olarak sunmaya çalıştığınız Ayet'lerin ne anlama geldiğini görmek istiyorsanız yine ancak korunmuş Kur'an'a müracaat etmelisiniz... ( korunmamış hadis iddialarına değil tabiki... )
17 İsra 106 :
106 Onu, insanlara ağır ağır okuman için, okuma parçalarına ayırdık ve onu azar azar indirdik.
13 Rad 30 :
30 Seni de böylece, kendilerinden önce nice milletler geçmiş bulunan bir millete gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Oysa onlar Rahmân'a nankörlük ederler(134). De ki: "O (Rahmân), benim Rabbimdir. O'ndan başka tanrı yoktur. O'na dayandım, tevbem yalnız O'nadır."
kesinlikle anlaşılıyor ki, Sevgili Resul ( elçi) nin görevi Yüce Allah'ın kendisine vermiş olduğu Elçilik görevi gereği nas'ı / insanları tek mahfuz vahy olan Kur'an'la buluşturmaktır. lütfen cahiliye çağındakilerin Peygamberlere yüklemiş olduğu yanlış misyonları siz de Sevgili Peygamberimize yüklemeyin ve Kur'an'a yalın bir şekilde icabet edin.
''Bir insan hadis
batağına battı mı işte böyle umutsuzca çırpınır malesef. Hicr 24 ile verdiğin
hikaye arasında uzaktan yakından bir bağ yok. Asla ve kesinlikle''
Umutsuzca çırpınmak ??
Neyse bizim itikatımızda dirayet ve rivayet tefsirleri vardır..Mutlaka
malumunuzdur kritiğe tabii tuttuğunuz ehl-i sünnetin yöntemlerini mutlaka
biliyorsunuzdur..
Dolayısıyla söz
konusu ayet hakkında
Hicr 24 : Ve le kad
alimnel müstakdimıne minküm ve le kad alimnel müste'hırın
Yüce Allah ın: "Andolsun ki,
sizden önce gelip geçenleri de Biz bilini sizdir, sonra gelenleri de
bilmişizdir" buyruğu ile ilgili sekiz ayrı açıklama yapılmıştır:
…
8- "Önce gelip geçenler" namaz saflarında önde yer alanlar, "sonra
gelenler" ise, kadınlar için geri saflarda kalanlar demektir.
İşte bütün bunları yüce Allah
bilir. O, var olan ve var olmayan her şeyi bilir. Yarattığını ve kıyamet gününe
kadar yaratacağını bilir. Ancak, sekizinci görüş âyetin nüzul sebebidir, Çünkü,
Nesaî ve Tirmızî´nın, Ebu´l-Cevzâ´dan rivayetlerine göre İbn Abbas şöyle
demiştir: Rasulullah (sav)´ın arkasında namaz kılan insanların en
güzellerinden bir kadın vardı. Bazıları bu kadını görmemek kastıyla ilk safta
yerini alıncaya kadar öne geçerken, bazıları da son .şafta yer almak maksadıyla
geri kalmaya çalışırdı. Rükün vardığı vakit, koltuğunun altından arkaya doğru
bakardı. Bunun üzerine yüce Allah: "Andol-sun ki Biz sizden, önce gelip
geçenleri de bilimsizdir, sonra gelenleri de biten İş izdir" buyruğunu
indirdi.´(Tirmizi, Tefsir 15. sûre 1; Nesâî, İınânc 62; İbn Mâce,
İküınetu´s-Sakit 68; Musned, I. 305 )
Bizim
tefsirimiz budur..Bu İmam Kurtubinin tefsiridir..İmam Fahreddin Razi de aynı
görüşe değinmiştir..Lakin o rivayetten çok dirayete kaymıştır..İkisi de
büyük mufessirdir ikisinin de bir çok mufessirin beyanını kabul etmişizdir..
Neyse görüldüğü üzere
Mana açık değildir..
İddianız batıldır..
Selam
Müceddid
Hicr 24’ü
öncesiyle ve sonrasıyla değerlendirirsen söylediğinin ne kadar anlamsız
olduğunu görürsün. Oraya yakıştırılan hikayenin ne kadar iğreti durduğunu da.
Bahsettiğin Alimlerin bu konuda nasıl bir yanılgıda olduğunu da.
Neden bu
konuyu ikinci kez yazıyorum? Bu bir örnek. Ayetleri anlamada hadis söylentileri
baz alındığında nasıl yanlış ve hatta absürd çıkarımlar ortaya konduğuna güzel
bir örnek. Ayetlere öncelikle duru bir şekilde bakabilmeliyiz. Bu önemli.
Hicr Suresi
23. Biziz, elbette
biziz o hayat vermekte olan, o öldürmekte olan. Ve biziz sonunda
mirasçı kalan.
24. Yemin
olsun, sizin önden gidenlerinizi bilmişizdir; yemin olsun, geriye kalanları
da bilmişizdir.
25. Hiç kuşkusuz,
Rabbindir, evet O'dur onları haşredecek olan. Hakîmdir O, Alîm'dir.
Bir kesim
namazda safların arkasına geçerek pislik yapıyormuş, bir kesim ise kendilerine
güvenemediklerinden safların önünde kalıyormuş. Yani bir fitne kasırgası ortalığı kavuruyormuş. "Kadın şeytandır" derler ya, doğruymuş:) Camidekilerin hepsi "azgın boğa" modunda varsayılıyor. Ayet bunun üzerine inmiş ve
özelde bunu anlatıyormuş. El insaf, vel izan.
Ayeti
hadise boğdurmak, işte bu. Ayette ne söylendiği belli, apaçık. Bilgi
kirliliğine gerek yok.
“Arı-duru
bakış” işte bunun için çok önemli.
Beni ve
benim gibi düşünenleri suçlayacaklar için yazıyorum. Bakış açımı(zı)n
bilgiçlikle, ukalalıkla herhangi bir ilgisi yok. Bilenlerin(?) yorumlarını çöpe
atmakla da ilgisi yok. Daha iyi görelim diye taktığımız gözlük şaşı görmemize
sebebiyet veriyor. Sonra da kalıcı hasarlara.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Bu sayfalara iman etmek
bizlere ne kazandıracak? İnkar etmek ne kaybettirecek?
Nerededir bu sayfalar?
Orada yazılanların Hz. Muhammed'in sözü olduğu ve bugüne kadar korunmuşluğu
nasıl garanti edilmektedir?
Bu sayfalarda yazılanlar
Allah’ın sözünü nasıl daha(!) anlaşılır kılacak?
Bu sayfalardan
vereceğiniz hadislerle hangi Kur’an ayetinin nasıl yorumlandığını cidden merak
ettim.
Elcevap :
Selam Müceddid
“El cevap” demişsin ama
yazının içinde cevap yok maalesef. Adını verdiğin sayfalarda hangi hadisler
aynı zamanda Buhari’de geçiyor? Bu hadisler eğer sadece Buhari’de geçmiyorsa
diğer sahih kabul edilen kitaplarda da varsa bu durumda onlarda da bu hadisler
kelimesi kelimesine aynı olmalıdır. Bu konu hakkında karşılaştırmalı
araştırmanı görmek isterim. Bu hadislerin sadece “tarihi bilgi” değeri mi
vardır? Yoksa Allah’ın Dinine peygamberin de katkısını(!) gösteren/ispatlayan
bir yönü mü? Yada bu hadisler hangi Kur’an ayetini daha iyi anlamamıza
vesiledir?
Müceddid Yazdı:
Hz. Peygamber
hayatta iken yazılanlar
1.Medine sözleşmesi
2. Nüfus sayımı tutanağı 3.Yahudilerle yapılan yazışmalar 4. Dine
davet mektupları 5. Görevlilere verilen talimatnameler
Hadislerin formatı ve
onlara yüklenen işlev ile bunlar arasında dağlar kadar fark var. Tarihi bilgi
ve vesika ayrı Peygamber tarafından söylediği iddia edilen sözlerin Kur’ana
ortak edilmesi (böyle söylenmese de öyle) ayrı.
Müceddid Yazdı:
Hz. Peygamber’in
vefatından sonra sahabe döneminde yazılan hadisler
1.Hz. Ebubekir’in 500
kadar hadis yazdığı fakat sonra imha ettiği 2.Hz.Ali’nin hadis sahifesi 3. Ebu Hureyre’nin hadis sahifesi
(sahifetü’s-sahiha) 4. Abdullah b. Amr’ın hadis sahifesi (sahifetü’s-sadıka) 5.Abdullah
b. Abbas’ın kendisinin yazdığı ve de Sait b. Cubeyr, Mücahit, İkrime gibi
talebelerine yazdırdığı hadis sahifesi 6.Semure
b. Cundeb’in hadis sahifesi. Bu sahife Semure’nin çocukları tarafından rivayet
edilmiştir. 7. Cabir b. Abdullah’ın
Mescid’i Nebi’de okuttuğu hacla ilgili kitabı
Bunlar rivayetlerde geçen
tarihçilerin de ittifak ettiği eserler bu bir ..
Rivayetin Türkçesi
söylentidir. Bugün elinizde bu sayfalar var mı? Susturucu delil işte bu
olacaktır. Buharinin bazı hadisleri o sayfalardan aldığını söylemesi sadece bir
iddiadır. İspatı deliller sunarak gerektiren bir iddia.
Müceddid Yazdı:
ikincisi :
Ebu Hüreyre´nin
Sahife´sinden sadece bir kısmı talebesi Hemmâm İbnu Münebbih kanalıyla bize
intikal etmiştir. Bu "Sahîfetu Hemmâm" diye şöhret bulmuştur. Bu
Sahîfe´nin Hemmâm´a nisbeti sebebiyle Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)´nin değil,
Hemmâm´ın bir te´lifi kabul edilecek olsa, mevzumuz açısından değerinden ve
taşıdığı mânadan bir şey kaybetmez, zira Ebu Hüreyre hazretlerinin sağlığında
hadîslerin kitap halinde yazıya geçirilmiş olduğunu gösterir.
Bu sahife, zamanımızda Profesör
Muhammed Hamidullah tarafından bulunmuş ve neşredilmiştir. Hamidullah´a göre
bulunan bu risâle, hadîslerin yazılmasını yasaklayan rivâyetlere dayanarak
"Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ve Sahâbe (radıyallahu anhüm ecmain)
zamamnda hadîs yazılmamıştır, hadîsler, Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´den iki veya üç yüz sene sonra yazılmıştır" gibi
demagoji yapan müsteşriklere fevkalâde susturucu bir cevap olmaktadır.
Ehemmiyetine binaen yorumunu aynen kaydediyoruz:
Neyse
görüldüğü üzere oradaki hadislerin buhari de geçtiği tespit
edilmiş..Dolayısıyla sizin hadisleri inkar davanız darbe almıştır ..Davanızın
batıl olduğuna delildir..
Ebu Hureyre
Pavlusluğa soyunan sakat bir şahıstır. Sözüne güvenilmez. Bu sizin de itibar
edeceğiniz, aksini gösteremeyeceğiniz tarihi kaynaklar ile sabit. Yani tarihi
bilgiyse tarihi bilgi.
Hadislerin
Peygamberimiz döneminde yazılmadığı, vefatından yüzlerce sene sonra
söylentilere çalışarak oluşturulduğu bilgisi de tarihi bir bilgi. Tarihi
bilgilere güvenilmesi gerekiyorsa güvenelim. Kimse kafasından uydurmuyor. Yada
uyduruyorsa herkes uyduruyor.
Müceddid Yazdı:
Tabii siz
Peygamberi postacı olarak gördüğünüz için onun sözleri size bir şey ifade
etmiyor (!)..Kuranın indirildiği zattan daha iyi bilirsiniz siz şimdi.
Hayır bunu defalarca
yazdık. Hz. Muhammed asla bir postacı değildir. Hiçbir postacı getirdiği zarfı
açıp içeriği okumaz. Okuduğunu hayatına uygulamaz. İçeriği okuyarak, gerekeni
yaparak insanlarına örnek olmak postacının görevi değildir.
Biz diyoruz ki; “Son
Peygamberimizin ahlakı Kur’andı. Din adına yapıp ettikleri yani bizleri
dindarlık bağlamında ilgilendirenleri zaten Kur’anda yazıyor. O Kur’anı yaşadı
ve onunla örnek oldu. Bizlerde onun yoluna ve sünnetine uymak istiyorsak
Kur’ana uymalıyız.” Bu ifadelerden nasıl oluyor da “hayır sizler ona postacı
diyorsunuz” sonucunu çıkarabiliyorsunuz? Bu yakıştırmayı ilk defa kim yapmışsa
yanlış yapmış. Sonrakiler de işte böyle kayıttan çalmış durmuş.
Peygamber adına uydurulan
sözleri dinde kaynak kabul etmeyenleri böyle suçlamanız anlamsız ve yakışıksız.
“Kur’anı Hz. Muhammed’den daha iyi anlama iddiasında değilseniz ona atfen ortalıkta
dolaşan sözlere de iman etmelisiniz” demeniz de anlamsız. Çünkü sadece kutsal
kitabımıza imanla yükümlüyüz. Çünkü Son peygamberimizin sözleri/mesajı ve
ahlakı orada yazıyor. Hem de “tek sahih” formda.
Ona atfen ortalıkta
dolaşan sözlerin referans alınarak kurgulandığı “Hadis Dini” yarın yerini “Hanif
Din”e bırakacaktır. Bu süreç mutlaka tamamlanacaktır. Endişeniz boşunadır.
Müceddid Yazdı:
üçüncüsü
benim bir sorum var.. :
''
O itibar ettiğin Kur'anın nasıl toplandığını veyahut nasıl meydana geldiğini
bana anlatır mısın en eski kitap yazması nereye gidiyor ?? Kur'anın cem'i nasıl
oldu ?? Hicr 9 da korunacağı buyruluyor da bu kitap gökten mi indi ..! ''
Nasıl
korunmuş buyur bizleri aydınlat değerli Alperen..
Tarihi
bilgi ile Peygamber adına kulaktan kulağa oyunuyla üretilen laflar arasında format
ve işlev farkı var. Kur’anın korunduğu ve bu haliyle bize ulaştığı bir iman
(önkoşulsuz kabul) meselesi. Yüce Allah kitabını koruyacağını ifade etmişse bir
şekilde korur/korumuştur. Yüce Allah’ın kitabını nasıl koruduğu veya koruyacağı
beni/bizi ilgilendirmiyor. İlgilendirmemesi de gerekiyor. Çünkü bu O’nun işi,
bizim değil. Bize düşen sadece iman, işimize geliyorsa.
“Kur’anı
bizlere ulaştıran insanlar hadisleri de ulaştırmışlardır (acaba öyle mi?). Onlara da aynen böyle güvenin ve iman edin”
demeniz ve ikisini bir kefeye koymanız anlamsız. Çünkü Kur’anın bir garantörü
var, Allah. Hadislerin garantörü kim?
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Kaşif
Ahmed Şehzade, Allah’a ve elçiye itaatten kastın; Allah’ın elçisiyle
gönderdiği mesaj olan Kuran’a uymak olduğunu söyler ve Kuran’da
aktarıldığı gibi Peygamberimiz’in bizim için örnek olduğunu, fakat
Peygamberimiz’e dair bilgiler için de tek geçerli ve yeterli kaynağın
Kuran olduğunu söyler. Şehzade, Mümtehine Suresi 4. ayeti örnek
göstererek şöyle der: “Aşağıdaki ayet, Hz. İbrahim’in örneğini
geleneklerin ve ona atfedilen sözlerin arasından seçeceğimizi mi
söylüyor? Hayır, bu ayet öyle söylemiyor. Ayette anlatılmak istenen Hz.
İbrahim’in davranışının, tavrının Kuran’da açıklanan şeklinin inananlar
için örnek olduğu ve inananların onun örneğinde olduğu gibi hareket
etmeleri gerektiğidir.” (Kaşif Ahmed Şehzade, The Authority of Quran)
İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır.
60 Mümtehine Suresi 4
Eğer Peygamberimiz’i örnek almaktan kastın; hadislere ve Peygamber’in kavminin
geleneklerine uymak olduğu söylenirse; o zaman İbrahim Peygamber’i örnek
almamızı söyleyen ayete göre, İbrahim Peygamber’in kavminin geleneklerini
öğrenmemiz ve İbrahim Peygamber’in hadislerini de bulmamız gerekmektedir. Oysa
durum Kaşif Ahmed Şehzade’nin dediği gibidir. Peygamberimiz’in de, İbrahim
Peygamber’in de davranış şekilleri Kuran’da anlatılır ve örnek almamız istenen
bu davranışlardır.
Peygamber’in vahiy olan Kuran dışında Allah’a karşı bir şeyler uydurması için
çabalar daha Peygamber hayattayken başlamıştır. Peygamber hayattayken buna engel
olmuştur, fakat Peygamber’in vefatından sonra, hele bir de 4 Halife dönemi de
geçince, Peygamber’in döneminde başlayan vahiy dışında uydurmalar oluşturma
çabaları ne yazık ki gördüğümüz kötü sonuçları doğurmuştur.
Onlar neredeyse sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için seni
fitneye düşüreceklerdi.
17 İsra Suresi 73
Kuran Allah’ın kitabıdır, fakat insanlar onu Hz. Muhammed’in (elçinin) sözü
olarak duydular. Kuran’ın aşağıdaki ayetlerinde geçen ifade tarzları bu mantığı
daha iyi kavramamızı sağlamaktadırlar.
Allah ve elçisinden kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere bir
ültimatomdur bu.
9 Tevbe Suresi 1
Bir de Allah ve elçisinden insanlara Büyük Hac günü bir duyuru var.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma