İSKENDER EVRENESOĞLU
 
RASUL MÜ SAHTEKAR MI?

 

Nebi - Rasul (I)

                                                                                                                      Nebi-Rasul Kavramı (2)

Nebi nedir? Rasul nedir? Bu iki kavram arasinda bir fark varmidir? Varsa bu fark nedir? Hangi özellik, ayricalik bu iki kavrami birbirinden ayirmakta?
 

RISALET:     R- S - L kökünden türetilmiş 'fiâle' kalıbında bir masdardır. Kur'an-ı Kerim'de "ersele" kalıbıyla fiil'i mazî olarak kullanımı oldukça fazladır. Bu babta "gönderildi, elçi olarak görevlendirildi" anlamına gelir. Bu elçilik veya gönderiliş, daha çok peygamberlerin gönderilmesi anlamına gelse de, rüzgarın gönderilmesi, azap gönderilmesi gibi anlamlara da gelmektedir. ... "Ersele" kalıbından ism-i meful olarak; "gönderilmiş" "elçi kılınmış" anlamında "mürsel" ve bu kelimenin çoğulu olan"mürselin" ifadesi de "peygamber" ve "pegamberler" anlamında Kuran'da zikredilir. Ayrıca peygamberi mesajı toplumlara ileten davetçi müslümanların da "mürselin" olarak anıldığını biliyoruz. ...
Kelimenin "risalet" ve çoğulu "risâlât" şeklinde kullanıldığı ayetlerde ise "elçilik" "gönderilenler" anlamına gelmektedir. Risalet Kelimesi Allah'a izafe edilerek kullanılmıştır. Buraya kadar verdiğimiz anlamları toparlayacak olursak, temel anlamı "göndermek ve görevlendirmek" olan risaletin bazı istisnalar dışında "Allah'ın elçisi" anlamında Kur'anî bir tabir olduğunu söyleyebiliriz.(1)


NÜBUVVET:    N - B -E "haber verdi" anlamındaki kelimenin fâili: "nebî", mastarı ise: "nübüvvet" gelir. Buna göre nebî: Haber getiren, nübüvvet ise "Haber getirme görevi" anlamındadır. Kur'an'da risalete göre daha az geçen bu kelime ve türevlerinin hemen hepsinin sadece "insan elçileri", yani peygamberleri ifade için kullanıldığını görüyoruz. Kur'an'da Hz. Muhammed'e iki yerde "Ey Resûl!" şeklinde hitabın yanında "Ey Nebi!" şeklinde daha çok ve sık tekrarlandığını, yani Allah'ın Hz. Muhammed'e görevi ile ilgili hitabında "Ey Nebî!" ifadesini tercih ettiğini görüyoruz.(1)


RASUL:    Gönderilmiş kimse, elçi, Peygamber; bir iş veya vazife için bir kimseyi göndermek veya elçilik anlamına gelen, risalet kelimesinden türemiş bir isim; risaleti veya ilâhi sözü taşıyan zat.(2)

NEBI:      Nebî kelimesi, haber anlamına gelen "nebe'e" den türemiş olup ism-i fail manasına "haber veren", veya ism-i mefûl manasında "kendisine haber verilen" demektir. Veyahut bünyesinde her iki manayı da bulundurarak elçilik ve tebliği de ifade eder.(2)

Enba'i Haber'in coguludur, yani Haberler.

Nebi'in cogulu ise Enbiya'dir.


Rasul'un cogulu Rusul'dür. Rasul en bariz anlamda Elci demektir. Allah'in Elcisi olabilecegi gibi herhangi bir Insan'in Elcisi'de olabilir. Cünkü Kur'an da Rasul kavrami ayrim gözetmeksizin kullanilmaktadir. Eger Rasul kavrami sirf Allah'in görevlendirdigi Insan-Elcilerine özgülenmis olsa idi, Allah'in Melekleride Rasul olarak anilmazdi; ve örnegin Saba halkin'in Kadin Hükümdarin'in Hz. Süleyman'a gönderdigi siradan Elciler(Neml-35) Kur'an'da Mürsel olarak anilmazdi.

Rasul, sadece Allah'in Insan-Elcilerine özgülenmis bir kavram degildir. Nebi ise, sirf Allah'in Peygamberlerine özgü bir kavramdir. Cünkü her Haber(Nebe) getiren kisi Nebi degildir.

Haber(NEBE) ile ilgili örnekler verelim. Nebe'nin türevi Enbi'uni:

2(Bakara) - 31. Ayet: WaAAallama [a]dama al-asm[a]a kullah[a] thumma AAara[d]ahum AAal[a] almal[a]-ikati faq[a]la anbi-oonee bi-asm[a]-i h[a]ol[a]-i in kuntum [sa]diqeen(a)

Meal: Ve Âdem'e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere göstererek şöyle buyurdu: "Hadi, haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz."



49(Hucurat) - 6. Ayet: Y[a] ayyuh[a] alla[th]eena [a]manoo in j[a]akum f[a]siqun binaba-in fatabayyanoo an tu[s]eeboo qawman bijah[a]latin fatu[s]bi[h]oo AAal[a] m[a] faAAaltum n[a]dimeen(a)

Meal: Ey iman sahipleri! Özü-sözü bozuk birisi size bir haber getirdiğinde, hemen araştırıp inceleyin/delil arayın! Yoksa bilgisizlikle bir topluluğu suçlar da yapmış olduğunuza pişmanlık duyar hale gelirsiniz.



27(Neml) - 22. Ayet: Famakatha ghayra baAAeedin faq[a]la a[hat]tu bim[a] lam tu[h]i[t] bihi waji/tuka min saba-in binaba-in yaqeen(in)

Meal: Az sonra gelip şöyle dedi: "Senin fark edemeyeceğin bir şeyi fark ettim ve sana Sabâ''dan parlak bir haber getirdim."

Not: Sabâ'dan Haber getiren Hz. Süleyman'in Hüdhüd kusudur!

Gördügümüz gibi son iki Ayet'te sözkonusu Haber Allah tarafindan gelmedigi halde NEBE olarak geciyor, onun icin diyebiliriz ki Nebe ifadesi sadece Allah'dan gelen Haber ile özgülenmemis. Ancak!, Kur'an a baktigimizda Peygamberlerin disinda hic kimse Nebi olarak anilmiyor. Bu su demektir, Allah'dan Haber alan her insan bir Nebi degildir.
Kur'an da Peygamber olmayan ama Allah'dan vahiy almis insanlar'dan sözediliyor, örnegin Hz. Meryem, örnegin Hz. Musa'nin Annesi. Her ikisi de ne bir Nebi'dir nede Allah'in Rasulleri. Kendilerine gelen Vahiy bir toplumu, baska insanlari baglayici degil, dogrudan kendi ve ogullarinin (Nebiler'in) hayati ile ilgili! Hz. Isa'nin Havarileride Allah'dan Vahiy almistir, ancak onlarada Peygamberlik görevi verilmemistir.

Peygamber olmayan insanlarin Allah'dan vahiy almis olmalari istisnai durumlardir. Vahiy alanlarin ikisi bizzat Nebilerin Anneleri, digerleri ise bir Nebi'in havarileri. Ayrica bu hadiseler Nebilerin zamaminda meydana gelmekte. Kur'an da Nebilerle hic bir sekilde baglantisi olmayan bir takim insanlarin Allah'dan vahiy aldiklarina dair bir Ayet'e simdiye kadar rastlamis degiliz.

Kisacasi, Nebi sadece Allah'dan haber aldigi icin Nebi degil, ayni zamanda görevlendirildigi icin bir Nebi'dir.

NEBE'nin türevi, YûNEBBI'UKE:

35(Fatir) - 14. Ayet:  In tadAAoohum l[a] yasmaAAoo duAA[a]akum walaw samiAAoo m[a] istaj[a]boo lakum wayawma alqiy[a]mati yakfuroona bishirkikum wal[a] yunabbi-oka mithlu khabeer(in)

Meal: Şayet siz onlara seslenirseniz çağrınızı işitemezler, eğer işitseler bile icabet edemez, size cevap veremezler. Kıyamet günü ise sizin kendilerini, ibadette Allah’a ortak saymanızı reddedeceklerdir. S
ana bir habîr gibi haber veren olmaz
Not: Habîr = herseyden haberdar olan demektir.

Kur'an'i Kerim'de Rasul kavrami, hem Allah'in Insan-Elcisi icin, hem Allah'in Melek-Elcisi icin, hem de Allah'in degil, herhangi bir Besher'in, bir Insan'in diger bir Insan'a gönderdigi siradan Elcisi icin, bu kavram ayrim gözetmeksizin kullanilmaktadir. Sözkonusu Rasul, kimin veya ne gibi Rasul oldugu ya kavramin kendisinden, ya Ayetin iceriginden, ya Ayetlerin öncesi veya sonrasindan belli olur, yada konunun icerigi bunu ortaya koyar. Zaten bu baglamda "ersele veya erselna" ifadeleri de ip ucu vermektedir.

21(Enbiya) - 25. Ayet:  Wam[a] arsaln[a] min qablika min rasoolin ill[a] noo[h]ee ilayhi annahu l[a] il[a]ha ill[a] an[a] fa(o)AAbudoon(i)

Meal: Senden önce hiçbir Rasul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: "Gerçek şu: İlah yok benden başka, artık bana kulluk/ibadet edin." 

"Senden önce hic bir RASUL göndermedik ki ... vahyetmis olmayalim ...".  Bu demektir ki, "senden önce gönderdigimiz bütün Rasul'lere VAHYETTIK!. Baslica Vahyedilen en temel iletinin ne oldugu'da ortada. Gercekten iki ayri türde Rasul'ler zümresin'in var oldugunu düsünsek bile, istisnasiz her Rasul Allah tarafindan Vahiy almis olmasi gerekiyor. Bunun baska olur yani yok.

O halde diyebiliriz ki:
- Hic bir insan!, kendisine Allah tarafindan Vahyolunmadan Allah'in Rasul'ü Olamaz!

Enbiya kavrami tekil olan Nebi kavramin'in cogulu'dur. Yukarida ki Ayetin Enbiya/Nebiler Suresinde yer almasi ilginc!?

 



Rasul ve Nebi ?

 


Alinti:

* Resûl ve nebî vasıflarının hangisinin daha genel veya özel olduğu, aralarında ne gibi farkların olduğu tartışılagelmiştir. Kimilerine göre: "Kendisine yeni bir kitap ve şeriat verilen peygambere Resûl, davetçi olarak görevlendirilen peygamberlere de nebî denir."  Kimileri de resûl "Allah ile ilgili olarak (Allah'ın elçisi) insanlarla ilgili olarak nebî (Allah'tan haber getiren) ifadelerinin kullanıldığı, her peygamberin nebî fakat, resûl olmadığı şeklinde yorumlar yapılmıştır.(1)"
* Bu esasa göre; nebi ve resul kelimeleri, aynı manaya gelen, arapçada iki (müterâdif) eş anlamlı isimdir. Peygamberlere, Allah'dan önemli haber (vahy) aldıkları için "nebi"; aldıkları haberleri gönderildikleri insanlara bildirdikleri için de "resul" denir. Onların en önemli görevi, kendilerine indirilen ilâhî vahyi tebliğ etmektir. O halde risaletin manası Allah Teâlâ'nın, seçtiği kullarından birini ilâhî hüküm veya şerîatini başkalarına tebliğ etmekle mükellef tutmasıdır. Bu kelime, peygamber ile diğer insanlar arasındaki alâkayı açıklamaktadır. O da, irsal (gönderilme) ve elçilik kavramıdır.(3)

* Bu esasa göre, peygamberlerin iki görevi vardır. Bunlardan Allah (c.c) ile özel ilişkisine "nübüvvet"; insanlarla olan "ilâhî görev" ilişkisine de "risâlet" denmektedir. Nebî ve resul kelimeleri bu iki ilişkiyi ifade etmektedir (bk. el-Butî, a.g.e., s. 173).(3)
* Fakat Kur'an-ı Kerim'de bir ayette nebi kelimesi resul kelimesine atf olunur: "Biz senden evvel hiç bir resul ve hiç bir nebi göndermedik ki... ' (el-Hacc, 22/52). Bu cümle "Oraya hiç bir âmir ve memur gelmedi ki..." cümlesine benzer. Eğer resul ile nebi eş anlamlı olsaydı, Allah'ın belagatlı olan bu ayetinde birbirine atf edilerek tekrar edilmeleri güzel olmazdı. O halde ma'tufun, ma'tüfun aleyhden (kendisine atf edildiği kelimeden) başka olması zarureti vardır. Bu atıf, resul ile nebi arasında farkın olduğuna delâlet eder. Bu ayet ile peygamberliği rütbeleri veya faziletleri farklı iki grup için ispat etmek mümkün oluyor.
Şu halde nebi ile resul arasında fark vardır. Fakat hangi bakımdan fark bulunuyor? Bu farkın ne olduğu Kur'an ve hadislerden anlaşılmadığı gibi, bunda İslâm âlimleri de ihtilaf etmişlerdir.(2)

Not: Kirmizi rakamlar dipnotta kaynaklari belirtir!

Kur'an i Kerim'e bakalim, bize kac Peygamber, isimleri ile bildirilmistir, bunlardan hangisi Nebi ve hangileri sadece Rasul olarak ifade edilmektedir.




Kur'an-da isimleri ile belirtilen Nebiler ve Rasuller


"Selam olsun bütün Peygamberlere."

 


Hûd, Sâlih ve Sûayb Peygamber Kur'an da Nebi olarak anilmiyorlar. Kur'an da isimleri ile zikredilen 20 Nebiler'in kimisi baska Ayetlerde Rasul olarakta anilmaktadir:

18 Nebi:
Not: Parantez icindeki Ayetler baska yerde de Nebi olarak gectigini belirtir!
Ibrahim(19:41, 33:7), Ishak(19:49), Yakub(19:49, 37:112), Nûh(33:7), Davûd(17:55), Süleyman, Eyyûb, Yusuf, Musa(19:51, 33:7), Hârun(19:53), Zekeriyya, Yahya(3:39), Isa(19:30,33:7), Ilyas, Ismail(19:54), Elyasa, Yunus ve Lut Peygamber. (bkz: En'am 6. Sure - 83. Ayetten 89. Ayete kadar!).

(6:84)Ishak, Yakub, Nuh, Davud, Süleyman, Eyyub, Yusuf, Musa ve Harun
(6:85)Zekeriyya, Yahya, Isa ve Ilyas
(6:86)Ismail, Elyasa, Yunus ve Lut

6(En'am) - 89. Ayet: Ol[a]-ika alla[th]eena [a]tayn[a]humu alkit[a]ba wa(a)l[h]ukma wa(al)nnubuwwata fa-in yakfur bih[a] h[a]ol[a]-i faqad wakkaln[a] bih[a] qawman laysoo bih[a] bik[a]fireen(a)

Meal:
Kendilerine kitap, hüküm ve nübuvvet verdiklerimiz işte bunlardır. Kafirler onları inkar ederlerse, inkar etmeyecek bir milleti onlara vekil kılarız.
Not: Kitap, Hüküm ve Nübuvvet sadece Nebilere'mi özgüdür? Bu soru/konu ilerde arastirmamizin dahilinde olacaktir!

Arti (Kur'an da sadece) Nebi olarak anilan Hz. Idris(19:56) ve (son Nebi olarak anilan)
Hz. Muhammed
(33:40)'i de ekledik mi 20 Nebi yapti, ve Kur'an-da yalnizca Rasul olarak anilan:

3 Rasul:

Hûd(26:125), Sâlih(26:143), Sûayb(26:178)

Sonuc itibariyle Kur'an da isimleri ile beraber bize bildirilen toplam 23 Peygamber vardir.


Bunun haricinde Kur'an da Adem(3:33), Zalkifl(21:85, 38:48), Üzeyr(9:30), Lukman(31:12) ve Zulkarneyn(18:83-98) gibi isimler var oldugu gibi, isimleri anilmayan örnegin Hz. Musa'nin yolda eslik ettigi, insanlarin kaderlerine bilerek etken olup degistiren bir Şahıs(18:65-82) ve örnegin Hz. Süleyman'a Kadin hükümdarin'in tahtini aniden getiren bir Şahıs(27:40) var, ancak bunlardan hic birisi Kur'an da ne Nebi nede Rasul olarak, anilmiyorlar. Lâkin Zalkifl ve Uzeyr'e yönelik ipucu verilmekte, Peygamberlikleri muhtemeldir. Hz. Musa'dan sonra Rasuller gönderilmistir ancak bize pek bir bilgi verilmemistir Kur'an da, bu Peygamberlerden bazisi belki yukarida ismi ile zikredilen diger sahislar olabilir. Nitekim dogrusunu Allah bilir!

Ayri bir nokta, Kur'an da sadece Rasul olarak ifade edilen ancak isimleri belirtilmemis Peygamberler var, mesela Yasin Suresinde(36:13-31). Lâkin bu Rasuller arastirmamizda konu edilmeyecektir, enazindan calismamizin birinci bölümüne dahil degildir. Zira isimleri bize bildirilmedigi gibi ve mesela Yasin Suresine bakarsaniz, bu Rasuller'in hangi topluma gittikleride belli degil, ayrintili bilgiler verilmemis. Biz, bize verilen bilgiler isiginda Nebi ve Rasul arastirmasini sürdürecegiz. Dileyen, calismamizin devaminda konu edecegimiz Rasul kirterlerine bakarak, daha sonra 36:13'de ki Rasuller'in bu kritere uyup uymadiklarini görebilirler. Simdiden diyebiliriz ki, Yasindeki sözkonusu Rasuller birer Peygamberdir!
Birden fazla Peygamberin bir toplumda ne isi var diyorsaniz, Hz. Musa ile Hz. Harun'un birlikte görev almasinada itiraz edin!


Rasullük  iddiasinda bulunan sahislar Ali Imran Suresi 81. Ayet, Hac Suresi 52. Ayet ve Ahzap Suresi 40. Ayeti baz alarak, Rasul ve Nebi arasinda bir fark oldugunu, son Peygamber'den beri baska bir Nebi'in gelmeyecegini ama Rasuller'in gelebilecegini iddia edip Ayetleri kendilerine göre yorumluyorlar.

3(Ali Imran) - 81. Ayet: Wa-i[th] akha[th]a All[a]hu meeth[a]qa a(l)nnabiyyeena lam[a] [a]taytukum min kit[a]bin wa[h]ikmatin thumma j[a]akum rasoolun mu[s]addiqun lim[a] maAAakum latu/minunna bihi walatan[s]urunnahu q[a]la aaqrartum waakha[th]tum AAal[a] [tha]likum i[s]ree q[a]loo aqrarn[a] q[a]la fa(i)shhadoo waan[a] maAAakum mina a(l)shsh[a]hideen(a)


Meal: Vaktiyle Allah, Nebiler'den mîsaklarını almış, şöyle demişti: "Size Kitap'tan ve hikmetten nasip verdim. Sonra size elinizdekini doğrulayıcı bir Rasul geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona muhakkak yardım edeceksiniz. Kabul ettiniz ve ağır yükümü üzerinize aldınız mı?". "Kabul ettik." dediler. "O halde tanık olun, sizinle beraber ben de tanıklardanım." dedi.
Not: InsaAllah calismamizin ileriki bölümlerinde Misak ve Musaddik kavramlari üzerinde durup bu Ayetin gayesi ve manasini anlamaya calisacagiz.

22(Hac) - 52. Ayet:
Wam[a] arsaln[a] min qablika min rasoolin wal[a] nabiyyin ill[a] i[tha] tamann[a] alq[a] a(l)shshay[ta]nu fee omniyyatihi fayansakhu All[a]hu m[a] yulqee a(l)shshay[ta]nu thumma yu[h]kimu All[a]hu [a]y[a]tihi wa(A)ll[a]hu AAaleemun [h]akeem(un)

Meal: Biz senden önce hiçbir rasul ve nebi göndermedik ki, o bir şey tasarladığında/okuduğunda, şeytan onun düşünce ve dileği içine bir şey atmış olmasın. Ama Allah, şeytanın attığını siler, sonra kendi ayetlerini muhkemleştirir. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.

Not: Ayet'te Rasul ve Nebi arasinda "VELA" kavrami'nin gecmesi ilginc. Arapcada VIRGÜL isareti olmadigi icin Vela kimi yerde VE anlaminda ve kimi yerde de Virgül görevini üstlenmektedir. Ki bu Virgül, her zaman baglayici olmaz, önceki ifadeyi sonraki ile desteklemek, aciklama getirmek icin yada önceki ifadenin zittini vurgulamak icin kullanilmaktadir, Kur'an da buna dair örnekler az degil. Ayrica dikkatimizi ceken, Rasulan VeNebiyye yerine, Rasulen Vela Nebiyye olarak ifade edilmis olmasidir.

33(Ahzap) - 40. Ayet: M[a] k[a]na mu[h]ammadun ab[a] a[h]adin min rij[a]likum wal[a]kin rasoola All[a]hi wakh[a]tama a(l)nnabiyyeena wak[a]na All[a]hu bikulli shay-in AAaleem[a](n)

Meal: Muhammed; sizin adamlarınızdan herhangi birisinin babası değildir, sadece Allah'ın Rasulü ve Nebilerin hatemidir/sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.


"Sadece Allah'in Rasul'ü" cümlesi yalnizca ----> "sizin adamlarinizdan herhangi birisinin babasi degildir" sözüne bir gönderme yapiyor olabilir mi?

Bakin ayni vurgu bir diger Ayet'te daha net bir sekilde yapilmistir:

3(Ali Imran) - 144. Ayet: Wam[a] mu[h]ammadun ill[a] rasoolun qad khalat min qablihi a(l)rrusulu afa-in m[a]ta aw qutila inqalabtum AAal[a] aAAq[a]bikum waman yanqalib AAal[a] AAaqibayhi falan ya[d]urra All[a]ha shay-an wasayajzee All[a]hu a(l)shsh[a]kireen(a)

Meal: "Muhammed, ancak bir Rasul'dür. Ondan önce de Rasuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölse yahut öldürülse ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi döneceksiniz! İki ökçesi üzerine geri dönen, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir."

Rasul, Elcilikle görevlendirilmis kimsedir. Nebi, sadece haber alan degil, bu haberi iletmekle yükümlü kimsedir. Bu acidan tekrar Ahzap 40. Ayete bakalim:

33(Ahzap) - 40. Ayet: M[a] k[a]na mu[h]ammadun ab[a] a[h]adin min rij[a]likum wal[a]kin rasoola All[a]hi wakh[a]tama a(l)nnabiyyeena wak[a]na All[a]hu bikulli shay-in AAaleem[a](n)


Muhammed sizin adamlarinizdan herhangi birisinin babasi degildir, velakin Allah’in görevlisi ve haber alanlarin sonuncusudur. Allah, herseyi bilendir.


Daha önce ne demistik? Allah'dan Haber alan her Insan Nebi olamaz. Bu haberi insanlara iletme yükümlülügü verilmisse Nebi'dir. E haliyle tabi, Allah Nebilere hitaben iste ben size vahyettim kendinize saklayin demedi ya. Bu baglamda Allah'dan Haber alan kisi zaten bu haberi insanlara iletmekle yükümlüdür, Peygamberlere Vahyin gayesi zaten bunu gerektirir.

Gönderilmis kisi, mantiken önce görevlendirilmis olmali ki gönderilmis olsun! Allah'in Elcisi elciligi yapmakla görevi yerine getirendir ve dolayisi ile Görevli demektir. Ve haliyle haber
getiren kiside öncelikle mantiken haber almis olmali ki haberi verebilsin.

Allah'in hangi Rasul'ü Allah'dan aldigi Mesajlari toplumlara iletmemis, Risalet görevini yerine getirmemistir? Ve bu risalet görevini yerine getirmekle, yani aldigi Vahyi teblig etmekle bu Rasul nasil oluyorda Nübuvvet görevinin disinda oluyor? Hangi dayanaga göre? Daha farkli bir soru soralim: Bir Nebi nübuvvet görevini yerine getirmekle ayni zamanda Risalet görevinide üstelenmis olup Rasul oluyorda, bunun tersini engelleyen nedir?

Acaba? Rasul ve Nebi kavrami esanlamli iki türlü tanimlama olabilir mi? Allah'in Elcisi olmak sadece postaci görevimi yapmaktir, yoksa bununlada kalmayip Allah'dan gelen Vahye bizzat ilk kendisi uyup bunu hayata gecirenmidir?

Kaba bir örnek verelim: Bir hükümdar bir kasabaya bir neden'den dolayi elcisini görevlendirip gönderecek, halka mesajlarini iletmek isteyecektir. Bu elci kasabaya gidip insanlari etrafina toplayip Hükümdarin haberlerini iletecektir. (Elciye zeval olmaz derler). Elci'nin elcilik görevide böylelikle tamamlanmis olur.
Peki bu Hükümdar Elcisini, sadece haberini iletmekle görevlendirmemis, kasabaya gidip birseyler yapmasini da istemisse durum ne olur? Yaninda belki birde Kitap vermistir? Söylediklerime göre hareket etsinler diye? Bu durumda Elcinin faaliyet alani genislemis olur. Sadece haberi iletmekle kalmaz, bildirdigi haberlere kendisi uyar, ne yapmasi gerekiyorsa kendisi öncü, örnek olur, kasaba halkida ona uymalidir. Cünkü kurallar beraberinde verilmis.

Kisacasi Elcilik görevini yalnizca postaci görevi olarak düsünmek yanlistir.
Yine acaba diyelim? Nübuvvet görevi haberleri iletmek olup, Risalet görevide bu haberleri teblig etmekle beraber Allah'in vahyine bizzat uyup hayata gecirmek olabilir mi? Allah'dan vahiy alan Rasul, haber almis olmuyormu, ayni zamanda bir Nebi olamiyormu? ......



Buraya kadar yazdiklarimiz bir nevi ön hazirlik ve kismen fikir yürütmek idi, gereken notlari da aldik. Calismamizin devaminda sahsi fikirlerimizi yürütmek yerine Ayetleri konusturup, Kur'an da Nebileri ve Nebi olarak anilmayan Rasulleri kiyaslayip degerlendirecegiz insaAllah.



Böylelikle: Bir Rasul'ün özelligi nedir, gercegini sahtesinden nasil ayirtedebiliriz? Ve daha önemlisi, bu kriterlere göre Nebi ve Rasul arasinda bir fark varmidir?

 

Rasul kriterleri
 



 

1. Kriter: Her Rasul Allah'dan baskasina kulluk etmemekle vahyolunmus/emrolunmus ve getirdigi ilk temel Mesaj'da budur!
 


21(Enbiya) - 25. Ayet:  Wam[a] arsaln[a] min qablika min rasoolin ill[a] noo[h]ee ilayhi annahu l[a] il[a]ha ill[a] an[a] fa(o)AAbudoon(i)

Meal: Senden önce hiçbir Rasul göndermedik ki ona: «Benden başka İlâh yoktur; şu halde bana kulluk edin» diye vahyetmiş olmayalım.

16(Nahl) - 36. Ayet:  Walaqad baAAathn[a] fee kulli ommatin rasoolan ani oAAbudoo All[a]ha wa(i)jtaniboo a(l)[tta]ghoota faminhum man had[a] All[a]hu waminhum man [h]aqqat AAalayhi a(l)[dd]al[a]latu faseeroo fee al-ar[d]i fa(o)n{th}uroo kayfa k[a]na AA[a]qibatu almuka[thth]ibeen(a)

Meal: Andolsun, biz her ümmete şöyle tebliğ yapan bir Rasul görevlendirdik: "Allah'a kulluk/ibadet edin, tağuttan kaçının." Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün.

Ister Nebi diyelim, ister Nebi olmayan Rasul desinler, her Rasul'ün getirdigi ilk ve temel mesaj budur: Allah'dan baskasina kulluk etmemek.

Simdi birde Nebi olarak anilan bir Peygamber'den ve sonrada sadece Rasul olarak anilan bir Peygamber'den ayni kriteri ortaya koyalim:

11(Hud) - 25, 26. Ayet: Walaqad arsaln[a] noo[h]an il[a] qawmihi innee lakum na[th]eerun mubeen(un)   An l[a] taAAbudoo ill[a] All[a]ha innee akh[a]fu AAalaykum AAa[tha]ba yawmin aleem(in)

Meal: Yemin olsun biz, Nûh'u da toplumuna görevlendirmiştik. "Ben sizin için açık bir uyarıcıyım." "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Korkunç bir gününün azabına uğramanızdan korkuyorum."
Not: Bir Ayette Erselna kavrami tek basina ifade edildiginde bunun türkce karsiligi olarak "elcilendirmek" uygunsuz olacagi icin, aslina uygun manasi "görevlendirmek" daha esaslidir. Ayrica bu kavrami sadece gönderildi olarak tercüme ettigimizde, daha önce mantiken görevlendirilmis olmayi bir ön sart/kabul olarak gözetir, icerir.

Nebi olarak anilan Hz. Nûh'dan sonra birde Kur'an da Nebi olarak anilmayan Hz. Hûd'dan örnek verelim:

11(Hûd) - 50. Ayet: Wa-il[a] AA[a]din akh[a]hum hoodan q[a]la y[a] qawmi oAAbudoo All[a]ha m[a] lakum min il[a]hin ghayruhu in antum ill[a] muftaroon(a)

Meal: Âd''a da kardeşleri Hûd, dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yok. Siz sadece uydurmalara bel bağlamışsınız."

Daha ayri bir örnek Semud kavmine gönderilen (Kur'an da Nebi olarak anilmayan!) Hz. Sâlih'dir[11:61]. Son olarak ayri bir örnek son Peygamberimiz'le olmakla beraber cok carpici aciklamalarda var!:

7(Araf) - 158. Ayet: Qul y[a] ayyuh[a] a(l)nn[a]su innee rasoolu All[a]hi ilaykum jameeAAan alla[th]ee lahu mulku a(l)ssam[a]w[a]ti wa(a)l-ar[d]i l[a] il[a]ha ill[a] huwa yu[h]yee wayumeetu fa[a]minoo bi(A)ll[a]hi warasoolihi a(l)nnabiyyi al-ommiyyi alla[th]ee yu/minu bi(A)ll[a]hi wakalim[a]tihi wa(i)ttabiAAoohu laAAallakum tahtadoon(a)

Meal: De ki: "Ey insanlar, ben, hepiniz için, göklerin ve yerin egemenliğine sahip olan Allah'ın Rasul'üyüm. O'ndan başka ilah yok. Diriltir, öldürür." Allah'a ve ümmi-Nebi olan Rasul'üne inanın, nitekim o da ALLAH'a ve sözlerine inanmaktadır. Ona uyun ki doğruyu bulasınız.


Ümmi ile ilgili diger Ayetler:

3(Ali Imran) - 20. Ayet: Fa-in [ha]jjooka faqul aslamtu wajhiya lill[a]hi wamani ittabaAAani waqul lilla[th]eena ootoo alkit[a]ba wa(a)l(-)ommiyyeena aaslamtum fa-in aslamoo faqadi ihtadaw wa-in tawallaw fa-innam[a] AAalayka albal[a]ghu wa(A)ll[a]hu ba[s]eerun bi(a)lAAib[a]d(i)

Meal: Seninle tartışırlarsa, "Ben ve beni izleyenler kendimizi ALLAH'a teslim ettik," de. Kitap verilenlere ve kıtapsız olanlara, "Teslim oldunuz mu" de. Teslim olurlarsa, doğruyu bulurlar. Yüz çevirirlerse, görevin sadece duyurmaktır. ALLAH kulları görür.



2(Bakara) - 78. Ayet: Waminhum ommiyyoona l[a] yaAAlamoona alkit[a]ba ill[a] am[a]niyya wa-in hum ill[a] ya{th}unnoon(a)

Meal: Aralarında ümmiler var ki kuruntu ve söylentilerin dışında kitabı bilmezler; bildiklerini zannederler.


Ümmi demek gercekten okuma yazma bilmemekmidir yoksa ümmi demek kendisine kitap gelmemis, ulasmamis, kitaplari hic okumamis, haberi yoktu manalarina mi gelmektedir? Peygamber efendimiz okuma yazma bilmiyormuydu? 3:20'de sözkonusu kendilerine Kitap verilenler ve kendilerine Kitap verilmeyenlerdir. Kitap'la yüzlesmemis demek, illaki okuma yazma bilmemek anlamina mi gelmelidir? Sözkonusu Kitap herhangi bir Kitap degilki, Ilahi Kutsal Kitaplar. Siz toplum icinde dogup büyüseniz, istediginiz kadar okuma yazma bilin, o topluma Allah henüz Kitap göndermemisse siz nereden bileceksiniz? Ehli Kitap desek, gercekleri zaten gizlemis carpitmislar. Saptirilmis kitaplari okusaniz, ancak 2:78'de de vurgu yapildigi gibi, sözde gercekleri bildiginizi zannedersiniz.
Özellikle Bakara Suresi 158. Ayet'in hangi konu arasinda gectigini inclemenizi tavsiye ederiz. Peygamber efendimiz bilmiyordu! Hz. Isa'nin olayini, basina ne geldi, bilmiyordu. Hz. Musa'nin hadiselerini, bilmiyordu. Ehli Kitabin neler yaptigini, bilmiyordu. Allah, Peygamberimize Vahyederek gercekleri anlatti. Bunun gercekten okuma yazma bilip bilmemekle bir alakasi varmidir?

Ümmi mevzusu incelmemiz dahilinde olmadigi icin burada noktaliyor ve tekrar konumuza dönerek:


Hz. Muhammed'den önceki Peygamber'lerden hangisi Elcilik sifati ile bütün insanliga gelmisti? Hangi Ayet'e göre? Ve RasulanNebiyye ifadesine dayanarak Haber getiren Ecliler'den söz ediliyorda diger Elciler Allah'dan haber getirmemislermiydi???.... deyip soru isaretleri birakarak buraya bir nokta koyalim.



 

2. Kriter: Hicbir Rasul ne kendi nefsi/kendisi icin birsey iddia etmistir nede bir "ücret" talep etmistir!
 


38(Sad) - 86. Ayet: Qul m[a] as-alukum AAalayhi min ajrin wam[a] an[a] mina almutakallifeen(a)
Meal: De ki: «Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Kendiliğimden bir şey iddia eden kimselerden de değilim.»



11(Hud) - 50,51. Ayet: Wa-il[a] AA[a]din akh[a]hum hoodan q[a]la y[a] qawmi oAAbudoo All[a]ha m[a] lakum min il[a]hin ghayruhu in antum ill[a] muftaroon(a)
Y[a] qawmi l[a] as-alukum AAalayhi ajran in ajriya ill[a] AAal[a] alla[th]ee fa[t]aranee afal[a] taAAqiloon(a)


Meal: Âd''a da kardeşleri Hûd, dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yok. Siz sadece uydurmalara bel bağlamışsınız." - "Ey kavmim buna karşı ben sizden bir ecir istemiyorum, benim ecrim ancak beni yaratana aiddir, artık akıllanmıyacak mısınız?"


26(Suara) - 180. Ayet: Wam[a] as-alukum AAalayhi min ajrin in ajriya ill[a] AAal[a] rabbi alAA[a]lameen(a)

Meal: Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir." Not: 177. Ayet'ten itibaren takip ederseniz bu Ayet'te konusan kisi Hz. Suayb'dir, yani Kur'an-da Nebi olarak anilmayan bir Rasul!


Ve daha baska örnekler: Lut(26:164), Hûd(26:127), Nûh(11:29, 10:72), Sâlih(26:145).

Tekrar dikkat cekmek isteriz ki, Hz. Salih, Hûd ve Sûayb Kur'an'da Nebi olarak anilmiyorlar, buna Ragmen Hz. Muhammed, Lut ve Nûh Peygamber Kur'an da Nebi olarakta ifade ediliyor. Özellikle diger Peygamberler'den de örnekler veriyoruz ki, Kriter acisindan Nebi ve Rasul arasinda bir fark olup olmadigini "görelim".

Görüldügü gibi 1. ve 2. Kriter acisindan, Nebi ve Rasul arasinda hic bir fark yok. Yada söyle söyleyelim: 1. ve 2. Kriter ne sadece Rasullere özgülenmis, nede sadece Nebilere.



 

3. Kriter: Allah görevlendirdigi bütün Rasul'lerine beyyine vermistir. Beyyine olmaksizin hic bir Rasul görevlendirilmez, gelmez!
 



57(Hadid) - 25. Ayet: Laqad arsaln[a] rusulan[a] bi(a)lbayyin[a]ti waanzaln[a] maAAahumu alkit[a]ba wa(a)lmeez[a]na liyaqooma a(l)nn[a]su bi(a)lqis[t]i waanzaln[a] al[h]adeeda feehi ba/sun shadeedun waman[a]fiAAu li(l)nn[a]si waliyaAAlama All[a]hu man yan[s]uruhu warusulahu bi(a)lghaybi inna All[a]ha qawiyyun AAazeez(un)

Meal: Andolsun, biz Rasullerimizi açık-seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitap'ı ve ölçüyü de indirdik ki, insanlar adaleti ayakta tutsunlar/adaletle doğrulsunlar. Ve demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır. Allah bu sayede, kendisine resullerine, gayba inanarak kimin yardım edeceğini bilecektir. Allah Kavi'dir, Aziz'dir.


Rasul tekil degil cogul olarak ifade ediliyor, buna göre burada kasit gönderilen bütün Rasuller'dir. Bütün bu Rasuller Peygamber efendimiz'den önce geldigine göre, bizde bunu Kur'an'dan ögrendigimze göre, son Rasul Hz. Muhammed dahil olarak bütün Rasuller istisnasiz beyyineler ile gönderilmistir.

Peki nedir bu acik-secik deliller=Beyyine? Bizzat (sadece) Kitaplar'midir? Sorumuzu baska Ayetlere yöneltelim:

3(Ali Imran) - 184. Ayet: Fa-in ka[thth]abooka faqad ku[thth]iba rusulun min qablika j[a]oo bi(a)lbayyin[a]ti wa(al)zzuburi wa(a)lkit[a]bi almuneer(i)

Meal: Seni yalanladılarsa, senden önce de Rasuller yalanlandı. Açık-seçik deliller, kutsal sayfalar ve aydınlatıcı Kitap'ı getirmişlerdi onlar.


10(Yunus) - 13. Ayet: Walaqad ahlakn[a] alquroona min qablikum lamm[a] {th}alamoo waj[a]at-hum rusuluhum bi(a)lbayyin[a]ti wam[a] k[a]noo liyu/minoo ka[tha]lika najzee alqawma almujrimeen(a)

Meal: Yemin olsun ki, biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve Rasulleri kendilerine Beyyineler getirdiği halde inanmadıkları için, helâk ettik. Günaha batanlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız.



40(Mumin) - 22. Ayet: [Tha]lika bi-annahum k[a]nat ta/teehim rusuluhum bi(a)lbayyin[a]ti fakafaroo faakha[th]ahumu All[a]hu innahu qawiyyun shadeedu alAAiq[a]b(i)

Meal: Böyle oldu, zira onlar, kendilerine Rasuller beyyinelerle geldikleri halde inkâr ederlerdi. Sonunda Allah hepsini yakaladı. O çok güçlüdür, azabı da şiddetlidir.

Mumin Suresi'nin öncesi ve sonrasi Ayetlerinide okumanizi tavsiye ederiz. 

"Rasul'ler beyyinelerle geldikleri halde..." , demek ki hic bir Rasul beyyinesiz gelmez. Devam edelim:


6(En'am) - 156,157. Ayet:  An taqooloo innam[a] onzila alkit[a]bu AAal[a] [ta]-ifatayni min qablin[a] wa-in kunn[a] AAan dir[a]satihim lagh[a]fileen(a)
Aw taqooloo law ann[a] onzila AAalayn[a] alkit[a]bu lakunn[a] ahd[a] minhum faqad j[a]akum bayyinatun min rabbikum wahudan wara[h]matun faman a{th}lamu mimman ka[thth]aba bi-[a]y[a]ti All[a]hi wa[s]adafa AAanh[a] sanajzee alla[th]eena ya[s]difoona AAan [a]y[a]tin[a] soo-a alAAa[tha]bi bim[a] k[a]noo ya[s]difoon(a)

Meal: "Kitap, bizden önceki iki topluluğa indirildi. Biz onu okuyup araştırmaktan gerçekten habersizdik." demeyesiniz. Şunu da söylemeyesiniz: "Eğer bize Kitap indirilmiş olsaydı, onlardan daha doğru yürüyüşlü olurduk." Artık size de Rabbinizden bir beyyine, bir hiyadet ve bir rahmet gelmiş bulunuyor. Allah'ın ayetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalim kim var? Ayetlerimize sırt dönenleri, yüz çevirmeleri yüzünden azabın en acıklısıyla cezalandıracağız.


Bütün bu özellikler Kitap'in kendisinde toplaniyor olabilir mi? Yani kutsal sayfalarin veya bir Kitap'in bünyesinde ki mevcut sifatlarmidir? Apacik bir delil, bir hidayet/kilavuz, bir Rahmet, Kutsal ve bereketli?

Beyyine, Allah'dan gelen acik-secik bir delildir, ayan beyan ortada, ki bu bir mucize'de olabilir, kutsal sayfalar veya bir Kitap'da olabilir(ki zaten Kitap'in kendisi de basli basina Allah'in bir Mucizesidir, Ayetlerle dolu!), ayrica, Allah'in Ayetler'i sadece Kur'an'dan ibaret degil. Dogada'ki tasarima bakarsak, Dünya Alem'de Ayetler'le dolu!

Beyyine apacik, acik-secik bir delil, belge manalarina düsmektedir. Allah tarafindan gönderilen her Rasul'e bir beyyine, yani acik-secik delil, bir belge verilmistir, ki Rasul topluma vardiginda "Iste delilim" desin. Ki bu deliller, belgeler'den kasit Allah'in her türlü Ayetleridir. Ve bu arada bir Not: Cogul ifadesi Âyât olan tekil Âyet'in manasi: Alamet, Mucize, Isaret veya Ibret anlamina gelmektedir. Ayet/ler sadece Kur'an sûrelerinde ki cümlelerin veya kavramlarin tanimlamasi degildir. Nihayetin'de Kur'an Âyetleri de Allah'in birer Mucizesi, Isaretleridir, Ibretler ögütler var.

Su halde, Ayet:
1. Kutsal sayfalarda/Kitaplar'da yer alan Ayetler
2. Mucize[26:4]
3. Bir isaret, alamet[19:10] ve/veya ibrettir[10:92, 25:37].

"Ayet"'in manasini iceriginden koparip serbest tercüme ederek kesin ayrim yapmak güctür. Kur'an'da "Ayet" kavrami'nin hangi manada kullanildigi genelde konu iceriginden anlasilmaktadir.

Sirasi gelmisken, bazi sahislarin "ben Allah'in Rasul'üyüm" demesi destek ister, acik-secik delil göstermesi gerekir. Bana kitap geldi diyorsa, acip kendisine gelen Kitap'a bakarsiniz, eger o Kitap Kur'an la taban taban'a zit ise, veya enaz bir noktada Kur'an ile celisiyorsa veyahut sözü edilen Kitap kendi icinde bile celisiyorsa yalandir. Yok efendim, "sadece inananlar anlayabilir, bende ki bir takim Ayetleri görür" diyenlere kanmayalim!
Cünkü beyyine herkes tarafindan görülecek, anlasilacak sekilde acik secik olmasi zorunlu bir delildir, herkes tarafinca görülmeyen bir delil Allah askina hic delil olabilir mi? Kaldi ki bu delil Allah'in bir Ayeti olsun? Kaldi ki iddia sahibi Allah'in Rasul'ü olsun? Görülüp algilanmayan hangi beyyineye göre insanlar bir degerlendirme yapabilir ki? Olacak ismi bu?

! Allah her görevlendirdigi Rasul'üne mutlaka bir beyyine vermistir. Bu, Rasul'lere verilen bir Mucize(Ayet) olabilecegi gibi Allah'in (örnegin) yarattigi herhangi bir yaratigi(Ayet) olabilir, yada kutsal sayfalar(Ayet)/bir Kitap(Ayet) olabilir.

Beyyine sadece Kitaplar'dan ibaret degildir. Daha ne tür Beyyineler, yani Rasuller'in beraberinde getirdigi Ayetler'in var oldugunu, Peygamberlerin hadiselerinden ortaya ciktigi gibi, Allah Kur'an da Evreni dogayi kastederek baska türlü Ayet'lerine de dikkat cekmektedir!

Nebi ve Rasul arasinda ayrim yapanlarin iddiasina göre bir soru soralim, calismamizin gecen satirlarinda Kur'an da Nebi olarak anilmayan Rasuller var demistik. Bunlardan birtanesi Sâlih Peygamberdir.

O halde, Rasul olan Hz. Sâlih hangi topluma gönderilmis, toplumuna ne demistir, toplumu kendisine ne demis ve kendisinden ne istemistir, Hz. Sâlih onlara ne getirmistir?

11(Hûd) - 61. Ayet: Wa-il[a] thamooda akh[a]hum [sa]li[h]an q[a]la y[a] qawmi oAAbudoo All[a]ha m[a] lakum min il[a]hin ghayruhu huwa anshaakum mina al-ar[d]i wa(i)staAAmarakum feeh[a] fa(i)staghfiroohu thumma tooboo ilayhi inna rabbee qareebun mujeeb(un)

Meal: Semûd'a da kardeşleri Sâlih'i gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yok. Sizi topraktan oluşturan ve size orada ömür geçirten O'dur. Artık O'ndan af dileyin, O'na dönün. Rabbim Karîb'dir, bize çok yakındır; Mucîb'dir, bize cevap verir."

62. Ayet: Q[a]loo y[a] [sa]li[h]u qad kunta feen[a] marjuwwan qabla h[atha] atanh[a]n[a] an naAAbuda m[a] yaAAbudu [a]b[a]on[a] wa-innan[a] lafee shakkin mimm[a] tadAAoon[a] ilayhi mureeb(un)

Meal: Dediler ki: "Ey Sâlih! Sen bundan önce, aramızda aranan/ümit beslenen bir kişi idin. Şimdi kalkmış, atalarımızın kulluk ettiklerine kulluk etmemizi mi yasaklıyorsun? Gerçek şu ki biz, bizi çağırdığın şey hakkında kafaları karıştıran bir kuşku içindeyiz."


63. Ayet:  Q[a]la y[a] qawmi araaytum in kuntu AAal[a] bayyinatin min rabbee wa[a]t[a]nee minhu ra[h]matan faman yan[s]urunee mina All[a]hi in AAa[s]aytuhu fam[a] tazeedoonanee ghayra takhseer(in)

Meal: Dedi ki: "Ey kavmim! Hiç düşündünüz mü? Ya ben Rabbimden bir beyyine üzerindeysem, bana kendisinden bir rahmet sunmuşsa! Bu durumda ben O'na isyan edersem, bana Allah'a karşı kim yardım eder? Sizin bana, yıkım ve hüsranı artırmak dışında bir katkınız olamaz."

64. Ayet: Way[a] qawmi h[ath]ihi n[a]qatu All[a]hi lakum [a]yatan fa[th]arooh[a] ta/kul fee ar[d]i All[a]hi wal[a] tamassooh[a] bisoo-in faya/khu[th]akum AAa[tha]bun qareeb(un)

Meal: "Ey toplumum! İşte şu size, Allah'ın bir Âyeti olan devesi. Rahat bırakın onu. Allah''ın toprağında karnını doyursun. Bir kötülük dokundurmayın ona. Yoksa sizi çok yakın bir azap yakalayıverir."


Simdi birde Suara Suresine bakalim, orada ayni konu 142. Ayetten itibaren anlatilmaktadir:

26(Suara) - 154. Ayet: M[a] anta ill[a] basharun mithlun[a] fa/ti bi-[a]yatin in kunta mina a(l)[ssa]diqeena

Meal: "Sen de bizim gibi bir insansın. Eğer doğru sözlülerden isen, hadi bir Ayet getir."

155 ve 156. Ayet: Q[a]la h[ath]ihi n[a]qatun lah[a] shirbun walakum shirbu yawmin maAAloom(in)    Wal[a] tamassooh[a] bisoo-in faya/khu[th]akum AAa[tha]bu yawmin AAa{th}eem(in)

Meal:
Dedi ki: 'İşte bu, (dişi) bir deve; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir.' "Ona kötülükle ilişmeyin. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar."



7(Araf) - 73. Ayet: Wa-il[a] thamooda akh[a]hum [sa]li[h]an q[a]la y[a] qawmi oAAbudoo All[a]ha m[a] lakum min il[a]hin ghayruhu qad j[a]atkum bayyinatun min rabbikum h[ath]ihi n[a]qatu All[a]hi lakum [a]yatan fa[th]arooh[a] ta/kul fee ar[d]i All[a]hi wal[a] tamassooh[a] bisoo-in faya/khu[th]akum AAa[tha]bun aleem(un)

Meal: Semûd'a da kardeşleri Sâlih''i gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yok. Size Rabbinizden bir beyyine gelmiştir. İşte şu; Allah'ın devesi sizin için bir Ayet. Rahat bırakın onu, Allah'ın toprağında otlasın. Kötü bir niyetle dokunmayın ona. Yoksa korkunç bir azap yakalar sizi."


17(Isra) - 59. Ayet: Wam[a] manaAAan[a] an nursila bi(a)l-[a]y[a]ti ill[a] an ka[thth]aba bih[a] al-awwaloona wa[a]tayn[a] thamooda a(l)nn[a]qata mub[s]iratan fa{th}alamoo bih[a] wam[a] nursilu bi(a)l-[a]y[a]ti ill[a] takhweef[a](n)

Meal: Bizi, Ayetler göndermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir. Semûd'e o (dişi) deveyi açık bir Ayet olarak verdik de onunla kendilerine zulmettiler. Biz, Ayetleri yalnız korkutup sindirmek için göndeririz.


Deve acik bir mucize olarak verildigi halde, (Deve mutemelen ya gözlerinin önünde yaratildi yada mucizevi sekilde kendilerine verildi, devenin ne sekilde zuhur ettigini Allah bilir); kavmin daha da azmasina neden oldu!

Ve son olarak Tevbe Suresi:

9(Tevbe) - 70. Ayet: Alam ya/tihim nabao alla[th]eena min qablihim qawmi noo[h]in waAA[a]din wathamooda waqawmi ibr[a]heema waa[s]-[ha]bi madyana wa(a)lmu/tafik[a]ti atat-hum rusuluhum bi(a)lbayyin[a]ti fam[a] k[a]na All[a]hu liya{th}limahum wal[a]kin k[a]noo anfusahum ya{th}limoon(a)

Meal: Gelmedi mi onlara kendilerinden öncekilerin haberi: Nûh kavminin, Âd'ın, Semûd'un, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altı üstüne gelmiş kentlerin. Rasulleri onlara beyyinelerle gelmişti. Allah onlara zulmediyor değildi; aksine, öz benliklerine onlar zulmediyorlardı.

Aslinda naklettigimiz son Ayet ve diger (57:25, 3:184, 6:154-158) Ayetler
Rasullügün 3'cü Kriterin alcini cizip noktaliyor. Lami cimi kalmiyor!

Tevbe Suresi 70. Ayet'de Nebi Rasul ayrimi yapilmaksizin, her Rasul'ün mutlaka bir beyyine ile gönderildigine acikca vurgu var. Aynen ilk naklettigimiz Ayetler gibi!

Allah'in Semud kavmine gönderdigi Deve hem bir Ayet(Mucize, Delil) hemde o toplum icin bir sinav idi. Illaki bir Deve'nin verilmis olmasi olayin özünü sarsmaz, belki deve'nin gelmesinde ayri bir hikmet vardir, ancak en önemlisi o deve kavim icin bir sinav, Allah'in bir Ayeti, Mucizesi idi. Acik mucizeyi görüp tanik olduklari halde yalanladilar!

Kisacasi Ayet bir beyyine'dir, acik-secik bir delildir. Bu Ayet kutsal sayfalarin yazili Ayetleri olabilecegi gibi, Allah'in herhangi bir yaratigida olabilir, Allah'in Rasuller'e verdigi bir mucizesi de olabilir. Allah'in Ayetleri Yaratan'in varligina birligine delil oldugu gibi, gönderilen Rasuller'in de Hak olduklarinin birer delilidir. Acik-secik, ayan beyan, bir Belge, bir Delildir.



 

Her Rasul bir beyyine ile gelir / Hic bir Rasul beyyinesiz gelmez!
 



Simdi Kur'an dan, Nebi olarak anilan Rasuller'den beyyine ile ilgili örnekler verelim. Tevbe Suresi 70. Ayette(yukarida!) "Nebi olan" Ibrahim- ve Nuh kavminden söz ediliyor, arti Nebi olan Hz. Isa ve Hz. Mûsa'dan da birer örnek verelim. Bu örneklerden sonra bir özetleme yapip bu bölümü noktalayalim.

2(Bakara) - 87. Ayet:  Walaqad [a]tayn[a] moos[a] alkit[a]ba waqaffayn[a] min baAAdihi bi(al)rrusuli wa[a]tayn[a] AAees[a] ibna maryama albayyin[a]ti waayyadn[a]hu biroo[h]i alqudusi afakullam[a] j[a]akum rasoolun bim[a] l[a] tahw[a] anfusukumu istakbartum fafareeqan ka[thth]abtum wafareeqan taqtuloon(a)

Meal: Yemin olsun ki, Mûsa'ya Kitap'ı verdik ve arkasından da Rasuller gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da beyyineler verdik ve kendisini Ruhulkudüs'le güçlendirdik. Bir Rasul'ün size, nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük taslanmadınız mı? Bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz.

Örnek olarak Hz. Isa'ya ne gibi Mucizeler verildigini Maide Suresi 110. Ayette okuyabilirsiniz! Unutmayalim, Allah'in Ayetleri sadece kutsal sayfalardan ibaret degildir, mesela Hz. Isa'nin bir kör insana mucizevi sekilde görme yetenegi vermeside Allah'in bir Ayetidir.


2(Bakara) - 92. Ayet: Walaqad j[a]akum moos[a] bi(a)lbayyin[a]ti thumma ittakha[th]tumu alAAijla min baAAdihi waantum {th}[a]limoon(a)

Meal: Yemin olsun ki, Mûsa size beyyinelerle gelmişti de onun arkasından buzağıyı ilah edinmiştiniz. Zalimlersiniz sizler.


29(Ankebut) - 39. Ayet: Waq[a]roona wafirAAawna wah[a]m[a]na walaqad j[a]ahum moos[a] bi(a)lbayyin[a]ti fa(i)stakbaroo fee al-ar[d]i wam[a] k[a]noo s[a]biqeen(a)

Meal:
Karun'u, Firavun'u, Hâmân'ı da öyle yaptık. Yemin olsun, Mûsa onlara beyyinelerle geldiği halde, yeryüzünde büyüklük tasladılar. Ama öne geçemezlerdi.



Son Nebi, Peygamber Hz. Muhammed'de acik secik belgelerle/beyyinelerle gelmistir. Örnek verecek olursak bizzat Kur'an bile yeterlidir. Her sayfasi Allah'in Ayetlerinden ibaret.


Sonuc? Ister Nebi diyelim, ister Nebi olmayan Rasul desinler, hic bir Peygamber beyyine verilmeksizin ne bir göreve tabii tutulmustur nede bir yere gitmistir. Allah hic bir Rasul'ünü desteksiz, dayanaksiz, delilsiz, belgesiz... kisaca Beyyine'siz, görevlendirmemistir, kaldi ki bir yere göndersin.

Bazen bir yerine fazladan Peygamber görevlendirilir, örnek Hz. Musa ile Hz. Harun. Hic kimse diyemez ki beyyineler sadece Hz. Musa'ya verildi, Kitap sadece Hz. Musa'ya verildi, görev sadece Hz. Musaya verildi.....  Allah Hz. Haruna'da vahyetmistir! her ikisinede elcilik görevi verilmistir!, iki Elci hangi Ayetlerle nereye gidiyorsa, eslik eden diger Elci'de ayni Ayetlerle gider. Ilgili Ayetler  (4:163)(19:53)(20:47)(21:48)(26:15-16) ve (37:114-120) ...


Ve son olarak:

10(Yunus) - 13. Ayet: Walaqad ahlakn[a] alquroona min qablikum lamm[a] {th}alamoo waj[a]at-hum rusuluhum bi(a)lbayyin[a]ti wam[a] k[a]noo liyu/minoo ka[tha]lika najzee alqawma almujrimeen(a)

Meal: Yemin olsun ki, biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve kendilerine Rasuller beyyinelerle geldikleri halde inanmadıkları için, helâk ettik. Günaha batanlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız.

Helak edilen toplumlardan bir kaci Kur'an da zikredilmistir, Ad, Semud, Nuh kavmi, Medyen halki.... Onlara gönderilenler "Peygamber olmayan sözde Veli-Rasuller" degil, ne alaka?, sözkonusu Insan-Rasuller her zaman bir Peygamberdir. Bu üc kriter acisindan da görüyoruz ki Nebi/Rasul seklinde hic bir ayrim, ayricalik YOK! Her Rasul bir beyyine ile gelmistir. Sünetullah böyle!

Kur'an da Nebi olarak anilmayan Rasuller'in birer Peygamber degilde Veli-Rasul oldugunu öne sürmek acikca sapikliktir. Cünkü Kur'an da "VELI-RASUL" gibi bir ifade bulunmadigi gibi, (sözde) Veli-Rasuller ile Nebi-Rasuller'i (gördük ki) birbirinden ayiran tek bir ayricalik bile yok. Bu Veli-Rasuller nasil oluyorda Peygamberlerin ayni görevine tabii tutuluyorda yinede Peygamber olarak adlandirilamiyor? Nasil oluyorda bu Veli-Rasuller Peygamberler ile ayni agizdan konusup, ayni özellikte oluyorlar da Peygamber statüsünde olamiyor? Hangi dayanaga göre Peygamber degiller? Tam aksine, 3. kriterin ücüde tam zittini ortaya koyuyor!

Üc kriterin ücünde de hic bir ayricalik yok, hele hele Veli-Rasul adinda olmayan sahislar hicte sözkonusu degil, istedigimiz kadar Nebi/Rasul ayrimina girelim.

Rasul kriterlerini özetleyecek olursak:

1. Her Rasul!. Allah'dan baskasina kulluk etmemekle vahyolunmus/emrolunmus ve getirdigi ilk temel Mesaj'da budur!

2. Hicbir Rasul ne kendi nefsi/kendisi icin birsey iddia etmistir nede bir "ücret" talep etmistir!

3. Allah görevlendirdigi bütün Rasulleri'ne beyyine(acik secik belgeler) vermistir. Beyyine olmaksizin hic bir Rasul görevlendirilmez, gelmez!

Kur'an'in verdigi bu kriterler sabittir, Sünnetullah böyledir.

Sahte Rasul'leri meyvelerinden taniyacagimiz gibi, bu kriterlere göre kesin bir ayrim yapabilecek durumdayiz. En önemlisi de 3'cü Kriterdir, iddia sahibi kendisine verilen beyyineleri ortaya koyar, Kur'an'in verdigi ölcüye bakarak degerlendirir, sahtesini gerceginden ayirabiliriz. Eger bu kisi bir Mucize getirmisse Kur'an ile birebir bagdasmali, yok eger bu sahis kendi yorumunu zoraki Kur'an a dayatiyor, Ayetlerin icine parantezler ekliyor, kendisine Allah tarafindan verildigini iddia ettigi Kitap bile Kur'an ile bagdasmiyorsa ve delil(beyyine) olarak verilen Mucize(Ayetler) bile hic kimse tarafindan ayan beyan görünmüyor, algilanmiyorsa... kaldirin cöpe atin!
Kur'an-i titizlikle okuduysaniz, Rasuller'in görev aldigi toplumlardaki insanlar, görünen seyler üzerinde yorum yapiyor, inanmayanlar bu bir büyüdür diyorlar idi.
Adam Rasul oldugunu iddia edecek, kendisine verilen beyyineler bizce hic görünmeyecek, bizde bu görünmeyen beyyinelere göre adamin gercekligini sahteligini degerlendirecegiz öylemi?


Allah'in verdigi akil nimetine tecavüzdür bu, insanlari gözlerinin icine baka baka geri zekali yerine koymaktir bu. Allah'a edilen iftira ise yenilir yutulur cinste degil!

Allah Ayetlerini yoldan cikmis topluluklara Elcileri araciligi ile göndermis, umulurki birileri iman edip yola gelsin diye. Firavun, Hz. Musa'nin asasini yere attigini, o asanin sihirbazlarin ortaya attigi yalanlari yuttugunu, görmedimi? Allah Hz. Sâlihe disi Deveyi verirken kavim yanlarinda degilmiydi? Görmedilermi? Hz. Sâlih o deveyi nereden getirdi, baska bir devenin hamile kalip dogurmasinimi bekledi?
Ayetlerin gayesi Allah'in varligina birligine delil, gönderilen Rasul'ün hak olduguna bir belge, insanlari ürkütmek, sakindirmak, insanlarin aklini basina alip kendilerine gelmesine vesile olmak, ibret almak, ögütlemek amaciyladir.

Rasullük iddiasinda bulunan sahislari kriterlere göre degerlendirirken, bu sitede ki diger konularida okursaniz, daha faydali ve aydinlatici olacaktir. Özellikle "Hidayet", "Kur'an da Veli kavrami" ve "Ruh'u ölmeden evvel Allah'a ulastirmak?" bölümünü okumanizi tavsiye ederiz.

Isin ilginc yani, bizler henüz Rasul ve Nebi arasinda hic bir fark'a rastlamamisken, Kur'an'in verdigi kriterlere göre daha simdiden sahte ve gercek Rasul arasinda kesin bir ayrim yapabilecek noktaya ulastik. Tabi ki is bu kadari ile kalmayacak, bizim temel sorumuz
"Nebi ve Rasul arasinda bir fark varmidir, var ise bu fark nedir?" idi.


Allah'in izniyle Nebi ve Rasul calismamizin birinci bölümünü tamamlamis bulunuyoruz. Kur'an a sorular yönelterek suana kadar Rasul ve Nebi arasinda hic bir fark olmadigini gördük. InsaAllah yakinda ikinci bölüm, bu arastirmamizin bir devami olarak yine bu sitede yer alacaktir. Farkli sorular yönelterek yine temel soruyu hedef alarak arastiracagiz insaAllah.

Allah'a hamd olsun.


 

Lâ İlâhe İllAllah
 



_______________________________________________________

Dipnotlar:

1.) http://www.kuranyolu.com/Kavramlar/risalet.htm

2.) http://www.sevde.de/islam_Ans/R/16.htm

3.) http://www.sevde.de/Peygamberler/Peygamberler.htm

 

 

Nebi-Rasul Kavramı (2)