Nebi -
Rasul (I)
Nebi-Rasul Kavramı (2)
Nebi nedir? Rasul nedir? Bu iki kavram arasinda bir fark varmidir?
Varsa bu fark nedir? Hangi özellik, ayricalik bu iki kavrami birbirinden
ayirmakta?
RISALET:
R- S - L kökünden türetilmiş 'fiâle'
kalıbında bir masdardır. Kur'an-ı Kerim'de "ersele"
kalıbıyla fiil'i mazî olarak kullanımı oldukça fazladır. Bu babta "gönderildi,
elçi olarak görevlendirildi" anlamına gelir. Bu elçilik veya
gönderiliş, daha çok peygamberlerin gönderilmesi anlamına gelse de, rüzgarın
gönderilmesi, azap gönderilmesi gibi anlamlara da gelmektedir. ... "Ersele"
kalıbından ism-i meful olarak; "gönderilmiş"
"elçi kılınmış" anlamında "mürsel"
ve bu kelimenin çoğulu olan"mürselin"
ifadesi de "peygamber" ve "pegamberler"
anlamında Kuran'da zikredilir. Ayrıca peygamberi mesajı toplumlara ileten
davetçi müslümanların da "mürselin"
olarak anıldığını biliyoruz. ...
Kelimenin "risalet"
ve çoğulu "risâlât" şeklinde
kullanıldığı ayetlerde ise "elçilik"
"gönderilenler" anlamına gelmektedir.
Risalet Kelimesi Allah'a izafe
edilerek kullanılmıştır. Buraya kadar verdiğimiz anlamları toparlayacak
olursak, temel anlamı "göndermek ve
görevlendirmek" olan risaletin bazı istisnalar dışında "Allah'ın
elçisi" anlamında Kur'anî bir tabir olduğunu söyleyebiliriz.(1)
NÜBUVVET:
N - B -E "haber
verdi" anlamındaki kelimenin fâili: "nebî",
mastarı ise: "nübüvvet" gelir. Buna
göre nebî:
Haber getiren,
nübüvvet ise "Haber
getirme görevi" anlamındadır. Kur'an'da risalete göre daha az geçen
bu kelime ve türevlerinin hemen hepsinin sadece "insan
elçileri", yani peygamberleri
ifade için kullanıldığını görüyoruz. Kur'an'da Hz. Muhammed'e iki yerde "Ey
Resûl!" şeklinde hitabın yanında "Ey
Nebi!" şeklinde daha çok ve sık tekrarlandığını, yani Allah'ın Hz.
Muhammed'e görevi ile ilgili hitabında "Ey
Nebî!" ifadesini tercih ettiğini görüyoruz.(1)
RASUL:
Gönderilmiş kimse,
elçi,
Peygamber; bir iş veya vazife için bir kimseyi göndermek veya elçilik
anlamına gelen, risalet kelimesinden türemiş bir isim; risaleti veya ilâhi
sözü taşıyan zat.(2)
NEBI: Nebî
kelimesi, haber anlamına gelen "nebe'e"
den türemiş olup ism-i fail manasına "haber
veren", veya ism-i mefûl manasında "kendisine
haber verilen" demektir. Veyahut bünyesinde her iki manayı da
bulundurarak elçilik ve tebliği de ifade eder.(2)
Enba'i
Haber'in coguludur, yani Haberler.
Nebi'in cogulu
ise Enbiya'dir.
Rasul'un cogulu
Rusul'dür. Rasul
en bariz anlamda Elci demektir. Allah'in Elcisi olabilecegi gibi herhangi
bir Insan'in Elcisi'de olabilir. Cünkü Kur'an da Rasul kavrami ayrim
gözetmeksizin kullanilmaktadir. Eger Rasul kavrami sirf Allah'in
görevlendirdigi Insan-Elcilerine özgülenmis olsa idi, Allah'in Melekleride
Rasul olarak anilmazdi; ve örnegin Saba halkin'in Kadin Hükümdarin'in Hz.
Süleyman'a gönderdigi siradan Elciler(Neml-35) Kur'an'da Mürsel olarak
anilmazdi.
Rasul,
sadece Allah'in Insan-Elcilerine özgülenmis bir kavram degildir.
Nebi ise, sirf Allah'in
Peygamberlerine özgü bir kavramdir. Cünkü her
Haber(Nebe) getiren kisi Nebi
degildir.
Haber(NEBE) ile ilgili örnekler verelim.
Nebe'nin türevi Enbi'uni:
2(Bakara) - 31. Ayet:
WaAAallama [a]dama al-asm[a]a kullah[a]
thumma AAara[d]ahum AAal[a] almal[a]-ikati faq[a]la
anbi-oonee bi-asm[a]-i
h[a]ol[a]-i in kuntum [sa]diqeen(a)
Meal:
Ve Âdem'e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere göstererek şöyle
buyurdu: "Hadi, haber
verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz."
49(Hucurat)
- 6. Ayet: Y[a] ayyuh[a] alla[th]eena [a]manoo in j[a]akum
f[a]siqun binaba-in
fatabayyanoo an tu[s]eeboo qawman bijah[a]latin fatu[s]bi[h]oo AAal[a] m[a]
faAAaltum n[a]dimeen(a)
Meal:
Ey iman sahipleri! Özü-sözü bozuk birisi size bir
haber
getirdiğinde, hemen araştırıp inceleyin/delil arayın! Yoksa bilgisizlikle
bir topluluğu suçlar da yapmış olduğunuza pişmanlık duyar hale gelirsiniz.
27(Neml) - 22. Ayet:
Famakatha ghayra baAAeedin faq[a]la
a[hat]tu bim[a] lam tu[h]i[t] bihi waji/tuka min saba-in
binaba-in yaqeen(in)
Meal:
Az sonra gelip şöyle dedi: "Senin fark edemeyeceğin bir şeyi fark ettim ve
sana Sabâ''dan parlak bir
haber getirdim."
Not: Sabâ'dan
Haber getiren Hz. Süleyman'in Hüdhüd kusudur!
Gördügümüz gibi son iki Ayet'te sözkonusu
Haber Allah tarafindan gelmedigi
halde NEBE olarak geciyor, onun icin
diyebiliriz ki Nebe ifadesi sadece
Allah'dan gelen Haber ile
özgülenmemis. Ancak!, Kur'an a baktigimizda Peygamberlerin
disinda hic kimse Nebi olarak
anilmiyor. Bu su demektir,
Allah'dan Haber alan her insan bir Nebi degildir.
Kur'an da Peygamber olmayan ama Allah'dan
vahiy almis insanlar'dan sözediliyor, örnegin
Hz. Meryem, örnegin
Hz. Musa'nin Annesi. Her ikisi de ne
bir Nebi'dir nede Allah'in Rasulleri. Kendilerine gelen Vahiy bir toplumu,
baska insanlari baglayici degil, dogrudan kendi ve ogullarinin (Nebiler'in)
hayati ile ilgili! Hz. Isa'nin Havarileride Allah'dan Vahiy almistir, ancak
onlarada Peygamberlik görevi verilmemistir.
Peygamber olmayan insanlarin Allah'dan vahiy almis olmalari istisnai
durumlardir. Vahiy alanlarin ikisi bizzat Nebilerin Anneleri, digerleri ise
bir Nebi'in havarileri. Ayrica bu hadiseler Nebilerin zamaminda meydana
gelmekte. Kur'an da Nebilerle hic bir sekilde baglantisi olmayan bir takim
insanlarin Allah'dan vahiy aldiklarina dair bir Ayet'e simdiye kadar
rastlamis degiliz.
Kisacasi, Nebi sadece Allah'dan haber aldigi icin Nebi degil, ayni zamanda
görevlendirildigi icin bir Nebi'dir.
NEBE'nin
türevi, YûNEBBI'UKE:
35(Fatir) - 14. Ayet:
In tadAAoohum l[a]
yasmaAAoo duAA[a]akum walaw samiAAoo m[a] istaj[a]boo lakum wayawma alqiy[a]mati
yakfuroona bishirkikum wal[a]
yunabbi-oka
mithlu khabeer(in)
Meal: Şayet
siz onlara seslenirseniz çağrınızı işitemezler, eğer işitseler bile icabet
edemez, size cevap veremezler. Kıyamet günü ise sizin kendilerini, ibadette
Allah’a ortak saymanızı reddedeceklerdir. Sana
bir habîr gibi haber
veren olmaz
Not:
Habîr = herseyden haberdar olan
demektir.
Kur'an'i Kerim'de Rasul kavrami, hem
Allah'in Insan-Elcisi icin, hem
Allah'in Melek-Elcisi icin, hem de
Allah'in degil, herhangi bir
Besher'in, bir Insan'in diger bir Insan'a gönderdigi siradan Elcisi icin, bu
kavram ayrim gözetmeksizin kullanilmaktadir. Sözkonusu Rasul, kimin veya ne
gibi Rasul oldugu ya kavramin kendisinden, ya Ayetin iceriginden, ya
Ayetlerin öncesi veya sonrasindan belli olur, yada konunun icerigi bunu
ortaya koyar. Zaten bu baglamda "ersele veya erselna" ifadeleri de ip ucu
vermektedir.
21(Enbiya) - 25. Ayet: Wam[a]
arsaln[a] min
qablika min rasoolin
ill[a] noo[h]ee ilayhi annahu l[a] il[a]ha ill[a] an[a] fa(o)AAbudoon(i)
Meal: Senden
önce hiçbir
Rasul
göndermedik ki ona şöyle
vahyetmiş olmayalım: "Gerçek şu: İlah yok benden başka, artık bana
kulluk/ibadet edin."
"Senden önce hic bir RASUL göndermedik ki
... vahyetmis olmayalim ...". Bu demektir ki, "senden önce gönderdigimiz
bütün Rasul'lere VAHYETTIK!. Baslica
Vahyedilen en temel iletinin ne oldugu'da ortada. Gercekten iki ayri türde
Rasul'ler zümresin'in var oldugunu düsünsek bile, istisnasiz her Rasul Allah
tarafindan Vahiy almis olmasi gerekiyor. Bunun baska olur yani yok.
O halde diyebiliriz ki:
- Hic bir
insan!, kendisine Allah tarafindan Vahyolunmadan Allah'in Rasul'ü Olamaz!
Enbiya kavrami tekil olan Nebi
kavramin'in cogulu'dur. Yukarida ki Ayetin Enbiya/Nebiler Suresinde yer
almasi ilginc!?
Rasul ve Nebi ?
Alinti:
*
Resûl ve nebî
vasıflarının hangisinin daha genel veya özel olduğu, aralarında ne gibi
farkların olduğu tartışılagelmiştir. Kimilerine göre: "Kendisine yeni bir
kitap ve şeriat verilen peygambere Resûl, davetçi olarak görevlendirilen
peygamberlere de nebî denir." Kimileri de resûl "Allah ile ilgili olarak
(Allah'ın elçisi) insanlarla ilgili olarak nebî (Allah'tan haber getiren)
ifadelerinin kullanıldığı, her peygamberin nebî fakat, resûl olmadığı
şeklinde yorumlar yapılmıştır.(1)"
*
Bu esasa göre; nebi ve
resul kelimeleri, aynı manaya gelen, arapçada iki (müterâdif) eş anlamlı
isimdir. Peygamberlere, Allah'dan önemli haber (vahy) aldıkları için "nebi";
aldıkları haberleri gönderildikleri insanlara bildirdikleri için de "resul"
denir. Onların en önemli görevi, kendilerine indirilen ilâhî vahyi tebliğ
etmektir. O halde risaletin manası Allah Teâlâ'nın, seçtiği kullarından
birini ilâhî hüküm veya şerîatini başkalarına tebliğ etmekle mükellef
tutmasıdır. Bu kelime, peygamber ile diğer insanlar arasındaki alâkayı
açıklamaktadır. O da, irsal (gönderilme) ve elçilik kavramıdır.(3)
*
Bu esasa göre,
peygamberlerin iki görevi vardır. Bunlardan Allah (c.c) ile özel ilişkisine
"nübüvvet"; insanlarla olan "ilâhî görev" ilişkisine de "risâlet"
denmektedir. Nebî ve resul kelimeleri bu iki ilişkiyi ifade etmektedir (bk.
el-Butî, a.g.e., s. 173).(3)
*
Fakat Kur'an-ı Kerim'de
bir ayette nebi kelimesi resul kelimesine atf olunur: "Biz senden evvel hiç
bir resul ve hiç bir nebi göndermedik ki... ' (el-Hacc, 22/52). Bu cümle
"Oraya hiç bir âmir ve memur gelmedi ki..." cümlesine benzer. Eğer resul ile
nebi eş anlamlı olsaydı, Allah'ın belagatlı olan bu ayetinde birbirine atf
edilerek tekrar edilmeleri güzel olmazdı. O halde ma'tufun, ma'tüfun
aleyhden (kendisine atf edildiği kelimeden) başka olması zarureti vardır. Bu
atıf, resul ile nebi arasında farkın olduğuna delâlet eder. Bu ayet ile
peygamberliği rütbeleri veya faziletleri farklı iki grup için ispat etmek
mümkün oluyor.
Şu
halde nebi ile resul arasında fark vardır. Fakat hangi bakımdan fark
bulunuyor? Bu farkın ne olduğu Kur'an ve hadislerden anlaşılmadığı gibi,
bunda İslâm âlimleri de ihtilaf etmişlerdir.(2)
Not: Kirmizi rakamlar dipnotta kaynaklari belirtir!
Kur'an i Kerim'e bakalim, bize kac
Peygamber, isimleri ile bildirilmistir, bunlardan hangisi Nebi ve hangileri
sadece Rasul olarak ifade edilmektedir.
Kur'an-da isimleri ile belirtilen
Nebiler ve Rasuller
"Selam olsun bütün Peygamberlere."
Hûd, Sâlih ve Sûayb
Peygamber Kur'an da Nebi olarak anilmiyorlar. Kur'an da isimleri ile
zikredilen 20
Nebiler'in kimisi baska Ayetlerde
Rasul olarakta anilmaktadir:
18 Nebi:
Not: Parantez icindeki Ayetler
baska yerde de Nebi olarak gectigini belirtir!
Ibrahim(19:41, 33:7),
Ishak(19:49),
Yakub(19:49, 37:112),
Nûh(33:7),
Davûd(17:55),
Süleyman,
Eyyûb,
Yusuf,
Musa(19:51, 33:7),
Hârun(19:53),
Zekeriyya,
Yahya(3:39),
Isa(19:30,33:7),
Ilyas,
Ismail(19:54),
Elyasa,
Yunus ve
Lut Peygamber.
(bkz:
En'am 6. Sure - 83. Ayetten 89. Ayete kadar!).
(6:84)Ishak, Yakub, Nuh, Davud,
Süleyman, Eyyub, Yusuf, Musa ve Harun
(6:85)Zekeriyya,
Yahya, Isa ve Ilyas
(6:86)Ismail, Elyasa, Yunus ve Lut
6(En'am) - 89. Ayet: Ol[a]-ika
alla[th]eena [a]tayn[a]humu
alkit[a]ba
wa(a)l[h]ukma wa(al)nnubuwwata fa-in
yakfur bih[a] h[a]ol[a]-i faqad wakkaln[a] bih[a] qawman laysoo bih[a] bik[a]fireen(a)
Meal: Kendilerine
kitap,
hüküm ve
nübuvvet verdiklerimiz
işte bunlardır. Kafirler
onları inkar ederlerse, inkar etmeyecek bir milleti onlara vekil kılarız.
Not: Kitap, Hüküm ve Nübuvvet
sadece Nebilere'mi özgüdür? Bu soru/konu ilerde arastirmamizin dahilinde
olacaktir!
Arti (Kur'an
da sadece) Nebi olarak anilan
Hz. Idris(19:56)
ve (son Nebi olarak anilan)
Hz. Muhammed(33:40)'i de
ekledik mi 20 Nebi
yapti, ve Kur'an-da yalnizca Rasul olarak anilan:
3 Rasul:
Hûd(26:125),
Sâlih(26:143),
Sûayb(26:178)
Sonuc itibariyle Kur'an da isimleri ile
beraber bize bildirilen toplam 23 Peygamber
vardir.
Bunun haricinde Kur'an da
Adem(3:33),
Zalkifl(21:85,
38:48), Üzeyr(9:30),
Lukman(31:12)
ve Zulkarneyn(18:83-98) gibi
isimler var oldugu gibi, isimleri anilmayan örnegin Hz. Musa'nin yolda eslik
ettigi, insanlarin kaderlerine bilerek etken olup degistiren bir
Şahıs(18:65-82)
ve örnegin Hz. Süleyman'a Kadin hükümdarin'in tahtini aniden getiren
bir Şahıs(27:40)
var, ancak bunlardan hic birisi Kur'an da ne
Nebi nede Rasul olarak, anilmiyorlar.
Lâkin Zalkifl ve Uzeyr'e yönelik ipucu verilmekte, Peygamberlikleri
muhtemeldir. Hz. Musa'dan sonra Rasuller gönderilmistir ancak bize pek bir
bilgi verilmemistir Kur'an da, bu Peygamberlerden bazisi belki yukarida ismi
ile zikredilen diger sahislar olabilir. Nitekim dogrusunu Allah bilir!
Ayri bir
nokta, Kur'an da sadece Rasul olarak ifade edilen ancak isimleri
belirtilmemis Peygamberler var, mesela Yasin
Suresinde(36:13-31). Lâkin bu Rasuller arastirmamizda konu
edilmeyecektir, enazindan calismamizin birinci bölümüne dahil degildir. Zira
isimleri bize bildirilmedigi gibi ve mesela Yasin Suresine bakarsaniz, bu
Rasuller'in hangi topluma gittikleride belli degil, ayrintili bilgiler
verilmemis. Biz, bize verilen bilgiler isiginda Nebi ve Rasul arastirmasini
sürdürecegiz. Dileyen, calismamizin devaminda konu edecegimiz Rasul
kirterlerine bakarak, daha sonra 36:13'de
ki Rasuller'in bu kritere uyup uymadiklarini görebilirler. Simdiden
diyebiliriz ki, Yasindeki sözkonusu Rasuller birer Peygamberdir!
Birden fazla Peygamberin bir toplumda ne
isi var diyorsaniz, Hz. Musa ile Hz. Harun'un birlikte görev almasinada
itiraz edin!
Rasullük iddiasinda bulunan sahislar Ali
Imran Suresi 81. Ayet, Hac Suresi 52. Ayet ve Ahzap Suresi 40. Ayeti baz
alarak, Rasul ve Nebi arasinda bir fark oldugunu, son Peygamber'den beri
baska bir Nebi'in gelmeyecegini ama Rasuller'in gelebilecegini iddia edip
Ayetleri kendilerine göre yorumluyorlar.
3(Ali Imran) - 81.
Ayet: Wa-i[th] akha[th]a All[a]hu
meeth[a]qa
a(l)nnabiyyeena
lam[a] [a]taytukum min kit[a]bin wa[h]ikmatin thumma j[a]akum
rasoolun mu[s]addiqun
lim[a] maAAakum latu/minunna bihi walatan[s]urunnahu q[a]la aaqrartum waakha[th]tum
AAal[a] [tha]likum i[s]ree q[a]loo aqrarn[a] q[a]la fa(i)shhadoo waan[a]
maAAakum mina a(l)shsh[a]hideen(a)
Meal:
Vaktiyle Allah,
Nebiler'den
mîsaklarını almış, şöyle demişti: "Size Kitap'tan ve hikmetten nasip
verdim. Sonra size elinizdekini doğrulayıcı bir
Rasul geldiğinde, ona
mutlaka inanacak ve ona muhakkak yardım edeceksiniz. Kabul ettiniz ve ağır
yükümü üzerinize aldınız mı?". "Kabul ettik." dediler. "O halde tanık olun,
sizinle beraber ben de tanıklardanım." dedi.
Not:
InsaAllah calismamizin ileriki bölümlerinde Misak ve Musaddik kavramlari
üzerinde durup bu Ayetin gayesi ve manasini anlamaya calisacagiz.
22(Hac) - 52. Ayet:
Wam[a] arsaln[a] min qablika min
rasoolin
wal[a] nabiyyin ill[a] i[tha]
tamann[a] alq[a] a(l)shshay[ta]nu fee omniyyatihi fayansakhu All[a]hu m[a]
yulqee a(l)shshay[ta]nu thumma yu[h]kimu All[a]hu [a]y[a]tihi wa(A)ll[a]hu
AAaleemun [h]akeem(un)
Meal: Biz
senden önce hiçbir
rasul ve
nebi göndermedik ki, o bir şey tasarladığında/okuduğunda,
şeytan onun düşünce ve dileği içine bir şey atmış olmasın. Ama Allah,
şeytanın attığını siler, sonra kendi ayetlerini muhkemleştirir. Allah
Alîm'dir, Hakîm'dir.
Not: Ayet'te Rasul ve Nebi arasinda "VELA" kavrami'nin gecmesi ilginc.
Arapcada VIRGÜL isareti olmadigi icin Vela kimi yerde VE anlaminda ve kimi
yerde de Virgül görevini üstlenmektedir. Ki bu Virgül, her zaman baglayici
olmaz, önceki ifadeyi sonraki ile desteklemek, aciklama getirmek icin yada
önceki ifadenin zittini vurgulamak icin kullanilmaktadir, Kur'an da buna
dair örnekler az degil. Ayrica dikkatimizi ceken, Rasulan
VeNebiyye yerine, Rasulen
Vela Nebiyye olarak ifade edilmis
olmasidir.
33(Ahzap) - 40. Ayet: M[a] k[a]na
mu[h]ammadun
ab[a] a[h]adin min rij[a]likum wal[a]kin
rasoola All[a]hi
wakh[a]tama a(l)nnabiyyeena
wak[a]na All[a]hu bikulli shay-in AAaleem[a](n)
Meal:
Muhammed; sizin
adamlarınızdan herhangi birisinin babası değildir, sadece
Allah'ın Rasulü
ve Nebilerin hatemidir/sonuncusudur.
Allah, her şeyi bilendir.
"Sadece
Allah'in Rasul'ü" cümlesi yalnizca ----> "sizin
adamlarinizdan herhangi birisinin babasi degildir" sözüne bir
gönderme yapiyor olabilir mi?
Bakin ayni vurgu bir diger Ayet'te daha net bir sekilde yapilmistir:
3(Ali Imran) - 144.
Ayet:
Wam[a] mu[h]ammadun ill[a]
rasoolun qad khalat min qablihi
a(l)rrusulu afa-in
m[a]ta aw qutila inqalabtum AAal[a] aAAq[a]bikum waman yanqalib AAal[a]
AAaqibayhi falan ya[d]urra All[a]ha shay-an wasayajzee All[a]hu a(l)shsh[a]kireen(a)
Meal:
"Muhammed,
ancak bir Rasul'dür. Ondan önce de
Rasuller gelip
geçmiştir. Şimdi o ölse yahut öldürülse ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi
döneceksiniz! İki ökçesi üzerine geri dönen, Allah'a hiçbir şekilde zarar
veremez. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir."
Rasul, Elcilikle görevlendirilmis
kimsedir. Nebi, sadece haber alan
degil, bu haberi iletmekle yükümlü kimsedir. Bu acidan tekrar Ahzap 40.
Ayete bakalim:
33(Ahzap) - 40. Ayet: M[a] k[a]na
mu[h]ammadun
ab[a] a[h]adin min rij[a]likum wal[a]kin
rasoola All[a]hi
wakh[a]tama a(l)nnabiyyeena
wak[a]na All[a]hu bikulli shay-in AAaleem[a](n)
„Muhammed sizin adamlarinizdan herhangi
birisinin babasi degildir, velakin Allah’in görevlisi ve haber alanlarin
sonuncusudur. Allah, herseyi bilendir.“
Daha önce ne demistik? Allah'dan
Haber alan her Insan Nebi olamaz. Bu haberi insanlara iletme yükümlülügü
verilmisse Nebi'dir. E haliyle tabi, Allah Nebilere hitaben iste ben size
vahyettim kendinize saklayin demedi ya. Bu baglamda Allah'dan Haber alan
kisi zaten bu haberi insanlara iletmekle yükümlüdür, Peygamberlere Vahyin
gayesi zaten bunu gerektirir.
Gönderilmis kisi, mantiken önce görevlendirilmis olmali ki gönderilmis
olsun! Allah'in Elcisi elciligi yapmakla görevi yerine getirendir ve
dolayisi ile Görevli demektir. Ve haliyle haber
getiren kiside öncelikle mantiken haber almis olmali ki haberi verebilsin.
Allah'in hangi Rasul'ü Allah'dan aldigi
Mesajlari toplumlara iletmemis, Risalet görevini yerine getirmemistir? Ve bu
risalet görevini yerine getirmekle, yani aldigi Vahyi teblig etmekle bu
Rasul nasil oluyorda Nübuvvet görevinin disinda oluyor? Hangi dayanaga göre?
Daha farkli bir soru soralim: Bir Nebi nübuvvet görevini yerine getirmekle
ayni zamanda Risalet görevinide üstelenmis olup Rasul oluyorda, bunun
tersini engelleyen nedir?
Acaba? Rasul ve Nebi kavrami esanlamli iki
türlü tanimlama olabilir mi? Allah'in Elcisi olmak sadece postaci görevimi
yapmaktir, yoksa bununlada kalmayip Allah'dan gelen Vahye bizzat ilk kendisi
uyup bunu hayata gecirenmidir?
Kaba bir örnek verelim: Bir hükümdar bir kasabaya bir neden'den dolayi
elcisini görevlendirip gönderecek, halka mesajlarini iletmek isteyecektir.
Bu elci kasabaya gidip insanlari etrafina toplayip Hükümdarin haberlerini
iletecektir. (Elciye zeval olmaz derler). Elci'nin elcilik görevide
böylelikle tamamlanmis olur.
Peki bu Hükümdar Elcisini, sadece haberini iletmekle görevlendirmemis,
kasabaya gidip birseyler yapmasini da istemisse durum ne olur? Yaninda belki
birde Kitap vermistir? Söylediklerime göre hareket etsinler diye? Bu durumda
Elcinin faaliyet alani genislemis olur. Sadece haberi iletmekle kalmaz,
bildirdigi haberlere kendisi uyar, ne yapmasi gerekiyorsa kendisi öncü,
örnek olur, kasaba halkida ona uymalidir. Cünkü kurallar beraberinde
verilmis.
Kisacasi Elcilik görevini yalnizca postaci görevi olarak düsünmek yanlistir.
Yine acaba diyelim? Nübuvvet görevi haberleri iletmek olup, Risalet görevide
bu haberleri teblig etmekle beraber Allah'in vahyine bizzat uyup hayata
gecirmek olabilir mi? Allah'dan vahiy alan Rasul, haber almis olmuyormu,
ayni zamanda bir Nebi olamiyormu? ......
Buraya kadar yazdiklarimiz bir nevi ön hazirlik ve kismen fikir yürütmek
idi, gereken notlari da aldik. Calismamizin devaminda sahsi fikirlerimizi
yürütmek yerine Ayetleri konusturup, Kur'an da Nebileri ve Nebi olarak
anilmayan Rasulleri kiyaslayip degerlendirecegiz insaAllah.
Böylelikle: Bir Rasul'ün özelligi nedir, gercegini sahtesinden nasil
ayirtedebiliriz? Ve daha önemlisi, bu kriterlere göre Nebi ve Rasul arasinda
bir fark varmidir?
Rasul kriterleri
1. Kriter: Her Rasul Allah'dan
baskasina kulluk etmemekle vahyolunmus/emrolunmus ve getirdigi ilk temel
Mesaj'da budur!
21(Enbiya) - 25. Ayet: Wam[a]
arsaln[a] min qablika min
rasoolin ill[a]
noo[h]ee ilayhi annahu l[a] il[a]ha ill[a] an[a] fa(o)AAbudoon(i)
Meal: Senden
önce hiçbir Rasul
göndermedik ki ona: «Benden başka İlâh
yoktur; şu halde bana kulluk edin» diye vahyetmiş olmayalım.
16(Nahl) - 36. Ayet:
Walaqad baAAathn[a] fee kulli ommatin
rasoolan ani
oAAbudoo All[a]ha wa(i)jtaniboo a(l)[tta]ghoota faminhum man had[a] All[a]hu
waminhum man [h]aqqat AAalayhi a(l)[dd]al[a]latu faseeroo fee al-ar[d]i
fa(o)n{th}uroo kayfa k[a]na AA[a]qibatu almuka[thth]ibeen(a)
Meal:
Andolsun, biz her ümmete şöyle tebliğ yapan bir
Rasul
görevlendirdik: "Allah'a kulluk/ibadet
edin, tağuttan kaçının." Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk
etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezip dolaşın da
yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün.
Ister Nebi diyelim, ister Nebi olmayan
Rasul desinler, her Rasul'ün
getirdigi ilk ve temel mesaj budur: Allah'dan baskasina kulluk etmemek.
Simdi birde Nebi olarak anilan bir
Peygamber'den ve sonrada sadece Rasul olarak anilan bir Peygamber'den ayni
kriteri ortaya koyalim:
11(Hud) - 25, 26.
Ayet: Walaqad
arsaln[a]
noo[h]an il[a] qawmihi innee lakum na[th]eerun
mubeen(un) An l[a] taAAbudoo ill[a] All[a]ha innee akh[a]fu AAalaykum AAa[tha]ba
yawmin aleem(in)
Meal: Yemin
olsun biz, Nûh'u da toplumuna
görevlendirmiştik.
"Ben sizin için açık bir uyarıcıyım." "Allah'tan
başkasına kulluk etmeyin. Korkunç bir gününün azabına uğramanızdan
korkuyorum."
Not: Bir Ayette Erselna kavrami tek basina ifade edildiginde bunun
türkce karsiligi olarak "elcilendirmek" uygunsuz olacagi icin, aslina uygun
manasi "görevlendirmek" daha esaslidir. Ayrica bu kavrami sadece gönderildi
olarak tercüme ettigimizde, daha önce mantiken görevlendirilmis olmayi bir
ön sart/kabul olarak gözetir, icerir.
Nebi olarak anilan Hz.
Nûh'dan sonra
birde Kur'an da Nebi olarak anilmayan Hz.
Hûd'dan örnek verelim:
11(Hûd) - 50. Ayet:
Wa-il[a] AA[a]din akh[a]hum
hoodan q[a]la
y[a] qawmi oAAbudoo All[a]ha m[a] lakum min il[a]hin ghayruhu in antum ill[a]
muftaroon(a)
Meal: Âd''a
da kardeşleri Hûd,
dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk
edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yok. Siz sadece uydurmalara bel
bağlamışsınız."
Daha ayri bir örnek Semud kavmine
gönderilen (Kur'an da Nebi olarak anilmayan!) Hz.
Sâlih'dir[11:61].
Son olarak ayri bir örnek son Peygamberimiz'le olmakla beraber cok carpici
aciklamalarda var!:
7(Araf) - 158. Ayet:
Qul y[a] ayyuh[a] a(l)nn[a]su innee
rasoolu All[a]hi
ilaykum jameeAAan alla[th]ee lahu mulku a(l)ssam[a]w[a]ti wa(a)l-ar[d]i l[a]
il[a]ha ill[a] huwa yu[h]yee wayumeetu fa[a]minoo bi(A)ll[a]hi
warasoolihi
a(l)nnabiyyi
al-ommiyyi
alla[th]ee yu/minu bi(A)ll[a]hi wakalim[a]tihi wa(i)ttabiAAoohu laAAallakum
tahtadoon(a)
Meal: De ki:
"Ey insanlar, ben, hepiniz için, göklerin ve yerin egemenliğine sahip olan
Allah'ın Rasul'üyüm.
O'ndan başka ilah yok. Diriltir,
öldürür." Allah'a ve
ümmi-Nebi olan
Rasul'üne
inanın, nitekim o da ALLAH'a ve sözlerine inanmaktadır. Ona uyun ki doğruyu
bulasınız.
Ümmi ile ilgili diger Ayetler:
3(Ali Imran) - 20.
Ayet: Fa-in [ha]jjooka faqul aslamtu
wajhiya lill[a]hi wamani ittabaAAani waqul lilla[th]eena ootoo alkit[a]ba
wa(a)l(-)ommiyyeena
aaslamtum fa-in aslamoo faqadi ihtadaw wa-in tawallaw fa-innam[a] AAalayka
albal[a]ghu wa(A)ll[a]hu ba[s]eerun bi(a)lAAib[a]d(i)
Meal:
Seninle tartışırlarsa, "Ben ve beni izleyenler kendimizi ALLAH'a teslim
ettik," de. Kitap verilenlere ve
kıtapsız olanlara,
"Teslim oldunuz mu" de. Teslim olurlarsa, doğruyu bulurlar. Yüz
çevirirlerse, görevin sadece duyurmaktır. ALLAH kulları görür.
2(Bakara) - 78. Ayet: Waminhum
ommiyyoona l[a]
yaAAlamoona alkit[a]ba ill[a] am[a]niyya wa-in hum ill[a] ya{th}unnoon(a)
Meal:
Aralarında ümmiler
var ki kuruntu ve söylentilerin dışında kitabı bilmezler; bildiklerini
zannederler.
Ümmi demek gercekten okuma yazma
bilmemekmidir yoksa ümmi demek kendisine kitap gelmemis, ulasmamis,
kitaplari hic okumamis, haberi yoktu manalarina mi gelmektedir? Peygamber
efendimiz okuma yazma bilmiyormuydu? 3:20'de
sözkonusu kendilerine Kitap verilenler ve kendilerine Kitap
verilmeyenlerdir. Kitap'la yüzlesmemis demek, illaki okuma yazma bilmemek
anlamina mi gelmelidir? Sözkonusu Kitap herhangi bir Kitap degilki, Ilahi
Kutsal Kitaplar. Siz toplum icinde dogup büyüseniz, istediginiz kadar okuma
yazma bilin, o topluma Allah henüz Kitap göndermemisse siz nereden
bileceksiniz? Ehli Kitap desek, gercekleri zaten gizlemis carpitmislar.
Saptirilmis kitaplari okusaniz, ancak 2:78'de
de vurgu yapildigi gibi, sözde gercekleri bildiginizi zannedersiniz.
Özellikle Bakara Suresi 158.
Ayet'in hangi konu arasinda gectigini inclemenizi tavsiye ederiz. Peygamber
efendimiz bilmiyordu! Hz. Isa'nin olayini, basina ne geldi, bilmiyordu. Hz.
Musa'nin hadiselerini, bilmiyordu. Ehli Kitabin neler yaptigini, bilmiyordu.
Allah, Peygamberimize Vahyederek gercekleri
anlatti. Bunun gercekten okuma yazma bilip bilmemekle bir alakasi
varmidir?
Ümmi mevzusu incelmemiz dahilinde olmadigi icin burada noktaliyor ve tekrar
konumuza dönerek:
Hz. Muhammed'den
önceki Peygamber'lerden hangisi
Elcilik sifati ile bütün insanliga gelmisti? Hangi Ayet'e göre? Ve
RasulanNebiyye ifadesine dayanarak Haber getiren Ecliler'den söz ediliyorda
diger Elciler Allah'dan haber
getirmemislermiydi???.... deyip soru isaretleri birakarak buraya bir
nokta koyalim.
2. Kriter: Hicbir Rasul ne kendi
nefsi/kendisi icin birsey iddia etmistir nede bir "ücret" talep etmistir!
38(Sad) - 86. Ayet:
Qul m[a] as-alukum AAalayhi min ajrin
wam[a] an[a] mina almutakallifeen(a)
Meal:
De ki: «Buna karşılık sizden bir ücret
istemiyorum. Kendiliğimden bir şey iddia eden kimselerden de değilim.»
11(Hud) - 50,51.
Ayet: Wa-il[a] AA[a]din akh[a]hum
hoodan q[a]la y[a] qawmi oAAbudoo All[a]ha
m[a] lakum min il[a]hin ghayruhu in antum ill[a] muftaroon(a)
Y[a] qawmi l[a] as-alukum AAalayhi ajran in ajriya ill[a] AAal[a] alla[th]ee
fa[t]aranee afal[a] taAAqiloon(a)
Meal: Âd''a
da kardeşleri Hûd, dedi ki: "Ey
kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yok. Siz sadece
uydurmalara bel bağlamışsınız." - "Ey
kavmim buna karşı ben sizden bir ecir istemiyorum, benim ecrim ancak beni
yaratana aiddir, artık akıllanmıyacak mısınız?"
26(Suara) - 180.
Ayet: Wam[a] as-alukum AAalayhi min
ajrin in ajriya ill[a] AAal[a] rabbi alAA[a]lameen(a)
Meal:
Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin
Rabbine aittir." Not: 177.
Ayet'ten itibaren takip ederseniz bu Ayet'te konusan kisi
Hz. Suayb'dir, yani Kur'an-da Nebi
olarak anilmayan bir Rasul!
Ve daha baska örnekler:
Lut(26:164),
Hûd(26:127),
Nûh(11:29, 10:72),
Sâlih(26:145).
Tekrar dikkat cekmek isteriz ki,
Hz. Salih,
Hûd ve
Sûayb Kur'an'da
Nebi olarak anilmiyorlar,
buna Ragmen Hz. Muhammed,
Lut ve
Nûh Peygamber Kur'an da Nebi olarakta
ifade ediliyor. Özellikle diger Peygamberler'den de örnekler veriyoruz ki,
Kriter acisindan Nebi ve Rasul arasinda bir fark olup olmadigini "görelim".
Görüldügü gibi 1. ve 2. Kriter acisindan,
Nebi ve Rasul arasinda hic bir fark
yok. Yada söyle söyleyelim: 1. ve 2. Kriter ne sadece Rasullere
özgülenmis, nede sadece Nebilere.
3. Kriter: Allah görevlendirdigi
bütün Rasul'lerine beyyine vermistir. Beyyine olmaksizin hic bir Rasul
görevlendirilmez, gelmez!
57(Hadid) - 25. Ayet:
Laqad arsaln[a]
rusulan[a]
bi(a)lbayyin[a]ti
waanzaln[a] maAAahumu
alkit[a]ba wa(a)lmeez[a]na liyaqooma a(l)nn[a]su bi(a)lqis[t]i
waanzaln[a] al[h]adeeda feehi ba/sun shadeedun waman[a]fiAAu li(l)nn[a]si
waliyaAAlama All[a]hu man yan[s]uruhu warusulahu bi(a)lghaybi inna All[a]ha
qawiyyun AAazeez(un)
Meal:
Andolsun, biz
Rasullerimizi
açık-seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte
Kitap'ı
ve
ölçüyü de
indirdik ki, insanlar adaleti ayakta tutsunlar/adaletle doğrulsunlar. Ve
demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar
vardır. Allah bu sayede, kendisine resullerine, gayba inanarak kimin yardım
edeceğini bilecektir. Allah Kavi'dir, Aziz'dir.
Rasul tekil degil cogul olarak ifade
ediliyor, buna göre burada kasit gönderilen bütün Rasuller'dir. Bütün bu
Rasuller Peygamber efendimiz'den önce geldigine göre, bizde bunu Kur'an'dan
ögrendigimze göre, son Rasul Hz. Muhammed dahil olarak
bütün Rasuller istisnasiz
beyyineler ile gönderilmistir.
Peki nedir bu acik-secik deliller=Beyyine?
Bizzat (sadece) Kitaplar'midir? Sorumuzu baska Ayetlere yöneltelim:
3(Ali Imran) - 184.
Ayet: Fa-in ka[thth]abooka faqad ku[thth]iba
rusulun min
qablika j[a]oo
bi(a)lbayyin[a]ti
wa(al)zzuburi wa(a)lkit[a]bi
almuneer(i)
Meal: Seni
yalanladılarsa, senden önce de
Rasuller
yalanlandı. Açık-seçik
deliller, kutsal
sayfalar ve aydınlatıcı Kitap'ı getirmişlerdi onlar.
10(Yunus) - 13. Ayet:
Walaqad ahlakn[a] alquroona min qablikum lamm[a] {th}alamoo waj[a]at-hum
rusuluhum
bi(a)lbayyin[a]ti
wam[a] k[a]noo liyu/minoo ka[tha]lika najzee alqawma almujrimeen(a)
Meal:
Yemin olsun ki, biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve
Rasulleri
kendilerine Beyyineler
getirdiği halde inanmadıkları için, helâk ettik. Günaha batanlar topluluğunu
biz böyle cezalandırırız.
40(Mumin) - 22. Ayet:
[Tha]lika bi-annahum k[a]nat ta/teehim
rusuluhum
bi(a)lbayyin[a]ti
fakafaroo faakha[th]ahumu All[a]hu innahu qawiyyun shadeedu alAAiq[a]b(i)
Meal: Böyle
oldu, zira onlar, kendilerine
Rasuller
beyyinelerle geldikleri
halde inkâr ederlerdi. Sonunda Allah hepsini yakaladı. O çok güçlüdür, azabı
da şiddetlidir.
Mumin Suresi'nin öncesi ve sonrasi
Ayetlerinide okumanizi tavsiye ederiz.
"Rasul'ler beyyinelerle geldikleri halde..."
, demek ki hic bir Rasul beyyinesiz
gelmez. Devam edelim:
6(En'am) - 156,157.
Ayet: An taqooloo innam[a] onzila alkit[a]bu AAal[a] [ta]-ifatayni
min qablin[a] wa-in kunn[a] AAan dir[a]satihim lagh[a]fileen(a)
Aw taqooloo law ann[a] onzila AAalayn[a] alkit[a]bu lakunn[a] ahd[a] minhum
faqad j[a]akum
bayyinatun min rabbikum
wahudan
wara[h]matun
faman a{th}lamu mimman ka[thth]aba bi-[a]y[a]ti All[a]hi wa[s]adafa AAanh[a]
sanajzee alla[th]eena ya[s]difoona AAan [a]y[a]tin[a] soo-a alAAa[tha]bi bim[a]
k[a]noo ya[s]difoon(a)
Meal: "Kitap,
bizden önceki iki topluluğa indirildi. Biz onu okuyup araştırmaktan
gerçekten habersizdik." demeyesiniz. Şunu da söylemeyesiniz: "Eğer bize
Kitap indirilmiş olsaydı, onlardan daha doğru yürüyüşlü olurduk."
Artık size de Rabbinizden bir
beyyine,
bir hiyadet ve
bir rahmet
gelmiş bulunuyor. Allah'ın
ayetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalim kim var?
Ayetlerimize sırt dönenleri, yüz çevirmeleri yüzünden azabın en acıklısıyla
cezalandıracağız.
Bütün bu özellikler Kitap'in kendisinde
toplaniyor olabilir mi? Yani kutsal sayfalarin veya bir Kitap'in bünyesinde
ki mevcut sifatlarmidir? Apacik bir delil, bir hidayet/kilavuz, bir Rahmet,
Kutsal ve bereketli?
Beyyine,
Allah'dan gelen acik-secik bir delildir,
ayan beyan ortada, ki bu bir mucize'de olabilir, kutsal sayfalar veya bir
Kitap'da olabilir(ki zaten Kitap'in kendisi de basli basina Allah'in bir
Mucizesidir, Ayetlerle dolu!), ayrica, Allah'in Ayetler'i sadece Kur'an'dan
ibaret degil. Dogada'ki tasarima bakarsak, Dünya Alem'de Ayetler'le dolu!
Beyyine apacik,
acik-secik bir delil,
belge manalarina düsmektedir. Allah
tarafindan gönderilen her Rasul'e bir
beyyine, yani acik-secik delil, bir belge
verilmistir, ki Rasul topluma
vardiginda "Iste delilim" desin. Ki
bu deliller, belgeler'den kasit
Allah'in her türlü Ayetleridir. Ve bu arada bir Not: Cogul ifadesi
Âyât olan tekil
Âyet'in manasi:
Alamet,
Mucize,
Isaret veya
Ibret anlamina gelmektedir.
Ayet/ler sadece Kur'an sûrelerinde ki
cümlelerin veya kavramlarin tanimlamasi
degildir. Nihayetin'de
Kur'an Âyetleri de Allah'in birer Mucizesi, Isaretleridir, Ibretler ögütler
var.
Su halde, Ayet:
1.
Kutsal sayfalarda/Kitaplar'da yer alan Ayetler
2.
Mucize[26:4]
3.
Bir isaret, alamet[19:10] ve/veya
ibrettir[10:92, 25:37].
"Ayet"'in manasini iceriginden koparip
serbest tercüme ederek kesin ayrim yapmak güctür. Kur'an'da "Ayet"
kavrami'nin hangi manada kullanildigi genelde konu iceriginden
anlasilmaktadir.
Sirasi gelmisken,
bazi sahislarin "ben Allah'in Rasul'üyüm"
demesi destek ister, acik-secik delil göstermesi gerekir. Bana kitap geldi
diyorsa, acip kendisine gelen Kitap'a bakarsiniz, eger o Kitap Kur'an la
taban taban'a zit ise, veya enaz bir noktada Kur'an ile celisiyorsa veyahut
sözü edilen Kitap kendi icinde bile celisiyorsa yalandir. Yok efendim, "sadece
inananlar anlayabilir, bende ki bir takim Ayetleri görür" diyenlere
kanmayalim!
Cünkü beyyine herkes
tarafindan görülecek, anlasilacak sekilde acik secik olmasi zorunlu bir
delildir, herkes tarafinca görülmeyen bir delil Allah askina hic delil
olabilir mi? Kaldi ki bu delil Allah'in bir Ayeti olsun? Kaldi ki iddia
sahibi Allah'in Rasul'ü olsun? Görülüp algilanmayan hangi beyyineye göre
insanlar bir degerlendirme yapabilir ki? Olacak ismi bu?
! Allah
her görevlendirdigi Rasul'üne mutlaka bir beyyine vermistir. Bu, Rasul'lere
verilen bir Mucize(Ayet) olabilecegi gibi Allah'in (örnegin) yarattigi
herhangi bir yaratigi(Ayet) olabilir, yada kutsal sayfalar(Ayet)/bir
Kitap(Ayet) olabilir.
Beyyine sadece Kitaplar'dan ibaret
degildir. Daha ne tür Beyyineler, yani Rasuller'in beraberinde getirdigi
Ayetler'in var oldugunu, Peygamberlerin hadiselerinden ortaya ciktigi gibi,
Allah Kur'an da Evreni dogayi kastederek baska türlü Ayet'lerine de dikkat
cekmektedir!
Nebi ve Rasul arasinda ayrim yapanlarin
iddiasina göre bir soru soralim, calismamizin gecen satirlarinda Kur'an da
Nebi olarak anilmayan Rasuller var demistik. Bunlardan birtanesi
Sâlih
Peygamberdir.
O halde, Rasul olan Hz.
Sâlih hangi
topluma gönderilmis, toplumuna ne demistir, toplumu kendisine ne demis ve
kendisinden ne istemistir, Hz.
Sâlih onlara ne
getirmistir?
11(Hûd) - 61. Ayet:
Wa-il[a] thamooda akh[a]hum
[sa]li[h]an
q[a]la y[a] qawmi oAAbudoo All[a]ha m[a] lakum min il[a]hin ghayruhu huwa
anshaakum mina al-ar[d]i wa(i)staAAmarakum feeh[a] fa(i)staghfiroohu thumma
tooboo ilayhi inna rabbee qareebun mujeeb(un)
Meal: Semûd'a
da kardeşleri Sâlih'i
gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka
ilahınız yok. Sizi topraktan oluşturan ve size orada ömür geçirten O'dur.
Artık O'ndan af dileyin, O'na dönün. Rabbim Karîb'dir, bize çok yakındır;
Mucîb'dir, bize cevap verir."
62. Ayet: Q[a]loo
y[a] [sa]li[h]u
qad kunta feen[a] marjuwwan qabla h[atha] atanh[a]n[a] an naAAbuda m[a]
yaAAbudu [a]b[a]on[a] wa-innan[a] lafee shakkin mimm[a] tadAAoon[a] ilayhi
mureeb(un)
Meal: Dediler
ki: "Ey Sâlih!
Sen bundan önce, aramızda aranan/ümit beslenen bir kişi idin. Şimdi kalkmış,
atalarımızın kulluk ettiklerine kulluk etmemizi mi yasaklıyorsun? Gerçek şu
ki biz, bizi çağırdığın şey hakkında kafaları karıştıran bir kuşku
içindeyiz."
63. Ayet: Q[a]la
y[a] qawmi
araaytum in kuntu AAal[a]
bayyinatin min
rabbee wa[a]t[a]nee minhu ra[h]matan faman yan[s]urunee mina All[a]hi in AAa[s]aytuhu
fam[a] tazeedoonanee ghayra takhseer(in)
Meal: Dedi
ki: "Ey kavmim!
Hiç düşündünüz mü? Ya ben Rabbimden
bir beyyine
üzerindeysem, bana kendisinden bir rahmet sunmuşsa! Bu durumda ben O'na
isyan edersem, bana Allah'a karşı kim yardım eder? Sizin bana, yıkım ve
hüsranı artırmak dışında bir katkınız olamaz."
64. Ayet: Way[a] qawmi h[ath]ihi
n[a]qatu All[a]hi
lakum [a]yatan
fa[th]arooh[a] ta/kul fee ar[d]i All[a]hi wal[a] tamassooh[a] bisoo-in faya/khu[th]akum
AAa[tha]bun qareeb(un)
Meal: "Ey
toplumum! İşte şu size, Allah'ın bir
Âyeti olan
devesi. Rahat
bırakın onu. Allah''ın toprağında karnını doyursun. Bir kötülük
dokundurmayın ona. Yoksa sizi çok yakın bir azap yakalayıverir."
Simdi birde
Suara Suresine bakalim, orada ayni
konu 142. Ayetten itibaren anlatilmaktadir:
26(Suara) - 154. Ayet: M[a] anta
ill[a] basharun mithlun[a] fa/ti
bi-[a]yatin in
kunta mina a(l)[ssa]diqeena
Meal: "Sen de
bizim gibi bir insansın. Eğer doğru sözlülerden isen, hadi bir
Ayet getir."
155 ve 156. Ayet:
Q[a]la h[ath]ihi
n[a]qatun lah[a]
shirbun walakum shirbu yawmin maAAloom(in) Wal[a] tamassooh[a] bisoo-in
faya/khu[th]akum AAa[tha]bu yawmin AAa{th}eem(in)
Meal: Dedi ki: 'İşte bu, (dişi) bir
deve; su içme
hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir.' "Ona
kötülükle ilişmeyin. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar."
7(Araf) - 73. Ayet: Wa-il[a]
thamooda akh[a]hum [sa]li[h]an q[a]la y[a] qawmi oAAbudoo All[a]ha m[a]
lakum min il[a]hin ghayruhu qad j[a]atkum
bayyinatun min
rabbikum h[ath]ihi n[a]qatu
All[a]hi lakum [a]yatan
fa[th]arooh[a] ta/kul fee ar[d]i All[a]hi wal[a] tamassooh[a] bisoo-in faya/khu[th]akum
AAa[tha]bun aleem(un)
Meal: Semûd'a
da kardeşleri Sâlih''i gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk
edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yok. Size Rabbinizden bir
beyyine
gelmiştir. İşte şu; Allah'ın
devesi sizin
için bir Ayet.
Rahat bırakın onu, Allah'ın toprağında otlasın. Kötü bir niyetle dokunmayın
ona. Yoksa korkunç bir azap yakalar sizi."
17(Isra) - 59. Ayet:
Wam[a] manaAAan[a] an nursila
bi(a)l-[a]y[a]ti
ill[a] an ka[thth]aba bih[a] al-awwaloona
wa[a]tayn[a]
thamooda a(l)nn[a]qata
mub[s]iratan fa{th}alamoo bih[a] wam[a] nursilu
bi(a)l-[a]y[a]ti
ill[a] takhweef[a](n)
Meal:
Bizi, Ayetler
göndermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka
bir şey değildir. Semûd'e o (dişi)
deveyi açık bir
Ayet olarak verdik de
onunla kendilerine zulmettiler. Biz,
Ayetleri
yalnız korkutup sindirmek için göndeririz.
Deve acik bir mucize olarak verildigi
halde, (Deve mutemelen ya gözlerinin önünde yaratildi yada mucizevi sekilde
kendilerine verildi, devenin ne sekilde zuhur ettigini Allah bilir); kavmin
daha da azmasina neden oldu!
Ve son olarak Tevbe Suresi:
9(Tevbe) - 70. Ayet: Alam ya/tihim
nabao alla[th]eena
min qablihim qawmi noo[h]in
waAA[a]din
wathamooda
waqawmi ibr[a]heema
waa[s]-[ha]bi madyana
wa(a)lmu/tafik[a]ti atat-hum
rusuluhum
bi(a)lbayyin[a]ti fam[a]
k[a]na All[a]hu liya{th}limahum wal[a]kin k[a]noo anfusahum ya{th}limoon(a)
Meal: Gelmedi
mi onlara kendilerinden öncekilerin
haberi:
Nûh kavminin,
Âd'ın,
Semûd'un,
İbrahim kavminin,
Medyen halkının
ve altı üstüne gelmiş kentlerin.
Rasulleri onlara
beyyinelerle
gelmişti. Allah onlara zulmediyor değildi; aksine, öz benliklerine onlar
zulmediyorlardı.
Aslinda naklettigimiz son Ayet ve diger
(57:25, 3:184, 6:154-158) Ayetler
Rasullügün 3'cü Kriterin alcini
cizip noktaliyor. Lami cimi kalmiyor!
Tevbe Suresi 70. Ayet'de Nebi Rasul
ayrimi yapilmaksizin, her Rasul'ün mutlaka bir beyyine ile gönderildigine
acikca vurgu var. Aynen ilk naklettigimiz Ayetler gibi!
Allah'in Semud kavmine gönderdigi Deve
hem bir Ayet(Mucize, Delil) hemde o toplum icin bir sinav idi. Illaki bir
Deve'nin verilmis olmasi olayin özünü sarsmaz, belki deve'nin gelmesinde
ayri bir hikmet vardir, ancak en önemlisi o deve kavim icin bir sinav,
Allah'in bir Ayeti, Mucizesi idi. Acik mucizeyi görüp tanik olduklari halde
yalanladilar!
Kisacasi Ayet bir
beyyine'dir, acik-secik bir delildir. Bu Ayet kutsal sayfalarin yazili
Ayetleri olabilecegi gibi, Allah'in herhangi bir yaratigida olabilir,
Allah'in Rasuller'e verdigi bir mucizesi de olabilir. Allah'in Ayetleri
Yaratan'in varligina birligine delil oldugu gibi, gönderilen Rasuller'in de
Hak olduklarinin birer delilidir. Acik-secik, ayan beyan, bir Belge, bir
Delildir.
Her Rasul bir
beyyine ile gelir / Hic bir Rasul beyyinesiz gelmez!
Simdi Kur'an dan,
Nebi olarak anilan Rasuller'den beyyine ile ilgili örnekler verelim.
Tevbe Suresi 70. Ayette(yukarida!) "Nebi olan"
Ibrahim- ve
Nuh kavminden
söz ediliyor, arti Nebi olan Hz.
Isa ve
Hz. Mûsa'dan
da birer örnek verelim. Bu örneklerden sonra bir özetleme yapip bu bölümü
noktalayalim.
2(Bakara) - 87. Ayet: Walaqad
[a]tayn[a]
moos[a] alkit[a]ba waqaffayn[a] min
baAAdihi bi(al)rrusuli
wa[a]tayn[a] AAees[a]
ibna maryama
albayyin[a]ti waayyadn[a]hu biroo[h]i alqudusi afakullam[a] j[a]akum
rasoolun bim[a] l[a] tahw[a] anfusukumu istakbartum fafareeqan ka[thth]abtum
wafareeqan taqtuloon(a)
Meal: Yemin
olsun ki, Mûsa'ya Kitap'ı verdik ve
arkasından da Rasuller
gönderdik. Meryem oğlu
İsa'ya da
beyyineler
verdik ve kendisini Ruhulkudüs'le güçlendirdik. Bir Rasul'ün size,
nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük
taslanmadınız mı? Bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz.
Örnek olarak Hz.
Isa'ya ne gibi Mucizeler verildigini Maide Suresi 110. Ayette
okuyabilirsiniz! Unutmayalim, Allah'in Ayetleri sadece kutsal sayfalardan
ibaret degildir, mesela Hz. Isa'nin bir kör insana mucizevi sekilde görme
yetenegi vermeside Allah'in bir Ayetidir.
2(Bakara) - 92. Ayet: Walaqad j[a]akum
moos[a]
bi(a)lbayyin[a]ti thumma
ittakha[th]tumu alAAijla min baAAdihi waantum {th}[a]limoon(a)
Meal: Yemin
olsun ki, Mûsa
size beyyinelerle
gelmişti de onun arkasından buzağıyı ilah edinmiştiniz. Zalimlersiniz
sizler.
29(Ankebut) - 39.
Ayet: Waq[a]roona wafirAAawna wah[a]m[a]na
walaqad j[a]ahum
moos[a]
bi(a)lbayyin[a]ti fa(i)stakbaroo
fee al-ar[d]i wam[a] k[a]noo s[a]biqeen(a)
Meal: Karun'u, Firavun'u, Hâmân'ı da öyle yaptık. Yemin olsun,
Mûsa onlara
beyyinelerle
geldiği halde, yeryüzünde büyüklük tasladılar. Ama öne geçemezlerdi.
Son Nebi, Peygamber
Hz. Muhammed'de
acik secik belgelerle/beyyinelerle
gelmistir. Örnek verecek olursak bizzat
Kur'an bile yeterlidir.
Her sayfasi Allah'in Ayetlerinden ibaret.
Sonuc?
Ister Nebi diyelim, ister Nebi olmayan Rasul
desinler, hic bir Peygamber beyyine verilmeksizin ne bir göreve tabii
tutulmustur nede bir yere gitmistir. Allah hic bir Rasul'ünü desteksiz,
dayanaksiz, delilsiz, belgesiz... kisaca Beyyine'siz, görevlendirmemistir,
kaldi ki bir yere göndersin.
Bazen
bir yerine fazladan Peygamber görevlendirilir, örnek
Hz. Musa ile Hz. Harun. Hic kimse
diyemez ki beyyineler sadece Hz. Musa'ya verildi, Kitap sadece Hz. Musa'ya
verildi, görev sadece Hz. Musaya verildi..... Allah Hz. Haruna'da
vahyetmistir! her ikisinede elcilik görevi verilmistir!, iki Elci hangi
Ayetlerle nereye gidiyorsa, eslik eden diger Elci'de ayni Ayetlerle gider.
Ilgili Ayetler (4:163)(19:53)(20:47)(21:48)(26:15-16) ve (37:114-120) ...
Ve son olarak:
10(Yunus) - 13. Ayet: Walaqad
ahlakn[a] alquroona min qablikum lamm[a] {th}alamoo waj[a]at-hum
rusuluhum bi(a)lbayyin[a]ti
wam[a] k[a]noo liyu/minoo ka[tha]lika najzee alqawma almujrimeen(a)
Meal: Yemin
olsun ki, biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve kendilerine
Rasuller beyyinelerle
geldikleri halde inanmadıkları için, helâk ettik. Günaha batanlar
topluluğunu biz böyle cezalandırırız.
Helak edilen toplumlardan bir kaci Kur'an
da zikredilmistir, Ad, Semud, Nuh kavmi, Medyen halki.... Onlara
gönderilenler "Peygamber olmayan sözde Veli-Rasuller"
degil,
ne alaka?, sözkonusu
Insan-Rasuller her zaman
bir Peygamberdir.
Bu üc kriter acisindan da görüyoruz ki
Nebi/Rasul seklinde hic bir ayrim,
ayricalik YOK! Her Rasul bir
beyyine ile gelmistir. Sünetullah böyle!
Kur'an da Nebi
olarak anilmayan Rasuller'in birer Peygamber degilde Veli-Rasul oldugunu öne
sürmek acikca sapikliktir.
Cünkü Kur'an da "VELI-RASUL" gibi bir
ifade bulunmadigi gibi, (sözde) Veli-Rasuller ile Nebi-Rasuller'i (gördük
ki) birbirinden ayiran tek bir ayricalik bile yok. Bu Veli-Rasuller nasil
oluyorda Peygamberlerin ayni görevine tabii tutuluyorda yinede Peygamber
olarak adlandirilamiyor? Nasil oluyorda bu Veli-Rasuller Peygamberler ile
ayni agizdan konusup, ayni özellikte oluyorlar da Peygamber statüsünde
olamiyor? Hangi dayanaga göre Peygamber degiller? Tam aksine, 3. kriterin
ücüde tam zittini ortaya koyuyor!
Üc kriterin ücünde de hic bir ayricalik
yok, hele hele Veli-Rasul adinda olmayan sahislar hicte sözkonusu degil,
istedigimiz kadar Nebi/Rasul ayrimina girelim.
Rasul kriterlerini özetleyecek olursak:
1. Her Rasul!. Allah'dan baskasina kulluk etmemekle vahyolunmus/emrolunmus
ve getirdigi ilk temel Mesaj'da budur!
2. Hicbir Rasul ne kendi nefsi/kendisi icin birsey iddia etmistir nede bir
"ücret" talep etmistir!
3. Allah görevlendirdigi bütün Rasulleri'ne beyyine(acik secik belgeler)
vermistir. Beyyine olmaksizin hic bir Rasul görevlendirilmez, gelmez!
Kur'an'in verdigi bu kriterler sabittir,
Sünnetullah böyledir.
Sahte Rasul'leri
meyvelerinden taniyacagimiz gibi, bu kriterlere göre kesin bir ayrim
yapabilecek durumdayiz. En önemlisi de 3'cü Kriterdir, iddia sahibi
kendisine verilen beyyineleri ortaya koyar, Kur'an'in verdigi ölcüye bakarak
degerlendirir, sahtesini gerceginden ayirabiliriz. Eger bu kisi bir Mucize
getirmisse Kur'an ile birebir bagdasmali, yok eger bu sahis kendi yorumunu
zoraki Kur'an a dayatiyor, Ayetlerin icine parantezler ekliyor, kendisine
Allah tarafindan verildigini iddia ettigi Kitap bile Kur'an ile
bagdasmiyorsa ve delil(beyyine) olarak verilen Mucize(Ayetler) bile hic
kimse tarafindan ayan beyan görünmüyor, algilanmiyorsa... kaldirin cöpe
atin!
Kur'an-i titizlikle okuduysaniz, Rasuller'in
görev aldigi toplumlardaki insanlar,
görünen seyler üzerinde yorum yapiyor,
inanmayanlar bu bir büyüdür diyorlar idi.
Adam Rasul oldugunu iddia edecek, kendisine verilen beyyineler bizce hic
görünmeyecek, bizde bu görünmeyen beyyinelere göre adamin gercekligini
sahteligini degerlendirecegiz öylemi?
Allah'in verdigi akil nimetine tecavüzdür
bu, insanlari gözlerinin icine baka baka geri zekali yerine koymaktir bu.
Allah'a edilen iftira ise yenilir yutulur cinste degil!
Allah Ayetlerini yoldan cikmis topluluklara Elcileri araciligi ile göndermis,
umulurki birileri iman edip yola gelsin diye. Firavun, Hz. Musa'nin asasini
yere attigini, o asanin sihirbazlarin ortaya attigi yalanlari yuttugunu,
görmedimi? Allah Hz. Sâlihe disi Deveyi verirken kavim yanlarinda degilmiydi?
Görmedilermi? Hz. Sâlih o deveyi nereden getirdi, baska bir devenin hamile
kalip dogurmasinimi bekledi?
Ayetlerin gayesi Allah'in varligina birligine delil, gönderilen Rasul'ün hak
olduguna bir belge, insanlari ürkütmek, sakindirmak, insanlarin aklini
basina alip kendilerine gelmesine vesile olmak, ibret almak, ögütlemek
amaciyladir.
Rasullük iddiasinda bulunan sahislari
kriterlere göre degerlendirirken, bu sitede ki diger konularida okursaniz,
daha faydali ve aydinlatici olacaktir. Özellikle "Hidayet",
"Kur'an da Veli kavrami" ve "Ruh'u
ölmeden evvel Allah'a ulastirmak?" bölümünü okumanizi tavsiye ederiz.
Isin ilginc yani, bizler henüz Rasul ve
Nebi arasinda hic bir fark'a rastlamamisken, Kur'an'in verdigi kriterlere
göre daha simdiden sahte ve gercek Rasul arasinda kesin bir ayrim
yapabilecek noktaya ulastik. Tabi ki is bu kadari ile kalmayacak, bizim
temel sorumuz
"Nebi ve Rasul arasinda bir fark varmidir,
var ise bu fark nedir?" idi.
Allah'in izniyle Nebi ve Rasul
calismamizin birinci bölümünü tamamlamis bulunuyoruz. Kur'an a sorular
yönelterek suana kadar Rasul ve Nebi arasinda
hic bir fark olmadigini gördük.
InsaAllah yakinda ikinci bölüm, bu arastirmamizin bir devami olarak yine bu
sitede yer alacaktir. Farkli sorular yönelterek yine temel soruyu hedef
alarak arastiracagiz insaAllah.
Allah'a hamd olsun.
Lâ İlâhe İllAllah
_______________________________________________________
Dipnotlar:
1.) http://www.kuranyolu.com/Kavramlar/risalet.htm
2.) http://www.sevde.de/islam_Ans/R/16.htm
3.)
http://www.sevde.de/Peygamberler/Peygamberler.htm
Nebi-Rasul Kavramı (2)
|