ANA SAYFA

      1. KİTAP BÖLÜM 1

      1. KİTAP BÖLÜM 2

      1. KİTAP BÖLÜM 3

      1. KİTAP BÖLÜM 4

       1. KİTAP BÖLÜM 5

       1. KİTAP BÖLÜM 6

       1. KİTAP BÖLÜM 7

       1. KİTAP BÖLÜM 8

       1. KİTAP BÖLÜM 9 

       1. KİTAP BÖLÜM 10

        1. KİTAP BÖLÜM 11

        1.KİTAP BÖLÜM 12    

        1.KİTAP BÖLÜM 13

        1. KİTAP BÖLÜM 14

        1. KİTAP BÖLÜM 15

        1. KİTAP BÖLÜM 16

        1.KİTAP BÖLÜM 17

        1. KİTAP BÖLÜM 18

        1. KİTAP BÖLÜM 19 

        1. KİTAP BÖLÜM 20  

       1. KİTAP BÖLÜM 21  

       1. KİTAP BÖLÜM 22  

      1. KİTAP BÖLÜM 23 

      1. KİTAP BÖLÜM 24 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         

            KÜTÜB-İ
          SİTTE'NİN

        
ELEŞTİRİSİ
               VE
     KUR'AN'A ARZI


         Fereç Hüdür

     KUR'AN ARAŞTIRMALARI

                                         

 

   

 BÖLÜM 11


imtihanın içeriğinde bulunan iyi ve kötü kavramlarını hayvanlara da yüklemek suretiyle amacından saptırmaya çalışmışlardır. Bu amaçlarına ulaşmak için, hayvanların davranışlarını dini ölçülere göre değerlendirme yoluna gitmişlerdir, halbuki değil hayvanların davranışlarını dini ölçülerle değerlendirmek, ne yaptığını bilemeyen akıl özürlü insanların davranışları bile, İslam dinine göre dini ölçülerle değerlendirilemez. Bu hususlarda uydurmuş oldukları rivayetlerden örnekler verecek olursam, şöyle ki:

296- Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: “Yılan fasık tır, akrep fasık tır, karga fasık tır.”
Kâsım İbnu Muhammed İbni Ebi Bekr radıyallahu anh’a: “Karga yenilir mi?” diye sorulmuş. Şu cevabı verdi: “Resulullâh aleyhissalâtu vesselâm’ın ona “fasık” demesinden sonra onu kim yer?” (K.S. 6954 C.17 S.408 Akçağ, alıntısı. İbni Mace 3942. )

297- Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Hayvanlardan beş tanesi vardır ki bunların her biri fâsık tır. Harem bölgesinde olsun, Hill (denen Harem dışı) bölgesinde olsun bunlar öldürülür: Karga, çaylak, Akrep, sıçan, kelb-i akûr. (K.S. 4938 C.14 S.149 Akçağ, alıntısı Müslim, Hacc 66-67, (1198); Tirmizi, Hacc 21,(837); Nesâi, Hacc 113,(5,208). )
Müslim’in bir rivayetinde Hz. Aişe şöyle demiştir: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm beş fâsığın Hill’de ve Haremde öldürülmesini emretti........ (K.S. 4938 notu. )

Görüldüğü gibi fasık lık günahını bazı hayvanlara yüklemişlerdir. Kur’an’da ise fasıklar hakkında şöyle denmiştir: Mealen:

- Andolsun ki sana apaçık ayetler indirdik. Onları fasıklardan başkası inkar etmez. 2/99

Böylece, dediklerine göre çaylak, Akrep, sıçan v.s. Fasık olmakla ayetleri inkar edenlerden olmuş oluyorlar. Fasıkların ahirette erişecekleri netice ise Kur’an’da helak olarak belirtilmiştir.

Kur’an’dan mealen:

- O halde peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret. Onlar hakkında acele etme, onlar va’dedildikleri azabı gördükleri gün sanki dünyada gündüzün sadece bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu, bir tebliğdir. Fasık topluluktan başkası helak edilir mi hiç? 46/35
 

Bu duruma göre, hayvanlar için fasık lık iddia etmeleri, Kur’an’a uymamaktadır.

298- Fâkih İbn’i-Muğire’nin azadlı cariyesi Saibe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Hz. Aişe radıyallahu anhâ’nın yanına girmiştim. Odasında, yere konulmuş bir mızrak gördüm. “Ey müminlerin annesi! Bununla ne yapıyorsun?” diye sordum. Şu cevabı verdi:
“Biz bununla şu kelerleri öldürüyoruz. Çünkü Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bize bildirdi ki, Hz. İbrahim aleyhisselâm ateşe atıldığı zaman yerdeki bütün hayvanlar ateşin sönmesine katıldı, sadece keler katılmadı. Dahası o, ateşi (yanması için) üflüyordu. Bu sebeple Aleyhissalâtu vesselâm bunun öldürülmesini emir buyurdu. (K.S. 6949 C.17 S. 405 Akçağ alıntısı, İbn-i Mace 3231. )

Bu rivayette belirttiklerine göre keler (kertenkele) büyük bir İslam düşmanı olmuş oluyor. Bunlar öylesine iddialardır ki, Kur’an’ın evrensel mesâjını, keler şöyledir yok kertenkele şöyledir diyerek, akılları sıra çoluk çocuk oyununa döndürmeye çalışmaktadırlar. Müslim’in kertenkele hakkında uydurmuş olduğu rivayetler, bu konuda ki amaçlarını açıkça ortaya koymaktadır. Örneğin:

299- Resûlullah’a atfen: “Her kim kertenkeleyi ilk vuruşta öldürürse ona şu ve şu kadar sevaba vardır, ve her kim onu ikinci vuruşta öldürürse, birinciden aşağı olmamak üzere ona şu kadar sevap vardır. Ve her kim onu üçüncü vuruşta öldürürse ona da ikincisinden aşağı olmamak üzere şu ve şu kadar sevaba vardır.” buyurdular. (Müslim 146/695 C.9 Sönmez Neşriyat A.Ş. )

Sanki bahsettikleri kertenkele değil de, Müslümanlara saldıran yedi başlı ejderha, öyle ki, Müslim’in 147. Rivayetinde (Cilt 9) belirttiğine göre, birinci vuruşta kertenkeleyi öldürene yüz sevap verilecekmiş. Hal bu ki, İbrahim peygamberin atılmış olduğu ateş hiçbir yaratığı müdahalesi olmadan. Yalnız, Allah’ın ateşe emretmesiyle, ateş serin ve selametli bir hal almıştır, yani kertenkele haricindeki diğer yer yaratıklarının ateşi söndürmeye çalıştığını iddia etmeleri de, Kur’an’a uymayan bir iddiadır.  Kur’an’dan mealen:
 
- Dediler: “Onu yakın, ilahlarınıza yardım edin, eğer bir iş yapacaksanız.” 21/68

- Biz de “Ey ateş, İbrahim’e serin ve esenlik ol!” dedik.  21/69

Bu itibarla uydurmuş oldukları rivayetlerin aslı yoktur.

300- İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm av veya koyun veya çoban köpeği hariç diğer bütün köpeklerin öldürülmesini emretti.”
İbnu Ömer radıyallahu anh’a: “Ebu Hüreyre, “veya ekin köpeğini de diyor!” denilmişti, bunun üzerine: “Onun ekini var da ondan!” cevabını verdi ve ilave etti:
“Biz Medine ve civarına gider, tek köpek bırakmaz hepsini öldürdük. Hatta biz, çölden gelmiş kadına refakat eden arkadaş köpeği bile öldürdük.” (K.S. 4949 C.14 S.159 Akçağ, alıntıları. Buhari, Bed’ül-Halk 14; Müslim, Musâkât 45,(1570); Muvatta, İstizân 14,(2,969) Tirmizi,Sayd 4,(1488); Nesai,Sayd 9,(7,184). )

 301- Resûlullah’a atfen: Resûlullah köpeklerin öldürülmesini emir buyurdu ve köpekler öldürülsün diye Medine’nin nahiyelerine haber gönderdi. (Sahihi Müslim 44/24 C.8 Sönmez Neşriyat A.Ş. )

302- Resûlullah’a atfen: Resûlullah bize köpekleri öldürmeyi, emir buyurdu. Hatta kadın köpeği ile çölden gelirdi de biz o köpeği bile bile öldürdük . Sonra peygamber köpekleri öldürmeyi yasak etti ve:
- Halis siyahını, iki noktalısını öldürmeye bakın, çünkü o şeytandır; buyurdu. (Müslim 47/25 C.8 Sönmez Neşriyat A.Ş. )

303- Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm ) buyurdular ki:
“Kişi, önüne semer kaşı kadar bir şey bırakmadan namaz kılarsa; (önünden geçtiği takdirde ) siyah köpek, kadın, eşek, namazını bozar...”
Ebu Zerr’e dendi ki:
“Siyahın kırmızıdan, beyazdan farkı nedir?” Şu cevabı verdi:
“Ey kardeşimin oğlu! Sen bana, benim Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)a sorduğum şeyi sordun. Efendimiz:
“Siyah köpek şeytandır” buyurmuştu.” (K.S. 2743 C.9 S.39 Akçağ, alıntıları. Müslim, Salât 265, (510); Ebû Dâvûd, Salât 110,(702), Tirmizi Salât 253,(338); Nesâi Kıble 7,(2,63); İbni Mâce, İkâmetu’s-Salât 38,(952). )
 
Bu rivayetleriyle, tüm siyah köpekleri şeytan saydıkları, dolayısıyla eşeklerle, kadınları da özdeşleştirerek şeytan saymışlardır, bu husus özellikle kadınlara büyük bir hakarettir ve İslam'da yeri yoktur.

Bizimle beraber dünyada yaşayan tüm hayvanlar, Allah’ın gerekli görüp yarattığı ve çeşitli işlevleri olan yaratıklardırlar. Bu canlılar, dinsel tebliğ dışında olmakla, onların şeytanlıkla veya vahyi reddetmeyle ilgileri yoktur. Allah tarafından kendilerine yükletilen işlevleri yerine getirirler, örneğin, arının bal yapması gibi. Ayrıca bizim tam olarak bilmediğimiz veya bilemeyeceğimiz görevleri de olabilir. Şu kesindir ki, Allah hiçbir şeyi boşu boşuna yaratmaz. Ve yaratmış olduğu hiçbir canlı türünü gereksiz yere yok etmemizi bize emretmez. Tüm canlılar bizim gibi birer ümmet olup, kendilerine has yaşamlarını sürdürürler.

Kur’an’dan mealen:

- Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, (onlar da) sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz kitap da hiçbir şeyi eksik bırakmadık . Sonra (onlar), Rab’leri(nin huzûru)na toplanacaklardır.  6/38

Hal böyle olunca, peygamberin hiçbir gerekçe göstermeden köpeklerin öldürülmesini emrettiği yolunda ki rivayetlerin aslı yoktur. Ayrıca, siyah köpeklerin şeytan olduklarını rivayet etmelerinin İslami hiçbir yönü yoktur. Daha başka rivayetlerinde de, zaman, zaman bazı hayvanların şeytan olduğunu rivayet etmişlerdir. Böyle yapmalarının nedeni, dikkatleri şeytandan ve şeytanın verdiği zararlardan başka yöne
çevirmek, insanların şeytan tehlikesini hatife almalarını sağlamak ve böylece şeytanın onları aldatmasını kolaylaştırmak içindir. Özellikle de köpeklerin ve develerin şeytan olduklarını rivayet etmişlerdir, zira, köpek Ashabı Kehf’e bekçilik etmişti, Devede bir kavme, Allah tarafından imtihan vasıtası yapılmıştı. Onun içindir ki bu iki hayvana kin duymuşlardır.

Bu hususta Kur’an’dan mealen:

- (Ashabı Kehf) Uykuda oldukları halde sen onları uyanıklar sanırsın. (Uyudukları yerde) onları sağa sola çeviririz. Köpekleri de girişte iki kolunu (ön ayaklarını) uzatmıştır. Çıkıp da onlara baksaydın, mutlaka onlardan dönüp kaçardın. Ve onlardan için korku dolardı. 18/18
 

- Semûd (kavmin)e de kardeşleri Sâlih’i (gönderdik): “Ey kavmim dedi, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabb’inizden açık bir delil geldi. İşte şu, Allah’ın dişi devesi, size mûcizedir, bırakın onu Allah’ın arzında yesin (içsin) sakın ona kötülük etmeyin, yoksa sizi acı bir azab yakalar.”   7/73

Hal bu ki onlar deve için şöyle dediler.

304- Resûlullah’a atfen: “Koyun ağıllarında namaz kılın, zira koyunlar mübarek (hayvanlar)dır. Deve damlarında namaz kılmayın. Zira onlar şeytanlardır.” (K.S. 2696 C.8 S.536 Akçağ, alıntısı. Ebu Dâvud, Salât 25,(493). )

305- Berâ (radıyallahu anh)’nın rivayetlerine göre Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle demiştir:
“Deve ağıllarında namaz kılmayın, çünkü onlar şeytandandır.”
Koyun ağıllarından soruldu:
“Oralarda kılın, çünkü onlar berekettir” buyurdular.” (K.S. 3689 C.10 S.478 Akçağ, alıntıları. Ebu Dâvud, Tahâret 72,(184); Tirmizi, Tahâret 60,(81). )

Köpeklerle, develerin şeytan olduğu yolundaki rivayetlerinin aslı yoktur.

306- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Melekler, içinde köpek ve çan bulunan kâfileye arkadaşlık etmezler.” (Müslim, Libâs 103,(2113,2114); Ebû Dâvûd, Cihâd (2555,2556); Tirmizi, Cihâd 25,(1703). K.S. 2196 C.8 S.33 Akçağ. )

307-.......... Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdis edip: Ben bunu senin şurada bulunduğun gibi ez-Zuhri’den ezberledim, o şöyle dedi: Bana Ubeydullah ibn Abdillah, İbnu Abbâs’tan; o da Ebû Talha Zeyd ibn Sehl’den (Allah onlardan râzı olsun) haber verdi ki, Peygamber (S): “Melekler, içinde köpek ve sûret bulunan bir eve girmezler” buyurmuştur. (Buhari, Kitâbu Bed’i’l-Halk H.126 C.7 S.3099 Ötüken 1987. )

İddia ettiler ki, Melekler içinde, çan, köpek ve sûret (resim, heykel) bulunan yere gitmeyip ordan uzak dururlarmış. Bu devirde insanların tamamına yakını, resimli kimlik kartlarını üzerlerinde taşımaktadırlar, kullandıkları çoğu paraların üzerinde resimler vardır ve denebilir ki,  dünyada içinde insan veya hayvan resmi olmayan hemen hemen hiçbir ev yoktur. Hal böyle olunca, ölüm melekleri resimlere rağmen insanların canlarını nasıl almaktadırlar. Eğer iddiaları doğru olmuş olsaydı, üzerinde resim bulunan insandan uzak durmak suretiyle veya içinde resim olan eve ölüm melekleri girmeyeceklerinden insanların ölmemeleri gerekirdi ve bunun gibi başka misaller verilebilir. Gerçekler onların iddiaları hilafınadır.

Canları meleklerin aldığına dair Kur’an’dan mealen:

- Nefislerine zulmeden kimselere, canlarını alırken melekler: “Ne işte idiniz?” dediler. (Bunlar): “Biz yer yüzünde âciz düşürülmüştük.” diye cevap verdiler. Melekler dediler ki: “Peki, Allah’ın yeri geniş değil miydi ki onda göç ed(ip gönlünüzce yaşayabileceğiniz bir yere gid)eydiniz?” İşte onların durağı cehennemdir, ne kötü bir gidiş yeridir orası! 4/97

Bu itibarla tahdis etmiş oldukları rivayetlerin aslı yoktur.

308- Selman radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a çekirgeler sorulmuştu:
“Onlar, Allah’ın en kalabalık ordularıdır. Onu ne yerim ne de haram kılarım” buyurdular.” (K.S. 3913 C.11 S.154 Akçağ, alıntıları. Ebu Dâvud, Et’ime 35,(3813); İbnu Mace, Sayd 9,(3219). )

309- Rezin rahimehullah Hz. Câbir radıyallahu anh’tan naklediyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm çekirgelere beddua etti ve dedi ki:
“Allah’ım! Çekirgeleri helâk et, büyüklerini öldür, küçüklerini
helâk et, nesillerini kes ağızlarını geçimimiz ve rızkımızdan (uzak) tut. Sen duaları işitensin.”
(Orada bulunan) bir adam:
“Ey Allah’ın Resûlü! Çekirgelere nasıl böyle beddua ediyorsunuz, onlar ki Allah’ın ordularından bir ordudur” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da cevaben:
“Çekirge, denizdeki bir balığın hapşırığıdır” buyurdular.” (K.S. 3914 C.11 S.154 Akçağ, alıntıları. Tirmizi, Et’ime 23,(1824); İbnu Mâce, Sayd 9,(3221). )

Çekirgelerin, Allah’ın en kalabalık orduları olduğunu rivayet etmişlerdir. Buna rağmen, peygamberin, çekirgelerin mahvolmaları için dua ettiğini rivayet etmeleri bir çelişkidir. Peygamberin, Allah’ın en kalabalık ordusunun mahvolması için dua etmesi mümkün değildir. Ancak çekirgelerin zararından korunma yününde dua eder. Güya kendisine bir şahıs, Allah’ın ordularından bir ordu olan çekirgelere niçin beddua ediyorsunuz demişte, peygamber, cevap olarak, onlar denizde ki bir balığın hapşırığıdır cevabını vermiş. Sorulan soruya verilen cevap uygun olmadığı gibi, çekirgelerin balık hapşırığı olmadığı bilinen bir gerçektir, öyle bir iddia gerçeklere uymaz. Diğer bir hususta çekirgelerin, Allah’ın en kalabalık ordusu olduğu iddiası, bu iddia da Kur’an’a uymayan bir iddiadır. Zira Allah’ın ordularını, Allah’tan başka kimse bilmez. hal böyle olunca, peygamber bilmediği orduların en kalabalık olanının hangisi olduğunu bilemez. Bu hususta Kur’an’dan mealen:

- Biz cehennemin bekçilerini hep melekler yaptık. Onların sayısını da inkar edenler için bir imtihan kıldık ki kendilerine Kitap verilmiş olanlar iyice inansın, inanananların imanını arttırsın. Kitap verilmiş olanlar ve inananlar şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlar ve kafirler de: “Allah bu misalle ne demek istedi?” desinler. Böylece Allah, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu, insanlara bir tebliğdir. 74/31

Görüldüğü gibi, Allah’ın ordularını, Allah’tan başkası bilmez. Bu itibarla, bu hususta uydurdukları rivayetlerin aslı yoktur.

310- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a bir katır hediye edilmişti, ona bindi. Ben kendisine:
“Eşekleri atlara aşırtırsak da bunun gibi katırlar elde etsek olmaz mı?” dedim. Şöyle cevap verdi:
“Bunu bilmeyenler yapar.” buyurdu. (K.S. 2230 C.8 S.75 Akçağ, alıntıları. Ebû Dâvûd, Cihâd 59,(2565); Nesâi, Hayl 10,(6,224). )

Bu rivayette, katır üretmenin iyi bir şey olmadığını tahdis etmişlerdir. Hal bu ki, Kur’an’da Allah, katırları süs olarak yarattığını bildirmiştir. Bundan dolayı iddiaları Kur’an’a uymamaktadır, zira iyi olmayan bir şey süs olarak tanımlanamaz. Bu hususta Kur’an’dan mealen:

- (Allah), Binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkepleri (yarattı) ve sizin bilmediğiniz nice şeyler yaratmaktadır. 16/8
 

Bu itibarla uydurdukları rivayetin aslı yoktur.

311- Ümmü seleme radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm fareye fuveysika der ve şunu ilave ederdi:
“Ben bunu meshe uğramışlardan biliyorum. Çünkü o, kendisine (içmesi için) deve sütü konulsa onu içmez. Ama koyun sütü verilirse onu içer.” (K.S. 5965 C.16 S.442 Akçağ 1993, alıntısı. Rezin tahriç etmiştir. Buhari’de kaydedilmiştir, Bed’ül-Halk 15; Müslim, Zühd 62, (2997). )

312- İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Ey Allah’ın resulü! Maymun ve domuzlar, Allah Teâla’nın mesh ettiği insanlardan mı?” diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi: “Allah Teâla hazretleri bir kavmi helak etti mi ona nesil (devam) vermez. Maymun ve domuzlar daha öncede vardı.” (K.S. 5966 C.16 S.444 Akçağ, alıntısı, Müslim, Kader 33,(2663). )

Bu iki hadis çelişkilidir. Madem ki meshe uğrayanların nesli devam etmiyorsa. Meshe uğrayan farelerin nesli nasıl devam etmiştir. Zira farelerin deve sütü içmemeleri mesh edilmiş olmalarına delil olarak gösterilmiş, bu olay farelerin tümüne mal edilmekle, meshe uğrayan farelerin soyu devam ediyor demektir. Buda iki rivayetin çelişkili olduğunu açıkça belirtir.

313- Ebu’l-Müseyyeb anlatıyor: “(Bir gün) Ebu Said radıyallahu anh’ın yanına girmiştim, namaz kılıyor buldum. Onu beklemek üzere oturdum. Derken evin bir köşesinde tavanı örten hurma dalları arasında bir kıpırtı gördüm. Oraya bakınca bir yılan olduğunu
gördüm. Öldürmek üzere atıldım. Ebu Said oturmam için işaret etti. Tekrar yerime oturdum. Namazdan çıkınca bana evde bir oda gösterdi ve: “Bu odayı görüyor musun? diye sordu. Ben: “Evet!” deyince devam etti:
“Onda bizden evlenmesi yakın bir genç vardı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte Hendek (harbi)e gittik. Genç, o gün ortasında ehline uğramak için Aleyhissalâtu vesselâmdan izin istiyordu. Bir gün ondan yine izin istedi. Aleyhissalâtu vesselâm ona:
“Silahını beraberine al, ben Kureyza’dan sana bir zarar gelir diye korkuyorum!” buyurdular. Adam silahını aldı. Ailesine geldi. Hanımı iki kapı arasında ayakta duruyordu. Elindeki mızrağı ile, dürtmek üzere kadına eğildi. Adama kıskançlık gelmişti. Kadın onu:
 “Mızrağını geri çek! Hele eve gir, beni dışarı çıkaran şeyi bir gör!” dedi. Adam içeri daldı. Bir de ne görsün: Yatağın üzerine çöreklenmiş iri bir yılan! Mızrağıyla ona yöneldi ve yılana sapladı. Sonra çıkıp, süngüyü avluya dikti. Derken yılan üzerine atıldı. Bilemiyoruz hangisi evvel öldü; yılan mı, genç mi? Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a gelip, bu durumu anlattık ve: “Dua edin, Allah ona tekrar hayat versin!” dedik. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Arkadaşınız için istiğfar ediverin! Buyurdular. Sonra şu açıklamada bulundular:
“Medine’de Müslüman olan cinler var. Onlardan birini görürseniz, kendisine üç gün ihtarda bulunun. Eğer bundan sonra yine de görünürse onu öldürün. Çünkü o bir şeytandır.” (K.S. 4942 C.14 S.14 S.154 Akçağ, alıntısı. Müslim , Selam 139,(2236); Ebu Dâvud, Edeb 174,(5256, 5257); Tirmizi, Ahkâm 2,1484); (Bazı Tirmizi nüshalarında Sayd bölümünde (17.bab’ta) gelmiştir. )

İslam dininde cinler yılan olarak tanımlanamayacağı gibi. Bu rivayette belirttiklerine göre, bir yılan gördüğümüzde, gitmesi için ona üç gün ihtarda bulunacakmışız, gitmediği takdirde de, şeytan olduğuna karar verip onu öldürecekmişiz. Bu o kadar ciddiyetten uzak bir rivayettir ki, aklı başında olan hiç kimse bunun pratiğini yapmaya kalkışmaz, zira aklı başında bir kimse kimse üç gün süreyle benden uzak dur diye bir yılana hitap etmez. Böyle bir şeye kalkıştığı takdirde deliliğine karar verilir. Diğer bir hususta, yılanın bir evde bulunduğunu ve evden ayrılmadığını farz edersek, üç gün dolmadan o yılanın ev sahiplerinden herhangi birine zarar vermeyeceğinin güvencesi nedir?

Gerçeklerle bağdaşmayan bu rivayetin aslı yoktur.

314- İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim, yılanı (intikam) arar diye (öldürmez) bırakırsa bizden değildir. Biz onlarla harb ettiğimiz günden beri onlarla sulh yapmadık.” (K.S. 4944 C.14 S.14 S.156 Akçağ, alıntısı. Ebu Dâvud, Edeb 174, (5250). )

315- İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
 “Yılanların hepsini öldürün. Kim yılan(ın intikam alacağın)dan korkarsa, benden değildir.”
Bir rivayette şöyle burulmuştur: “Gümüş çubuk gibi olan uzun yılan hâriç bütün yılanları öldürün.” (K.S. 4943 C.14 S.156 Akçağ, alıntıları. Ebû Dâvûd, Edeb 174, (5249,5261); Nesâi, Cihad 48, (6,51). )

Bu iki rivayetle, bir evvelki rivayet çelişkilidir. Evvelki rivayette yılana üç gün ihtar edilmesi gerektiği belirtilmişken, son iki rivayette ihtarsız öldürülmeleri gerektiği ve onlarla barış yapılamayacağı belirtilmiştir.

316- Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir güvercinin peşine düşüp onunla eğlenen bir adam görmüştü: “Bir şeytan bir şeytaneyi takip ediyor!” buyurdular.” (K.S. 5331 C.15 S.135 Akçağ, alıntıları. Ebû Dâvûd, Edeb 65, (4940); İbnu Mâce, Edeb 44,(3765). )

( Not: Tahdis etmiş oldukları birçok rivayette, Ebû Hûreyre gibi uydurmuş oldukları birçok hayali raviye Hz. Ve Radıyallahu anh ifadelerini kullanmışlardır, iktibas gereği bu ifadeleri yazmak zorunda kaldığımı ve uydurmuş oldukları hayali şahıslara bu tür ifadeleri kullanmalarını tasvip etmediğimi belirtmek isterim.)

Güvercin, hayvanların en güzellerindendir. Bir insan onu sevebilir, yakalamak isteye bilir, hiç bir zaman bir güvercini yakalamak istiyor diye, bir kimseye bu yaptığından dolayı şeytan denemez. Hele güvercin gibi zararsız bir hayvana şeytan demeleri de, ciddiyetten ne kadar uzak olduklarını göstermeye kafidir. Asıl amaçları ise, daha öncede belirttiğim gibi şeytan kavramını belirsiz hale getirmek istemeleridir.

317- Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Horozun öttüğünü işittiğiniz vakit Allah’tan lütuf ve ikramını talep edin. Zira onlar bir melek görmüştür. Merkebin anırmasını işittiğiniz zaman şeytandan Allah’a sığının. Çünkü o bir şeytan görmüştür.” (K.S. 5950 C.16 S.421 Akçağ 1993, alıntıları. Buhari, Bed’ü’l_halk 15; Müslim, Zikr 82,(2729); Ebû Dâvûd Edeb 115,(5102); Tirmizi, Da’avat 58,(3455). )

Horozların canları çektikçe sık sık ötmeleri bir tarafa. Eşeklerin, dişi eşek görünce anırmalarına ne demeli, o zaman bütün dişi eşekler şeytan olmuş olur ki, bu da boş bir iddiadan başka bir şey değildir.
 
318- ......... Ben Ebû Hureyre (R)’den işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S) : “Sizden birinizin içeceği içine sinek düştüğü zamân, o kişi sineğin her tarafını batırsın, sonra onu çıkarsın (atsın). Çünkü sineğin iki kanadının birisinde hastalık, diğerinde şifâ vardır” buyurdu. (Buhari, Kitâbu Bed’i’l-Halk Bab 17 H.124 S.3098 C.7 Ötüken. )

Rivayet müdafaacıları, sineğin bir kanadında hastalık ve bir kanadında ilaç olduğunu uzun uzadıya savunarak, bunun bilinmesinin bir peygamberlik mucizesi olduğunu iddia etmişlerdir. Sineğin herhangi bir kanadında eğer ki ilaç özelliği taşıyan bir madde olsaydı, bu çağda tespit edilerek ondan sentetik ilaç üretme yoluna gidilirdi. Fakat böyle bir şey bilinmemektedir. Esasında bu rivayeti uydurmaktan amaçları sineğin kanadında ilaç olup olmadığı olayı değildir. Amaçları müslümanların yemek içmek zevkleri konusunda insanları tiksindirmektir. İçtiğim bir kahveye sinek düştüğünde o sineği kahveye batırıp, o kahveden içmeyi düşünmek bile midemi bulandırmaya yetiyor. Bu durum karşısında sineğin değil bir kanadında iki kanadında ilaç olsa ne olur. Kaldı ki, dünyada bir içeceğe tek kanadı üzerine düşüp te öylece kalan sineği kim görmüş, zaten hayvan sıvıya düşer düşmez, kurtulmak için çırpınacak ve kendiliğinden her iki kanadını batıracaktır. Bu itibarla, gerçeklerle bağdaşmayan bu rivayetin aslı yoktur.

319- .... Câbir b. Abdillah’tan demiştir ki:
Hz. Peygamber (s.a.) kurban bayramı günü hayaları buruk, alacalı (ve) boynuzlu iki koç kesti... (Ebû Dâvûd, K.ed-Dahâyâ (16), Bâb 3-4 H.2795 C.10 S.472 Şamil 1990,diğer rivayet eden, İbn Mâce, edahi 1. )

320- ........... Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: peygamber (S) deve ahırında zekât develeriyle meşgûl bulunduğu bir sırada yeni doğan kardeşim Abdullah’ı teberrük en hurma çiğnemeye damağını oğalaması için yanına getirdim. Bu sırada Peygamber’i zekât koyunlarına -öyle sanırım ki- kulaklarına- damga vururken gördüm. (Buhâri, Kitâbu’z-Zebâıh ve’s-Sayd Bab 35 H.67 C.12 S.5607 Ötüken 1988.)

Bu hadis uydurmasının yorumunda şöyle demektedirler: “Bu hadis alametin yüzden başka yere , bilhassa koyunlarda kulağa damga vurulması hususunda nâstır. Bu sebeple memleketimizde ve bütün İslam Âlemi’nde sürü sahipleri koyunlarını kulaklarından alâmetler ler. Bu, Peygamberin fiiline uygundur.” Kur’an’da ise bu gibi hususlarla ilgili olarak özellikle hayvanların kulaklarını yaranların tenkit edilmesi gerçekten ibret vericidir.

Daha öncede belirttiğim gibi, gerek tedavi etmede, gerekse Allah’ın meşru kıldığı şekilde, kesilmesi helal olan hayvanların, yenmek üzere kesilmesi helaldir. Hatalık durumunda tedavi amaçlı olmak üzere, insanlar gerekli ameliyatları yapabilirler. Bu gibi hususların ötesinde, gerek insanları gerek hayvanları burmak, vücutlarına döğme yapmak, dağlamak, kulaklarını kesmek, sünnet etmek gibi hususlarla. Bu çağda bazılarının çaba gösterdiği gibi genler üzerinde oynamak suretiyle yaratılışı değiştirme olayları. Onların yaratıldıkları şekli değiştirmek demektir ve bu gibi hususlar Kur’an’da şiddetle yasaklanmıştır. Ayrıca herhangi bir insanın veya hayvanın burulması; hadım edilmesi sadizmi simgeleyen vahşetin ta kendisidir. Kur’an’dan mealen:


- Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başka her şeyi dilediğine bağışlar. Allah’a ortak koşan da uzak bir sapıklığa düşmüştür. 4/116

- O (Allah’a ortak koşa)nlar, O’nu bırakıp birtakım dişilerden başkasına çağırmıyorlar ve onlar, inatçı şeytandan başkasına yalvarmıyorlar. 4/117

- (O şeytan)ki Allah ona lânet etti ve o da, “Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım.” dedi.” 4/118

- Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim: hayvanların kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim: Allah’ın yaratışını değiştirecekler!” Kim Allah’ın yerine şeytanı dost tutarsa, muhakkak ki açık bir ziyâna uğramıştır. 4/119

- (Şeytan) onlara söz verir, ümit verir, fakat şeytanın onlara va’di, aldatmadan başka bir şey değildir. 4/120

- İşte onların varacağı yer cehennemdir. Aslâ cehennemden kaçmak (imkânı) bulamazlar. 4/121

Görüldüğü gibi, bu husustaki rivayetleri, Kur’an’la uyuşmamaktadır.
 
321- ......... Ümmû Kürs’el-Ka’biyye demiştir ki:
“Resûlullah (s.a)’i, (Akika kurbanı olarak) erkek çocuğu için yaşça birbirine denk olan iki koyun, kız çocuğu için de bir koyun (kesilir) derken işittim.” (Ebû Dâvûd, K.ed-Dahâyâ (16), Bâb 20-21 H.2834 C.10 S.539 Şamil 1990, ayrıca Nesai, akika 1,3,4. )

322- ... Selmân b. Amr’ed-Dabbiyyi’den demiştir ki:
Resûlullah (s.a.) (şöyle) buyurdu:
“(Yeni doğan her) bebekle beraber bir akika bulunur. Öyleyse her doğan çocuk için bir akika kurbanı kanı akıtınız ve kendisinden ezâyı kaldırın.” (Ebû Dâvûd, K.ed-Dahâyâ (16), Bâb 20-21 H.2839 C.10 S.549 Şamil 1990, ayrıca. Buhâri, akika 2; Tirmizi, Edâhi 16; Nesâi, Akika 2; İbn Mâce, Zebâih 1. )

Birinci rivayette erkek çocuk için iki akika kurbanı kesilir denmişken, ikinci rivayette bir akika kurbanı kesilir denmesi bir çelişkidir.

323- ... Ebû Hüreyre’den rivâyet olunduğuna göre; Peygamber (s.a.v.)
“-Fera’ ve atire yoktur.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, K.ed-Dahâyâ (16), Bâb 19-20 C.10 S.536 Şamil, ayrıca. Buhari, akika 3,4; Müslim, edâhi 38; Tirmizi, edahi 15; Nesâi, Fera’l ; İbn Mâce, Zebâih 2. )

324- ........ (Amr b. Şuayb b. Muhammed b. Abdullah b. Amr b. As’ın) dedesinden demiştir ki: .................
“-Fera’ haktır,”............... (Ebû Dâvûd, K.ed_Dahâyâ (16), Bâb 20-21 H.2842 C.10 S.553 Şamil. Ayrıca, Nesai, akika 1. )

325- ... Said (b. El-Müseyyeb)’den demiştir ki:
“Fera’ ilk yavrudur, (Araplar) hayvanların doğurduğu ilk yavruyu keserlerdi. (Ebû Dâvûd, K.ed-Dahâyâ (16), Bâb 19-20 H2832 C.10 S.537 Şamil. )

Birinci rivayette, Fera’ olmadığı belirtilmişken, ikinci rivayette şart koşulması bir çelişkidir.
 
326- ..... Adiyy b. Hatim’den demiştir ki:
Peygamber (s.a.)’e biz köpeklerle avcılık yapıyoruz. (bu hususta ne buyurursunuz?), diye sordum. Bana:
“-Eğer (avın üzerine) eğitilmiş köpeklerini gönderiyorsan ve (onları gönderirken) üzerlerine besmele çekiyorsan, sana yakaladıkları avlardan yiyebilirsin, isterse (avı yakalayan köpek onu) öldürmüş olsun, fakat köpek (yakaladığı hayvanın bir kısmını) yerse, o başka. Eğer köpek (avın bir tarafını) yemişse sen (onu) yeme. Çünkü (köpeğin) onu kendisi için yakalamış olmasından korkarım.” cevabını verdi. (Ebû Dâvûd, K.es-Sayd (16), Bâb 22-23 H.2848 C.11 S.20 Şamil, ayrıca. Buhari, vudu 33, buyû’3, zebâih 2-3, 7-10, tevhit,13; Müslim, sayd 1-3; Tirmizi, sayd 1,6; İbn Mâce, sayd 3. )

327- ...... Adiyy b. Hâtim’den demiştir ki:
Peygamber (s.a.) :
“Eğittikten sonra besmele çekerek (av üzerine) gönderdiğin bir köpek ya da şahinin senin için yakaladığı avı yiyebilirsin” buyurdu.
Ben de:
-(Avı) öldürmüşse de mi? diye sordum.
“- Eğer onu öldürmüş de onun hiçbir tarafını yememişse onu ancak senin için yakalamış demektir.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, K. Es-Sayd (16), Bâb 22-23 H.2851 C.11 S.25 Şamil. Ayrıca, Tirmizi, Sayd 3. )

328- ... Ebu Sa’lebe’tü’l Huşeni’den demiştir ki:
Resûlullah (s.a.) köpeğin avladığı av hakkında (şöyle) buyurdu:
“Köpeğini (avın üzerine) besmele çekerek göndermişsen (onun yakaladığı avı) yiyebilirsin. İsterse o avın bir tarafını yemiş olsun. Kendi ellerinle avladığını da ye!” (Ebû Dâvûd, K.es-Sayd (16), Bâb 22-23 H.2852 C.11 S.26 Şamil. Ayrıca, Ahmed b. Hanbel, IV-195. )

Birinci ve ikinci rivayetlerde, av köpeği yakaladığı avdan yemişse o avın kesinlikle yenemeyeceğini belirtmişlerken, üçüncü rivayette yenebileceğinin rivayet edilmesi bir çelişkidir.

Bu konuda Kur’an’dan mealen:

- Kendileri için nelerin helâl kılındığını sana soruyorlar; de ki: “Bütün iyi ve temiz şeyler size helal kılınmıştır.” Allah’ın size öğrettiğinden öğretip avcı hale getirdiğiniz hayvanların sizin için yakaladıklarından da yeyin ve üzerine Allah’ın adını anın (besmele çekin). Allah’tan korkun. Allah’ın hesabı pek çabuktur. 5/4
 

Dikkat edilirse, yukarıda meali yazılı 5 Mâide 4 te, av için yetiştirilmiş hayvanların, avı yakaladığında avdan yemişse istisnası yapılmamıştır.
 

İMAN VE AMELLER HAKKINDA UYDURDUKLARI RİVAYET ÖRNEKLERİ

Kur’an öğretisine göre, cennetlik olabilmek için, iman edip,yararlı amel işlemek şarttır. Bunda da başarılı olabilmek için, İman ve Salih amel kavramlarının net bir şekilde bilinmesine ihtiyaç vardır.

İslam dininde, İman ve Salih amel iki ayrı kavram olmalarına rağmen, birinin yokluğu halinde diğeri de geçersiz olur. Örneğin: Kişi İman etmiş olmasına rağmen iyi amelleri yoksa Ahrette kurtuluşa eremeyeceği gibi. İyi amelleri olmasına rağmen iman etmemişse, iyi amelleri geçersiz olup yine kurtuluşa eremez.

Kur’an’dan mealen:

- Onlar ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabb’inin gelmesini yahut Rabb’inin bazı alâmetlerinin gelmesini bekliyorlar. Rabb’inin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz. De ki: Bekleyin, şüphesiz bizde beklemekteyiz! 6/158

Yukarıdaki ayet mealinde görüldüğü gibi, iman etmiş olmasına rağmen, imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye imanı fayda vermez.

Kur’an’dan mealen:

- Rablerini inkâr edenlerin durumu (şudur): Onların amelleri fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde edemezler. İşte bu, (haktan) uzak sapıklığın kendisidir. 14/18

Yukarıdaki ayet mealinde görüldüğü gibi, imanın yokluğu halinde, yapılan iyi ameller, fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu kül gibi yok olarak onları işlemiş olan şahsa fayda vermezler.

Kur’an’dan mealen:
 
- Erkek veya kadın kim mümin olarak salih amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz. 16/97

Yukarıdaki ayet mealinde İman ve Salih amelin, kurtuluş için birlikte olması gerektiği görülür. Rivayet uydurmacıları bu iki kavramı saptırmak için birçok rivayetler uydurmuşlardır. Özellikle vermek istedikleri mesaj, iman etmiş olan bir kimsenin ameli ne olursa olsun hiç cehenneme girmeyeceği ve cennete gireceği şeklindedir. Böylece iyi amelleri önemsiz, kötü amelleri zararsız göstermek suretiyle fesat meydana getirmeyi amaçlamışlardır. Eğer ki bu öğrettiklerini yutturamadıkları kimseler olursa, iman etmiş olan bir kimsenin günahı sebebiyle cehenneme gireceğini fakat orda imanı sebebiyle ebedi kalmayacağını söyleyip, ileri sürecekleri rivayetlerde uydurmuşlardır. Uydurdukları her çeşit rivayet için çeşitli seviyede alternatif rivayetler uydurmaya büyük gayret sarf etmişlerdir, böylece karşılarındaki şahsın beklentilerine göre işlerine gelen rivayeti ortaya koyarak, uydurdukları diğer alternatifleri gizleme yoluna giderler, böylece hadis külliyatlarının içeriğinden habersiz kimseleri kandırmaya çalışırlar.

Ameller konusunda bir diğer iddiaları da amelin şahsa bağlılığını iyi ameller yönünden ortadan kaldırarak, şahısların bir birleri yerine, hac etme, sadaka verme gibi ameller işleyebileceğini rivayet etmişlerdir. Bu hususlarda uydurmuş oldukları rivayetlerden örnekler verecek olursam:

329- ........... Katâde şöyle demiştir: Biz Enes ibn Mâlik (R) şöyle tahdis etti:

Muâz ibn Cebel, deve üstünde Peygamberin terkisinde iken, Peygamber (S):
- Yâ Muâz ibn Cebel! diye nida etti.
Muâz:
- Lebbeyk yâ Rasûlullah, ve sa’deyk, dedi.
Peygamber yine:
- Yâ Muâz! diye çağırdı.
Muâz:
- Lebbeyk yâ Rasûlullah ve sa’deyk, dedi.
Bu üç kere vâki’ oldu. Üçüncüde Rasûlullah.
 - Hiçbir kimse yoktur ki, kalbinden tasdik ederek Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Rasûlullah olduğuna şahâdet etsin de Allah onu ateşe hâram etmesin buyurdu.
Muâz:
- Yâ Rasûlullah, bunu insanlara haber vereyim de sevinsinler mi? dedi.
- Haber verdiğin takdirde buna güvenirler, buyurdu.
Muâz ibn Cebel, bunu ölümüne yakın günâhtan sıyrılmak için haber verdi. (Buhâri, Kitâbu’l-İlm H.68 Bab 50 C.1 S.281 Ötüken 1987. )

330- .......... Ben Enes (R)’ten işittim, şöyle dedi: Bana zikr olundu ki, Peygamber (S), Muâz’a.
- Allah’a hiçbir şey ortak kılmayarak Allah’a kavuşan kimse, cennete girdi, buyurmuştur.
Muâz:
- Bunu insanlara müjdeleyeyim mi? dedi.
Rasûlullah:
- Hayır, çünkü ben onların buna güvenmelerinden endişe ederim buyurdu. (Buhâri, Kitâbu’l-İlm H.69 Bab 50 C.1 S.281 Ötüken. )

331......... Ebû Zerr (R) Şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu:
- “Cibril bana: ‘Ümmetimden her kim Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayarak (tevhit inancıyla ) ölürse cennete girer -yâhut ateşe girmez’ dedi”.
- Eğer o kişi zinâ etse ve hırsızlık yapsa da mı? dedi.
Peygamber:
- “Eğer (bu günâhları işlese de)” buyurdu. (Buhâri, Kitabu Bed’i’l-Halk H.32 Bab 6 C.7 S.3037 Ötüken 1987. )

332- İbnu Amr İbni’l-Âs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Aziz ve celil olan Allah (kıyamet günü), ümmetimden bir adamı mahlûkatın üstünden seçer ve onun için doksan dokuz büyük defter açar. Her defterde, gözün alabildiği kadar büyüktür. Rab Teâla adama sorar: “Bu defterlerde yazılı olanlardan bir şey inkâr ediyor musun? Muhafız kâtiplerim (olmadık şeyler yazarak sana) zulmetmişler mi?” Kul:
 “Ey Rabbim! Hayır! (Hepsi doğrudur!)der. Rabb Teâlâ sorar:
“(Bunları yapmada beyan edeceğin) bir özrün var mı?” Kul der:
“ Hayır! Ey Rabbim!” Aziz ve celil olan Allah:
“ Evet! Senin bizim yanımızda (makbul, büyük) bir de hasenen var. Bugün sana zulüm yapmayacağız! Buyurur. Hemen bir etiket çıkarılır. Üzerinde “Eşhedu en lâ ilâhe illallah ve Eşhedu enne Muhammed en Rasûlullah (şahadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve şahâdet ederim ki Muhammed Allah’ın elçisidir.” yazılıdır.”
Sonra, Rabb Teâla der: “Ağırlığını (yani amellerin ağırlığını) hazırla!” Kul sorar:
“Ey Rabbim! Bu defterlerin yanındaki bu etiket de ne?” Rabb Teâle der: “Sana zulmedilmeyecek! Hemen defterler Mizan’ın bir kefesine konur, etiket de diğer kefesine. Tartılırlar. Sonunda defterler hafif kalır, etiket ağır basar. Esasen Allah’ın ismi yanında hiçbir şey ağır olamaz.” (K.s. 5077 C.14 S.390 Akçağ 1992, alıntısı, Tirmizi, İman 17, (2641). )

Bu rivayetlerde görüldüğü gibi, iman etmiş olan bir kimseye hiçbir günahın zarar vermeyeceğini, isterse günahları gözün alabildiğine, doksan dokuz defter doldurmuş olsun, böyle bir kimsenin hiç cehenneme girmeden, cennete gireceğini rivayet ettiler. Bu şekilde rivayetler uydurup, insanları aldatmalarının Kur’an’a uyan hiçbir yönü olmadığı gibi. Bu şekilde insanları boş umutlarla aldatmaya, Kur’an’da şeytan aldatması olarak tanım getirilmiştir. Bu husus ta, Kur’an’dan mealen:

- Ey insanlar, Allah’ın va’di gerçektir; sakın dünyâ hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan). Allah (ın affına güvendirmek sûreti ) ile sizi aldatmasın. 35/15

- Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evladın babası için bir şey ödiyemiyeceği günden sakının. Allah’ın va’di gerçektir. Dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı (şeytan), sizi Allah’ın affına güvendirerek aldatmasın. 31/33

Şeytan, Allah’ın affına güvendirmek suretiyle insanları dünya hayatıyla aldatır ve Salih amel işlememeleri için çaba gösterir. İblisin bu aldatmasından ancak Allah’ın, Hâlis (ihlas sahibi) kulları korunmuştur. Bu konuda, Kur’an’dan mealen:
 - (İblis) dedi: “Senin izzet ve şerefine and olsun ki, onların tümünü azdıracağım.” 38/82

- “Yalnız onlardan hâlis, (ihlâs sahibi) kulların hariç.”  38/83
- (Allah) Buyurdu ki: “Gerçek (benim andımdır), ve ben gerçekleri söylerim,” 38/84

- “Senden ve onlar içinde sana uyan kimselerden cehennemi dolduracağım!” 38/85

Görüldüğü gibi, iblisin gücü yalnız, Allah’ın hâlis (ihlas sahibi) kullarına yetmemektedir. Peki bu, Allah’ın ihlas sahibi kulları, yalnız iman eden kimseler midir, yoksa iman etmekle beraber, iyi ameller işleyen ve fuhuş ile kötülüklerden korunan kimseler midirler. Bu hususta, Kur’an’dan mealen:

- (Yusuf’un), evinde kaldığı kadın, onun nefsinden murad almak istedi ve kapıları kilitleyip: “Haydi gelsene!” dedi. (Yusuf): “Allah’a sığınırım dedi, O benim Rabb’imdir. O bana iyi bir mevki vermiştir. O zalimleri iflah etmez!” 12/23

- And olsun, kadın onu arzû etmişti, eğer Rabb’inin doğruyu gösteren delilini görmeseydi Yusuf da onu arzû etmişti. Böylece biz kötülüğü ve fuhşu ondan çevirmek istedik; çünkü o, ihlâsa erdirilmiş (seçkin) kullarımızdandır.
12/24

- İnanan ve iyi işler yapanlar da halkın hayırlılarıdır.   98/7

- Rab’leri katında onların mükâfatı, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Orada ebedi olarak kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Bu (mükâfat) Rabb’inden korkan kimselere mahsustur. 98/8

Demek ki, İmanla beraber Salih amel işlemek şarttır ve Allah’ın ihlâslı kulları, kötülükten ve fuhuştan korunmuşlardır, ihlâslı kul olmanın göstergesi bu günahları işlememektir.

Yalnız iman edipte bu imanlarıyla hayır kazanmamış olanlar hakkında Kur’an’dan mealen:
 
- Onlar ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabb’inin gelmesini yahut Rabb’inin bazı alâmetlerinin
gelmesini bekliyorlar. Rabb’inin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz. De ki: Bekleyin, şüphesiz bizde beklemekteyiz! 6/158

Görüldüğü gibi imanla hayır kazanmak şarttır, yoksa yalnız başına iman, iman etmiş olan kimseye fayda vermez. Nasıl olur ki bir şahıs iman etmiş olurda, hiçbir hayır kazanmaz ve kötülükleri işleyip durur, böylece günahlarının çokluğundan amel tartısı hafif basar. Hayır ihlaslı olmak bu değildir. Kim, Allah’ın affına güvendirerek insanları kötülüklere sürüklerse, o ancak İblisin çığırtkanlığını yapmış olmaktadır. Allah, Kur’an’da iyiyi ve kötüyü detaylı bir şekilde göstermiştir, iyiliğin ve kötülüğün kurtuluş için etkisi yoktur iman etmek yeterlidir demek bunları hiçe saymak demektir. Böyle bir iddia küfrün ta kendisidir.

Ameller konusunda uydurdukları rivayetlerden daha da örnekler vermekte ve bu konuda Kur’an’dan ölçülerini göstermekte fayda olduğunu düşünüyorum, zira hem dünyadaki durumumuz hem de ahretteki durumumuz yapmakta olduğumuz amellerle doğrudan, doğruya ilgilidir. Bu konu öylesine önemlidir ki, Rivayetçiler, İslam Dinini, amelleri dışlamak suretiyle, imana indirgemeye ısrarla çaba göstermişlerdir.

333-............ Muâz ibn Cebel (R) şöyle demiştir: ben bir seferde Peygamberin bindiği Ufeyr denilen bir eşek üstünde Peygamberin terkisinde idim, Peygamber (S) bana:
- “Yâ Muâz! Allah’ın kulları üzerindeki hakkı ve kulların da Allah üzerindeki hakkı nedir bilir misin?” diye sordu.
Ben de:
- Bunu Allah ile Resûlü en bilendir, dedim.
Resûlullah:
-”Allah’ın kulları üzerinde sâbit olan hakkı Allah’a ibadet etmeleri ve Allah’a hiçbir şeyi ortak kılmamalarıdır. Kulların Allah üzerinde ki hakkı da, kendisine hiçbir şeyi ortak kılmayan kişiye azâp etmemesidir (yâni bu husûstaki lutrudur)” buyurdu.
Bunun üzerine ben:
- Yâ Resûlullah! Bunu ben insanlara müjdelemeyeyim mi? diye sordum.

 

SONRAKİ 12.  BÖLÜM İÇİN ANA SAYFAYA GİT = >  ANA SAYFA